Açıköğretim Ders Notları

Uluslararası İletişim Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Uluslararası İletişim Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

İletişim Özgürlüğü

İletişim

İletişim; düşünce ve duyguların bireyler, toplumsal kümeler, toplumlar arasında söz, el-kol devimi, yazı, görüntü aracılığıyla değiş-tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci olarak tanımlanmaktadır.

En basit tabiriyle mesajın bir verici tarafından bir ortam aracılığıyla alıcıya iletilmesi olarak tarif edilebilen iletişimde, teknolojik gelişmelerle ortamın değişmesiyle birlikte vericinin ve alıcının özellikleri de değişmektedir.

İnsanlar tarafından kullanılan ortak semboller sistemi iletişim sürecinin gerçekleşmesi için gereklidir. Bu semboller herhangi bir duyu organımız tarafından algılanabilecek sesleri, görüntüleri, kimi zaman koku, tat ve fiziksel temasları içermektedir.

Temasların her biri ise ayrı bir kod sistemi sayesinde anlaşılmaktadır. Dil, konuşmak seslere dayalı bir kod sistemiyken mimikler, el, kol ve vücut hareketleriyle iletişim kurulan, vücut dili denilen dil de ayrı bir kod sisteminden oluşmaktadır.

Kod sisteminin ve teknolojinin yaygınlığı iletişim daha geniş kitleler arasında gerçekleşmesini sağlamaktadır.

Sözlü İletişim

Yazının icadından önceki dönemde insanlar arasındaki iletişim sadece söze dayalı olarak kurulmuştur. Bu dönemde kulak, en önemli duyu organıdır. Sözlü iletişimde abartılı tekrarlar söz konusudur. Bu kültürde karşılıklı alay, aşağılama olduğu gibi övgüler de hayli abartılı olarak ifade edilmektedir.

Sözlü kültür toplumlarında insanlar büyün duygularıyla iletişim sürecine katılmaktadırlar. Sözlü kültür insanı soyut ve çözümsel düşünmek yerine konumsal bir biçimde düşünür.

Sözlü kültürde anlatılmak istenen bilgi şiir formatında müzik ve dansla birleştirilerek aktarılmıştır. Şiir formatı sayesinde toplumsal bir bellek oluşturulmuştur. Sözlü kültürde şiir uzun süre etkili tek iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplum düzenini korumak, siyasal mekanizmayı savunmak, yönetim ve eğitim gibi konularda şiir kullanılmıştır.

Yazılı İletişim

İlk olarak Mezopotamya bölgesinde, birbirleriyle ticaret yapan toplulukların ihtiyaçları nedeniyle icat edilen yazının tarihte ilk olarak Sümerler tarafından bulunduğu kabul edilmektedir. Ardından Mısırlılar, Çinliler, Mayalar ve Aztekler kendi yazı dillerini icat etmişlerdir. Yazı ilk olarak muhasebe kayıtlarını tutmak için kullanılmıştır. Ardından tarih ya da din konularındaki önemli olayları aktarmak için kullanıldığı görülmektedir. Keşfiyle birlikte sözlü kültürden yazılı kültüre geçilen yazı, ilk kalıcı iletişimin temellerinin atılmasındaki en önemli araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanlar, alfabe bulunup bugünkü halini alıncaya kadar çeşitli semboller aracılığıyla iletişim kurmuşlardır. Mısır’da hiyeroglif, Çin’de Kanji, Mezapotamya’da çivi yazısı bu sembollere örnek olarak gösterilebilir.

Yaklaşık 3000 yıl önce Fenikeliler tarafından icat edilen alfabe belli sayıdaki sesin işaretlere dönüştürülmesinden oluşmaktadır. Kendisinden önceki sembollere göre öğrenilmesi ve kullanması daha kolay bir sistemdir.

Alfabenin keşfi yazının daha çok insan tarafından okunmasına yol açmıştır. Bu nedenle alfabenin ortaya çıkışının, bilginin demokratikleşmesinin başlangıcı olduğu düşünülmektedir.

