Açıköğretim Ders Notları

Sosyal Psikoloji 2 Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Sosyal Psikoloji 2 Dersi 3. Ünite Sorularla Öğrenelim için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Önyargı

1. Soru

Önyargı nedir?

Cevap

Günlük kullanımında önyargı genellikle birisi ya da bir şey hakkında vaktinden önce ya da erken ifade edilmiş, olgunlaşmamış yargılar anlamını taşır. Yani söz konusu kişi ya da şeyle doğrudan bir deneyimi olmadan, o kişi ya da şey hakkında fikir oluşturmaya ve değerlendirme yapmaya işaret eder. Bu anlam, sözcüğün Latince (pre+judicium peşin hüküm) köklerinden kaynaklanmaktadı


2. Soru

Önyargı kavramının genel özellikleri nelerdir?

Cevap

Önyargı kavramının şu beş özelliği paylaştığı görülebilir:

  • Önyargı bir tutumdur.
  • Esnek olmayan bir genellemeye dayanır.
  • Önyargı peşin verilmiş bir hükümdür.
  • Değişime dirençli ve katıdır.
  • Önyargı kötüdür

3. Soru

Etnosentrizm nedir?

Cevap

Önyargı, aynı zamanda etnosentrizmi de içermektedir. Etnosentrizm, üyesi olunan grubun (içgrubun) diğer bütün gruplardan üstün olduğuna ilişkin inançtır. Içgrup lehindeki bu aşırı tutumlar, içgrup üyelerin bireysel olarak tanınmadan bile onlar hakkında olumlu değerlendirmeler yapılmasına yol açabilmektedir


4. Soru

Kalıpyargı nedir?

Cevap

Kalıpyargı: Belirli bir sosyal grup hakkındaki bilgi ve inançlardan oluşan bilişsel çerçevelerdir.


5. Soru

Kalıpyargı ve önyargı arasındaki ilişkiye dair en etkili yaklaşımlardan biri Devine’in ayrışma (dissociation) modelini açıklayınız?

Cevap

Kalıpyargı ve önyargı arasındaki ilişkiye dair en etkili yaklaşımlardan biri Devine’in ayrışma (dissociation) modelidir. Bu modele göre, toplumdaki grupların çoğuna ilişkin kalıpyargılarımız vardır ve toplumun üyeleri olarak bizler, toplumsallaşma sürecinde tekrar tekrar bu kalıpyargılarla karşılaşarak bu kalıpyargıların içsel, zihinsel bir temsilini ediniriz. Bir toplumun tüm üyeleri bu kalıpyargılara sahiptir ve bu kalıpyargılar o kadar sık tekrarlanır ki temsil ettikleri grupla otomatik olarak ilişkilenir. Ayrıca, modele göre, toplumun tüm üyelerinin aynı kalıpyargılara sahip olması, herkesin bu kalıpyargılara aynı derecede inandığı anlamına gelmez. Devine’in modeli, ister önyargılı olsun ister önyargısız olsun, herkesin zihninde, toplumda iyi bilinen gruplara dair kalıpyargıların erişilebilir (hazır hâlde) olduğunu ve grupla ilgili bir uyarıcıyla karşılaşıldığında, herkeste bu kalıpyargıların otomatik olarak harekete geçirildiğini öngörmektedir.


6. Soru

Ayrımcılık nedir?

Cevap

Önyargıların bir tutum oldukları kabul edildiğinde, diğer tüm tutumlar gibi davranışları yönlendirdiği ileri sürülmektedir. Böyle bir bakış açısından, ayrımcılık, önyargının davranışa dönüşmüş hâlidir. Daha kapsamlı tanımlamak gerekirse “ayrımcılık, belirli bir grubun üyelerine, sadece o grubun üyesi oldukları için olumsuz (bazen de olumlu) davranışlar gösterilmesidir.


7. Soru

Allport’un, önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru sıraladığı basamaklar nelerdir?

Cevap

Allport’un, önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru sıraladığı basamaklar;

  • Karşı olmayı ifade etme: Kişiler, önyargı konusunda kendisi gibi düşünen diğerleriyle konuşur, antipatisini, düşmanca duygularını ifade eder. Bu önyargı düzeyidir, diğerinin sözel olarak dışlanmasını içerir.
  • Uzak durma: Eğer önyargı daha yoğun ise birey hoşlanmadığı ya da önyargılı olduğu kişi ve gruplarla bir arada olmaktan kaçınır.
  • Ayrımcılık: Kişi, önyargılı olduğu grupların iş, konut, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden yararlanmasına, politik haklarını kullanmasına karşıdır. Bu durum daha önce Güney Afrika’da olduğu gibi kurumsallaşabilir.
  • Fiziksel Saldırı: Önyargılı olunan gruba yönelik şiddet ya da şiddet sayılabilecek saldırılar olabilir. Örneğin azınlık durumunda olanlara saldırma. Beyazların oturduğu semtte azınlık konumundaki siyahlara saldırılması, herkesin yerlisi olduğu şehirde X şehrinden gelen ve azınlık olanlara saldırılması vb. Bu düzey hedef kişilerin hem şahsına hem de malına yönelik şiddeti içerir.
  • Yok etme: Bu, yok etme düzeyidir. Linç olaylarını, katliam ve toplu kıyımı (jenosid) içerir. Almanya’da II. Dünya Savaşı’nda yapılan Yahudi soykırımı, Sırp Boşnak savaşında yapılan Srebrenitsa katliamı gibi olaylar örnek olarak verilebilir

8. Soru

Azınlık kavramını tanımlayınız?

