Açıköğretim Ders Notları

Uluslararası Ekonomi Politik Dersi 7. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Uluslararası Ekonomi Politik Dersi 7. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Ekonomilerin Yükseliş Ve Düşüşü

Tarihsel Süreç İçinde Ülkelerin Yükseliş ve Düşüşü

Bir ülkenin ekonomik olarak çökmesi veya gerilemesi, ülkenin temsil ettiği uygarlığın veya ülkedeki uygarlığın da çökmesi veya gerilemesi anlamına gelebilir. Eski dönemlerdeki Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Mısır İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu, Aztek İmparatorluğu ve İnka İmparatorluğu düşüş gösteren ekonomilere örnek gösterilebilir. Yükselen ekonomiler veya ülkeler olarak ise Hollanda, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Kore, Japonya, Almanya örnek verilebilir.

Ortaçağ Sona Ererken Dünyadaki Başlıca Ekonomik Faaliyet ve Ticaret Bölgeleri

15’inci yüzyılda dünya politik ekonomi açısından 10 bölgede gruplandırılabilir. Üretim ve ticaretin bu bölgelerde yoğunlaştığı ve ekonomik etkileşiminde ağırlıklı olarak bu bölgeler arasında meydana geldiği söylenebilir. Ekonomik olarak farklılık gösteren bu bölgeler coğrafi olarak birbiriyle önemli ölçüde örtüşmekte, bu da ekonomik hareketliliğin merkezlerine coğrafi yakınlığın görece önemli olduğunu göstermektedir.

Birinci bölge Kuzey ve Güney Avrupa olup, bugünkü Avrupa kıtasına karşılık gelmektedir.

İkinci bölge, Anadolu, Kuzey Afrika ve Hristiyan Güney Avrupa’yı kapsamaktadır. Buna kısaca Akdeniz bölgesi de denebilir.

Üçüncü bölge, Çin’den Anadolu’ya kadar olan kara ticaretini kapsayan bölgedir.

Dördüncü bölge, Dicle ve Fırat nehirlerini kapsayan bölge olan Mezopotamya bölgesi olup; bugünkü Irak’ı ve İran’ın bir kısmını kapsamakta ve Pers Körfezine kadar inmektedir.

Beşinci bölge, Mısır ve Kızıldeniz yoluyla Akdeniz ve Hint Okyanusunu birleştiren bölge olup, Kızıldeniz’in her iki yakasını kapsamaktadır.

Altıncı bölge, Arap Denizini kapsar ve Arabistan yarımadasını Hint Okyanusunun Batısı ile bağlantılandırır.

Yedinci bölge, Hindistan’ı Güneydoğu Asya’ya bağlamaktadır.

Sekizinci bölge, bu bağlantıyı Çin’i ve Güneydoğu Asya’yı içine alarak tamamlar. Dokuzuncu ve onuncu bölgeler Amerika kıtasıyla ilgilidir.

Dokuzuncu bölge, Aztek imparatorluğuna aitken, onuncu bölge İnka imparatorluğu tarafından yönetiliyordu.

Avrupa Rönesansı ve Coğrafi Keşifler

Batı Avrupa 1500 yılından itibaren Doğu Avrupa ve Asya’dan daha hızlı büyümeye başladı. O dönemde zenginleşmenin temel göstergesi olarak şehirleşme alınabilir. Amerika kıtasının keşfiyle birlikte Avrupa’ya akan kıymetli madenler ve yeni deniz yollarının keşfi Batı Avrupa’nın bir ekonomik sıçrama yapmasında etkili olmuştur. Nitekim Avrupa’da ilk kez bu dönemde meydana gelen aşırı fiyat artışları fiyat devrimi olarak adlandırılır.

16.yüzyılın son üçte ikilik kısmında ve daha öncesinde İtalya dünyanın en zengin ülkesiydi ve kişi başına gelir 1,100 Dolardı (1990 uluslararası ABD Doları cinsinden). İtalya’ya en yakın ülke olan İngiltere’de kişi başına gelir aynı dönemde 752 Dolardı. 1564 yılında Hollanda İtalya’yı geçti ve 1836 yılına kadar da pozisyonunu korudu. Daha sonra İngiltere, 19.yüzyılın son üçte ikilik kısmında liderliği aldı. 1904 yılında ABD, liderlik postuna oturdu ve bu konumu bugüne kadar da devam ediyor.

Dünyanın Merkezi Avrupa’nın Dışındakiler: Afrika, Amerika ve Asya

1500 yılı civarında Batı Avrupa büyümeye, dünyanın diğer bölgeleri ise duraklamaya başlamıştır. Maddison bunu, üstün teknolojik gelişmeyle açıklamaktadır. Denizcilik askeri teknoloji, bankacılık, muhasebe, deniz sigortacılığı, üniversitelerle birlikte entelektüel yaşamdaki kalite ve matbaadaki gelişmeler başlıca teknolojik ilerlemeler olarak dikkat çekmektedir. 1500’den günümüze, ülkelerin gelişme hızları birbirinden oldukça farklı olsa da genelde pozitif yöndedir. Bütün bölgeler zenginleşmesine rağmen, zenginleşme oranı ülkeler arasında büyük farklılıklar göstermektedir.

Avrupa ile başlayan ve ABD ile birlikte Batı yayılmacılığı formunu alan bu genişleme, 15’inci yüzyıldan bu yana bütün dünyayı üretim ve ticaret yönünden büyük ölçüde entegre hale getirmiştir. Bir nevi zorunlu uluslararasılaşma olarak nitelenebilecek bu eğilimin, dünyadaki siyasi ve ekonomik etkileşimin hızlanmasında temel faktör olduğu söylenebilir. Avrupa merkezcilik (Eurosentrizm), Avrupa’yı ve uzantıları olan kolonileri (ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) dünya tarihinin merkezine koymayı ifade eder. Bu bağlamda dünyanın, Rönesansın olgunluk döneminden bu yana Avrupa merkezli bir yörüngede olduğu söylenebilir.

20’nci Yüzyılda Gelişmekte Olan Ülkeler

15’inci ve 19’uncu yüzyıllarda dünya coğrafyasındaki ekonomik gelişmişlik 20’nci yüzyılda yapısal değişiklikler göstermektedir. Soğuk savaş ve kumanda ekonomisi, sözkonusu yapısal değişiklikte oldukça etkili olmuştur. Asya’da Çin, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Hong-Kong, Tayland ve Malezya gibi sınırlı sayıda ülke hariç, dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme performansı 20.yüzyılın son çeyreğinde oldukça düşüktür.

