Açıköğretim Ders Notları

Turistik Alanlarda Mekan Tasarımı Dersi 3. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Turistik Alanlarda Mekan Tasarımı Dersi 3. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Turizm Mekanlarının Sürdürülebilirliği

Sürdürülebilirlik Kavramı

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’na göre sürdürülebilirlik, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacakları kaynakları tüketmeden, günümüz insanlarının kişisel ihtiyaçlarını karşılamalarıdır. Dünya Turizm Örgütü turizmde sürdürülebilir kalkınmayı, gelecekteki fırsatları koruyup geliştirmeyi gözeterek, bugünkü turistlerin ve ev sahipliği yapan bölgelerin ihtiyaçlarını karşılama ilkesinin benimsenmesi şeklinde tanımlamaktadır. Sürdürülebilirliğin çevresel, sosyo-kültürel ve ekonomik ayağı bulunmaktadır. Bunlar;

  • çevresel; doğal çevre kaynaklarının tüketilmeden bir sonraki kuşaklara aktarılması
  • sosyo-kültürel; beşeri varlıkların korunması, toplum için güvenlik risklerinin azaltılması, sosyal ve kültürel değerlerin korunması
  • ekonomik; işletmenin fiziksel kaynaklarının korunması

şeklinde özetlenebilir.

Doğal Kaynakların Sürdürülebilirliği

Sürdürülebilirlik, doğa, insan ve işletmelerin birbiriyle etkileşimi sonucunda bile yaşanabilir ve temiz bir doğal çevrenin uzun vadede korunmasıdır. Doğal çevrenin tahribatına insanüstü veya insani etkenler sebep olmaktadır. Deprem, sel tsunami gibi insanüstü nedenlerin yanı sıra atıklarla kirletmek ve kısıtlı kaynakların etkin kullanılmaması gibi insani nedenler doğal çevrenin tahribatında etkilidir. Küresel ölçekte doğal çevre tahribatı üç başlıkta incelenmektedir. Bunlar;

  • Atmosfer kirliliği
  • Su kirliliği
  • Toprak kirliliği

Atmosferin kirliliğine neden olan faktörlerden bazıları; hava kirliliği, asit yağmurları ve küresel ısınmadır. Hava kirliliğinin temelde üç nedeninden söz etmek mümkündür. Bunlardan bazıları; sabit/yerleşik kaynaklar fabrikalar ve enerji üretim tesisleridir. Mobil kaynaklar ise motorlu taşıtlar, tren ve uçaklardır. Bunların dışında doğal nedenler olan volkanik patlamalar sonucu havaya karışan çeşitli zehirli ve zararlı bileşenlerdir. Asit yağmurları ise fabrikalardan havaya karışan sülfür dioksit gibi kimyasal bileşiklerin hava ve suyla karışımı sonucu oluşmaktadır. Küresel ısınmaya neden olan en önemli faktör karbon dioksit gazının artışıdır. Bu da oksijen kaynağı, doğal ormanlık alanların tahribatı gibi nedenlere bağlı olmaktadır. Küresel ısınma sonucu truzim kısaca üç şekilde etkilenmektedir. Bunlar:

  • Kar kalınlığı azalmakta, bu durum kayak vb.yi etkilemekte
  • Karın geliş zamanları değişmekte, bu durum kış turizmini etkilemekte
  • Kar kalınlığının azalması atmosferin ışınlarına doğrudan maruziyete neden olmaktadır.

Küresel ısınmanın önüne geçebilmek için gelişmiş devletler Kyoto protokolünü (1997) imzalamışlardır. Kyoto protokolünün amaçları;

  • Atmosferdeki sera gazı birikimlerini, insan kaynaklı, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkinin önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmak,
  • Böyle bir düzeye, ekosistemin iklim değişikliğine doğal bir şekilde uyum sağlamasına, gıda üretiminin zarar görmeyeceği ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde devamına izin verecek bir zaman içerisinde ulaşmaktır.

Su kirliliği ise üç boyutta değerlendirilmektedir. Bunlar;

  • su kaynaklarının korunması,
  • suyun temizliği,
  • suyun adil dağıtımıdır.

