Açıköğretim Ders Notları

Çocuk Gelişiminde Alan Çalışmaları Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Çocuk Gelişiminde Alan Çalışmaları Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Yaşam Alanları Ve Çocuk Psikolojisi

Giriş

Tüm çocuklar güvenli ve olumlu bir ev ve okul ortamında yaşamaya gereksinim duyar. Ancak bu tür güvenli ve olumlu ortamlarda yaşamını sürdürme şansına her çocuk sahip olamayabilir. Gelişimlerini ve psikolojilerini olumsuz yönde etkileyen olay ve durumlarla karşılaşabilirler. Bu ünitede, bu gibi durumlarla karşılaşan çocukların yaşadıkları özel durumların ve bu durumlar sonucu olası duyguların neler olduğu, çocukların psikolojisini ne şekilde etkileyebileceği konuları üzerinde durulmuştur.

Çocuk Psikolojisi

Çocuk psikolojisi, bireyin doğum öncesi döneminden başlayarak ergenlik evresine kadar süregelen gelişimini ele alır. Bir bilim dalı olarak çocuk psikolojisi, büyüme ve olgunluk aşamalarını, çevresel faktörlerin bireyin gelişim alanlarına olan etkisini, çocukla toplumun diğer üyeleri arasındaki duygusal ve sosyal etkileşimini konu edinir.

Sağlıklı bir gelişim için çocuğun normal olarak anne-baba ve kardeşlerden oluşan güvenli bir aile çevresinde yetişmesi gereği, bugün için tıp, psikoloji, psikiyatri, eğitim ve sosyoloji gibi bilim dallarının görüş birliğine vardığı bir konudur. Çocuklar yaşadıkları ortamlarda bazı olumsuz durum veya olaylarla karşılaşabilir. Örneğin; anne veya babasını kaybetme, hastalık, boşanma, istismarihmal, üvey anne-baba yanında yaşama gibi. Bu gibi olumsuz durum ve olaylar çocuğun gelişim alanlarını olumsuz yönde etkileyebildiği gibi psikolojisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ayrıca çocuğun farklı ortamlarda yaşamak zorunda olması da çocuğun psikolojisini etkileyebilmektedir.

Vygotsky’e göre kültür ve sosyal etkileşim çocuğun bilişsel-dil ve sosyal gelişiminde bu denli önemli bir konudur. Dolayısıyla çocukların çevresindeki yetişkinlerin -akranların- öğretmenlerin, anne babaların ve en önemlisi yaşadıkları alanların çocuğun gelişimi için ve sağlıklı bireyler olabilmelerinde çok önemlidir. Yaşadıkları alanlar, kültürel etkenler, dezavantajlı yaşam koşulları vb. gibi olumsuz ortamlarda yaşayan ve yaşamını bu şekilde devam ettiren çocuklar da bulunmaktadır. Bu noktada çevrenin özellikle yaşadığı çevrenin çocukların gelişimlerini etkilemekte ve bu durum onların psikolojilerine yansımaktadır.

Piaget de çocuğun gelişiminde genetik faktörlerin olduğu kadar çevrenin de büyük etkisinin olduğunu ileri sürmüştür. Sosyal bilişsel kuramcılardan Bandura’ya göre davranış, çevre ve biliş, gelişimin anahtar kavramlarıdır. Bandura, bilişsel süreçlerin çevreyle ve davranışla önemli bağlantıları olduğunu vurgular.

Olumsuz Yaşam Olayları ve Çocuk Psikolojisine Etkisi

Çocuğun psikolojisini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Birtakım genetik faktörlerin yanı sıra aile içi ilişkiler, yakın çevre, okul çevresi, toplumsal hayattaki tüm ilişkiler çocuğun psikolojisini etkiler. Ayrıca çocuğun bazı özel durumlarla karşı karşıya kalması hastalık, boşanma, ölüm, üvey-anne-baba yanında yaşama gibi durumlar çocukların psikolojisini etkileyebilmektedir.

Hastalıklar: Çocuğun psikolojisini etkileyen önemli durumlardan biri de hastalıktır. Hastalık ani ya da süreğen olabilir. Hastalığın süreğen olarak nitelendirilebilmesi için yılda en az üç ay boyunca çocuğun yaşam kalitesini etkilemesi ve bir ay süreyle hastanede yatmayı veya hastane kontrolünü zorunlu kalmasını gerekmektedir. Bir süreğen hastalık, çocuk üzerinde sadece fiziksel değil aynı zamanda sosyal, psikolojik birtakım etkilere sahip olabilmektedir. Çocuğun süreğen hastalık tanısı alması, ailenin de yaşam biçimini ve gelecek hedeflerini etkileyebilmekte hatta çoğunlukla değiştirebilmektedir.

Bu açıdan sürecin başlangıcı olan baş etme aşamasında ailenin, tanıyı öğrenmesinin ardından doğrudan hastalığa ilişkin bilgi edinmeleri önemlidir. Daha sonraki bir aşama olan tedavi planı oluşturmaları beklenmektedir. Kamusal kaynaklardan faydalanma sürecinde ebeveynler, sağlık hizmeti almak üzere kamusal kaynaklara, hastanelere ve sağlık merkezlerine başvurmaktadır. Son süreç olarak da çocuklarının süreğen bir hastalık tanısı almasından sonra ebeveynlerde ve çocuklarda oluşabilecek depresif duygu durum konusunda ailelerin farkındalık kazanmalarını ve gerekirse psikolojik destek almalarını sağlamak gerekmektedir.

Çocuk Gelişimcisi olarak hastalık süresince çocuğa üç açıdan yardımcı olabilirsiniz; çocuğun hastalığı ve hastalığa bağlı mizaç değişiklikleri konusunda çocuğun ailesini, kendisini ve sınıf arkadaşlarını bilgilendirerek herkesin bu süreci daha kolay geçirmesi konusunda çocuğa ve ailesine destek olabilirsiniz. Ayrıca çocuk gelişimcisi olarak hasta çocukların hastalıkları konusunda ailenin doğru bir şekilde bilgilendirilmesine destek olabilirsiniz. Bununla birlikte, bu çocukların kardeşlerine, sınıf ve okul arkadaşlarına da onların durumu, bu hastalığın olası sonuçları, bu hastalığın sağaltımı ve varsa hastalığın ortaya çıkmasını önleyici önlemlerin neler olduğu açık bir şekilde iletilmesi sürecinde etkin olabilirsiniz.

