Açıköğretim Ders Notları

Turistik Alanlarda Mekan Tasarımı Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Turistik Alanlarda Mekan Tasarımı Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Turizmin Mekansal Yapısını Anlama

Giriş

Dünya genelinde ülkeler gelişme için strateji olarak turizme dönmektedirler. Bununla birlikte bu alandaki araştırmacılar, gelişme paradigmaları ile ilgili çok az referansa sahiptir. Paradigma Bilim adamları tarafından kabul görmüş inanç, değer ve tekniklerin bütünüdür.

Turizm, coğrafya ile şekillenen ekonomik faaliyetlerden biridir. Gerek iklim, kıyılar, dağlar gibi fiziki coğrafya özellikleri, gerekse kültür, ekonomik faaliyetler, dil, din, şehirleşme gibi beşeri coğrafya özellikleri olsun coğrafya, turizm etkinliğinin deseni üzerinde belirleyici rol oynamaktadır.

Temel Kavramlar

Yer kelimesi Türkçede birden fazla anlam taşı- maktadır. Bu anlamların pek çoğu yerküre üzerinde bulunulan konum, alan, mevki, mahal temeline dayanmaktadır. Aslında bilimsel açıdan baktığımızda yer kavramı, sadece fiziksel bir alanı tanımlamakla kalmamaktadır. Yer kavramının psikolojik yönü de bulunmaktadır. Yani yere ait bir duygu da söz konusudur. Fiziksel biçimler, o yerde yapılan etkinlikler ve o yere yüklenen anlamlar yer duygusunu oluşturan unsurlardır. Çevresel psikoloji bağlamında yer, bireylerin içsel psikolojik, sosyal süreçleriyle ve yer üzerinde yapılan etkinliklere dayalı olarak inşa edilen ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. Soja tarafından belirtildiği gibi yer, insanların duygularından ve onların verdikleri anlamdan ayrı düşünülemez.

Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde yer kelimesinin anlamları şu şekilde verilmiştir:

  1. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân,
  2. Gezinilen, ayakla basılan taban,
  3. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge,
  4. Durum, konum, vaziyet,
  5. Ülke,
  6. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa,
  7. Ekime elverişli toprak parçası, arazi,
  8. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal,
  9. Otel, motel vb.nde kalınacak oda,
  10. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye,
  11. Coğrafyada Yerküre Ayrıca görev, önem, makam, iz, durum gibi anlamları da söz konusudur.

Yer Duygusu İnsanları büyüdükleri ya da deneyimledikleri yerlere çeken duygusal bağlardır. Yer duygusu aynı zamanda yer ve bölge karakterinin ayırt edilmesinde kullanılmaktadır. Yer İnsanların aile bağları, geçmişi, kültürü vb. nedenlerle bir anlamda bağlandıkları alanlardır.

Yer Bağımlılığı Çeşitli amaç ve aktiviteler için fırsat sağlayan ortamlar olarak kavramsallaştırılmaktadır.

İnsanlığın gelişmesi ve yaşam biçiminin değişmesi mekânın kalitesi konusunda mimar ve şehir plancıları gibi inşa edilmiş çevre ile ilgilenen tasarımcıların dikkatini çekmiştir. Turizme bağlı olarak yerler üzerinde meydana gelen değişim de üzerinde tartışılması gereken bir konudur. Zira turizm kullanımı ile deneyim ve yerlerin metalaştığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle turizmde tüketim kültürü merkezi bir role sahiptir. Turizmin gelişmesi, metropollerden kırsal alanlara, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olan hareket, yeni bir kolonileşme veya bir sömürge hareketi olarak görülmüştür. Kitle turizmi arttıkça ve turizmde çok uluslu şirketler geliştikçe; gelişmekte olan ülkelerin piyasa sistemleri, gelişmiş ülkelere bağımlı hâle gelmiştir. Böylece turizme bağlı olarak meydana gelen merkez çevre ilişkisine çeşitli yazarlar dikkat çekmeye başlamıştır.

Tüketim Kültürü Belli bir davranışın sembollere dayalı olarak ifade edilmesidir. Diğer bir ifade ile tüketim kültürü; temel ihtiyaçların yerini toplumsal değer ve sınıflandırmaların almasıdır. Örneğin dinlenme ve tatil yapmanın bir ihtiyaç olarak değil, statü aracı olarak görülmesi bu nesnenin göstergeler üzerinde toplumsal anlamda bir değerler kodu üretmesine neden olmuştur.

Metropol Nüfusu 1.000.000’un üzerinde olan, önemli uzmanlaşmış fonksiyonel yapı- ya sahip, uzmanlaşmış endüstri bölgeleri olan, borsa, bankalar vb. gibi hizmet alanlarının geliştiği birden fazla merkezi iş sahası olan yerleşmelerdir. Dünyada nüfusu 1 milyonu geçen şehirler Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Dünya tarihinde ilk kez Londra’nın daha sonra Paris ve New York’un nüfusu 1 milyonu geçmiştir.

Turizm, mekân üzerinde gerçekleşen bir faaliyettir. Bu nedenle öncelikle mekân kavramı ile neyin kastedildiğinin anlaşılması önem taşımaktadır. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde mekân kelimesinin anlamı;

  1. Yer, bulunulan yer.
  2. Ev, yurt olarak açıklanmaktadır. Ayrıca mekân kelimesinin gök biliminde “Uzay” anlamı taşıdığı da bildirilmiştir. Mekân, Arapça kökenli bir kelimedir.

Görüldüğü gibi mekân (space) ve yer (place) kavramları çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu iki kavram arasında önemli farklar bulunmasına rağmen eş anlamlı gibi değerlendirilmesi yaygındır. Bu nedenle başlangıç olarak mekân ve yerin ayırt edilmesi gerekmektedir.

Mekân kavramı fen bilimlerinde ve sosyal bilimlerde farklı şekillerde kullanılmış ve kavramlaştırılmıştır. Descartes’tan bu yana mekâna dair farklı bakış açıları gelişmiştir. Mekân (space) kavramı, Latince bir terim olan, mesafe veya dağılım anlamına gelen spatium teriminden türetilmiştir. Mekân, pozitivist paradigmanın etkisi ile uzun zaman boyunca; toplumsal ve doğal olayların gerçekleştiği, kartezyen koordinat sistemine sahip, salt bir uzay parçası olarak tanımlanmış- tır. Bu nedenle mekân, toplumsal süreçlerde pasif, tarihsel bağlamı olmayan, kendiliğinden var olmuş, Öklid geometrisi temelinde kavranabilen bir düzlem olarak algılanmıştır. Pozitivist Paradigma Bilim felsefesinin epistemolojisi bilginin duyu organları, gözlem ve deneyim yolu ile elde edilebileceğini kabul ederek sezgi, ilham, metafizik türü bilgiyi reddederken, ontololojik düzeyde gözlemlenen algılanan şeylerin doğrulanabileceğini ileri sürer.

