Açıköğretim Ders Notları

Türk Basın Tarihi Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Türk Basın Tarihi Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Matbaacılık Faaliyetlerinin Gelişimi

Matbaacılık Faaliyetlerinin Gelişimi

Basım teknikleri gelişmeden önce insanlar düşüncelerini el yazmaları yoluyla çoğaltırlardı. MÖ 3000’li yıllarda yazıyı bulan eski Mısırlılar, yazılarını taşlara, kil tabletlere ve sonraki yıllarda da papirüs bitkisinin yapraklarına yazarlardı. Papirüsün Mısır dışına çıkarılması yasaklanınca insanlar yazı yazmak için farklı yüzeyler kullanma yoluna gittiler.

MS II. yüzyılda Çinlilerin deneme yanılma yoluyla ilk blok basım işlemini gerçekleştirdikleri, paçavralardan oluşan kağıt ve mürekkep kullandıkları bilinmektedir. Bu uygulamayı geliştiren ve hareketli harflerle basım işini gerçekleştirenler ise Uygur Türkleri dir.

Uygurların ayrıca baskı işinde minyatürlere ve tezhibe yer vermeleri, bu alandaki hünerlerinin ileri derecede olduğunu göstermektedir. Uygur Türkleri baskı için ağaç harfler kullanmıştır ve ağaç harflerin dünya matbaa tarihinde kullanılan en eski harfler olduğu bilinmektedir. Uygurlar sonraki yüzyıllarda Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika’ya göç ederken basım aletlerini de yanlarında götürdüler. Ağaç baskı blokları zamanla yerini mermer, demir ve döküm malzemesine bıraktı. Bu uzun geçiş sürecinin ardından modern anlamda matbaanın bulunması 1450’li yıllarda gerçekleşti.

Almanya’da kuyumculuk yapan ve matbaa ile ilgili çalışmalar yürüten Johannes Gutenberg, o zamana dek kullanılmayan bir yöntem geliştirdi ve yazı karakterlerinin dökülebileceği bir alaşımla dişi kalıplar (matris) oluşturdu. Ayrıca kağıt yapımında kullanılan makineleri bir araya getirerek, mürekkeple basılabilen ve sonraki yüzyıllarda kullanılan tipografi tekniğini buldu. Dönemine göre son derece modern olan bu makinenin icadından sonra bilgilerin çoğaltılması kolaylaştı ve hızlandı.

Osmanlı döneminde bu yeni baskı makinesi önce azınlıklar tarafından kullanıldı. İspanyol zulmünden kaçan ve Osmanlı ülkesine gelen Museviler 1492 yılında yanlarında bu makineleri getirdiler. İstanbul dışında yoğun olarak yaşadıkları Selanik, Edirne ve İzmir’de de matbaalar kurarak İbranice, Yunanca ve Latince eserler bastılar. 1494-1729 yılları arasında İstanbul, Selanik ve Halep merkezli toplam 37 basımevinin faaliyette olduğu saptanmıştır. Gayrimüslimlerin matbaalarında Arapça ve Türkçe eser basmaları yasaklanmıştı. Bunun dışında devlet tarafından matbaalara herhangi bir müdahale ya da denetim yapılmamaktaydı.

Osmanlı’nın asıl unsurunu oluşturan Türkler ise matbaaya 1700’lü yıllarda ulaşabildi. İlk olarak İbrahim Müteferrika’nın girişimiyle matbaa kurulmaya başlandı ve iki yıl sonra faaliyete geçti. Bu tarihten günümüze kadar geçen 285 yıllık süreç Türk basın-yayın tarihinin gelişimini kapsar. Bu süreç içinde matbaacılık, kitap, gazete ve dergi basımı öne çıkan faaliyetler arasında yer alır.

Osmanlı Türklerinde matbaacılığın başlaması ve gelişmesi hakkında çok sayıda araştırma bulunmasına karşın, bu dönem hakkında hâlâ karanlıkta olan bilgiler bulunmaktadır. İlk dönem matbaacılık faaliyetleri konusunda yapılan araştırmalarda genellikle iki sorunun yanıtı aranır:

  • Birincisi Türkler arasında matbaacılığın neden geç başladığı,
  • İkincisi de İbrahim Müteferrika’nın kim olduğudur.