20’nci yüzyılın ikinci yarısında en kötü ekonomik performansı yaşayan ülkeler Afrika’dadır. 57 Afrika ülkesinin 10’u mutlak gelir bakımından gerileme yaşamıştır. Bu kötü performansa sahip ülkelerin çoğu hala koloni statüsündedir.

1998 yılında kişi başına düşen milli gelir Afrika’da 1,368 Dolar iken, bu rakam Batı Avrupa’da 1820 yılında 1.232 Dolardır. İki bölge arasındaki gelişmişlik farkı 200 yıl kadardır. Maddison’a göre bunda en önemli faktör, yöneticilerinin yolsuzluk yapmaları sonucu ortaya çıkan yozlaşmadır. Afrika’da özel kesim servetinin yüzde 40’ı yurtdışında tutulmaktadır. Bu sermaye kaçışı da Afrika’nın kalkınmasının önündeki en önemli handikaptır.

Çöken İki Sistemden Sonra Geçiş Ekonomileri

Geçiş ekonomileri 1990-98 arasında kasvetli bir profil çizmektedir. Dönem sonunda eski Sovyetler Birliği ülkeleri dönem başına göre, kişi başına düşen milli gelirde yüzde 6,9 oranında bir gerileme yaşamıştır. En büyük gerilemeyi sırasıyla Tacikistan (-%14.9), Gürcistan (- %11,9), Moldova (-%10,8) ve Ukrayna (-%10,2) tecrübe etmiştir. Çözülmeden sonra en yüksek ekonomik performansı ise Estonya göstermiştir (kişi başına düşen milli gelirde yıllık ortalama %0,7 artış). Ekonomik gerileme yaşam standartlarında kitlesel bir yıkım getirmiştir. Örneğin yoksulluk sınırının altındaki nüfus Ukrayna’da 1987-88 döneminde yüzde 2 iken, 1993-95 döneminde yüzde 63’e yükselmiştir.

Doğu Avrupa’daki ekonomik gerileme ise Sovyetler Birliği ülkelerine göre daha hafiftir. 1990- 98 döneminde yıllık ortalama olarak kişi başına düşen milli gelirdeki artış yüzde 0,1 düzeyindedir. Doğu Avrupa’da en kötü performans sırasıyla eski Yugoslavya’da yıllık -%3,5, Romanya’da -%2,5 ve Arnavutluk’ta -%2,4 oranındaki küçülme ile yaşanmıştır.

2022 Yılında Dünya Ekonomisi Öngörüsü

Dünyadaki ekonomik ağırlığını her yıl düzenli olarak artıran Çin’in, bugün olduğu gibi 2022 yılında da en büyük ekonomi olacağı öngörülmektedir. Buna karşılık Avrupa Birliği ve ABD’nin paylarında gerileme, Hindistan’ın dünya üretimindeki ağırlığında ise artış beklenmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Doğu Asya ve Ön Asya, dünyanın en büyük üretim ve ticaret üssü haline gelecektir. Zayıf çevre koruma düzenlemeleri, ucuz hammadde, zengin doğal kaynaklar, ucuz insan gücü, düşük vergi yükleri, yatırım ve üretim teşvikleri ile yüksek nüfus miktarının getirdiği rekabet ve dinamizm bu gelişmede önemli rol oynamaktadır.

Dünya Ekonomisinde Dördüncü Sanayi Devrimi

Dünya Sanayi Devrimleri

Bugüne kadar sanayi alnında devrim mahiyetinde dört önemli değişimden söz edilebilir. Birincisi, su ve buhar gücünün kullanılması ile mekanik dokuma tezgâhlarının icadı (18’inci yüzyılın sonunda buhar gücü uygulanmaya başladı). İkincisi, çelik, petrol ve elektriğin seri kullanımı, ilk patlamalı motorun icadı ve üretim bandı metodu ile kitlesel üretimin geliştirilmesi (19’uncu yüzyılın ikinci yarısı). Üçüncü sanayi devrimi ise 1970’lerde imalat sanayiinde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini dijital teknolojinin alması ile başladı ve yerini 2010’lu yılların başından itibaren programlanabilir, yapay zekâya sahip yeni bir endüstriyel yaklaşım ve uygulamaya bıraktı. İşte insan dışı bu akıllı sistemlerin toplumsal ve ekonomik hayattaki uygulaması dördüncü sanayi devrimi olarak adlandırılmaktadır. Ne var ki, dördüncü sanayi devriminin dünya çapında henüz yaygınlık kazandığı söylenemez. Şimdilik sadece, öncü ülkelerin buluş ve uygulamalarıyla belirli bir ölçeğe ve ekonomik olarak sürdürülebilirliğe (karlılığa) ulaşmaya çalışmaktadır. Dördüncü sanayi devrimine “Endüstri 4.0” da denmektedir.

Endüstri 4.0’ın Uygulama Alanı

Endüstri 4.0 stratejisi bilgi ve iletişim teknolojileri ile endüstriyi birlikte işletmeyi hedeemektedir. Yapay zekâ, yeni nesil yazılım ve donanımlar daha ziyade iletişim endüstrisinde yaygınlık kazanmıştır. Ancak günümüzde giderek bütün ekonomik sektörlerde farklı düzeyde uygulama imkânı bulmaktadır. Sağlık, eğitim, tarım, ulaştırma başta olmak üzere geleneksel ekonomik faaliyetlerin tamamı dijitalize olmakta ve yeni nesil ekonomi işletim modelleri ortaya çıkmaktadır.

Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Etkisi

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) donanımlarındaki bu gelişme işletim sistemleri ve yazılım uygulamalarında da kendini göstermektedir. Bugün gelişmiş BİT sayesinde, neredeyse dünyanın bütün cihazları birbiriyle irtibatlı hale gelmiştir.

Tasarrufların Uluslararası Politik Ekonomideki Rolü

Uluslararası Menkul Kıymet Rezervleri

Uluslararası piyasalardaki menkul kıymetlere bağlı tasarrufların yüzde 90’ı gelişmiş ülkeler tarafından toplanmaktadır. Uluslararası Döviz Rezervleri Günümüzde başat rezerv para ABD Dolarıdır. Avro ise Doların yanı sıra çeşitlilik sağlama bakımından rezerv para olarak tutulmakta ve doğal olarak daha ziyade Avrupa Birliği ve diğer Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır. 2016 sonu itibariyle dünyadaki döviz rezervinin 12,6 trilyon ABD Doları olduğu tahmin edilmektedir. Bu rezervin yüzde 31,1’i Çin’e aittir (Tayvan’daki ve Hong Kong’daki rezervler dâhil).

