Açıköğretim Ders Notları

Türkiye Cumhuriyeti Siyasî Tarihi Dersi 8. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Türkiye Cumhuriyeti Siyasî Tarihi Dersi 8. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Ak Partili Yıllar (2002-2014)

Giriş

Türkiye 2000’li yıllara siyasal ve ekonomik krizler başta olmak üzere tarihsel bir kırılmanın eşiğinde girmiştir. Toplumun ve siyasetin yeni çıkış yollarına cevap veremeyen siyasi aktörler bu dönemde tasfiye olmuş, cevap verebilenler ise, AK Parti gibi, bu dönemde siyaset sahnesinde yerini almıştır.

1961 ve 1982 Anayasalarının ortaya çıkardığı siyasi ve toplumsal düzen 1990’lı yıllarda çevreden gelerek merkezi zorlayan dinamiklerle sorgulanmaya başlanmıştı.

Yeni kimlik taleplerine açık hale gelen siyasal alan, tabanın kimlik taleplerine en duyarlı partilerden biri olan Refah Partisi’nin (RP) büyükşehirlerde gerçekleştirdiği başarılı belediyecilik çalışmalarının da etkisi ile seçmen nezdinde takdirle karşıladı.

1996’da Doğru Yol Partisi ile koalisyonu paylaşan RP’nin iktidara gelmesi, kurulu düzenin devamından yan olan kesimlerin siyaset dışı alanlarda arayışlara yönelmesine neden olmuştu. Bu arayışlar, 28 Şubat Post-modern Darbesi’nin gerçekleşmesi ile sonuçlandı.

28 Şubat Postmodern Darbesi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askerî darbelerinden farklılıklar içermekteydi. Her şeyden önce asker kışlasından çıkıp siyasal alana doğrudan müdahale etmedi. Bunun yerine silahsız kuvvetlerin yani, medya ve kendisine sivil süsü vermiş birtakım örgütlü yapıların devreye girdiği, yargı ve diğer sivil bürokrasinin de desteklediği, siyaseti topyekûn denetleme ve devre dışı bırakma süreci olarak kurgulanmıştı. Dolayısıyla 28 Şubat, medyası, iş dünyası, yargısı, akademisi ve bürokrasisiyle büyük plandaki müesses nizamın bir restorasyonu ve sonuçları itibarıyla de bin yıl bitmeyeceği öngörülen çok boyutlu bir süreç olarak tasarlanmıştı. Siyasal yelpazenin merkezini oluşturan siyasal partiler de bu süreci yanlış okudu. Böylece 28 Şubat’ı gerçekleştiren sivil ve askerî bürokrasinin kendilerine açtığı alanı kabullenen ve darbeyi meşrulaştıran bir siyaset üretme yoluna gittiler. Böylece 2000’li yıllara gelindiğinde bu süreci iyi okuyamayan merkez partileri de gittikçe seçmen desteğini yitirdi.

6 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’ni kapatmasının ardından, RP milletvekilleri, kapatılma ihtimali göz önünde bulundurularak 17 Aralık 1997’de kurulmuş olan Fazilet Partisi’nde birleştiler. Recai Kutan’a karşı kongrede yarışan Abdullah Gül 1 oyla genel başkanlık yarışını kaybedince, yenilikçi kanat 2001’de Fazilet Partisi’nin de kapatılmasıyla yerine kurulan Saadet Partisi’nde daha da güçlendiler.

Recep Tayyip Erdoğan’ın hapisten çıkması ile çevresinde örgütlenen Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gibi isimlerin öncülüğünde 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurulmuş oldu.

AK Parti’nin Birinci Dönemi (2002-2007): Dönüşüm Süreci

AK Parti’nin birinci dönemi, 2002-2007 yıllarını kapsar. Bu dönemde daha çok hizmet siyaseti, demokratik dönüşüm taleplerine cevap verme, vesayet yapılarına karşı çıkma, AB ilişkilerinin geliştirilmesi ve izlenen politikalara yöneltilen eleştirilerle mücadele ön plana çıkmaktadır.

3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken seçimlerde, kurulmasının üzerinden henüz 14 ay geçmesine rağmen büyük bir başarı sağlayan AK Parti, geçerli oyların %34,28’inin alarak TBMM’de 363 milletvekili çıkararak tek başına iktidar olmuştur. AK Parti’yi CHP %19,19 oy ve 178 vekil ile izlerken, Bağımsızlar %1 oyla 9 temsilci çıkarmışlardır.