Ancak bugün mekân çok farklı anlamlarda kullanılmaktadır. 1970’lerde bilginin yerelliği ve bağlamsal oluşuna yapılan vurgular artmıştır. Özellikle postmodern paradigma, mekanların önemini de ön plana çıkarmıştır. Bu nedenle sosyal bilim araştırmalarında mekânın, diğer bir deyişle coğrafi metodolojinin önemi giderek artmaktadır. Ancak bu önem artışında etkili olan unsur, mekânın salt tasviri olarak kullanılması değildir. Bilimsel çalışmalarda artık, mekân üzerindeki sosyal olayların daha çok hesaba katılması, coğrafi metodolijinin dikkat çekmesinde önemli olmuştur. Mekân yalnızca gözlemlenebilen, sayılabilen, haritalanan somut unsurlardan oluşmamaktadır.

Postmodern Paradigma Postmodernizmde “gerçeklik” insanın anlam dünyasına bir ayna görüntüsü gibi yansımaz, tam tersine gerçeklik kişi tarafından inşa edilir. Bu sebepten ötürü hem ontolojik hem de epistemolojik açılardan tam manasıyla rölativist bir yaklaşımdır. Yani tekil bir “gerçeği” kabul etmez. Gerçeklik ve anlam belirli bir bağlamda gerçekleştirilen kişisel yorumlara dayanır. Postmodernizm bu bağlamda dünyayı bir metin gibi görür. Herhangi bir metni okuyan insanlar, o metinden farklı anlamlar çıkaracaktır.

Mekân farklı disiplinlerde farklı ideolojik amaçlara hizmet etmektedir. Turizm bağlamında mekân, seyahat ve turizm deneyimini içine almaktadır. Turistlerin zamanda ve mekânda dağılışları oldukça eşitsizdir. Turizmin sonuçları da benzer bir şekilde, bunu izleyerek eşitsiz bir şekilde dağılmaktadır. Turizm fenomeninin anlaşılır hâle gelmesinde turizm mekânının biçimi ve doğasının anlaşılır olması gerekmektedir. Mekân ve hareket, turistlerin davranışları ve turizm destinasyonlarını anlamada temel ilkedir.

Turizm, turizmin mekâna yansımaları “farklılaşma” ve “benzeşme” olmak üzere iki temel kavram ekseninde şekillenmektedir. Turizmin meydana gelmesinde farklılıklar çekicilik yaratan bir unsurdur. Ancak küreselleşme ile birlikte özellikle kitle turizmine bağlı olarak kıyılarda ortaya çıkan turistik mekânlar ve turizm hizmetleri arazi kullanımına yeni görünümler kazandırmaktadır. Turizm uluslararası kurumlar, kültürel yayılma ve küresel ağların etkisi ile birlikte mekân üzerindeki farklılıkları yok ederek her yerin birbirine benzemesine yol açmaktadır. Bu durumda da mekânın çekiciliğini kaybetmesinde etkin rol oynamaktadır. Ortaya çıkan bu durum turizmin, mekân ve yer bağlamı ile doğrudan ilişkiye geçmekte olduğunu göstermektedir. Turizm ve rekreasyonel fırsatların izlenmesi, düzenlenmesi ve sağlanmasından çok sayıda kurum sorumludur. Diğer bir ifade ile turizm mekânlarının oluşmasında turistler başta olmak üzere onların ihtiyaç ve taleplerini şekillendiren çeşitli kamu kurumları ve özel kurumlar, yerel ve ulusal politikacılar, çeşitli kanunlar vb. etkili olmaktadır. Hükümetler ve çokuluslu şirketler gelişme, büyüme, ilerleme adına çok fazla yatırım yapmaktadırlar. Mekân ve hareket turistlerin davranışları ve turizm destinasyonlarını anlamada temel ilkedir. Turizm destinasyonları vasıtası ile mekânlar önem kazanmaktadır.

Etimolojik kökleri Latince “regio: çevre-alan” anlamına gelen bölge; çok boyutlu, çok anlamlı ve sınırları oldukça güç çizilebilen bir kavramdır. Bunun yanı sıra dünyada olduğu gibi ülkemizde de tam olarak açıklığa kavuşmuş bir kavram değildir. Bölge kavramı farklı disiplinlerde farklı amaç ve ölçütlere göre tanımlanabilmektedir. Örneğin iktisat disiplininde bölge; ülke kadar geniş olmayan, ancak şehir kadar da küçük olmayan bir alan parçası olarak tanımlanmaktadır. Coğrafya disiplinine göre ise bölge; ortak özellikler arasındaki uyumlu ve sürekli bir ilişkiden türetilmiş mekânın bir kısmıdır.

Homojen bölgeler şekilsel veya tekdüze bölgeler olarak da adlandırılırlar. Homojen bölgeler, birbirine yakın özellikler gösteren, birbirine bitişik diğer bir deyişle komşu alanlar grubudur. Örneğin İstanbul ve Ankara aynı sosyo- ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip olsa da birbirine bitişik olmadıkları için homojen bölge oluşturmazlar. Ancak Edirne, Tekirdağ, Kırklareli komşu homojen alanlar oldukları için homojen bölgeler oluşturabilirler.

Polarize bölgeler, bir yerleşim merkezinin kendisinden daha küçük yerleşmeleri etkisi altına alması sonucu oluşmaktadır. Burada önemli olan mekânlar arasındaki ekonomik ilişkiler ve bu kutupları birbirine bağlayan fonksiyonlardır. Polarize bölgelerin sınıflandırılmasında yerleşme merkezleri arasındaki ticari ilişkilerin yoğunluğu etkili olmaktadır.

Plân bölgeler; bölge planlarının uygulandığı alanlardır, diğer bir ifade ile bölgesel kalkınma politikasının uygulandığı alanlardır. Plân bölgeler, coğrafi, sosyal ve siyasi öğelere göre sınırlandırılabilmektedir. Plân bölgeler başlıca iki tiptir. İlki, tüm ülkeyi kapsayan plân bölgelerdir. Bu tip plân bölgelerde ekonomik faaliyetlerin dağılışını kontrol altında tutmak ve ulusal planın bölgeselleşmesi için ülkenin bölgelere ayrılması söz konusudur. İkinci tip ise, bölgesel sorunların üstesinden gelmek için başlatılan, bölgesel plânlama sonucu oluşan bölgelerdir.

Türkiye’de bölge sınıflandırmasına bir diğer ek olarak coğrafi bölgeler eklenebilmektedir. Coğrafi bölgeler, ne yalnız fiziki ne de beşeri özelliklere göre sınıflandırılmaktadırlar. Bu nedenle coğrafi bölgelerin sınırlandırılması oldukça güçtür. Coğrafi bölgelerin belirlenmesinde bir mekân parçası içerisindeki coğrafi görünümün oluşmasında etkili olan farklı unsurlar dikkate alınmaktadır ve bunlar içerisinde çoğunlukla en etkili olan faktör referans alınarak sınırlandırma yapılmaktadır. Sınıflandırmada farklı ölçütlerin işin içine girmesi coğrafi bölgelerin daima sabit kalan tek bir özelliğe göre sınıflandırılmadığını göstermektedir.

