Açıköğretim Ders Notları

Türkiye Cumhuriyeti Siyasî Tarihi Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Türkiye Cumhuriyeti Siyasî Tarihi Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Birinci Koalisyonlar Dönemi (1971-1980)

Giriş: Modernleşme ve 1970’li Yıllar

1970’li yıllar Türkiye siyaset tarihinde siyasal, sosyal ve iktisadi alanda görülen krizlere tanık olmuştur. Öyle ki, bu dönem fetret dönemi olarak da bilinir. Bu olumsuz dönemin oluşmasında pek çok sosyal ve tarihi sebep vardır ki bunlardan birisi de modernleşmedir.

Modernleşme, Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyet Döneminde devam eden bir değişim ve dönüşüm sürecini ifade eder. Siyasal ve sosyal olayları ve gelişmeleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen en önemli faktör, Türkiye’nin modernleşme süreci ve bu sürecin yarattığı gerilimlerdir. Ayrıca bu dönemde, Türk modernleşmesinin merkezi bir aktörü olarak ordunun da gelişen tepkiler ve oluşan krizler bağlamında siyasal ve sosyal alana çeşitli müdahaleleri olmuştur.

Bazı modernleşme kuramcılarının belirttiği gibi hızlı modernleşme, çatışma ve bozulmalara neden olabilmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde siyasal ve sosyal istikrarın sağlanamaması en önemli sorun olarak ortaya çıkmaktadır. İstikrarın bozulması en başta demokrasiye zarar vermektedir. İstikrar ve demokrasi üzerinde en büyük tahribatı ise askeri darbeler vermektedir.

Siyasal kültür açısından Türkiye yoksun bir ülke değildir. Cumhuriyet ve demokrasi kitleler tarafından kabul görmüştür. Bunalımlar daha çok, askeri darbeler ve partilerin iktidarda bulunmayı varlık nedeni olarak görmelerinden ve küçük siyasi partilerin politik tutumlarından kaynaklanmaktadır.

1946 ve sonrasında 1950 seçimleri ile çok partili hayat ile tanışan Türkiye demokrasisi 27 Mayıs 1960 Darbesi ile geleceği ipotek altına alınmış ve ülkede bir darbe geleneği başlamıştır.

27 Mayıs yönetimi, vesayetçi demokrasi dönemini başlatmıştır. Yasamayı, Anayasa Mahkemesi ve Senato yoluyla yürütmeyi de MGK ve yargı (özellikle Danıştay) yoluyla vesayet altına almış, yargıyı da kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden yapılandırmıştır.

Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu çok parçalı, bölünmeleri ve küçük partileri teşvik eden, kırılgan hükümetleri doğurmuştur.

1965-69 arası istisna, 1960-80 arası istikrarlı tek parti hükümeti oluşturulamamıştır. 1965-69 arası kurulan istikrar hükümeti 12 Mart 1970 darbesi ile bozulmuştur. Böylece, 1961 Anayasasının şeklen vermiş olduğu bazı özgürlükler de elden alınmıştır.

1971-73 arası askeri makamların kontrolü altında kısa süreli zayıf koalisyon hükümetleri kurulmuştur. 1973 yılından sonraki 6 yıl içinde ise 7 hükümet yer almıştır. Bu dönemin bir diğer özelliği de yozlaşma ve yolsuzluk olaylarındaki artıştır.

Siyasi aktörlerin basiretsizlikleri ve derin organizasyonların terör eylemleri de eklenince askerlere müdahale için yeterli sebep oluşmuş ve 12 Mart Darbesi ile yeniden başlayan demokrasi dönemi 12 Eylül 1980 ile bir kere daha kapanmıştır.

