Açıköğretim Ders Notları

Anayasa Hukuku Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anayasa Hukuku Dersi 6. Ünite Sorularla Öğrenelim için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Yasama Organı

1. Soru

TBMM’nin kuruluşunu anlatınız.

Cevap

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

 

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

 


2. Soru

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

Cevap

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.


3. Soru

Milletin temsilini anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.


4. Soru

TBMM üyeliğiyle bağdaşmayan işleri anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

 


5. Soru

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığını genel olarak anlatınız.

Cevap

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.


6. Soru

Yasama sorumsuzluğunu anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.


7. Soru

Yasama dokunulmazlığını anlatınız.

Cevap

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.


8. Soru

TBMM üyeliğinin düşmesini anlatınız. 

Cevap

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.


9. Soru

Dokunulmazlığın Kaldırılması ve Üyeliğin Düşmesi Kararlarının Denetlenmesi nasıldır?

Cevap

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.


10. Soru

TBMM üyelerinin mali statüleri nasıldır?

Cevap

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.


11. Soru

TBMM’nin içyapısı ve çalışma düzeni hakkında bilgi veriniz.

Cevap

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.


12. Soru

TBMM’nin görev ve yetkilerini genel olarak anlatınız.

Cevap

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.


13. Soru

Kanun yapma süreci nasıldır?

Cevap

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.


14. Soru

Hükümetin denetlenmesini anlatınız.

Cevap

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.


15. Soru

Hükümetin denetlenmesini anlatınız?

Cevap

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.


16. Soru

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre kanun teklifini vermeye kimin yetkili olduğunu açıklayınız.

Cevap

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.


17. Soru

Anayasanın 83 ve 84.maddeleri arasında var görünen uyumsuzluk nedir?

Cevap

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.


18. Soru

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Cevap

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.


19. Soru

Günümüzde niçin iki meclis sistemi sürdürülmeye devam edilmiştir?

Cevap

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.


20. Soru

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemindeki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme nedir? 

Cevap

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).


1. Soru

TBMM’nin kuruluşunu anlatınız.

Cevap

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

 

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

 

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

1961 Anayasası’nın Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu’ndan oluşan iki meclis- li bir yasama organı sistemini benimsemiş olmasına karşılık, 1982 Anayasası, 1924 Anayasası’nın tek meclisli sistemine geri dönmüştür. Bu konuda bir değerlendirme yapabilmek için, demokratik sistemlerin çoğunda iki meclisin neden gerekli görül- müş olduğunu açıklamak yerinde olacaktır.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile ingiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Ancak demokratik gelişme, ikinci meclislerin kökenindeki bu aristokratik özel- liği, ingiltere dışındaki bütün modern demokrasilerde ortadan kaldırmıştır. Bugün ikinci meclisler de, tıpkı birinci meclisler gibi, halkoyundan çıkan organlardır. in- giltere’de Lordlar Kamarası’nın yetkileri zamanla daraltılmış ve bugün Avam Kama- rası’nın kabul ettiği bir kanun tasarı veya teklifini en çok bir yıl geciktirebilme yet- kisine inhisar etmiştir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

 

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

 

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

fiüphesiz, bütün federal sistemler iki meclisli olmakla birlikte, bütün iki meclis- li ülkeler federal bir yapıya sahip değillerdir. Diğer bir deyişle, tek devletler arasın- da da iki meclis sistemini kabul etmiş olanlar vardır (mesela ingiltere, Fransa, ital- ya ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye). Tek devletlerde ikinci meclisler, başka gerekçelere dayanmaktadır. iki meclis sisteminin taraftarları, bu sayede kanunların aceleye gelmeyeceğini, daha iyi ve dikkatli görüşüleceğini, meclislerden birinin yapacağı hataların diğeri tarafından düzeltilebileceğini, anayasa üstünlüğünün ve hukuk devletinin daha iyi gerçekleşebileceğini ileri sürmektedir. Bu gerekçelerin, iki meclis sistemini demokratik rejimin vazgeçilmez bir unsuru hâline getirecek ka- dar güçlü olduğu söylenemez. Kanunların aceleye gelmemesi ve daha etraşı görü- şülmesi gereği, tek meclisli bir sistemde de mesela kanun teklif ve tasarılarının iki defa görüşülmesini ve bu iki görüşme arasında asgari bir süre geçmesini anayasal bir zorunluluk hâline getirmekle karşılanabilir. Öte yandan tecrübeler, anayasa üs- tünlüğünün ve hukuk devletinin gerçekleştirilmesi bakımından, siyasal organlar- dan çok, yargı organlarına güvenmek gerektiğini göstermektedir. Yargı bağımsız- lığının ve anayasa yargısının kabul edilmiş olduğu bir toplumda, ikinci meclisin bu konuda yapabileceği katkı, pek önemli olmasa gerekir. Nihayet, iki meclis siste- minden beklenebilecek bazı faydalar da çağımızın siyasal gerçekleri karşısında hayli teorik kalmaktadır. Her iki meclis aynı seçim sürecinden çıktığına göre bun- ların siyasal bileşiminin aynı veya benzer olması, yani her iki mecliste de aynı si- yasal parti veya partilerin çoğunlukta bulunmaları doğaldır. Böyle olunca, meclis- lerden birinin düştüğü bir yanılgının diğer meclis tarafından düzeltilmesi olasılığı büyük değildir. Seçim sistemindeki veya zamanındaki farklar nedeniyle, iki mecli- sin birbirinden farklı siyasal bileşimler gösterebileceği varsayılsa bile, bu durumda da hükûmetin her iki meclise karşı ayrı ayrı sorumlu kılınması hükûmet istikrarı açısından sakıncalıdır. Nitekim iki meclisli sistemlerin çoğu (mesela ingiltere, Fran- sa ve 1961 Anayasası döneminde Türkiye) bu nedenle, yasama yetkisini iki meclis arasında eşit olarak bölüştürmemişler, meclislerden birine açık bir üstünlük tanı- mışlardır.

1961 Anayasası, parlamentonun yetkilerini iki meclis arasında bölüştürürken, bu meclislerin tamamen eşit yetkilere sahip olmaları yolunu seçmemiştir. Tersine, 1961 Anayasası sisteminde ağırlık, açıkça Millet Meclisi’ndedir. Bunu parlamentonun baş- lıca görevleri olan kanun yapma, hükûmeti denetleme ve bütçeyi kabul etme ko- nularında gözlemlemek mümkündür. Millet Meclisi’ne daha büyük ağırlık tanınmış olması bu Meclis’in bütün üyelerinin genel oyla seçilmeleri, Cumhuriyet Senato- su’nun ise seçimsiz üyeleri de içinde bulundurması ile açıklanabilir. Sadece anaya- sa değişikliklerinin kabulünde 1961 Anayasası iki meclise eşit yetkiler tanımıştı.

