Açıköğretim Ders Notları

Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Sosyolojide Araştırma Yöntem ve Teknikleri Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Bilim, Yöntem Ve Toplumsal Araştırma

Felsefe ve Bilgi

İnsan ırkını sahip olduğu merak duygusu, binlerce yıldır doğal ve toplumsal çevreler ile ilgili pek çok şey hakkında bilgi sahibi olmasına neden olmuştur. Elde edilen bilginin gelecek nesillere aktarılması ile insanoğlunun yaşam düzeni sürekli değişim göstermiştir.

Kelime anlamıyla bilgelik sevgisi anlamına gelen Felsefe (philia ve sophia), varlıklar hakkında geçerli, güvenilir ve erdemli bilgilere ulaşma arzusunda olması demektir. İnsanoğlu, felsefe sayesinde içinde bulunduğu doğal ve toplumsal dünyayı anlamaya ve varlıklarla ilgili doğru bilgilere ulaşmaya çalışır. Varlık felsefesi ve bilgi felsefesi, felsefenin iki temel kavramıdır.

Varlık Felsefesi (Ontoloji), varlığı, maddesel, zihinsel ve ruhsal boyutlarıyla çözümlemeye çalışır. Burada, gerçek ve doğru bilgiye ulaşmak için varlığa ilişkin doğru ve tutarlı sorular sorabilmek önemlidir. Bilgi Felsefesi (Epistemoloji) ise, bilginin, kaynağını, doğruluğunu, sınırlarını, niteliğini ve özelliğini inceler. Bilim, varlığın kendisini, bir gerçeklik olarak kabul edip ve bilimsel araştırma yöntem ve teknikler yoluyla çözümleyerek ele alır. Varlık felsefesi ise, varlığın, dış nesnel gerçekliğini sorgular ve varlığı varlık yapan özünün ne olduğunu irdelemeye çalışır.

Gerçek, doğru ve bilgi kavramlarını çoğu zaman tam anlaşılmayıp birbirine karıştırılır. Bu kavramların açıklığa kavuşturulması yararlı olacaktır. Gerçek, insan bilincinin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan somut ve nesnel varlıkların tümüdür. Doğru, herhangi bir bilgiye ilişkin zihinsel bir genellemenin, soyutlamanın, sınıflamanın ve çözümlemenin bir sonucu olarak ortaya çıkan, değer yüklü bir tanımlamadır. Bilgi ise öznenin, öğrenme, araştırma ya da gözlem yoluyla nesneyi bilme, tanıma ve çözümlemesi sonucu ortaya çıkan bir üründür.

Bilginin birçok türü vardır. Gündelik bilgi, dinsel bilgi, sanatsal bilgi, felsefi bilgi, siyasal bilgi, hukuksal bilgi, teknik bilgi, ideolojik bilgi bunlara örnek verilebilir. Diğer bilgi türlerinden farklı olarak bilimsel bilgi, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak elde edilmektedir. Bilimsel bilginin elde edilemediği noktalarda, felsefe, varlığa ilişkin sorular sorar. Bu nedenle felsefe, bilimin her zaman bir adım önündedir.

Bilim, Bilimsel Bilgi ve Yöntem

Bilimin birçok tanımı yapılabilir. Genel bir ifadeyle bilimi, doğal ve toplumsal olgu ve olaylar hakkında, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak elde edilen tutarlı, düzenli, geçerli ve güvenilir bilgiler bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu anlamda geçerli ve güvenilir bilimsel bilgiye, belli bir kuramsal yaklaşıma uygun araştırma yöntem ve tekniklerinin kullanılmasıyla elde ulaşılır. Bilimsel bilgi ise, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak doğal ve toplumsal dünyanın sistematik bir şekilde incelenmesi sonucunda elde edilen bir bilgi türüdür. Bilimsel bilginin elde edilmesinde, gözlem, deney ve test etme yöntemlerinin yanında anlama, çözümleme ve yorumlama da kullanılabilir. Elde edilen bilimsel bilgi, araştırmacının her türlü önyargı, kişisel beğeni, öznel tutum ve değer yargılarından olabildiğince arındırılmış, akla ve mantığa uygun, kendi içinde düzenli, sistemli, tutarlı, açık, net ve genellenebilir olmalıdır.

Bilimsel araştırmalarda kullanılan yöntem, geçerli ve güvenilir bilimsel bilgiye ulaşmak için araştırmacıların izlenmesi gereken yol haritasını ifade etmektedir. Doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin kullandığı yöntemler arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır.

Aydınlanma Düşüncesi

Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyılda merkezi Fransa olmak üzere, Almanya ve İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin birçoğunda gelişen ve yayılan, birbirine bağlı felsefi, bilimsel ve toplumsal alanlarda oluşan düşünce hareketidir. Aydınlanma düşüncesi, genel anlamda Hristiyanlığın hâkimiyetindeki geleneksel dünya görüşünde kökleşmiş olan anlayışa karşı gelerek, insan, toplum ve doğa hakkında yeni bir düşünce çerçevesinin yaratılmasını ifade etmektedir (Hamilton, 1996: 23). Batıl inanç ve doğaüstü inancını reddeden, doğanın sadece nesnel ve tarafsız bir yol olan bilim aracılığıyla anlaşılabileceğini savunmuştur. Cehaletin ortadan kaldırılmasının ve insanların durumunun iyileşmesinin ancak bilgi, akıl ve bilim yoluyla gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür. Bu nedenle, aynı zamanda Akıl Çağı olarak da bilinmektedir.