Türkler arasında matbaacılığın geç başlamasına ilişkin değerlendirmeler, tarihsel gelişmelerden çok soyut ve sübjektif görüşlere dayanır. Bu görüşler şöyle sıralanabilir:

  • Yeniliklere karşı olan ulema sınıfının etkisi,
  • Matbaanın kurulmasıyla işlerini kaybedeceklerinden korkan hattat ve müstensihlerin tepkisi,
  • Osmanlıda okuma-yazma oranının düşük olması ve basılı kitabı satın alarak okuyacak kişilerin az sayıda bulunması.

Başta devlet adamları olmak üzere, din adamları ve ulema arasında matbaanın ülkeye erken girmesine karşı olan bir grup bulunmaktaydı. Bunun nedeni, bilginin tabana yayılmasıyla kendi itibarlarının ortadan kalkacağına ve iktidarlarını başkalarıyla paylaşacaklarına inanmalarıydı Buna karşın, tam tersini düşünen ulemanın da azımsanmayacak derecede olduğu bilinmektedir.

Matbaanın kurulduğu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’daki hattatların sayısı 90 bine yaklaşmaktaydı. Loncalar kanalıyla çok etkin bir kurum haline gelmiş olan bu insanlar, maddi çıkarlarının zedelenmesini istemiyorlardı. Ancak hattatlar kitaba değil, kitabın matbu olarak basılmasına karşıydılar.

Kitap okuma alışkanlığı bulunmayan eski toplumda bilgiler daha çok kulaktan dolma ve usta-çırak ilişkisine dayanan yöntemlerle paylaşılmaktaydı. Camilerde imamlar; köy odaları, kahvehane ve kıraathanelerde ise bir kişi kitabı okur diğerleri dinlerdi. Bu nedenle bizzat okuyarak bilgi edinme alışkanlığı gelişmemişti. Hatta “hikayeci” adı verilen kişiler, binlerce sayfa tutan Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Battal Gazi gibi çeşitli geleneksel hikâyeleri ezbere anlatarak geçimlerini sağlarlardı.

Niyazi Berkes’e göre Osmanlı ülkesinde matbaanın etkili olmamasının ardında üç temel neden yatar. Bunlar;

  • Teknolojik gerilik,
  • Kağıt üretimindeki zorluklar ve
  • Okur-yazar kitlesinin yetersiz olmasıdır.

1860’lı yıllarda bile Osmanlı Vilayet Matbaalarında çalışanların büyük bir bölümünün gayrimüslim olduğu görülmektedir. Matbaacılık teknik bilgi gerektirmekteydi ve Türkler arasında bu bilgiye sahip olan insanların sayısı yok denecek kadar azdı. Hatta bazı devlet adamları, Müteferrika’dan çok daha önce matbaa kurma girişiminde bulunmuşlar, ancak yetişmiş eleman olmadığı için bunu başaramamışlardı.

Bir diğer engelleyici konu da yeterli miktarda kağıdın üretilmemesiydi. Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya yayılan Türklerin imalathaneler kurarak bu alanda üretim yaptıkları tahmin edilmektedir. Bu imalathaneler zamanla Anadolu’nun farklı kentlerinde de kuruldu. Hatta İkinci Haçlı Seferi’nde esir düşen Avrupalılar kağıt imalathanelerinde çalıştırıldı. Bunlar esirlikten kurtulup ülkelerine döndükleri zaman buralarda kağıt imalathaneleri kurdular ve Avrupa’da kağıtçılık sektörünün gelişmesinde önemli rol oynadılar. Zaman içinde kağıt imalathaneleri kapitülasyonlar ve yabancılara tanınan ayrıcalıklar nedeniyle fazla gelişemedi ve kapanmak zorunda kaldılar. 1798 yılında geliştirilen ilk kağıt makinesi Osmanlı ülkesine ancak 48 yıl sonra girebildi. Modern kağıt fabrikalarına geçiş ise ancak Cumhuriyet’ten sonra 1936 yılında gerçekleştirilebildi.

Okur-yazar kitlesinin yetersiz olmasının ardında yatan en önemli neden, Osmanlı Türkçesinde yazı dili ile konuşma dili arasındaki farktır. Sosyal hayatta konuşulan dil ile edebî veya bürokratik dil arasında anlaşılmaz derecede farklılıklar göze çarpıyordu. Bu nedenle gazete ya da kitapların dili sınırlı sayıda okurun anlayabileceği düzeyde kalır. Bu durum da yüksek miktarlarda para vererek kitap satın alacakların sayısını önemli ölçüde azaldı. Bastığı kitapları satamayan İbrahim Müteferrika’nın bütün zenginliğini bu uğurda kaybetmesi matbaacılık tarihimizin ironik bir gerçeği olarak karşımıza çıkar.