Kyoto protokolünün temel ilkeleri;

  • İklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk ilkesine uygun olarak korunması,
  • İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması,
  • İklim değişikliğinin etkilerine karşı önlem alınması ve alınacak önlemlerin etkin maliyetli ve küresel yarar sağlayacak şekilde olması,
  • Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve belirlenecek politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına dâhil edilmesi,
  • Tarafların işbirliği yapmalarıdır.

Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik

İnsanlığın tarih boyunca yarattığı kültürel değerlerin fiziksel çevreye yansımış olan görüntüleri tarihsel-kültürel çevre veya beşeri varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Sosyo-kültürel sürdürülebilirlik kapsamında, beşeri varlıkların korunması ve toplum için güvenlik risklerini azaltılması kavramlarına değinilmektedir.

Turizm açısından sosyal sürdürülebilirliğin sağlanması, turistlerin bir bölgeyi ziyaret ettiklerinde tarihi ve kültürel dokuya zarar vermemeleri şeklinde sağlanmaktadır. Ancak bu her zaman sağlanabilen bir durum değildir ve turizm hareketi genellikle o bölgede dejenerasyona sebep olmaktadır. Bu durum zamanla kendini göstermektedir. Standartlaşma problemi, bölgeler arası farklılıkların ortadan kalkmasıyla bu dejenerasyon şekillerinin başında gelmektedir. Turizmin sosyal çevre ve kültür üzerindeki etkileri;

  • Alkol, kumar vb gibi kötü alışkanlıkların edinilmesi,
  • Endüstriyel hatıra eşya vb. üretimi sonucu zanaat ve sanatkarların sayılarının azalması
  • Örf ve adetlerin korunamaması
  • Çok sayıda turistin bölgeye ziyareti nedeniyle yaşam tarzında değişiklikler yaşanması
  • Yerel halkla ziyaretçiler arasındaki kültürel farklılıkların çatışmayı tetiklemesi
  • Yabancı ürünlerin kullanımına özenilmesi sonucu yerli mallarının kullanımının azalması

şeklinde kendini göstermektedir. Başka bir sıralamada turizmin sosyal ve kültürel dokuya olan olumsuz etkileri;

  • Kültürel dokuya uygun olmayan mimaride binaların inşa edilmesi,
  • Değerli eserlerin yurtdışına kaçırılması,
  • Yabancı kelimelerin dile karışması,
  • Dini ve uhrevi alanların yok olması,
  • Yabancı turistlerin talep ettiği hediyelik eşyaların üretilmesi, yöresel/bölgesel hediyeliklerin üretilmemesi,
  • Yabancı basının, bölge üzerindeki etkisini artması,
  • Yeni beslenme alışkanlıklarının kazanılması (fast food),
  • Suç oranında artış,
  • Etik değerlerin kaybolması gibi kültürel değerlerin kaybolmasıdır.

Kültürel değerlerin korunmasıyla ilgili DTÖ’nün 1980 tarihli Manilla Bildirgesi’nde şunlar aktarılmaktadır:

  • Turizm kaynaklarının kontrol edilmesi gerektiğine,
  • Turistlerin talepleri karşılanırken, yerel halkın sosyo-ekonomik durumunun gözardı edilmemesi gerektiğine,
  • Gelen turistlerin kültürel ve doğal değerlere zarar vermesine engel olunması gerektiğine değinilmektedir.

Turizmin kültür üzerinde de etkilerinin yoğun olduğunu söylemek mümkündür. Bu etkiler negatif ve pozitif etkiler olarak sını andırılabilir. Pozitif etki hiç şüphesiz kişilerin birbiriyle bilgi alışverişinde bulunmaları ve kültürel farklılıkları hoşgörüyle karşılamalarıdır. Negatif etki ise turistin gittiği bölgedeki halkın örf, adet, gelenek görenek ve toplumsal normları hiçe sayarak bölgede varlığını sürdürmek istemesidir. Bu da kültürel dejenerasyon (yozlaşı) olarak ifade edilebilir.