Matbaanın icadından önce Çinliler 6. yüzyılda baskı için oyma harfleri kullanmaktaydı. Aynı uygulama Avrupa’da ise 12. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Çin’in Pekin şehrinde 911 yılında King-Pau isimli bir gazetenin çıkarıldığı, bu gazetede Çinlilerin papirüs değil, bir çeşit kağıt kullanıldıkları bilinmektedir.

Roma’da ise Jül Sezar, senato görüşmelerini yayınlatmıştır. Acta Senatus denilen senato kararlarının yayınlanması ilk siyasal haberlerin halka duyurulması önemini de taşımaktadır. Bu bağlamda, Acta Senatus sadece yetkili kişileri, günümüz resmi gazetelerinin atası diyebileceğimiz Acta Pulica ise halkı hedefleyerek yayınlanmıştır. Daha sonra ise Acta Diurna yayınlanmaya başlamıştır. Burada ise resmi haberlerin yanı sıra seçim, doğum, ölüm, idam ve cenaze törenleri, spor olaylarına yer verilmiştir.

İlk çağda özellikle Roma ve Yunanistan’da düzenli yazılı haber bültenleri vardır. Ancak ortaçağın başlarında sözlü haber ulaştırmasının dışında başka bir girişimde bulunulmamıştır. Yazılı iletişim en azından ekonomik açıdan ileri olan toplumlarda 19. yüzyılın sonunda, sanayileşmenin ilerlemesiyle zorunlu ve genelleştirilmiş ilkokulların kurulmasıyla hakim hale gelmiştir.

Matbaanın Keşfi ve İletişim

Baskı teknolojisi, budizmi ve dini metinleri yaymak amacıyla ağaç baskı tekniğini kullanan Çin’deki mühür oymacılığı sanatı sayesinde olmuştur. Çinlilerin baskı teknolojisini geliştirmelerinden altı yüz yıl sonra ise Avrupa’da Gutenberg tarafından matbaa icat edilmiştir.

Matbaanın icadının ardından, William Blake’in 18. yüzyılda tabaka baskı sistemi geliştirmesiyle birlikte kitaplar istenilen sayıda hızla çoğaltılmaya başlanmış ve kitap kendi medyasını oluşturmaya başlamıştır.

Matbaanın icadıyla birlikte politik, dini, felsefi düşünceler kitap aracılığıyla büyük bir hızda yayılmaya başlamıştır. Bu bağlamda matbaa, yazının icadından ve alfabenin keşfinden sonra seri üretimi, bilginin daha çok insana ulaşmasını sağlayan en önemli araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sanayi devrimi ile hızlanan yüksek hızdaki otomatik makinaların geliştirilmesi basının yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Matbaacılık alanındaki gelişmeler sayesinde yazılı mektuplardan basılı haberlere geçiş sağlanmıştır. En önemli kitle iletişim araçlarından biri olan basın, kamuoyunun oluşmasında ve yansıtılmasında etkilidir. Matbaanın icadı ve gazeteciliğin doğuşuyla birlikte vatandaşın bu konudaki sözcüsü basın olmuştur.

Basın özgürlüğü ise ilk defa Batı Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Ardından hükümetleri en baskıcı ve okuryazarlık oranı en düşük olan İspanya ve Rusya gibi ülkelere yayılmıştır.

Modern anlamda basın özgürlüğü fikrinin doğduğu yer olan İngiltere’den bu konuda dört farklı sav çıkmıştır:

  • Teolojik yaklaşım, devlet sansürünü Tanrı’nın insanlara verdiği akıl adına eleştirmektedir
  • Basın davranışlarının bireyin haklarına uygun olması gerektiği savunusu
  • Kamuoyu üzerindeki devlet sansürünü baskı yönetimine verilmiş açık bir kart olarak gören ve yönetilenlerin mutluluğunun en üst seviyeye çıkarılması ilkesine aykırı bulan faydacılık kuramı
  • Hakikate yurttaşlar arasındaki kısıtlamasız tartışma yoluyla ulaşılacağı yaklaşımı

Tüm bu savların gözden kaçırdığı şey ise kişinin kendisine uyguladığı sansür, yani otosansürdür. İletişim özgürlüğünün sağlanması için sadece otokontrol mekanizmalarının iyileştirilmesi yeterli değildir. Medyanın kamusal görevlerinin bilincine varması da bu noktada büyük önem taşımaktadır. Bilgiye ulaşma özgürlüğü ve yetkililerin nasıl çalıştığından haberdar olma hakkı, basının her tür bilgiyi, haberi halka ulaştırabilmesini olanaklı hale getirir.