Dış Borçlar

2016 yılsonu itibariyle ülkelerin birbirlerine olan toplam dış borçları 89 trilyon ABD Dolarıdır. En borçlu ülkeler, dünyanın en gelişmiş ülkeleridir. Bu, gelişmiş ülkelerin dünyanın diğer ülkelerinin tasarruarını ödünç alarak kaldıraç etkisinden yararlandıklarını gösterir. Yabancı kaynak kullanımının öz sermaye karlılığını artırma anlamına gelen kaldıraç etkisi, daha ziyade şirketler kesiminde söz konusu olmakla birlikte, ulusal bazda ülkeler için de kullanılabilmektedir. Dünyadaki dış borcun yüzde 20,1’i ABD’ye ve yüzde 13,1’i AB’ye aittir.

Askeri Harcamalar

Savunma sanayine yapılan yatırımların ekonomik büyüme ve refah üzerindeki etkisi, ülkelerin bu alandaki ithalatçı veya ihracatçı olma durumlarına göre farklılık gösterir. Üretici ve satıcı ülke bakımından savunma sanayiindeki yatırımların sağladığı teknik ilerlemeler, ekonomideki diğer sektörlerde de kullanıldığı için verimlilik ve büyümeyi pozitif yönde etkiler ve bu durum sonunda ülke refahının artışına katkıda bulunur. Ama savunma sanayi ürünlerinin ithalatçısı olan ülkeler için aynı şey söylenemez. Onlar zaten kıt olan kaynaklarını daha da azaltarak savunma harcamaları yaptıkları için ekonomik büyüme ve refah savunma sanayi harcamalarından olumsuz yönde etkilenir.

Dünyada en fazla askeri harcama yapan ülkeler ABD, Çin ve Rusya gibi silah üreticisi ülkelerdir.

Yeni Nesil Göstergelere Göre Ülkelerin Durumu

İnsani Gelişmişlik İndeksi

Eğitim, sağlık ve yaşam süresi ile ilgili geliştirilen ve standardize edilen üç indeks esas alınarak insani gelişmişlik indeksi geliştirilmiştir. İç çatışma ve savaş bölgeleri hariç, bütün dünyada insani gelişmişlik indeksi iyileşme eğilimine sahiptir.

Ar-Ge Harcamalarının GSYH’daki Payı

İsrail, Güney Kore, Japonya ve Çin gibi geleneksel Batı Blokunun dışındaki ülkelerin Ar-Ge yatırımları muazzam düzeylerdedir. Avrupa Birliği, ulusal geliri içinde 2015 yılında %2,05 olan Ar-Ge harcamalarının payının ilk etapta en az %3 olması yönünde güçlü bir hedef koymuştur. Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payı son 15 yıllık dönemde büyük bir sıçrama yapmakla birlikte hala oldukça düşüktür.

Mülkiyet Hakları ve Kurala Dayalı Yönetim

Günümüzde gelişmiş ülkelerin tamamı, mülkiyet hakları ve kural bazlı yönetimde diğer ülkelere göre yüksek performanslara sahip iken, gelir düzeyi düşük ve insani gelişmişlik seviyesi daha geride olan ülkelerde mülkiyet haklarına yönelik ihlallerin ve kural bazlı yönetim yerine keyfi yönetim uygulamalarının daha fazla olduğu görülmektedir.

İş Yapma Kolaylığı İndeksi

Genel olarak gelişmiş ülkelerde iş yapma daha kolay iken, gelişmekte olan ülkelerde zorlaşmaktadır. İş yapmanın bileşenleri, ekonominin uygulamasında karşılaşılan zorlukları temsil ettiği için, oldukça objektif bir indeks olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’nin indeksteki sıralaması 2017 yılı için 60’tır.

Siyasi Haklar ve Sivil Özgürlükler İndeksi

Ülkelerin politik haklar ve sivil özgürlükler bakımından baskıcı veya özgürlükçü olmalarına göre yapılan karşılaştırmada sivil haklar ve siyasi özgürlükler bakımından en iyi performansı Batı Bloku ülkeleri gösterirken, en düşük performans Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerine aittir. Türkiye 211 ülke ve özerk bölge arasında önceki yıllarda kısmen özgür ülkeler kategorisinde yer alırken, 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra, statüsü değişmese de sıralamasında gerileme olmuştur. Türkiye’nin 100 tam puan üzerinden puanı 38’dir.

Ekonomik Özgürlükler İndeksi

Bu indeks, bir ülkedeki mülkiyet hakları, yargının etkinliği, hükümetin dürüst iş yapması, kamu harcamalarının büyüklüğü ve milli gelir içindeki payı, devlet bütçesinin sağlığı, vergi yükü, iş yapma kolaylığı, çalışanların işyeri değiştirme özgürlüğü, para politikasında özgürlük, dış ticarette serbestiyet, yatırım özgürlüğü ile finansal özgürlük dikkate alınarak hesaplanmaktadır.

Ekonomik özgürlükler indeksi en yüksek olan ülkeler Asya-Pasifik bölgesindeki gelişmiş ülkeler ile Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gelişmiş ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkeler arasında Estonya, Birleşik Arap Emirlikleri, Şili, Gürcistan, Litvanya ve Letonya dünyada ekonomik özgürlüklerde ileri durumdaki ilk yirmi ülke arasında yer almaktadır. Ekonomik özgürlüklerin en düşük olduğu ülkeler ağırlıklı olarak Sahra-altı Afrika, Güney Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinde bulunan ülkelerdir. Ukrayna, Avrupa’da olduğu halde ekonomik özgürlükleri en düşük olan ülkeler arasındadır.

Küresel Rekabet İndeksi

Dünya Ekonomik Forumu isimli uluslararası sivil toplum örgütünün yayımladığı küresel rekabet indeksinin on iki bileşeni bulunmaktadır: Kurumlar, altyapı, makroekonomik ortam, sağlık ve ilköğretim düzeyindeki eğitim, yükseköğretim düzeyinde akademik ve mesleki eğitim, mal piyasasında etkinlik, işgücü piyasasında etkinlik, finansal piyasanın gelişmişlik düzeyi, teknolojik hazır bulunuşluk, piyasa hacmi, yapılan işteki karmaşık gelişmişlik düzeyi ve yenilik.