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir.

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

 

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

 

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

2017 Anayasa değişikliği ileyeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

2. Soru

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

TBMM üyelerinin hukuki statüsünü anlatınız. 

Cevap

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.

Yasama görevinin niteliği ve önemi, milletvekillerinin hukuki statüsünün anayasa- da özel olarak düzenlenmesini gerekli kılar. Bu statünün unsurları, milletvekilleri- nin bütün milleti temsil etmeleri ilkesi, milletvekili andına ilişkin hüküm, milletve- killiği ile bağdaşmayan işler, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı, milletvekil- liğinin düşmesi ve milletvekillerinin malî statüsüdür.

3. Soru

Milletin temsilini anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.

Anayasa’nın 80. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildik- leri bölgeyi veya kendilerini seçenleri değil, bütün Milleti temsil ederler”. Daha önceki anayasalarımızda da mevcut olan bu hüküm, klasik temsili rejimin yerleş- miş bir ilkesidir. Bununla, milletvekillerinin, kendilerini seçenlerin istek ve direk- tişeriyle bağlı birer delege değil, kendi serbest iradeleriyle tüm milletin menfa- atinin neyi gerektirdiğini takdir edebilecek bağımsız birer temsilci olmaları ge- rektiği ifade edilmektedir. şüphesiz, bu ilke, siyasal partilere dayanan çağdaş si- yasal hayatta milletvekili ile partisi arasında sıkı bir ilişkinin mevcut olduğu ve milletvekilinin çoğu zaman partisinin direktiferiyle hareket ettiği gerçeğini de- ğiştirmemektedir. ilkenin hukuki anlamı, milletvekillerinin yasama dönemi sıra- sında seçmenleri tarafından azledilmelerinin mümkün olmaması ve seçmenlerin milletvekiline hukuken bağlayıcı direktifler, emredici vekâlet verememeleridir. Milletin temsili ilkesine göre, partisinden istifa eden bir milletvekilinin, milletve- killiği sıfatının bundan etkilenmemesi de gerekir.

4. Soru

TBMM üyeliğiyle bağdaşmayan işleri anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

 

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

Anayasa’nın 87. maddesi, milletvekilliği ile bağdaşmayan işleri belirtmiştir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Devlet ve diğer kamu tüzel kişilerin- de ve bunlara bağlı kuruluşlarda; Devletin veya diğer kamu tüzel kişilerinin doğ- rudan doğruya ya da dolaylı olarak katıldığı teşebbüs ve ortaklıklarda; özel gelir kaynakları ve özel imkânları Kanun’la sağlanmış kamu yararına çalışan dernek- lerin ve Devletten yardım sağlayan ve vergi muafiyeti olan vakışarın, kamu ku- rumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar ve bunların üst kuruluşları- nın ve katıldıkları teşebbüs veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alamazlar, vekili olamazlar, herhangi bir taahhüt işini doğrudan veya do- laylı olarak kabul edemezler, temsilcilik ve hakemlik yapamazlar. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağ- lı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler. Bir üyenin belli konu- da ve altı ayı aşmamak üzere Bakanlar Kurulunca verilecek geçici bir görevi ka- bul etmesi Meclisin kararına bağlıdır”.

Yasama uyumsuzluğu adı da verilen bu müessesenin, temsilî rejimin tarihsel ge- lişiminden kaynaklanan amacı, milletvekillerinin herhangi bir yürütme görevi kabul etmelerini önlemek suretiyle, onların yürütme organı karşısında tam bir bağımsızlığa sahip olabilmelerini sağlamaktır. Çağdaş demokrasilerde çoğunluk partisinin yürüt- me organı ile milletvekilleri arasında yarattığı siyasal bağ, kanımızca, yasama uyum- suzluğu müessesesinin kökenindeki anlam ve önemini kısmen yitirmesine sebep ol- muştur. Bununla birlikte, yasama uyumsuzluğu kuralının, belki de tarihsel nedenler- le, modern anayasalarda da muhafaza edildiği görülmektedir.

1982 Anayasası’nın 82. maddesinin son fıkrası, TBMM üyeliği ile bağdaşmayan diğer görev ve işlerin kanunla düzenleneceğini belirtmiştir. 31 Ekim 1984 tarihli ve 3069 sayılı “Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği ile Bağdaşmayan ‹şler Hakkında Kanun” bu hususları düzenlemiş bulunmaktadır. Anılan kanun, milletvekillerinin, Anayasada belirtilen kurum ve kuruluşlarda ücret karşılığı iş takipçiliği, komisyonculuk, müşavirlik yapmalarını; Devletin şahsiyetine karşı işlenen suçlar ile zimmet, ihtilas, irtikap, kaçakçılık ve döviz suçları gibi Devletin maddi çıkarlarıyla ilgili davalarda Devlet aleyhine vekil olmalarını; serbest mesleklerini icrada ve ferdi işletmelerini idarede milletvekili unvanlarını kullanmalarını da yasaklamış bulunmaktadır.

 

5. Soru

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığını genel olarak anlatınız.

Cevap

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Bütün demokratik ülkelerde, yasama meclisleri üyelerine, yasama görevlerini ge- reği gibi yerine getirebilmelerini sağlamak amacıyla bazı bağışıklıklar ve dokunul- mazlıklar tanınmıştır. Yasama meclisi üyelerini bu şekilde diğer vatandaşlardan farklı bir statüye tâbi tutmanın amacı, şüphesiz, onları imtiyazlı ve hukukun üstünde bir grup hâline getirmek değildir. Bu bağışıklıklarla sadece kamu yararının da- ha iyi gerçekleşmesi amaçlanmıştır. Diğer bir deyişle, milletvekilinin, kendisine sağlanan bu ayrıcalıklar ve dokunulmazlıklar sayesinde yasama görevini daha iyi yapabilmesindeki kamu yararı, milletvekillerine tanınan ayrıcalıkların eşitlik ilkesi- ni ihlal etmesindeki kamu zararından daha büyüktür.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.

Anayasa’nın 83. maddesi, “yasama dokunulmazlığı” başlığını taşımakla birlikte, aslında yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığı gibi birbirinden farklı iki müesseseyi düzenlemektedir. Dolayısıyla madde başlığının, her iki müesseseyi kapsayan bir üst kavram olarak, yasama bağışıklıkları veya parlamenter muafiyet- ler olması daha doğru olurdu.

6. Soru

Yasama sorumsuzluğunu anlatınız.