12 Mart Darbesi ve Sonuçları

27 Mayıs Darbesi’nden sonra sivil ve askerlerden oluşan bazı kesimler devrimin devam etmesi düşüncesindeydi. Yön Dergisi (daha sonra Devrim Gazetesi) ekseninde örgütlenen darbeci unsurların amacı Baascı sosyalizm türünde bir düzen kurmaktı. Fakat Genelkurmay düzeyinde üst komuta heyeti ve ABD’nin desteği ile bu darbe teşebbüsü (9 Mart) önlenerek 12 Mart’ta Darbesi gerçekleştirildi.

Bu dönemde iç ve dış güçler, toplum, partiler, gençlik ve ordu gibi zinde güçler tam bir hareketlilik içinde olmuştur. Devrim Gazetesi ve Doğan Avcıoğlu’nun kitapları kitleleri harekete geçirmiştir. Solda Devgenç, sağda ise üniversitelerde örgütlenen ‘komando’ denilen ülkücüler konuşlanmıştır.

Toplumda ve orduda oluşan bu hareketlilik siyasi partilerde de gözlemlenmiştir. CHP’den kopan Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları Güven Partisini kurmuştur. AP içinde de Demokratlar ve Demirel arasındaki gerilim had safhaya ulaşmış ve eski Demokratlar Ferruh Özbeyli liderliğinde Demokratik Partiyi kurarak AP’den ayrılmıştır. TİP’te ise Sadun Aren, Ali Aybar ve Behice Boran grupları çekişme halindedir.

12 Mart sonrası Erim hükümeti kurulmuş fakat Erim hükümeti hiçbir siyasi kanadı ve orduyu da memnun edememiştir.

12 Mart sonrası dönemde CHP içinde de İnönücüler ve Ecevitçiler ayrımı yaşanmıştır. 5 Mayıs 1972’de yapılan kongrede kazanan taraf Ecevit olmuştur.

Bu döneme damgasını vuran bir diğer gelişme 1961 Anayası’nda yapılan değişikliklerdir. Yapılan değişikliklerle temel hak ve özgürlüklerde kısıtlamaya gidilmiş, yürütme güçlendirilmiş, yargısal güvence zayıflatılmış ve genel olarak askeri bürokrasinin, özel olarak da askeri yargının yetkileri artırılmıştır.

1973 yılının başlarında Türkiye, konjonktürel sorunu olan Cumhurbaşkanlığı seçimi sorunuyla bir kez daha baş başa kalmıştır.

Uzun süren çekişmeler sonrası, parlamento başarılı bir sınav vererek muhtıracıların dayattığı aday yerine, üzerinde anlaşılan bir aday olan Fahrettin Korutürk’ü Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir (6 Nisan 1973)

Zayıf Hükümetler ve Bunalımlar Dönemi

1973 yerel seçimlerinde başarı sağlayan CHP MSP ile hükümet kurmuş, kurulan hükümetin en önemli icraatı 1974’de Kıbrıs Barış Harekatının yapılması olmuştur. CHP-MSP koalisyonu 1 yıldan kısa sürmüş (26 Ocak 1974-17 Kasım 1974), sonrasında ülke Milliyetçi Cephe Hükümetlerince yönetilmiştir.

Aynı dönemde CHP tarafından tarihi yanılgı tabiri dile getirilmiştir. Bu tabir 1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümetinin kuruluşu sürecinde kullanılmıştır. Tabir, CHP’nin din karşısındaki katı ve sert tutumunun bir yanılgı olduğunu ifade etmektedir.

CHP-MSP koalisyonundan sonra, farklı partilerin birlikteliğinden oluşan başarısızlığı görülerek benzer partiler hükümet oluşturma yoluna gitmiştir. Bunun sonucu, Demirel I. Milliyetçi Cephe Hükümetini büyük pazarlıklar ve ince hesaplarla kurmuştur. Bu dönemde MHP’nin yaygın gençlik örgütlenmesi ve gücü ile MSP’nin bakanlıklardaki gücü ve etkisi artmıştır.

1977 seçimleri CHP’nin oluşturacağı azınlık hükümeti ile sonuçlanmıştır. %41,4 oy oranı alan CHP, 21 Mayıs Anayasasının getirdiği kurallar gereği çoğunluk hükümetini oluşturamamıştır.