Turizmin bölgesel gelişmeye olan katkısı tartış- maya açıktır ve bu tartışmalarda olumlu ve olumsuz yönleri ele alınmaktadır. Bölgesel ekonomik gelişme ile ilgili çok sayıda kavram turizmde uygulanmaktadır. Turizm, çevre bölgelerde ekonomik gelişmenin bir aracı olarak görülmektedir. Nitekim turistler, metropoliten alanlardan çevre alanlara, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru hareket etmektedirler. Bu hareket gelişmekte olan bölgelere döviz, gelir getirmekte ve istihdam yaratmaktadır. Bu nedenle turizm hem şehirsel hem de kırsal alanlar için bölgesel gelişmeyi teşvik edecek bir strateji olarak kullanılmaktadır.

Turizmle birlikte ekonomi ve istihdamdaki artış, destinasyona turizm amaçlı gelenlerin haricinde, çalışma ve ikamet amaçlı gelenlerde de artışa yol açacaktır. Başlangıçta hükümet teşviklerinin yoğun olduğu alan, turizmle birlikte büyüme kutbu yaratarak, zamanla hükümet teşviklerinin yavaş yavaş geri çekilmesine neden olmaktadır. Turizmin yarattığı büyüme bazı noktalarda da eleştirilmektedir. Turizmle birlikte yabancı endüstirilerin gelişmesi bölgesel büyüme kutupları yaratabilir ve diğer ekonomik aktiviteler için çekici faktörler oluşmasına hizmet edebilir ancak küresel ekonomik eğilimlere maruz kalan bölgeler, “bağımlı hâle gelme”leri konusunda eleştirilmektedir.

Mekân; şehir, köy, bölge, ülke, kıta, kıyı vb. gibi alanları ifade etmektedir. Oysa turizmle ilgili mekân denildiğinde “turistik şehir, turistik merkez, turizm bölgesi, her türlü coğrafi birimdeki turizm alanı vb.” anlaşılmaktadır. Aslında bu mekânların hepsi turizm literatüründe “destinasyon” adı altında toplanmaktadır. Coğrafi bakış açısına göre turizm başlıca üç bileşenden meydana gelmektedir. Birincisi; turistlerin kaynak bölgeleri ya da turist üreten (turist gönderen) alanlar, ikincisi; turist destinasyonları (turist alan başka bir ifade eli turist kabul eden alanlar), üçüncüsü ise bu iki lokasyon arasındaki güzergâhlardır ya da diğer bir deyişle transit güzergâhlardır.

Turist üreten ya da turist gönderen bölgeler, seyahatin başladığı ve bittiği yerdir. Bu alanlar dünyadaki başlıca turist pazarlarını temsil etmektedir. Bu nedenle, tur operatörleri vb. gibi seyahat endüstrisinin başlıca fonksiyonları burada bulunmaktadır. Turist varış bölgeleri (Destinasyonlar) ise turist üreten alanlarda bulunmayan özelliklerden dolayı turistleri çekmektedir. Turist endüstrisi bu alanlarda yer almaktadır ve çekicilikler, konaklama, perakende ve hizmet fonksiyonları, eğlence ve rekreasyonel tesislerden oluşmaktadır. Transit güzergâhlar: Bu iki alan arasındaki bağlantıdır. Transit rotalar turizm sisteminin en önemli unsurlarındandır. Çünkü turist akışlarının yönü, hacmi ve karakteristiklerini göstermektedir. Böyle rotalar turist endüstirisinin ulaşım bileşenlerini sunmaktadır.

Destinasyonun temel bileşenlerini şu şekildedir:

  1. Çekicilikler: doğal ve insan eseri çekicilikler, tarihi ve kültürel miras çekiciliği, özel etkinlik çekiciliği,
  2. Ulaşılabilirlik: tüm güzergâhları, ulaşım araçlarını ve terminalleri kapsayan ulaşım sistemi ve fiyat, zaman, emniyet ve güvenlik bakımından uygunluk,
  3. Olanaklar: konaklama ve yiyecek içecek tesisleri, diğer turistik hizmetler,
  4. Uygun paketler: aracılar ve aracılara göre hazırlanmış turistik ürün,
  5. Etkinlikler-turistin ziyareti sırasında yapmak istediği her şey ve destinasyondaki tüm etkinlikler,
  6. Diğer hizmetler: bankalar, iletişim hizmetleri, gazete bayileri, hastaneler gibi turistler tarafından kullanılan diğer hizmetlerdir.

Şehirsel destinasyonların gelişmeye başlaması Antik Yunan’dan itibaren görülmüştür. Antik Yunan’da olimpiyat oyunları, spor oyunları gibi aktiviteler başlıca şehirlerde gerçekleştirilmiştir. Ancak günümüzdeki anlamda şehirsel destinasyonların gelişmesinde modernizm önemli rol oynamıştır. Günümüzde şehirsel destinasyonlar, toplantı, sergi, konferans ve buna benzer çok sayıdaki olanakları ile iş amaçlı seyahat edenleri de çekmektedir.

Kıyı destinasyonları ve tatil yerleri: Geleneksel olarak nitelendirilen tatildeki turistlere hizmet etmektedir. Kuzey bölgelerden ve iklimlerden gelen turistler yıllık tatillerinin belirli bir kısmını Güneydeki güneş ve denizin olduğu alanlarda geçirmektedirler. Kıyı alanlarda ikamet edilen mekânlar 1970’lerden itibaren kitle turizminin ortaya çıkması sonucu uluslararası destinasyonlarla yer değiştirmiştir.

Alpin destinasyonlar, kayak gibi kış sporları ve doğa ile ilgilenen tatilcileri çekmektedir. Bu alanlar aynı zamanda doğacı, dağ bisikletçileri, yürüyüşçüler gibi etkinlikler yapan kişileri çekmektedir. Everest ve Alpler gibi dağlık alanlarda rekreasyon amaçlı Alpin sporları güç ve zorlu olmasına rağmen organize edilmektedir. Göller de kayak ve su sporları gibi aktiviteler için tesisler sunabilmektedir.

Kırsal turizm de hızlı bir şekilde gelişmektedir. Çiftçiler ve kırsal nüfus ziyaretçileri, doğanın eski hâline götürmeleri ve bazı otantik tarımsal süreçlerle ilgili deneyim sağlamaları bakımından avantaj sahibidirler. Bu nedenle tarımsal tesisler çoğunlukla boş zaman aktivitelerine dönüşmektedir..

Otantik destinasyonlar çoğunlukla Üçüncü Dünyada vardır. Turistler kısıtlı turizm gelişme deneyimine sahip yerlerde otantik deneyimleri sevmektedirler. Asya, Güney Amerika ve Afrika’da ortaya çıkan destinasyonlar, konforlarından ziyade yerel halk ile etkileşime geçmek ve bozulmamış çevreleri ziyaret etmek isteyen az sayıda maceracı turisti çekmektedirler.

Son olarak bazı destinasyonlar eşsiz-egzotik ve özel olarak markalaşmıştır. Onlar, eşsiz ve kıymetli olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak bu destinasyonlar “yaşam süresince bir kez” olarak teşvik edilmektedir. Bu tip destinasyonlar yüksek fiyatlara sahiptirler. Eşsiz-egzotik ve özel olarak markalaşmış destinasyonlar; Bhutan, Mauritius, Seyşeller gibi örnekleri içermektedir.