Aydınlanma Düşüncesinin Temel İlkeleri

Bütün Aydınlanma düşünürlerinin uzlaştığı Aydınlanma düşüncesinin temel ilkeleri akıl, ampirisizm, bilim, evrensellik, ilerleme, bireycilik, hoşgörü, özgülük, insan doğasının aynılığı ve sekülarizm’dir. Aydınlanmanın temel ilkelerini oluşturan bu yeni fikirler, tıbbi, bilimsel ve teknolojik alanlarda, yazı, basım, resim, müzik, heykel ve mimari gibi sanat alanlarında birçok kültürel yaratıcılığı etkilemiştir.

Devrimler

Aydınlanma, 17. yüzyılda başlayan bilimsel çalışmaların bir ürünü olan, modern bilimin verilerinden yararlanmış ve kendisini bilgiye ve akla dayalı bir düşünce hareketi olarak temellendirmiştir. Toplumsal yaşamda, modern bilimsel çalışmaların oluşturduğu Bilimsel Devrim ile başlayarak büyük bir değişim yaşanmıştır.

Bilimsel Devrim

Doğayı bilmek ve doğanın gizlerini çözerek doğanın belli yasalara göre işleyen mekanizmasını anlamaya dayanır. Newton’un evrensel yer çekimi yasasını keşfetmesi Bilimsel Devrim’in başlangıcı olarak kabul edilir.

Fransız Devrimi

Fransız Devrimi, tüm devrimler içinde, kitlesel nitelikteki ve dünyayı kapsayan tek toplumsal devrim olarak kabul edilmektedir. Devrim sürecinde, tarihsel olarak ilk defa evrensel özgürlük ve eşitlik gibi tamamıyla dünyevi ideallerin rehberliğindeki bir hareketin, toplumsal bir düzeni alt üst ettiği görülmüştür. Devrimi’nin hedefi, Avrupa’da aristokrasi ve kilisenin otoritesi ile yönetilen toplum düzeninden kurtararak, evrensel özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanan yeni bir toplumsal düzeni getirmeyi amaçlamıştır. Devrimin getirdiği en önemli yenilik, demokrasinin sadece bir yönetim biçimi olmayı bırakıp, devletin tek rasyonel biçimi haline gelmesi olmuştur.

Endüstri Devrimi

Endüstri Devrimi, 18. yüzyılın sonlarında İngiltere’de başlamış ve daha sonra bütün Batı Avrupa ve Birleşik Amerika’ya yayılarak bu ülkeleri de derinden etkilemiştir (Hobsbawm, 2003: 37). Buhar ve elektrik gibi güç kaynaklarının teknoloji içinde kullanılmaya başlaması, kömür, demir-çelik ve tekstil endüstrilerini hızla geliştirmiş ve makineye dayalı üretim teknolojilerinin gelişmesine, fabrika sisteminde üretime geçilmesini neden olmuştur.

Yaşanan bu ekonomik ve toplumsal yapıdaki gelişmeler, köylerden kentlere kitlesel bir göçü başlatmıştır. Çalışma alanları tarımdan endüstriye kaymış, kitlesel göç alan kentlerin hızlı bir şekilde büyümesine neden olmuştur. Bilimsel Devrim ile başlayan dönüşüm süreci, insanların yaşama, çalışma ve düşünme biçiminde köklü değişimlere yol açmıştır.

Modernite ve Modern Toplumlar

Modernite, insanların ilerlemeyi sağlamak için bilimsel bilgiyi kullanabileceğine inandığı insanlık tarihinde önemli bir aşamadır. Modern düşüncenin kökleri 18 yy. da atılmıştır. Modernite ilerici, ekonomik ve yönetsel akılcılaştırmayı ve olgunun değerden, ahlaksal alanın kuramsal alandan ayrı tutulması gibi toplumsal dünyanın ayrımlaştırmasını bildirmektedir(Sarup,2004: 187).

Bir toplumun modern olarak tanımlanması, politik ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda tanımlanan belirli özelliklere dayanmaktadır. Sosyolojiyi şekillendiren soruların birçoğu modernite ile ilişkili olarak gelişmiş toplumsal yapılardaki hızlı ve kapsamlı değişim toplumsal kuramcıların sorunlarının temelini oluşturmuştur.