Cevap

Ayrımcılıkla ilgili önemli noktalardan biri, ayrımcı davranışlara kimlerin hedef olduğudur. Çoğu durumda azınlık konumundaki gruplara karşı ayrımcı davranışlar sergilenmektedir. Azınlık, sadece sayıca azlık olarak anlaşılmamalıdır. Hatta bazen sayıca çoğunlukta olsalar bile, kimi gruplar hâlâ azınlık statüsünde olabilirler. Sosyal psikolojik bakış açısından, “üyelerinin kendi yaşamları üzerinde baskın grubun üyelerinden daha az gücü, kontrolü ve etkisi olan gruplara, azınlık grubu adı verilmektedir”.


9. Soru

Önyargı kuramları nelerdir?

Cevap

Önyargı kuramları;

  • Sosyal Biliş Yaklaşımı
  • Otoriteryen Kişilik Kuramı
  • Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı

10. Soru

Sosyal kategorizasyon kavramını tanımlayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımına göre, sosyal dünyayı algılamadaki temel süreç, sosyal kategorizasyondur. İnsanlar genellikle sosyal dünyayı iki farklı kategoriye bölerler: “biz” ve “onlar”. Diğer bir deyişle, sosyal kategorizasyon, diğer insanları ya içgruba (kategorizasyonu yapanın ait olduğu grup) ya da bir dışgruba (kategorizasyonu yapanın ait olmadığı grup) ait olarak algılamaktır. Sosyal kategorizasyon pek çok boyutta gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında en çok bilinenleri; cinsiyet, ırk, milliyet, din, yaş, meslek ve gelir durumudur. Sosyal kategorizasyon önyargıların oluşumundaki ilk basamaktır. Bu süreç, önyargıların bilişsel temeli olan kalıpyargıların oluşturulmasını içermektedir. Sosyal kategorizasyon ve kalıpyargılar arasında bir şekilde bir ilişki olduğu bilinmesine rağmen, kategorizasyonun kalıpyargılara nasıl yol açtığı ilk, sosyal kimlik kuramcıları tarafından ortaya konmuştur. Hem fiziksel hem de sosyal uyaranlar için geçerli olan bu süreç, burada sadece sosyal uyaranlar (yani, diğer insanlar) için ele alınmaktadır.


11. Soru

Artırma etkisi nedir?

Cevap

Bireyin kendisini merkeze koyarak gerçekleştirdiği sosyal kategorizasyon süreci, grupları kaçınılmaz olarak belirli kalıpyargıların içine sokmaktadır. Sosyal kategorizasyonla iki grup arası mesafe büyütülür; iki grubun üyeleri birbirinden tamamen farklı, aynı grubun üyeleri ise benzer olarak algılanır. Sosyal psikolojinin terimleriyle ifade etmek gerekirse bir yandan kategoriler arası farklılaşma, diğer yandan kategori içi benzeşme abartılır. Bu algısal yanlılığa artırma etkisi adı verilmektedir. Kuşkusuz, aslında ne iki kategori arasında kesin bir farklılık ne de aynı kategoriden olanlar arasında kesin benzerlik vardır


12. Soru

Dışgrup Homojenliği kavramını açıklayınız?

Cevap

Dışgruplar içgruplardan daha homojen, yani birbirlerine daha benzer olarak algılanmaktadırlar. Bir sosyal gruba karşı güçlü önyargısı olan kişiler şu türden bir cümleyi çok sık kullanırlar: “Bunların hepsi aynıdır.” Kişinin kendi ait olduğu gruplar dışındaki grupları daha homojen olarak algılama eğilimi, dışgrup homojenlik yanılgısı olarak bilinmektedir (Baron ve Byrne, 2000: 231). Burada söz konusu olan, belirli özellikleri tüm grup üyelerine paylaştırmaktır. Dışgruplar içgruba kıyasla daha az değişken ve daha az karmaşık olarak algılanmaktadırlar. Bu algısal düzeyde dışgrubun olumsuzlanması demektir. Bunun aksi olan durumda ise kişi kendi grubunun üyelerini diğer gruplara göre daha farklılaşmış yani daha heterojen olarak algılama eğilimindedir. İçgrup üyeleri daha karmaşık ve birbirinden farklı özelliklere sahip oldukları için bir kalıpyargı içine sokulamazlar.