AK Parti, iktidara gelir gelmez, tek parti olmanın verdiği rahatlık ve özgüvenle reform paketlerini Meclisten arka arkaya geçirdi. İlk icraatlardan birisi olarak 46 yıldan beri süregelen Olağanüstü Hal uygulaması kaldırıldı.

Daha önce başlatılan AB uyum sürecini daha da hızlandırarak hukuk sistemini AB standartları ile uyumlu hale getirmek amacıyla ilgili yasaların çıkarılması için hazırlanan reform paketi Meclise sunuldu.

2 Ocak’ta kabul edilen 4. Uyum Paketi ile başlıca şu konularda iyileştirmeler sağlandı:

  • İşkenceyle mücadele,
  • Gözaltı koşullarının iyileştirilmesi,
  • Adil yargılama hakkı,
  • Dernek kurma özgürlüğü, derneklerin uluslararası faaliyette bulunabilmesi,
  • Siyasi partilere üye olmada kolaylıklar,
  • Siyasi partilerin kapatılmalarının zorlaştırılması,
  • Gayrimüslim cemaatlerin vakıf ve mülk edinmelerinin önünün açılması.

4. Uyum Paketini izleyen 5, 6 ve 7. Uyum Paketleri özgürlükler yolunda da ilerleme sağlamaya çalıştı. Özel televizyonlarla birlikte TRT’de ilk kez Türkçe dışında Kürtçe yayın yapabilme, demokratikleşme kapsamında MGK görev ve yetkilerinde düzenleme, farklı dil ve lehçelerin öğretilmesine olanak sağlayan kursların açılmasına izin verme, YÖK’e Genelkurmay Başkanlığınca üye atanmasının kaldırılması ve Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Kullandıkları farklı dil ve lehçelerde radyo ve TV yayınlarının yapılmasına izin verilmesi, bu dönemde sağlanan demokratik açılımlardan bazılarıdır.

AB ile 50 yıldan beri süren ilişkiler 2000 sonrası hızlanmıştır. 11-12 Aralık 1999’da Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday ülke statüsü kazanılmıştır. 8 Mart 2001’de AB Konseyi Katılım Ortaklığı Belgesi onaylanmış, 19 Mart 2001 tarihinde ilk Ulusal Program açıklanmıştır. Takip eden yıllar ve 2004 yılında yapılan reformlar AB üyelik müzakerelerine başlama açısından önemli bir yer tutmaktadır.

11 Eylül saldırıları ve sonrası ABD’nin Irak’a girmesi dünyada yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. ABD Irak’a yapacağı müdahalede Türkiye topraklarını kullanma izni istemiş, AK Parti hükümetinin desteğine rağmen, bu istek doğrultusunda yapılan tezkere oylaması Meclis tarafından sürpriz bir biçimde reddedilmiştir.

3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen ve başta yolsuzlukla mücadelede önemli adımlar atan, AB’yle uyum gibi konularda reformlar yapan ve ekonomide başarı sağlayan AK Parti’nin seçmen nezdindeki algısını ölçmek açısından önem taşıyan 2004 Mahalli Seçimleri AK Parti’nin zaferi ile sonuçlanmıştır.

Eski merkezi temsil eden seçkinci gruplar, ordu ve yargı başta olmak üzere sivil bürokrasi, Cumhurbaşkanı Sezer’i AK Parti politikalarının kontrolörü olarak görmekteydi.

2007 yılına gelindiğinde, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağı, Cumhurbaşkanı eşinin türbanlı olup olamayacağı gibi konular tartışma konusu olmaya başladı.

Aday belirleme süreci sonunda AK Parti dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aday gösterdi. Abdullah Gül’ün seçilmesi ile sonuçlanan seçim sürecinde mecliste 367 çoğunluğun sağlanıp sağlanamaması tartışmaları bu seçime damgasını vurdu.

Seçimlerin Mecliste yapılacağı ilk tur oylaması olan 27 Nisan akşamı, daha sonra E-Muhtıra olarak adlandırılacak Genel Kurmay açıklaması yayınlandı.

AK Partinin İkinci Dönemi (2007-2011): Anayasal Reformlar ve Direnç Siyaseti

AK Parti’nin ikinci iktidar dönemi olan 2007-2011 yıllarında, anayasal dönüşüm ve bu dönüşüme karşı ortaya çıkan siyasi direnç dikkati çekmektedir.

22 Temmuz’da yapılan erken seçimlerde AK Parti %46,58 oyla 341 sandalyeye sahip olurken, CHP %20,58 ile 112, MHP %14,27 ile 71 ve Bağımsızlar %5.24 ile 26 milletvekili çıkardılar.

