Açıköğretim Ders Notları

Uluslararası Politika 2 Dersi 3. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Uluslararası Politika 2 Dersi 3. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Çağdaş Uluslararası Politikanın Ekonomi Politiği

Giriş

Devletler uluslararası alanda hem güç hem de zenginlik arayışındadır. Beşerî hayatın temel güdülerinden olan bu iki olgu devletler için de geçerlidir. Askeri ve siyasi güç elde etmek isteyen devletler öncelikle ekonomik güce sahip olan devletlerdir. Ekonomik güç askeri ve siyasi politika geliştirilirken kullanılan temel argümanlardan biridir. II. Dünya Savaşının ardından Amerika Birleşik Devletleri IMF, Dünya Bankası gibi araçlarla ekonomik gücünü politik güce yansıtmayı amaçlamıştır.

Ekonomi Politik Nedir?

Politikanın kökenindeki ‘polis’ kavramı ‘bağımsız şehir devleti’, ekonomi sözcüğünün kaynağı olan ‘oikonomike’ (oikos ve nomos) ise ‘mal varlığının yönetimi’ anlamına gelmektir. Dolayısıyla kelime anlamı bakımından ekonomi politik, bir ülke halkının veya devletin yönetimi demektir. Ekonomi ve politika kavramları birlikte literatürde ilk kez ‘ekonomi politik’ olarak Aristo tarafından, devlet giderlerinin karşılanması amacıyla vergilendirme olgusunu tanımlamak için kullanılmıştır.

Ekonomi politik, siyaset ve iktisat disiplinlerinin kesiştiği noktada yer alır ve her iki alana dahil edilebilecek olguları inceler. Siyasi gücün ekonomik sonuçları nasıl şekillendirdiğini ve ekonomik gücün de siyasi eylemleri nasıl etkilediğini açıklamaya çalışır. Politika ve ekonomi arasındaki ilişkide birbirlerini yönlendirme çabaları mevcuttur. Ekonomi politik, bu iki sosyal olgu arasındaki bağlantıyı kurmaktır. Ancak ekonomi politik sadece bu iki geleneksel bilim dalının karışımı ya da basit bir sentezi değil, yeni bir girişimdir.

1859’da Marx kitabına, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı (2005) ismini vermesiyle Marksist iktisatçılar, ekonomi teriminin ekonomik politikle yer değiştirmesine öncülük etmiştir. 1890’da Marshall’ın Ekonominin İlkeleri kitabının yayımlanmasıyla liberal ekonomistler de ekonomi politik kavramını kullanmaya başlamıştır. Modern dönemde kavramı önce Marksistlerin kullanması nedeniyle liberal ekonomistler kavramı kullanmamaya özen göstermiştir. Siyaset ve ekonomi literatüründe kavram sıklıkla bu şekilde kullanılmış olsa da akademik alanda iktisatçıların çoğunun iktisadi işleyiş ve politikaların analizinde siyasi faktörlerin rolünü; uluslararası politika araştırmacılarının da devletler arası ilişkilerde iktisadi faktörleri ihmal etme eğilimi ağır basmıştır. Bundan dolayı ekonomi politik yaklaşımlar yakın zamana kadar uluslararası politika analizinde görmezden gelinmiş ve uluslararası politika ya salt siyasal veya iktisadî ilişkiler olarak ayrı ayrı incelenmiştir. Böylece akademik bir çalışma alanı olarak ekonomi politik; ‘devletin ekonomideki rolünü belirlemek, açıklamak ve düzenlemek amacıyla ekonomi ve siyaset bilimlerinin kurallarını bir araya getiren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Uluslararası Ekonomi Politik (UEP)

Uluslararası ekonomi politik (UEP) yaklaşımlar özünde devletin ve piyasanın ulusal sınırlar ötesindeki etkileşimlerinin analizine dayanmaktadır. UEP, ekonomik faaliyetlerle artırılan zenginlik ve siyasi faaliyetlerle artırılan güç arasında doğrudan bir bağ kurarak zenginlik ve gücün birbirlerini karşılıklı beslediğini gösterir.