Cevap

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.

Anayasa’nın 83/1. maddesi, yasama sorumsuzluğunu düzenlemektedir. Buna göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Meclis çalışmalarındaki oy ve sözlerinden, Mecliste ileri sürdükleri düşüncelerden, o oturumdaki Başkanlık Divanının teklifi üzerine Meclisçe başka bir karar alınmadıkça bunları Meclis dışında tekrarlamak ve açığa vurmaktan sorumlu tutulamazlar”. Yasama sorumsuzluğunun amacı, millet- vekillerinin meclisteki söz hürriyetlerini korumaktır. Sorumsuzluğun söz konusu olabilmesi için, söz konusu eylemin,

  1. Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş olması ve

  2. Oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olması şarttır. Meclis çalış-

    maları deyimini geniş anlamda yorumlamak gerekir. Bu deyim, sadece Mec- lis’in genel kurul toplantılarını değil, komisyon toplantılarını ve siyasi partile- rin grup toplantılarını da kapsar. Hatta ‹çtüzük gereğince Ankara dışında da çalışmalar yapabilen Meclis Soruşturması ve Meclis Araştırması komisyonları- nın bu çalışmalarında işlenen suçlar da Meclis çalışmalarıyla ilgili olmaları nedeniyle, yasama sorumsuzluğu kapsamına girer. Suç teşkil eden eylemin sorumsuzluk kapsamına girebilmesi için ikinci şart, bu eylemin oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmiş olmasıdır. 1982 Anayasası, bazı anaya- saların aksine, hakaret ve sövme suçlarını sorumsuzluk kapsamı dışında tut- mamıştır. Dolayısıyla bu tür suçlar da Meclis çalışmaları sırasında işlenmiş ol- mak şartıyla, sorumsuzluktan yararlanır. Buna karşılık, suç teşkil eden eylem, oy, söz veya düşünce açıklaması yoluyla işlenmemişse, Meclis çalışmaları sı- rasında da işlenmiş olsa, sorumsuzluk söz konusu değildir. Mesela Meclis toplantısı sırasında bir üyenin başka bir üyeyi veya görevliyi dövmesi, yara- laması veya öldürmesi, elbette sorumsuzluk kapsamına girmez.

Bu sınırlar içinde sorumsuzluk, yasama meclisi üyeleri için tam bir korunma sağlar. Nitekim sorumsuzluğa, dokunulmazlıktan farklı olarak, mutlak muaşık da denilmektedir. Sorumsuzluğun mutlaklığı, üç noktada kendini gösterir:

  1. Sorumsuzluk, cezai takibata karşı mutlak olarak korur. Hukuki sorumsuzlu- ğun da yasama sorumsuzluğu kapsamına girip girmeyeceği tartışmalı ol- makla beraber, genel eğilim ve bu arada Türk mahkeme kararları, başkala- rının kişilik haklarına saldırı niteliğindeki söz ve düşüncelerden dolayı mağ- dur tarafından tazminat davası açılabileceği yönündedir. Bundan başka so- rumsuzluk, milletvekilini, yasama organı tarafından kendisine uygulanabile- cek disiplin müeyyidelerine karşı da korumaz.

  2. Sorumsuzluğun meclisçe kaldırılabilmesi söz konusu değildir.

  3. Sorumsuzluk, sürekli niteliktedir. Yani milletvekili, sorumsuzluk kapsamına giren bir eyleminden dolayı, milletvekilliği sıfatının sona ermesinden sonra da kovuşturulamaz.

7. Soru

Yasama dokunulmazlığını anlatınız.

Cevap

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama sorumsuzluğunun, milletvekilinin meclis çalışmalarındaki söz ve düşünce hürriyetini korumasına karşılık, yasama dokunulmazlığı milletvekilini keyfî veya asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalardan korur.

Anayasa’ya göre (m. 83/2), “Seçimden önce veya sonra bir suç işlediği ileri sü- rülen bir milletvekili, Meclisin kararı olmadıkça tutulamaz, sorguya çekilemez, tu- tuklanamaz ve yargılanamaz. Ağır cezayı gerektiren suçüstü hali ve seçimden ön- ce soruşturmasına başlanılmış olmak kaydıyla Anayasanın 14. maddesindeki du- rumlar bu hükmün dışındadır. Ancak, bu hâlde yetkili makam, durumu hemen ve doğrudan doğruya Türkiye Büyük Millet Meclisine bildirmek zorundadır”. Doku- nulmazlığın bir sonucu da TBMM üyesi hakkında, seçiminden önce veya sonra ve- rilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesinin, üyelik sıfatının sona ermesine bı- rakılmasıdır (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğundan farklı olarak, dokunulmazlık, nispi ve geçici nite- likte bir ayrıcalıktır. Nispidir, çünkü TBMM tarafından kaldırılabilir. Hatta anayasa- da belirtilen durumlarda meclisin bu yolda bir kararına gerek olmadan da ilgili üye tutulabilir, sorguya çekilebilir, tutuklanabilir ve yargılanabilir. Ağır cezayı gerekti- ren suçüstü hâlinin böylece dokunulmazlığın kapsamı dışında bırakılmış olmasının sebebi, bu durumda isnadın ciddiyeti hakkında kuvvetli bir karinenin varlığıdır. Buna karşılık, Anayasa’nın 14. maddesinde zikredilen suçların da dokunulmazlık- tan istisna edilmiş olması, dokunulmazlık müessesesinin mahiyeti ile bağdaşma- maktadır. Çünkü isnad olunan suçun ağırlığı, mutlaka isnadın ciddiyetini gerektir- mez. Dokunulmazlık, üyeler hakkında hukuk davası açılmasına engel olmaz. Çün- kü dokunulmazlığın amacı, milletvekilinin keyfî kovuşturmalarla yasama görevini yerine getirmekten alıkonulmasını önlemektir; hukuk davaları ise milletvekilinin Meclis’e devamına ve görevini yerine getirmesine engel olmaz. Nihayet, sorumsuz- luğun aksine, dokunulmazlık, milletvekilleri için ancak geçici bir koruma sağlar. Diğer bir deyişle bu koruma, üyelik sıfatının devamı müddetince sürer. Üyelik sı- fatı sona erdikten sonra, Meclis üyesi hakkında ceza kovuşturması yapılabilir veya hakkında verilmiş ve infazı ertelenmiş bulunan ceza hükmü çektirilir. Bunun do- ğal bir sonucu olarak, üyelik süresince zaman aşımının işlemeyeceği de kabul edil- miştir (m. 83/3).