2007’de ise bir referandum yapıldı ve yapılan referandum ile şu konular oylamaya sunuldu:

  • Genel seçimlerin beş yıl yerine dört yılda yapılması,
  • Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi,
  • TBMM toplantı yeter sayısının yeniden düzenlenmesi,
  • Cumhurbaşkanının nitelikleri, görev süresi, kaç kez seçilebileceği, aday gösterilme yöntemleri,
  • Seçimin nasıl yapılacağı.

21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandum ile %68,95 oy oranıyla AK Parti’nin talepleri halk tarafından onandı.

Türk siyasi tarihinde sürekli yer ve sorun teşkil eden ‘başörtüsü problemi’, yasağın kaldırılması konusunda toplumsal bir mutabakatın oluşmasına rağmen AK Parti iktidarları tarafından dahi ilk yıllarda çözüme kavuşturulması konusunda cesaret edilemeyen bir “problem” olmuştur.

Başörtüsü yasağı tartışmaları 2008 senesinin ilk aylarında tekrar alevlenmiştir. Başbakan Erdoğan’ın, başörtüsünün siyasi simge olarak kullanılsa dahi yasak kapsamında olmaması gerektiği şeklindeki söylemi gündemin ilk sıralarını teşkil etmiştir. MHP’nin de destek vermesi ile 2 hafta gibi kısa bir sürede Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapılmış ve Şubat 2008’de yasak kaldırılmıştır.

2009 yılında yerel seçimler yapıldı. Seçim sonuçları AK Parti’nin %38,39 oy oranı ile dördüncü kez üst üstte yapılan bir seçimden birinci parti olarak çıkması ile sonuçlandı. AK Parti’yi %23,08 ile CHP, 15.97 ile MHP izledi

Bundan sonra ise 12 Eylül 2010 referandumu %57,88 oranında ‘evet’ sonucu ile AK Parti’nin taleplerinin toplum tarafından kabulü ile sonuçlanmıştır.

AK Partinin Üçüncü Dönemi (2011-2014): Türkiye Söylemi

AK Parti’nin üçüncü iktidar döneminde yaşanan siyasal krizler 2011 Genel Seçimleri, 2014 Seçimleri, Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci konuları çerçevesinde düğümlenmektedir.

2009 yılında, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi adıyla resmî olarak başlatılan ve Kürt meselesini ve terör sorununu kalıcı olarak çözmek amacıyla yürütülen çok boyutlu politikalar bütünüdür. Temel özelliği, soruna yerli ve millî bir çözüm bulma amacına yönelik olmasıdır. Bu bağlamda Kürt meselesi başta olmak üzere birçok alanda reform yapılmış ve ülkenin demokratikleşmesine yönelik önemli adımlar atılmıştır.

2011 Genel Seçimlerinde Ak Parti %49,83 oy oranına ulaşırken milletvekili sayısında düşüş olmuştur. CHP, oyların %25,98’ini alarak 135 milletvekili, MHP %13,01 ile 53, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun bağımsız adayları ise 35 milletvekili ile meclise girmişlerdir.

AK Parti’nin üçüncü döneminde hükümeti en çok etkileyen konular; Kürt meselesinin çözümüne yönelik konular, Gezi Olayları ve siyasete yönelik siyaset dışı yapılanmaların müdahalesi olmuştur.

Bu dönemde değişik tanımlamalar altında Kürt meselesine yönelik çözüm adımları atılmıştır. Tek tipçi, dışlayıcı, inkâr politikaları reddedilmiştir. Ana dilde savunma hakkı, devlet okullarında Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması yasal hale gelmiştir. Bireyler çocuklarına Kürtçe isim verebilmeye başlamıştır.

HDP, 6 Ekim 2014’te Parti Meclisi ve MYK toplantılarının ardından Kobani’de yaşanan katliamları gerekçe göstererek halkı sokağa çağırması sonrası çıkan olaylarda 50’den fazla kişi yaşamını yitirdi ve yüzlercesi de yaralandı. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere birçok yerde iş yerleri yakıldı ve harap edildi. Ancak olayların durulmasından sonra HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Çözüm Süreci Öcalan ya da hükümet ‘bitti’ demedikçe devam edecektir” diyerek ipleri tamamen koparmadı.