13. Soru

Hayalî ilişkisellik kavramını açıklayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımına göre, önyargıya giden yolun ilk adımı olarak sosyal kategorizasyon, yukarıda görüldüğü gibi insanları gruplara bölme, gruplar arasında farklılık yaratma ve dışgrup üyelerini aynılaştırma sürecidir. Bu sürecin bir başka sonucu, hayalî ilişkisellik adı verilen olgudur. “Hayalî ilişkisellik, gözlemcilerin, gerçekte aralarında ilişki bulunmayan iki olay arasında bir ilişki algılaması veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması” olarak tanımlanmıştır. Gruplar arası ilişkiler söz konusu olduğunda, bir grup ile onun az görülen bir özelliğe sahip üyesi arasındaki bir ilişki, hayalî ilişkidir. Örneğin spor alanında siyah atletler gördüğümüz için, siyahlardaki iyi atlet oranının yüksek olduğunu düşünmeye eğilimliyizdir. Ya da sesi güzel olan, iyi şarkı söyleyen birkaç Roman tanımamız nedeniyle Romanların hemen hepsinin aynı özelliği taşıdığını düşünmeye eğilimliyizdir. Hele bir sosyal kategorinin üyesi olumsuz bir davranış göstermişse o davranışı tüm sosyal kategoriye genellemeye hazır gibiyizdir. Bir meslek grubunun üyesi “olumsuz” bir davranış sergilediğinde, bu davranışı o meslek kategorisinin özelliğiymiş gibi algılamaktayız


14. Soru

Sosyal biliş yaklaşımını açıklayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımı, bütün insanların zihninin benzer biçimde işlediğini öne sürerek önyargılı düşünce ve duyguları evrensel bir özellik hâline getirmekte ve insan olmanın bir gereğiymiş gibi sunmaktadır. Sosyal biliş yaklaşımı, ikinci olarak sosyal ögeler ya da toplumu basit ve indirgemeci biçimde ele aldığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu eleştiri, kültürel ve tarihsel kökenlerimizden bağımsız olarak hepimizin aynı uyaranları algıladığı varsayımına karşıdır. Son olarak eğer sosyal biliş yaklaşımının varsaydığı gibi toplumda gördüğümüz önyargı, bağnazlık ve ırkçılığı sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme biçimimizin doğal sonuçları olduğunu varsayarsak, bu tanık olduğumuz ırkçı davranışların değiştirilemeyeceği ve dolayısıyla mazur görülmesi gerektiği sonucuna ulaşmış oluruz. Önyargı hakkında bizi kötümserliğe sürükleyen bu görüş, bize, ayrımcı davranan insanların bu davranışlarından sorumlu olmadığını ve önyargının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir sosyal biliş yaklaşımı, bütün insanların zihninin benzer biçimde işlediğini öne sürerek önyargılı düşünce ve duyguları evrensel bir özellik hâline getirmekte ve insan olmanın bir gereğiymiş gibi sunmaktadır. Sosyal biliş yaklaşımı, ikinci olarak sosyal ögeler ya da toplumu basit ve indirgemeci biçimde ele aldığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu eleştiri, kültürel ve tarihsel kökenlerimizden bağımsız olarak hepimizin aynı uyaranları algıladığı varsayımına karşıdır. Son olarak eğer sosyal biliş yaklaşımının varsaydığı gibi toplumda gördüğümüz önyargı, bağnazlık ve ırkçılığı sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme biçimimizin doğal sonuçları olduğunu varsayarsak, bu tanık olduğumuz ırkçı davranışların değiştirilemeyeceği ve dolayısıyla mazur görülmesi gerektiği sonucuna ulaşmış oluruz. Önyargı hakkında bizi kötümserliğe sürükleyen bu görüş, bize, ayrımcı davranan insanların bu davranışlarından sorumlu olmadığını ve önyargının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir


15. Soru

F (Faşizm) ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan boyutlar nelerdir?

Cevap

F (Faşizm) ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan boyutla;

  • Gelenekçilik (konvansiyonalizm)
  • Otoriteryen boyun eğme
  • Otoriteryen saldırganlık
  • Öznelci bakış karşıtlığı (Anti-intraception?)
  • Boş inançlı ve kalıpyargılı olma
  • Güç ve “sertlik”
  • Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk)
  • Yansıtma eğilimi
  • Cinsellik

16. Soru

Otoriteryen kişilik yaklaşımına getirilen eleştiriler nelerdir?