Uluslararası Ekonomi Politik Yaklaşımlar

UEP’deki başlıca kuramsal yaklaşımları uluslararası ilişkiler teorilerinin bir yansıması niteliğinde olmak üzere üç ana kategoride sınıflandırmak mümkündür. Birincisi korumacılığı önceleyen, ekonomik olanı siyasetin aracı olarak gören ve devleti merkeze alan neorealizmdir. İkincisi, piyasa merkezli bakış açısını yücelten ve siyaseti zenginliğin ve refahın bir aracı olarak gören neoliberalizmdir. Üçüncüsü ise siyaset ve ekonominin birbirlerine bağımlı olduğundan hareketle dünya politikasının yapısal analizini uluslararası politikaya hakim ekonomik sınıfların zenginliklerinin korunmasının bir aracı olarak değerlendiren neomarksizmdir.

(Neo)Realizm

Uluslararası politikayı ekonomiye öncelikli kabul edip ikincisini birincisi için bir araç olarak gören merkantilizm, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık genel anlamda neorealizm başlığı altında incelenebilir. Bunların temel varsayımları büyük ölçüde örtüşürken hepsinin ortak noktası devletin piyasaya önceliği, ayrıca uluslararasında da politikanın ekonomiye üstünlüğüdür. Ekonomik milliyetçilikte temel görüş, ekonomik aktivitelerin devletin çıkarlarına bağlı olması ve bağlı kalmasıdır. Ulusal güvenlik ve askerî güç uluslararası sistemde önceliklidir. Ulusal güç için gerekli olduğundan ekonomik kaynaklar ve politikalar devletler arası mücadelede önemli bir alandır. (Neo)Liberalizm Merkantilist (neorealist/ekonomik milliyetçi/korumacı) yaklaşımlara karşı Adam Smith’in öne sürdüğü görüşler liberal UEP yaklaşımın dayandığı temel varsayımları oluşturur. Smith, bir toplumun refahının sahip olunan altın rezerviyle değil üretim ve ekonomik büyümeyle ölçülmesi gerektiğini savunmuştur. Ekonomik büyüme de ancak minimum seviyede devlet müdahalesine maruz kalan serbest piyasayla mümkün olacaktır. Smith ‘görünmez el’ kavramını ilk kez The Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duyguların Kuramı) isimli kitabında kullanmıştır ve The Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) isimli kitabında da bu kavramı yineleyen Smith, bir toplumun refahı için dile getirdiği görüşlerin tüm devletler için de uygulanabileceğini öne sürerek bu yaklaşımı uluslararası düzeye taşımıştır. Buna göre devletler arasında ticaret serbest olmalı ve böylece herkes zenginlikten payını almalıdır. Smith’e göre uluslararası ticaretin devletler tarafından sınırlandırılması, piyasanın rasyonel işleyişine ve verimliliğine engel teşkil edecektir.

UEP’nin liberal gelenekteki yaklaşımının diğer bir kaynağını ise Ricardo’nun ‘karşılaştırmalı üstünlük’ tezi oluşturur. Buna göre her bir devlet daha ucuza mal ettiği üründe uzmanlaşmalı ve pahalıya mal edeceği ürünü ise daha ucuza ithal etme yolunu seçmelidir. Böylece ulusal ve uluslararası tüm ekonomik ilişkileri fiyat mekanizması düzenleyecek ve sonucunda maksimum verimlilik, ekonomik büyüme ve bireysel refah sağlanacaktır.

Liberal yaklaşıma göre, uluslararası ticaretin devletler tarafından sınırlandırılması piyasanın rasyonel işleyişine ve verimliliğine engel teşkil etmektedir. Bazı düşünürlere göre liberal ekonomi politik yoktur çünkü liberaller ekonomi ve politikayı ayrı alanlar olarak ele almaktadır. Keohane ve Nye tarafından ‘kompleks karşılıklı bağımlılık’ üç temel özellikle tanımlanmıştır: İletişimin çoklu kanalları, hiyerarşi yokluğu ve askeri gücün azalan rolü.

(Neo)Marksizm

Klasik Marksizm ve onun çağdaş yorumları olan neomarksizm (yapısalcı) ve neogramscici (eleştirel) yaklaşımlar, devletler arası ilişkileri ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu etkileşim alanı olarak görme eğilimindedir. Uluslararası güçlerin diyalektik etkileşimi, kapitalizmin yayılması ve bunun sonucunda sermayenin uluslararasılaşması Marksist literatürün temel sorunsallarındandır. Marksistlerin temel analiz noktası ekonomik yapıya odaklanmıştır. Marksistlere göre modern toplumun ekonomik yapısının temelinde kapitalizm vardır ve analizlerini kapitalizmin eleştirisi üzerine kurarlar. Marksizmin kapitalizme eleştirisinin özünde bu sistemin rasyonel olmadığı, rekabeti ve çatışmayı teşvik ettiği gerekçesi bulunmaktadır.