Sayısal İletişim

İletişimin farklı ortamları, kanalları bilgisayar sayesinde bir araya gelmiştir. Sayısal sistemlerin günlük hayata girmesiyle birlikte insanlar, kağıtsız ofislerde çalışmaya ve görüntülerin ağırlıkta olduğu bir dünyada yaşamaya başlamışlardır. Bu gelişmeler sayesinde bilgi toplumu ve sayısal kültürün doğduğu yeni bir döneme geçilmiştir. Bilgi toplumu olabilmenin yolu doğru ihtiyaçların belirlenmesi, bu ihtiyaçlara uygun bilgiye erişimin sağlanması ve bilginin doğru değerlendirilmesi gibi özelliklere sahip olmaktan geçmektedir.

Bilgi toplumu olabilmek için gerekli asgari becerileri tanımlayan altı başlık şöyledir:

  • İşin tanımlanması, gereksinim duyulan bilginin belirlenmesi
  • Bilgi arama stratejileri
  • Tespit etme ve erişim
  • Bulunan bilginin kullanılması
  • Sentezleme
  • Değerlendirme

Bilgi edinme, bilgiye ulaşma ve kullanma sürecinin verimliliği de bu becerilere ek olarak değerlendirilmesi gerek süreçlerdir. Bilgiye ulaşmak kadar verilerden anlamlı enformasyon ve bilgi üretmek ve bu bilgiyi gündelik hayata uyarlamak da yine bilgi toplumu üyelerinin sorumluluğundadır.

Sayısal dünyada gazeteler de yeni medyaya uyum sağlayarak bu yeni ortama adapte olmuşlardır. İnternetin sayısal kültürü şekillendirirken ortaya çıkaracağı en önemli değişiklik ise temsili demokrasiyi ortada kaldırmasıdır. Halkı oluşturan her bir bireyin yönetim ve karar sürecine doğrudan katılması anlamına gelen doğrudan demokrasi süreci internet sayesinde mümkün olacaktır.

Yeni medya kullanıcıları, bulundukları yerden dünyanın farklı yerlerindeki kütüphanelere, müzelere, hiç görmedikleri şehirlere, bölgelere ulaşma, çeşitli araç ve platformlar sayesinde fikirlerini paylaşma özgürlüğüne kavuşmuşlardır.

Yeni medya ve iletişim özgürlüğü

Yeni medya, insanlık tarihi açısından değerlendirildiğinde, bugüne kadarki hiçbir iletişim ortamının erişemediği bir hızda gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Bunun yanı sıra toplumsal hayatı ve gündelik yaşam alışkanlıklarını da köklü bir biçimde değiştirmiştir. Yeni medya bilgisayar, akıllı cep telefonları, internet, oyun konsolları, sayısal müzik çalarlar ve tablet bilgisayarlarını kapsayan geniş bir ortamı ifade etmektedir.

Gazete, radyo, televizyon ve sinemadan oluşan geleneksel medyadan etkileşim, eşzamansızlık, kitlesizleştirme gibi özellikleriyle ayrılan bu yeni ortam bilgi edinme ve iletişim kurma anlamında yeni bir demokratikleşme sürecini de beraberinde getirmiştir. Yazının icadından günümüze tek yönlü olarak şekillenen iletişim süreci, yeni medya sayesinde ilk kez çok yönlü bir hal almıştır.