Sosyolojinin Bilim Olarak Kurulması

18. yüzyılda Aydınlanma düşünürlerin sistematik ve tutarlı çalışması, onları daha önceki düşünürlerden ayırmıştır ve birçok araştırmacı tarafından bu düşünürler sosyolojinin öncüleri, kurucuları olarak kabul edilmiştir. Akıl Çağı’nın bir sonucu olarak sosyoloji, bir toplum bilimi kurmak için rasyonalist (akılcı) düşünce ile tanımlamıştır (Hamilton, 1996: 51).

Pozitivizmin ve sosyolojinin kurucularından kabul edilen Saint Simon, sosyolojinin temel görevinin toplumu hareket ve dönüşüm halinde incelemek olduğunu ve toplumsal olguların bilimsel tekniklerle incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Sosyolojinin kurucusu ve isim babası olarak kabul edilen Comte, modern toplumda dinin, batıl inancın ve etkisinin pozitivist bilim ile yer değiştireceğini inanmıştır. Saint Simon ve Comte’un yazıları 19. yüzyıl klasik sosyolojisine taşınmış ve modern sosyolojinin ortaya çıkmasını desteklemiştir.

Doğa Bilimleri ve Sosyal Bilimler

17. YY Bilimsel devrimlerele birlikte oluşturulan bilimsel yöntem, doğa bilimlerinin ilerlemesini ve fizik, kimya gibi birer disiplin olarak kurumsallaşmalarını sağlamıştır. Böylece bu bilimlerde ampirist bilim anlayışını benimsemişlerdir.

19 yy. sosyoloji, iktisat siyaset ve antropoloji hibi sosyal bilimlerin hepsi Aydınlanmanın etkisi ile toplumun rasyonel temelde düzenlenmesi, ilerleme ve akılcı bilimsel bir toplum oluşturma amacıyla hareket etmişlerdir.(Özlem, 2001: 58).

Pozitivizm: Aydınlanma geleneğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, bilim ve olgular, metafiziğin karşısında yer alarak, dinî inancın ve vahiyin bilgi kaynakları olarak görülmesi reddedilmiştir(Swingewood, 1998: 49).

Sosyal bilimlerde pozitivizm, insanın toplumsal hayatını doğa bilimlerinde başarılı olan yöntemler ve açıklama biçimleri çerçevesinde, bilimsel bir temelde araştırma girişimini ifade etmektedir. Pozitivistler bunu yaparken genellikle belirli bir ampirist bilgi kuramına dayanmış ve uygulamaya çalışılmıştır(Benton ve Craib, 2008: 45).

Toplumsal Araştırma ve Yöntemleri

Toplumsal araştırma; bireyler, gruplar, kurumlar, formal ve enformal toplumsal yapılar, topluluklar kültürler ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini incelemektedir (Lin, 1976: 2). Kavramsal ya da kuramsal amaç taşıyan araştırmalar ile pragmatik ya da uygulama amacına yönelik olarak yapılan araştırmalar, toplumsal araştırmaların temelinde yatan iki nedendir. Toplumsal kuram, olguları ve olgular arasında karmaşık gibi görünen toplumsal ilişkilerin sistematik olarak anlaşılır hale getirmektedir. Bir kuramın gücü, toplumsal bir olguyu açıklayıcı olmasına ve uygulanabilir nitelik taşımasına dayanmaktadır.

Kuram, toplumsal olgular ve olgular arasındaki ilişkilerden soyutlanan kavramlardan oluşmaktadır. Toplumsal kuramın parçalarını kavramlar, hipotezler ve varsayımlar oluşturmaktadır. Kavramlar, toplumsal gerçekliği anlaşılır hale getiren, iyice düşünülmüş, dikkatle tanımlanmış ve bir kuramda açıkça belirtilmiş olan bir fikri ifade etmektedir. Hipotez, test edilmek üzere değişkenler arasında kurulan ilişkiler ya da önermelerdir. Varsayımlar ise kuramın uygulanabileceği geçerli koşulları tanımlayan önermelerdir. Bu önermeler kuramsal yapının hangi şartlarda uygulanabileceğini, hangi şartlarda geçerli olup olmayacağını belirtmektedir.

Toplumsal Araştırmanın Aşamaları

Sosyolojik araştırmalar, araştırmanın konusunun ve probleminin belirlenmesi, uygun çalışma tipinin seçilmesi, örneklem seçimi, ölçme, verilerin toplanması ve analizi ile bulguların yorumlanmasını içeren bir dizi araştırma aşamasını içermektedir. Bu aşamalar;

i. Araştırma Konusunun Belirlenmesi: Araştırma konusu, araştırmanın amacına uygun olarak yapılmalıdır. Araştırmanın amacı literatüre katkıda bulunarak bilgi birikimi sağlamak, toplumsal bir sorunun açıklanması ve anlaşılması veya toplumu ya da toplumun bir kısmını ilgilendiren bir sorununun çözümünü sağlamak olabilir.