Ecevit bağımsızlardan geleceğine inandığı desteğe güvenerek azınlık hükümeti oluşturmuş fakat hükümet güvenoyu alamayarak düşmüştür. Her ne kadar güvenoyu alamasa da, bu hükümet, Cumhuriyet tarihinde oluşturulan ilk azınlık hükümetidir.

Ecevit’in azınlık hükümetini, 1978’de kurulan İkinci Milliyetçi Cephe hükümeti izlemiştir. Bu hükümette AP, MSP ve MHP yer almıştır. Oy oranlarına göre partiler bu hükümette yer almamıştır. Küçük partiler aldıkları oya nispeten daha fazla bakanlık elde etmiştir.

Dış politika, ekonomik sorunlar ve terör eylemleri karşısında çaresiz kalan hükümet kuruluşundan itibaren ancak 6 ay kadar görev yapabilmiştir.

17 Ocak 1978’de Ecevit AP’den istifa eden 11 bağımsızdan 10’una bakanlık vererek Üçüncü Ecevit Hükümetini oluşturmuştur. Oluşturulan bu hükümet gerek CHP içi, gerekse toplumun genelince siyasi ahlaken tasvip edilmemiştir.

1973 den sonra kurulan tüm hükümetler temel iki sorunla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu sorunlar, terör ve ekonomik problemlerdir.

16 Mart ve Bahçelievler Katliamları, Sivas ve Maraş Olayları, Doğan Öz, Hamit Fendoğlu ve Abdi İpekçi Cinayetleri bu dönemde kronikleşen terör olaylarına örnek olarak gösterilebilir.

Parti içi muhalefetin artması ve ekonomideki düşüş ve sosyal yaşamda terörün büyük bir ivmeyle artması Ecevit Hükümetini sonlandırmış, AP lideri Demirel MSP ve MHP’nin dışarıdan desteği ile bir azınlık hükümeti kurmuştur. Bu hükümet, oldukça radikal kararları içeren 24 Ocak 1980 kararları ile ülkeyi düzlüğe çıkarmaya çalışmıştır. Fakat anarşik olaylar dizginlenemez düzeye çıkmış ve çok belirgin bir devlet boşluğu oluşmuştur.

Mimarı Turgut Özal olan 24 Ocak Kararları, aslında ekonomik temelli kararlar olmakla birlikte sonuçları itibarıyla siyasal ve sosyal alanı da etkileyen bir dönemin başlamasına neden olmuştur.

Ekonomideki kısmi iyileşmeye karşılık, bu hükümet döneminde de 1978 yılının başından itibaren hızlanan siyasal ve sosyal sorunlar çözüme kavuşturulamamış, olaylar artarak devam etmiştir.

Bu hükümeti görevde bulunduğu 12 Kasım 1979 ile 12 Eylül 1980 tarihleri arasındaki sürede darbeye zemin hazırlayan çok önemli olaylar olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: İlhan Darendeoğlu, Orhan Tütengil, Gün Sazak, Nihat Erim ve Kemal Türkler cinayetleri; Çorum olayları, Tariş olayları, Mehmet Ali Ağca’nın kaçması; Evren’in uyarı mektubu vermesi, yeni cumhurbaşkanının seçilememesi; Konya mitingi. Bütün bu olaylar sonucunda, bu hükümetin sonunu getiren 12 Eylül Darbesi gerçekleşmiştir.

12 Eylül’le sonuçlanan sancılı dönemin en önemli sorunlarından biri de cumhurbaşkanının seçilememesidir. İlginç olan şu ki daha önceki seçimlerde olduğu gibi kendisini sol olarak tanıtan bir parti de, demokratların devamı ve sağcı olarak tanıtan bir parti de aday olarak emekli askerleri göstermişlerdir. CHP, 12 Mart müdahalesini yapan bir emekli askeri Muhsin Batur’u aday olarak göstermiştir. AP ise yine emekli askerlerden Faik Türün’ü aday olarak göstermiştir.