Taşıma kapasitesi; destinasyonun fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik yapısında kabul edilmez bir değişikliğe neden olmaksızın ve ziyaretçiler tarafından elde edilen deneyimin niteliğinde düşüş olmaksızın alanı kullanabilecek maksimum insan sayısıdır (Wall ve Mathieson, 2006: 33). Taşıma kapasitesi kavramı zor ve çok tartışılan bir konudur. Sürdürülebilir turizm ile ilgili tartışmalarda turizmin negatif etkiler ürettiği görüşü yaygındır ve tanımlanmakta olan konular çerçevesinde ta- şıma kapasitesine atıfta bulunulmaktadır. Taşıma kapasitesi destinasyonun her bir ekonomik, fiziksel ve sosyal alt sistemleri için mevcuttur.

Peyzaj terimi ilk olarak MS IV. Yüzyılda “çevreyi resim gibi izlemenin bir yolu” anlamında kullanılmıştır. Landscape sözcüğü eski İngilizcede bir lordun sahip olduğu ya da belirli bir grup halkın yerleştiği sınırları belirli bir alanı ifade etmiştir. Peyzaj kelimesinin günümüzdeki anlamda kullanılmasının kökleri ise 16.-17. yüzyıla kadar gitmektedir. Bu dönemde Hollandalı landschap ressamları, kırsal bir manzarayı ya da genelde ve özelde manzarayı ifade etmek için bu sözcüğü kullanmışlardır. İngilizcede landscape Almanca’da landschaft olarak kullanılan bu kelime, Türkçe’de Fransızca’dan geçen peyzaj (paysage) kelimesi ile karşılık bulmuştur. Peyzaj kelimesi kısaca; kelime anlamı olarak “çevrenin tüm görünümü ya da “manzara” anlamına gelmektedir. Daha geniş anlamda ise bir görüş çerçevesi içinde yer alan bütün doğal ve kültürel çevrenin meydana getirdiği bir kompozisyondur”.

Coğrafi görünüm kavramı farklı disiplinlerin ilgi alanına girmektedir. Buna göre coğrafi görünümü başlıca iki kategoriye sokmak mümkündür. Doğal ve kültürel coğrafi görünüm olmak üzere başlıca iki tipe ayrılmaktadır. Bitki örtüsü, dağ, göl vb. gibi jeomorfolojik unsurlar diğer bir ifade ile doğada kendiliğinden var olan obje ve özellikler doğal coğrafi görünümü (natural landscape) oluşturmaktadır. Doğal coğrafi görünüm insanın etkisinin olmadığı ya da çok az etkilediği doğal düzeni koruyan alanların görünümüdür. Başlıca jeomorfolojik unsurlar; vadi, tepe, ova, dağ ve kıyılar başlıca jeomorfolojik şekilleri meydana getirmektedir.

İkinci kategori olarak ise kültürel coğrafi görünüm (cultural landscape) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Doğal peyzajın insan eli ile değiştirilmesi sonucu oluşturulmuş yerler kültürel coğrafi görünümdür.

Kültürel coğrafi görünüm kesin bir sınıflandırma olmamakla birlikte, kırsal coğrafi görünüm ve şehirsel coğrafi görünüm olarak sınıflandırılmaktadır. Şehirsel coğrafi görünümler; kapladıkları alan bakımından kırsal peyzajlara göre daha küçük olsa da nüfus yoğunluğunun daha fazla olduğu coğrafi görünümlerdir.

Kırsal coğrafi görünüm ise insanların şehirsel amaçlar dışındaki faaliyetleri sonucu ortaya çıkardıkları görünümdür. Kırsal coğrafi görünümler şehirsel ve doğal coğrafi görünümler arasında bir geçiş, diğer bir ifade ile tampon bölge oluşturmaktadır.

Doğal Turizm Mekanları

Turizm kaynaklarını çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Çok genel olarak “doğal” (natural) ve “beşeri” (man-made) şeklinde ayrılan turistik çekiciliklerin büyük bölümünü doğal coğrafi kaynaklar oluşturmaktadır. Doğal turizm mekânları, doğal çevre başlığı altında açıkladığımız insanın emeğine bağlı olmaksızın doğanın kendi kendine hazırlamış olduğu fiziksel çevre içinde bulunan mekânları ifade etmektedir.

Beşeri Turizm Mekanları

Turizmde beşerî mekânlar, aslında beşeri turizm kaynaklarıdır. Doğal mekânlar dışındaki mekânlardır. Oluşumunda insanın da katkıda bulunduğu ya da insan tarafından değişime uğratılmış doğal coğrafi kaynakların bulunduğu mekânlar beşerî mekân olarak kabul edilebilmektedir. Aslında, turizme kaynaklık eden unsurlar, doğal kaynaklar da olsa, turizmde kullanılmalarının, insan yapısı düzenleme ve etkilerden sonra olduğunu unutulmamalıdır.

Kültürel mekânlar, toplumun çeşitli özelliklerini ve farklı bölgelerde yaşayan ve farklı etnik kökenlere sahip insanların, nasıl yaşadıkları, hangi şartlarda çalıştıkları ve nasıl hareket ettiklerini yansıtmaktadır.

Etkinlikler, temalı parkları ve eğlence merkezlerini, hayvanat bahçelerini, akvaryumları, bahçeleri ve diğer park türünde ortamları vb. içermektedir. Etkinliklerin gerçekleştiği bu alanlara etkinlik mekânları adı verilir.

Organizasyonlar; festivallerden, turnuvalara hem turistlere hem de yerel halka hizmet eden iş faaliyetlerinden oluşmaktadır. Organizasyonların gerçekleştiği alanlar organizasyon mekânları olarak adlandırılmaktadır.

Turizm işletmeleri de turizm mekânlarıdır. Örneğin turistlerin konaklamak için gittikleri oteller, tekneye ve gemiye bindikleri marinalar, limanlar, vb.

Mekan Tasarımı ve Turizm

Mekânın tasarlanmasında mimari biçim organizasyonu önem taşımaktadır. Mekânın objektif ve sübjektif olma özellikleri vardır. Bunun yanı sıra mekân iç/dış mekân, doğal/yapay mekân, geleneksel/çağdaş mekân, özel/genel mekân veya pozitif/ negatif mekân olarak sınıflandırılabilir. Diğer yandan ise mekânın düzenlenmesinde mekânlar arası ilişkilerin gözetilmesi önem taşı- maktadır. Mekânlar arasındaki ilişkiler; mekân içinde mekân, iç içe geçmiş mekânlar, bitişik mekânlar, ortak bir mekân ile birbirine bağlanan mekânlar şeklindedir.

Giriş

Dünya genelinde ülkeler gelişme için strateji olarak turizme dönmektedirler. Bununla birlikte bu alandaki araştırmacılar, gelişme paradigmaları ile ilgili çok az referansa sahiptir. Paradigma Bilim adamları tarafından kabul görmüş inanç, değer ve tekniklerin bütünüdür.