Yeni medyayı geleneksel medyadan ayıran temel özellikler şunlardır:

  • Analog sistemleri geride bırakan hızı sağlayan sayısallık,
  • Okuyucu, izleyiciyi kullanıcı haline getiren etkileşimlilik,
  • Telefon ve televizyonun aksine kullanıcının istediği zamanda etkileşime girmesine olanak sağlayan eşzamansızlık,
  • Geleneksel medya araçlarının tersine taşınabilir olma,
  • Taşınabilirlik özelliğinin de katkısıyla kullanıcılarına diledikleri zamanda ve diledikleri yerde iletişim olanağı sağlayan zaman ve mekandan bağımsız iletişim ortamı olma niteliği,
  • Geleneksel medyanın kitle haline getirdiği okuyucu/izleyicilerin, kişisel tercihlerine uygun iletişim imkanı veren kitlesizleştirme,
  • Kitlesizleşen iletişim ortamının ve mobil teknolojilerin sağladığı kişiselleştirme, web 2.0 teknolojileri sayesinde gelişen ağ erişimi özelliği,
  • Hayli eski bir kavram olan arayüz kavramının, örneğin bir gitarı çalmak için tellerinin notalara karşılık gelen aralıklarını basmayı sağlayan arayüz ifadesinin, sayısal ortama taşınmış hali olan arayüz tabanlı görsel iletişim özelliği,
  • Bilişim, telekomünikasyon, medya, bilgisayar, teknoloji ve alt yapılarının bir araya gelmesi ve birlikte çalışması ile ortaya çıkan yakınsama özelliği,
  • Yeni medya teknolojilerinin olanakları ile tıpkı geçmişin bilim kurgu filmlerindeki karakterler gibi sanal bir dünya içinde var olma hali, öteki mevcudiyet.

Yeni medyanın işlevsel özellikleri ise şunlardır:

  • Bireysel ya da paylaşımlı olarak kullanıcılarını eğlendirebilme,
  • Bireysel kullanımlar amacı ile üretilmiş farklı yazılımları ile kullanıcılarına ifade ve paylaşım olanakları sunabilme,
  • Geleneksel medyanın tüm içerik çeşitliliklerini tek başına işleyebilme ve yeniden üretebilme,
  • Geleneksel medyanın tüm oluşturamayacağı farklı temsiller, gerçeklikler üretebilme ve yaşatabilme,
  • Farklı sektörlere yönelik profesyonel hizmetler geliştirebilme.

Nefret Söylemi

İnsanlar fikirlerini, ideolojilerini dil aracılığıyla ifade edip biçimlendirirler. Seçtikleri sözcükler ve ifade biçimleri ise söylemi oluşturmaktadır. Dil, aynı zamanda baskı araçlarından biridir.

Kendinden/biz olarak kurulan aidiyetten farklı olana yönelik üretilen veya kurgulanan olumsuz etiketlemeler, stereotipler, önyargılar ve ayrımcılık uygulamaları nefret söyleminin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Genel olarak nefret suçları; bir kişi ya da gruba, ait olduğu kimliği, inancı, politik görüşü, cinsiyeti ya da cinsel yönelimi gibi nedenlerle, farklı biçimlerde zarar verme amacıyla saldırılması sonucu oluşan suçlar olarak tanımlanmaktadır.

Nefret söylemi şu altı başlık altına incelenebilir:

  • Siyasal nefret söylemi
  • Kadınlara yönelik nefret söylemi
  • Yabancılara ve göçmenlere yönelik nefret söylemi
  • Cinsel kimlik temelli nefret söylemi
  • İnanç ve mezhep temelli nefret söylemi
  • Engellilere ve çeşitli hastalıklara yönelik nefret söylemi

Dilsel pratiklerin kullanımı ve bu pratiklerin yaygınlaştırılma ortamları, nefret söyleminde büyük önem taşımaktadır. İnternet ve sosyal medya ortamlarının gündelik yaşamda giderek artan yeri de nefret söyleminin yayılma biçimleriyle doğrudan ilişkilidir. Yeni medya etkileşimli kamusal alanlar yaratarak nefret söyleminin yaşam bulabildiği, kolaylıkla yeniden üretilip dolaşıma sokulabildiği ortamlardır.

