Açıköğretim Ders Notları

Uluslararası İktisat Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Uluslararası İktisat Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Erken Dış Ticaret Teorileri

Giriş

Uluslararasındaki ekonomik ilişkiler, bir ülkenin iç ekonomik ilişkilerinden farklılıklar göstermekte ve birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu farklılıklar kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Dış ticarette farklı para birimleri vardır.
  • Farklı ticaret kanunları, ticaret yöntemleri ve ekonomik sistemler söz konusudur.
  • Pazarlama faaliyetlerini, ekonomik ve ticari mevzuatı anlamayı zorlaştıran dil farklılıkları vardır.
  • Ülkelerin mal standartlarında ciddi farklılıklar vardır.
  • Toplumların zevk ve tercihleri birbirinden çok farklıdır.
  • Dış ekonomik ilişkileri kısıtlayıcı gümrük tarifeleri, kotalar, ithalat yasakları, yabancı sermaye yasağı, sıcak para giriş ve çıkışlarının kontrol edilmesi, iş gücünün ve iş adamlarının serbest dolaşımının olmaması gibi birçok uygulama vardır.

Merkantilizm ve Dış Ticaret

Merkantilizm, Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin bulunmasından sonra 16. ve 18. yüzyıllar arasında ortaya atılan, devletin asıl zenginliğinin değerli madenlerden oluştuğunu ileri süren ve korumacı bir dış ticaret politikasını savunan bir iktisadi öğretidir. Merkantilizm, tüccar zihniyeti demektir ve bu görüşü açıklayanlar genellikle tüccarlardır.

Merkantilistler dış ticarete, özellikle de ihracata büyük önem vermişlerdir. Çünkü altın girdilerinin buradan sağlandığını düşünmekteydiler. Dış ticaret politikasının ana amacı, ihracatı teşvik yoluyla altın birikimini, dolayısıyla ülkenin servetini ve gücünü artırmaktı. Merkantilistler, altın ve değerli madenleri servetin kaynağı olarak görmüşlerdir. Güçlü bir devlet, ancak altın ve değerli madenlerin ülke içindeki miktarlarını artırarak sağlanabilirdi. Böylece devlet ekonomik, siyasal ve askerî alanlarda daha güçlü olacaktır.

Merkantilistlere göre tarım ve sanayi, zenginliği arttırıcı iş kolları değildir. Tarım ve sanayi, ancak ticaret yolları bu sektörlere pazar sağlarsa kârlı işler olur. Dolayısıyla, zenginliğin kaynağı ticarette aranmalıdır. Devlet, ihracatı teşvik ederek ülkeye altın girişi sağlamalıdır. İthalat ise müdahale edilerek sınırlandırılmalıdır. Sadece ham madde ve ara malı ithalatına izin verilmelidir. Çünkü ham maddeler ve ara malları az miktarda altın karşılığı ithal edilip, işlenip nihai mal haline getirilerek tekrar daha fazla miktarda altın karşılığında ihraç edilirse devletin altın stoku artacaktır.

Merkantilist düşüncenin kabul gördüğü dönemlerde,

  • İthalatı kısmak için yüksek gümrük duvarları konmuş,
  • Yerli sanayi tarafından kullanılabilecek ham maddelerin ihracatı yasaklanmış,
  • Nitelikli işçilerin göç etmesine engel olunmuş,
  • Nitelikli işçilerin yurt dışından ülke içine gelmeleri teşvik edilmiş,
  • Değerli madenlerin yabancılara satılması yasaklanmıştır.

Bu tedbirlerin uygulanması, çıkar çatışması olduğu için her ülkede başarıya ulaşamamıştır. Başarılı olduğu ülkelerde ise tam istihdamı sağlamış ve hızlı bir ekonomik büyümeye imkân vermiştir.

Fizyokrasi ve Dış Ticaret

Fizyokratlar, Fransa’da 1760-1770 yılları arasında bir okul olarak kendini göstermiştir. 1760-1770 yılları arasındaki bu dönem Merkantilistler ile klasik liberalizm arasındaki bir dönemdir ve çok kısa sürmüştür. Merkantilistlere bir tepki olarak kendini göstermiştir. Özellikle tıp doktoru olan Quesnay’ın hazırladığı Ekonomik Tablo etrafında çalışmalar sürmüştür. Bu tabloda ekonomi, insan vücudundaki kan dolaşımına benzetilmektedir.

Fizyokratlar dış ticareti, artık değer yaratmadığı için görmezden gelmişlerdir. Dış ticaret ile alınan bir mala karşılık eşit miktarda mal verildiği için ekonomide değişen bir şey olmadığını ve artık değer yaratılmadığını savunurlar. Ticaretten sadece fayda sağlanır, değer sağlanmaz.

Fizyokratlara göre dış ticaret bilançosunun sürekli fazla vermesi imkânsızdır. Dış ticaret, malların uluslararasında değiş tokuşudur. Alınan mal karşılığında eş değerde mal verilmektedir. Ayrıca fazla vererek ülkenin altın stokunun artırılması da zenginlik sayılmamaktadır. Dış ticaret fazlası verilmesi, altın girişlerinin fazla olması anlamına gelir. Altın fazlası, ülke içinde yerli ve ithal mallarına talebi artırır ve iç fiyatları yükseltir. İhraç mallarının fiyatlarının yükselmesi ihracatın azalmasına, ithalata rakip sektörlerde fiyatların yükselmesi ise ithal mallarına talebi artıracağı için ithalatın artmasına neden olur. Böylece altın olarak bir dış ticaret fazlası verilse bile, takip eden dönemde, söz konusu fiyat değişmeleri ile birlikte fazlalar ortadan kalkacaktır.

Klasik Dış Ticaret Teorilerinin Varsayımları

Liberal düşünce, Merkantilizmin müdahaleci görüşlerine karşı bir tepki olarak, dış ticaret alanında tamamen farklı görüşler ileri sürmüştür. Liberaller “Laissez- faire, Laissez Passer” (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) ilkesini benimsemişlerdir. Devletin uluslararası ticarete, gümrük tarifeleri, kotalar, ithalat yasakları vb. şekillerde müdahale etmemesi gerektiği fikrini savunmuşlardır. Böylece uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşmanın artmasıyla birlikte, dış ticaret yapan tüm ülke ekonomileri ve dünya refahı yükselecektir. Doğada kıt ve sabit miktarda bulunan kaynaklar en verimli şekilde kullanılacaktır. Kıt ve sabit olan kaynaklar, iş bölümü ve uzmanlaşma sonucu daha verimli kullanılacak ve dünya serveti artırılacaktır. Artan servet ise ticaret yapan iki ülke arasında bölüşülecektir.