Ölüm: Ölüm kavranması, benimsenmesi çok zor bir gerçekliktir. İlk çocukluk yıllarında ölüm korkutucu değildir çünkü belirsiz ve bulanık bir kavramdır. Genellikle beş yaştan önce “ölüm, ölmek, ölmüş” gibi sözler tam kavranmadan, duygulanım olmadan söylenir. Üç-dört yaşları için ölüm, uzun bir ayrılık ya da dönüşü olmayan uzun bir yolculuktur.

Beş yaşlarında ölüm, uzun bir uyku ile eş anlama gelir ve yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar. Çocuk, annebabasının ölüp ölmeyeceğini sık sık sorar. Genellikle sekiz ve on yaşlarında ölümün yaşamın geri dönülmez bir sonu olduğu gerçeğini çocuklar benimsenmeye başlar. Dokuz on yaşlarından ergenliğe kadar uzanan dönemde hayali düşünceler devam eder. Zaman içinde çocuk ölümün tamamen geri dönüşü olmayan, tüm canlı varlıklarda görülen bir şey olduğunu kavramaya başlar. Ergenlikte özellikle yaşamın anlamı sorgulanır. Bazı ergenler ölüm korkusunu engellemek için yaşam şekillerinde değişiklik yapar. Ergenlik dönemindeki kayıplar kimlik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Ergen bu dönemde kendini kabul, benlik saygısı düzeyini belirlerken varoluşunu da sorgulamaya başlayabilir.

Bowlby’e göre kayıpla başa çıkmada sağlıklı veya sağlıksız yolların oluşu; ölen kişinin kimliği ve rolü, yas tutan kişinin yaşı ve cinsiyeti, kaybın şekli ve nedenleri, kayıp sonrası ortamın koşulları, yastaki kişinin kaybedilen kişiyle ilişkisi gibi nedenlere bağlı olabilir.

Bu dersi alan bireyler olarak şu önlemleri alabilirsiniz;

  • Çocukla açık ve dürüst bir iletişim sağlanmasında,
  • Çocuğun ailedeki diğer bireylerle yakın ilişkiler kurması konusunda ve bu bireylerin çocuğa destek olmaları konusunda gerekli önemler alınmasında,
  • Yapılacak açıklamalarda çocuğun yaşı göz önünde bulundurulmasında,
  • Soyut açıklamalardan kaçınılarak, yalan ya da yanıltıcı açıklamalarda bulunulmaması konusunda önlemler alabilirsiniz.

Parçalanmış Aile Yapısı: Boşanma eşlerin evlilik akdini bozarak tek başlarına yaşama devam etmeye karar verdikleri bir durumdur. Boşanma nedeniyle parçalanmış aileye sahip çocuklarda saldırganlık, inatçılık, kendini suçlama, içe kapanma ve okula isteksizlik reaksiyonları da görülebilir. Eşler, aralarında yaşadıkları olumsuzlukları çocuklara da yansıtabilmekte; onlara karşı ilgisiz ya da baskıcı, reddedici ya da koruyucu tutum içine girebilmektedir. Boşanmanın etkileri çocuğun yaşına göre farklılaşmaktadır. Bebeklik dönemindeki boşanmaların çocuk açısından en az problemin yaşandığı dönem olduğu kabul edilmektedir. Beş altı yaşlarında ise çocuğun abartılmış korkular, huzursuzluk ve sürekli bir endişe taşımasına neden olabilir. Altı on iki yaşlarında ve daha büyük yaşlarda çocuklar, evlilik ne kadar mutsuz olursa olsun boşanmaya karşı daha az etkilenir. Bu yaş grubu çocuklar, gelecek hakkında kaygılanabilir, kendilerini suçlu hissedebilir, anne babalarına kızgınlık duyabilir. Aileler, öğretmenler ve uzmanlar için şu önerilerde bulunulabilir:

  • Anne-baba boşanma konusunda çocukla karşılıklı konuşarak, boşanma gerçekleştiğinde eşlerin yalnızca birbirlerinden ayrıldıkları ve ayrı evde yaşadıkları ancak çocuklarıyla iletişimlerinin hep olacağı gibi açıklamalarda bulunmalı, her zaman birlikte yapmaktan hoşlandıkları oyun ve etkinlikleri yine birlikte yapacaklarını açıklamalıdır.
  • Boşanmanın nedeni açık ve anlaşılır bir şekilde çok da ayrıntıya girmeden çocuğa anlatılmalıdır.
  • Takip eden dönemde de anne-babalar, çocuklarının kendilerini güvende hissetmeleri ve desteklendiklerini bilmeleri için bu açıklamalarını kanıtlayıcı davranışlar sergilemelidir.
  • Boşanmadan sonra çocuğun benimseyebileceği, kendini oraya ait hissedebileceği bir ortamda yaşamına devam etmesi son derece önemlidir.
  • Bu ortam anne veya babanın yaşadığı yer olabilir fakat kesinlikle çocuğun eşyalarını, oyuncaklarını yerleştirebileceği, ona ait olan bir odası ya da evin bir bölümü olmalıdır.

Farklı Aile Yapısına Sahip Çocuklar (Üvey Anne-BabaÇocuk): Evlat edinme, biyolojik anne ya da baba dışında bir yetişkinin annelik ya da babalık görevini üstlenmesi, oldukça hassas bir konu olma özelliği göstermektedir. Bu olay çocuğun anımsayacağı ve farkında olacağı bir dönemde gerçekleşiyorsa çocuğa, bu yeni gelişmeyi nasıl açıklayacakları, olay gerçekleşmeden ne kadar süre önce, ne kadar ve ne zaman bilgi verecekleri konusunda bir uzlaşma sağlamalıdırlar.

Bu dersi alan öğrenciler olarak şu önlemleri alabilirsiniz:

  • Hazırladığınız eğitim programında aile konusu işlenirken farklı özellikler gösteren aileleri de dikkate alarak etkinlik ve uygulamalar gerçekleştirebilirsiniz.
  • Ailemiz konusu işlenirken çocukların dergilerden, gazetelerden kesilen fotoğraflardan aile albümü hazırlamalarını isteyerek farklı ailelerin oluşturulabileceği kavramını oluşturmaya çalışabilirsiniz.
  • Çocukların “Ben nereden geldim?” gibi sorularını dikkatlice dinleyerek evlat edinme durumunda olan çocukları da dikkate alarak yanıtlar verebilirsiniz.
  • Çocuklara farklı aile yapıları konusunda bilgilendirmek üzere açıklamalarda bulunurken, çocuklarda olumsuz tutumlar geliştirebilecek ifadeler kullanmamaya özen göstermelisiniz.
  • Çocukların farklı aile özelliklerini içeren konulardan öykü kitapları okuyabilir ve ardından bu öyküde geçen olay ve öykü kahramanları hakkında bir tartışma yapabilirsiniz.
  • Farklı aile yapısına sahip olmaktan ötürü zaman zaman problem yaşayan çocukları fark ettiğinizde aile ile görüşebilir ve ardından çocuğu psikoloğundan yardım alması için bir uzmana yönlendirebilirsiniz.