Sonuçta, bilindiği gibi tur üstüne tur atıldığı hâlde cumhurbaşkanı seçilememiştir. 1980 Mart’ından itibaren Cumhurbaşkanlığı seçimi ülke gündemine girmiş ve 6 Nisan’dan itibaren Cumhurbaşkanlığı makamı boş kalmıştı.

12 Mart döneminde uzlaşmayı sağlayıp cumhurbaşkanını seçen ve bu suretle 12 Mart müdahalesini sonlandıran siyasetçiler bu kez başarısız olmuş ve yeni bir darbenin kapısının aralanmasına neden olmuşlardır.

Askerler, 1979 yılı sonunda bir uyarı mektubuyla açıkça siyasileri uyarmışlardır. 12 Eylül’e doğru, siyasi kattaki aymazlığa paralel bir şekilde sokakta da hareketlilik artmış, toplumsal çatışmalar iyice hızlanmış, çatışmalar toplumun bütün katmanlarına yayılmıştır.

Başkan Cahit Karakaş, 10 Eylül tarihli birleşik oturumu da yeterli çoğunluk sağlanamadığı için Meclisi 12 Eylül günü saat 15.00’te yeniden toplanmak üzere kapatmıştır. Farkında değildiler, aslında Meclis o gün, bir daha toplanmamak üzere kapanmıştı. 12 Eylül günü Meclis yine toplanamamıştır. Fakat bu defa gerekçe farklıdır. 12 Eylül günü artık sahnede, Orgeneral Kenan Evren önderliğinde askerler vardır. 12 Eylül sabahı sadece siyasetçiler değil, topyekûn bir millet tank sesiyle uyanmıştır.

Sonuç

1971-1980 döneminin en belirleyici farklılığı, siyasal ve sosyal alanda yoğun bir kaos ve istikrarsızlık görüntüsünün yaşanmasıdır. Bu istikrarsızlığın temel nedeni önceden yaşanan askeri darbeler ve dönem boyunca askeri vesayetin gücünü göstermesidir.

1970’li yılların demokrasisi iki defa (27 Mayıs ve 12 Mart) darbeye maruz kalmış ve bu darbelerin etkilerinin yaşandığı kusurlu bir demokrasidir.

Bu dönemde, 27 Mayıs düzeninin getirdiği seçim sisteminin ve akabinde yaşanan 12 Mart Darbesinin de etkisiyle, siyasal yaşamda yoğun bir parçalanma yaşanmıştır. Böylece güçlü ve tek partili hükümetler oluşturulamamıştır. Oluşturulan koalisyon hükümetleri de uzun ömürlü olmamış ve etkili icraatlar gerçekleştirememişlerdir.

Ülkenin temel birinci problemi olan terör engellenememiş, hatta giderek daha da tırmanmıştır. İkinci temel problem olan ekonomik sıkıntılar çözülememiş, yokluk ve kıtlıklar artarak devam etmiştir.

24 Ocak Kararlarının etkisiyle 1970’lerin sonuna doğru nispeten ekonomide iyileşme görülse de, etkili bir iyileşme sağlanamamıştır.

12 Eylül Darbesi öncesi dönemde ülkenin tamamına yakın bölümü sıkıyönetim ile ordu tarafından yönetilmiştir. Buna rağmen terör olaylarında bir azalma sağlanamamıştır. Görevini yapmayan, terörü önleyemeyen ordu, sanki sorumlu kendisi değişmiş gibi siyasetçileri sorumlu olarak göstermiş ve darbeye meşruiyet sağlama yoluna gitmiştir.

12 Eylül öncesi görülen terör olayları büyük oranda üretilmiş olaylardır. Nitekim 11 Eylüle kadar yaşana terör olayları, 13 Eylül sabahı birden kesilmiştir.