  • Klasik dış ticaret teorilerini anlayabilmek için aşağıdaki varsayımların bilinmesi gerekir.
  • Dünyada yalnızca iki ülke ve iki mal vardır. Mallar kendi içinde standart ve homojendir. Her iki ülke, her iki malı da üretebilmektedir. Yani bir malın üretim teknolojisi her ülke tarafından bilinmekte ve değişmemektedir. Ayrıca her iki ülkede üretilen mallar birbirinin aynıdır.
  • Uluslararası ticarette para kullanılmaz. Bir malın fiyatı diğer bir mal cinsinden ifade edilir.
  • Tüm faktör ve mal piyasalarında tam rekabet şartları geçerlidir.
  • Ekonomiye ve dolayısıyla dış ticarete devlet müdahalesi yoktur. Yani dış ticarette gümrük tarifeleri, kotalar vb. kısıtlamalar mevcut değildir. Tamamen serbest ticaret yapılmaktadır.
  • Üretimde kullanılan tek üretim faktörü emektir ve emek homojendir.
  • Emek, ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında ise tam hareketsizdir.
  • Ekonomi tam istihdam durumundadır. Uluslararası ticarette nakliye, sigorta, yükleme ve boşaltma gibi ulaştırma giderleri sıfırdır.
  • Üretimde sabit maliyet şartları geçerlidir.
  • Teknolojide ve faktör miktarında değişiklik olmamaktadır.
  • Dış ticaret, ülke içinde gelir dağılımını etkilememektedir.

Bu varsayımlar kullanılarak mutlak üstünlükler, karşılaştırmalı üstünlükler gibi çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu teoriler aşağıdaki üç sorudan birinin veya hepsinin cevabını vermektedir.

  • Ülkeler neden dış ticaret yaparlar? Dış ticaretin ülkelere yararları nelerdir?
  • Dış ticaretin bileşimi nasıldır? Yani ülkeler hangi malları ithal eder, hangi malları ihraç eder? Bunun nedenleri nelerdir?
  • Dış ticaret hadleri nasıl belirlenir? Yani malların birbirleriyle değişim oranları nasıl olmalıdır?

Mutlak Üstünlükler Teorisi

Mutlak Üstünlükler Teorisi, Adam Smith tarafından 1776 yılında ortaya atılmıştır. Teoriye göre, ülkeler kapalı ekonomi durumuna göre daha kârlı olduğu için dış ticaret yaparlar. İki ülkeli ve iki mallı bir modelde, bir ülke bir malı diğer ülkeye göre mutlak olarak daha verimli (ucuza) üretiyorsa o malın üretiminde uzmanlaşmalı ve üretim fazlasını ihraç etmelidir. Buna karşılık, nispeten verimsiz (pahalıya) ürettiği malın üretiminden vazgeçerek, ucuza üreten diğer ülkeden bu malı ithal etmelidir. Böylece kıt kaynaklar en verimli sektörlere aktarılarak daha verimli kullanılacak ve dünya serveti artırılacaktır.

A. Smith, Merkantilistlerin dünya servetinin sabit olduğu ve dış ticaret yapan iki ülke arasında çıkar çatışması olduğu fikrine karşı çıkmaktadır. Smith’e göre, dünya kaynakları sabittir ancak dünya serveti sabit değildir. Uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşma ile dünya kaynakları daha verimli kullanılarak dünya serveti artırılabilir. Artırılan bu serveti, dış ticaret yapan her iki ülke bölüşür. Dış ticaret yapan iki ülke arasında çıkar çatışması yoktur. Eğer dış ticaret yapılırsa bundan her iki ülke az ya da çok kârlı çıkacaktır. Diğer bir ifade ile ülkeler kârlı oldukları için dış ticaret yapacaklardır. Görünmez el olarak nitelenen fiyat mekanizması, iç ekonomide olduğu gibi uluslararası ticarette de faydaları maksimize ederek en uygun dengeyi sağlayacaktır. O halde “laissezpasser-bırakınız geçsinler”, yani dış ticarete bir kısıtlama koyulmasın, serbest ticaret yapılsın, böylece ülkelerin refah düzeyleri yükselsin ve dış denge de kendiliğinden sağlansın anlamındadır.

A. Smith, Mutlak Üstünlükler Teorisi ile uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşmanın faydalarını açıklamaktadır. Kapalı ekonomi sınırları içinde bir fırıncı ihtiyaç duyduğu pantolonu kendisi dikmez, pişirdiği ekmek ile pantolonu değiştirir ve bundan hem kendisi hem de konfeksiyoncu kârlı çıkar. Bir kişi hem fırıncılıkta hem de konfeksiyonculukta aynı derecede verimli olamaz. Kendisinin en verimli olduğu alanda uzmanlaşır. Aynı şekilde, uluslararası ticarette de bir ülke kendisinin verimli üretemediği malı verimli üreten ülkeden alırsa kârlı çıkar.

Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, 1817 yılında David Ricardo tarafından ortaya atılmıştır. Teori, Mutlak Üstünlükler Teorisi’nin geliştirilmesi şeklinde olmuştur. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin günümüzde de uluslararası ticaretin temelini oluşturduğu ve geçerliliğini sürdürdüğü kabul edilmektedir.

Ricardo, uluslararası ticarette bir ülkenin her iki malın üretiminde de mutlak olarak üstün olduğu durumlarda da dış ticaretin iki ülke için de kârlı olacağını ileri sürmüştür. Önemli olan üstünlüklerin derecesidir.

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinin geçerli olabilmesi için ülkelerin iç üretim maliyetlerinin diğer bir ifadeyle yurt içi fiyatlarının birbirinden farklı olması zorunludur.

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin Eleştirisi

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin Ricardo versiyonunun önemli eksikleri şöyle sıralanabilir:

Emek-Değer Teorisine Dayanır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, emek değer teorisine dayanır. Yani teori, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci faktörlerinin etkin kullanımıyla ilgilenmez. Günümüzde ise bu faktörler maliyetler üzerinde daha fazla etkili olabilmektedir. Eğer sadece emek maliyet unsuru olarak dikkate alınırsa yapılacak analizler eksik, belki de geçersiz olacaktır. Bu eksiklik daha sonra neo-klasik iktisatçıların çalışmaları sonucu, Fırsat Maliyetleri Teorisi ile giderilmiştir.

İş Gücü Hareketliliği Konusundaki Görüşleri Yanlıştır

İş gücü ne ülke içinde tam hareketli ne de ülkeler arasında tam hareketsizdir. Gerçek hayatta, ülke içinde emeğin bir sektörden başka bir sektöre veya bir bölgeden başka bir bölgeye hareket etmesinin önünde ciddi engeller vardır. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ne göre, ekonomide Friksiyonel (Geçici) işsizlik dahi yoktur. Böyle bir sınırsız hareket gerçek hayatta mümkün değildir. Ülkeler arasında da iş gücü hareketliliği sıfır değildir.

Emeği Homojen Kabul Etmiştir

Emeğin homojen olduğu kabul edilmiştir. Ancak gerçekte emek, mühendislik, doktorluk, iktisatçılık, muhasebecilik gibi farklı bilgi birikimi ve yeteneklere sahiptir, verimlilikleri de farklıdır.

Ülkeler Arası İş Gücü Verimliliği Farklılıklarının Nedenleri Açıklanamamıştır

Ülkeler arasında belirli bir saat emek ile (örneğin; 1 saat emek ile) farklı miktarlarda mal üretilmesinin nedeni olarak emek verimliliğindeki farklılıklar gösterilmektedir. Ancak Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinde ülkeler arasındaki iş gücü verimliliğindeki farklılıkların nedenleri açıklanmamıştır. Acaba daha verimli üretim yapan ülkenin işçileri daha iyi bir eğitim mi almışlardır? Yoksa daha iyi bir sermaye teçhizatı ile mi donatılmışlardır? Bu konularda herhangi bir açıklama yoktur.