Turizm, coğrafya ile şekillenen ekonomik faaliyetlerden biridir. Gerek iklim, kıyılar, dağlar gibi fiziki coğrafya özellikleri, gerekse kültür, ekonomik faaliyetler, dil, din, şehirleşme gibi beşeri coğrafya özellikleri olsun coğrafya, turizm etkinliğinin deseni üzerinde belirleyici rol oynamaktadır.

Temel Kavramlar

Yer kelimesi Türkçede birden fazla anlam taşı- maktadır. Bu anlamların pek çoğu yerküre üzerinde bulunulan konum, alan, mevki, mahal temeline dayanmaktadır. Aslında bilimsel açıdan baktığımızda yer kavramı, sadece fiziksel bir alanı tanımlamakla kalmamaktadır. Yer kavramının psikolojik yönü de bulunmaktadır. Yani yere ait bir duygu da söz konusudur. Fiziksel biçimler, o yerde yapılan etkinlikler ve o yere yüklenen anlamlar yer duygusunu oluşturan unsurlardır. Çevresel psikoloji bağlamında yer, bireylerin içsel psikolojik, sosyal süreçleriyle ve yer üzerinde yapılan etkinliklere dayalı olarak inşa edilen ilişkiler olarak tanımlanmaktadır. Soja tarafından belirtildiği gibi yer, insanların duygularından ve onların verdikleri anlamdan ayrı düşünülemez.

Türk Dil Kurumu Türkçe sözlüğünde yer kelimesinin anlamları şu şekilde verilmiştir:

  1. Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân,
  2. Gezinilen, ayakla basılan taban,
  3. Bulunulan, yaşanılan, oturulan bölge,
  4. Durum, konum, vaziyet,
  5. Ülke,
  6. Üzerine yapı kurulmaya elverişli arazi, arsa,
  7. Ekime elverişli toprak parçası, arazi,
  8. Bir olayın geçtiği veya geçeceği bölüm, alan, mahal,
  9. Otel, motel vb.nde kalınacak oda,
  10. Sinema ve tiyatroda veya taşıtlarda oturulacak koltuk, sandalye,
  11. Coğrafyada Yerküre Ayrıca görev, önem, makam, iz, durum gibi anlamları da söz konusudur.

Yer Duygusu İnsanları büyüdükleri ya da deneyimledikleri yerlere çeken duygusal bağlardır. Yer duygusu aynı zamanda yer ve bölge karakterinin ayırt edilmesinde kullanılmaktadır. Yer İnsanların aile bağları, geçmişi, kültürü vb. nedenlerle bir anlamda bağlandıkları alanlardır.

Yer Bağımlılığı Çeşitli amaç ve aktiviteler için fırsat sağlayan ortamlar olarak kavramsallaştırılmaktadır.

İnsanlığın gelişmesi ve yaşam biçiminin değişmesi mekânın kalitesi konusunda mimar ve şehir plancıları gibi inşa edilmiş çevre ile ilgilenen tasarımcıların dikkatini çekmiştir. Turizme bağlı olarak yerler üzerinde meydana gelen değişim de üzerinde tartışılması gereken bir konudur. Zira turizm kullanımı ile deneyim ve yerlerin metalaştığı vurgulanmaktadır. Bu nedenle turizmde tüketim kültürü merkezi bir role sahiptir. Turizmin gelişmesi, metropollerden kırsal alanlara, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere olan hareket, yeni bir kolonileşme veya bir sömürge hareketi olarak görülmüştür. Kitle turizmi arttıkça ve turizmde çok uluslu şirketler geliştikçe; gelişmekte olan ülkelerin piyasa sistemleri, gelişmiş ülkelere bağımlı hâle gelmiştir. Böylece turizme bağlı olarak meydana gelen merkez çevre ilişkisine çeşitli yazarlar dikkat çekmeye başlamıştır.

Tüketim Kültürü Belli bir davranışın sembollere dayalı olarak ifade edilmesidir. Diğer bir ifade ile tüketim kültürü; temel ihtiyaçların yerini toplumsal değer ve sınıflandırmaların almasıdır. Örneğin dinlenme ve tatil yapmanın bir ihtiyaç olarak değil, statü aracı olarak görülmesi bu nesnenin göstergeler üzerinde toplumsal anlamda bir değerler kodu üretmesine neden olmuştur.

Metropol Nüfusu 1.000.000’un üzerinde olan, önemli uzmanlaşmış fonksiyonel yapı- ya sahip, uzmanlaşmış endüstri bölgeleri olan, borsa, bankalar vb. gibi hizmet alanlarının geliştiği birden fazla merkezi iş sahası olan yerleşmelerdir. Dünyada nüfusu 1 milyonu geçen şehirler Sanayi Devrimi sonrasında ortaya çıkmaya başlamıştır. Dünya tarihinde ilk kez Londra’nın daha sonra Paris ve New York’un nüfusu 1 milyonu geçmiştir.

Turizm, mekân üzerinde gerçekleşen bir faaliyettir. Bu nedenle öncelikle mekân kavramı ile neyin kastedildiğinin anlaşılması önem taşımaktadır. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde mekân kelimesinin anlamı;

  1. Yer, bulunulan yer.
  2. Ev, yurt olarak açıklanmaktadır. Ayrıca mekân kelimesinin gök biliminde “Uzay” anlamı taşıdığı da bildirilmiştir. Mekân, Arapça kökenli bir kelimedir.

Görüldüğü gibi mekân (space) ve yer (place) kavramları çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Bu iki kavram arasında önemli farklar bulunmasına rağmen eş anlamlı gibi değerlendirilmesi yaygındır. Bu nedenle başlangıç olarak mekân ve yerin ayırt edilmesi gerekmektedir.

Mekân kavramı fen bilimlerinde ve sosyal bilimlerde farklı şekillerde kullanılmış ve kavramlaştırılmıştır. Descartes’tan bu yana mekâna dair farklı bakış açıları gelişmiştir. Mekân (space) kavramı, Latince bir terim olan, mesafe veya dağılım anlamına gelen spatium teriminden türetilmiştir. Mekân, pozitivist paradigmanın etkisi ile uzun zaman boyunca; toplumsal ve doğal olayların gerçekleştiği, kartezyen koordinat sistemine sahip, salt bir uzay parçası olarak tanımlanmış- tır. Bu nedenle mekân, toplumsal süreçlerde pasif, tarihsel bağlamı olmayan, kendiliğinden var olmuş, Öklid geometrisi temelinde kavranabilen bir düzlem olarak algılanmıştır. Pozitivist Paradigma Bilim felsefesinin epistemolojisi bilginin duyu organları, gözlem ve deneyim yolu ile elde edilebileceğini kabul ederek sezgi, ilham, metafizik türü bilgiyi reddederken, ontololojik düzeyde gözlemlenen algılanan şeylerin doğrulanabileceğini ileri sürer.