Cevap

Otoriteryen kişilik yaklaşımı hem kuramsal hem de yöntemsel olarak pek çok eleştiri almıştır. Kuramsal yönden bu yaklaşım, önyargıyı, sadece bir kişilik bozukluğu olarak gördüğü için eleştirilmiştir. Ancak bazı sosyal psikologlar, bu kuramın yalnızca bir kişilik kuramı olarak görülemeyeceğini, sosyal koşulları, politik ideolojileri de içine alan karmaşık bir kuram olduğunu ileri sürmektedirler. Özde kişilik kuramı bile olsa bu kuramın kişilik kavramlaştırmasının, normalde kabul edilen kişilik kavramından daha “sosyal” olduğu ifade edilmektedir. Bu kuram, ırkçılığı, çocuk yetiştirme pratikleriyle çok dar bir biçimde ilişkilendirdiği için ve buna ek olarak F ölçeğine dair yöntemsel eleştiriler almaktadır.  


17. Soru

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları nelerdir?

Cevap

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları;

  • Otoriteryen boyun eğme
  • Otoriteryen saldırganlık
  • Konvansiyonalizm (gelenekçilik)

18. Soru

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutlarından olan otoriteryen saldırganlık kavramını açıklayınız?

Cevap

Otoriteryen saldırganlık: Çeşitli kişilere yöneltilmiş genel bir saldırganlık. Bu saldırganlık, yerleşik otoriteler tarafından “izin verilmiş (onaylanmış)” bir saldırganlık olarak algılanır.


19. Soru

Altemeyer, otoriteryenizm hakkındaki görüşlerini, Adorno ve arkadaşlarının görüşlerinden ayıran noktalar nelerdir?

Cevap

Altemeyer, otoriteryenizm hakkındaki görüşlerini, Adorno ve arkadaşları gibi Freudçu psikanalitik kurama değil, sosyal öğrenme kuramına dayandırır. Bu bakış açısına göre, normal bir gelişim olgusu olarak çocukların çoğu oldukça otoriteryendir. Altemeyer’in bu genel akıl yürütmesi, Adorno ve arkadaşlarının önyargı ve hoşgörüsüzlük üzerine söylediklerinin tam tersidir. Adorno ve arkadaşları normal olan durumun hoşgörülü (önyargısız) olmak olduğunu varsayar, bu durumdan sapmayı yani bağnazlığı (önyargılı olmayı) açıklanması gereken bir olgu olarak görürler. Oysa Altmeyer’in bakış açısından normal olan önyargılı olmanın kendisidir (en azından çocuklukta), asıl açıklanması gereken ise “nasıl hoşgörülü hâle geleceğimiz”dir


20. Soru

Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökenini nasıl açıklamaktadırlar?

Cevap

Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökeninin acımasız çocukluk deneyimlerinde yattığını ileri sürmüşlerdir. Psikanalitik olarak ifade edilecek olursa bu kişiler, çocukluklarında, bir tarafta aşırı idealleştirilmiş ve diğer tarafta aşırı olumsuzlukla dolu olan ikili bir dünya deneyimlemişlerdir. Bu yaklaşıma göre, katı fakat tutarsız aile disiplini, otoriteye kolayca boyun eğmeyi öğrenen fakat aynı zamanda kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmeye korkan çocuklar üretir. Bu tür ebeveyn-çocuk etkileşimleri sonucu, çocukların bazıları kendilerinin kötü olduğuna inanarak ve babalarının koyduğu standart ve beklentilere ulaşmak için çabalayarak mazoşist hâle gelebilirler. Aynı zamanda da itaat etmenin önemini öğrenirler. Psikanalitik dilde, bu tür deneyimleri yaşayan çocuklar ebeveynlerinin, özellikle de babanın standartlarını içselleştirir ve güçlü ve cezalandırıcı bir süperego ya da bilinç geliştirirler. Gündelik dilde, bu, çocuğun kendini sürekli acımasızca sosyal standartlara göre yargılaması anlamına gelir. İtaatin önemi ve otoriteye saygı yetişkinlikte de devam eder. Diğer otorite figürleri (öğretmenler, grup liderleri, politik figürler) ebeveynlerin yerine geçer ve ebeveynler gibi güçlü ve disiplinli olarak algılanan kişilere aşırı saygı gösterilir. Ancak acımasız ebeveynlik pratikleri ve otoriteye aşırı saygı, ebeveynlere ya da diğer otorite figürlerine yöneltilemeyecek aşırı bir kızgınlık da üretir. Adorno ve arkadaşları psikolojik gerilimi azaltmak için, bilinçsiz bir biçimde savunma mekanizmaları kullandığını ileri sürerler. Böylece, kızgınlıklarını kendilerinden daha zayıf ya da aşağı olarak algıladıkları kişilere yansıtırlar. Frosh’a göre bu yansıtma nefret nesneleriyle dolu bir dünya yaratır ve böylece faşistin tehlikeli bir durumda olduğu ve hayatta kalmak için diğerlerini ortadan kaldırmak gerektiği inancını onaylar.


1. Soru

Önyargı nedir?