ii. Araştırma Probleminin Belirlenmesi: Araştırma konusu çok geniş çerçeveyi kapsıyor olabilir. Bu durumda araştırmacı, genel çerçeve içinden daha özel koşulların tanımlandığı bir araştırma problemi belirlemelidir. Araştırma probleminin belirlenmesi için öncelikle literatür taramasının yapılması gerekmektedir. Literatür taraması araştırma konusu ile ilgili kitaplar, makaleler, yapılmış araştırmalar, raporlar gibi yazılı malzemeler ile sözlü ve görsel malzemeleri kapsamaktadır. Literatür taraması, araştırmacılar için hem bilgi dağarcığını geliştirme hem de çalışmalarını yürüteceği konuda eksik olan ya da araştırılmamış olan alanları tespit etme olanağı sağlamaktadır.

iii. Uygun Çalışma Türünün Seçilmesi: Keşfedici çalışma, tanımlayıcı/betimleyici çalışma, hipotez geliştirme ve hipotez test etme olarak farklı türlerde çalışma türleri vardır. Araştırmacı bu çalışma türlerinden araştırması için en uygun araştırma türünü seçmelidir.

iv. Örneklem Seçimi: Araştırma kapsamına giren olgu ve olayların tamamı araştırma evrenini oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamının bir çalışma içinde test edilmesi insan kaynakları, teknik donanım, mali kaynaklar ve zaman açısından mümkün olmayacağı için araştırma evreni içerisinden bir alt grup seçilerek süreç yürütülür. Seçilen bu alt grup örneklem olarak adlandırılır. Örneklem, araştırma evreninin özelliklerini en iyi şekilde yansıtan ve örneklem seçim teknikleri aracılığıyla seçilen bir grup olarak ifade edilebilir. Örneklem seçiminde farklı teknikler kullanılmaktadır. Araştırmanın problemine uygun olarak örneklem seçimi, tesadüfi örneklem, tabakalı örneklem ve kümeleme örneklem seçim tekniklerinden biri veya birkaçı aracılığıyla belirlenebilir.

i. Ölçme: Ölçme araştırma problemine uygun olarak elde edilmek istenen bilgilere yönelik soruların hazırlanmasını ve soruların cevap kategorilerinin sayısallaştırılmasını içermektedir. Bir araştırma için güvenilirlik ve geçerlilik iki önemli kavramdır. Güvenilirlik, araştırmanın tekrar edilebilirliğini, geçerlilik ise çıkarım, önerme ve sonuçların ne derece geçerli olduğunu belirtmek amacıyla toplanan veri kalitesini ifade etmektedir.

ii. Veri Toplama: Araştırmacılar asıl veri kaynağı, örneklem grubu üzerinde yürüttüğü çalışmalar sayesinde araştırma problemine yönelik elde ettiği verilerdir. Anket, yapılandırılmış mülakat, tarama ve deney nicel araştırmalar, mülakat, odak grup görüşmesi, katılımcı ve katılımsız gözlem, yaşam öyküsü, örnek olay incelemesi ve doküman incelemesi de nitel araştırmalarda kullanılan yöntemlerdendir.

iii. Veri Analizi: Elde edilen verilerin kodlama, dönüştürme gibi biçimlerle organize edildiği, kuramsal yaklaşımlarıyla ne kadar örtüştüğü değerlendirilerek analiz edildiği aşamadır.

iv. Araştırma Bulguların Yorumlanması ve Rapor Yazımı: Veri analizi aşamasında elde edilen bilgiler ve istatistiksel sonuçlar kullanılarak, araştırma bulguları nesnel, verilerle destekli ve anlamlı olacak şekilde yorumlanır. Yapılan yorumların raporlar halinde okuyucuya sunulması gerekmektedir. Raporun hazırlanması sürecinde, raporun yazı diline ve ayrıntılara dikkat edilmeli ve hedeflenen okuyucu kitlesine uygun biçimde yazılmalıdır .

v. Araştırma Bulgularının Mevcut Çalışmalarla Bütünleştirilmesi: Araştırmanın amacına uygun olarak araştırma bulguları önceden yapılan çalışmalarla ve kuramsal ilişkilerle bütünleştirilmeli ya da belirlenen sorunun çözümüne yönelik politika üretimine katkıda bulunmalıdır.

Nicel ve Nitel Araştırma Yöntemleri

Sayısal istatistiksel yöntemlerin kullanıldığı nicel araştırma yöntemleri ile insancıl ve nitel yöntemlerin kullanıldığı nitel araştırma yöntemleri birçok yönden birbirinden farklılaşmakla birlikte, farklı açılardan birbirini tamamlamaktadır. Her iki araştırma yöntemi de toplumsal ilişkileri ve yaşamı anlama ve açıklama amacına yönelik olarak önemli katkılar sağlamaktadır. Sosyolojik araştırmayla ilgilenenler için nicel ve nitel araştırma yöntemleri arasındaki ayrım gittikçe önemsiz hâle gelmekte ve birçok sosyolog, veri toplama ve sosyal davranışı açıklamada nicel ve nitel araştırma yöntemlerini bir arada kullanmaktadır (Bilton vd., 2008: 447).

Felsefe ve Bilgi

İnsan ırkını sahip olduğu merak duygusu, binlerce yıldır doğal ve toplumsal çevreler ile ilgili pek çok şey hakkında bilgi sahibi olmasına neden olmuştur. Elde edilen bilginin gelecek nesillere aktarılması ile insanoğlunun yaşam düzeni sürekli değişim göstermiştir.