Ancak bugün mekân çok farklı anlamlarda kullanılmaktadır. 1970’lerde bilginin yerelliği ve bağlamsal oluşuna yapılan vurgular artmıştır. Özellikle postmodern paradigma, mekanların önemini de ön plana çıkarmıştır. Bu nedenle sosyal bilim araştırmalarında mekânın, diğer bir deyişle coğrafi metodolojinin önemi giderek artmaktadır. Ancak bu önem artışında etkili olan unsur, mekânın salt tasviri olarak kullanılması değildir. Bilimsel çalışmalarda artık, mekân üzerindeki sosyal olayların daha çok hesaba katılması, coğrafi metodolijinin dikkat çekmesinde önemli olmuştur. Mekân yalnızca gözlemlenebilen, sayılabilen, haritalanan somut unsurlardan oluşmamaktadır.

Postmodern Paradigma Postmodernizmde “gerçeklik” insanın anlam dünyasına bir ayna görüntüsü gibi yansımaz, tam tersine gerçeklik kişi tarafından inşa edilir. Bu sebepten ötürü hem ontolojik hem de epistemolojik açılardan tam manasıyla rölativist bir yaklaşımdır. Yani tekil bir “gerçeği” kabul etmez. Gerçeklik ve anlam belirli bir bağlamda gerçekleştirilen kişisel yorumlara dayanır. Postmodernizm bu bağlamda dünyayı bir metin gibi görür. Herhangi bir metni okuyan insanlar, o metinden farklı anlamlar çıkaracaktır.

Mekân farklı disiplinlerde farklı ideolojik amaçlara hizmet etmektedir. Turizm bağlamında mekân, seyahat ve turizm deneyimini içine almaktadır. Turistlerin zamanda ve mekânda dağılışları oldukça eşitsizdir. Turizmin sonuçları da benzer bir şekilde, bunu izleyerek eşitsiz bir şekilde dağılmaktadır. Turizm fenomeninin anlaşılır hâle gelmesinde turizm mekânının biçimi ve doğasının anlaşılır olması gerekmektedir. Mekân ve hareket, turistlerin davranışları ve turizm destinasyonlarını anlamada temel ilkedir.

Turizm, turizmin mekâna yansımaları “farklılaşma” ve “benzeşme” olmak üzere iki temel kavram ekseninde şekillenmektedir. Turizmin meydana gelmesinde farklılıklar çekicilik yaratan bir unsurdur. Ancak küreselleşme ile birlikte özellikle kitle turizmine bağlı olarak kıyılarda ortaya çıkan turistik mekânlar ve turizm hizmetleri arazi kullanımına yeni görünümler kazandırmaktadır. Turizm uluslararası kurumlar, kültürel yayılma ve küresel ağların etkisi ile birlikte mekân üzerindeki farklılıkları yok ederek her yerin birbirine benzemesine yol açmaktadır. Bu durumda da mekânın çekiciliğini kaybetmesinde etkin rol oynamaktadır. Ortaya çıkan bu durum turizmin, mekân ve yer bağlamı ile doğrudan ilişkiye geçmekte olduğunu göstermektedir. Turizm ve rekreasyonel fırsatların izlenmesi, düzenlenmesi ve sağlanmasından çok sayıda kurum sorumludur. Diğer bir ifade ile turizm mekânlarının oluşmasında turistler başta olmak üzere onların ihtiyaç ve taleplerini şekillendiren çeşitli kamu kurumları ve özel kurumlar, yerel ve ulusal politikacılar, çeşitli kanunlar vb. etkili olmaktadır. Hükümetler ve çokuluslu şirketler gelişme, büyüme, ilerleme adına çok fazla yatırım yapmaktadırlar. Mekân ve hareket turistlerin davranışları ve turizm destinasyonlarını anlamada temel ilkedir. Turizm destinasyonları vasıtası ile mekânlar önem kazanmaktadır.

Etimolojik kökleri Latince “regio: çevre-alan” anlamına gelen bölge; çok boyutlu, çok anlamlı ve sınırları oldukça güç çizilebilen bir kavramdır. Bunun yanı sıra dünyada olduğu gibi ülkemizde de tam olarak açıklığa kavuşmuş bir kavram değildir. Bölge kavramı farklı disiplinlerde farklı amaç ve ölçütlere göre tanımlanabilmektedir. Örneğin iktisat disiplininde bölge; ülke kadar geniş olmayan, ancak şehir kadar da küçük olmayan bir alan parçası olarak tanımlanmaktadır. Coğrafya disiplinine göre ise bölge; ortak özellikler arasındaki uyumlu ve sürekli bir ilişkiden türetilmiş mekânın bir kısmıdır.

Homojen bölgeler şekilsel veya tekdüze bölgeler olarak da adlandırılırlar. Homojen bölgeler, birbirine yakın özellikler gösteren, birbirine bitişik diğer bir deyişle komşu alanlar grubudur. Örneğin İstanbul ve Ankara aynı sosyo- ekonomik gelişmişlik düzeyine sahip olsa da birbirine bitişik olmadıkları için homojen bölge oluşturmazlar. Ancak Edirne, Tekirdağ, Kırklareli komşu homojen alanlar oldukları için homojen bölgeler oluşturabilirler.

Polarize bölgeler, bir yerleşim merkezinin kendisinden daha küçük yerleşmeleri etkisi altına alması sonucu oluşmaktadır. Burada önemli olan mekânlar arasındaki ekonomik ilişkiler ve bu kutupları birbirine bağlayan fonksiyonlardır. Polarize bölgelerin sınıflandırılmasında yerleşme merkezleri arasındaki ticari ilişkilerin yoğunluğu etkili olmaktadır.

Plân bölgeler; bölge planlarının uygulandığı alanlardır, diğer bir ifade ile bölgesel kalkınma politikasının uygulandığı alanlardır. Plân bölgeler, coğrafi, sosyal ve siyasi öğelere göre sınırlandırılabilmektedir. Plân bölgeler başlıca iki tiptir. İlki, tüm ülkeyi kapsayan plân bölgelerdir. Bu tip plân bölgelerde ekonomik faaliyetlerin dağılışını kontrol altında tutmak ve ulusal planın bölgeselleşmesi için ülkenin bölgelere ayrılması söz konusudur. İkinci tip ise, bölgesel sorunların üstesinden gelmek için başlatılan, bölgesel plânlama sonucu oluşan bölgelerdir.

Türkiye’de bölge sınıflandırmasına bir diğer ek olarak coğrafi bölgeler eklenebilmektedir. Coğrafi bölgeler, ne yalnız fiziki ne de beşeri özelliklere göre sınıflandırılmaktadırlar. Bu nedenle coğrafi bölgelerin sınırlandırılması oldukça güçtür. Coğrafi bölgelerin belirlenmesinde bir mekân parçası içerisindeki coğrafi görünümün oluşmasında etkili olan farklı unsurlar dikkate alınmaktadır ve bunlar içerisinde çoğunlukla en etkili olan faktör referans alınarak sınırlandırma yapılmaktadır. Sınıflandırmada farklı ölçütlerin işin içine girmesi coğrafi bölgelerin daima sabit kalan tek bir özelliğe göre sınıflandırılmadığını göstermektedir.