Küresel rekabet düzeyi en yüksek olan ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerin çoğunluğu Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Okyanusya ve daha az sayıda da Pasifik ülkeleridir. Küresel rekabet düzeyi en düşük olan ülkelerin büyük çoğunluğu ise Sahra-altı Afrika ülkeleridir. Türkiye’nin küresel rekabet sırası 7 tam puan üzerinden 4,4 puan ile 137 ülke arsında 53’tür.

İyi Yönetişim İndeksi

Dünya Bankasının yıllık olarak yayımladığı “iyi yönetim göstergeleri”, yeni nesil göstergelerin önemli bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Vatandaşın devletten talepte bulunma ve hesap sorma hakkı, siyasi istikrar ve çatışmasız huzur ortamı, devlet kurumlarının etkililiği, düzenlemelerin kalitesi, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluğun kontrolü başlıca beş kategorik gösterge olarak kapsamdaki ülkelerde yapılan anketler ve görüşmelerle ortaya konmaktadır.

Ülkeler itibariyle vatandaşın devletten talepte bulunma ve hesap sorma durumu incelendiğinde, bu konuda vatandaşı en fazla önceleyen ve vatandaşa en fazla hesap vermeye hazır olan ülkelerin Batı ülkeleri olduğu görülmektedir. Vatandaşın taleplerine en duyarsız veya taleplerini olumsuz karşılayan, vatandaşın devlet kurumlarını yönetenlerden hesap soramadığı ülkeler ise daha ziyade otoriter Asya ve Afrika ülkeleridir. Son 10 yılda özellikle İslam coğrafyasında meydana gelen halk ayaklanmaları ve darbeler, bu göstergedeki konumlarının aşırı derecede kötüleşmesine neden olmuştur. Türkiye’nin performansı 100 tam puan üzerinden 30 gibi oldukça düşük bir düzeydedir.

Hukukun üstünlüğüne en fazla riayet eden ülkeler yine Batı Bloku ülkeleridir. Hukuksuzluğun en fazla olduğu ülkeler ise Sahra-altı Afrika ülkeleri ile İslam ülkeleridir. Türkiye son birkaç yıldaki saldırılar ve bunun sonucunda alınan tedbirler nedeniyle hukukun üstünlüğünde 10 puan civarında bir kayıp yaşamıştır. 2016 sonu itibariyle Türkiye’de hukukun üstünlüğü 100 puan üzerinden 41 puan düzeyindedir.

Toplumsal Gelişme İndeksi

Temel insan ihtiyaçları, mutlu olmanın gerektirdiği temel unsurlar ve fırsatlar olarak üç boyutu olan indeks, toplam 50 göstergeden oluşmaktadır. Temel insan ihtiyaçları olarak beslenme ve temel tıbbi bakım, su ve sanitasyon, barınma ve kişisel güvenlik parametreleri dikkate alınmıştır. Mutlu olmanın bileşenleri temel bilgiye erişim, bilgi ve iletişim araçlarına erişim, sağlık, sıhhat ve çevrenin kalitesidir. Fırsatlar boyutunu oluşturan göstergeler kişisel haklar, kişisel özgürlük ve seçim, hoşgörü ve kapsayıcı olma ile yüksek öğretime erişim oluşturmaktadır.

Sosyal ilerlemesi veya gelişmesi en yüksek olan ülkeler Batı ülkeleridir. Avustralya ve Yeni Zelanda’yı da Batı Bloku içinde saymak gerekir. Sosyal gelişmişlikte ilk yirmi ülkenin ondukuzu Batı Bloku ülkeleridir. AsyaPasifik bölgesinden sadece Japonya sosyal gelişmişlikte dünyadaki ilk yirmi ülke arasına girmektedir. Toplumsal gelişmişliği en düşük olan ülkeler Afrika ülkeleridir. Asya’dan Afganistan ve Yemen sosyal olarak en geri ülkeler arasında yer almaktadır.

Eğitimin Kalitesi: Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Pisa)

Lise 1 ve Lise 2 çağındaki ergenlerin matematik, fizikkimya-biyoloji ve sözel yetkinliklerini ölçerek karşılaştıran Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), belirli dönemlerde ülkelerin mevcut durumlarını karşılaştırarak, gelecekte işgücü piyasasında yer alacak insan kaynağına ilişkin bir bakıma öngörüde bulunmaktadır.

PISA’da en başarılı ülkeler coğrafi bölge olarak değerlendirildiğinde genelde Batı Bloku ülkeleri iken; ülke bazında Uzak Doğu’daki Singapur, Hong Kong, Tayvan, Japonya, Çin ve Güney Kore en başarılı ülkeler olarak Batı Bloku ülkelerini bireysel olarak geride bırakmaktadır. Türkiye, PISA’da 72 ülke arasında 48’inci sırada iken, ABD 39’uncu sıradadır. ABD’nin lise eğitimindeki bu düşük başarısını üniversite eğitiminde dünya şampiyonluğuna dönüştürmesi oldukça ilginçtir.

Fikri Mülkiyet Hakları Gelirleri

Fikri mülkiyet haklarından en fazla gelir sağlayan ülkeler Batı Bloku ülkeleridir. Batı Bloku içinde ABD ve AB birbirine yakın oranda %40 düzeyinde paylara sahiptir. Asya ülkelerinin fikri mülkiyet hakları içindeki payı ise %18 civarındadır.

Finansal Hizmetlerden Sağlanan Gelirler

Dünyadaki finansal hizmetlerin ihracat gelirlerinin dörtte biri ABD’ye, %51 civarındaki kısmı ise Avrupa Birliğine aittir. Asya’nın finansal hizmetler ihracatı gelirindeki payı ise yüzde 16 dolayındadır.

Telekomünikasyon Gelirleri Telekomünikasyon ithalatında en yüksek pay sırasıyla AB (%59), ABD (%15), İsviçre (%6), Japonya (%5) ve Çin’e (%5) aittir.

Bilgisayar Hizmetleri

Bilgisayar hizmetleri ihracatında en yüksek paya sahip on ihracatçı arasında AB yüzde 68 dolayındaki payı ile ilk sırada gelmektedir. Hindistan (%18) ve ABD (%5) ise AB’den sonraki en yüksek ihracat yapan ülkelerdir. Bilgisayar hizmetleri ithalatında AB yüzde 64 dolayındaki payı ile ilk sırada gelirken, ABD (%18) ve Japonya (%7) AB’yi takip etmektedir.