Kelime anlamıyla bilgelik sevgisi anlamına gelen Felsefe (philia ve sophia), varlıklar hakkında geçerli, güvenilir ve erdemli bilgilere ulaşma arzusunda olması demektir. İnsanoğlu, felsefe sayesinde içinde bulunduğu doğal ve toplumsal dünyayı anlamaya ve varlıklarla ilgili doğru bilgilere ulaşmaya çalışır. Varlık felsefesi ve bilgi felsefesi, felsefenin iki temel kavramıdır.

Varlık Felsefesi (Ontoloji), varlığı, maddesel, zihinsel ve ruhsal boyutlarıyla çözümlemeye çalışır. Burada, gerçek ve doğru bilgiye ulaşmak için varlığa ilişkin doğru ve tutarlı sorular sorabilmek önemlidir. Bilgi Felsefesi (Epistemoloji) ise, bilginin, kaynağını, doğruluğunu, sınırlarını, niteliğini ve özelliğini inceler. Bilim, varlığın kendisini, bir gerçeklik olarak kabul edip ve bilimsel araştırma yöntem ve teknikler yoluyla çözümleyerek ele alır. Varlık felsefesi ise, varlığın, dış nesnel gerçekliğini sorgular ve varlığı varlık yapan özünün ne olduğunu irdelemeye çalışır.

Gerçek, doğru ve bilgi kavramlarını çoğu zaman tam anlaşılmayıp birbirine karıştırılır. Bu kavramların açıklığa kavuşturulması yararlı olacaktır. Gerçek, insan bilincinin dışında ve ondan bağımsız olarak var olan somut ve nesnel varlıkların tümüdür. Doğru, herhangi bir bilgiye ilişkin zihinsel bir genellemenin, soyutlamanın, sınıflamanın ve çözümlemenin bir sonucu olarak ortaya çıkan, değer yüklü bir tanımlamadır. Bilgi ise öznenin, öğrenme, araştırma ya da gözlem yoluyla nesneyi bilme, tanıma ve çözümlemesi sonucu ortaya çıkan bir üründür.

Bilginin birçok türü vardır. Gündelik bilgi, dinsel bilgi, sanatsal bilgi, felsefi bilgi, siyasal bilgi, hukuksal bilgi, teknik bilgi, ideolojik bilgi bunlara örnek verilebilir. Diğer bilgi türlerinden farklı olarak bilimsel bilgi, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak elde edilmektedir. Bilimsel bilginin elde edilemediği noktalarda, felsefe, varlığa ilişkin sorular sorar. Bu nedenle felsefe, bilimin her zaman bir adım önündedir.

Bilim, Bilimsel Bilgi ve Yöntem

Bilimin birçok tanımı yapılabilir. Genel bir ifadeyle bilimi, doğal ve toplumsal olgu ve olaylar hakkında, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak elde edilen tutarlı, düzenli, geçerli ve güvenilir bilgiler bütünü olarak tanımlayabiliriz. Bu anlamda geçerli ve güvenilir bilimsel bilgiye, belli bir kuramsal yaklaşıma uygun araştırma yöntem ve tekniklerinin kullanılmasıyla elde ulaşılır. Bilimsel bilgi ise, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanılarak doğal ve toplumsal dünyanın sistematik bir şekilde incelenmesi sonucunda elde edilen bir bilgi türüdür. Bilimsel bilginin elde edilmesinde, gözlem, deney ve test etme yöntemlerinin yanında anlama, çözümleme ve yorumlama da kullanılabilir. Elde edilen bilimsel bilgi, araştırmacının her türlü önyargı, kişisel beğeni, öznel tutum ve değer yargılarından olabildiğince arındırılmış, akla ve mantığa uygun, kendi içinde düzenli, sistemli, tutarlı, açık, net ve genellenebilir olmalıdır.

Bilimsel araştırmalarda kullanılan yöntem, geçerli ve güvenilir bilimsel bilgiye ulaşmak için araştırmacıların izlenmesi gereken yol haritasını ifade etmektedir. Doğa bilimleri ile sosyal bilimlerin kullandığı yöntemler arasında bazı benzerlikler ve farklılıklar bulunmaktadır.

Aydınlanma Düşüncesi

Aydınlanma, 17. ve 18. yüzyılda merkezi Fransa olmak üzere, Almanya ve İngiltere ve diğer Avrupa devletlerinin birçoğunda gelişen ve yayılan, birbirine bağlı felsefi, bilimsel ve toplumsal alanlarda oluşan düşünce hareketidir. Aydınlanma düşüncesi, genel anlamda Hristiyanlığın hâkimiyetindeki geleneksel dünya görüşünde kökleşmiş olan anlayışa karşı gelerek, insan, toplum ve doğa hakkında yeni bir düşünce çerçevesinin yaratılmasını ifade etmektedir (Hamilton, 1996: 23). Batıl inanç ve doğaüstü inancını reddeden, doğanın sadece nesnel ve tarafsız bir yol olan bilim aracılığıyla anlaşılabileceğini savunmuştur. Cehaletin ortadan kaldırılmasının ve insanların durumunun iyileşmesinin ancak bilgi, akıl ve bilim yoluyla gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür. Bu nedenle, aynı zamanda Akıl Çağı olarak da bilinmektedir.