Turizmin bölgesel gelişmeye olan katkısı tartış- maya açıktır ve bu tartışmalarda olumlu ve olumsuz yönleri ele alınmaktadır. Bölgesel ekonomik gelişme ile ilgili çok sayıda kavram turizmde uygulanmaktadır. Turizm, çevre bölgelerde ekonomik gelişmenin bir aracı olarak görülmektedir. Nitekim turistler, metropoliten alanlardan çevre alanlara, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru hareket etmektedirler. Bu hareket gelişmekte olan bölgelere döviz, gelir getirmekte ve istihdam yaratmaktadır. Bu nedenle turizm hem şehirsel hem de kırsal alanlar için bölgesel gelişmeyi teşvik edecek bir strateji olarak kullanılmaktadır.

Turizmle birlikte ekonomi ve istihdamdaki artış, destinasyona turizm amaçlı gelenlerin haricinde, çalışma ve ikamet amaçlı gelenlerde de artışa yol açacaktır. Başlangıçta hükümet teşviklerinin yoğun olduğu alan, turizmle birlikte büyüme kutbu yaratarak, zamanla hükümet teşviklerinin yavaş yavaş geri çekilmesine neden olmaktadır. Turizmin yarattığı büyüme bazı noktalarda da eleştirilmektedir. Turizmle birlikte yabancı endüstirilerin gelişmesi bölgesel büyüme kutupları yaratabilir ve diğer ekonomik aktiviteler için çekici faktörler oluşmasına hizmet edebilir ancak küresel ekonomik eğilimlere maruz kalan bölgeler, “bağımlı hâle gelme”leri konusunda eleştirilmektedir.

Mekân; şehir, köy, bölge, ülke, kıta, kıyı vb. gibi alanları ifade etmektedir. Oysa turizmle ilgili mekân denildiğinde “turistik şehir, turistik merkez, turizm bölgesi, her türlü coğrafi birimdeki turizm alanı vb.” anlaşılmaktadır. Aslında bu mekânların hepsi turizm literatüründe “destinasyon” adı altında toplanmaktadır. Coğrafi bakış açısına göre turizm başlıca üç bileşenden meydana gelmektedir. Birincisi; turistlerin kaynak bölgeleri ya da turist üreten (turist gönderen) alanlar, ikincisi; turist destinasyonları (turist alan başka bir ifade eli turist kabul eden alanlar), üçüncüsü ise bu iki lokasyon arasındaki güzergâhlardır ya da diğer bir deyişle transit güzergâhlardır.

Turist üreten ya da turist gönderen bölgeler, seyahatin başladığı ve bittiği yerdir. Bu alanlar dünyadaki başlıca turist pazarlarını temsil etmektedir. Bu nedenle, tur operatörleri vb. gibi seyahat endüstrisinin başlıca fonksiyonları burada bulunmaktadır. Turist varış bölgeleri (Destinasyonlar) ise turist üreten alanlarda bulunmayan özelliklerden dolayı turistleri çekmektedir. Turist endüstrisi bu alanlarda yer almaktadır ve çekicilikler, konaklama, perakende ve hizmet fonksiyonları, eğlence ve rekreasyonel tesislerden oluşmaktadır. Transit güzergâhlar: Bu iki alan arasındaki bağlantıdır. Transit rotalar turizm sisteminin en önemli unsurlarındandır. Çünkü turist akışlarının yönü, hacmi ve karakteristiklerini göstermektedir. Böyle rotalar turist endüstirisinin ulaşım bileşenlerini sunmaktadır.

Destinasyonun temel bileşenlerini şu şekildedir:

  1. Çekicilikler: doğal ve insan eseri çekicilikler, tarihi ve kültürel miras çekiciliği, özel etkinlik çekiciliği,
  2. Ulaşılabilirlik: tüm güzergâhları, ulaşım araçlarını ve terminalleri kapsayan ulaşım sistemi ve fiyat, zaman, emniyet ve güvenlik bakımından uygunluk,
  3. Olanaklar: konaklama ve yiyecek içecek tesisleri, diğer turistik hizmetler,
  4. Uygun paketler: aracılar ve aracılara göre hazırlanmış turistik ürün,
  5. Etkinlikler-turistin ziyareti sırasında yapmak istediği her şey ve destinasyondaki tüm etkinlikler,
  6. Diğer hizmetler: bankalar, iletişim hizmetleri, gazete bayileri, hastaneler gibi turistler tarafından kullanılan diğer hizmetlerdir.

Şehirsel destinasyonların gelişmeye başlaması Antik Yunan’dan itibaren görülmüştür. Antik Yunan’da olimpiyat oyunları, spor oyunları gibi aktiviteler başlıca şehirlerde gerçekleştirilmiştir. Ancak günümüzdeki anlamda şehirsel destinasyonların gelişmesinde modernizm önemli rol oynamıştır. Günümüzde şehirsel destinasyonlar, toplantı, sergi, konferans ve buna benzer çok sayıdaki olanakları ile iş amaçlı seyahat edenleri de çekmektedir.

Kıyı destinasyonları ve tatil yerleri: Geleneksel olarak nitelendirilen tatildeki turistlere hizmet etmektedir. Kuzey bölgelerden ve iklimlerden gelen turistler yıllık tatillerinin belirli bir kısmını Güneydeki güneş ve denizin olduğu alanlarda geçirmektedirler. Kıyı alanlarda ikamet edilen mekânlar 1970’lerden itibaren kitle turizminin ortaya çıkması sonucu uluslararası destinasyonlarla yer değiştirmiştir.

Alpin destinasyonlar, kayak gibi kış sporları ve doğa ile ilgilenen tatilcileri çekmektedir. Bu alanlar aynı zamanda doğacı, dağ bisikletçileri, yürüyüşçüler gibi etkinlikler yapan kişileri çekmektedir. Everest ve Alpler gibi dağlık alanlarda rekreasyon amaçlı Alpin sporları güç ve zorlu olmasına rağmen organize edilmektedir. Göller de kayak ve su sporları gibi aktiviteler için tesisler sunabilmektedir.

Kırsal turizm de hızlı bir şekilde gelişmektedir. Çiftçiler ve kırsal nüfus ziyaretçileri, doğanın eski hâline götürmeleri ve bazı otantik tarımsal süreçlerle ilgili deneyim sağlamaları bakımından avantaj sahibidirler. Bu nedenle tarımsal tesisler çoğunlukla boş zaman aktivitelerine dönüşmektedir..

Otantik destinasyonlar çoğunlukla Üçüncü Dünyada vardır. Turistler kısıtlı turizm gelişme deneyimine sahip yerlerde otantik deneyimleri sevmektedirler. Asya, Güney Amerika ve Afrika’da ortaya çıkan destinasyonlar, konforlarından ziyade yerel halk ile etkileşime geçmek ve bozulmamış çevreleri ziyaret etmek isteyen az sayıda maceracı turisti çekmektedirler.