Analizler Sabit Maliyetler Varsayımına Dayanır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde dış ticaret, sadece sabit maliyetler varsayımı altında açıklanmıştır. Oysa üretimde sadece sabit maliyet şartlarının geçerli olması istisnai bir durumdur. Günümüzde uygulamada değişen oranlı verim kanunu geçerlidir ve artan ve azalan maliyet şartları daha sık görülmektedir

Analizler Tam Uzmanlaşma Varsayımına Dayanır

Bir sadece bir malın üretiminde uzmanlaşacağı ve diğer malı hiç üretmeyeceği varsayılmıştır. Oysa gerçekte, bu şekilde bir tam uzmanlaşma söz konusu değildir. Bir ülke karşılaştırmalı üstün olduğu malı fazla üretse bile, diğer maldan da az miktarda geçimlik olarak da olsa bir miktar üretebilir.

Statik Analiz Yöntemi Kullanılmıştır, Dinamik Olaylar Açıklanamamıştır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde zaman içinde dış ticaretin yapısında ve ülke ekonomilerinde meydana gelebilecek değişiklikler analize katılmamıştır. Örneğin; dış ticaret yapıldıkça ülkeler kârlı çıkmaktadır. Bu durum ülkelerin makroekonomik parametrelerinde bir değişikliğe neden olmakta mıdır? Teoride bu sorunun cevabı verilememektedir. Oysa dış ticaret kazançları ülkenin ekonomik yapısını değiştirebilecek bir potansiyele sahiptir.

Analizler Sadece Arz Dikkate Alınarak Yapılmıştır, Talep Analize Katılmamıştır

Ricardo sadece malların arzıyla ilgilenmiştir. Talep şartlarını hiç dikkate almamıştır. Oysa arz ve talep bir makasın iki kanadı gibidir. Nasıl makasın bir kanadı olmadığında makas işlevini yerine getiremezse, aynı şekilde arz ve talepten bir tanesi ihmal edilirse, piyasa mekanizmasından beklenenler ortaya çıkmaz. Oysa tüketicilerin talepleri de analize katılmalıdır. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde tüketicilerin gelir düzeyleri, zevk ve tercihleri, kredi imkânları vb. faktörler dikkate alınmamıştır. Bu yüzden de dış ticaret hadleri belirlenememiştir.

Fırsat Maliyeti Analizleri

Ricardonun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin en çok eleştirilen yanlarından biri emek değer teorisine dayanmasıdır. Teoriyi eleştirenlere göre, emeğin yanında diğer üretim faktörleri de üretim maliyetlerini etkilemektedir. Bunlar dikkate alınmadığı sürece yapılan analizler geçersiz olacaktır. Bu eleştiri daha sonra neoklasik iktisatçılar tarafından fırsat maliyetleri yaklaşımı ile giderilmiştir. Konuyla en kapsamlı ilgilenen 1936 yılında Gottfried Haberler olmuştur. Haberler, Wieser’in ortaya atmış olduğu fırsat maliyetleri kavramını karşılaştırmalı üstünlükler teorisine uyarlamıştır. Haberlere göre, bir birim malın maliyeti, onu üretmekle üretiminden vazgeçilen diğer mallardır.

Üretim Maliyetleri ve Dış Ticaret

Toplumsal Farksızlık Eğrileri

Uluslararası iktisat açısından bir bireyin tatmin düzeyi ile zevk ve tercihlerinin hangi mala yönelik olduğu fazla önem arz etmemektedir. Çünkü uluslararası ticarette bir bireyin tercihleri değil, bir toplumun tercihleri önemlidir. Bu yüzden de toplumsal farksızlık eğrilerine ihtiyaç vardır. Bir toplumun farksızlık eğrilerini elde edebilmek için çoğunluk kuralı uygulanır. Toplumun yarıdan fazlası hangi malı tercih ediyorsa o toplumun zevk ve tercihleri o malın lehindedir. Tam olarak toplumun gerçeklerini yansıtmasa bile yapılabilecek en iyi uygulama budur.

Toplumsal farksızlık eğrileri şekli ve özellikleri bakımından bireysel farksızlık eğrileri gibidir. Bireysel farksızlık eğrilerinin özellikleri toplumsal farksızlık eğrileri için de geçerlidir. Ancak bazı değişiklikler vardır. Örneğin;

  • Toplumsal farksızlık eğrileri, toplumun refah düzeyini ve refah düzeyindeki değişmeleri gösterir. Sonsuz denilebilecek kadar çok sayıda olan toplumsal farksızlık eğrisi paftası üzerinde, orijinden daha ileride bir farksızlık eğrisine ulaşıldığında toplumun refah düzeyinin arttığı, farksızlık eğrileri orjine yaklaştıkça refah düzeyinin azaldığı kabul edilir.
  • Toplumsal farksızlık eğrileri hangi eksene daha yakın seyrediyorsa o toplumun zevk ve tercihlerinin o malın lehinde olduğu kabul edilir.

Sabit Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Sabit fırsat maliyetleri, bir malın üretimi arttıkça birim başına maliyetlerin değişmemesidir. Dış ticarete açıldıktan sonra, ülkeler arasında faktör hareketliliği olmadığı için bu maliyet yapısının devam ettiği kabul edilir. Ancak serbest ticaret yapılmaya başlandığında hem üreticiler hem de tüketiciler uluslararası fiyatlarla karşılaşırlar. Artık üreticiler ne kadar arz edeceklerine, tüketiciler ise ne kadar talep edeceklerine uluslararası fiyatlara bakarak karar verirler. Eğer bir ülke bir malı karşılaştırmalı üstün olarak üretiyorsa demek ki bu malın iç maliyeti uluslararası fiyatlardan düşüktür. O halde, bu malı düşük iç maliyetlerden üretip yüksek uluslararası fiyatlardan satmak kârlı olacaktır. Sabit maliyet şartları geçerli olduğundan ve uluslararası fiyatlar da tek bir ülke veya onun firmaları tarafından değiştirilemeyeceğine göre birim başına kârlar da sabit kalacaktır. Söz konusu mal ne kadar fazla üretilirse üretilsin sürekli sabit miktarda kâr elde edilecektir. Diğer taraftan, karşılaştırmalı üstün olunmayan malın iç maliyetleri ise uluslararası fiyatlardan yüksek olacaktır. Bu malları üreten yerli üreticiler zarar edecektir. Maliyetlerin ve uluslararası fiyatların değişmemesi bu zararı sürekli kılacaktır. Bu yüzden ülke, kaynaklarının tamamıyla sadece karşılaştırmalı üstün olunan maldan üretecektir. Diğer malı ise karşı ülkeden ithal edecektir. Buna üretimde tam uzmanlaşma denir. Sabit fırsat maliyeti şartlarında dış ticaret yapıldığında üretim tam uzmanlaşma ile sonuçlanır.