Yasama sorumsuzluğu ve yasama dokunulmazlığından, TBMM üyeleri dışında, milletvekili olmayan bakanlar da (m.112/4) yararlanırlar. Anılan kişiler, diğer özlük hakları bakımından da milletvekilleri ile aynı statüye tâbidirler.

Anayasada 20.5.2016 tarihli ve 6718 sayılı kanunla yapılan değişiklikle, yasama dokunulmazlığı kurumunun mahiyetine tamamen aykırı bir değişiklik gerçekleşti- rilmiştir. Bu hükme (geçici m. 20) göre, “Bu maddenin Türkiye Büyük Millet Mec- lisinde kabul edildiği tarihte; soruşturmaya veya soruşturma ya da kovuşturma iz- ni vermeye yetkili mercilerden, Cumhuriyet Başsavcılıklarından ve mahkemeler- den, Adalet Bakanlığına, Başbakanlığa, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına veya Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon Başkan- lığına intikal etmiş yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin dosyaları bulu- nan milletvekilleri hakkında, bu dosyalar bakımından, Anayasanın 83 üncü mad- desinin ikinci fıkrasının birinci cümlesi hükmü uygulanmaz.”

Bu hükümle, çok sayıda milletvekilinin dokunulmazlıkları, bir kural-işlemle toptan kaldırılmıştır. Oysa, 83’üncü maddeden, dokunulmazlığın kaldırılması işle- minin her ilgili milletvekili bakımından ayrı ayrı değerlendirilmesi gereken birey- sel bir işlem olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasa ve TBMM ‹çtüzüğü, ilgili milletvekiline gerek Karma Komisyonda, gerek Genel Kurulda kendisini sa- vunma ve dokunulmazlığın kaldırılması halinde buna Anayasa Mahkemesinde iti- raz etme haklarını tanımaktadır. Dolayısıyla, Karma Komisyon, TBMM Genel Ku- rulu ve gerekirse Anayasa Mahkemesi, konuyu her somut olayın niteliklerine göre bireysel düzeyde değerlendirerek karar verecektir. Oysa Anayasa değişikliği, ilgili milletvekillerini bütün bu hak ve güvencelerden toplu olarak yoksun bırakmıştır. Üstelik Anayasa, dokunulmazlığın kaldırılması kararlarının siyasi saiklerden etki- lenmesini önlemek amacıyla, TBMM’indeki “siyasi parti gruplarınca, yasama doku- nulmazlığı ile ilgili görüşme yapılamaz ve karar alınamaz” kuralını kabul etmiştir. Oysa somut olayda, Anayasa değişikliğinin tamamen siyasi saiklerden kaynaklan- dığında kuşku yoktur. Nihayet söz konusu değişiklik, onun kapsamına giren mil- letvekilleri ile benzer suçları daha sonra işleyen milletvekilleri arasında eşitsizlik yaratması açısından da eleştirilebilir.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Bütün bu hukuka aykırılıklara rağmen, iptal talebi, Anayasa Mahkemesi tarafın- dan, Anayasa değişikliklerinin esas yönünden denetlenemeyeceği, şekil yönünden denetiminin ise ancak 148. maddede sayılan hususlarla sınırlı olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir (E. 2016/54, K. 2016/17, 3.6.2016, Resmî Gazete, 9.6.2016, Sayı 29737). Oysa, Anayasa Mahkemesinin, konuyu hiç değilse “amaç” unsuru bakı- mından, yani değişikliğin kamu yararı amacıyla değil, tamamen siyasi saiklerle ya- pılmış olması açısından da tartışması beklenebilirdi.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

8. Soru

TBMM üyeliğinin düşmesini anlatınız. 

Cevap

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.

Anayasanın, TBMM üyeliğinin düşmesine ilişkin 84. maddesi, 23.7.l995 tarihli anaya- sa değişikliğiyle büyük ölçüde değiştirilmiştir. Yeni metne göre, “‹stifa eden millet- vekilinin milSleOtvReUkilliğinin düşmesi, istifanın geçerli olduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanınca tespit edildikten sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiy- le olur. 82 nci maddeye göre milletvekilliğiyle bağdaşmayan bir görev veya hizmeti sürdürmekte ısrar eden milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, yetkili komisyo- nun bu durumu tespit eden raporu üzerine Genel Kurul gizli oyla karar verir. Meclis çalışmalarına özürsüz veya izinsiz olarak bir ay içerisinde toplam beş birleşim gü- nü katılmayan milletvekilinin milletvekilliğinin düşmesine, durumun Meclis Başkan- lık Divanı’nca tespit edilmesi üzerine, Genel Kurulca üye tamsayısının salt çoğunlu- ğunun oyuyla karar verilebilir. Partisinin temelli kapatılmasına beyan ve eylemleriy- le sebep olduğu Anayasa Mahkemesi’nin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazetede gerekçeli olarak yayımladığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın ge- reğini derhal yerine getirip Genel Kurula bilgi sunar.”.

9. Soru

Dokunulmazlığın Kaldırılması ve Üyeliğin Düşmesi Kararlarının Denetlenmesi nasıldır?

Cevap

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.

Anayasa’nın değişik 85. maddesine göre “Yasama dokunulmazlığının kaldırılması- na veya milletvekilliğinin düşmesine 84. maddenin birinci, üçüncü veya dördüncü fıkralarına göre karar verilmiş olması hallerinde, Meclis Genel Kurulu kararının alındığı tarihten başlayarak yedi gün içerisinde ilgili milletvekili veya bir diğer mil- letvekili, kararın, Anayasaya, kanuna veya içtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptali için Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini on beş gün içerisinde kesin karara bağlar”.

10. Soru

TBMM üyelerinin mali statüleri nasıldır?

Cevap

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.

Yasama meclisleri üyelerinin, bir yandan görevlerinin gerektirdiği bir hayat düze- yi sürdürmelerine imkân verecek bir ödenek almalarını, bir yandan da kanun ko- yucu vasışarından yararlanarak bu ödenekleri aşırı ölçülerde yükseltmemelerini sağlamak amacıyla, çeşitli ülkelerin anayasalarında yasama meclisi üyelerinin ma- lî statülerinin düzenlendiği görülmektedir. 1982 Anayasası’nın 86. maddesine göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin ödenek ve yollukları Kanun’la düzenle- nir. Ödeneğin aylık tutarı en yüksek Devlet memurunun almakta olduğu miktarı, yolluk da ödenek miktarının yarısını aşamaz. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyele- rine ödenecek ödenek ve yolluklar, kendilerine sosyal güvenlik kuruluşları tarafın- dan bağlanan emekli aylığı ve benzeri ödemelerin kesilmesini gerektirmez. Öde- nek ve yollukların en çok üç aylığı önceden ödenebilir”.