Kültürel turistik yapıların korunumu ve sonraki kuşaklara aktarılabilmesi için çeşitli yasal düzenlemeler ve uygulamalar yer almaktadır. Bunlardan en önemlisi UNESCO sözleşmesidir. UNESCO Sözleşmesi 1970 tarihinde imzalanmış olup, bu sözleşmeyle taraf ülkeler şunları taahhüt etmektedir;

  • Ülkelerinde mevcut değilse bir kültür varlıklarını koruma servisi oluşturmak,
  • Kültür varlıklarının kanunsuz ithal, ihraç ve mülkiyet transferlerinin önlenmesini sağlayacak mevzuat oluşturmak,
  • Önemli kültür varlıklarının envanterini çıkarıp izlemek,
  • Kültür varlıklarının korunmasını sağlayacak teknik ve bilimsel kuruluşların kurulup, gelişmelerine yardımcı olmak,
  • Kazıların denetimini sağlayıp kültür varlıklarını yerinde korumak,
  • Koleksiyoncu, antikacı ve benzeri kimseler için sözleşmeye uygun ahlaki ilkeler koyup buna uymalarını sağlamak,
  • Kültür varlıklarına saygıyı arttırıcı önlemler almak,
  • Her türlü kültür varlığı kayboluşunda bunu en uygun biçimde duyurmak, yükümlülüğünü üstlenmişlerdir.

Konuyla ilgili Türkiye’de 1983 yılında imzala- nan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yer almaktadır. Bu kanunla göre kültür ve tabiat varlıklarının korunumu güvence altına alınmaktadır.

Ekonomik Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirlik, doğal çevrenin korunarak, işletme stratejilerinin, ekonomik yapının, iş uygulamalarının, teknolojinin ve yaşam tarzının iyileştirilmesi anlamına gelmektedir. Sürdürülebilir büyümenin üç temel prensibi vardır. Bunlar:

  • Gelecek öngörüsü (futurity); gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerini,
  • Eşitlik (equality); farklı nesillerin doğal ve ekonomik kaynakları kullanma konusunda eşit şanslarının olması gerektiğini,
  • Bütünsellik (holistik); kalkınmanın yerel ölçekte, belli bir destinasyona yönelik değil küresel ölçekte ele alınması gerektiği

şeklinde özetlenebilir. İşletmelerin en temel sorumluluklarından birisi, doğayı koruyarak faaliyetlerine devam etmektir. Bu noktada kurumsal sosyal sorumlulukla sürdürülebilirlik prensipleri benzerdir. Yeşil ekonomi, çevre dostu büyüme oalrak ifade edilebilir ve sürdürülebilir kalkınmanın bir alt başlığı olarak ele alınabilir. Birleşmiş Miletler (BM)’e göre, yeşil ekonomi, sera gazı emisyonlarının kontrolünü, kaynak verimliliğini ve sosyal kapsayıcılığı vurgulamaktadır.

Ekonomik büyüme ile çevresel sürdürülebilirlik arasında çok önemli bir bağ kuran yeşil ekonomiye geçişin en önemli amacı; yatırım artışları ve ekonomik büyüme süreci ile birlikte çevre kalitesi ve sosyal kapsayıcılık konusunda da artışların sağlanabilmesidir

Turizm Mekanlarında Sürdürülebilirlik

Turizmde sürdürülebilir büyüme için küresel ölçekte bir takım önlemler alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (BMDTÖ)’ne göre sürdürülebilir turizmin amaçları şu şekildedir:

  • Turizmde doğal kaynakların optimal düzeyde kullanılması,
  • Sosyo-kültürel otantik (yerel) değerlere, geleneklere saygılı davranmak, kültürel mirası korumak kültürlerarası anlayışın oluşmasına yardımcı olur
  • Uzun dönemde tüm paydaşlar arasında istihdam, ekonomik ve sosyal olanakları kapsayan sosyo- ekonomik faydanın adil dağıtılmasıdır.