Artan Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Artan fırsat maliyeti şartlarında, bir ülke karşılaştırmalı üstünlüğünün olduğu malın üretimini artırdıkça yani o malda uzmanlaştıkça, fırsat maliyetleri sürekli artacaktır. Bilindiği gibi tam istihdam şartlarında, bir malın üretimini artırabilmek için diğer malın üretimini azaltmak, kaynakları boşa çıkarmak ve boşa çıkan kaynakları üretimi artırılacak mal sektörüne transfer etmek gerekir. O nedenle, uzmanlaşılan malın üretimi birer birim artırılırken, her defasında diğer maldan vazgeçilmesi gereken miktarlar giderek artacaktır. Yani üretimi artırılan malın fırsat maliyetleri de sürekli artacaktır.

Azalan Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Azalan fırsat maliyeti şartlarında bir malın üretimini artırdıkça, diğer malın üretiminden azaltılacak miktarlar giderek azalır. Böyle bir durumun olabilmesi için, üretim sürecinde pozitif ölçek ekonomilerinin elde edilmesi gerekir. Ölçek ekonomileri kendi içinde içsel ve dışsal olmak üzere ikiye ayrılır. İçsel ölçek ekonomileri, üretim arttıkça, yani işletme ölçeği büyüdükçe, iş bölümü ve uzmanlaşmanın sonucunda verimlerin artmasıdır. Birim başına düşen sabit maliyetler azalacağı gibi, iş bölümü sonucunda her faktör kendi yaptığı işte uzmanlaşacak, aynı kaynakla daha fazla mal üretebilecektir. Dışsal ölçek ekonomileri ise işletme dışından kaynaklanır. Üretim yapılan endüstri büyüdükçe, hem endüstri içindeki firmalar yol, kanalizasyon, liman gibi bir kısım yatırımları ortaklaşa yapabilir hem de bu gibi hizmetler devlet tarafından sağlanabilir. Ayrıca, ham madde ve ara malı gibi girdiler fazla miktarlarda alınacağı için işletmelerin pazarlık gücü artacak, girdilerin maliyeti düşecektir.

Karşılıklı Talep Kanunu ve Teklif Eğrileri

Karşılıklı Talep Kanunu

Karşılıklı Talep Kanunu John Stuart Mill tarafından ortaya atılmıştır. Karşılıklı Talep Kanunu’na göre, dış ticaret hadlerini belirleyen, ülkelerin birbirlerinin mallarına olan karşılıklı talepleridir. Bir ülke kendi malından vereceği belirli bir miktara karşılık, diğer ülkenin malından belirli bir miktar talep eder. İki ülkenin vermek istediği miktarlarla almak istediği miktarlar birbirine eşit olursa dış ticaret hacmi ve dış ticaret haddi belirlenmiş olacaktır.

Bir ülkenin ihraç edeceği mal karşılığında karşı ülkenin malından talep edeceği mal miktarını belirleyen ithal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesidir. Eğer ithal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesi yüksekse belli bir miktar ihraç malı karşılığında daha az ithal malı talep edilir. Tersinden söylemek gerekirse bir birim ithal malına daha fazla ihraç malı teklif edilir. İthal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesi ne kadar az olursa belli bir miktar ihraç malı karşılığında daha fazla ithal malı talep edilecektir. Yani uluslararası ticarette de arz ve talep kanunları işlemektedir.

Teklif Eğrileri

Teklif eğrileri F.Y. Edgeworth ve A. Marshall tarafından geliştirilmiştir. Bu yüzden Marshall-Edgeworth teklif eğrileri veya Marshall eğrileri olarak da bilinirler. Teklif eğrisi, bir ülkenin ithal ettiği mal miktarları birer birim artırılırken, ithal ettiği her birime karşılık kendi malından teklif edeceği mal miktarlarını gösterir. İthal edilen malın toplam miktarı arttıkça, bir ülkenin bir birim ithal malı karşılığında kendi malından önereceği miktarlar giderek azalır. Bunun nedeni arz ve talep kanunudur. İthalat miktarı arttıkça, ülke içinde ithal malı miktarı bollaşacak, bollaştıkça marjinal faydası düşecek, sonuçta ithal malının fiyatı da düşecektir. Diğer taraftan, bir ülkenin kendi malından ihraç ettiği miktar arttıkça, o malın ülke içindeki miktarı azalacak yani kıtlaşacaktır, kıtlaştıkça marjinal faydası artacak ve sonuçta ihraç malının fiyatı artacaktır. Özetle, dış ticaret hacmi arttıkça ithal malının değeri düşecek, ihraç malının değeri ise artacaktır. Bu yüzden de bir ülke değeri gittikçe düşen ithal malına karşılık, değeri artan kendi ihraç malından daha az teklif edecektir.

Teklif Eğrileri ile Dış Ticaret Dengesinin Gösterilmesi

Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinde dış ticaret dengesinin ve dolayısıyla dış ticaret hadlerinin iki ülkenin iç maliyetleri arasında herhangi bir noktada oluşacağı belirtilmişti. Ancak bu noktanın tam olarak neresi olduğu geometrik olarak açıklanamamıştı.

Teklif eğrileri yardımıyla denge noktası bulunabilmiştir. Dış ticaret dengesi, iki ülkenin iç maliyet doğruları arasında teklif eğrilerinin kesiştiği noktada oluşmaktadır.

Teklif Eğrilerindeki Kaymalar

Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi özelliklerine sahip olduğu için, bir ülkede arz ve talebi değiştiren faktörler teklif eğrisinin de yer değiştirmesine neden olur.

Bir teklif eğrisi değiştiğinde dış ticaret hacmi ve dış ticaret haddi olmak üzere iki etki ortaya çıkacaktır. Bir ülkenin ihraç malının fiyatının düşmesi o ülkenin aleyhine, artması ise lehine refah etkileri doğuracaktır. Dış ticaret hacminin artması her iki ülkede de refahı artırmakta, dış ticaret hacminin azalması ise refahı azaltmaktadır. Çünkü dış ticaret yapılıyorsa her iki ülke de az ya da çok kârlı çıkacaktır. O halde dış ticaret hacmi ne kadar fazla olursa ülkelerin kârları da o kadar fazla olacaktır.

İki malın arz ve talep şartlarındaki değişmeler, söz konusu malların kendi fiyatları dışında arz ve talep fonksiyonlarında meydana gelen değişmelere bağlıdır.

Dış ticaret dengesinin değişmesi her iki ülkenin refahını da etkiler. Dış ticaret haddi ve dış ticaret hacmi olmak üzere iki etki ortaya çıkar. İki etkinin toplamı ise ülkelerin refahının ne yönde etkilendiğini gösterir. Bir ülke için dış ticaret had- dinin iyileşmesi ve dış ticaret hacminin artması olumlu, dış ticaret haddinin kötüleşmesi ve dış ticaret hacminin daralması olumsuz refah etkileri doğurur.