Son olarak bazı destinasyonlar eşsiz-egzotik ve özel olarak markalaşmıştır. Onlar, eşsiz ve kıymetli olarak kabul edilmektedir. Sonuç olarak bu destinasyonlar “yaşam süresince bir kez” olarak teşvik edilmektedir. Bu tip destinasyonlar yüksek fiyatlara sahiptirler. Eşsiz-egzotik ve özel olarak markalaşmış destinasyonlar; Bhutan, Mauritius, Seyşeller gibi örnekleri içermektedir.

Taşıma kapasitesi; destinasyonun fiziksel, sosyal, kültürel, ekonomik yapısında kabul edilmez bir değişikliğe neden olmaksızın ve ziyaretçiler tarafından elde edilen deneyimin niteliğinde düşüş olmaksızın alanı kullanabilecek maksimum insan sayısıdır (Wall ve Mathieson, 2006: 33). Taşıma kapasitesi kavramı zor ve çok tartışılan bir konudur. Sürdürülebilir turizm ile ilgili tartışmalarda turizmin negatif etkiler ürettiği görüşü yaygındır ve tanımlanmakta olan konular çerçevesinde ta- şıma kapasitesine atıfta bulunulmaktadır. Taşıma kapasitesi destinasyonun her bir ekonomik, fiziksel ve sosyal alt sistemleri için mevcuttur.

Peyzaj terimi ilk olarak MS IV. Yüzyılda “çevreyi resim gibi izlemenin bir yolu” anlamında kullanılmıştır. Landscape sözcüğü eski İngilizcede bir lordun sahip olduğu ya da belirli bir grup halkın yerleştiği sınırları belirli bir alanı ifade etmiştir. Peyzaj kelimesinin günümüzdeki anlamda kullanılmasının kökleri ise 16.-17. yüzyıla kadar gitmektedir. Bu dönemde Hollandalı landschap ressamları, kırsal bir manzarayı ya da genelde ve özelde manzarayı ifade etmek için bu sözcüğü kullanmışlardır. İngilizcede landscape Almanca’da landschaft olarak kullanılan bu kelime, Türkçe’de Fransızca’dan geçen peyzaj (paysage) kelimesi ile karşılık bulmuştur. Peyzaj kelimesi kısaca; kelime anlamı olarak “çevrenin tüm görünümü ya da “manzara” anlamına gelmektedir. Daha geniş anlamda ise bir görüş çerçevesi içinde yer alan bütün doğal ve kültürel çevrenin meydana getirdiği bir kompozisyondur”.

Coğrafi görünüm kavramı farklı disiplinlerin ilgi alanına girmektedir. Buna göre coğrafi görünümü başlıca iki kategoriye sokmak mümkündür. Doğal ve kültürel coğrafi görünüm olmak üzere başlıca iki tipe ayrılmaktadır. Bitki örtüsü, dağ, göl vb. gibi jeomorfolojik unsurlar diğer bir ifade ile doğada kendiliğinden var olan obje ve özellikler doğal coğrafi görünümü (natural landscape) oluşturmaktadır. Doğal coğrafi görünüm insanın etkisinin olmadığı ya da çok az etkilediği doğal düzeni koruyan alanların görünümüdür. Başlıca jeomorfolojik unsurlar; vadi, tepe, ova, dağ ve kıyılar başlıca jeomorfolojik şekilleri meydana getirmektedir.

İkinci kategori olarak ise kültürel coğrafi görünüm (cultural landscape) kavramı karşımıza çıkmaktadır. Doğal peyzajın insan eli ile değiştirilmesi sonucu oluşturulmuş yerler kültürel coğrafi görünümdür.

Kültürel coğrafi görünüm kesin bir sınıflandırma olmamakla birlikte, kırsal coğrafi görünüm ve şehirsel coğrafi görünüm olarak sınıflandırılmaktadır. Şehirsel coğrafi görünümler; kapladıkları alan bakımından kırsal peyzajlara göre daha küçük olsa da nüfus yoğunluğunun daha fazla olduğu coğrafi görünümlerdir.

Kırsal coğrafi görünüm ise insanların şehirsel amaçlar dışındaki faaliyetleri sonucu ortaya çıkardıkları görünümdür. Kırsal coğrafi görünümler şehirsel ve doğal coğrafi görünümler arasında bir geçiş, diğer bir ifade ile tampon bölge oluşturmaktadır.

Doğal Turizm Mekanları

Turizm kaynaklarını çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür. Çok genel olarak “doğal” (natural) ve “beşeri” (man-made) şeklinde ayrılan turistik çekiciliklerin büyük bölümünü doğal coğrafi kaynaklar oluşturmaktadır. Doğal turizm mekânları, doğal çevre başlığı altında açıkladığımız insanın emeğine bağlı olmaksızın doğanın kendi kendine hazırlamış olduğu fiziksel çevre içinde bulunan mekânları ifade etmektedir.

Beşeri Turizm Mekanları

Turizmde beşerî mekânlar, aslında beşeri turizm kaynaklarıdır. Doğal mekânlar dışındaki mekânlardır. Oluşumunda insanın da katkıda bulunduğu ya da insan tarafından değişime uğratılmış doğal coğrafi kaynakların bulunduğu mekânlar beşerî mekân olarak kabul edilebilmektedir. Aslında, turizme kaynaklık eden unsurlar, doğal kaynaklar da olsa, turizmde kullanılmalarının, insan yapısı düzenleme ve etkilerden sonra olduğunu unutulmamalıdır.

Kültürel mekânlar, toplumun çeşitli özelliklerini ve farklı bölgelerde yaşayan ve farklı etnik kökenlere sahip insanların, nasıl yaşadıkları, hangi şartlarda çalıştıkları ve nasıl hareket ettiklerini yansıtmaktadır.

Etkinlikler, temalı parkları ve eğlence merkezlerini, hayvanat bahçelerini, akvaryumları, bahçeleri ve diğer park türünde ortamları vb. içermektedir. Etkinliklerin gerçekleştiği bu alanlara etkinlik mekânları adı verilir.

Organizasyonlar; festivallerden, turnuvalara hem turistlere hem de yerel halka hizmet eden iş faaliyetlerinden oluşmaktadır. Organizasyonların gerçekleştiği alanlar organizasyon mekânları olarak adlandırılmaktadır.

Turizm işletmeleri de turizm mekânlarıdır. Örneğin turistlerin konaklamak için gittikleri oteller, tekneye ve gemiye bindikleri marinalar, limanlar, vb.

Mekan Tasarımı ve Turizm

Mekânın tasarlanmasında mimari biçim organizasyonu önem taşımaktadır. Mekânın objektif ve sübjektif olma özellikleri vardır. Bunun yanı sıra mekân iç/dış mekân, doğal/yapay mekân, geleneksel/çağdaş mekân, özel/genel mekân veya pozitif/ negatif mekân olarak sınıflandırılabilir. Diğer yandan ise mekânın düzenlenmesinde mekânlar arası ilişkilerin gözetilmesi önem taşı- maktadır. Mekânlar arasındaki ilişkiler; mekân içinde mekân, iç içe geçmiş mekânlar, bitişik mekânlar, ortak bir mekân ile birbirine bağlanan mekânlar şeklindedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.