Giriş

Türkiye 2000’li yıllara siyasal ve ekonomik krizler başta olmak üzere tarihsel bir kırılmanın eşiğinde girmiştir. Toplumun ve siyasetin yeni çıkış yollarına cevap veremeyen siyasi aktörler bu dönemde tasfiye olmuş, cevap verebilenler ise, AK Parti gibi, bu dönemde siyaset sahnesinde yerini almıştır.

1961 ve 1982 Anayasalarının ortaya çıkardığı siyasi ve toplumsal düzen 1990’lı yıllarda çevreden gelerek merkezi zorlayan dinamiklerle sorgulanmaya başlanmıştı.

Yeni kimlik taleplerine açık hale gelen siyasal alan, tabanın kimlik taleplerine en duyarlı partilerden biri olan Refah Partisi’nin (RP) büyükşehirlerde gerçekleştirdiği başarılı belediyecilik çalışmalarının da etkisi ile seçmen nezdinde takdirle karşıladı.

1996’da Doğru Yol Partisi ile koalisyonu paylaşan RP’nin iktidara gelmesi, kurulu düzenin devamından yan olan kesimlerin siyaset dışı alanlarda arayışlara yönelmesine neden olmuştu. Bu arayışlar, 28 Şubat Post-modern Darbesi’nin gerçekleşmesi ile sonuçlandı.

28 Şubat Postmodern Darbesi, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül askerî darbelerinden farklılıklar içermekteydi. Her şeyden önce asker kışlasından çıkıp siyasal alana doğrudan müdahale etmedi. Bunun yerine silahsız kuvvetlerin yani, medya ve kendisine sivil süsü vermiş birtakım örgütlü yapıların devreye girdiği, yargı ve diğer sivil bürokrasinin de desteklediği, siyaseti topyekûn denetleme ve devre dışı bırakma süreci olarak kurgulanmıştı. Dolayısıyla 28 Şubat, medyası, iş dünyası, yargısı, akademisi ve bürokrasisiyle büyük plandaki müesses nizamın bir restorasyonu ve sonuçları itibarıyla de bin yıl bitmeyeceği öngörülen çok boyutlu bir süreç olarak tasarlanmıştı. Siyasal yelpazenin merkezini oluşturan siyasal partiler de bu süreci yanlış okudu. Böylece 28 Şubat’ı gerçekleştiren sivil ve askerî bürokrasinin kendilerine açtığı alanı kabullenen ve darbeyi meşrulaştıran bir siyaset üretme yoluna gittiler. Böylece 2000’li yıllara gelindiğinde bu süreci iyi okuyamayan merkez partileri de gittikçe seçmen desteğini yitirdi.

6 Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’ni kapatmasının ardından, RP milletvekilleri, kapatılma ihtimali göz önünde bulundurularak 17 Aralık 1997’de kurulmuş olan Fazilet Partisi’nde birleştiler. Recai Kutan’a karşı kongrede yarışan Abdullah Gül 1 oyla genel başkanlık yarışını kaybedince, yenilikçi kanat 2001’de Fazilet Partisi’nin de kapatılmasıyla yerine kurulan Saadet Partisi’nde daha da güçlendiler.

Recep Tayyip Erdoğan’ın hapisten çıkması ile çevresinde örgütlenen Abdullah Gül, Bülent Arınç ve Abdüllatif Şener gibi isimlerin öncülüğünde 14 Ağustos 2001 tarihinde Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) kurulmuş oldu.

AK Parti’nin Birinci Dönemi (2002-2007): Dönüşüm Süreci

AK Parti’nin birinci dönemi, 2002-2007 yıllarını kapsar. Bu dönemde daha çok hizmet siyaseti, demokratik dönüşüm taleplerine cevap verme, vesayet yapılarına karşı çıkma, AB ilişkilerinin geliştirilmesi ve izlenen politikalara yöneltilen eleştirilerle mücadele ön plana çıkmaktadır.

3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken seçimlerde, kurulmasının üzerinden henüz 14 ay geçmesine rağmen büyük bir başarı sağlayan AK Parti, geçerli oyların %34,28’inin alarak TBMM’de 363 milletvekili çıkararak tek başına iktidar olmuştur. AK Parti’yi CHP %19,19 oy ve 178 vekil ile izlerken, Bağımsızlar %1 oyla 9 temsilci çıkarmışlardır.

AK Parti, iktidara gelir gelmez, tek parti olmanın verdiği rahatlık ve özgüvenle reform paketlerini Meclisten arka arkaya geçirdi. İlk icraatlardan birisi olarak 46 yıldan beri süregelen Olağanüstü Hal uygulaması kaldırıldı.