Cevap

Günlük kullanımında önyargı genellikle birisi ya da bir şey hakkında vaktinden önce ya da erken ifade edilmiş, olgunlaşmamış yargılar anlamını taşır. Yani söz konusu kişi ya da şeyle doğrudan bir deneyimi olmadan, o kişi ya da şey hakkında fikir oluşturmaya ve değerlendirme yapmaya işaret eder. Bu anlam, sözcüğün Latince (pre+judicium peşin hüküm) köklerinden kaynaklanmaktadı

2. Soru

Önyargı kavramının genel özellikleri nelerdir?

Cevap

Önyargı kavramının şu beş özelliği paylaştığı görülebilir:

  • Önyargı bir tutumdur.
  • Esnek olmayan bir genellemeye dayanır.
  • Önyargı peşin verilmiş bir hükümdür.
  • Değişime dirençli ve katıdır.
  • Önyargı kötüdür
3. Soru

Etnosentrizm nedir?

Cevap

Önyargı, aynı zamanda etnosentrizmi de içermektedir. Etnosentrizm, üyesi olunan grubun (içgrubun) diğer bütün gruplardan üstün olduğuna ilişkin inançtır. Içgrup lehindeki bu aşırı tutumlar, içgrup üyelerin bireysel olarak tanınmadan bile onlar hakkında olumlu değerlendirmeler yapılmasına yol açabilmektedir

4. Soru

Kalıpyargı nedir?

Cevap

Kalıpyargı: Belirli bir sosyal grup hakkındaki bilgi ve inançlardan oluşan bilişsel çerçevelerdir.

5. Soru

Kalıpyargı ve önyargı arasındaki ilişkiye dair en etkili yaklaşımlardan biri Devine’in ayrışma (dissociation) modelini açıklayınız?

Cevap

Kalıpyargı ve önyargı arasındaki ilişkiye dair en etkili yaklaşımlardan biri Devine’in ayrışma (dissociation) modelidir. Bu modele göre, toplumdaki grupların çoğuna ilişkin kalıpyargılarımız vardır ve toplumun üyeleri olarak bizler, toplumsallaşma sürecinde tekrar tekrar bu kalıpyargılarla karşılaşarak bu kalıpyargıların içsel, zihinsel bir temsilini ediniriz. Bir toplumun tüm üyeleri bu kalıpyargılara sahiptir ve bu kalıpyargılar o kadar sık tekrarlanır ki temsil ettikleri grupla otomatik olarak ilişkilenir. Ayrıca, modele göre, toplumun tüm üyelerinin aynı kalıpyargılara sahip olması, herkesin bu kalıpyargılara aynı derecede inandığı anlamına gelmez. Devine’in modeli, ister önyargılı olsun ister önyargısız olsun, herkesin zihninde, toplumda iyi bilinen gruplara dair kalıpyargıların erişilebilir (hazır hâlde) olduğunu ve grupla ilgili bir uyarıcıyla karşılaşıldığında, herkeste bu kalıpyargıların otomatik olarak harekete geçirildiğini öngörmektedir.

6. Soru

Ayrımcılık nedir?

Cevap

Önyargıların bir tutum oldukları kabul edildiğinde, diğer tüm tutumlar gibi davranışları yönlendirdiği ileri sürülmektedir. Böyle bir bakış açısından, ayrımcılık, önyargının davranışa dönüşmüş hâlidir. Daha kapsamlı tanımlamak gerekirse “ayrımcılık, belirli bir grubun üyelerine, sadece o grubun üyesi oldukları için olumsuz (bazen de olumlu) davranışlar gösterilmesidir.

7. Soru

Allport’un, önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru sıraladığı basamaklar nelerdir?

Cevap

Allport’un, önyargıdan en uç ayrımcı davranışa doğru sıraladığı basamaklar;

  • Karşı olmayı ifade etme: Kişiler, önyargı konusunda kendisi gibi düşünen diğerleriyle konuşur, antipatisini, düşmanca duygularını ifade eder. Bu önyargı düzeyidir, diğerinin sözel olarak dışlanmasını içerir.
  • Uzak durma: Eğer önyargı daha yoğun ise birey hoşlanmadığı ya da önyargılı olduğu kişi ve gruplarla bir arada olmaktan kaçınır.
  • Ayrımcılık: Kişi, önyargılı olduğu grupların iş, konut, eğitim, sağlık gibi hizmetlerden yararlanmasına, politik haklarını kullanmasına karşıdır. Bu durum daha önce Güney Afrika’da olduğu gibi kurumsallaşabilir.
  • Fiziksel Saldırı: Önyargılı olunan gruba yönelik şiddet ya da şiddet sayılabilecek saldırılar olabilir. Örneğin azınlık durumunda olanlara saldırma. Beyazların oturduğu semtte azınlık konumundaki siyahlara saldırılması, herkesin yerlisi olduğu şehirde X şehrinden gelen ve azınlık olanlara saldırılması vb. Bu düzey hedef kişilerin hem şahsına hem de malına yönelik şiddeti içerir.
  • Yok etme: Bu, yok etme düzeyidir. Linç olaylarını, katliam ve toplu kıyımı (jenosid) içerir. Almanya’da II. Dünya Savaşı’nda yapılan Yahudi soykırımı, Sırp Boşnak savaşında yapılan Srebrenitsa katliamı gibi olaylar örnek olarak verilebilir
8. Soru

Azınlık kavramını tanımlayınız?