Tarihsel Süreç İçinde Ülkelerin Yükseliş ve Düşüşü

Bir ülkenin ekonomik olarak çökmesi veya gerilemesi, ülkenin temsil ettiği uygarlığın veya ülkedeki uygarlığın da çökmesi veya gerilemesi anlamına gelebilir. Eski dönemlerdeki Roma İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Mısır İmparatorluğu, Çin İmparatorluğu, Aztek İmparatorluğu ve İnka İmparatorluğu düşüş gösteren ekonomilere örnek gösterilebilir. Yükselen ekonomiler veya ülkeler olarak ise Hollanda, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri, Güney Kore, Japonya, Almanya örnek verilebilir.

Ortaçağ Sona Ererken Dünyadaki Başlıca Ekonomik Faaliyet ve Ticaret Bölgeleri

15’inci yüzyılda dünya politik ekonomi açısından 10 bölgede gruplandırılabilir. Üretim ve ticaretin bu bölgelerde yoğunlaştığı ve ekonomik etkileşiminde ağırlıklı olarak bu bölgeler arasında meydana geldiği söylenebilir. Ekonomik olarak farklılık gösteren bu bölgeler coğrafi olarak birbiriyle önemli ölçüde örtüşmekte, bu da ekonomik hareketliliğin merkezlerine coğrafi yakınlığın görece önemli olduğunu göstermektedir.

Birinci bölge Kuzey ve Güney Avrupa olup, bugünkü Avrupa kıtasına karşılık gelmektedir.

İkinci bölge, Anadolu, Kuzey Afrika ve Hristiyan Güney Avrupa’yı kapsamaktadır. Buna kısaca Akdeniz bölgesi de denebilir.

Üçüncü bölge, Çin’den Anadolu’ya kadar olan kara ticaretini kapsayan bölgedir.

Dördüncü bölge, Dicle ve Fırat nehirlerini kapsayan bölge olan Mezopotamya bölgesi olup; bugünkü Irak’ı ve İran’ın bir kısmını kapsamakta ve Pers Körfezine kadar inmektedir.

Beşinci bölge, Mısır ve Kızıldeniz yoluyla Akdeniz ve Hint Okyanusunu birleştiren bölge olup, Kızıldeniz’in her iki yakasını kapsamaktadır.

Altıncı bölge, Arap Denizini kapsar ve Arabistan yarımadasını Hint Okyanusunun Batısı ile bağlantılandırır.

Yedinci bölge, Hindistan’ı Güneydoğu Asya’ya bağlamaktadır.

Sekizinci bölge, bu bağlantıyı Çin’i ve Güneydoğu Asya’yı içine alarak tamamlar. Dokuzuncu ve onuncu bölgeler Amerika kıtasıyla ilgilidir.

Dokuzuncu bölge, Aztek imparatorluğuna aitken, onuncu bölge İnka imparatorluğu tarafından yönetiliyordu.

Avrupa Rönesansı ve Coğrafi Keşifler

Batı Avrupa 1500 yılından itibaren Doğu Avrupa ve Asya’dan daha hızlı büyümeye başladı. O dönemde zenginleşmenin temel göstergesi olarak şehirleşme alınabilir. Amerika kıtasının keşfiyle birlikte Avrupa’ya akan kıymetli madenler ve yeni deniz yollarının keşfi Batı Avrupa’nın bir ekonomik sıçrama yapmasında etkili olmuştur. Nitekim Avrupa’da ilk kez bu dönemde meydana gelen aşırı fiyat artışları fiyat devrimi olarak adlandırılır.

16.yüzyılın son üçte ikilik kısmında ve daha öncesinde İtalya dünyanın en zengin ülkesiydi ve kişi başına gelir 1,100 Dolardı (1990 uluslararası ABD Doları cinsinden). İtalya’ya en yakın ülke olan İngiltere’de kişi başına gelir aynı dönemde 752 Dolardı. 1564 yılında Hollanda İtalya’yı geçti ve 1836 yılına kadar da pozisyonunu korudu. Daha sonra İngiltere, 19.yüzyılın son üçte ikilik kısmında liderliği aldı. 1904 yılında ABD, liderlik postuna oturdu ve bu konumu bugüne kadar da devam ediyor.

Dünyanın Merkezi Avrupa’nın Dışındakiler: Afrika, Amerika ve Asya

1500 yılı civarında Batı Avrupa büyümeye, dünyanın diğer bölgeleri ise duraklamaya başlamıştır. Maddison bunu, üstün teknolojik gelişmeyle açıklamaktadır. Denizcilik askeri teknoloji, bankacılık, muhasebe, deniz sigortacılığı, üniversitelerle birlikte entelektüel yaşamdaki kalite ve matbaadaki gelişmeler başlıca teknolojik ilerlemeler olarak dikkat çekmektedir. 1500’den günümüze, ülkelerin gelişme hızları birbirinden oldukça farklı olsa da genelde pozitif yöndedir. Bütün bölgeler zenginleşmesine rağmen, zenginleşme oranı ülkeler arasında büyük farklılıklar göstermektedir.

Avrupa ile başlayan ve ABD ile birlikte Batı yayılmacılığı formunu alan bu genişleme, 15’inci yüzyıldan bu yana bütün dünyayı üretim ve ticaret yönünden büyük ölçüde entegre hale getirmiştir. Bir nevi zorunlu uluslararasılaşma olarak nitelenebilecek bu eğilimin, dünyadaki siyasi ve ekonomik etkileşimin hızlanmasında temel faktör olduğu söylenebilir. Avrupa merkezcilik (Eurosentrizm), Avrupa’yı ve uzantıları olan kolonileri (ABD, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda) dünya tarihinin merkezine koymayı ifade eder. Bu bağlamda dünyanın, Rönesansın olgunluk döneminden bu yana Avrupa merkezli bir yörüngede olduğu söylenebilir.

20’nci Yüzyılda Gelişmekte Olan Ülkeler

15’inci ve 19’uncu yüzyıllarda dünya coğrafyasındaki ekonomik gelişmişlik 20’nci yüzyılda yapısal değişiklikler göstermektedir. Soğuk savaş ve kumanda ekonomisi, sözkonusu yapısal değişiklikte oldukça etkili olmuştur. Asya’da Çin, Güney Kore, Tayvan, Singapur, Hong-Kong, Tayland ve Malezya gibi sınırlı sayıda ülke hariç, dünyadaki gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyüme performansı 20.yüzyılın son çeyreğinde oldukça düşüktür.

20’nci yüzyılın ikinci yarısında en kötü ekonomik performansı yaşayan ülkeler Afrika’dadır. 57 Afrika ülkesinin 10’u mutlak gelir bakımından gerileme yaşamıştır. Bu kötü performansa sahip ülkelerin çoğu hala koloni statüsündedir.