Öncü Matbaacı: İbrahim Müteferrika

Lale Devri sadrazamı Damat İbrahim Paşa, o yıllarda İstanbul’da bir matbaa kurmak isteyen Osmanlı’nın Fransa Elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in oğlu Said Mehmet Efendi ile Müteferrika’yı bu işte birlikte çalışmaları için görevlendirir.

İbrahim Müteferrika 1726 yılında Matbaanın Gerekleri başlıklı bir risale yazarak ileri gelen devlet adamlarına sunar. Bu risalede matbaa kurmanın gerekliliğini maddeler halinde açıklar. Söz konusu risale ve matbaa açmak için verdiği dilekçe üzerine Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin olumlu fetvası alınır. Sultan III. Ahmed, 5 Temmuz 1727 tarihli fermanla sözlük, mantık, fizik, astronomi, coğrafya ve tıp konularında kitap basma izni verir.

1729 yılında Cevherî tarafından hazırlanmış olan Vankulu Lügati İbrahim Müteferrika Matbaası’nda basılan ilk Türkçe kitap olur. Müteferrika Matbaası’nda 14 yılda tarih, dil, edebiyat, coğrafya ve fen konularında 23 ciltten oluşan 18 kitap yayımlanır.

Müteferrika’dan Sonraki Dönem

İbrahim Müteferrika Matbaası 1743 yılına kadar çalışmalarına devam eder ve Müteferrika 1747 yılında hayata gözlerini yumar.

Türk matbaacılık tarihiyle ilgili araştırmalar yayınlayan Jale Baysal, 1729-1825 yılları arasındaki süreyi sekiz safhaya ayırır:

  • 1. Safha (1729-1745): Bu safhada göze çarpan tek matbaa İbrahim Müteferrika’ya ait olandır. Müteferrika’nın ölümüne kadar geçen sürede her yıla bir kitap olmak üzere 17 kitap basılır
  • 2. Safha (1746-1782): 36 yılı kapsayan bu dönemde bir adet kitap yayınlanmıştır.
  • 3. Safha (1783-1794): Bu dönemde Müteferrika’nın matbaa teşkilatını Divan-ı Hümayun beylikçilerinden Raşit Mehmet Efendi ile Vakanüvis Vasıf Efendi satın alır. Fransız Elçiliği satın almak istese de böyle önemli bir teşkilatın yabancıların eline geçmesi uygun görülmez. Raşit ve Vasıf Efendiler maddi açıdan desteklenerek, matbaanın Türklerin elinde kalması sağlanır. Bu dönemde toplam 11 kitap yayımlanır.
  • 4. Safha (1745-1802): Bu dönem Türkler tarafından ikinci matbaanın “Mühendishane Matbaası” adıyla kurulduğu dönemdir. 8 yılda eğitim amaçlı ve askeri eserler ağırlıklı olmak üzere 16 kitap basılır.
  • 5. Safha (1803-1839): Matbaacılık faaliyetlerinin yoğunlaşmaya başladığı bu dönemde 37 yılda toplam 391 kitap basılır.
  • 6. Safha (1840-1858): Siyasî ve idarî yeniliklerin yayıncılığı olumlu etkilediği bir dönemdir. 19 yılda toplam 799 kitap basılmıştır. Bu dönemde devlet özel basımevlerinin kurulmasını teşvik eder. Dini, askeri, bilimsel ve tıp kitaplarının yanı sıra şiir, hikâye, roman ve seyahatname gibi kitaplar basılmıştır. Hatta bir yemek kitabı yayımlanmıştır.
  • 7. Safha (1859-1868): 10 yıl içinde 537 kitap yayımlanır. Batılılaşma çabalarının hızlandığı bir dönemdir. Bu safha, resmi basımevlerinin yanı sıra ilk özel gazetelerin çıkarıldığı yıllardır ve yayın çeşitliliğiyle dikkat çeker.
  • 8. Safha ( 1869-1875): I. Meşrutiyet’in ilanıyla sonuçlanan bu dönemde 1128 kitap yayımlanır. Ağırlıklı olarak tiyatro ve roman basılmıştır.