İletişim

İletişim; düşünce ve duyguların bireyler, toplumsal kümeler, toplumlar arasında söz, el-kol devimi, yazı, görüntü aracılığıyla değiş-tokuş edilmesini sağlayan toplumsal etkileşim süreci olarak tanımlanmaktadır.

En basit tabiriyle mesajın bir verici tarafından bir ortam aracılığıyla alıcıya iletilmesi olarak tarif edilebilen iletişimde, teknolojik gelişmelerle ortamın değişmesiyle birlikte vericinin ve alıcının özellikleri de değişmektedir.

İnsanlar tarafından kullanılan ortak semboller sistemi iletişim sürecinin gerçekleşmesi için gereklidir. Bu semboller herhangi bir duyu organımız tarafından algılanabilecek sesleri, görüntüleri, kimi zaman koku, tat ve fiziksel temasları içermektedir.

Temasların her biri ise ayrı bir kod sistemi sayesinde anlaşılmaktadır. Dil, konuşmak seslere dayalı bir kod sistemiyken mimikler, el, kol ve vücut hareketleriyle iletişim kurulan, vücut dili denilen dil de ayrı bir kod sisteminden oluşmaktadır.

Kod sisteminin ve teknolojinin yaygınlığı iletişim daha geniş kitleler arasında gerçekleşmesini sağlamaktadır.

Sözlü İletişim

Yazının icadından önceki dönemde insanlar arasındaki iletişim sadece söze dayalı olarak kurulmuştur. Bu dönemde kulak, en önemli duyu organıdır. Sözlü iletişimde abartılı tekrarlar söz konusudur. Bu kültürde karşılıklı alay, aşağılama olduğu gibi övgüler de hayli abartılı olarak ifade edilmektedir.

Sözlü kültür toplumlarında insanlar büyün duygularıyla iletişim sürecine katılmaktadırlar. Sözlü kültür insanı soyut ve çözümsel düşünmek yerine konumsal bir biçimde düşünür.

Sözlü kültürde anlatılmak istenen bilgi şiir formatında müzik ve dansla birleştirilerek aktarılmıştır. Şiir formatı sayesinde toplumsal bir bellek oluşturulmuştur. Sözlü kültürde şiir uzun süre etkili tek iletişim aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplum düzenini korumak, siyasal mekanizmayı savunmak, yönetim ve eğitim gibi konularda şiir kullanılmıştır.

Yazılı İletişim

İlk olarak Mezopotamya bölgesinde, birbirleriyle ticaret yapan toplulukların ihtiyaçları nedeniyle icat edilen yazının tarihte ilk olarak Sümerler tarafından bulunduğu kabul edilmektedir. Ardından Mısırlılar, Çinliler, Mayalar ve Aztekler kendi yazı dillerini icat etmişlerdir. Yazı ilk olarak muhasebe kayıtlarını tutmak için kullanılmıştır. Ardından tarih ya da din konularındaki önemli olayları aktarmak için kullanıldığı görülmektedir. Keşfiyle birlikte sözlü kültürden yazılı kültüre geçilen yazı, ilk kalıcı iletişimin temellerinin atılmasındaki en önemli araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

İnsanlar, alfabe bulunup bugünkü halini alıncaya kadar çeşitli semboller aracılığıyla iletişim kurmuşlardır. Mısır’da hiyeroglif, Çin’de Kanji, Mezapotamya’da çivi yazısı bu sembollere örnek olarak gösterilebilir.

Yaklaşık 3000 yıl önce Fenikeliler tarafından icat edilen alfabe belli sayıdaki sesin işaretlere dönüştürülmesinden oluşmaktadır. Kendisinden önceki sembollere göre öğrenilmesi ve kullanması daha kolay bir sistemdir.

Alfabenin keşfi yazının daha çok insan tarafından okunmasına yol açmıştır. Bu nedenle alfabenin ortaya çıkışının, bilginin demokratikleşmesinin başlangıcı olduğu düşünülmektedir.