Daha önce başlatılan AB uyum sürecini daha da hızlandırarak hukuk sistemini AB standartları ile uyumlu hale getirmek amacıyla ilgili yasaların çıkarılması için hazırlanan reform paketi Meclise sunuldu.

2 Ocak’ta kabul edilen 4. Uyum Paketi ile başlıca şu konularda iyileştirmeler sağlandı:

  • İşkenceyle mücadele,
  • Gözaltı koşullarının iyileştirilmesi,
  • Adil yargılama hakkı,
  • Dernek kurma özgürlüğü, derneklerin uluslararası faaliyette bulunabilmesi,
  • Siyasi partilere üye olmada kolaylıklar,
  • Siyasi partilerin kapatılmalarının zorlaştırılması,
  • Gayrimüslim cemaatlerin vakıf ve mülk edinmelerinin önünün açılması.

4. Uyum Paketini izleyen 5, 6 ve 7. Uyum Paketleri özgürlükler yolunda da ilerleme sağlamaya çalıştı. Özel televizyonlarla birlikte TRT’de ilk kez Türkçe dışında Kürtçe yayın yapabilme, demokratikleşme kapsamında MGK görev ve yetkilerinde düzenleme, farklı dil ve lehçelerin öğretilmesine olanak sağlayan kursların açılmasına izin verme, YÖK’e Genelkurmay Başkanlığınca üye atanmasının kaldırılması ve Türk Vatandaşlarının Günlük Yaşamlarında Kullandıkları farklı dil ve lehçelerde radyo ve TV yayınlarının yapılmasına izin verilmesi, bu dönemde sağlanan demokratik açılımlardan bazılarıdır.

AB ile 50 yıldan beri süren ilişkiler 2000 sonrası hızlanmıştır. 11-12 Aralık 1999’da Helsinki Zirvesi’nde AB’ye aday ülke statüsü kazanılmıştır. 8 Mart 2001’de AB Konseyi Katılım Ortaklığı Belgesi onaylanmış, 19 Mart 2001 tarihinde ilk Ulusal Program açıklanmıştır. Takip eden yıllar ve 2004 yılında yapılan reformlar AB üyelik müzakerelerine başlama açısından önemli bir yer tutmaktadır.

11 Eylül saldırıları ve sonrası ABD’nin Irak’a girmesi dünyada yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. ABD Irak’a yapacağı müdahalede Türkiye topraklarını kullanma izni istemiş, AK Parti hükümetinin desteğine rağmen, bu istek doğrultusunda yapılan tezkere oylaması Meclis tarafından sürpriz bir biçimde reddedilmiştir.

3 Kasım 2002 yılında iktidara gelen ve başta yolsuzlukla mücadelede önemli adımlar atan, AB’yle uyum gibi konularda reformlar yapan ve ekonomide başarı sağlayan AK Parti’nin seçmen nezdindeki algısını ölçmek açısından önem taşıyan 2004 Mahalli Seçimleri AK Parti’nin zaferi ile sonuçlanmıştır.

Eski merkezi temsil eden seçkinci gruplar, ordu ve yargı başta olmak üzere sivil bürokrasi, Cumhurbaşkanı Sezer’i AK Parti politikalarının kontrolörü olarak görmekteydi.

2007 yılına gelindiğinde, Başbakan Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı adayı olup olamayacağı, Cumhurbaşkanı eşinin türbanlı olup olamayacağı gibi konular tartışma konusu olmaya başladı.

Aday belirleme süreci sonunda AK Parti dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aday gösterdi. Abdullah Gül’ün seçilmesi ile sonuçlanan seçim sürecinde mecliste 367 çoğunluğun sağlanıp sağlanamaması tartışmaları bu seçime damgasını vurdu.

Seçimlerin Mecliste yapılacağı ilk tur oylaması olan 27 Nisan akşamı, daha sonra E-Muhtıra olarak adlandırılacak Genel Kurmay açıklaması yayınlandı.

AK Partinin İkinci Dönemi (2007-2011): Anayasal Reformlar ve Direnç Siyaseti

AK Parti’nin ikinci iktidar dönemi olan 2007-2011 yıllarında, anayasal dönüşüm ve bu dönüşüme karşı ortaya çıkan siyasi direnç dikkati çekmektedir.

22 Temmuz’da yapılan erken seçimlerde AK Parti %46,58 oyla 341 sandalyeye sahip olurken, CHP %20,58 ile 112, MHP %14,27 ile 71 ve Bağımsızlar %5.24 ile 26 milletvekili çıkardılar.