11. Soru

TBMM’nin içyapısı ve çalışma düzeni hakkında bilgi veriniz.

Cevap

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.

Yasama organının çalışması, bu organın kendisine özgü bir iç yapıya ve çalışma- larını düzenleyen kurallara sahip olmasını gerektirir. Ülkemizde bu iç yapı ve ku- rallar, kısmen Anayasa, kısmen Meclis içtüzüğü ile düzenlenmiştir.

Anayasa’nın 95. maddesi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını, kendi yaptığı içtüzük hükümlerine göre yürütür” demektedir. içtüzüğün niteliği ve huku- ki rejimi hakkında, daha önce ayrıntılı bilgi verilmişti.

2017 Anayasa değişiklikleri, TBMM içtüzüğünde de radikal değişiklikler yapıl- masını zorunlu kılmaktadır. Bu düzenleme yeni yasama döneminde (27’nci dö- nem) yapılacaktır.

12. Soru

TBMM’nin görev ve yetkilerini genel olarak anlatınız.

Cevap

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Hükûmet sistemi ne olursa olsun, bütün temsilî rejimlerde parlâmentoların, kanun yapma, hükûmeti denetleme ve devlet bütçesini kabul etme gibi üç temel fonksi- yonları vardır. Yürütme organının göreve gelmesinin ve görevde kalmasının parla- mentonun güvenine bağlı olmadığı başkanlık rejiminde bile, yasama organının, meselâ meclis araştırması ve bütçeyi kabul yetkileri dolayısıyle yürütme organını belli ölçüde denetlediği söylenebilir. Hükûmetin parlamentonun güvenine dayan- dığı parlâmenter rejimde ise, parlâmen¬tonun hükûmeti denetleme görevinin taşı- dığı önem açıktır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

Bunların dışında da Anayasamızın Türkiye Büyük Millet Meclisine vermiş oldu- ğu görev ve yetkiler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, ge- nel olarak, Anayasanın 6771 sayılı Anayasa değişikliği kanunu ile değiştirilen 87’nci maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun teklişerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar ver- mek; milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak; Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile genel ve özel af ilanına karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri kul- lanmak ve görevleri yerine getirmektir. Anayasada 2004 yılında yapılan değişiklik- le, ölüm cezasının kaldırılmasına paralel olarak, bu hükümden, “mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine getirilmesi” ifadesi çıkarılmıştır. 2017 de- ğişikliği ile hükûmet sisteminin değiştirilmesinin sonucu olarak da, “Bakanlar Ku- rulu ve bakanları denetlemek” ve “Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hük- münde kararname çıkarma yetkisi vermek” ibareleri çıkarılmıştır.

13. Soru

Kanun yapma süreci nasıldır?

Cevap

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.

Yasama yetkisinin niteliği ve kanun kavramı hakkında ayrıntılı bilgi daha önce verilmişti. Kanunların denetim rejimi de Anayasa Yargısı bölümünde görüleceğin- den, burada sadece kanunların yapılmasındaki usûl kuralları üzerinde durulacaktır.

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Değişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, ‹çtüzükle düzenlenmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunların yayınlanması görevi, 1924 ve 1961 Anayasalarında olduğu gibi, Cumhurbaşkanına aittir. Anayasaya göre (m. 89) Cumhurbaşkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisince kabul edilen kanunları on- beş gün içinde yayımlar. Yayımlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı kanunları, bir daha görüşülmek üzere bu hususta gösterdiği gerekçe ile birlikte aynı süre içinde Türkiye Büyük Millet Meclisine geri gönderir. Cumhurbaşkanınca kısmen uygun bulunmama durumunda, Türkiye Büyük Millet Meclisi sadece uygun bulun- mayan maddeleri görüşebilir. Bütçe kanunları bu hükme tâbi değildir. Türkiye Bü- yük Millet Meclisi, geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, kanun Cumhurbaş- kanınca yayımlanır; Meclis, geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaparsa, Cumhurbaşkanı değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebilir. Anayasa deği- şikliklerine ilişkin hükümler saklıdır. Cumhurbaşkanının, kıs¬men uygun bulmama durumunda da, kanunun tümünü Meclise geri göndermesi gerekir. Uygun bulmadı- ğı hükümleri geri gönderip, diğerlerini yayınlayarak kanunlaştırma yetkisi yoktur. Maddede 2017 yılında yapılan değişiklikle, geri gönderilen kanunun Meclisçe aynen kabul edilebilmesi için, üye tamsayısının salt çoğunluğunun oyu şartı getirilmiştir. Böylece geri gönderme, sadece geciktirici bir işlem olmaktan çıkmış ve bir “güçleş- tirici veto”ya dönüşmüştür.