İstismar ve İhmal: Çocukluk çağı travmaları içerisinde tekrarlanabilirliği ve çocuğa en yakınları tarafından yapılması nedeniyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor olan travma şekli istismardır. Genel olarak 18 yaşın altında bulunan çocuklara karşı aktif olarak girişilen ve onların fiziksel, duygusal, zihinsel ve toplumsal gelişmelerini zedeleyen her türde eylem çocuk istismarı olarak tanımlanmaktadır. İhmal ise çocukların beslenme, bakım, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı durumlar için kullanılmaktadır.

İstismar fiziksel, duygusal ve cinsel istismar olarak üçe ayrılmaktadır.

Fiziksel istismar; 18 yaşından küçük çocuğun, annebabası ya da bakımından sorumlu kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Fiziksel istismarın tedavisi çok yönlü olmalı, aile, çocuk ve çevresel etkenler üzerinde odaklanmalıdır.

Duygusal istismar; bakım veren kişi, tekrarlayıcı biçimde azarlayarak ve şiddet kullanarak çocukta ciddi psikolojik zedelenmelere neden olduğunda ortaya çıkar. Duygusal istismara uğramış çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip olan, kendine güveni olmayan ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak tanımlanmaktadır.

Cinsel istismar; bir çocuk ya da yetişkin arasındaki ya da bir çocukla ondan yaşça belirgin şekilde daha büyük bir başka çocuk arasındaki cinsel davranışlardır. Cinsel istismarın çocuk üzerindeki temel etkileri, parmak emme, altını ıslatma gibi gerileme belirtileri, uyku-yeme bozuklukları, okul başarısında düşme, okul ve sosyal etkinliklere katılımda azalma gibi davranış bozukluklarıdır.

Bütün bu istismar türleri ve ihmal çocukta fiziksel ve psikolojik zararların yanı sıra gelişimsel bozukluklar, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol veya ilaç bağımlılığı, depresyon, anksiyete, panik bozukluk, suç işleme ve şiddet davranışında artış, kendine zarar verme, intihara eğilim ve kendi çocuklarına da aynı yöntemleri kullanma eğilimi görülebilir.

Çocuk istismarını ve ihmalini önleyebilmek üzere ya da çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini mümkün olduğu ölçüde azaltmak için şunlar önerilebilir:

  • Tüm okullarda tüm düzeylerde çocuklara, güvende olma, ihmal ve istismar konusunda bilgiler sunmak üzere programlar hazırlanabilir.
  • Çocuk tacizi ile başa çıkabilmek için çocuklara vücutlarını koruma ve bu anlamdaki hakları anlatılabilir.
  • Uzmanlar programlarında çocuklara vücutları üzerindeki hakları gibi konularda bilgi sunarak, bu konuda sınıf içi etkinlikleri ve drama çalışmalarına yer verebilir.
  • Çocuklara iyi dokunma ve kötü dokunma açıkça anlatılmalıdır.

Yaşam Alanları ve Çocuk Psikolojisine Etkisi

Çocukların yaşadıkları kimi ortamlar, yaşam alanları da onların psikolojilerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu yaşam alanları; sokakta yaşama, ceza evleri, yetiştirme yurtları, göç edilen yerler gibi ortamlardır.

Ceza Evlerinde Yaşayan Çocuklar: Hukuki açıdan çocuk suçluluğu “çocuğun ceza kanunlarınca suç sayılan bir fiili işlemesi sonucunda, yargı organlarının önüne getirilmesi” şeklinde tanımlanırken suçlu çocuk “bir hukuki normu ihlal etmiş on sekiz yaşından küçük kimse” olarak ele alınmaktadır. Suça sürüklenen çocukların, bu davranışlarda bulunmalarını açıklayıcı sebepler ise fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden ele alınmaktadır.

Suç davranışı, çocuğun içinde bulunduğu duruma bir tepki olup onun yaşı, kişiliği ile psikoseksüel gelişim, içinde yetiştiği sosyal çevresi ve kültürel birikimi ile yakından ilişkilidir.

Çocuk ve gençlerin yasa dışı ve topluma karşı suçları ülkeden ülkeye göre çeşitlilik göstermesine karşın hırsızlık, adam öldürme ve yaralama suçları başta gelmektedir. Ceza evlerinin yaşam koşulları, oradaki arkadaş çevresi, zorba davranışlar, kötü alışkanlıklar gibi olumsuz birçok faktör çocukların bütün gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebildiği gibi onların psikolojisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Bütün bu olumsuz durumları en aza indirebilmek için şunlar yapılabilir:

  • Çocuklar korunmalı, hata yapmalarına neden olabilecek davranışlardan özenle kaçınılmalıdır.
  • Çocuğun davranışları yakından takip edilmeli, sorunlu davranışlar için gecikmeden çözüm yolları aranmalıdır.
  • Çocuğu suçluluğa iten nedenler ortadan kaldırılmalı, çocuğun gerekli ihtiyaçları karşılanmalı ve çocuk yeterli ilgi ve sevgi ortamında büyümelidir.

Sokakta Yaşayan Çocuklar: Sokakta yaşayan çocuklar, yirmi dört saat sokakta yaşayan, ailesiyle ilişkileri kopuk olup geçimini sokaktan sağlayan, zaman zaman suça karışan zaman zaman uçucu madde kullanan ya da bunlara gereksinim duyan, sokağın ortamını mekân edinen çocuklardır.

Çocukları sokakta yaşamaya iten birçok faktör vardır. Bunlardan en önemlileri aile ve yaşanan ekonomik sorunlardır. Sokakta yaşayan çocuklar birçok tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Şiddet, fiziksel ve cinsel istismar, başkaları tarafından suç işlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik hastalıklara yakalanma, bakımsızlık sonucu oluşan sendromlar, kaçırılma, öldürülme vb. Yine bu çocuklar madde bağımlılığı konusunda da risklere son derece açıktır. Bu çocuklarda olumlu bağlanma gerçekleşmediği için kendine ve çevresine karşı güvensizlik, zaman zaman saldırganlık, çevresindeki nesne veya kişilere zarar verme eğilimi, sosyalleşme problemleri ve daha birçok olumsuz duygu durumları görülebilmektedir.