Matbaanın icadından önce Çinliler 6. yüzyılda baskı için oyma harfleri kullanmaktaydı. Aynı uygulama Avrupa’da ise 12. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Çin’in Pekin şehrinde 911 yılında King-Pau isimli bir gazetenin çıkarıldığı, bu gazetede Çinlilerin papirüs değil, bir çeşit kağıt kullanıldıkları bilinmektedir.

Roma’da ise Jül Sezar, senato görüşmelerini yayınlatmıştır. Acta Senatus denilen senato kararlarının yayınlanması ilk siyasal haberlerin halka duyurulması önemini de taşımaktadır. Bu bağlamda, Acta Senatus sadece yetkili kişileri, günümüz resmi gazetelerinin atası diyebileceğimiz Acta Pulica ise halkı hedefleyerek yayınlanmıştır. Daha sonra ise Acta Diurna yayınlanmaya başlamıştır. Burada ise resmi haberlerin yanı sıra seçim, doğum, ölüm, idam ve cenaze törenleri, spor olaylarına yer verilmiştir.

İlk çağda özellikle Roma ve Yunanistan’da düzenli yazılı haber bültenleri vardır. Ancak ortaçağın başlarında sözlü haber ulaştırmasının dışında başka bir girişimde bulunulmamıştır. Yazılı iletişim en azından ekonomik açıdan ileri olan toplumlarda 19. yüzyılın sonunda, sanayileşmenin ilerlemesiyle zorunlu ve genelleştirilmiş ilkokulların kurulmasıyla hakim hale gelmiştir.

Matbaanın Keşfi ve İletişim

Baskı teknolojisi, budizmi ve dini metinleri yaymak amacıyla ağaç baskı tekniğini kullanan Çin’deki mühür oymacılığı sanatı sayesinde olmuştur. Çinlilerin baskı teknolojisini geliştirmelerinden altı yüz yıl sonra ise Avrupa’da Gutenberg tarafından matbaa icat edilmiştir.

Matbaanın icadının ardından, William Blake’in 18. yüzyılda tabaka baskı sistemi geliştirmesiyle birlikte kitaplar istenilen sayıda hızla çoğaltılmaya başlanmış ve kitap kendi medyasını oluşturmaya başlamıştır.

Matbaanın icadıyla birlikte politik, dini, felsefi düşünceler kitap aracılığıyla büyük bir hızda yayılmaya başlamıştır. Bu bağlamda matbaa, yazının icadından ve alfabenin keşfinden sonra seri üretimi, bilginin daha çok insana ulaşmasını sağlayan en önemli araç olarak karşımıza çıkmaktadır.

Sanayi devrimi ile hızlanan yüksek hızdaki otomatik makinaların geliştirilmesi basının yaygınlaşmasını beraberinde getirmiştir. Matbaacılık alanındaki gelişmeler sayesinde yazılı mektuplardan basılı haberlere geçiş sağlanmıştır. En önemli kitle iletişim araçlarından biri olan basın, kamuoyunun oluşmasında ve yansıtılmasında etkilidir. Matbaanın icadı ve gazeteciliğin doğuşuyla birlikte vatandaşın bu konudaki sözcüsü basın olmuştur.

Basın özgürlüğü ise ilk defa Batı Avrupa’da ortaya çıkmıştır. Ardından hükümetleri en baskıcı ve okuryazarlık oranı en düşük olan İspanya ve Rusya gibi ülkelere yayılmıştır.

Modern anlamda basın özgürlüğü fikrinin doğduğu yer olan İngiltere’den bu konuda dört farklı sav çıkmıştır:

  • Teolojik yaklaşım, devlet sansürünü Tanrı’nın insanlara verdiği akıl adına eleştirmektedir
  • Basın davranışlarının bireyin haklarına uygun olması gerektiği savunusu
  • Kamuoyu üzerindeki devlet sansürünü baskı yönetimine verilmiş açık bir kart olarak gören ve yönetilenlerin mutluluğunun en üst seviyeye çıkarılması ilkesine aykırı bulan faydacılık kuramı
  • Hakikate yurttaşlar arasındaki kısıtlamasız tartışma yoluyla ulaşılacağı yaklaşımı

Tüm bu savların gözden kaçırdığı şey ise kişinin kendisine uyguladığı sansür, yani otosansürdür. İletişim özgürlüğünün sağlanması için sadece otokontrol mekanizmalarının iyileştirilmesi yeterli değildir. Medyanın kamusal görevlerinin bilincine varması da bu noktada büyük önem taşımaktadır. Bilgiye ulaşma özgürlüğü ve yetkililerin nasıl çalıştığından haberdar olma hakkı, basının her tür bilgiyi, haberi halka ulaştırabilmesini olanaklı hale getirir.