Wallerstein’ın başını çektiği Neomarksistlere göre çağdaş dünya sistemi; merkez, çevre ve yarı çevre olmak üzere üç ayrı kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler, her bölgenin dünya ekonomisindeki konumunu ifade eder. Baskın devlet (hegemon) ile küçük devletler arasındaki ilişkinin istikrarlı hâle getirilmesinde ‘rıza’nın yadsınamayacak bir payı vardır. Rıza, karşılıklı ancak eşitsiz çıkarların inşa edilmesi yoluyla sağlanır.

Uluslararası Ekonomi Politiğin Konuları

UEP çalışan araştırmacıların başlıca konuları; uluslararası ticaret, uluslararası para, uluslararası finans, hegemonya, çok uluslu şirketler, güvenlik, enerji, kalkınma, teknoloji, çevre, doğrudan yabancı yatırımlar, dış yardımlar, demokratikleşme ve insan haklarıdır. Bu yönüyle UEP, uluslararası ilişkilerdeki devlet merkezli siyasi analizlerden ve uluslararası iktisattaki ekonomik analizlerden çok daha farklı konuları tartışma zeminine çekmektedir.

Uluslararası Ticaret

Çağdaş küresel ekonomik sistemin en önemli özelliklerinden biri devletler arasında tercihli veya serbest ticaret düzenlemelerinin artmasıdır. Devlet gerektiğinde bu anlaşmaları en önemli politika aracı olarak birbirlerine karşı kullanmaktadır. Bu da UEP’nin başlıca inceleme alanlarından birini oluşturmaktadır. Uluslararası ticaretin politikaya etkisi konusunda liberaller ekonomik bağımlılığın barışı zorunlu kılacağını savunurken ekonomik milliyetçi ve Marksist görüş devletleri güvensiz, dışa bağımlı ve dış gelişmeler karşısında daha kırılgan hâle getireceğini ileri sürmektedirler.

Uluslararası Para

Devletler arasındaki ticaretin artmasında ve istikrarlı ekonomik ilişkilerin sürdürülmesinde en hassas altyapı, tüm dünyada geçerli uluslararası niteliğe sahip para biriminin varlığıdır. Uluslararası para hem bir değişim hem de zenginliğin biriktirilme ve mübadele aracıdır. 1971’e kadar uluslararası para, altın veya altına endeksli para birimleri olmuştur. Altına bağlı para birimleri sonuçta dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülkenin para birimidir. XIX. yüzyılın sonlarından I. Dünya Savaşı’na kadarki dönemde İngiliz Poundu ve II. Dünya Savaşı’ndan 1971’e kadar ise ABD doları bu işlevi üstlenmiştir. Ancak 1971’den bu yana altına endeksli uluslararası bir para birimi bulunmamaktadır. Yeni dönemde uluslararasında değişken kur geçerlidir. Sistemde sahip olduğu ekonomik güç ve siyasal etkiye bağlı olarak ABD doları fiilen uluslararası para birimi niteliğini korumaktadır. ABD, doların bu senyoraj konumunu zaman zaman siyasi amaçları için manipüle edebilmektedir. Ayrıca avro, yen ve Çin’in küresel ekonomide etkisi arttıkça yuan da sistemde ABD dolarına yakın düzeyde uluslararası para niteliğine yaklaşmaktadır.

Uluslararası Finans ve Borçlanma

Uluslararası finans; döviz kurlarının ekonomilere etkisi, uluslararası sermaye hareketleri, sermaye ve borç akışı, finansal krizlerin uluslararası nitelik kazanması gibi konular yoluyla uluslararası politikayı ve ülkelerin dış politikasını ciddi olarak etkilemektedir. Çünkü uluslararası finansal sistemi idare etmek ve istikrarın sağlanması çok karmaşık müzakere süreçlerini gerektirmektedir. Bunun sonucu olarak da finansal konular politik bir karakter kazanmıştır.