Bu çocuklar için bir uzman olarak şunlar yapılabilir:

  • Çocuk gelişimi uzmanları ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak çocukların ailelerine ulaşmaya çalışmalıdır. Eğitimler, toplantılar yaparak bağlantıyı devam ettirmelidirler.
  • Bu ailelerin çocuklarıyla ilişkileri sürekli olarak takip edilmeli, gerekli destek verilmelidir.
  • Sokak çocuklarına güvenli bir ortam sağlanmalı ve toplumla bütünleşmelerine yardımcı olunmalıdır.
  • Cinsel istismara maruz kalanlar, uçucu madde bağımlısı olanlar, sokaklarda çeşitli işler yapanlar, evlerinden kaçanlar ya da sokağa itilenler gibi farklı gereksinimleri olan çocuklar için güvenli ve destekleyici ortamlar sağlanmalıdır.
  • Çocukların sokakta yaşamalarına yol açan temel nedenlere karşı alınacak önlemler desteklenmelidir.
  • Kaynakları harekete geçirmek, sokak çocuklarının eğitim ve öğretim gereksinimlerini karşılamak üzere hükûmet kuruluşları ile birlikte özel sektör ve kamu sektörü ile ortak çalışmalar geliştirilmelidir.
  • Polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar vb. gibi bu konumdaki çocuklarla ilgili görevler yapan kişilere yönelik eğitim çalışmaları düzenlenmelidir.

Çalışan/Çalıştırılan Çocuklar: Sokakta çalışan çocuklar ailesinin geçimine katkıda bulunmak ya da kendi masraflarını karşılamak için günün belli bir bölümünde sokakta çalışan, gecenin erken ya da geç saatlerinde evlerine dönen çocuklardır. Sokakta çalışan çocukların en büyük problemlerinden biri de “güvensizliksosyalleşememe” sorunudur.

Sokakta çalışan çocuklar için ucuz beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanması için özel merkezler açılması, bu çocukların sokakta iken korunması ve karşılaştıkları çeşitli sorunları çözmelerinde yardımcı olmak amacıyla belli noktalarda sosyal hizmet merkezleri kurulması yararlı olacaktır.

Bu süreci gözlemleyecek bireyler olarak ise şunlar yapılabilir:

  • Bazı kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak bu çocukların ailelerine yeterli maddi ve manevi yardımlar yapılabilir.
  • Çocukların okulla olan bağları güçlendirilebilir.
  • Annelere ve çocuklara eğitimler verilebilir.
  • Sunulan hizmetler ev ziyaretleri ile desteklenmelidir.
  • Yetişkin erkek ve kadınlara yönelik mesleki eğitim programları uygulanabilir.
  • Göç sürecinde oluşan sosyo-psikolojik sorunları bertaraf etmek için rehabilite edici çalışmalar yapılabilir.

Yetiştirme Yurtlarında Yaşayan Çocuklar: Yuvalarda yetişip de okul çağında ve daha sonraki yıllarda izlenen çocuklarda genel olarak ilk göze çarpan şey, genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamazlıktır. İnsanlara sokulamaz, kolay arkadaşlık kuramazlar, merak ve girişkenlikleri azalmıştır.

Kurumlarda bakımın standardı, çocuklarda duygusal, zihinsel ve toplumsal uyarılmanın ve öğrenmeyi isteklendirmenin yaratılması açısından, personel sayısı ve personelin niteliği üzerinde önemle durulmaktadır. Ailenin parçalanması sonucu korunmaya muhtaç hâle gelen çocuklar için uygulanmakta olan bakım şekilleri, genellikle kurum bakımı, grup evleri, koruyucu aile, evlat edinme gibi bakım şekilleridir.

Ülkemizde korunmaya muhtaç çocuklara verilen hizmetlerin büyük bir kısmı yetiştirme yurdu ve çocuk yuvalarında verilmektedir. Kurumlarda çocuklara verilen hizmetlerin gereği gibi verilmesi, bu çocukların topluma kazandırılması için temel şartlardan biridir.

Bu eğitimi alan kişiler olarak;

  • Hizmetleri gerekli düzeyde verebilmek için personelin istenilen düzeyde ve sayıda sağlanması ve bu personelin, rahatça çalışması için gerekli fiziki şartların sağlanması gerekir.
  • Bu çocukların yetiştiği yurtlarda çalışanlar arasında sağlıklı sosyal ve ruhsal bir çalışma ortamı sağlanabilir.
  • Yurtlardaki çocukların sorunlarına ciddi şekilde önem verilerek grup terapileri yapılabilir ve çözümler bulunabilir.

Göç Eden Ailelerin Çocukları: Göç, bireylerin ya da grupların belirli bir zaman aralığında bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye ya da bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim birimine hareket etmesi, kalıcı mekân değişikliği şeklinde tanımlanabilir.

Özellikle çocuk ve ergenlerde göç yaşantısının etkileri daha olumsuz olabilmektedir. Çocuk ve ergenler göç sürecinde yetişkinlere göre daha fazla risk altındadır ve bunun nedeni ise göçle birlikte gelen ani değişim ve fiziksel-ruhsal büyümeyle aynı anda baş etme zorunluluğuna bağlanmaktadır. Göç sonrası çocuğu psikolojik problemlerden koruyan ve uyum sağlamasını kolaylaştıran değişkenler, iyi aile içi ilişkiler, iyi akran ilişkileri, sözelleştirme yeteneği, bilişsel yetenekler ve net bir dil kimliği olarak yer almaktadır.

Bu dersi alan bireyler olarak, olarak şunlar yapılabilir:

  • Okul ve aile arasındaki ilişki güçlendirilebilir, ebeveyn, öğretmen ve çocuk gelişimi uzmanları çocuğun sorunlarıyla ilgili olarak iş birliği içinde hareket edebilir.
  • Uyum sürecinin başarılı sonuçlanması için mutlaka çocuğun, aile sistemi içinde ve sosyal çevresi ile değerlendirilmesi, göçün olumsuz psikolojik etkilerini önlemek için psikososyal uyum programlarının geliştirilmesi gerekmektedir.
  • Okulda ve göçmenlere hizmet veren sosyal hizmet kuruluşlarında çocuklara ve ailelere yönelik hizmetlerde toplum temelli yaklaşımla hareket edilmeli, birincil koruma ve ikincil koruma hizmetleri sağlanmalıdır.

Giriş

Tüm çocuklar güvenli ve olumlu bir ev ve okul ortamında yaşamaya gereksinim duyar. Ancak bu tür güvenli ve olumlu ortamlarda yaşamını sürdürme şansına her çocuk sahip olamayabilir. Gelişimlerini ve psikolojilerini olumsuz yönde etkileyen olay ve durumlarla karşılaşabilirler. Bu ünitede, bu gibi durumlarla karşılaşan çocukların yaşadıkları özel durumların ve bu durumlar sonucu olası duyguların neler olduğu, çocukların psikolojisini ne şekilde etkileyebileceği konuları üzerinde durulmuştur.