Giriş: Modernleşme ve 1970’li Yıllar

1970’li yıllar Türkiye siyaset tarihinde siyasal, sosyal ve iktisadi alanda görülen krizlere tanık olmuştur. Öyle ki, bu dönem fetret dönemi olarak da bilinir. Bu olumsuz dönemin oluşmasında pek çok sosyal ve tarihi sebep vardır ki bunlardan birisi de modernleşmedir.

Modernleşme, Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan ve Cumhuriyet Döneminde devam eden bir değişim ve dönüşüm sürecini ifade eder. Siyasal ve sosyal olayları ve gelişmeleri doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyen en önemli faktör, Türkiye’nin modernleşme süreci ve bu sürecin yarattığı gerilimlerdir. Ayrıca bu dönemde, Türk modernleşmesinin merkezi bir aktörü olarak ordunun da gelişen tepkiler ve oluşan krizler bağlamında siyasal ve sosyal alana çeşitli müdahaleleri olmuştur.

Bazı modernleşme kuramcılarının belirttiği gibi hızlı modernleşme, çatışma ve bozulmalara neden olabilmektedir.

Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde siyasal ve sosyal istikrarın sağlanamaması en önemli sorun olarak ortaya çıkmaktadır. İstikrarın bozulması en başta demokrasiye zarar vermektedir. İstikrar ve demokrasi üzerinde en büyük tahribatı ise askeri darbeler vermektedir.

Siyasal kültür açısından Türkiye yoksun bir ülke değildir. Cumhuriyet ve demokrasi kitleler tarafından kabul görmüştür. Bunalımlar daha çok, askeri darbeler ve partilerin iktidarda bulunmayı varlık nedeni olarak görmelerinden ve küçük siyasi partilerin politik tutumlarından kaynaklanmaktadır.

1946 ve sonrasında 1950 seçimleri ile çok partili hayat ile tanışan Türkiye demokrasisi 27 Mayıs 1960 Darbesi ile geleceği ipotek altına alınmış ve ülkede bir darbe geleneği başlamıştır.

27 Mayıs yönetimi, vesayetçi demokrasi dönemini başlatmıştır. Yasamayı, Anayasa Mahkemesi ve Senato yoluyla yürütmeyi de MGK ve yargı (özellikle Danıştay) yoluyla vesayet altına almış, yargıyı da kendi ideolojisi doğrultusunda yeniden yapılandırmıştır.

Seçim Kanunu ve Siyasal Partiler Kanunu çok parçalı, bölünmeleri ve küçük partileri teşvik eden, kırılgan hükümetleri doğurmuştur.

1965-69 arası istisna, 1960-80 arası istikrarlı tek parti hükümeti oluşturulamamıştır. 1965-69 arası kurulan istikrar hükümeti 12 Mart 1970 darbesi ile bozulmuştur. Böylece, 1961 Anayasasının şeklen vermiş olduğu bazı özgürlükler de elden alınmıştır.

1971-73 arası askeri makamların kontrolü altında kısa süreli zayıf koalisyon hükümetleri kurulmuştur. 1973 yılından sonraki 6 yıl içinde ise 7 hükümet yer almıştır. Bu dönemin bir diğer özelliği de yozlaşma ve yolsuzluk olaylarındaki artıştır.

Siyasi aktörlerin basiretsizlikleri ve derin organizasyonların terör eylemleri de eklenince askerlere müdahale için yeterli sebep oluşmuş ve 12 Mart Darbesi ile yeniden başlayan demokrasi dönemi 12 Eylül 1980 ile bir kere daha kapanmıştır.

12 Mart Darbesi ve Sonuçları

27 Mayıs Darbesi’nden sonra sivil ve askerlerden oluşan bazı kesimler devrimin devam etmesi düşüncesindeydi. Yön Dergisi (daha sonra Devrim Gazetesi) ekseninde örgütlenen darbeci unsurların amacı Baascı sosyalizm türünde bir düzen kurmaktı. Fakat Genelkurmay düzeyinde üst komuta heyeti ve ABD’nin desteği ile bu darbe teşebbüsü (9 Mart) önlenerek 12 Mart’ta Darbesi gerçekleştirildi.