Cevap

Ayrımcılıkla ilgili önemli noktalardan biri, ayrımcı davranışlara kimlerin hedef olduğudur. Çoğu durumda azınlık konumundaki gruplara karşı ayrımcı davranışlar sergilenmektedir. Azınlık, sadece sayıca azlık olarak anlaşılmamalıdır. Hatta bazen sayıca çoğunlukta olsalar bile, kimi gruplar hâlâ azınlık statüsünde olabilirler. Sosyal psikolojik bakış açısından, “üyelerinin kendi yaşamları üzerinde baskın grubun üyelerinden daha az gücü, kontrolü ve etkisi olan gruplara, azınlık grubu adı verilmektedir”.

9. Soru

Önyargı kuramları nelerdir?

Cevap

Önyargı kuramları;

  • Sosyal Biliş Yaklaşımı
  • Otoriteryen Kişilik Kuramı
  • Sağ Kanat Otoriteryenizm Kuramı
10. Soru

Sosyal kategorizasyon kavramını tanımlayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımına göre, sosyal dünyayı algılamadaki temel süreç, sosyal kategorizasyondur. İnsanlar genellikle sosyal dünyayı iki farklı kategoriye bölerler: “biz” ve “onlar”. Diğer bir deyişle, sosyal kategorizasyon, diğer insanları ya içgruba (kategorizasyonu yapanın ait olduğu grup) ya da bir dışgruba (kategorizasyonu yapanın ait olmadığı grup) ait olarak algılamaktır. Sosyal kategorizasyon pek çok boyutta gerçekleştirilebilir. Bunlar arasında en çok bilinenleri; cinsiyet, ırk, milliyet, din, yaş, meslek ve gelir durumudur. Sosyal kategorizasyon önyargıların oluşumundaki ilk basamaktır. Bu süreç, önyargıların bilişsel temeli olan kalıpyargıların oluşturulmasını içermektedir. Sosyal kategorizasyon ve kalıpyargılar arasında bir şekilde bir ilişki olduğu bilinmesine rağmen, kategorizasyonun kalıpyargılara nasıl yol açtığı ilk, sosyal kimlik kuramcıları tarafından ortaya konmuştur. Hem fiziksel hem de sosyal uyaranlar için geçerli olan bu süreç, burada sadece sosyal uyaranlar (yani, diğer insanlar) için ele alınmaktadır.

11. Soru

Artırma etkisi nedir?

Cevap

Bireyin kendisini merkeze koyarak gerçekleştirdiği sosyal kategorizasyon süreci, grupları kaçınılmaz olarak belirli kalıpyargıların içine sokmaktadır. Sosyal kategorizasyonla iki grup arası mesafe büyütülür; iki grubun üyeleri birbirinden tamamen farklı, aynı grubun üyeleri ise benzer olarak algılanır. Sosyal psikolojinin terimleriyle ifade etmek gerekirse bir yandan kategoriler arası farklılaşma, diğer yandan kategori içi benzeşme abartılır. Bu algısal yanlılığa artırma etkisi adı verilmektedir. Kuşkusuz, aslında ne iki kategori arasında kesin bir farklılık ne de aynı kategoriden olanlar arasında kesin benzerlik vardır

12. Soru

Dışgrup Homojenliği kavramını açıklayınız?

Cevap

Dışgruplar içgruplardan daha homojen, yani birbirlerine daha benzer olarak algılanmaktadırlar. Bir sosyal gruba karşı güçlü önyargısı olan kişiler şu türden bir cümleyi çok sık kullanırlar: “Bunların hepsi aynıdır.” Kişinin kendi ait olduğu gruplar dışındaki grupları daha homojen olarak algılama eğilimi, dışgrup homojenlik yanılgısı olarak bilinmektedir (Baron ve Byrne, 2000: 231). Burada söz konusu olan, belirli özellikleri tüm grup üyelerine paylaştırmaktır. Dışgruplar içgruba kıyasla daha az değişken ve daha az karmaşık olarak algılanmaktadırlar. Bu algısal düzeyde dışgrubun olumsuzlanması demektir. Bunun aksi olan durumda ise kişi kendi grubunun üyelerini diğer gruplara göre daha farklılaşmış yani daha heterojen olarak algılama eğilimindedir. İçgrup üyeleri daha karmaşık ve birbirinden farklı özelliklere sahip oldukları için bir kalıpyargı içine sokulamazlar.