1998 yılında kişi başına düşen milli gelir Afrika’da 1,368 Dolar iken, bu rakam Batı Avrupa’da 1820 yılında 1.232 Dolardır. İki bölge arasındaki gelişmişlik farkı 200 yıl kadardır. Maddison’a göre bunda en önemli faktör, yöneticilerinin yolsuzluk yapmaları sonucu ortaya çıkan yozlaşmadır. Afrika’da özel kesim servetinin yüzde 40’ı yurtdışında tutulmaktadır. Bu sermaye kaçışı da Afrika’nın kalkınmasının önündeki en önemli handikaptır.

Çöken İki Sistemden Sonra Geçiş Ekonomileri

Geçiş ekonomileri 1990-98 arasında kasvetli bir profil çizmektedir. Dönem sonunda eski Sovyetler Birliği ülkeleri dönem başına göre, kişi başına düşen milli gelirde yüzde 6,9 oranında bir gerileme yaşamıştır. En büyük gerilemeyi sırasıyla Tacikistan (-%14.9), Gürcistan (- %11,9), Moldova (-%10,8) ve Ukrayna (-%10,2) tecrübe etmiştir. Çözülmeden sonra en yüksek ekonomik performansı ise Estonya göstermiştir (kişi başına düşen milli gelirde yıllık ortalama %0,7 artış). Ekonomik gerileme yaşam standartlarında kitlesel bir yıkım getirmiştir. Örneğin yoksulluk sınırının altındaki nüfus Ukrayna’da 1987-88 döneminde yüzde 2 iken, 1993-95 döneminde yüzde 63’e yükselmiştir.

Doğu Avrupa’daki ekonomik gerileme ise Sovyetler Birliği ülkelerine göre daha hafiftir. 1990- 98 döneminde yıllık ortalama olarak kişi başına düşen milli gelirdeki artış yüzde 0,1 düzeyindedir. Doğu Avrupa’da en kötü performans sırasıyla eski Yugoslavya’da yıllık -%3,5, Romanya’da -%2,5 ve Arnavutluk’ta -%2,4 oranındaki küçülme ile yaşanmıştır.

2022 Yılında Dünya Ekonomisi Öngörüsü

Dünyadaki ekonomik ağırlığını her yıl düzenli olarak artıran Çin’in, bugün olduğu gibi 2022 yılında da en büyük ekonomi olacağı öngörülmektedir. Buna karşılık Avrupa Birliği ve ABD’nin paylarında gerileme, Hindistan’ın dünya üretimindeki ağırlığında ise artış beklenmektedir. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Doğu Asya ve Ön Asya, dünyanın en büyük üretim ve ticaret üssü haline gelecektir. Zayıf çevre koruma düzenlemeleri, ucuz hammadde, zengin doğal kaynaklar, ucuz insan gücü, düşük vergi yükleri, yatırım ve üretim teşvikleri ile yüksek nüfus miktarının getirdiği rekabet ve dinamizm bu gelişmede önemli rol oynamaktadır.

Dünya Ekonomisinde Dördüncü Sanayi Devrimi

Dünya Sanayi Devrimleri

Bugüne kadar sanayi alnında devrim mahiyetinde dört önemli değişimden söz edilebilir. Birincisi, su ve buhar gücünün kullanılması ile mekanik dokuma tezgâhlarının icadı (18’inci yüzyılın sonunda buhar gücü uygulanmaya başladı). İkincisi, çelik, petrol ve elektriğin seri kullanımı, ilk patlamalı motorun icadı ve üretim bandı metodu ile kitlesel üretimin geliştirilmesi (19’uncu yüzyılın ikinci yarısı). Üçüncü sanayi devrimi ise 1970’lerde imalat sanayiinde mekanik ve elektronik teknolojilerin yerini dijital teknolojinin alması ile başladı ve yerini 2010’lu yılların başından itibaren programlanabilir, yapay zekâya sahip yeni bir endüstriyel yaklaşım ve uygulamaya bıraktı. İşte insan dışı bu akıllı sistemlerin toplumsal ve ekonomik hayattaki uygulaması dördüncü sanayi devrimi olarak adlandırılmaktadır. Ne var ki, dördüncü sanayi devriminin dünya çapında henüz yaygınlık kazandığı söylenemez. Şimdilik sadece, öncü ülkelerin buluş ve uygulamalarıyla belirli bir ölçeğe ve ekonomik olarak sürdürülebilirliğe (karlılığa) ulaşmaya çalışmaktadır. Dördüncü sanayi devrimine “Endüstri 4.0” da denmektedir.

Endüstri 4.0’ın Uygulama Alanı

Endüstri 4.0 stratejisi bilgi ve iletişim teknolojileri ile endüstriyi birlikte işletmeyi hedeemektedir. Yapay zekâ, yeni nesil yazılım ve donanımlar daha ziyade iletişim endüstrisinde yaygınlık kazanmıştır. Ancak günümüzde giderek bütün ekonomik sektörlerde farklı düzeyde uygulama imkânı bulmaktadır. Sağlık, eğitim, tarım, ulaştırma başta olmak üzere geleneksel ekonomik faaliyetlerin tamamı dijitalize olmakta ve yeni nesil ekonomi işletim modelleri ortaya çıkmaktadır.

Bilgi ve İletişim Teknolojilerinin Etkisi

Bilgi ve iletişim teknolojilerinin (BİT) donanımlarındaki bu gelişme işletim sistemleri ve yazılım uygulamalarında da kendini göstermektedir. Bugün gelişmiş BİT sayesinde, neredeyse dünyanın bütün cihazları birbiriyle irtibatlı hale gelmiştir.

Tasarrufların Uluslararası Politik Ekonomideki Rolü

Uluslararası Menkul Kıymet Rezervleri

Uluslararası piyasalardaki menkul kıymetlere bağlı tasarrufların yüzde 90’ı gelişmiş ülkeler tarafından toplanmaktadır. Uluslararası Döviz Rezervleri Günümüzde başat rezerv para ABD Dolarıdır. Avro ise Doların yanı sıra çeşitlilik sağlama bakımından rezerv para olarak tutulmakta ve doğal olarak daha ziyade Avrupa Birliği ve diğer Avrupa ülkelerinde kullanılmaktadır. 2016 sonu itibariyle dünyadaki döviz rezervinin 12,6 trilyon ABD Doları olduğu tahmin edilmektedir. Bu rezervin yüzde 31,1’i Çin’e aittir (Tayvan’daki ve Hong Kong’daki rezervler dâhil).