Giriş

Uluslararasındaki ekonomik ilişkiler, bir ülkenin iç ekonomik ilişkilerinden farklılıklar göstermekte ve birçok sorunu da beraberinde getirmektedir. Bu farklılıklar kısaca şöyle özetlenebilir:

  • Dış ticarette farklı para birimleri vardır.
  • Farklı ticaret kanunları, ticaret yöntemleri ve ekonomik sistemler söz konusudur.
  • Pazarlama faaliyetlerini, ekonomik ve ticari mevzuatı anlamayı zorlaştıran dil farklılıkları vardır.
  • Ülkelerin mal standartlarında ciddi farklılıklar vardır.
  • Toplumların zevk ve tercihleri birbirinden çok farklıdır.
  • Dış ekonomik ilişkileri kısıtlayıcı gümrük tarifeleri, kotalar, ithalat yasakları, yabancı sermaye yasağı, sıcak para giriş ve çıkışlarının kontrol edilmesi, iş gücünün ve iş adamlarının serbest dolaşımının olmaması gibi birçok uygulama vardır.

Merkantilizm ve Dış Ticaret

Merkantilizm, Amerika’da altın ve gümüş madenlerinin bulunmasından sonra 16. ve 18. yüzyıllar arasında ortaya atılan, devletin asıl zenginliğinin değerli madenlerden oluştuğunu ileri süren ve korumacı bir dış ticaret politikasını savunan bir iktisadi öğretidir. Merkantilizm, tüccar zihniyeti demektir ve bu görüşü açıklayanlar genellikle tüccarlardır.

Merkantilistler dış ticarete, özellikle de ihracata büyük önem vermişlerdir. Çünkü altın girdilerinin buradan sağlandığını düşünmekteydiler. Dış ticaret politikasının ana amacı, ihracatı teşvik yoluyla altın birikimini, dolayısıyla ülkenin servetini ve gücünü artırmaktı. Merkantilistler, altın ve değerli madenleri servetin kaynağı olarak görmüşlerdir. Güçlü bir devlet, ancak altın ve değerli madenlerin ülke içindeki miktarlarını artırarak sağlanabilirdi. Böylece devlet ekonomik, siyasal ve askerî alanlarda daha güçlü olacaktır.

Merkantilistlere göre tarım ve sanayi, zenginliği arttırıcı iş kolları değildir. Tarım ve sanayi, ancak ticaret yolları bu sektörlere pazar sağlarsa kârlı işler olur. Dolayısıyla, zenginliğin kaynağı ticarette aranmalıdır. Devlet, ihracatı teşvik ederek ülkeye altın girişi sağlamalıdır. İthalat ise müdahale edilerek sınırlandırılmalıdır. Sadece ham madde ve ara malı ithalatına izin verilmelidir. Çünkü ham maddeler ve ara malları az miktarda altın karşılığı ithal edilip, işlenip nihai mal haline getirilerek tekrar daha fazla miktarda altın karşılığında ihraç edilirse devletin altın stoku artacaktır.

Merkantilist düşüncenin kabul gördüğü dönemlerde,

  • İthalatı kısmak için yüksek gümrük duvarları konmuş,
  • Yerli sanayi tarafından kullanılabilecek ham maddelerin ihracatı yasaklanmış,
  • Nitelikli işçilerin göç etmesine engel olunmuş,
  • Nitelikli işçilerin yurt dışından ülke içine gelmeleri teşvik edilmiş,
  • Değerli madenlerin yabancılara satılması yasaklanmıştır.

Bu tedbirlerin uygulanması, çıkar çatışması olduğu için her ülkede başarıya ulaşamamıştır. Başarılı olduğu ülkelerde ise tam istihdamı sağlamış ve hızlı bir ekonomik büyümeye imkân vermiştir.

Fizyokrasi ve Dış Ticaret

Fizyokratlar, Fransa’da 1760-1770 yılları arasında bir okul olarak kendini göstermiştir. 1760-1770 yılları arasındaki bu dönem Merkantilistler ile klasik liberalizm arasındaki bir dönemdir ve çok kısa sürmüştür. Merkantilistlere bir tepki olarak kendini göstermiştir. Özellikle tıp doktoru olan Quesnay’ın hazırladığı Ekonomik Tablo etrafında çalışmalar sürmüştür. Bu tabloda ekonomi, insan vücudundaki kan dolaşımına benzetilmektedir.

Fizyokratlar dış ticareti, artık değer yaratmadığı için görmezden gelmişlerdir. Dış ticaret ile alınan bir mala karşılık eşit miktarda mal verildiği için ekonomide değişen bir şey olmadığını ve artık değer yaratılmadığını savunurlar. Ticaretten sadece fayda sağlanır, değer sağlanmaz.

Fizyokratlara göre dış ticaret bilançosunun sürekli fazla vermesi imkânsızdır. Dış ticaret, malların uluslararasında değiş tokuşudur. Alınan mal karşılığında eş değerde mal verilmektedir. Ayrıca fazla vererek ülkenin altın stokunun artırılması da zenginlik sayılmamaktadır. Dış ticaret fazlası verilmesi, altın girişlerinin fazla olması anlamına gelir. Altın fazlası, ülke içinde yerli ve ithal mallarına talebi artırır ve iç fiyatları yükseltir. İhraç mallarının fiyatlarının yükselmesi ihracatın azalmasına, ithalata rakip sektörlerde fiyatların yükselmesi ise ithal mallarına talebi artıracağı için ithalatın artmasına neden olur. Böylece altın olarak bir dış ticaret fazlası verilse bile, takip eden dönemde, söz konusu fiyat değişmeleri ile birlikte fazlalar ortadan kalkacaktır.

Klasik Dış Ticaret Teorilerinin Varsayımları

Liberal düşünce, Merkantilizmin müdahaleci görüşlerine karşı bir tepki olarak, dış ticaret alanında tamamen farklı görüşler ileri sürmüştür. Liberaller “Laissez- faire, Laissez Passer” (Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler) ilkesini benimsemişlerdir. Devletin uluslararası ticarete, gümrük tarifeleri, kotalar, ithalat yasakları vb. şekillerde müdahale etmemesi gerektiği fikrini savunmuşlardır. Böylece uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşmanın artmasıyla birlikte, dış ticaret yapan tüm ülke ekonomileri ve dünya refahı yükselecektir. Doğada kıt ve sabit miktarda bulunan kaynaklar en verimli şekilde kullanılacaktır. Kıt ve sabit olan kaynaklar, iş bölümü ve uzmanlaşma sonucu daha verimli kullanılacak ve dünya serveti artırılacaktır. Artan servet ise ticaret yapan iki ülke arasında bölüşülecektir.