13. Soru

Hayalî ilişkisellik kavramını açıklayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımına göre, önyargıya giden yolun ilk adımı olarak sosyal kategorizasyon, yukarıda görüldüğü gibi insanları gruplara bölme, gruplar arasında farklılık yaratma ve dışgrup üyelerini aynılaştırma sürecidir. Bu sürecin bir başka sonucu, hayalî ilişkisellik adı verilen olgudur. “Hayalî ilişkisellik, gözlemcilerin, gerçekte aralarında ilişki bulunmayan iki olay arasında bir ilişki algılaması veya iki olay arasındaki ilişki düzeyini abartması” olarak tanımlanmıştır. Gruplar arası ilişkiler söz konusu olduğunda, bir grup ile onun az görülen bir özelliğe sahip üyesi arasındaki bir ilişki, hayalî ilişkidir. Örneğin spor alanında siyah atletler gördüğümüz için, siyahlardaki iyi atlet oranının yüksek olduğunu düşünmeye eğilimliyizdir. Ya da sesi güzel olan, iyi şarkı söyleyen birkaç Roman tanımamız nedeniyle Romanların hemen hepsinin aynı özelliği taşıdığını düşünmeye eğilimliyizdir. Hele bir sosyal kategorinin üyesi olumsuz bir davranış göstermişse o davranışı tüm sosyal kategoriye genellemeye hazır gibiyizdir. Bir meslek grubunun üyesi “olumsuz” bir davranış sergilediğinde, bu davranışı o meslek kategorisinin özelliğiymiş gibi algılamaktayız

14. Soru

Sosyal biliş yaklaşımını açıklayınız?

Cevap

Sosyal biliş yaklaşımı, bütün insanların zihninin benzer biçimde işlediğini öne sürerek önyargılı düşünce ve duyguları evrensel bir özellik hâline getirmekte ve insan olmanın bir gereğiymiş gibi sunmaktadır. Sosyal biliş yaklaşımı, ikinci olarak sosyal ögeler ya da toplumu basit ve indirgemeci biçimde ele aldığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu eleştiri, kültürel ve tarihsel kökenlerimizden bağımsız olarak hepimizin aynı uyaranları algıladığı varsayımına karşıdır. Son olarak eğer sosyal biliş yaklaşımının varsaydığı gibi toplumda gördüğümüz önyargı, bağnazlık ve ırkçılığı sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme biçimimizin doğal sonuçları olduğunu varsayarsak, bu tanık olduğumuz ırkçı davranışların değiştirilemeyeceği ve dolayısıyla mazur görülmesi gerektiği sonucuna ulaşmış oluruz. Önyargı hakkında bizi kötümserliğe sürükleyen bu görüş, bize, ayrımcı davranan insanların bu davranışlarından sorumlu olmadığını ve önyargının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir sosyal biliş yaklaşımı, bütün insanların zihninin benzer biçimde işlediğini öne sürerek önyargılı düşünce ve duyguları evrensel bir özellik hâline getirmekte ve insan olmanın bir gereğiymiş gibi sunmaktadır. Sosyal biliş yaklaşımı, ikinci olarak sosyal ögeler ya da toplumu basit ve indirgemeci biçimde ele aldığı gerekçesiyle eleştirilmektedir. Bu eleştiri, kültürel ve tarihsel kökenlerimizden bağımsız olarak hepimizin aynı uyaranları algıladığı varsayımına karşıdır. Son olarak eğer sosyal biliş yaklaşımının varsaydığı gibi toplumda gördüğümüz önyargı, bağnazlık ve ırkçılığı sosyal dünyaya ait bilgiyi işleme biçimimizin doğal sonuçları olduğunu varsayarsak, bu tanık olduğumuz ırkçı davranışların değiştirilemeyeceği ve dolayısıyla mazur görülmesi gerektiği sonucuna ulaşmış oluruz. Önyargı hakkında bizi kötümserliğe sürükleyen bu görüş, bize, ayrımcı davranan insanların bu davranışlarından sorumlu olmadığını ve önyargının kaçınılmaz olduğunu söylemektedir

15. Soru

F (Faşizm) ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan boyutlar nelerdir?

Cevap

F (Faşizm) ölçeğinde, otoriteryen kişiliği saptamaya yarayan boyutla;

  • Gelenekçilik (konvansiyonalizm)
  • Otoriteryen boyun eğme
  • Otoriteryen saldırganlık
  • Öznelci bakış karşıtlığı (Anti-intraception?)
  • Boş inançlı ve kalıpyargılı olma
  • Güç ve “sertlik”
  • Yıkıcılık ve sinisizm (olumsuzculuk)
  • Yansıtma eğilimi
  • Cinsellik
16. Soru

Otoriteryen kişilik yaklaşımına getirilen eleştiriler nelerdir?