Matbaa kurulduktan sonraki ilk yıllarda fazla yayın yapılmamasının nedenlerinden biri Müteferrika Matbaası ile ikinci matbaa arasında 66 yıl süre bulunmasıdır. Bir diğer neden de din adamlarının ve hattatların tepkisini çekmemek için dinî konulu yayın yapma yasağıdır. Tanzimat’ın ilânıyla yaşanan özgürleşme ortamı, yayıncılığı da olumlu etkilemiştir. Bu dönemden sonra çeviri yayınların sayısının arttığı gözlenir.

1729-1875 yılları arasında faaliyet gösteren 151 matbaanın 116’sı İstanbul merkezlidir. İstanbul dışında bulunanların sayısı 35’tir ve bunlardan büyük bölümü resmî vilâyet gazetelerini çıkarmak için kullanılır.

Balkanlarda ilk vilâyet basımevi 1864 yılında Tuna’da kurulur ve Tuna gazetesi çıkarılır. Anadolu’daki ilk vilâyet basımevi ise 1865 yılında Erzurum’da kurulur.

Devlet desteğiyle kurulan resmî vilayet matbaalarının makineleri yurt dışından getirilir ve matbaalarda çalışanların önemli bir bölümü teknik bilgiye sahip azınlıklardan oluşur.

Türk yayıncılığının gelişmesinde Doğu dillerinden yapılan çevirilerin yanı sıra özellikle 1850-1860’lı yıllardan itibaren Batı dillerinden yapılan çeviriler de etkili olur.

İlk Fransızca kitap 1776 yılı gibi çok erken sayılabilecek tarihte yayımlanır. Bu yıllardan sonra özellikle Fransızca bilmek, öğrenmek, konuşmak ve yazmak bir tutku derecesinde toplumda yer eder. Fransızca öğretmek için sözlük ve gramer kitapları yayımlanır.

Bu anlayış içinde 1729-1875 yılları arasında Batı dillerinden çevrilerek basılan kitapların sayısı 185’i bulur. Bunlar arasında çevrildiği dil belirsiz olan yayınların sayısı 41 adettir.

Matbaacılık Faaliyetlerinin Gelişimi

Basım teknikleri gelişmeden önce insanlar düşüncelerini el yazmaları yoluyla çoğaltırlardı. MÖ 3000’li yıllarda yazıyı bulan eski Mısırlılar, yazılarını taşlara, kil tabletlere ve sonraki yıllarda da papirüs bitkisinin yapraklarına yazarlardı. Papirüsün Mısır dışına çıkarılması yasaklanınca insanlar yazı yazmak için farklı yüzeyler kullanma yoluna gittiler.

MS II. yüzyılda Çinlilerin deneme yanılma yoluyla ilk blok basım işlemini gerçekleştirdikleri, paçavralardan oluşan kağıt ve mürekkep kullandıkları bilinmektedir. Bu uygulamayı geliştiren ve hareketli harflerle basım işini gerçekleştirenler ise Uygur Türkleri dir.

Uygurların ayrıca baskı işinde minyatürlere ve tezhibe yer vermeleri, bu alandaki hünerlerinin ileri derecede olduğunu göstermektedir. Uygur Türkleri baskı için ağaç harfler kullanmıştır ve ağaç harflerin dünya matbaa tarihinde kullanılan en eski harfler olduğu bilinmektedir. Uygurlar sonraki yüzyıllarda Doğu Avrupa ve Kuzey Afrika’ya göç ederken basım aletlerini de yanlarında götürdüler. Ağaç baskı blokları zamanla yerini mermer, demir ve döküm malzemesine bıraktı. Bu uzun geçiş sürecinin ardından modern anlamda matbaanın bulunması 1450’li yıllarda gerçekleşti.

Almanya’da kuyumculuk yapan ve matbaa ile ilgili çalışmalar yürüten Johannes Gutenberg, o zamana dek kullanılmayan bir yöntem geliştirdi ve yazı karakterlerinin dökülebileceği bir alaşımla dişi kalıplar (matris) oluşturdu. Ayrıca kağıt yapımında kullanılan makineleri bir araya getirerek, mürekkeple basılabilen ve sonraki yüzyıllarda kullanılan tipografi tekniğini buldu. Dönemine göre son derece modern olan bu makinenin icadından sonra bilgilerin çoğaltılması kolaylaştı ve hızlandı.