Bu dönemde iç ve dış güçler, toplum, partiler, gençlik ve ordu gibi zinde güçler tam bir hareketlilik içinde olmuştur. Devrim Gazetesi ve Doğan Avcıoğlu’nun kitapları kitleleri harekete geçirmiştir. Solda Devgenç, sağda ise üniversitelerde örgütlenen ‘komando’ denilen ülkücüler konuşlanmıştır.

Toplumda ve orduda oluşan bu hareketlilik siyasi partilerde de gözlemlenmiştir. CHP’den kopan Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları Güven Partisini kurmuştur. AP içinde de Demokratlar ve Demirel arasındaki gerilim had safhaya ulaşmış ve eski Demokratlar Ferruh Özbeyli liderliğinde Demokratik Partiyi kurarak AP’den ayrılmıştır. TİP’te ise Sadun Aren, Ali Aybar ve Behice Boran grupları çekişme halindedir.

12 Mart sonrası Erim hükümeti kurulmuş fakat Erim hükümeti hiçbir siyasi kanadı ve orduyu da memnun edememiştir.

12 Mart sonrası dönemde CHP içinde de İnönücüler ve Ecevitçiler ayrımı yaşanmıştır. 5 Mayıs 1972’de yapılan kongrede kazanan taraf Ecevit olmuştur.

Bu döneme damgasını vuran bir diğer gelişme 1961 Anayası’nda yapılan değişikliklerdir. Yapılan değişikliklerle temel hak ve özgürlüklerde kısıtlamaya gidilmiş, yürütme güçlendirilmiş, yargısal güvence zayıflatılmış ve genel olarak askeri bürokrasinin, özel olarak da askeri yargının yetkileri artırılmıştır.

1973 yılının başlarında Türkiye, konjonktürel sorunu olan Cumhurbaşkanlığı seçimi sorunuyla bir kez daha baş başa kalmıştır.

Uzun süren çekişmeler sonrası, parlamento başarılı bir sınav vererek muhtıracıların dayattığı aday yerine, üzerinde anlaşılan bir aday olan Fahrettin Korutürk’ü Cumhurbaşkanı olarak seçmiştir (6 Nisan 1973)

Zayıf Hükümetler ve Bunalımlar Dönemi

1973 yerel seçimlerinde başarı sağlayan CHP MSP ile hükümet kurmuş, kurulan hükümetin en önemli icraatı 1974’de Kıbrıs Barış Harekatının yapılması olmuştur. CHP-MSP koalisyonu 1 yıldan kısa sürmüş (26 Ocak 1974-17 Kasım 1974), sonrasında ülke Milliyetçi Cephe Hükümetlerince yönetilmiştir.

Aynı dönemde CHP tarafından tarihi yanılgı tabiri dile getirilmiştir. Bu tabir 1974 yılında CHP-MSP koalisyon hükümetinin kuruluşu sürecinde kullanılmıştır. Tabir, CHP’nin din karşısındaki katı ve sert tutumunun bir yanılgı olduğunu ifade etmektedir.

CHP-MSP koalisyonundan sonra, farklı partilerin birlikteliğinden oluşan başarısızlığı görülerek benzer partiler hükümet oluşturma yoluna gitmiştir. Bunun sonucu, Demirel I. Milliyetçi Cephe Hükümetini büyük pazarlıklar ve ince hesaplarla kurmuştur. Bu dönemde MHP’nin yaygın gençlik örgütlenmesi ve gücü ile MSP’nin bakanlıklardaki gücü ve etkisi artmıştır.

1977 seçimleri CHP’nin oluşturacağı azınlık hükümeti ile sonuçlanmıştır. %41,4 oy oranı alan CHP, 21 Mayıs Anayasasının getirdiği kurallar gereği çoğunluk hükümetini oluşturamamıştır.