Turistik mekânlarda sürdürülebilirlik ise şu prensiplere dayanmaktadır:

  • Bütüncül bakış açısı
  • Uzun dönemli planlama
  • Global ve yerel etkileri dikkate alma
  • Sürdürülebilir tüketimi özendiren
  • Sürdürülebilirlikle kaliteyi dengeleyen
  • Tüm paydaşların katılımını teşvik eden
  • Kirlilikle ilgili maliyet kalemlerini dikkate alan
  • Tüm sürdürülebilirlik göstergelerini ve risk-leri izleyen
  • Hedef odaklı planlama
  • Bölgesel kimliğe saygı duymak.

Turistik mekânlarda sürdürülebilirliğin ölçümü için nicel ve nitel bir takım göstergeler vardır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:

Nicel göstergeler:

  • Yıl veya ay içinde bölgeyi ziyaret eden turist ve oluşturduğu atık.
  • Turist sayısının yerel halk içindeki payı
  • Kalifiye personelin yüzdesi ve belli dönemde değişen turist sayısı ve harcama miktarları

Nitel göstergeler:

  • Çevre koruması seviyesi
  • Turizm yönetim planlarının varlığı
  • Eko-label vb. gibi sertifikasyonlar
  • Turist ve yerel halkın memnuniyetidir.

Sürdürülebilir bir büyüme için turistik destinasyonun taşıma kapasitesinin bilinmesinde ve ölçülmesinde fayda görülmektedir. En genel tanımıyla taşıma kapasitesi, bir bölgedeki popülasyon sayısının ölçülebilir çevresel faktörlerle sınırlandırılmış hali olarak ifade edilebilir.

Turizm mekânlarında sürdürülebilirlik konusu üç temel başlık altında açıklanacaktır. Bunlar:

  • Konaklama İşletmelerinde Sürdürülebilirlik
  • Yiyecek-İçecek İşletmelerinde Sürdürülebilirlik
  • Rekreasyon İşletmelerinde Sürdürülebilirliktir.

Sürdürülebilirlik Kavramı

Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’na göre sürdürülebilirlik, gelecek kuşakların ihtiyaç duyacakları kaynakları tüketmeden, günümüz insanlarının kişisel ihtiyaçlarını karşılamalarıdır. Dünya Turizm Örgütü turizmde sürdürülebilir kalkınmayı, gelecekteki fırsatları koruyup geliştirmeyi gözeterek, bugünkü turistlerin ve ev sahipliği yapan bölgelerin ihtiyaçlarını karşılama ilkesinin benimsenmesi şeklinde tanımlamaktadır. Sürdürülebilirliğin çevresel, sosyo-kültürel ve ekonomik ayağı bulunmaktadır. Bunlar;

  • çevresel; doğal çevre kaynaklarının tüketilmeden bir sonraki kuşaklara aktarılması
  • sosyo-kültürel; beşeri varlıkların korunması, toplum için güvenlik risklerinin azaltılması, sosyal ve kültürel değerlerin korunması
  • ekonomik; işletmenin fiziksel kaynaklarının korunması

şeklinde özetlenebilir.

Doğal Kaynakların Sürdürülebilirliği

Sürdürülebilirlik, doğa, insan ve işletmelerin birbiriyle etkileşimi sonucunda bile yaşanabilir ve temiz bir doğal çevrenin uzun vadede korunmasıdır. Doğal çevrenin tahribatına insanüstü veya insani etkenler sebep olmaktadır. Deprem, sel tsunami gibi insanüstü nedenlerin yanı sıra atıklarla kirletmek ve kısıtlı kaynakların etkin kullanılmaması gibi insani nedenler doğal çevrenin tahribatında etkilidir. Küresel ölçekte doğal çevre tahribatı üç başlıkta incelenmektedir. Bunlar;