Osmanlı döneminde bu yeni baskı makinesi önce azınlıklar tarafından kullanıldı. İspanyol zulmünden kaçan ve Osmanlı ülkesine gelen Museviler 1492 yılında yanlarında bu makineleri getirdiler. İstanbul dışında yoğun olarak yaşadıkları Selanik, Edirne ve İzmir’de de matbaalar kurarak İbranice, Yunanca ve Latince eserler bastılar. 1494-1729 yılları arasında İstanbul, Selanik ve Halep merkezli toplam 37 basımevinin faaliyette olduğu saptanmıştır. Gayrimüslimlerin matbaalarında Arapça ve Türkçe eser basmaları yasaklanmıştı. Bunun dışında devlet tarafından matbaalara herhangi bir müdahale ya da denetim yapılmamaktaydı.

Osmanlı’nın asıl unsurunu oluşturan Türkler ise matbaaya 1700’lü yıllarda ulaşabildi. İlk olarak İbrahim Müteferrika’nın girişimiyle matbaa kurulmaya başlandı ve iki yıl sonra faaliyete geçti. Bu tarihten günümüze kadar geçen 285 yıllık süreç Türk basın-yayın tarihinin gelişimini kapsar. Bu süreç içinde matbaacılık, kitap, gazete ve dergi basımı öne çıkan faaliyetler arasında yer alır.

Osmanlı Türklerinde matbaacılığın başlaması ve gelişmesi hakkında çok sayıda araştırma bulunmasına karşın, bu dönem hakkında hâlâ karanlıkta olan bilgiler bulunmaktadır. İlk dönem matbaacılık faaliyetleri konusunda yapılan araştırmalarda genellikle iki sorunun yanıtı aranır:

  • Birincisi Türkler arasında matbaacılığın neden geç başladığı,
  • İkincisi de İbrahim Müteferrika’nın kim olduğudur.

Türkler arasında matbaacılığın geç başlamasına ilişkin değerlendirmeler, tarihsel gelişmelerden çok soyut ve sübjektif görüşlere dayanır. Bu görüşler şöyle sıralanabilir:

  • Yeniliklere karşı olan ulema sınıfının etkisi,
  • Matbaanın kurulmasıyla işlerini kaybedeceklerinden korkan hattat ve müstensihlerin tepkisi,
  • Osmanlıda okuma-yazma oranının düşük olması ve basılı kitabı satın alarak okuyacak kişilerin az sayıda bulunması.

Başta devlet adamları olmak üzere, din adamları ve ulema arasında matbaanın ülkeye erken girmesine karşı olan bir grup bulunmaktaydı. Bunun nedeni, bilginin tabana yayılmasıyla kendi itibarlarının ortadan kalkacağına ve iktidarlarını başkalarıyla paylaşacaklarına inanmalarıydı Buna karşın, tam tersini düşünen ulemanın da azımsanmayacak derecede olduğu bilinmektedir.

Matbaanın kurulduğu yıllarda Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’daki hattatların sayısı 90 bine yaklaşmaktaydı. Loncalar kanalıyla çok etkin bir kurum haline gelmiş olan bu insanlar, maddi çıkarlarının zedelenmesini istemiyorlardı. Ancak hattatlar kitaba değil, kitabın matbu olarak basılmasına karşıydılar.

Kitap okuma alışkanlığı bulunmayan eski toplumda bilgiler daha çok kulaktan dolma ve usta-çırak ilişkisine dayanan yöntemlerle paylaşılmaktaydı. Camilerde imamlar; köy odaları, kahvehane ve kıraathanelerde ise bir kişi kitabı okur diğerleri dinlerdi. Bu nedenle bizzat okuyarak bilgi edinme alışkanlığı gelişmemişti. Hatta “hikayeci” adı verilen kişiler, binlerce sayfa tutan Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Battal Gazi gibi çeşitli geleneksel hikâyeleri ezbere anlatarak geçimlerini sağlarlardı.

Niyazi Berkes’e göre Osmanlı ülkesinde matbaanın etkili olmamasının ardında üç temel neden yatar. Bunlar;

  • Teknolojik gerilik,
  • Kağıt üretimindeki zorluklar ve
  • Okur-yazar kitlesinin yetersiz olmasıdır.