Çocuk Psikolojisi

Çocuk psikolojisi, bireyin doğum öncesi döneminden başlayarak ergenlik evresine kadar süregelen gelişimini ele alır. Bir bilim dalı olarak çocuk psikolojisi, büyüme ve olgunluk aşamalarını, çevresel faktörlerin bireyin gelişim alanlarına olan etkisini, çocukla toplumun diğer üyeleri arasındaki duygusal ve sosyal etkileşimini konu edinir.

Sağlıklı bir gelişim için çocuğun normal olarak anne-baba ve kardeşlerden oluşan güvenli bir aile çevresinde yetişmesi gereği, bugün için tıp, psikoloji, psikiyatri, eğitim ve sosyoloji gibi bilim dallarının görüş birliğine vardığı bir konudur. Çocuklar yaşadıkları ortamlarda bazı olumsuz durum veya olaylarla karşılaşabilir. Örneğin; anne veya babasını kaybetme, hastalık, boşanma, istismarihmal, üvey anne-baba yanında yaşama gibi. Bu gibi olumsuz durum ve olaylar çocuğun gelişim alanlarını olumsuz yönde etkileyebildiği gibi psikolojisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Ayrıca çocuğun farklı ortamlarda yaşamak zorunda olması da çocuğun psikolojisini etkileyebilmektedir.

Vygotsky’e göre kültür ve sosyal etkileşim çocuğun bilişsel-dil ve sosyal gelişiminde bu denli önemli bir konudur. Dolayısıyla çocukların çevresindeki yetişkinlerin -akranların- öğretmenlerin, anne babaların ve en önemlisi yaşadıkları alanların çocuğun gelişimi için ve sağlıklı bireyler olabilmelerinde çok önemlidir. Yaşadıkları alanlar, kültürel etkenler, dezavantajlı yaşam koşulları vb. gibi olumsuz ortamlarda yaşayan ve yaşamını bu şekilde devam ettiren çocuklar da bulunmaktadır. Bu noktada çevrenin özellikle yaşadığı çevrenin çocukların gelişimlerini etkilemekte ve bu durum onların psikolojilerine yansımaktadır.

Piaget de çocuğun gelişiminde genetik faktörlerin olduğu kadar çevrenin de büyük etkisinin olduğunu ileri sürmüştür. Sosyal bilişsel kuramcılardan Bandura’ya göre davranış, çevre ve biliş, gelişimin anahtar kavramlarıdır. Bandura, bilişsel süreçlerin çevreyle ve davranışla önemli bağlantıları olduğunu vurgular.

Olumsuz Yaşam Olayları ve Çocuk Psikolojisine Etkisi

Çocuğun psikolojisini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Birtakım genetik faktörlerin yanı sıra aile içi ilişkiler, yakın çevre, okul çevresi, toplumsal hayattaki tüm ilişkiler çocuğun psikolojisini etkiler. Ayrıca çocuğun bazı özel durumlarla karşı karşıya kalması hastalık, boşanma, ölüm, üvey-anne-baba yanında yaşama gibi durumlar çocukların psikolojisini etkileyebilmektedir.

Hastalıklar: Çocuğun psikolojisini etkileyen önemli durumlardan biri de hastalıktır. Hastalık ani ya da süreğen olabilir. Hastalığın süreğen olarak nitelendirilebilmesi için yılda en az üç ay boyunca çocuğun yaşam kalitesini etkilemesi ve bir ay süreyle hastanede yatmayı veya hastane kontrolünü zorunlu kalmasını gerekmektedir. Bir süreğen hastalık, çocuk üzerinde sadece fiziksel değil aynı zamanda sosyal, psikolojik birtakım etkilere sahip olabilmektedir. Çocuğun süreğen hastalık tanısı alması, ailenin de yaşam biçimini ve gelecek hedeflerini etkileyebilmekte hatta çoğunlukla değiştirebilmektedir.

Bu açıdan sürecin başlangıcı olan baş etme aşamasında ailenin, tanıyı öğrenmesinin ardından doğrudan hastalığa ilişkin bilgi edinmeleri önemlidir. Daha sonraki bir aşama olan tedavi planı oluşturmaları beklenmektedir. Kamusal kaynaklardan faydalanma sürecinde ebeveynler, sağlık hizmeti almak üzere kamusal kaynaklara, hastanelere ve sağlık merkezlerine başvurmaktadır. Son süreç olarak da çocuklarının süreğen bir hastalık tanısı almasından sonra ebeveynlerde ve çocuklarda oluşabilecek depresif duygu durum konusunda ailelerin farkındalık kazanmalarını ve gerekirse psikolojik destek almalarını sağlamak gerekmektedir.

Çocuk Gelişimcisi olarak hastalık süresince çocuğa üç açıdan yardımcı olabilirsiniz; çocuğun hastalığı ve hastalığa bağlı mizaç değişiklikleri konusunda çocuğun ailesini, kendisini ve sınıf arkadaşlarını bilgilendirerek herkesin bu süreci daha kolay geçirmesi konusunda çocuğa ve ailesine destek olabilirsiniz. Ayrıca çocuk gelişimcisi olarak hasta çocukların hastalıkları konusunda ailenin doğru bir şekilde bilgilendirilmesine destek olabilirsiniz. Bununla birlikte, bu çocukların kardeşlerine, sınıf ve okul arkadaşlarına da onların durumu, bu hastalığın olası sonuçları, bu hastalığın sağaltımı ve varsa hastalığın ortaya çıkmasını önleyici önlemlerin neler olduğu açık bir şekilde iletilmesi sürecinde etkin olabilirsiniz.

Ölüm: Ölüm kavranması, benimsenmesi çok zor bir gerçekliktir. İlk çocukluk yıllarında ölüm korkutucu değildir çünkü belirsiz ve bulanık bir kavramdır. Genellikle beş yaştan önce “ölüm, ölmek, ölmüş” gibi sözler tam kavranmadan, duygulanım olmadan söylenir. Üç-dört yaşları için ölüm, uzun bir ayrılık ya da dönüşü olmayan uzun bir yolculuktur.