2007’de ise bir referandum yapıldı ve yapılan referandum ile şu konular oylamaya sunuldu:

  • Genel seçimlerin beş yıl yerine dört yılda yapılması,
  • Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi,
  • TBMM toplantı yeter sayısının yeniden düzenlenmesi,
  • Cumhurbaşkanının nitelikleri, görev süresi, kaç kez seçilebileceği, aday gösterilme yöntemleri,
  • Seçimin nasıl yapılacağı.

21 Ekim 2007 tarihinde yapılan referandum ile %68,95 oy oranıyla AK Parti’nin talepleri halk tarafından onandı.

Türk siyasi tarihinde sürekli yer ve sorun teşkil eden ‘başörtüsü problemi’, yasağın kaldırılması konusunda toplumsal bir mutabakatın oluşmasına rağmen AK Parti iktidarları tarafından dahi ilk yıllarda çözüme kavuşturulması konusunda cesaret edilemeyen bir “problem” olmuştur.

Başörtüsü yasağı tartışmaları 2008 senesinin ilk aylarında tekrar alevlenmiştir. Başbakan Erdoğan’ın, başörtüsünün siyasi simge olarak kullanılsa dahi yasak kapsamında olmaması gerektiği şeklindeki söylemi gündemin ilk sıralarını teşkil etmiştir. MHP’nin de destek vermesi ile 2 hafta gibi kısa bir sürede Anayasanın ilgili maddelerinde değişiklik yapılmış ve Şubat 2008’de yasak kaldırılmıştır.

2009 yılında yerel seçimler yapıldı. Seçim sonuçları AK Parti’nin %38,39 oy oranı ile dördüncü kez üst üstte yapılan bir seçimden birinci parti olarak çıkması ile sonuçlandı. AK Parti’yi %23,08 ile CHP, 15.97 ile MHP izledi

Bundan sonra ise 12 Eylül 2010 referandumu %57,88 oranında ‘evet’ sonucu ile AK Parti’nin taleplerinin toplum tarafından kabulü ile sonuçlanmıştır.

AK Partinin Üçüncü Dönemi (2011-2014): Türkiye Söylemi

AK Parti’nin üçüncü iktidar döneminde yaşanan siyasal krizler 2011 Genel Seçimleri, 2014 Seçimleri, Kürt Meselesi ve Çözüm Süreci konuları çerçevesinde düğümlenmektedir.

2009 yılında, Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi adıyla resmî olarak başlatılan ve Kürt meselesini ve terör sorununu kalıcı olarak çözmek amacıyla yürütülen çok boyutlu politikalar bütünüdür. Temel özelliği, soruna yerli ve millî bir çözüm bulma amacına yönelik olmasıdır. Bu bağlamda Kürt meselesi başta olmak üzere birçok alanda reform yapılmış ve ülkenin demokratikleşmesine yönelik önemli adımlar atılmıştır.

2011 Genel Seçimlerinde Ak Parti %49,83 oy oranına ulaşırken milletvekili sayısında düşüş olmuştur. CHP, oyların %25,98’ini alarak 135 milletvekili, MHP %13,01 ile 53, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun bağımsız adayları ise 35 milletvekili ile meclise girmişlerdir.

AK Parti’nin üçüncü döneminde hükümeti en çok etkileyen konular; Kürt meselesinin çözümüne yönelik konular, Gezi Olayları ve siyasete yönelik siyaset dışı yapılanmaların müdahalesi olmuştur.

Bu dönemde değişik tanımlamalar altında Kürt meselesine yönelik çözüm adımları atılmıştır. Tek tipçi, dışlayıcı, inkâr politikaları reddedilmiştir. Ana dilde savunma hakkı, devlet okullarında Kürtçenin seçmeli ders olarak okutulması yasal hale gelmiştir. Bireyler çocuklarına Kürtçe isim verebilmeye başlamıştır.

HDP, 6 Ekim 2014’te Parti Meclisi ve MYK toplantılarının ardından Kobani’de yaşanan katliamları gerekçe göstererek halkı sokağa çağırması sonrası çıkan olaylarda 50’den fazla kişi yaşamını yitirdi ve yüzlercesi de yaralandı. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi olmak üzere birçok yerde iş yerleri yakıldı ve harap edildi. Ancak olayların durulmasından sonra HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş “Çözüm Süreci Öcalan ya da hükümet ‘bitti’ demedikçe devam edecektir” diyerek ipleri tamamen koparmadı.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.