Sayısal İletişim

İletişimin farklı ortamları, kanalları bilgisayar sayesinde bir araya gelmiştir. Sayısal sistemlerin günlük hayata girmesiyle birlikte insanlar, kağıtsız ofislerde çalışmaya ve görüntülerin ağırlıkta olduğu bir dünyada yaşamaya başlamışlardır. Bu gelişmeler sayesinde bilgi toplumu ve sayısal kültürün doğduğu yeni bir döneme geçilmiştir. Bilgi toplumu olabilmenin yolu doğru ihtiyaçların belirlenmesi, bu ihtiyaçlara uygun bilgiye erişimin sağlanması ve bilginin doğru değerlendirilmesi gibi özelliklere sahip olmaktan geçmektedir.

Bilgi toplumu olabilmek için gerekli asgari becerileri tanımlayan altı başlık şöyledir:

  • İşin tanımlanması, gereksinim duyulan bilginin belirlenmesi
  • Bilgi arama stratejileri
  • Tespit etme ve erişim
  • Bulunan bilginin kullanılması
  • Sentezleme
  • Değerlendirme

Bilgi edinme, bilgiye ulaşma ve kullanma sürecinin verimliliği de bu becerilere ek olarak değerlendirilmesi gerek süreçlerdir. Bilgiye ulaşmak kadar verilerden anlamlı enformasyon ve bilgi üretmek ve bu bilgiyi gündelik hayata uyarlamak da yine bilgi toplumu üyelerinin sorumluluğundadır.

Sayısal dünyada gazeteler de yeni medyaya uyum sağlayarak bu yeni ortama adapte olmuşlardır. İnternetin sayısal kültürü şekillendirirken ortaya çıkaracağı en önemli değişiklik ise temsili demokrasiyi ortada kaldırmasıdır. Halkı oluşturan her bir bireyin yönetim ve karar sürecine doğrudan katılması anlamına gelen doğrudan demokrasi süreci internet sayesinde mümkün olacaktır.

Yeni medya kullanıcıları, bulundukları yerden dünyanın farklı yerlerindeki kütüphanelere, müzelere, hiç görmedikleri şehirlere, bölgelere ulaşma, çeşitli araç ve platformlar sayesinde fikirlerini paylaşma özgürlüğüne kavuşmuşlardır.

Yeni medya ve iletişim özgürlüğü

Yeni medya, insanlık tarihi açısından değerlendirildiğinde, bugüne kadarki hiçbir iletişim ortamının erişemediği bir hızda gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir. Bunun yanı sıra toplumsal hayatı ve gündelik yaşam alışkanlıklarını da köklü bir biçimde değiştirmiştir. Yeni medya bilgisayar, akıllı cep telefonları, internet, oyun konsolları, sayısal müzik çalarlar ve tablet bilgisayarlarını kapsayan geniş bir ortamı ifade etmektedir.

Gazete, radyo, televizyon ve sinemadan oluşan geleneksel medyadan etkileşim, eşzamansızlık, kitlesizleştirme gibi özellikleriyle ayrılan bu yeni ortam bilgi edinme ve iletişim kurma anlamında yeni bir demokratikleşme sürecini de beraberinde getirmiştir. Yazının icadından günümüze tek yönlü olarak şekillenen iletişim süreci, yeni medya sayesinde ilk kez çok yönlü bir hal almıştır.