Cumhurbaşkanının geri gönderme gerekçesi, hukuka uygunluk veya yerindelik unsurlarının birini veya her ikisini kapsayabilir. Bütçe kanunları, süreli nitelikleri dolayısıyle, geri gönderme yetkisinin dışında tutulmuştur. Buna karşılık Cumhurbaşka- nı, 1961 Anayasasına göre geri gönderemediği Anayasa değişikliği hakkındaki ka- nunları da geri gönderebilmektedir (m. 175/3). Geri gönderme konusunda 1982 Anayasasının 1961 Anayasasından bir farkı da, Meclis geri gönderilen kanunda yeni bir değişiklik yaptığı takdirde, Cumhurbaşkanının değiştirilen kanunu tekrar Meclise geri gönderebileceğinin tasrih edilmiş olmasıdır. 1961 Anayasasında bu konuda açık- lık olmaması, tartışmalara yol açmıştı. Bizce, 1961 Anayasası döneminde de Meclis- çe yeniden değiştirilen kanunun tekrar geri gönderilebilmesi gerekiyordu. Nitekim Anayasa Mahkemesinin de bu yönde bir kararı vardı. Mahkemeye göre, Yasama Meclislerinin, geri gönderme gerekçesiyle hiçbir ilişkisi olmayan ve bunların tümüy- le dışında kalan kimi değişiklikler yaparak yeni yasa koymakla eşdeğerde bir metin oluşturması durumunda… yasanın yine kabulünden söz edilemeyeceği açıktır. Ana- yasanın 93. maddesindeki yine kabul de-yiminin, Cumhurbaşkanının gerekçesinde belirttiği görüşlerin bir bölümünün veya tümünün benimsenmesi ya da geri gönder- me gerekçesine karşın geri çevrilen metnin yasalaştırılması suretiyle bir yasa metni oluşturulması anlamına geldiği ortadadır. Geri gönderme gerekçesiyle ilgisi ve ilişiği olmayan yeni hükümlerin yasalaştırılmasında, yasanın yine kabulünden değil, yeni bir yasa yapmaktan söz edilebilir… Yasama Meclisleri, yeniden yapacakları görüşme- ler sırasında, Cumhurbaşkanının gerekçesinin tümüyle dışında kalan yönlerde yeni değişiklikler yaparak ya da yeni hükümler ekleyerek yasa met¬ni oluşturabilirler. Böylece yasanın yine kabulü değil, yeni bir yasa koyma durumu ortaya çıkar ki, bu yeni yasa üzerinde de Cumhurbaşkanının 93. maddedeki yetkisini kullanabileceği kuşkusuzdur» (E. 1979/22, K. 1979/45, k.t. 18.12.1979, AMKD, Sayı 17, s. 376). Kanun biçiminde yapılmakla birlikte özellikleri olan Anayasa değişiklikleri, mil- letlerarası andlaşmaların uygun bulunması, bütçe ve kesin hesap kanunlarının ka- bulü yetkileri, daha önce ele alınmıştı. Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir kanun yapmak suretiyle kullandığı diğer bir yetki, genel ve özel af ilânına karar vermek- tir. Affın genel veya özel oluşu, onun kapsamına giren kişilerin sayısıyla değil, af- fın hukukî sonuçlarıyla ilgilidir. Genel af, ceza ile birlikte suçu ve dolayısıyle ceza mahkûmiyetinin bütün sonuçlarını ortadan kaldırır. Buna göre genel af tek bir ki- şi için ilân edilebileceği gibi, özel af da birden çok kişiler için çıkartılabilir. 1982 Anayasasının ilk metni Türkiye Büyük Millet Meclisinin af yetkisini Anayasanın 14’üncü maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere diyerek sınırlandırmıştı. Bizce, cezanın ne zaman sosyal yararını yitirdiğini en iyi takdir edebilecek durumda olan devlet organı, kamu oyuyla en yakın temas halinde bu- lunan yasama organıdır. Onun af konusundaki takdir hakkının sınırlandırılması, af- fın bir âtıfet olma niteliğiyle bağdaşmaz. Ayrıca, Anayasanın 14’üncü maddesinde- ki fiillerin, ceza mevzuatımızdaki hangi fiillere tekabül ettiğinin belirsiz olması, bu konuda tereddütlere yol açmaktaydı. Bu ibare, 3.10.2001 tarihli ve 4709 sayılı Ka- nunla yapılan Anayasa değişikliğiyle, madde metninden çıkarılmıştır. Buna karşı- lık, maddeye yapılan bir eklemeyle, genel veya özel af ilânı için, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun oyu şart koşulmuştur. Sık sık çıkarılan af kanunlarının kamuoyunda yarattığı rahatsızlık düşünüldüğünde, böyle güçleştirici bir şartın konulması bizce isabetli olmuştur. Anayasanın 87’nci maddesinde sayılan yetkilerden savaş ilanı ve silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verilmesi yetkilerinin, mahiyetleri gereği olarak, bir Türkiye Büyük Millet Meclisi kararıyla kullanılması gerekir. Anayasanın 92’nci maddesine göre, milletlerarası hukukun meşru saydığı hallerde savaş hali ilânına ve Türki- ye’nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönde- rilmesine veya yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunmasına izin verme yet- kisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde veya ara vermede iken ülkenin ani bir silâhlı saldırıya uğraması ve bu sebeple silâhlı kuvvet kullanılmasına derhal karar verilmesinin kaçınılmaz olması halinde Cum- hurbaşkanı da, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin kullanılmasına karar verebilir. Maddenin 1961 Anayasasının 66’ncı maddesinden farkı, sayılan durumlarda Cumhurbaşkanı- na da silâhlı kuvvet kullanılmasına izin verme yetkisinin tanınmış olmasıdır.

14. Soru

Hükümetin denetlenmesini anlatınız.

Cevap

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

2017 Anayasa değişikliği ile parlâmenter hükûmet sisteminin terkedilip, “Cumhur- başkanlığı hükûmet sistemi” adıyla başkanlık sistemine benzer bir sisteme geçilmiş olmasının (Bölüm 16) sonucu olarak, TBMM’nin hükûmeti denetleme yetkileri de radikal değişikliklere uğramıştır. Değişiklikten önceki 98’inci maddenin ilk fıkrası- na göre, “Türkiye Büyük Millet Meclisi soru, Meclis araştırması, genel görüşme, gensoru ve Meclis soruşturması yollarıyla denetleme yetkisini kullanır.” Bu madde, yapılan değişiklikle şu hali almıştır:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi; Meclis araştırması, genel görüşme, Meclis soruş- turması ve yazılı soru yollarıyla bilgi edinme ve denetleme yetkisini kullanır.

Meclis araştırması, belli bir konuda bilgi edinmek için yapılan incelemeden ibarettir.

Genel görüşme, toplumu ve Devlet faaliyetlerini ilgilendiren belli bir konunun Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülmesidir.

Meclis soruşturması, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında 106 ncı maddenin beşinci, altıncı ve yedinci fıkraları uyarınca yapılan soruşturmadan ibarettir.

Yazılı soru, yazılı olarak en geç onbeş gün içinde cevaplanmak üzere milletve- killerinin, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlara yazılı olarak soru sormaların- dan ibarettir.

Meclis araştırması, genel görüşme ve yazılı soru önergelerinin verilme şekli, içeriği ve kapsamı ile araştırma usulleri Meclis ‹çtüzüğü ile düzenlenir.”

Meclis soruşturması, ayrıca Anayasanın değişik 105 ve 106’ncı maddeleri ile düzenlenmiştir.

Bu hükümler, değişiklikten önceki hükümlerle karşılaştırıldığında, şu önemli farklar göze çarpmaktadır:

(a) Gensoru yolu kaldırılmıştır. Bilindiği gibi, gensoru, parlâmenter rejimde Ba- kanlar Kurulunun ve bakanların siyasal sorumluluğunu gerçekleştiren, yani bir gü- vensizlik oyu ile görevden uzaklaştırılmalarını sağlayan en etkili denetim yoludur. Parlâmenter sistemin ve onun özü olan bakanların siyasal sorumluluğunun terke- dilmiş olmasının doğal sonucu olarak, gensoru yolu da kaldırılmıştır. Nitekim de- ğişiklikten önceki metinde gensoruyu ayrıntılı şekilde düzenleyen 99’uncu madde ilga edilmiştir.

(b) Yazılı sorunun muhafaza edilmesine karşılık, çok etkili bir denetim aracı olan sözlü soru kaldırılmıştır.