Aydınlanma Düşüncesinin Temel İlkeleri

Bütün Aydınlanma düşünürlerinin uzlaştığı Aydınlanma düşüncesinin temel ilkeleri akıl, ampirisizm, bilim, evrensellik, ilerleme, bireycilik, hoşgörü, özgülük, insan doğasının aynılığı ve sekülarizm’dir. Aydınlanmanın temel ilkelerini oluşturan bu yeni fikirler, tıbbi, bilimsel ve teknolojik alanlarda, yazı, basım, resim, müzik, heykel ve mimari gibi sanat alanlarında birçok kültürel yaratıcılığı etkilemiştir.

Devrimler

Aydınlanma, 17. yüzyılda başlayan bilimsel çalışmaların bir ürünü olan, modern bilimin verilerinden yararlanmış ve kendisini bilgiye ve akla dayalı bir düşünce hareketi olarak temellendirmiştir. Toplumsal yaşamda, modern bilimsel çalışmaların oluşturduğu Bilimsel Devrim ile başlayarak büyük bir değişim yaşanmıştır.

Bilimsel Devrim

Doğayı bilmek ve doğanın gizlerini çözerek doğanın belli yasalara göre işleyen mekanizmasını anlamaya dayanır. Newton’un evrensel yer çekimi yasasını keşfetmesi Bilimsel Devrim’in başlangıcı olarak kabul edilir.

Fransız Devrimi

Fransız Devrimi, tüm devrimler içinde, kitlesel nitelikteki ve dünyayı kapsayan tek toplumsal devrim olarak kabul edilmektedir. Devrim sürecinde, tarihsel olarak ilk defa evrensel özgürlük ve eşitlik gibi tamamıyla dünyevi ideallerin rehberliğindeki bir hareketin, toplumsal bir düzeni alt üst ettiği görülmüştür. Devrimi’nin hedefi, Avrupa’da aristokrasi ve kilisenin otoritesi ile yönetilen toplum düzeninden kurtararak, evrensel özgürlük, eşitlik ve kardeşlik ilkelerine dayanan yeni bir toplumsal düzeni getirmeyi amaçlamıştır. Devrimin getirdiği en önemli yenilik, demokrasinin sadece bir yönetim biçimi olmayı bırakıp, devletin tek rasyonel biçimi haline gelmesi olmuştur.

Endüstri Devrimi

Endüstri Devrimi, 18. yüzyılın sonlarında İngiltere’de başlamış ve daha sonra bütün Batı Avrupa ve Birleşik Amerika’ya yayılarak bu ülkeleri de derinden etkilemiştir (Hobsbawm, 2003: 37). Buhar ve elektrik gibi güç kaynaklarının teknoloji içinde kullanılmaya başlaması, kömür, demir-çelik ve tekstil endüstrilerini hızla geliştirmiş ve makineye dayalı üretim teknolojilerinin gelişmesine, fabrika sisteminde üretime geçilmesini neden olmuştur.

Yaşanan bu ekonomik ve toplumsal yapıdaki gelişmeler, köylerden kentlere kitlesel bir göçü başlatmıştır. Çalışma alanları tarımdan endüstriye kaymış, kitlesel göç alan kentlerin hızlı bir şekilde büyümesine neden olmuştur. Bilimsel Devrim ile başlayan dönüşüm süreci, insanların yaşama, çalışma ve düşünme biçiminde köklü değişimlere yol açmıştır.

Modernite ve Modern Toplumlar

Modernite, insanların ilerlemeyi sağlamak için bilimsel bilgiyi kullanabileceğine inandığı insanlık tarihinde önemli bir aşamadır. Modern düşüncenin kökleri 18 yy. da atılmıştır. Modernite ilerici, ekonomik ve yönetsel akılcılaştırmayı ve olgunun değerden, ahlaksal alanın kuramsal alandan ayrı tutulması gibi toplumsal dünyanın ayrımlaştırmasını bildirmektedir(Sarup,2004: 187).

Bir toplumun modern olarak tanımlanması, politik ekonomik, toplumsal ve kültürel alanlarda tanımlanan belirli özelliklere dayanmaktadır. Sosyolojiyi şekillendiren soruların birçoğu modernite ile ilişkili olarak gelişmiş toplumsal yapılardaki hızlı ve kapsamlı değişim toplumsal kuramcıların sorunlarının temelini oluşturmuştur.