Yeni medyayı geleneksel medyadan ayıran temel özellikler şunlardır:

  • Analog sistemleri geride bırakan hızı sağlayan sayısallık,
  • Okuyucu, izleyiciyi kullanıcı haline getiren etkileşimlilik,
  • Telefon ve televizyonun aksine kullanıcının istediği zamanda etkileşime girmesine olanak sağlayan eşzamansızlık,
  • Geleneksel medya araçlarının tersine taşınabilir olma,
  • Taşınabilirlik özelliğinin de katkısıyla kullanıcılarına diledikleri zamanda ve diledikleri yerde iletişim olanağı sağlayan zaman ve mekandan bağımsız iletişim ortamı olma niteliği,
  • Geleneksel medyanın kitle haline getirdiği okuyucu/izleyicilerin, kişisel tercihlerine uygun iletişim imkanı veren kitlesizleştirme,
  • Kitlesizleşen iletişim ortamının ve mobil teknolojilerin sağladığı kişiselleştirme, web 2.0 teknolojileri sayesinde gelişen ağ erişimi özelliği,
  • Hayli eski bir kavram olan arayüz kavramının, örneğin bir gitarı çalmak için tellerinin notalara karşılık gelen aralıklarını basmayı sağlayan arayüz ifadesinin, sayısal ortama taşınmış hali olan arayüz tabanlı görsel iletişim özelliği,
  • Bilişim, telekomünikasyon, medya, bilgisayar, teknoloji ve alt yapılarının bir araya gelmesi ve birlikte çalışması ile ortaya çıkan yakınsama özelliği,
  • Yeni medya teknolojilerinin olanakları ile tıpkı geçmişin bilim kurgu filmlerindeki karakterler gibi sanal bir dünya içinde var olma hali, öteki mevcudiyet.

Yeni medyanın işlevsel özellikleri ise şunlardır:

  • Bireysel ya da paylaşımlı olarak kullanıcılarını eğlendirebilme,
  • Bireysel kullanımlar amacı ile üretilmiş farklı yazılımları ile kullanıcılarına ifade ve paylaşım olanakları sunabilme,
  • Geleneksel medyanın tüm içerik çeşitliliklerini tek başına işleyebilme ve yeniden üretebilme,
  • Geleneksel medyanın tüm oluşturamayacağı farklı temsiller, gerçeklikler üretebilme ve yaşatabilme,
  • Farklı sektörlere yönelik profesyonel hizmetler geliştirebilme.

Nefret Söylemi

İnsanlar fikirlerini, ideolojilerini dil aracılığıyla ifade edip biçimlendirirler. Seçtikleri sözcükler ve ifade biçimleri ise söylemi oluşturmaktadır. Dil, aynı zamanda baskı araçlarından biridir.

Kendinden/biz olarak kurulan aidiyetten farklı olana yönelik üretilen veya kurgulanan olumsuz etiketlemeler, stereotipler, önyargılar ve ayrımcılık uygulamaları nefret söyleminin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Genel olarak nefret suçları; bir kişi ya da gruba, ait olduğu kimliği, inancı, politik görüşü, cinsiyeti ya da cinsel yönelimi gibi nedenlerle, farklı biçimlerde zarar verme amacıyla saldırılması sonucu oluşan suçlar olarak tanımlanmaktadır.

Nefret söylemi şu altı başlık altına incelenebilir:

  • Siyasal nefret söylemi
  • Kadınlara yönelik nefret söylemi
  • Yabancılara ve göçmenlere yönelik nefret söylemi
  • Cinsel kimlik temelli nefret söylemi
  • İnanç ve mezhep temelli nefret söylemi
  • Engellilere ve çeşitli hastalıklara yönelik nefret söylemi

Dilsel pratiklerin kullanımı ve bu pratiklerin yaygınlaştırılma ortamları, nefret söyleminde büyük önem taşımaktadır. İnternet ve sosyal medya ortamlarının gündelik yaşamda giderek artan yeri de nefret söyleminin yayılma biçimleriyle doğrudan ilişkilidir. Yeni medya etkileşimli kamusal alanlar yaratarak nefret söyleminin yaşam bulabildiği, kolaylıkla yeniden üretilip dolaşıma sokulabildiği ortamlardır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.