Dış Borçlar

2016 yılsonu itibariyle ülkelerin birbirlerine olan toplam dış borçları 89 trilyon ABD Dolarıdır. En borçlu ülkeler, dünyanın en gelişmiş ülkeleridir. Bu, gelişmiş ülkelerin dünyanın diğer ülkelerinin tasarruarını ödünç alarak kaldıraç etkisinden yararlandıklarını gösterir. Yabancı kaynak kullanımının öz sermaye karlılığını artırma anlamına gelen kaldıraç etkisi, daha ziyade şirketler kesiminde söz konusu olmakla birlikte, ulusal bazda ülkeler için de kullanılabilmektedir. Dünyadaki dış borcun yüzde 20,1’i ABD’ye ve yüzde 13,1’i AB’ye aittir.

Askeri Harcamalar

Savunma sanayine yapılan yatırımların ekonomik büyüme ve refah üzerindeki etkisi, ülkelerin bu alandaki ithalatçı veya ihracatçı olma durumlarına göre farklılık gösterir. Üretici ve satıcı ülke bakımından savunma sanayiindeki yatırımların sağladığı teknik ilerlemeler, ekonomideki diğer sektörlerde de kullanıldığı için verimlilik ve büyümeyi pozitif yönde etkiler ve bu durum sonunda ülke refahının artışına katkıda bulunur. Ama savunma sanayi ürünlerinin ithalatçısı olan ülkeler için aynı şey söylenemez. Onlar zaten kıt olan kaynaklarını daha da azaltarak savunma harcamaları yaptıkları için ekonomik büyüme ve refah savunma sanayi harcamalarından olumsuz yönde etkilenir.

Dünyada en fazla askeri harcama yapan ülkeler ABD, Çin ve Rusya gibi silah üreticisi ülkelerdir.

Yeni Nesil Göstergelere Göre Ülkelerin Durumu

İnsani Gelişmişlik İndeksi

Eğitim, sağlık ve yaşam süresi ile ilgili geliştirilen ve standardize edilen üç indeks esas alınarak insani gelişmişlik indeksi geliştirilmiştir. İç çatışma ve savaş bölgeleri hariç, bütün dünyada insani gelişmişlik indeksi iyileşme eğilimine sahiptir.

Ar-Ge Harcamalarının GSYH’daki Payı

İsrail, Güney Kore, Japonya ve Çin gibi geleneksel Batı Blokunun dışındaki ülkelerin Ar-Ge yatırımları muazzam düzeylerdedir. Avrupa Birliği, ulusal geliri içinde 2015 yılında %2,05 olan Ar-Ge harcamalarının payının ilk etapta en az %3 olması yönünde güçlü bir hedef koymuştur. Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payı son 15 yıllık dönemde büyük bir sıçrama yapmakla birlikte hala oldukça düşüktür.

Mülkiyet Hakları ve Kurala Dayalı Yönetim

Günümüzde gelişmiş ülkelerin tamamı, mülkiyet hakları ve kural bazlı yönetimde diğer ülkelere göre yüksek performanslara sahip iken, gelir düzeyi düşük ve insani gelişmişlik seviyesi daha geride olan ülkelerde mülkiyet haklarına yönelik ihlallerin ve kural bazlı yönetim yerine keyfi yönetim uygulamalarının daha fazla olduğu görülmektedir.

İş Yapma Kolaylığı İndeksi

Genel olarak gelişmiş ülkelerde iş yapma daha kolay iken, gelişmekte olan ülkelerde zorlaşmaktadır. İş yapmanın bileşenleri, ekonominin uygulamasında karşılaşılan zorlukları temsil ettiği için, oldukça objektif bir indeks olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye’nin indeksteki sıralaması 2017 yılı için 60’tır.

Siyasi Haklar ve Sivil Özgürlükler İndeksi

Ülkelerin politik haklar ve sivil özgürlükler bakımından baskıcı veya özgürlükçü olmalarına göre yapılan karşılaştırmada sivil haklar ve siyasi özgürlükler bakımından en iyi performansı Batı Bloku ülkeleri gösterirken, en düşük performans Afrika, Asya ve Latin Amerika ülkelerine aittir. Türkiye 211 ülke ve özerk bölge arasında önceki yıllarda kısmen özgür ülkeler kategorisinde yer alırken, 2016 yılındaki darbe girişiminden sonra, statüsü değişmese de sıralamasında gerileme olmuştur. Türkiye’nin 100 tam puan üzerinden puanı 38’dir.

Ekonomik Özgürlükler İndeksi

Bu indeks, bir ülkedeki mülkiyet hakları, yargının etkinliği, hükümetin dürüst iş yapması, kamu harcamalarının büyüklüğü ve milli gelir içindeki payı, devlet bütçesinin sağlığı, vergi yükü, iş yapma kolaylığı, çalışanların işyeri değiştirme özgürlüğü, para politikasında özgürlük, dış ticarette serbestiyet, yatırım özgürlüğü ile finansal özgürlük dikkate alınarak hesaplanmaktadır.

Ekonomik özgürlükler indeksi en yüksek olan ülkeler Asya-Pasifik bölgesindeki gelişmiş ülkeler ile Avrupa ve Kuzey Amerika’daki gelişmiş ülkelerdir. Gelişmekte olan ülkeler arasında Estonya, Birleşik Arap Emirlikleri, Şili, Gürcistan, Litvanya ve Letonya dünyada ekonomik özgürlüklerde ileri durumdaki ilk yirmi ülke arasında yer almaktadır. Ekonomik özgürlüklerin en düşük olduğu ülkeler ağırlıklı olarak Sahra-altı Afrika, Güney Amerika ve Asya-Pasifik bölgelerinde bulunan ülkelerdir. Ukrayna, Avrupa’da olduğu halde ekonomik özgürlükleri en düşük olan ülkeler arasındadır.

Küresel Rekabet İndeksi

Dünya Ekonomik Forumu isimli uluslararası sivil toplum örgütünün yayımladığı küresel rekabet indeksinin on iki bileşeni bulunmaktadır: Kurumlar, altyapı, makroekonomik ortam, sağlık ve ilköğretim düzeyindeki eğitim, yükseköğretim düzeyinde akademik ve mesleki eğitim, mal piyasasında etkinlik, işgücü piyasasında etkinlik, finansal piyasanın gelişmişlik düzeyi, teknolojik hazır bulunuşluk, piyasa hacmi, yapılan işteki karmaşık gelişmişlik düzeyi ve yenilik.