Sosyolojinin Bilim Olarak Kurulması

18. yüzyılda Aydınlanma düşünürlerin sistematik ve tutarlı çalışması, onları daha önceki düşünürlerden ayırmıştır ve birçok araştırmacı tarafından bu düşünürler sosyolojinin öncüleri, kurucuları olarak kabul edilmiştir. Akıl Çağı’nın bir sonucu olarak sosyoloji, bir toplum bilimi kurmak için rasyonalist (akılcı) düşünce ile tanımlamıştır (Hamilton, 1996: 51).

Pozitivizmin ve sosyolojinin kurucularından kabul edilen Saint Simon, sosyolojinin temel görevinin toplumu hareket ve dönüşüm halinde incelemek olduğunu ve toplumsal olguların bilimsel tekniklerle incelenmesi gerektiğini belirtmiştir. Sosyolojinin kurucusu ve isim babası olarak kabul edilen Comte, modern toplumda dinin, batıl inancın ve etkisinin pozitivist bilim ile yer değiştireceğini inanmıştır. Saint Simon ve Comte’un yazıları 19. yüzyıl klasik sosyolojisine taşınmış ve modern sosyolojinin ortaya çıkmasını desteklemiştir.

Doğa Bilimleri ve Sosyal Bilimler

17. YY Bilimsel devrimlerele birlikte oluşturulan bilimsel yöntem, doğa bilimlerinin ilerlemesini ve fizik, kimya gibi birer disiplin olarak kurumsallaşmalarını sağlamıştır. Böylece bu bilimlerde ampirist bilim anlayışını benimsemişlerdir.

19 yy. sosyoloji, iktisat siyaset ve antropoloji hibi sosyal bilimlerin hepsi Aydınlanmanın etkisi ile toplumun rasyonel temelde düzenlenmesi, ilerleme ve akılcı bilimsel bir toplum oluşturma amacıyla hareket etmişlerdir.(Özlem, 2001: 58).

Pozitivizm: Aydınlanma geleneğinin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Bu bağlamda, bilim ve olgular, metafiziğin karşısında yer alarak, dinî inancın ve vahiyin bilgi kaynakları olarak görülmesi reddedilmiştir(Swingewood, 1998: 49).

Sosyal bilimlerde pozitivizm, insanın toplumsal hayatını doğa bilimlerinde başarılı olan yöntemler ve açıklama biçimleri çerçevesinde, bilimsel bir temelde araştırma girişimini ifade etmektedir. Pozitivistler bunu yaparken genellikle belirli bir ampirist bilgi kuramına dayanmış ve uygulamaya çalışılmıştır(Benton ve Craib, 2008: 45).

Toplumsal Araştırma ve Yöntemleri

Toplumsal araştırma; bireyler, gruplar, kurumlar, formal ve enformal toplumsal yapılar, topluluklar kültürler ve bunların birbirleriyle olan ilişkilerini incelemektedir (Lin, 1976: 2). Kavramsal ya da kuramsal amaç taşıyan araştırmalar ile pragmatik ya da uygulama amacına yönelik olarak yapılan araştırmalar, toplumsal araştırmaların temelinde yatan iki nedendir. Toplumsal kuram, olguları ve olgular arasında karmaşık gibi görünen toplumsal ilişkilerin sistematik olarak anlaşılır hale getirmektedir. Bir kuramın gücü, toplumsal bir olguyu açıklayıcı olmasına ve uygulanabilir nitelik taşımasına dayanmaktadır.

Kuram, toplumsal olgular ve olgular arasındaki ilişkilerden soyutlanan kavramlardan oluşmaktadır. Toplumsal kuramın parçalarını kavramlar, hipotezler ve varsayımlar oluşturmaktadır. Kavramlar, toplumsal gerçekliği anlaşılır hale getiren, iyice düşünülmüş, dikkatle tanımlanmış ve bir kuramda açıkça belirtilmiş olan bir fikri ifade etmektedir. Hipotez, test edilmek üzere değişkenler arasında kurulan ilişkiler ya da önermelerdir. Varsayımlar ise kuramın uygulanabileceği geçerli koşulları tanımlayan önermelerdir. Bu önermeler kuramsal yapının hangi şartlarda uygulanabileceğini, hangi şartlarda geçerli olup olmayacağını belirtmektedir.

Toplumsal Araştırmanın Aşamaları

Sosyolojik araştırmalar, araştırmanın konusunun ve probleminin belirlenmesi, uygun çalışma tipinin seçilmesi, örneklem seçimi, ölçme, verilerin toplanması ve analizi ile bulguların yorumlanmasını içeren bir dizi araştırma aşamasını içermektedir. Bu aşamalar;

i. Araştırma Konusunun Belirlenmesi: Araştırma konusu, araştırmanın amacına uygun olarak yapılmalıdır. Araştırmanın amacı literatüre katkıda bulunarak bilgi birikimi sağlamak, toplumsal bir sorunun açıklanması ve anlaşılması veya toplumu ya da toplumun bir kısmını ilgilendiren bir sorununun çözümünü sağlamak olabilir.