(c) Yazılı soru, genel görüşme ve meclis araştırması muhafaza edilmiş olmakla be- raber, bunların nasıl işleyecekleri, yeni yapılacak Meclis ‹çtüzüğünde belirlenecektir. (d) Meclis soruşturması çok farklı şekilde düzenlenmiş, meclis soruşturmasını

düzenleyen 100’üncü madde ilga edilmiş, bunun yerine meclis soruşturması ile il- gili hükümler değişik 105 ve 106’ncı maddelerde yer almıştır. 

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

Meclis soruşturması, parlâmenter rejimlerde Başbakan ve bakanların görevle- riyle ilgili suç iddialarının soruşturulmasını ve gerekirse kendilerinin Yüce Divan- da yargılanmalarını sağlayan bir denetim yoludur. Başkanlık sisteminde de “suçla- ma” (impeachment) yolu, onun benzeri olarak kabul edilebilir. 2017 Anayasa de- ğişikliği ile bu yol, Cumhurbaşkanı bakımından değişik 105’inci maddede, Cum- hurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında ise değişik 106’ncı maddede düzen- lenmiştir. Ancak her iki durumda da izlenecek yöntem aynıdır. Değişik 106’ncı maddenin ilgili fıkralarına göre,

“Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar hakkında görevleriyle ilgili suç işle- dikleri iddiasıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının salt çoğunluğunun vereceği önergeyle soruşturma açılması istenebilir. Meclis, önergeyi en geç bir ay içinde görüşür ve üye tamsayısının beşte üçünün gizli oyuyla soruşturma açılması- na karar verebilir.

Soruşturma açılmasına karar verilmesi halinde, Meclisteki siyasi partilerin, güçle- ri oranında komisyona verebilecekleri üye sayısının üç katı olarak gösterecekleri adaylar arasından, her siyasi parti için ayrı ayrı ad çekme suretiyle kurulacak onbeş kişilik bir komisyon tarafından soruşturma yapılır. Komisyon, soruşturma sonucunu belirten raporunu iki ay içinde Meclis Başkanlığına sunar. Soruşturmanın bu sürede bitirilememesi halinde, komisyona bir aylık yeni ve kesin bir süre verilir.

Rapor Başkanlığa verildiği tarihten itibaren on gün içinde dağıtılır ve dağıtımın- dan itibaren on gün içinde Genel Kurulda görüşülür. Türkiye Büyük Millet Mecli- si, üye tamsayısının üçte ikisinin gizli oyuyla Yüce Divana sevk kararı alabilir. Yü- ce Divan yargılaması üç ay içinde tamamlanır, bu sürede tamamlanamazsa bir de- faya mahsus olmak üzere üç aylık ek süre verilir, yargılama bu sürede kesin ola- rak tamamlanır.

Bu kişilerin görevde bulundukları sürede, görevleriyle ilgili işledikleri iddia edi- len suçlar bakımından, görevleri bittikten sonra da beşinci, altıncı ve yedinci fıkra hükümleri uygulanır.

Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanı yar- dımcısı veya bakanın görevi sona erer.

Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar, görevleriyle ilgili olmayan suçlarda yasama dokunulmazlığına ilişkin hükümlerden yararlanır.”

Bu düzenleme ile, 2017 değişikliği öncesi meclis soruşturması hükümleri ara- sında şu farklar göze çarpmaktadır:

(a) Maddenin kapsamına Cumhurbaşkanı ve değişiklikle yaratılmış olan Cum- hurbaşkanı yardımcıları da eklenmiştir.

(b) Buna karşılık, yetersayı kuralları ağırlaştırılarak, bu yolun pratikte işlemesi güçleştirilmiştir. Değişiklikten önce soruşturma açılması önergeleri üye tamsayısı- nın en az onda biri tarafından verilebildiği halde, halen üye tamsayısının salt ço- ğunluğu tarafından verilebilmektedir. Değişiklikten önce soruşturma açılması kara- rı özel bir yetersayıya bağlanmış olmadığı halde, halen bu yetersayı, üye tamsayı- sının beşte üçüdür. Nihayet önceki metinde Yüce Divana sevk kararı için, üye tam- sayısının salt çoğunluğu yeterli olduğu halde, şimdi bu yetersayı, üye tamsayısının üçte ikisine çıkarılmıştır.

(c) ‹lga edilen 113’üncü maddede, “Türkiye Büyük Millet Meclisi kararı ile Yüce Divana verilen bir bakan bakanlıktan düşer. Başbakanın Yüce Divana sevki halinde hükûmet istifa etmiş sayılır” hükmü yer aldığı halde, yeni düzenlemede Cumhurbaş- kanı yardımcıları ve bakanlar bakımından benzer bir hüküm yoktur. Cumhurbaşkanına ilişkin değişik 105’inci maddede ise, “Yüce Divanda seçilmeye engel bir suçtan mahkûm edilen Cumhurbaşkanının görevi sona erer” hükmü yer almaktadır. Aynı hüküm, Cumhurbaşkanı yardımcıları ve bakanlar bakımından da geçerlidir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

TBMM’nin iç yapısı ve çalışma düzeninin ayrıntıları, 24 Haziran 2018 seçimle- rinden sonra oluşan Meclisin yasama döneminde yapılacak olan yeni ‹çtüzükle düzenlenecektir.

15. Soru

Hükümetin denetlenmesini anlatınız?

Cevap

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.

Parlamentonun hükûmet üzerindeki denetiminin gerçekleştirilmesini sağlayan huku- ki araçlara, denetim yolları veya denetim araçları denilir. 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki metnine göre, TBMM’nin denetim araçları, sözlü ve yazılı soru, genel görüşme, Meclis araştırması, Meclis soruşturması ve gensorudur (m. 98/1). 2017 değişikliğine göre bu denetim yolları, yazılı soru, genel görüşme, meclis araştırması ve meclis soruşturması ile sınırlandırılmıştır.

16. Soru

Anayasanın 2017 değişikliğinden önceki hükmüne göre kanun teklifini vermeye kimin yetkili olduğunu açıklayınız.

Cevap

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.

Anayasanın 2017 deşişiklişinden önceki hükmüne göre (m. 88/1) kanun teklif et- meye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir. Bakanlar Kurulunca yapılan öne- riye kanun tasarısı, milletvekillerince yapılan öneriye kanun teklifi adı verilmektedir. Deşişiklikle, “Bakanlar Kurulu” ibaresi çıkarılmış ve kanun teklif etme yetkisi sade- ce milletvekillerine tanınmıştır. Kanun teklif ve tasarılarının Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülme usûl ve esasları, içtüzükle düzenlenmiştir.