1860’lı yıllarda bile Osmanlı Vilayet Matbaalarında çalışanların büyük bir bölümünün gayrimüslim olduğu görülmektedir. Matbaacılık teknik bilgi gerektirmekteydi ve Türkler arasında bu bilgiye sahip olan insanların sayısı yok denecek kadar azdı. Hatta bazı devlet adamları, Müteferrika’dan çok daha önce matbaa kurma girişiminde bulunmuşlar, ancak yetişmiş eleman olmadığı için bunu başaramamışlardı.

Bir diğer engelleyici konu da yeterli miktarda kağıdın üretilmemesiydi. Malazgirt Zaferi ile Anadolu’ya yayılan Türklerin imalathaneler kurarak bu alanda üretim yaptıkları tahmin edilmektedir. Bu imalathaneler zamanla Anadolu’nun farklı kentlerinde de kuruldu. Hatta İkinci Haçlı Seferi’nde esir düşen Avrupalılar kağıt imalathanelerinde çalıştırıldı. Bunlar esirlikten kurtulup ülkelerine döndükleri zaman buralarda kağıt imalathaneleri kurdular ve Avrupa’da kağıtçılık sektörünün gelişmesinde önemli rol oynadılar. Zaman içinde kağıt imalathaneleri kapitülasyonlar ve yabancılara tanınan ayrıcalıklar nedeniyle fazla gelişemedi ve kapanmak zorunda kaldılar. 1798 yılında geliştirilen ilk kağıt makinesi Osmanlı ülkesine ancak 48 yıl sonra girebildi. Modern kağıt fabrikalarına geçiş ise ancak Cumhuriyet’ten sonra 1936 yılında gerçekleştirilebildi.

Okur-yazar kitlesinin yetersiz olmasının ardında yatan en önemli neden, Osmanlı Türkçesinde yazı dili ile konuşma dili arasındaki farktır. Sosyal hayatta konuşulan dil ile edebî veya bürokratik dil arasında anlaşılmaz derecede farklılıklar göze çarpıyordu. Bu nedenle gazete ya da kitapların dili sınırlı sayıda okurun anlayabileceği düzeyde kalır. Bu durum da yüksek miktarlarda para vererek kitap satın alacakların sayısını önemli ölçüde azaldı. Bastığı kitapları satamayan İbrahim Müteferrika’nın bütün zenginliğini bu uğurda kaybetmesi matbaacılık tarihimizin ironik bir gerçeği olarak karşımıza çıkar.

Öncü Matbaacı: İbrahim Müteferrika

Lale Devri sadrazamı Damat İbrahim Paşa, o yıllarda İstanbul’da bir matbaa kurmak isteyen Osmanlı’nın Fransa Elçisi Yirmisekiz Çelebi Mehmet’in oğlu Said Mehmet Efendi ile Müteferrika’yı bu işte birlikte çalışmaları için görevlendirir.

İbrahim Müteferrika 1726 yılında Matbaanın Gerekleri başlıklı bir risale yazarak ileri gelen devlet adamlarına sunar. Bu risalede matbaa kurmanın gerekliliğini maddeler halinde açıklar. Söz konusu risale ve matbaa açmak için verdiği dilekçe üzerine Şeyhülislam Abdullah Efendi’nin olumlu fetvası alınır. Sultan III. Ahmed, 5 Temmuz 1727 tarihli fermanla sözlük, mantık, fizik, astronomi, coğrafya ve tıp konularında kitap basma izni verir.

1729 yılında Cevherî tarafından hazırlanmış olan Vankulu Lügati İbrahim Müteferrika Matbaası’nda basılan ilk Türkçe kitap olur. Müteferrika Matbaası’nda 14 yılda tarih, dil, edebiyat, coğrafya ve fen konularında 23 ciltten oluşan 18 kitap yayımlanır.

Müteferrika’dan Sonraki Dönem

İbrahim Müteferrika Matbaası 1743 yılına kadar çalışmalarına devam eder ve Müteferrika 1747 yılında hayata gözlerini yumar.