Kalkınma

Yakın zamana kadar ekonomik göstergeler ile özdeşleştirilen ‘kalkınma’, günümüzde artık sadece ekonomik büyümeyle ölçülmemekte; eğitim, sağlık, çevre, iyi yönetişim ve insan hakları gibi alanlardaki göstergeler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin tanımlanmasında belirleyici olmaktadır. UEP açısından önemli olan nokta, farklı gelişmişlik düzeylerindeki ülkelerin farklı kalkınma politikaları benimsemelerinin ister istemez uluslararası politikayı etkileyeceğidir.

Doğrudan Yabancı Yatırım

Doğrudan yabancı yatırım, küresel ekonominin en önemli parçalarından biridir ve iş sahalarının, teknoloji ve üretimin gelişmesinin ve ekonomik büyümenin itici gücüdür. Doğrudan yabancı yatırımlar özellikle az gelişmiş ülkelere teknoloji transferi, sermaye ve istihdam sağlamaktadır. Ayrıca yabancı yatırımları çekebilmek için hükümetler, ekonomi politikalarını ve kurumsal yapılarını değiştirdikçe bu gelişme ulus-devletin egemenliğinin daha fazla sorgulanmasına yol açmıştır.

Çok Uluslu Şirketler

1970’li yıllardan itibaren dünya ekonomisindeki etkileri hızla artan çok uluslu şirketler ulusal ekonomiden tamamen özgür, hem uluslararası ekonomik ilişkileri hem de siyasal ilişkileri yönlendirebilen bağımsız bir güç hâline gelmeye başlamışlardır.

Enerji Güvenliği

Küreselleşmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hâle geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı, en genel tanımıyla güvenliğin ‘beşeri güvenlik’ kavramıyla ifade edildiği üzere insanların hayatındaki her alanla ilgili hâle geldiği görülmektedir.

Dış Yardımlar

Ekonomik, teknik, insani, askeri ve başka alanlarda görülen dış yardımlar sayesinde, özellikle az gelişmiş ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasındaki politikanın işleyişi büyük ölçüde belirlenmektedir.

Teknoloji, Know-How ve Fikrî Mülkiyet Hakları

Teknoloji; devletler, piyasalar, eşitsizlik, değişen dünya düzeni ve yeni aktörler gibi UEP’nin klasik sorularının hemen hemen hepsine dahil edilebilecek bir konudur. Teknolojinin siyasi ve ekonomik alandaki rolü konusunda ileri sürülen önemli bir argüman, Rus ekonomist Kondratieff’in döngüsüdür. Yaklaşık 25-30 yılı kapsayan bu döngüde, yeni bir ekonomi formunun temelini atan yeni bir teknolojik ürün vardır. Yeni ürünün üretimi ve ticareti, bir yenisi çıkana kadar, piyasaları, ekonomiyi, sosyal ve kültürel değişiklikleri ve hatta egemen güçlerin yükselişini ve düşüşünü şekillendirir. Teknoloji özellikle fikrî mülkiyet ve telif hakları itibarıyla ülkeler arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerini, dolayısıyla siyasi ilişkileri etkileme potansiyeli taşır.

Sonuç

Günümüzde UEP’nin araştırma gündemi ‘küreselleşme’ etiketi kullanılmadan yapılamaz hâle gelmiştir. Üretim ve finansın küresel yayılımı küresel piyasayı etkileyen faktörler (siyaset, iş dünyası, kültür, teknoloji, çevre, küresel göç, cinsiyet çalışmaları ve turizm gibi) ve bunların sonuçlarıyla ilgili soruları beraberinde getirmiştir. UEP’nin disiplinler arası bir çalışmayla uluslararası ilişkileri inceleyen disiplinler arasındaki bariyerleri ortadan kaldırması gibi küreselleşme de ulus devlet, kültürler, piyasa ve ulusal ekonomiler arasındaki bariyerleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Genellikle serbest piyasa ile özdeşleştirilse de küreselleşmenin tek boyuta indirgenemeyeceği; siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel birçok dönüşümü içinde barındıran geniş bir süreç olarak ele alınması gerektiği ifade edilebilir.