  • Atmosfer kirliliği
  • Su kirliliği
  • Toprak kirliliği

Atmosferin kirliliğine neden olan faktörlerden bazıları; hava kirliliği, asit yağmurları ve küresel ısınmadır. Hava kirliliğinin temelde üç nedeninden söz etmek mümkündür. Bunlardan bazıları; sabit/yerleşik kaynaklar fabrikalar ve enerji üretim tesisleridir. Mobil kaynaklar ise motorlu taşıtlar, tren ve uçaklardır. Bunların dışında doğal nedenler olan volkanik patlamalar sonucu havaya karışan çeşitli zehirli ve zararlı bileşenlerdir. Asit yağmurları ise fabrikalardan havaya karışan sülfür dioksit gibi kimyasal bileşiklerin hava ve suyla karışımı sonucu oluşmaktadır. Küresel ısınmaya neden olan en önemli faktör karbon dioksit gazının artışıdır. Bu da oksijen kaynağı, doğal ormanlık alanların tahribatı gibi nedenlere bağlı olmaktadır. Küresel ısınma sonucu truzim kısaca üç şekilde etkilenmektedir. Bunlar:

  • Kar kalınlığı azalmakta, bu durum kayak vb.yi etkilemekte
  • Karın geliş zamanları değişmekte, bu durum kış turizmini etkilemekte
  • Kar kalınlığının azalması atmosferin ışınlarına doğrudan maruziyete neden olmaktadır.

Küresel ısınmanın önüne geçebilmek için gelişmiş devletler Kyoto protokolünü (1997) imzalamışlardır. Kyoto protokolünün amaçları;

  • Atmosferdeki sera gazı birikimlerini, insan kaynaklı, iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkinin önleyecek bir düzeyde durdurmayı başarmak,
  • Böyle bir düzeye, ekosistemin iklim değişikliğine doğal bir şekilde uyum sağlamasına, gıda üretiminin zarar görmeyeceği ekonomik kalkınmanın sürdürülebilir şekilde devamına izin verecek bir zaman içerisinde ulaşmaktır.

Su kirliliği ise üç boyutta değerlendirilmektedir. Bunlar;

  • su kaynaklarının korunması,
  • suyun temizliği,
  • suyun adil dağıtımıdır.

Kyoto protokolünün temel ilkeleri;

  • İklim sisteminin eşitlik temelinde, ortak fakat farklı sorumluluk ilkesine uygun olarak korunması,
  • İklim değişikliğinden etkilenecek olan gelişme yolundaki ülkelerin ihtiyaç ve özel şartlarının dikkate alınması,
  • İklim değişikliğinin etkilerine karşı önlem alınması ve alınacak önlemlerin etkin maliyetli ve küresel yarar sağlayacak şekilde olması,
  • Sürdürülebilir kalkınmanın desteklenmesi ve belirlenecek politika ve önlemlerin ulusal kalkınma programlarına dâhil edilmesi,
  • Tarafların işbirliği yapmalarıdır.

Sosyo-Kültürel Sürdürülebilirlik

İnsanlığın tarih boyunca yarattığı kültürel değerlerin fiziksel çevreye yansımış olan görüntüleri tarihsel-kültürel çevre veya beşeri varlıklar olarak tanımlanmaktadır. Sosyo-kültürel sürdürülebilirlik kapsamında, beşeri varlıkların korunması ve toplum için güvenlik risklerini azaltılması kavramlarına değinilmektedir.

Turizm açısından sosyal sürdürülebilirliğin sağlanması, turistlerin bir bölgeyi ziyaret ettiklerinde tarihi ve kültürel dokuya zarar vermemeleri şeklinde sağlanmaktadır. Ancak bu her zaman sağlanabilen bir durum değildir ve turizm hareketi genellikle o bölgede dejenerasyona sebep olmaktadır. Bu durum zamanla kendini göstermektedir. Standartlaşma problemi, bölgeler arası farklılıkların ortadan kalkmasıyla bu dejenerasyon şekillerinin başında gelmektedir. Turizmin sosyal çevre ve kültür üzerindeki etkileri;

  • Alkol, kumar vb gibi kötü alışkanlıkların edinilmesi,
  • Endüstriyel hatıra eşya vb. üretimi sonucu zanaat ve sanatkarların sayılarının azalması
  • Örf ve adetlerin korunamaması
  • Çok sayıda turistin bölgeye ziyareti nedeniyle yaşam tarzında değişiklikler yaşanması
  • Yerel halkla ziyaretçiler arasındaki kültürel farklılıkların çatışmayı tetiklemesi
  • Yabancı ürünlerin kullanımına özenilmesi sonucu yerli mallarının kullanımının azalması