Beş yaşlarında ölüm, uzun bir uyku ile eş anlama gelir ve yavaş yavaş korkutucu olmaya başlar. Çocuk, annebabasının ölüp ölmeyeceğini sık sık sorar. Genellikle sekiz ve on yaşlarında ölümün yaşamın geri dönülmez bir sonu olduğu gerçeğini çocuklar benimsenmeye başlar. Dokuz on yaşlarından ergenliğe kadar uzanan dönemde hayali düşünceler devam eder. Zaman içinde çocuk ölümün tamamen geri dönüşü olmayan, tüm canlı varlıklarda görülen bir şey olduğunu kavramaya başlar. Ergenlikte özellikle yaşamın anlamı sorgulanır. Bazı ergenler ölüm korkusunu engellemek için yaşam şekillerinde değişiklik yapar. Ergenlik dönemindeki kayıplar kimlik gelişimi açısından oldukça önemlidir. Ergen bu dönemde kendini kabul, benlik saygısı düzeyini belirlerken varoluşunu da sorgulamaya başlayabilir.

Bowlby’e göre kayıpla başa çıkmada sağlıklı veya sağlıksız yolların oluşu; ölen kişinin kimliği ve rolü, yas tutan kişinin yaşı ve cinsiyeti, kaybın şekli ve nedenleri, kayıp sonrası ortamın koşulları, yastaki kişinin kaybedilen kişiyle ilişkisi gibi nedenlere bağlı olabilir.

Bu dersi alan bireyler olarak şu önlemleri alabilirsiniz;

  • Çocukla açık ve dürüst bir iletişim sağlanmasında,
  • Çocuğun ailedeki diğer bireylerle yakın ilişkiler kurması konusunda ve bu bireylerin çocuğa destek olmaları konusunda gerekli önemler alınmasında,
  • Yapılacak açıklamalarda çocuğun yaşı göz önünde bulundurulmasında,
  • Soyut açıklamalardan kaçınılarak, yalan ya da yanıltıcı açıklamalarda bulunulmaması konusunda önlemler alabilirsiniz.

Parçalanmış Aile Yapısı: Boşanma eşlerin evlilik akdini bozarak tek başlarına yaşama devam etmeye karar verdikleri bir durumdur. Boşanma nedeniyle parçalanmış aileye sahip çocuklarda saldırganlık, inatçılık, kendini suçlama, içe kapanma ve okula isteksizlik reaksiyonları da görülebilir. Eşler, aralarında yaşadıkları olumsuzlukları çocuklara da yansıtabilmekte; onlara karşı ilgisiz ya da baskıcı, reddedici ya da koruyucu tutum içine girebilmektedir. Boşanmanın etkileri çocuğun yaşına göre farklılaşmaktadır. Bebeklik dönemindeki boşanmaların çocuk açısından en az problemin yaşandığı dönem olduğu kabul edilmektedir. Beş altı yaşlarında ise çocuğun abartılmış korkular, huzursuzluk ve sürekli bir endişe taşımasına neden olabilir. Altı on iki yaşlarında ve daha büyük yaşlarda çocuklar, evlilik ne kadar mutsuz olursa olsun boşanmaya karşı daha az etkilenir. Bu yaş grubu çocuklar, gelecek hakkında kaygılanabilir, kendilerini suçlu hissedebilir, anne babalarına kızgınlık duyabilir. Aileler, öğretmenler ve uzmanlar için şu önerilerde bulunulabilir:

  • Anne-baba boşanma konusunda çocukla karşılıklı konuşarak, boşanma gerçekleştiğinde eşlerin yalnızca birbirlerinden ayrıldıkları ve ayrı evde yaşadıkları ancak çocuklarıyla iletişimlerinin hep olacağı gibi açıklamalarda bulunmalı, her zaman birlikte yapmaktan hoşlandıkları oyun ve etkinlikleri yine birlikte yapacaklarını açıklamalıdır.
  • Boşanmanın nedeni açık ve anlaşılır bir şekilde çok da ayrıntıya girmeden çocuğa anlatılmalıdır.
  • Takip eden dönemde de anne-babalar, çocuklarının kendilerini güvende hissetmeleri ve desteklendiklerini bilmeleri için bu açıklamalarını kanıtlayıcı davranışlar sergilemelidir.
  • Boşanmadan sonra çocuğun benimseyebileceği, kendini oraya ait hissedebileceği bir ortamda yaşamına devam etmesi son derece önemlidir.
  • Bu ortam anne veya babanın yaşadığı yer olabilir fakat kesinlikle çocuğun eşyalarını, oyuncaklarını yerleştirebileceği, ona ait olan bir odası ya da evin bir bölümü olmalıdır.

Farklı Aile Yapısına Sahip Çocuklar (Üvey Anne-BabaÇocuk): Evlat edinme, biyolojik anne ya da baba dışında bir yetişkinin annelik ya da babalık görevini üstlenmesi, oldukça hassas bir konu olma özelliği göstermektedir. Bu olay çocuğun anımsayacağı ve farkında olacağı bir dönemde gerçekleşiyorsa çocuğa, bu yeni gelişmeyi nasıl açıklayacakları, olay gerçekleşmeden ne kadar süre önce, ne kadar ve ne zaman bilgi verecekleri konusunda bir uzlaşma sağlamalıdırlar.

Bu dersi alan öğrenciler olarak şu önlemleri alabilirsiniz:

  • Hazırladığınız eğitim programında aile konusu işlenirken farklı özellikler gösteren aileleri de dikkate alarak etkinlik ve uygulamalar gerçekleştirebilirsiniz.
  • Ailemiz konusu işlenirken çocukların dergilerden, gazetelerden kesilen fotoğraflardan aile albümü hazırlamalarını isteyerek farklı ailelerin oluşturulabileceği kavramını oluşturmaya çalışabilirsiniz.
  • Çocukların “Ben nereden geldim?” gibi sorularını dikkatlice dinleyerek evlat edinme durumunda olan çocukları da dikkate alarak yanıtlar verebilirsiniz.
  • Çocuklara farklı aile yapıları konusunda bilgilendirmek üzere açıklamalarda bulunurken, çocuklarda olumsuz tutumlar geliştirebilecek ifadeler kullanmamaya özen göstermelisiniz.
  • Çocukların farklı aile özelliklerini içeren konulardan öykü kitapları okuyabilir ve ardından bu öyküde geçen olay ve öykü kahramanları hakkında bir tartışma yapabilirsiniz.
  • Farklı aile yapısına sahip olmaktan ötürü zaman zaman problem yaşayan çocukları fark ettiğinizde aile ile görüşebilir ve ardından çocuğu psikoloğundan yardım alması için bir uzmana yönlendirebilirsiniz.