  • Klasik dış ticaret teorilerini anlayabilmek için aşağıdaki varsayımların bilinmesi gerekir.
  • Dünyada yalnızca iki ülke ve iki mal vardır. Mallar kendi içinde standart ve homojendir. Her iki ülke, her iki malı da üretebilmektedir. Yani bir malın üretim teknolojisi her ülke tarafından bilinmekte ve değişmemektedir. Ayrıca her iki ülkede üretilen mallar birbirinin aynıdır.
  • Uluslararası ticarette para kullanılmaz. Bir malın fiyatı diğer bir mal cinsinden ifade edilir.
  • Tüm faktör ve mal piyasalarında tam rekabet şartları geçerlidir.
  • Ekonomiye ve dolayısıyla dış ticarete devlet müdahalesi yoktur. Yani dış ticarette gümrük tarifeleri, kotalar vb. kısıtlamalar mevcut değildir. Tamamen serbest ticaret yapılmaktadır.
  • Üretimde kullanılan tek üretim faktörü emektir ve emek homojendir.
  • Emek, ülke içinde tam hareketli, ülkeler arasında ise tam hareketsizdir.
  • Ekonomi tam istihdam durumundadır. Uluslararası ticarette nakliye, sigorta, yükleme ve boşaltma gibi ulaştırma giderleri sıfırdır.
  • Üretimde sabit maliyet şartları geçerlidir.
  • Teknolojide ve faktör miktarında değişiklik olmamaktadır.
  • Dış ticaret, ülke içinde gelir dağılımını etkilememektedir.

Bu varsayımlar kullanılarak mutlak üstünlükler, karşılaştırmalı üstünlükler gibi çeşitli teoriler ortaya atılmıştır. Bu teoriler aşağıdaki üç sorudan birinin veya hepsinin cevabını vermektedir.

  • Ülkeler neden dış ticaret yaparlar? Dış ticaretin ülkelere yararları nelerdir?
  • Dış ticaretin bileşimi nasıldır? Yani ülkeler hangi malları ithal eder, hangi malları ihraç eder? Bunun nedenleri nelerdir?
  • Dış ticaret hadleri nasıl belirlenir? Yani malların birbirleriyle değişim oranları nasıl olmalıdır?

Mutlak Üstünlükler Teorisi

Mutlak Üstünlükler Teorisi, Adam Smith tarafından 1776 yılında ortaya atılmıştır. Teoriye göre, ülkeler kapalı ekonomi durumuna göre daha kârlı olduğu için dış ticaret yaparlar. İki ülkeli ve iki mallı bir modelde, bir ülke bir malı diğer ülkeye göre mutlak olarak daha verimli (ucuza) üretiyorsa o malın üretiminde uzmanlaşmalı ve üretim fazlasını ihraç etmelidir. Buna karşılık, nispeten verimsiz (pahalıya) ürettiği malın üretiminden vazgeçerek, ucuza üreten diğer ülkeden bu malı ithal etmelidir. Böylece kıt kaynaklar en verimli sektörlere aktarılarak daha verimli kullanılacak ve dünya serveti artırılacaktır.

A. Smith, Merkantilistlerin dünya servetinin sabit olduğu ve dış ticaret yapan iki ülke arasında çıkar çatışması olduğu fikrine karşı çıkmaktadır. Smith’e göre, dünya kaynakları sabittir ancak dünya serveti sabit değildir. Uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşma ile dünya kaynakları daha verimli kullanılarak dünya serveti artırılabilir. Artırılan bu serveti, dış ticaret yapan her iki ülke bölüşür. Dış ticaret yapan iki ülke arasında çıkar çatışması yoktur. Eğer dış ticaret yapılırsa bundan her iki ülke az ya da çok kârlı çıkacaktır. Diğer bir ifade ile ülkeler kârlı oldukları için dış ticaret yapacaklardır. Görünmez el olarak nitelenen fiyat mekanizması, iç ekonomide olduğu gibi uluslararası ticarette de faydaları maksimize ederek en uygun dengeyi sağlayacaktır. O halde “laissezpasser-bırakınız geçsinler”, yani dış ticarete bir kısıtlama koyulmasın, serbest ticaret yapılsın, böylece ülkelerin refah düzeyleri yükselsin ve dış denge de kendiliğinden sağlansın anlamındadır.

A. Smith, Mutlak Üstünlükler Teorisi ile uluslararası iş bölümü ve uzmanlaşmanın faydalarını açıklamaktadır. Kapalı ekonomi sınırları içinde bir fırıncı ihtiyaç duyduğu pantolonu kendisi dikmez, pişirdiği ekmek ile pantolonu değiştirir ve bundan hem kendisi hem de konfeksiyoncu kârlı çıkar. Bir kişi hem fırıncılıkta hem de konfeksiyonculukta aynı derecede verimli olamaz. Kendisinin en verimli olduğu alanda uzmanlaşır. Aynı şekilde, uluslararası ticarette de bir ülke kendisinin verimli üretemediği malı verimli üreten ülkeden alırsa kârlı çıkar.

Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, 1817 yılında David Ricardo tarafından ortaya atılmıştır. Teori, Mutlak Üstünlükler Teorisi’nin geliştirilmesi şeklinde olmuştur. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin günümüzde de uluslararası ticaretin temelini oluşturduğu ve geçerliliğini sürdürdüğü kabul edilmektedir.

Ricardo, uluslararası ticarette bir ülkenin her iki malın üretiminde de mutlak olarak üstün olduğu durumlarda da dış ticaretin iki ülke için de kârlı olacağını ileri sürmüştür. Önemli olan üstünlüklerin derecesidir.

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinin geçerli olabilmesi için ülkelerin iç üretim maliyetlerinin diğer bir ifadeyle yurt içi fiyatlarının birbirinden farklı olması zorunludur.

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin Eleştirisi

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin Ricardo versiyonunun önemli eksikleri şöyle sıralanabilir:

Emek-Değer Teorisine Dayanır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi, emek değer teorisine dayanır. Yani teori, sermaye, doğal kaynaklar ve girişimci faktörlerinin etkin kullanımıyla ilgilenmez. Günümüzde ise bu faktörler maliyetler üzerinde daha fazla etkili olabilmektedir. Eğer sadece emek maliyet unsuru olarak dikkate alınırsa yapılacak analizler eksik, belki de geçersiz olacaktır. Bu eksiklik daha sonra neo-klasik iktisatçıların çalışmaları sonucu, Fırsat Maliyetleri Teorisi ile giderilmiştir.

İş Gücü Hareketliliği Konusundaki Görüşleri Yanlıştır

İş gücü ne ülke içinde tam hareketli ne de ülkeler arasında tam hareketsizdir. Gerçek hayatta, ülke içinde emeğin bir sektörden başka bir sektöre veya bir bölgeden başka bir bölgeye hareket etmesinin önünde ciddi engeller vardır. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’ne göre, ekonomide Friksiyonel (Geçici) işsizlik dahi yoktur. Böyle bir sınırsız hareket gerçek hayatta mümkün değildir. Ülkeler arasında da iş gücü hareketliliği sıfır değildir.

Emeği Homojen Kabul Etmiştir

Emeğin homojen olduğu kabul edilmiştir. Ancak gerçekte emek, mühendislik, doktorluk, iktisatçılık, muhasebecilik gibi farklı bilgi birikimi ve yeteneklere sahiptir, verimlilikleri de farklıdır.

Ülkeler Arası İş Gücü Verimliliği Farklılıklarının Nedenleri Açıklanamamıştır

Ülkeler arasında belirli bir saat emek ile (örneğin; 1 saat emek ile) farklı miktarlarda mal üretilmesinin nedeni olarak emek verimliliğindeki farklılıklar gösterilmektedir. Ancak Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinde ülkeler arasındaki iş gücü verimliliğindeki farklılıkların nedenleri açıklanmamıştır. Acaba daha verimli üretim yapan ülkenin işçileri daha iyi bir eğitim mi almışlardır? Yoksa daha iyi bir sermaye teçhizatı ile mi donatılmışlardır? Bu konularda herhangi bir açıklama yoktur.