şeklinde kendini göstermektedir. Başka bir sıralamada turizmin sosyal ve kültürel dokuya olan olumsuz etkileri;

  • Kültürel dokuya uygun olmayan mimaride binaların inşa edilmesi,
  • Değerli eserlerin yurtdışına kaçırılması,
  • Yabancı kelimelerin dile karışması,
  • Dini ve uhrevi alanların yok olması,
  • Yabancı turistlerin talep ettiği hediyelik eşyaların üretilmesi, yöresel/bölgesel hediyeliklerin üretilmemesi,
  • Yabancı basının, bölge üzerindeki etkisini artması,
  • Yeni beslenme alışkanlıklarının kazanılması (fast food),
  • Suç oranında artış,
  • Etik değerlerin kaybolması gibi kültürel değerlerin kaybolmasıdır.

Kültürel değerlerin korunmasıyla ilgili DTÖ’nün 1980 tarihli Manilla Bildirgesi’nde şunlar aktarılmaktadır:

  • Turizm kaynaklarının kontrol edilmesi gerektiğine,
  • Turistlerin talepleri karşılanırken, yerel halkın sosyo-ekonomik durumunun gözardı edilmemesi gerektiğine,
  • Gelen turistlerin kültürel ve doğal değerlere zarar vermesine engel olunması gerektiğine değinilmektedir.

Turizmin kültür üzerinde de etkilerinin yoğun olduğunu söylemek mümkündür. Bu etkiler negatif ve pozitif etkiler olarak sını andırılabilir. Pozitif etki hiç şüphesiz kişilerin birbiriyle bilgi alışverişinde bulunmaları ve kültürel farklılıkları hoşgörüyle karşılamalarıdır. Negatif etki ise turistin gittiği bölgedeki halkın örf, adet, gelenek görenek ve toplumsal normları hiçe sayarak bölgede varlığını sürdürmek istemesidir. Bu da kültürel dejenerasyon (yozlaşı) olarak ifade edilebilir.

Kültürel turistik yapıların korunumu ve sonraki kuşaklara aktarılabilmesi için çeşitli yasal düzenlemeler ve uygulamalar yer almaktadır. Bunlardan en önemlisi UNESCO sözleşmesidir. UNESCO Sözleşmesi 1970 tarihinde imzalanmış olup, bu sözleşmeyle taraf ülkeler şunları taahhüt etmektedir;

  • Ülkelerinde mevcut değilse bir kültür varlıklarını koruma servisi oluşturmak,
  • Kültür varlıklarının kanunsuz ithal, ihraç ve mülkiyet transferlerinin önlenmesini sağlayacak mevzuat oluşturmak,
  • Önemli kültür varlıklarının envanterini çıkarıp izlemek,
  • Kültür varlıklarının korunmasını sağlayacak teknik ve bilimsel kuruluşların kurulup, gelişmelerine yardımcı olmak,
  • Kazıların denetimini sağlayıp kültür varlıklarını yerinde korumak,
  • Koleksiyoncu, antikacı ve benzeri kimseler için sözleşmeye uygun ahlaki ilkeler koyup buna uymalarını sağlamak,
  • Kültür varlıklarına saygıyı arttırıcı önlemler almak,
  • Her türlü kültür varlığı kayboluşunda bunu en uygun biçimde duyurmak, yükümlülüğünü üstlenmişlerdir.

Konuyla ilgili Türkiye’de 1983 yılında imzala- nan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu yer almaktadır. Bu kanunla göre kültür ve tabiat varlıklarının korunumu güvence altına alınmaktadır.