Küresel rekabet düzeyi en yüksek olan ülkeler gelişmiş ülkelerdir. Bu ülkelerin çoğunluğu Batı Avrupa, Kuzey Amerika, Okyanusya ve daha az sayıda da Pasifik ülkeleridir. Küresel rekabet düzeyi en düşük olan ülkelerin büyük çoğunluğu ise Sahra-altı Afrika ülkeleridir. Türkiye’nin küresel rekabet sırası 7 tam puan üzerinden 4,4 puan ile 137 ülke arsında 53’tür.

İyi Yönetişim İndeksi

Dünya Bankasının yıllık olarak yayımladığı “iyi yönetim göstergeleri”, yeni nesil göstergelerin önemli bir kısmını bünyesinde barındırmaktadır. Vatandaşın devletten talepte bulunma ve hesap sorma hakkı, siyasi istikrar ve çatışmasız huzur ortamı, devlet kurumlarının etkililiği, düzenlemelerin kalitesi, hukukun üstünlüğü ve yolsuzluğun kontrolü başlıca beş kategorik gösterge olarak kapsamdaki ülkelerde yapılan anketler ve görüşmelerle ortaya konmaktadır.

Ülkeler itibariyle vatandaşın devletten talepte bulunma ve hesap sorma durumu incelendiğinde, bu konuda vatandaşı en fazla önceleyen ve vatandaşa en fazla hesap vermeye hazır olan ülkelerin Batı ülkeleri olduğu görülmektedir. Vatandaşın taleplerine en duyarsız veya taleplerini olumsuz karşılayan, vatandaşın devlet kurumlarını yönetenlerden hesap soramadığı ülkeler ise daha ziyade otoriter Asya ve Afrika ülkeleridir. Son 10 yılda özellikle İslam coğrafyasında meydana gelen halk ayaklanmaları ve darbeler, bu göstergedeki konumlarının aşırı derecede kötüleşmesine neden olmuştur. Türkiye’nin performansı 100 tam puan üzerinden 30 gibi oldukça düşük bir düzeydedir.

Hukukun üstünlüğüne en fazla riayet eden ülkeler yine Batı Bloku ülkeleridir. Hukuksuzluğun en fazla olduğu ülkeler ise Sahra-altı Afrika ülkeleri ile İslam ülkeleridir. Türkiye son birkaç yıldaki saldırılar ve bunun sonucunda alınan tedbirler nedeniyle hukukun üstünlüğünde 10 puan civarında bir kayıp yaşamıştır. 2016 sonu itibariyle Türkiye’de hukukun üstünlüğü 100 puan üzerinden 41 puan düzeyindedir.

Toplumsal Gelişme İndeksi

Temel insan ihtiyaçları, mutlu olmanın gerektirdiği temel unsurlar ve fırsatlar olarak üç boyutu olan indeks, toplam 50 göstergeden oluşmaktadır. Temel insan ihtiyaçları olarak beslenme ve temel tıbbi bakım, su ve sanitasyon, barınma ve kişisel güvenlik parametreleri dikkate alınmıştır. Mutlu olmanın bileşenleri temel bilgiye erişim, bilgi ve iletişim araçlarına erişim, sağlık, sıhhat ve çevrenin kalitesidir. Fırsatlar boyutunu oluşturan göstergeler kişisel haklar, kişisel özgürlük ve seçim, hoşgörü ve kapsayıcı olma ile yüksek öğretime erişim oluşturmaktadır.

Sosyal ilerlemesi veya gelişmesi en yüksek olan ülkeler Batı ülkeleridir. Avustralya ve Yeni Zelanda’yı da Batı Bloku içinde saymak gerekir. Sosyal gelişmişlikte ilk yirmi ülkenin ondukuzu Batı Bloku ülkeleridir. AsyaPasifik bölgesinden sadece Japonya sosyal gelişmişlikte dünyadaki ilk yirmi ülke arasına girmektedir. Toplumsal gelişmişliği en düşük olan ülkeler Afrika ülkeleridir. Asya’dan Afganistan ve Yemen sosyal olarak en geri ülkeler arasında yer almaktadır.

Eğitimin Kalitesi: Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (Pisa)

Lise 1 ve Lise 2 çağındaki ergenlerin matematik, fizikkimya-biyoloji ve sözel yetkinliklerini ölçerek karşılaştıran Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), belirli dönemlerde ülkelerin mevcut durumlarını karşılaştırarak, gelecekte işgücü piyasasında yer alacak insan kaynağına ilişkin bir bakıma öngörüde bulunmaktadır.

PISA’da en başarılı ülkeler coğrafi bölge olarak değerlendirildiğinde genelde Batı Bloku ülkeleri iken; ülke bazında Uzak Doğu’daki Singapur, Hong Kong, Tayvan, Japonya, Çin ve Güney Kore en başarılı ülkeler olarak Batı Bloku ülkelerini bireysel olarak geride bırakmaktadır. Türkiye, PISA’da 72 ülke arasında 48’inci sırada iken, ABD 39’uncu sıradadır. ABD’nin lise eğitimindeki bu düşük başarısını üniversite eğitiminde dünya şampiyonluğuna dönüştürmesi oldukça ilginçtir.

Fikri Mülkiyet Hakları Gelirleri

Fikri mülkiyet haklarından en fazla gelir sağlayan ülkeler Batı Bloku ülkeleridir. Batı Bloku içinde ABD ve AB birbirine yakın oranda %40 düzeyinde paylara sahiptir. Asya ülkelerinin fikri mülkiyet hakları içindeki payı ise %18 civarındadır.

Finansal Hizmetlerden Sağlanan Gelirler

Dünyadaki finansal hizmetlerin ihracat gelirlerinin dörtte biri ABD’ye, %51 civarındaki kısmı ise Avrupa Birliğine aittir. Asya’nın finansal hizmetler ihracatı gelirindeki payı ise yüzde 16 dolayındadır.

Telekomünikasyon Gelirleri Telekomünikasyon ithalatında en yüksek pay sırasıyla AB (%59), ABD (%15), İsviçre (%6), Japonya (%5) ve Çin’e (%5) aittir.

Bilgisayar Hizmetleri

Bilgisayar hizmetleri ihracatında en yüksek paya sahip on ihracatçı arasında AB yüzde 68 dolayındaki payı ile ilk sırada gelmektedir. Hindistan (%18) ve ABD (%5) ise AB’den sonraki en yüksek ihracat yapan ülkelerdir. Bilgisayar hizmetleri ithalatında AB yüzde 64 dolayındaki payı ile ilk sırada gelirken, ABD (%18) ve Japonya (%7) AB’yi takip etmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.