Analizler Sabit Maliyetler Varsayımına Dayanır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde dış ticaret, sadece sabit maliyetler varsayımı altında açıklanmıştır. Oysa üretimde sadece sabit maliyet şartlarının geçerli olması istisnai bir durumdur. Günümüzde uygulamada değişen oranlı verim kanunu geçerlidir ve artan ve azalan maliyet şartları daha sık görülmektedir

Analizler Tam Uzmanlaşma Varsayımına Dayanır

Bir sadece bir malın üretiminde uzmanlaşacağı ve diğer malı hiç üretmeyeceği varsayılmıştır. Oysa gerçekte, bu şekilde bir tam uzmanlaşma söz konusu değildir. Bir ülke karşılaştırmalı üstün olduğu malı fazla üretse bile, diğer maldan da az miktarda geçimlik olarak da olsa bir miktar üretebilir.

Statik Analiz Yöntemi Kullanılmıştır, Dinamik Olaylar Açıklanamamıştır

Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde zaman içinde dış ticaretin yapısında ve ülke ekonomilerinde meydana gelebilecek değişiklikler analize katılmamıştır. Örneğin; dış ticaret yapıldıkça ülkeler kârlı çıkmaktadır. Bu durum ülkelerin makroekonomik parametrelerinde bir değişikliğe neden olmakta mıdır? Teoride bu sorunun cevabı verilememektedir. Oysa dış ticaret kazançları ülkenin ekonomik yapısını değiştirebilecek bir potansiyele sahiptir.

Analizler Sadece Arz Dikkate Alınarak Yapılmıştır, Talep Analize Katılmamıştır

Ricardo sadece malların arzıyla ilgilenmiştir. Talep şartlarını hiç dikkate almamıştır. Oysa arz ve talep bir makasın iki kanadı gibidir. Nasıl makasın bir kanadı olmadığında makas işlevini yerine getiremezse, aynı şekilde arz ve talepten bir tanesi ihmal edilirse, piyasa mekanizmasından beklenenler ortaya çıkmaz. Oysa tüketicilerin talepleri de analize katılmalıdır. Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nde tüketicilerin gelir düzeyleri, zevk ve tercihleri, kredi imkânları vb. faktörler dikkate alınmamıştır. Bu yüzden de dış ticaret hadleri belirlenememiştir.

Fırsat Maliyeti Analizleri

Ricardonun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisi’nin en çok eleştirilen yanlarından biri emek değer teorisine dayanmasıdır. Teoriyi eleştirenlere göre, emeğin yanında diğer üretim faktörleri de üretim maliyetlerini etkilemektedir. Bunlar dikkate alınmadığı sürece yapılan analizler geçersiz olacaktır. Bu eleştiri daha sonra neoklasik iktisatçılar tarafından fırsat maliyetleri yaklaşımı ile giderilmiştir. Konuyla en kapsamlı ilgilenen 1936 yılında Gottfried Haberler olmuştur. Haberler, Wieser’in ortaya atmış olduğu fırsat maliyetleri kavramını karşılaştırmalı üstünlükler teorisine uyarlamıştır. Haberlere göre, bir birim malın maliyeti, onu üretmekle üretiminden vazgeçilen diğer mallardır.

Üretim Maliyetleri ve Dış Ticaret

Toplumsal Farksızlık Eğrileri

Uluslararası iktisat açısından bir bireyin tatmin düzeyi ile zevk ve tercihlerinin hangi mala yönelik olduğu fazla önem arz etmemektedir. Çünkü uluslararası ticarette bir bireyin tercihleri değil, bir toplumun tercihleri önemlidir. Bu yüzden de toplumsal farksızlık eğrilerine ihtiyaç vardır. Bir toplumun farksızlık eğrilerini elde edebilmek için çoğunluk kuralı uygulanır. Toplumun yarıdan fazlası hangi malı tercih ediyorsa o toplumun zevk ve tercihleri o malın lehindedir. Tam olarak toplumun gerçeklerini yansıtmasa bile yapılabilecek en iyi uygulama budur.

Toplumsal farksızlık eğrileri şekli ve özellikleri bakımından bireysel farksızlık eğrileri gibidir. Bireysel farksızlık eğrilerinin özellikleri toplumsal farksızlık eğrileri için de geçerlidir. Ancak bazı değişiklikler vardır. Örneğin;

  • Toplumsal farksızlık eğrileri, toplumun refah düzeyini ve refah düzeyindeki değişmeleri gösterir. Sonsuz denilebilecek kadar çok sayıda olan toplumsal farksızlık eğrisi paftası üzerinde, orijinden daha ileride bir farksızlık eğrisine ulaşıldığında toplumun refah düzeyinin arttığı, farksızlık eğrileri orjine yaklaştıkça refah düzeyinin azaldığı kabul edilir.
  • Toplumsal farksızlık eğrileri hangi eksene daha yakın seyrediyorsa o toplumun zevk ve tercihlerinin o malın lehinde olduğu kabul edilir.

Sabit Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Sabit fırsat maliyetleri, bir malın üretimi arttıkça birim başına maliyetlerin değişmemesidir. Dış ticarete açıldıktan sonra, ülkeler arasında faktör hareketliliği olmadığı için bu maliyet yapısının devam ettiği kabul edilir. Ancak serbest ticaret yapılmaya başlandığında hem üreticiler hem de tüketiciler uluslararası fiyatlarla karşılaşırlar. Artık üreticiler ne kadar arz edeceklerine, tüketiciler ise ne kadar talep edeceklerine uluslararası fiyatlara bakarak karar verirler. Eğer bir ülke bir malı karşılaştırmalı üstün olarak üretiyorsa demek ki bu malın iç maliyeti uluslararası fiyatlardan düşüktür. O halde, bu malı düşük iç maliyetlerden üretip yüksek uluslararası fiyatlardan satmak kârlı olacaktır. Sabit maliyet şartları geçerli olduğundan ve uluslararası fiyatlar da tek bir ülke veya onun firmaları tarafından değiştirilemeyeceğine göre birim başına kârlar da sabit kalacaktır. Söz konusu mal ne kadar fazla üretilirse üretilsin sürekli sabit miktarda kâr elde edilecektir. Diğer taraftan, karşılaştırmalı üstün olunmayan malın iç maliyetleri ise uluslararası fiyatlardan yüksek olacaktır. Bu malları üreten yerli üreticiler zarar edecektir. Maliyetlerin ve uluslararası fiyatların değişmemesi bu zararı sürekli kılacaktır. Bu yüzden ülke, kaynaklarının tamamıyla sadece karşılaştırmalı üstün olunan maldan üretecektir. Diğer malı ise karşı ülkeden ithal edecektir. Buna üretimde tam uzmanlaşma denir. Sabit fırsat maliyeti şartlarında dış ticaret yapıldığında üretim tam uzmanlaşma ile sonuçlanır.