İstismar ve İhmal: Çocukluk çağı travmaları içerisinde tekrarlanabilirliği ve çocuğa en yakınları tarafından yapılması nedeniyle tanımlanması ve tedavi edilmesi en zor olan travma şekli istismardır. Genel olarak 18 yaşın altında bulunan çocuklara karşı aktif olarak girişilen ve onların fiziksel, duygusal, zihinsel ve toplumsal gelişmelerini zedeleyen her türde eylem çocuk istismarı olarak tanımlanmaktadır. İhmal ise çocukların beslenme, bakım, eğitim gibi temel ihtiyaçlarının karşılanmadığı durumlar için kullanılmaktadır.

İstismar fiziksel, duygusal ve cinsel istismar olarak üçe ayrılmaktadır.

Fiziksel istismar; 18 yaşından küçük çocuğun, annebabası ya da bakımından sorumlu kişi tarafından sağlığına zarar verecek biçimde fiziksel hasara uğraması, yaralanması ya da yaralanma riski taşımasıdır. Fiziksel istismarın tedavisi çok yönlü olmalı, aile, çocuk ve çevresel etkenler üzerinde odaklanmalıdır.

Duygusal istismar; bakım veren kişi, tekrarlayıcı biçimde azarlayarak ve şiddet kullanarak çocukta ciddi psikolojik zedelenmelere neden olduğunda ortaya çıkar. Duygusal istismara uğramış çocuklar, pasif kişilik özelliklerine sahip olan, kendine güveni olmayan ve antisosyal davranışlar gösteren kişiler olarak tanımlanmaktadır.

Cinsel istismar; bir çocuk ya da yetişkin arasındaki ya da bir çocukla ondan yaşça belirgin şekilde daha büyük bir başka çocuk arasındaki cinsel davranışlardır. Cinsel istismarın çocuk üzerindeki temel etkileri, parmak emme, altını ıslatma gibi gerileme belirtileri, uyku-yeme bozuklukları, okul başarısında düşme, okul ve sosyal etkinliklere katılımda azalma gibi davranış bozukluklarıdır.

Bütün bu istismar türleri ve ihmal çocukta fiziksel ve psikolojik zararların yanı sıra gelişimsel bozukluklar, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol veya ilaç bağımlılığı, depresyon, anksiyete, panik bozukluk, suç işleme ve şiddet davranışında artış, kendine zarar verme, intihara eğilim ve kendi çocuklarına da aynı yöntemleri kullanma eğilimi görülebilir.

Çocuk istismarını ve ihmalini önleyebilmek üzere ya da çocuk üzerindeki olumsuz etkilerini mümkün olduğu ölçüde azaltmak için şunlar önerilebilir:

  • Tüm okullarda tüm düzeylerde çocuklara, güvende olma, ihmal ve istismar konusunda bilgiler sunmak üzere programlar hazırlanabilir.
  • Çocuk tacizi ile başa çıkabilmek için çocuklara vücutlarını koruma ve bu anlamdaki hakları anlatılabilir.
  • Uzmanlar programlarında çocuklara vücutları üzerindeki hakları gibi konularda bilgi sunarak, bu konuda sınıf içi etkinlikleri ve drama çalışmalarına yer verebilir.
  • Çocuklara iyi dokunma ve kötü dokunma açıkça anlatılmalıdır.

Yaşam Alanları ve Çocuk Psikolojisine Etkisi

Çocukların yaşadıkları kimi ortamlar, yaşam alanları da onların psikolojilerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu yaşam alanları; sokakta yaşama, ceza evleri, yetiştirme yurtları, göç edilen yerler gibi ortamlardır.

Ceza Evlerinde Yaşayan Çocuklar: Hukuki açıdan çocuk suçluluğu “çocuğun ceza kanunlarınca suç sayılan bir fiili işlemesi sonucunda, yargı organlarının önüne getirilmesi” şeklinde tanımlanırken suçlu çocuk “bir hukuki normu ihlal etmiş on sekiz yaşından küçük kimse” olarak ele alınmaktadır. Suça sürüklenen çocukların, bu davranışlarda bulunmalarını açıklayıcı sebepler ise fiziksel, psikolojik ve sosyal yönden ele alınmaktadır.

Suç davranışı, çocuğun içinde bulunduğu duruma bir tepki olup onun yaşı, kişiliği ile psikoseksüel gelişim, içinde yetiştiği sosyal çevresi ve kültürel birikimi ile yakından ilişkilidir.

Çocuk ve gençlerin yasa dışı ve topluma karşı suçları ülkeden ülkeye göre çeşitlilik göstermesine karşın hırsızlık, adam öldürme ve yaralama suçları başta gelmektedir. Ceza evlerinin yaşam koşulları, oradaki arkadaş çevresi, zorba davranışlar, kötü alışkanlıklar gibi olumsuz birçok faktör çocukların bütün gelişimlerini olumsuz yönde etkileyebildiği gibi onların psikolojisini de olumsuz yönde etkileyebilmektedir.

Bütün bu olumsuz durumları en aza indirebilmek için şunlar yapılabilir:

  • Çocuklar korunmalı, hata yapmalarına neden olabilecek davranışlardan özenle kaçınılmalıdır.
  • Çocuğun davranışları yakından takip edilmeli, sorunlu davranışlar için gecikmeden çözüm yolları aranmalıdır.
  • Çocuğu suçluluğa iten nedenler ortadan kaldırılmalı, çocuğun gerekli ihtiyaçları karşılanmalı ve çocuk yeterli ilgi ve sevgi ortamında büyümelidir.

Sokakta Yaşayan Çocuklar: Sokakta yaşayan çocuklar, yirmi dört saat sokakta yaşayan, ailesiyle ilişkileri kopuk olup geçimini sokaktan sağlayan, zaman zaman suça karışan zaman zaman uçucu madde kullanan ya da bunlara gereksinim duyan, sokağın ortamını mekân edinen çocuklardır.

Çocukları sokakta yaşamaya iten birçok faktör vardır. Bunlardan en önemlileri aile ve yaşanan ekonomik sorunlardır. Sokakta yaşayan çocuklar birçok tehlikeyle karşı karşıya kalmaktadır. Şiddet, fiziksel ve cinsel istismar, başkaları tarafından suç işlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik hastalıklara yakalanma, bakımsızlık sonucu oluşan sendromlar, kaçırılma, öldürülme vb. Yine bu çocuklar madde bağımlılığı konusunda da risklere son derece açıktır. Bu çocuklarda olumlu bağlanma gerçekleşmediği için kendine ve çevresine karşı güvensizlik, zaman zaman saldırganlık, çevresindeki nesne veya kişilere zarar verme eğilimi, sosyalleşme problemleri ve daha birçok olumsuz duygu durumları görülebilmektedir.