Giriş

Devletler uluslararası alanda hem güç hem de zenginlik arayışındadır. Beşerî hayatın temel güdülerinden olan bu iki olgu devletler için de geçerlidir. Askeri ve siyasi güç elde etmek isteyen devletler öncelikle ekonomik güce sahip olan devletlerdir. Ekonomik güç askeri ve siyasi politika geliştirilirken kullanılan temel argümanlardan biridir. II. Dünya Savaşının ardından Amerika Birleşik Devletleri IMF, Dünya Bankası gibi araçlarla ekonomik gücünü politik güce yansıtmayı amaçlamıştır.

Ekonomi Politik Nedir?

Politikanın kökenindeki ‘polis’ kavramı ‘bağımsız şehir devleti’, ekonomi sözcüğünün kaynağı olan ‘oikonomike’ (oikos ve nomos) ise ‘mal varlığının yönetimi’ anlamına gelmektir. Dolayısıyla kelime anlamı bakımından ekonomi politik, bir ülke halkının veya devletin yönetimi demektir. Ekonomi ve politika kavramları birlikte literatürde ilk kez ‘ekonomi politik’ olarak Aristo tarafından, devlet giderlerinin karşılanması amacıyla vergilendirme olgusunu tanımlamak için kullanılmıştır.

Ekonomi politik, siyaset ve iktisat disiplinlerinin kesiştiği noktada yer alır ve her iki alana dahil edilebilecek olguları inceler. Siyasi gücün ekonomik sonuçları nasıl şekillendirdiğini ve ekonomik gücün de siyasi eylemleri nasıl etkilediğini açıklamaya çalışır. Politika ve ekonomi arasındaki ilişkide birbirlerini yönlendirme çabaları mevcuttur. Ekonomi politik, bu iki sosyal olgu arasındaki bağlantıyı kurmaktır. Ancak ekonomi politik sadece bu iki geleneksel bilim dalının karışımı ya da basit bir sentezi değil, yeni bir girişimdir.

1859’da Marx kitabına, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı (2005) ismini vermesiyle Marksist iktisatçılar, ekonomi teriminin ekonomik politikle yer değiştirmesine öncülük etmiştir. 1890’da Marshall’ın Ekonominin İlkeleri kitabının yayımlanmasıyla liberal ekonomistler de ekonomi politik kavramını kullanmaya başlamıştır. Modern dönemde kavramı önce Marksistlerin kullanması nedeniyle liberal ekonomistler kavramı kullanmamaya özen göstermiştir. Siyaset ve ekonomi literatüründe kavram sıklıkla bu şekilde kullanılmış olsa da akademik alanda iktisatçıların çoğunun iktisadi işleyiş ve politikaların analizinde siyasi faktörlerin rolünü; uluslararası politika araştırmacılarının da devletler arası ilişkilerde iktisadi faktörleri ihmal etme eğilimi ağır basmıştır. Bundan dolayı ekonomi politik yaklaşımlar yakın zamana kadar uluslararası politika analizinde görmezden gelinmiş ve uluslararası politika ya salt siyasal veya iktisadî ilişkiler olarak ayrı ayrı incelenmiştir. Böylece akademik bir çalışma alanı olarak ekonomi politik; ‘devletin ekonomideki rolünü belirlemek, açıklamak ve düzenlemek amacıyla ekonomi ve siyaset bilimlerinin kurallarını bir araya getiren bir yaklaşım olarak karşımıza çıkmaktadır.

Uluslararası Ekonomi Politik (UEP)

Uluslararası ekonomi politik (UEP) yaklaşımlar özünde devletin ve piyasanın ulusal sınırlar ötesindeki etkileşimlerinin analizine dayanmaktadır. UEP, ekonomik faaliyetlerle artırılan zenginlik ve siyasi faaliyetlerle artırılan güç arasında doğrudan bir bağ kurarak zenginlik ve gücün birbirlerini karşılıklı beslediğini gösterir.

Uluslararası Ekonomi Politik Yaklaşımlar

UEP’deki başlıca kuramsal yaklaşımları uluslararası ilişkiler teorilerinin bir yansıması niteliğinde olmak üzere üç ana kategoride sınıflandırmak mümkündür. Birincisi korumacılığı önceleyen, ekonomik olanı siyasetin aracı olarak gören ve devleti merkeze alan neorealizmdir. İkincisi, piyasa merkezli bakış açısını yücelten ve siyaseti zenginliğin ve refahın bir aracı olarak gören neoliberalizmdir. Üçüncüsü ise siyaset ve ekonominin birbirlerine bağımlı olduğundan hareketle dünya politikasının yapısal analizini uluslararası politikaya hakim ekonomik sınıfların zenginliklerinin korunmasının bir aracı olarak değerlendiren neomarksizmdir.