Cevap

Otoriteryen kişilik yaklaşımı hem kuramsal hem de yöntemsel olarak pek çok eleştiri almıştır. Kuramsal yönden bu yaklaşım, önyargıyı, sadece bir kişilik bozukluğu olarak gördüğü için eleştirilmiştir. Ancak bazı sosyal psikologlar, bu kuramın yalnızca bir kişilik kuramı olarak görülemeyeceğini, sosyal koşulları, politik ideolojileri de içine alan karmaşık bir kuram olduğunu ileri sürmektedirler. Özde kişilik kuramı bile olsa bu kuramın kişilik kavramlaştırmasının, normalde kabul edilen kişilik kavramından daha “sosyal” olduğu ifade edilmektedir. Bu kuram, ırkçılığı, çocuk yetiştirme pratikleriyle çok dar bir biçimde ilişkilendirdiği için ve buna ek olarak F ölçeğine dair yöntemsel eleştiriler almaktadır.  

17. Soru

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları nelerdir?

Cevap

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutları;

  • Otoriteryen boyun eğme
  • Otoriteryen saldırganlık
  • Konvansiyonalizm (gelenekçilik)
18. Soru

Altemeyer’in otoriteryenizm boyutlarından olan otoriteryen saldırganlık kavramını açıklayınız?

Cevap

Otoriteryen saldırganlık: Çeşitli kişilere yöneltilmiş genel bir saldırganlık. Bu saldırganlık, yerleşik otoriteler tarafından “izin verilmiş (onaylanmış)” bir saldırganlık olarak algılanır.

19. Soru

Altemeyer, otoriteryenizm hakkındaki görüşlerini, Adorno ve arkadaşlarının görüşlerinden ayıran noktalar nelerdir?

Cevap

Altemeyer, otoriteryenizm hakkındaki görüşlerini, Adorno ve arkadaşları gibi Freudçu psikanalitik kurama değil, sosyal öğrenme kuramına dayandırır. Bu bakış açısına göre, normal bir gelişim olgusu olarak çocukların çoğu oldukça otoriteryendir. Altemeyer’in bu genel akıl yürütmesi, Adorno ve arkadaşlarının önyargı ve hoşgörüsüzlük üzerine söylediklerinin tam tersidir. Adorno ve arkadaşları normal olan durumun hoşgörülü (önyargısız) olmak olduğunu varsayar, bu durumdan sapmayı yani bağnazlığı (önyargılı olmayı) açıklanması gereken bir olgu olarak görürler. Oysa Altmeyer’in bakış açısından normal olan önyargılı olmanın kendisidir (en azından çocuklukta), asıl açıklanması gereken ise “nasıl hoşgörülü hâle geleceğimiz”dir

20. Soru

Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökenini nasıl açıklamaktadırlar?

Cevap

Adorno ve arkadaşları otoriteryen kişiliğin kökeninin acımasız çocukluk deneyimlerinde yattığını ileri sürmüşlerdir. Psikanalitik olarak ifade edilecek olursa bu kişiler, çocukluklarında, bir tarafta aşırı idealleştirilmiş ve diğer tarafta aşırı olumsuzlukla dolu olan ikili bir dünya deneyimlemişlerdir. Bu yaklaşıma göre, katı fakat tutarsız aile disiplini, otoriteye kolayca boyun eğmeyi öğrenen fakat aynı zamanda kendi ihtiyaçlarını ve duygularını ifade etmeye korkan çocuklar üretir. Bu tür ebeveyn-çocuk etkileşimleri sonucu, çocukların bazıları kendilerinin kötü olduğuna inanarak ve babalarının koyduğu standart ve beklentilere ulaşmak için çabalayarak mazoşist hâle gelebilirler. Aynı zamanda da itaat etmenin önemini öğrenirler. Psikanalitik dilde, bu tür deneyimleri yaşayan çocuklar ebeveynlerinin, özellikle de babanın standartlarını içselleştirir ve güçlü ve cezalandırıcı bir süperego ya da bilinç geliştirirler. Gündelik dilde, bu, çocuğun kendini sürekli acımasızca sosyal standartlara göre yargılaması anlamına gelir. İtaatin önemi ve otoriteye saygı yetişkinlikte de devam eder. Diğer otorite figürleri (öğretmenler, grup liderleri, politik figürler) ebeveynlerin yerine geçer ve ebeveynler gibi güçlü ve disiplinli olarak algılanan kişilere aşırı saygı gösterilir. Ancak acımasız ebeveynlik pratikleri ve otoriteye aşırı saygı, ebeveynlere ya da diğer otorite figürlerine yöneltilemeyecek aşırı bir kızgınlık da üretir. Adorno ve arkadaşları psikolojik gerilimi azaltmak için, bilinçsiz bir biçimde savunma mekanizmaları kullandığını ileri sürerler. Böylece, kızgınlıklarını kendilerinden daha zayıf ya da aşağı olarak algıladıkları kişilere yansıtırlar. Frosh’a göre bu yansıtma nefret nesneleriyle dolu bir dünya yaratır ve böylece faşistin tehlikeli bir durumda olduğu ve hayatta kalmak için diğerlerini ortadan kaldırmak gerektiği inancını onaylar.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.