Türk matbaacılık tarihiyle ilgili araştırmalar yayınlayan Jale Baysal, 1729-1825 yılları arasındaki süreyi sekiz safhaya ayırır:

  • 1. Safha (1729-1745): Bu safhada göze çarpan tek matbaa İbrahim Müteferrika’ya ait olandır. Müteferrika’nın ölümüne kadar geçen sürede her yıla bir kitap olmak üzere 17 kitap basılır
  • 2. Safha (1746-1782): 36 yılı kapsayan bu dönemde bir adet kitap yayınlanmıştır.
  • 3. Safha (1783-1794): Bu dönemde Müteferrika’nın matbaa teşkilatını Divan-ı Hümayun beylikçilerinden Raşit Mehmet Efendi ile Vakanüvis Vasıf Efendi satın alır. Fransız Elçiliği satın almak istese de böyle önemli bir teşkilatın yabancıların eline geçmesi uygun görülmez. Raşit ve Vasıf Efendiler maddi açıdan desteklenerek, matbaanın Türklerin elinde kalması sağlanır. Bu dönemde toplam 11 kitap yayımlanır.
  • 4. Safha (1745-1802): Bu dönem Türkler tarafından ikinci matbaanın “Mühendishane Matbaası” adıyla kurulduğu dönemdir. 8 yılda eğitim amaçlı ve askeri eserler ağırlıklı olmak üzere 16 kitap basılır.
  • 5. Safha (1803-1839): Matbaacılık faaliyetlerinin yoğunlaşmaya başladığı bu dönemde 37 yılda toplam 391 kitap basılır.
  • 6. Safha (1840-1858): Siyasî ve idarî yeniliklerin yayıncılığı olumlu etkilediği bir dönemdir. 19 yılda toplam 799 kitap basılmıştır. Bu dönemde devlet özel basımevlerinin kurulmasını teşvik eder. Dini, askeri, bilimsel ve tıp kitaplarının yanı sıra şiir, hikâye, roman ve seyahatname gibi kitaplar basılmıştır. Hatta bir yemek kitabı yayımlanmıştır.
  • 7. Safha (1859-1868): 10 yıl içinde 537 kitap yayımlanır. Batılılaşma çabalarının hızlandığı bir dönemdir. Bu safha, resmi basımevlerinin yanı sıra ilk özel gazetelerin çıkarıldığı yıllardır ve yayın çeşitliliğiyle dikkat çeker.
  • 8. Safha ( 1869-1875): I. Meşrutiyet’in ilanıyla sonuçlanan bu dönemde 1128 kitap yayımlanır. Ağırlıklı olarak tiyatro ve roman basılmıştır.

Matbaa kurulduktan sonraki ilk yıllarda fazla yayın yapılmamasının nedenlerinden biri Müteferrika Matbaası ile ikinci matbaa arasında 66 yıl süre bulunmasıdır. Bir diğer neden de din adamlarının ve hattatların tepkisini çekmemek için dinî konulu yayın yapma yasağıdır. Tanzimat’ın ilânıyla yaşanan özgürleşme ortamı, yayıncılığı da olumlu etkilemiştir. Bu dönemden sonra çeviri yayınların sayısının arttığı gözlenir.

1729-1875 yılları arasında faaliyet gösteren 151 matbaanın 116’sı İstanbul merkezlidir. İstanbul dışında bulunanların sayısı 35’tir ve bunlardan büyük bölümü resmî vilâyet gazetelerini çıkarmak için kullanılır.

Balkanlarda ilk vilâyet basımevi 1864 yılında Tuna’da kurulur ve Tuna gazetesi çıkarılır. Anadolu’daki ilk vilâyet basımevi ise 1865 yılında Erzurum’da kurulur.

Devlet desteğiyle kurulan resmî vilayet matbaalarının makineleri yurt dışından getirilir ve matbaalarda çalışanların önemli bir bölümü teknik bilgiye sahip azınlıklardan oluşur.

Türk yayıncılığının gelişmesinde Doğu dillerinden yapılan çevirilerin yanı sıra özellikle 1850-1860’lı yıllardan itibaren Batı dillerinden yapılan çeviriler de etkili olur.

İlk Fransızca kitap 1776 yılı gibi çok erken sayılabilecek tarihte yayımlanır. Bu yıllardan sonra özellikle Fransızca bilmek, öğrenmek, konuşmak ve yazmak bir tutku derecesinde toplumda yer eder. Fransızca öğretmek için sözlük ve gramer kitapları yayımlanır.

Bu anlayış içinde 1729-1875 yılları arasında Batı dillerinden çevrilerek basılan kitapların sayısı 185’i bulur. Bunlar arasında çevrildiği dil belirsiz olan yayınların sayısı 41 adettir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.