(Neo)Realizm

Uluslararası politikayı ekonomiye öncelikli kabul edip ikincisini birincisi için bir araç olarak gören merkantilizm, ekonomik milliyetçilik ve korumacılık genel anlamda neorealizm başlığı altında incelenebilir. Bunların temel varsayımları büyük ölçüde örtüşürken hepsinin ortak noktası devletin piyasaya önceliği, ayrıca uluslararasında da politikanın ekonomiye üstünlüğüdür. Ekonomik milliyetçilikte temel görüş, ekonomik aktivitelerin devletin çıkarlarına bağlı olması ve bağlı kalmasıdır. Ulusal güvenlik ve askerî güç uluslararası sistemde önceliklidir. Ulusal güç için gerekli olduğundan ekonomik kaynaklar ve politikalar devletler arası mücadelede önemli bir alandır. (Neo)Liberalizm Merkantilist (neorealist/ekonomik milliyetçi/korumacı) yaklaşımlara karşı Adam Smith’in öne sürdüğü görüşler liberal UEP yaklaşımın dayandığı temel varsayımları oluşturur. Smith, bir toplumun refahının sahip olunan altın rezerviyle değil üretim ve ekonomik büyümeyle ölçülmesi gerektiğini savunmuştur. Ekonomik büyüme de ancak minimum seviyede devlet müdahalesine maruz kalan serbest piyasayla mümkün olacaktır. Smith ‘görünmez el’ kavramını ilk kez The Theory of Moral Sentiments (Ahlaki Duyguların Kuramı) isimli kitabında kullanmıştır ve The Wealth of Nations (Ulusların Zenginliği) isimli kitabında da bu kavramı yineleyen Smith, bir toplumun refahı için dile getirdiği görüşlerin tüm devletler için de uygulanabileceğini öne sürerek bu yaklaşımı uluslararası düzeye taşımıştır. Buna göre devletler arasında ticaret serbest olmalı ve böylece herkes zenginlikten payını almalıdır. Smith’e göre uluslararası ticaretin devletler tarafından sınırlandırılması, piyasanın rasyonel işleyişine ve verimliliğine engel teşkil edecektir.

UEP’nin liberal gelenekteki yaklaşımının diğer bir kaynağını ise Ricardo’nun ‘karşılaştırmalı üstünlük’ tezi oluşturur. Buna göre her bir devlet daha ucuza mal ettiği üründe uzmanlaşmalı ve pahalıya mal edeceği ürünü ise daha ucuza ithal etme yolunu seçmelidir. Böylece ulusal ve uluslararası tüm ekonomik ilişkileri fiyat mekanizması düzenleyecek ve sonucunda maksimum verimlilik, ekonomik büyüme ve bireysel refah sağlanacaktır.

Liberal yaklaşıma göre, uluslararası ticaretin devletler tarafından sınırlandırılması piyasanın rasyonel işleyişine ve verimliliğine engel teşkil etmektedir. Bazı düşünürlere göre liberal ekonomi politik yoktur çünkü liberaller ekonomi ve politikayı ayrı alanlar olarak ele almaktadır. Keohane ve Nye tarafından ‘kompleks karşılıklı bağımlılık’ üç temel özellikle tanımlanmıştır: İletişimin çoklu kanalları, hiyerarşi yokluğu ve askeri gücün azalan rolü.

(Neo)Marksizm

Klasik Marksizm ve onun çağdaş yorumları olan neomarksizm (yapısalcı) ve neogramscici (eleştirel) yaklaşımlar, devletler arası ilişkileri ekonomik etkenlerin belirleyici olduğu etkileşim alanı olarak görme eğilimindedir. Uluslararası güçlerin diyalektik etkileşimi, kapitalizmin yayılması ve bunun sonucunda sermayenin uluslararasılaşması Marksist literatürün temel sorunsallarındandır. Marksistlerin temel analiz noktası ekonomik yapıya odaklanmıştır. Marksistlere göre modern toplumun ekonomik yapısının temelinde kapitalizm vardır ve analizlerini kapitalizmin eleştirisi üzerine kurarlar. Marksizmin kapitalizme eleştirisinin özünde bu sistemin rasyonel olmadığı, rekabeti ve çatışmayı teşvik ettiği gerekçesi bulunmaktadır.