ii. Araştırma Probleminin Belirlenmesi: Araştırma konusu çok geniş çerçeveyi kapsıyor olabilir. Bu durumda araştırmacı, genel çerçeve içinden daha özel koşulların tanımlandığı bir araştırma problemi belirlemelidir. Araştırma probleminin belirlenmesi için öncelikle literatür taramasının yapılması gerekmektedir. Literatür taraması araştırma konusu ile ilgili kitaplar, makaleler, yapılmış araştırmalar, raporlar gibi yazılı malzemeler ile sözlü ve görsel malzemeleri kapsamaktadır. Literatür taraması, araştırmacılar için hem bilgi dağarcığını geliştirme hem de çalışmalarını yürüteceği konuda eksik olan ya da araştırılmamış olan alanları tespit etme olanağı sağlamaktadır.

iii. Uygun Çalışma Türünün Seçilmesi: Keşfedici çalışma, tanımlayıcı/betimleyici çalışma, hipotez geliştirme ve hipotez test etme olarak farklı türlerde çalışma türleri vardır. Araştırmacı bu çalışma türlerinden araştırması için en uygun araştırma türünü seçmelidir.

iv. Örneklem Seçimi: Araştırma kapsamına giren olgu ve olayların tamamı araştırma evrenini oluşturmaktadır. Araştırma evreninin tamamının bir çalışma içinde test edilmesi insan kaynakları, teknik donanım, mali kaynaklar ve zaman açısından mümkün olmayacağı için araştırma evreni içerisinden bir alt grup seçilerek süreç yürütülür. Seçilen bu alt grup örneklem olarak adlandırılır. Örneklem, araştırma evreninin özelliklerini en iyi şekilde yansıtan ve örneklem seçim teknikleri aracılığıyla seçilen bir grup olarak ifade edilebilir. Örneklem seçiminde farklı teknikler kullanılmaktadır. Araştırmanın problemine uygun olarak örneklem seçimi, tesadüfi örneklem, tabakalı örneklem ve kümeleme örneklem seçim tekniklerinden biri veya birkaçı aracılığıyla belirlenebilir.

i. Ölçme: Ölçme araştırma problemine uygun olarak elde edilmek istenen bilgilere yönelik soruların hazırlanmasını ve soruların cevap kategorilerinin sayısallaştırılmasını içermektedir. Bir araştırma için güvenilirlik ve geçerlilik iki önemli kavramdır. Güvenilirlik, araştırmanın tekrar edilebilirliğini, geçerlilik ise çıkarım, önerme ve sonuçların ne derece geçerli olduğunu belirtmek amacıyla toplanan veri kalitesini ifade etmektedir.

ii. Veri Toplama: Araştırmacılar asıl veri kaynağı, örneklem grubu üzerinde yürüttüğü çalışmalar sayesinde araştırma problemine yönelik elde ettiği verilerdir. Anket, yapılandırılmış mülakat, tarama ve deney nicel araştırmalar, mülakat, odak grup görüşmesi, katılımcı ve katılımsız gözlem, yaşam öyküsü, örnek olay incelemesi ve doküman incelemesi de nitel araştırmalarda kullanılan yöntemlerdendir.

iii. Veri Analizi: Elde edilen verilerin kodlama, dönüştürme gibi biçimlerle organize edildiği, kuramsal yaklaşımlarıyla ne kadar örtüştüğü değerlendirilerek analiz edildiği aşamadır.

iv. Araştırma Bulguların Yorumlanması ve Rapor Yazımı: Veri analizi aşamasında elde edilen bilgiler ve istatistiksel sonuçlar kullanılarak, araştırma bulguları nesnel, verilerle destekli ve anlamlı olacak şekilde yorumlanır. Yapılan yorumların raporlar halinde okuyucuya sunulması gerekmektedir. Raporun hazırlanması sürecinde, raporun yazı diline ve ayrıntılara dikkat edilmeli ve hedeflenen okuyucu kitlesine uygun biçimde yazılmalıdır .

v. Araştırma Bulgularının Mevcut Çalışmalarla Bütünleştirilmesi: Araştırmanın amacına uygun olarak araştırma bulguları önceden yapılan çalışmalarla ve kuramsal ilişkilerle bütünleştirilmeli ya da belirlenen sorunun çözümüne yönelik politika üretimine katkıda bulunmalıdır.

Nicel ve Nitel Araştırma Yöntemleri

Sayısal istatistiksel yöntemlerin kullanıldığı nicel araştırma yöntemleri ile insancıl ve nitel yöntemlerin kullanıldığı nitel araştırma yöntemleri birçok yönden birbirinden farklılaşmakla birlikte, farklı açılardan birbirini tamamlamaktadır. Her iki araştırma yöntemi de toplumsal ilişkileri ve yaşamı anlama ve açıklama amacına yönelik olarak önemli katkılar sağlamaktadır. Sosyolojik araştırmayla ilgilenenler için nicel ve nitel araştırma yöntemleri arasındaki ayrım gittikçe önemsiz hâle gelmekte ve birçok sosyolog, veri toplama ve sosyal davranışı açıklamada nicel ve nitel araştırma yöntemlerini bir arada kullanmaktadır (Bilton vd., 2008: 447).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.