Ekonomik Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilirlik, doğal çevrenin korunarak, işletme stratejilerinin, ekonomik yapının, iş uygulamalarının, teknolojinin ve yaşam tarzının iyileştirilmesi anlamına gelmektedir. Sürdürülebilir büyümenin üç temel prensibi vardır. Bunlar:

  • Gelecek öngörüsü (futurity); gelecek kuşakların ihtiyaç ve beklentilerini,
  • Eşitlik (equality); farklı nesillerin doğal ve ekonomik kaynakları kullanma konusunda eşit şanslarının olması gerektiğini,
  • Bütünsellik (holistik); kalkınmanın yerel ölçekte, belli bir destinasyona yönelik değil küresel ölçekte ele alınması gerektiği

şeklinde özetlenebilir. İşletmelerin en temel sorumluluklarından birisi, doğayı koruyarak faaliyetlerine devam etmektir. Bu noktada kurumsal sosyal sorumlulukla sürdürülebilirlik prensipleri benzerdir. Yeşil ekonomi, çevre dostu büyüme oalrak ifade edilebilir ve sürdürülebilir kalkınmanın bir alt başlığı olarak ele alınabilir. Birleşmiş Miletler (BM)’e göre, yeşil ekonomi, sera gazı emisyonlarının kontrolünü, kaynak verimliliğini ve sosyal kapsayıcılığı vurgulamaktadır.

Ekonomik büyüme ile çevresel sürdürülebilirlik arasında çok önemli bir bağ kuran yeşil ekonomiye geçişin en önemli amacı; yatırım artışları ve ekonomik büyüme süreci ile birlikte çevre kalitesi ve sosyal kapsayıcılık konusunda da artışların sağlanabilmesidir

Turizm Mekanlarında Sürdürülebilirlik

Turizmde sürdürülebilir büyüme için küresel ölçekte bir takım önlemler alınmaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (BMDTÖ)’ne göre sürdürülebilir turizmin amaçları şu şekildedir:

  • Turizmde doğal kaynakların optimal düzeyde kullanılması,
  • Sosyo-kültürel otantik (yerel) değerlere, geleneklere saygılı davranmak, kültürel mirası korumak kültürlerarası anlayışın oluşmasına yardımcı olur
  • Uzun dönemde tüm paydaşlar arasında istihdam, ekonomik ve sosyal olanakları kapsayan sosyo- ekonomik faydanın adil dağıtılmasıdır.

Turistik mekânlarda sürdürülebilirlik ise şu prensiplere dayanmaktadır:

  • Bütüncül bakış açısı
  • Uzun dönemli planlama
  • Global ve yerel etkileri dikkate alma
  • Sürdürülebilir tüketimi özendiren
  • Sürdürülebilirlikle kaliteyi dengeleyen
  • Tüm paydaşların katılımını teşvik eden
  • Kirlilikle ilgili maliyet kalemlerini dikkate alan
  • Tüm sürdürülebilirlik göstergelerini ve risk-leri izleyen
  • Hedef odaklı planlama
  • Bölgesel kimliğe saygı duymak.

Turistik mekânlarda sürdürülebilirliğin ölçümü için nicel ve nitel bir takım göstergeler vardır. Bunlar şu şekilde özetlenebilir:

Nicel göstergeler:

  • Yıl veya ay içinde bölgeyi ziyaret eden turist ve oluşturduğu atık.
  • Turist sayısının yerel halk içindeki payı
  • Kalifiye personelin yüzdesi ve belli dönemde değişen turist sayısı ve harcama miktarları

Nitel göstergeler:

  • Çevre koruması seviyesi
  • Turizm yönetim planlarının varlığı
  • Eko-label vb. gibi sertifikasyonlar
  • Turist ve yerel halkın memnuniyetidir.

Sürdürülebilir bir büyüme için turistik destinasyonun taşıma kapasitesinin bilinmesinde ve ölçülmesinde fayda görülmektedir. En genel tanımıyla taşıma kapasitesi, bir bölgedeki popülasyon sayısının ölçülebilir çevresel faktörlerle sınırlandırılmış hali olarak ifade edilebilir.

Turizm mekânlarında sürdürülebilirlik konusu üç temel başlık altında açıklanacaktır. Bunlar:

  • Konaklama İşletmelerinde Sürdürülebilirlik
  • Yiyecek-İçecek İşletmelerinde Sürdürülebilirlik
  • Rekreasyon İşletmelerinde Sürdürülebilirliktir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.