Wallerstein’ın başını çektiği Neomarksistlere göre çağdaş dünya sistemi; merkez, çevre ve yarı çevre olmak üzere üç ayrı kategoriden oluşmaktadır. Bu kategoriler, her bölgenin dünya ekonomisindeki konumunu ifade eder. Baskın devlet (hegemon) ile küçük devletler arasındaki ilişkinin istikrarlı hâle getirilmesinde ‘rıza’nın yadsınamayacak bir payı vardır. Rıza, karşılıklı ancak eşitsiz çıkarların inşa edilmesi yoluyla sağlanır.

Uluslararası Ekonomi Politiğin Konuları

UEP çalışan araştırmacıların başlıca konuları; uluslararası ticaret, uluslararası para, uluslararası finans, hegemonya, çok uluslu şirketler, güvenlik, enerji, kalkınma, teknoloji, çevre, doğrudan yabancı yatırımlar, dış yardımlar, demokratikleşme ve insan haklarıdır. Bu yönüyle UEP, uluslararası ilişkilerdeki devlet merkezli siyasi analizlerden ve uluslararası iktisattaki ekonomik analizlerden çok daha farklı konuları tartışma zeminine çekmektedir.

Uluslararası Ticaret

Çağdaş küresel ekonomik sistemin en önemli özelliklerinden biri devletler arasında tercihli veya serbest ticaret düzenlemelerinin artmasıdır. Devlet gerektiğinde bu anlaşmaları en önemli politika aracı olarak birbirlerine karşı kullanmaktadır. Bu da UEP’nin başlıca inceleme alanlarından birini oluşturmaktadır. Uluslararası ticaretin politikaya etkisi konusunda liberaller ekonomik bağımlılığın barışı zorunlu kılacağını savunurken ekonomik milliyetçi ve Marksist görüş devletleri güvensiz, dışa bağımlı ve dış gelişmeler karşısında daha kırılgan hâle getireceğini ileri sürmektedirler.

Uluslararası Para

Devletler arasındaki ticaretin artmasında ve istikrarlı ekonomik ilişkilerin sürdürülmesinde en hassas altyapı, tüm dünyada geçerli uluslararası niteliğe sahip para biriminin varlığıdır. Uluslararası para hem bir değişim hem de zenginliğin biriktirilme ve mübadele aracıdır. 1971’e kadar uluslararası para, altın veya altına endeksli para birimleri olmuştur. Altına bağlı para birimleri sonuçta dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülkenin para birimidir. XIX. yüzyılın sonlarından I. Dünya Savaşı’na kadarki dönemde İngiliz Poundu ve II. Dünya Savaşı’ndan 1971’e kadar ise ABD doları bu işlevi üstlenmiştir. Ancak 1971’den bu yana altına endeksli uluslararası bir para birimi bulunmamaktadır. Yeni dönemde uluslararasında değişken kur geçerlidir. Sistemde sahip olduğu ekonomik güç ve siyasal etkiye bağlı olarak ABD doları fiilen uluslararası para birimi niteliğini korumaktadır. ABD, doların bu senyoraj konumunu zaman zaman siyasi amaçları için manipüle edebilmektedir. Ayrıca avro, yen ve Çin’in küresel ekonomide etkisi arttıkça yuan da sistemde ABD dolarına yakın düzeyde uluslararası para niteliğine yaklaşmaktadır.

Uluslararası Finans ve Borçlanma

Uluslararası finans; döviz kurlarının ekonomilere etkisi, uluslararası sermaye hareketleri, sermaye ve borç akışı, finansal krizlerin uluslararası nitelik kazanması gibi konular yoluyla uluslararası politikayı ve ülkelerin dış politikasını ciddi olarak etkilemektedir. Çünkü uluslararası finansal sistemi idare etmek ve istikrarın sağlanması çok karmaşık müzakere süreçlerini gerektirmektedir. Bunun sonucu olarak da finansal konular politik bir karakter kazanmıştır.