Artan Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Artan fırsat maliyeti şartlarında, bir ülke karşılaştırmalı üstünlüğünün olduğu malın üretimini artırdıkça yani o malda uzmanlaştıkça, fırsat maliyetleri sürekli artacaktır. Bilindiği gibi tam istihdam şartlarında, bir malın üretimini artırabilmek için diğer malın üretimini azaltmak, kaynakları boşa çıkarmak ve boşa çıkan kaynakları üretimi artırılacak mal sektörüne transfer etmek gerekir. O nedenle, uzmanlaşılan malın üretimi birer birim artırılırken, her defasında diğer maldan vazgeçilmesi gereken miktarlar giderek artacaktır. Yani üretimi artırılan malın fırsat maliyetleri de sürekli artacaktır.

Azalan Fırsat Maliyetleri ve Dış Ticaret Dengesi

Azalan fırsat maliyeti şartlarında bir malın üretimini artırdıkça, diğer malın üretiminden azaltılacak miktarlar giderek azalır. Böyle bir durumun olabilmesi için, üretim sürecinde pozitif ölçek ekonomilerinin elde edilmesi gerekir. Ölçek ekonomileri kendi içinde içsel ve dışsal olmak üzere ikiye ayrılır. İçsel ölçek ekonomileri, üretim arttıkça, yani işletme ölçeği büyüdükçe, iş bölümü ve uzmanlaşmanın sonucunda verimlerin artmasıdır. Birim başına düşen sabit maliyetler azalacağı gibi, iş bölümü sonucunda her faktör kendi yaptığı işte uzmanlaşacak, aynı kaynakla daha fazla mal üretebilecektir. Dışsal ölçek ekonomileri ise işletme dışından kaynaklanır. Üretim yapılan endüstri büyüdükçe, hem endüstri içindeki firmalar yol, kanalizasyon, liman gibi bir kısım yatırımları ortaklaşa yapabilir hem de bu gibi hizmetler devlet tarafından sağlanabilir. Ayrıca, ham madde ve ara malı gibi girdiler fazla miktarlarda alınacağı için işletmelerin pazarlık gücü artacak, girdilerin maliyeti düşecektir.

Karşılıklı Talep Kanunu ve Teklif Eğrileri

Karşılıklı Talep Kanunu

Karşılıklı Talep Kanunu John Stuart Mill tarafından ortaya atılmıştır. Karşılıklı Talep Kanunu’na göre, dış ticaret hadlerini belirleyen, ülkelerin birbirlerinin mallarına olan karşılıklı talepleridir. Bir ülke kendi malından vereceği belirli bir miktara karşılık, diğer ülkenin malından belirli bir miktar talep eder. İki ülkenin vermek istediği miktarlarla almak istediği miktarlar birbirine eşit olursa dış ticaret hacmi ve dış ticaret haddi belirlenmiş olacaktır.

Bir ülkenin ihraç edeceği mal karşılığında karşı ülkenin malından talep edeceği mal miktarını belirleyen ithal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesidir. Eğer ithal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesi yüksekse belli bir miktar ihraç malı karşılığında daha az ithal malı talep edilir. Tersinden söylemek gerekirse bir birim ithal malına daha fazla ihraç malı teklif edilir. İthal malına duyulan ihtiyacın şiddet derecesi ne kadar az olursa belli bir miktar ihraç malı karşılığında daha fazla ithal malı talep edilecektir. Yani uluslararası ticarette de arz ve talep kanunları işlemektedir.

Teklif Eğrileri

Teklif eğrileri F.Y. Edgeworth ve A. Marshall tarafından geliştirilmiştir. Bu yüzden Marshall-Edgeworth teklif eğrileri veya Marshall eğrileri olarak da bilinirler. Teklif eğrisi, bir ülkenin ithal ettiği mal miktarları birer birim artırılırken, ithal ettiği her birime karşılık kendi malından teklif edeceği mal miktarlarını gösterir. İthal edilen malın toplam miktarı arttıkça, bir ülkenin bir birim ithal malı karşılığında kendi malından önereceği miktarlar giderek azalır. Bunun nedeni arz ve talep kanunudur. İthalat miktarı arttıkça, ülke içinde ithal malı miktarı bollaşacak, bollaştıkça marjinal faydası düşecek, sonuçta ithal malının fiyatı da düşecektir. Diğer taraftan, bir ülkenin kendi malından ihraç ettiği miktar arttıkça, o malın ülke içindeki miktarı azalacak yani kıtlaşacaktır, kıtlaştıkça marjinal faydası artacak ve sonuçta ihraç malının fiyatı artacaktır. Özetle, dış ticaret hacmi arttıkça ithal malının değeri düşecek, ihraç malının değeri ise artacaktır. Bu yüzden de bir ülke değeri gittikçe düşen ithal malına karşılık, değeri artan kendi ihraç malından daha az teklif edecektir.

Teklif Eğrileri ile Dış Ticaret Dengesinin Gösterilmesi

Ricardo’nun Karşılaştırmalı Üstünlükler Teorisinde dış ticaret dengesinin ve dolayısıyla dış ticaret hadlerinin iki ülkenin iç maliyetleri arasında herhangi bir noktada oluşacağı belirtilmişti. Ancak bu noktanın tam olarak neresi olduğu geometrik olarak açıklanamamıştı.

Teklif eğrileri yardımıyla denge noktası bulunabilmiştir. Dış ticaret dengesi, iki ülkenin iç maliyet doğruları arasında teklif eğrilerinin kesiştiği noktada oluşmaktadır.

Teklif Eğrilerindeki Kaymalar

Bir teklif eğrisi hem arz hem de talep eğrisi özelliklerine sahip olduğu için, bir ülkede arz ve talebi değiştiren faktörler teklif eğrisinin de yer değiştirmesine neden olur.

Bir teklif eğrisi değiştiğinde dış ticaret hacmi ve dış ticaret haddi olmak üzere iki etki ortaya çıkacaktır. Bir ülkenin ihraç malının fiyatının düşmesi o ülkenin aleyhine, artması ise lehine refah etkileri doğuracaktır. Dış ticaret hacminin artması her iki ülkede de refahı artırmakta, dış ticaret hacminin azalması ise refahı azaltmaktadır. Çünkü dış ticaret yapılıyorsa her iki ülke de az ya da çok kârlı çıkacaktır. O halde dış ticaret hacmi ne kadar fazla olursa ülkelerin kârları da o kadar fazla olacaktır.

İki malın arz ve talep şartlarındaki değişmeler, söz konusu malların kendi fiyatları dışında arz ve talep fonksiyonlarında meydana gelen değişmelere bağlıdır.

Dış ticaret dengesinin değişmesi her iki ülkenin refahını da etkiler. Dış ticaret haddi ve dış ticaret hacmi olmak üzere iki etki ortaya çıkar. İki etkinin toplamı ise ülkelerin refahının ne yönde etkilendiğini gösterir. Bir ülke için dış ticaret had- dinin iyileşmesi ve dış ticaret hacminin artması olumlu, dış ticaret haddinin kötüleşmesi ve dış ticaret hacminin daralması olumsuz refah etkileri doğurur.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.