17. Soru

Anayasanın 83 ve 84.maddeleri arasında var görünen uyumsuzluk nedir?

Cevap

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

Yasama dokunulmazlığı konusunda tartışılması gereken bir nokta da, Anayasa- nın 83 ve 84’üncü maddeleri arasında var görünen uyumsuzluktur. Gerçekten, 83’ün- cü maddenin üçüncü fıkrasına göre, bir milletvekili hakkında, “seçiminden önce ve- ya sonra verilmiş bir ceza hükmünün yerine getirilmesi, üyelik sıfatının sona erme- sine bırakılır; üyelik süresince zamanaşımı işlemez.” Oysa, milletvekilliğinin düşme- sine ilişkin 84’üncü maddeye göre, “milletvekilliğinin kesin hüküm giyme… halinde düşmesi, bu husustaki kesin mahkeme kararının Genel Kurula bildirilmesiyle olur.” Bu konuda TBMM Başkanlığının da istikrarlı bir tutum sergilemediği gözlemlenmek- tedir. Geçmişte Başkanlık kesin mahkeme hükmünü Genel Kurulda okutmamak su- retiyle milletvekilliğinin düşmesini engellemiş olduğu halde, 2017 yılında bunun tam tersi bir davranışla bazı milletvekillerinin milletvekilliği düşürülmüştür. Anayasa ko- yucunun, milletvekili seçilmeye engel bir suçtan dolayı mahkûmiyeti düşme sebebi saydığı, diğer ceza mahkûmiyetlerinde ise cezanın çektirilmesinin üyelik sıfatının so- nuna ertelenmesini uygun bulmuş olabileceği düşünülebilir. Ancak bu kadar önem- li bir konuda işi yoruma ve Başkanlığın takdirine bırakmamak ve ilgili maddelere açıklık kazandırmak gerektiğinde kuşku yoktur.

18. Soru

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Tarihsel kökeni bakımında iki meclis sistemi nasıldır?

Cevap

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

Tarihsel kökeni bakımından iki meclis sistemi, demokratik gelişmenin bir aşa- ması olarak değil, tam tersine, bu gelişmeyi yavaşlatacak veya onun etkisini azal- tacak bir kurum olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü temsilî rejimlerin gelişmesindeki ilk aşamalarda, halkı veya halkın bir kesimini temsil eden birinci meclislerin yanında, aristokrasiyi (soylular) temsil eden ikinci meclisler var olmuştur. Böylece, halko- yundan çıkan birinci meclislerin yetkilerinin, aristokratik ikinci meclisler yoluyla sınırlandırılmasına çalışılmıştır. Bugün bile İngiltere’de ikinci meclis durumundaki Lordlar Kamarası, soyluları temsil eden ve üyeliğin seçim yoluyla değil, soyluluk pâyeleri dolayısıyla kazanıldığı bir meclistir.

19. Soru

Günümüzde niçin iki meclis sistemi sürdürülmeye devam edilmiştir?

Cevap

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

Günümüzde ikinci meclisler de halkoyuna dayandıklarına göre, bu sistemi sür- dürmeye niçin gerek görülmüş olduğu sorulabilir. Her iki meclis aynı seçmen kit- lesini temsil ettiklerine göre, acaba niçin tek bir meclis yeterli görülmemekte ve ya- sama organının iki meclise bölünmesine devam edilmektedir? Bu soruyu, federal devletlerle tek devletler açısından ayrı ayrı cevaplandırmak gerekir. Federal devlet- lerde iki meclis sistemi, federal yapının vazgeçilmez bir unsurudur. Çünkü bu sis- temlerde meclislerden biri, nüfus esasına göre halkı; diğeri ise, üye devletleri, ya da federe devletleri temsil eder. Bu sistem, federe devletlerin, federal devlet irade- sinin oluşumuna devlet olarak katılmalarını sağlar. Dolayısıyla üye devletleri, ku- ral olarak eşitlik esasına göre temsil eden ikinci bir meclisin varlığı, federal sistem- leri tek devletlerden ayıran en belirgin özelliklerden biridir. Nitekim ABD, Kanada, Avustralya, isviçre, Hindistan gibi ülkelerde ikinci meclislerin varlığı, bunların fe- deral yapılarının sonucu olarak açıklanabilir.

20. Soru

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemindeki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme nedir? 

Cevap

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

1961 Anayasası döneminde Cumhuriyet Senatosu’nun Türk anayasa sistemin- deki yeri ile ilgili yaygın değerlendirme, bu meclisin uygulamada kendisinden beklenen yararları sağlayamamış olduğudur.

Bu sebeple, 1982 Anayasası’nda tek meclisli sisteme dönülmüş olması, kamu- oyunda kayda değer bir tepki veya eleştiri doğurmamıştır. 1982 Anayasası’nın ilk şekline göre (m. 75) “Türkiye Büyük Millet Meclisi, milletçe genel oyla seçilen dört yüz milletvekilinden kuruludur”. Milletvekili sayısı, Anayasa’da 17.5.1987 tarihinde 3361 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yüz elliye; 23.7.1995 tarihli Anayasa değişikliğiyle beş yüz elliye yükseltilmiştir. 1961 Anayasası’na göre Millet Mecli- si’nin seçim döneminin dört yıl olmasına karşılık 1982 Anayasası, TBMM’nin seçim dönemini beş yıl olarak tespit etmiştir. Beş yıllık süre 31.05.2007 tarihinde 5678 sa- yılı Kanun’la yapılan değişiklikle dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ile yeniden beş yıla çıkarılmış ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile aynı günde yapılma- sı hükme bağlanmıştır (m.77). Aynı değişikliğe göre (m.116) bu süre dolmadan Cumhurbaşkanı seçimlerin yenilenmesine karar verebileceği gibi TBMM de üye tamsayısının beşte üç çoğunluğuyla seçimlerin yenilenmesine karar verebilir. Her iki durumda Cumhurbaşkanlığı ve TBMM seçimleri birlikte yapılır. Süresi biten mil- letvekilleri yeniden seçilebilirler. Yenilenmesine karar verilen meclisin yetkileri, yeni meclisin seçilmesine kadar sürer (m. 77). Bu sonuncu hüküm, ülkenin geçici bir süre için de olsa, meclissiz kalmaması amacına yöneliktir. Savaş sebebiyle ye- ni seçimlerin yapılmasına imkân görülmezse, TBMM, seçimlerin bir yıl geriye bıra- kılmasına karar verebilir. Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme ka- rarındaki usule göre bu işlem tekrarlanabilir (m. 78).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.