Kalkınma

Yakın zamana kadar ekonomik göstergeler ile özdeşleştirilen ‘kalkınma’, günümüzde artık sadece ekonomik büyümeyle ölçülmemekte; eğitim, sağlık, çevre, iyi yönetişim ve insan hakları gibi alanlardaki göstergeler de bir ülkenin gelişmişlik düzeyinin tanımlanmasında belirleyici olmaktadır. UEP açısından önemli olan nokta, farklı gelişmişlik düzeylerindeki ülkelerin farklı kalkınma politikaları benimsemelerinin ister istemez uluslararası politikayı etkileyeceğidir.

Doğrudan Yabancı Yatırım

Doğrudan yabancı yatırım, küresel ekonominin en önemli parçalarından biridir ve iş sahalarının, teknoloji ve üretimin gelişmesinin ve ekonomik büyümenin itici gücüdür. Doğrudan yabancı yatırımlar özellikle az gelişmiş ülkelere teknoloji transferi, sermaye ve istihdam sağlamaktadır. Ayrıca yabancı yatırımları çekebilmek için hükümetler, ekonomi politikalarını ve kurumsal yapılarını değiştirdikçe bu gelişme ulus-devletin egemenliğinin daha fazla sorgulanmasına yol açmıştır.

Çok Uluslu Şirketler

1970’li yıllardan itibaren dünya ekonomisindeki etkileri hızla artan çok uluslu şirketler ulusal ekonomiden tamamen özgür, hem uluslararası ekonomik ilişkileri hem de siyasal ilişkileri yönlendirebilen bağımsız bir güç hâline gelmeye başlamışlardır.

Enerji Güvenliği

Küreselleşmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hâle geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı, en genel tanımıyla güvenliğin ‘beşeri güvenlik’ kavramıyla ifade edildiği üzere insanların hayatındaki her alanla ilgili hâle geldiği görülmektedir.

Dış Yardımlar

Ekonomik, teknik, insani, askeri ve başka alanlarda görülen dış yardımlar sayesinde, özellikle az gelişmiş ülkeler ile gelişmiş ülkeler arasındaki politikanın işleyişi büyük ölçüde belirlenmektedir.

Teknoloji, Know-How ve Fikrî Mülkiyet Hakları

Teknoloji; devletler, piyasalar, eşitsizlik, değişen dünya düzeni ve yeni aktörler gibi UEP’nin klasik sorularının hemen hemen hepsine dahil edilebilecek bir konudur. Teknolojinin siyasi ve ekonomik alandaki rolü konusunda ileri sürülen önemli bir argüman, Rus ekonomist Kondratieff’in döngüsüdür. Yaklaşık 25-30 yılı kapsayan bu döngüde, yeni bir ekonomi formunun temelini atan yeni bir teknolojik ürün vardır. Yeni ürünün üretimi ve ticareti, bir yenisi çıkana kadar, piyasaları, ekonomiyi, sosyal ve kültürel değişiklikleri ve hatta egemen güçlerin yükselişini ve düşüşünü şekillendirir. Teknoloji özellikle fikrî mülkiyet ve telif hakları itibarıyla ülkeler arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerini, dolayısıyla siyasi ilişkileri etkileme potansiyeli taşır.

Sonuç

Günümüzde UEP’nin araştırma gündemi ‘küreselleşme’ etiketi kullanılmadan yapılamaz hâle gelmiştir. Üretim ve finansın küresel yayılımı küresel piyasayı etkileyen faktörler (siyaset, iş dünyası, kültür, teknoloji, çevre, küresel göç, cinsiyet çalışmaları ve turizm gibi) ve bunların sonuçlarıyla ilgili soruları beraberinde getirmiştir. UEP’nin disiplinler arası bir çalışmayla uluslararası ilişkileri inceleyen disiplinler arasındaki bariyerleri ortadan kaldırması gibi küreselleşme de ulus devlet, kültürler, piyasa ve ulusal ekonomiler arasındaki bariyerleri ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Genellikle serbest piyasa ile özdeşleştirilse de küreselleşmenin tek boyuta indirgenemeyeceği; siyasi, ekonomik, toplumsal ve kültürel birçok dönüşümü içinde barındıran geniş bir süreç olarak ele alınması gerektiği ifade edilebilir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.