Ecevit bağımsızlardan geleceğine inandığı desteğe güvenerek azınlık hükümeti oluşturmuş fakat hükümet güvenoyu alamayarak düşmüştür. Her ne kadar güvenoyu alamasa da, bu hükümet, Cumhuriyet tarihinde oluşturulan ilk azınlık hükümetidir.

Ecevit’in azınlık hükümetini, 1978’de kurulan İkinci Milliyetçi Cephe hükümeti izlemiştir. Bu hükümette AP, MSP ve MHP yer almıştır. Oy oranlarına göre partiler bu hükümette yer almamıştır. Küçük partiler aldıkları oya nispeten daha fazla bakanlık elde etmiştir.

Dış politika, ekonomik sorunlar ve terör eylemleri karşısında çaresiz kalan hükümet kuruluşundan itibaren ancak 6 ay kadar görev yapabilmiştir.

17 Ocak 1978’de Ecevit AP’den istifa eden 11 bağımsızdan 10’una bakanlık vererek Üçüncü Ecevit Hükümetini oluşturmuştur. Oluşturulan bu hükümet gerek CHP içi, gerekse toplumun genelince siyasi ahlaken tasvip edilmemiştir.

1973 den sonra kurulan tüm hükümetler temel iki sorunla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bu sorunlar, terör ve ekonomik problemlerdir.

16 Mart ve Bahçelievler Katliamları, Sivas ve Maraş Olayları, Doğan Öz, Hamit Fendoğlu ve Abdi İpekçi Cinayetleri bu dönemde kronikleşen terör olaylarına örnek olarak gösterilebilir.

Parti içi muhalefetin artması ve ekonomideki düşüş ve sosyal yaşamda terörün büyük bir ivmeyle artması Ecevit Hükümetini sonlandırmış, AP lideri Demirel MSP ve MHP’nin dışarıdan desteği ile bir azınlık hükümeti kurmuştur. Bu hükümet, oldukça radikal kararları içeren 24 Ocak 1980 kararları ile ülkeyi düzlüğe çıkarmaya çalışmıştır. Fakat anarşik olaylar dizginlenemez düzeye çıkmış ve çok belirgin bir devlet boşluğu oluşmuştur.

Mimarı Turgut Özal olan 24 Ocak Kararları, aslında ekonomik temelli kararlar olmakla birlikte sonuçları itibarıyla siyasal ve sosyal alanı da etkileyen bir dönemin başlamasına neden olmuştur.

Ekonomideki kısmi iyileşmeye karşılık, bu hükümet döneminde de 1978 yılının başından itibaren hızlanan siyasal ve sosyal sorunlar çözüme kavuşturulamamış, olaylar artarak devam etmiştir.

Bu hükümeti görevde bulunduğu 12 Kasım 1979 ile 12 Eylül 1980 tarihleri arasındaki sürede darbeye zemin hazırlayan çok önemli olaylar olmuştur. Bunlardan bazıları şunlardır: İlhan Darendeoğlu, Orhan Tütengil, Gün Sazak, Nihat Erim ve Kemal Türkler cinayetleri; Çorum olayları, Tariş olayları, Mehmet Ali Ağca’nın kaçması; Evren’in uyarı mektubu vermesi, yeni cumhurbaşkanının seçilememesi; Konya mitingi. Bütün bu olaylar sonucunda, bu hükümetin sonunu getiren 12 Eylül Darbesi gerçekleşmiştir.

12 Eylül’le sonuçlanan sancılı dönemin en önemli sorunlarından biri de cumhurbaşkanının seçilememesidir. İlginç olan şu ki daha önceki seçimlerde olduğu gibi kendisini sol olarak tanıtan bir parti de, demokratların devamı ve sağcı olarak tanıtan bir parti de aday olarak emekli askerleri göstermişlerdir. CHP, 12 Mart müdahalesini yapan bir emekli askeri Muhsin Batur’u aday olarak göstermiştir. AP ise yine emekli askerlerden Faik Türün’ü aday olarak göstermiştir.