Bu çocuklar için bir uzman olarak şunlar yapılabilir:

  • Çocuk gelişimi uzmanları ilgili kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak çocukların ailelerine ulaşmaya çalışmalıdır. Eğitimler, toplantılar yaparak bağlantıyı devam ettirmelidirler.
  • Bu ailelerin çocuklarıyla ilişkileri sürekli olarak takip edilmeli, gerekli destek verilmelidir.
  • Sokak çocuklarına güvenli bir ortam sağlanmalı ve toplumla bütünleşmelerine yardımcı olunmalıdır.
  • Cinsel istismara maruz kalanlar, uçucu madde bağımlısı olanlar, sokaklarda çeşitli işler yapanlar, evlerinden kaçanlar ya da sokağa itilenler gibi farklı gereksinimleri olan çocuklar için güvenli ve destekleyici ortamlar sağlanmalıdır.
  • Çocukların sokakta yaşamalarına yol açan temel nedenlere karşı alınacak önlemler desteklenmelidir.
  • Kaynakları harekete geçirmek, sokak çocuklarının eğitim ve öğretim gereksinimlerini karşılamak üzere hükûmet kuruluşları ile birlikte özel sektör ve kamu sektörü ile ortak çalışmalar geliştirilmelidir.
  • Polis, jandarma, sosyal hizmet uzmanları, psikologlar vb. gibi bu konumdaki çocuklarla ilgili görevler yapan kişilere yönelik eğitim çalışmaları düzenlenmelidir.

Çalışan/Çalıştırılan Çocuklar: Sokakta çalışan çocuklar ailesinin geçimine katkıda bulunmak ya da kendi masraflarını karşılamak için günün belli bir bölümünde sokakta çalışan, gecenin erken ya da geç saatlerinde evlerine dönen çocuklardır. Sokakta çalışan çocukların en büyük problemlerinden biri de “güvensizliksosyalleşememe” sorunudur.

Sokakta çalışan çocuklar için ucuz beslenme, barınma gibi ihtiyaçlarının karşılanması için özel merkezler açılması, bu çocukların sokakta iken korunması ve karşılaştıkları çeşitli sorunları çözmelerinde yardımcı olmak amacıyla belli noktalarda sosyal hizmet merkezleri kurulması yararlı olacaktır.

Bu süreci gözlemleyecek bireyler olarak ise şunlar yapılabilir:

  • Bazı kurum ve kuruluşlarla iş birliği yaparak bu çocukların ailelerine yeterli maddi ve manevi yardımlar yapılabilir.
  • Çocukların okulla olan bağları güçlendirilebilir.
  • Annelere ve çocuklara eğitimler verilebilir.
  • Sunulan hizmetler ev ziyaretleri ile desteklenmelidir.
  • Yetişkin erkek ve kadınlara yönelik mesleki eğitim programları uygulanabilir.
  • Göç sürecinde oluşan sosyo-psikolojik sorunları bertaraf etmek için rehabilite edici çalışmalar yapılabilir.

Yetiştirme Yurtlarında Yaşayan Çocuklar: Yuvalarda yetişip de okul çağında ve daha sonraki yıllarda izlenen çocuklarda genel olarak ilk göze çarpan şey, genel bir ilgisizlik ve çevreyi umursamazlıktır. İnsanlara sokulamaz, kolay arkadaşlık kuramazlar, merak ve girişkenlikleri azalmıştır.

Kurumlarda bakımın standardı, çocuklarda duygusal, zihinsel ve toplumsal uyarılmanın ve öğrenmeyi isteklendirmenin yaratılması açısından, personel sayısı ve personelin niteliği üzerinde önemle durulmaktadır. Ailenin parçalanması sonucu korunmaya muhtaç hâle gelen çocuklar için uygulanmakta olan bakım şekilleri, genellikle kurum bakımı, grup evleri, koruyucu aile, evlat edinme gibi bakım şekilleridir.

Ülkemizde korunmaya muhtaç çocuklara verilen hizmetlerin büyük bir kısmı yetiştirme yurdu ve çocuk yuvalarında verilmektedir. Kurumlarda çocuklara verilen hizmetlerin gereği gibi verilmesi, bu çocukların topluma kazandırılması için temel şartlardan biridir.

Bu eğitimi alan kişiler olarak;

  • Hizmetleri gerekli düzeyde verebilmek için personelin istenilen düzeyde ve sayıda sağlanması ve bu personelin, rahatça çalışması için gerekli fiziki şartların sağlanması gerekir.
  • Bu çocukların yetiştiği yurtlarda çalışanlar arasında sağlıklı sosyal ve ruhsal bir çalışma ortamı sağlanabilir.
  • Yurtlardaki çocukların sorunlarına ciddi şekilde önem verilerek grup terapileri yapılabilir ve çözümler bulunabilir.

Göç Eden Ailelerin Çocukları: Göç, bireylerin ya da grupların belirli bir zaman aralığında bir ülkeden başka bir ülkeye, bir bölgeden başka bir bölgeye ya da bir yerleşim yerinden başka bir yerleşim birimine hareket etmesi, kalıcı mekân değişikliği şeklinde tanımlanabilir.

Özellikle çocuk ve ergenlerde göç yaşantısının etkileri daha olumsuz olabilmektedir. Çocuk ve ergenler göç sürecinde yetişkinlere göre daha fazla risk altındadır ve bunun nedeni ise göçle birlikte gelen ani değişim ve fiziksel-ruhsal büyümeyle aynı anda baş etme zorunluluğuna bağlanmaktadır. Göç sonrası çocuğu psikolojik problemlerden koruyan ve uyum sağlamasını kolaylaştıran değişkenler, iyi aile içi ilişkiler, iyi akran ilişkileri, sözelleştirme yeteneği, bilişsel yetenekler ve net bir dil kimliği olarak yer almaktadır.

Bu dersi alan bireyler olarak, olarak şunlar yapılabilir:

  • Okul ve aile arasındaki ilişki güçlendirilebilir, ebeveyn, öğretmen ve çocuk gelişimi uzmanları çocuğun sorunlarıyla ilgili olarak iş birliği içinde hareket edebilir.
  • Uyum sürecinin başarılı sonuçlanması için mutlaka çocuğun, aile sistemi içinde ve sosyal çevresi ile değerlendirilmesi, göçün olumsuz psikolojik etkilerini önlemek için psikososyal uyum programlarının geliştirilmesi gerekmektedir.
  • Okulda ve göçmenlere hizmet veren sosyal hizmet kuruluşlarında çocuklara ve ailelere yönelik hizmetlerde toplum temelli yaklaşımla hareket edilmeli, birincil koruma ve ikincil koruma hizmetleri sağlanmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.