Sonuçta, bilindiği gibi tur üstüne tur atıldığı hâlde cumhurbaşkanı seçilememiştir. 1980 Mart’ından itibaren Cumhurbaşkanlığı seçimi ülke gündemine girmiş ve 6 Nisan’dan itibaren Cumhurbaşkanlığı makamı boş kalmıştı.

12 Mart döneminde uzlaşmayı sağlayıp cumhurbaşkanını seçen ve bu suretle 12 Mart müdahalesini sonlandıran siyasetçiler bu kez başarısız olmuş ve yeni bir darbenin kapısının aralanmasına neden olmuşlardır.

Askerler, 1979 yılı sonunda bir uyarı mektubuyla açıkça siyasileri uyarmışlardır. 12 Eylül’e doğru, siyasi kattaki aymazlığa paralel bir şekilde sokakta da hareketlilik artmış, toplumsal çatışmalar iyice hızlanmış, çatışmalar toplumun bütün katmanlarına yayılmıştır.

Başkan Cahit Karakaş, 10 Eylül tarihli birleşik oturumu da yeterli çoğunluk sağlanamadığı için Meclisi 12 Eylül günü saat 15.00’te yeniden toplanmak üzere kapatmıştır. Farkında değildiler, aslında Meclis o gün, bir daha toplanmamak üzere kapanmıştı. 12 Eylül günü Meclis yine toplanamamıştır. Fakat bu defa gerekçe farklıdır. 12 Eylül günü artık sahnede, Orgeneral Kenan Evren önderliğinde askerler vardır. 12 Eylül sabahı sadece siyasetçiler değil, topyekûn bir millet tank sesiyle uyanmıştır.

Sonuç

1971-1980 döneminin en belirleyici farklılığı, siyasal ve sosyal alanda yoğun bir kaos ve istikrarsızlık görüntüsünün yaşanmasıdır. Bu istikrarsızlığın temel nedeni önceden yaşanan askeri darbeler ve dönem boyunca askeri vesayetin gücünü göstermesidir.

1970’li yılların demokrasisi iki defa (27 Mayıs ve 12 Mart) darbeye maruz kalmış ve bu darbelerin etkilerinin yaşandığı kusurlu bir demokrasidir.

Bu dönemde, 27 Mayıs düzeninin getirdiği seçim sisteminin ve akabinde yaşanan 12 Mart Darbesinin de etkisiyle, siyasal yaşamda yoğun bir parçalanma yaşanmıştır. Böylece güçlü ve tek partili hükümetler oluşturulamamıştır. Oluşturulan koalisyon hükümetleri de uzun ömürlü olmamış ve etkili icraatlar gerçekleştirememişlerdir.

Ülkenin temel birinci problemi olan terör engellenememiş, hatta giderek daha da tırmanmıştır. İkinci temel problem olan ekonomik sıkıntılar çözülememiş, yokluk ve kıtlıklar artarak devam etmiştir.

24 Ocak Kararlarının etkisiyle 1970’lerin sonuna doğru nispeten ekonomide iyileşme görülse de, etkili bir iyileşme sağlanamamıştır.

12 Eylül Darbesi öncesi dönemde ülkenin tamamına yakın bölümü sıkıyönetim ile ordu tarafından yönetilmiştir. Buna rağmen terör olaylarında bir azalma sağlanamamıştır. Görevini yapmayan, terörü önleyemeyen ordu, sanki sorumlu kendisi değişmiş gibi siyasetçileri sorumlu olarak göstermiş ve darbeye meşruiyet sağlama yoluna gitmiştir.

12 Eylül öncesi görülen terör olayları büyük oranda üretilmiş olaylardır. Nitekim 11 Eylüle kadar yaşana terör olayları, 13 Eylül sabahı birden kesilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.