Açıköğretim Ders Notları

Sosyal Psikoloji 1 Dersi 6. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Sosyal Psikoloji 1 Dersi 6. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Kişilerarası İlişkiler

Bir İhtiyaç Olarak Sosyal İlişki Kurma

İlişki kurma, birçok canlıda olduğu gibi insanda da önemli ihtiyaçlardan biridir. İnsan yavrusu doğumundan itibaren bir toplumsallaşma süreci içerisindedir ve bu toplumsallaşma, karşılıklı ilişki üzerine kuruludur.

Tercih edilen bazı yalnızlık biçimleri olsa da insan karşılıklı ilişki kurmaya ihtiyaç duyar. Tercih edilmeyen yalnızlık zordur ve sıklıkla insan için özellikle zihinsel açıdan olumsuzluklar yaratır. Yapılan çalışmalara göre insanların birçoğu, arkadaş edinmekten ve yakın ilişki kurmaktan mutlu olurlar.

Gündelik yaşamımızın büyük bir kısmını kapsayan kişilerarası ilişkilerin en temelde üç yönü vardır. Bunlar karşılıklı bağımlılık, tamamlama gereksinimi ve duygusal bağlılıktır.

İçinde bulunduğumuz herhangi bir ilişkiyi düşündüğümüzde, bunun sadece iki kişi arasındaki bir bağımlılık, tamamlanma ve bağlılık içeren bir süreç olmadığını aynı zamanda başka ilişkilerin birleşiminden oluşan geniş bir ilişki ağının parçası olduğunu görürüz.

İlişkileri, ilişkiyi kuran kişiler belirlediği gibi ilişkinin içerisinde kurulduğu bağlam da etkiler. Bununla birlikte kişilerarası ilişkiler sadece olumlu ilişkiler değildir.

Kişilerarası İlişkilerde Temel İlkeler

Kimi durumların kişilerin kuracakları ilişkileri diğerlerinden daha fazla belirlediği yapılan çalışmalarda açığa çıkmıştır. Benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve çekicilik bu özelliklerden bazılarıdır.

Benzerlik

Benzer fikirler, benzer kişilik özellikleri, benzer tarz ve iletişim becerileri, ortak ilgi alanları ve yaşam deneyimleri kişilerin karşılıklı ilişki kurmasındaki en önemli etkenlerden biridir.

Meslek, cinsel yönelim, siyasi görüş, dünya görüşü, yaş, etnisite, eğitim, değer, inanç, istek veya tutum gibi sahip olduğumuz özelliklere sahip olan ya da en azından yakın bulunan kişilerle ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Bu durum “homofili” ilkesiyle açıklanabilir. Homofili ilkesi, kişilerin kendileriyle benzer özellikler taşıyan kişilerle ilişki kurma eğilimini betimler.

Bu eğilim sadece arkadaşlık ilişkilerinde değil romantik ilişkilerde de görülür. Eşleşme hipotezine göre insanlar, kendileriyle aynı seviyede fiziksel çekiciliği olan insanlarla romantik ilişki ya da arkadaşlık ilişkisi kurma eğilimindedirler. İlişki kuran taraflar başlangıçta zaten benzer özellikler gösterirler ancak bunun ötesinde süreç içerisinde de birbirlerine daha da benzer hâle gelirler. Tabii ki benzer kişilerle ilişki kurma eğilimimize rağmen bunun aksi yönünde ilişkiler de kurabiliriz. Bu durum benzerliğin karşıtı olarak tamamlayıcılıkta kendisini bulur.

Tamamlayıcılık , iki insan arasındaki ilişkide her birinin diğerinde mevcut olmayanı tamamlaması durumudur. Bazı durumlarda, görev paylaşımlarında karşılıklı ilişkinin kurulmasının temelinde yer alabilir. Kişilerin farklı becerileri birbirlerini tamamlayabilir ve bu sayede ilişki kurulabilir. Ancak çoğunlukla ilişki içerisindeki kişiler yine de ortak ilgi ve değerlere sahiptirler.

Yakınlık

Fiziksel yakınlık kişilerarası ilişkilerin belirleyicilerindendir. Fiziksel yakınlığı bulunan kişilerin ilişki kurma olasılığı uzak olanlardan daha yüksektir. Yakınlık etkisinde salt maruz kalma teorisi (mere exposure theory) önemlidir. Bu teoriye göre bir uyarıcıya maruz kalma sıklığımızla o uyarıcıyı beğenme olasılığımız arasında pozitif yönde bir korelasyon vardır.

Aşinalık, ulaşılabilirlik ve sürekli etkileşim beklentisi yakınlık ilkesinde önemlidir. Aşinalık ilişki olasılığını artırır çünkü uyaranların tekrarlanması, uyaranın biliniyor olması, yani aşinalığı o uyarandan hoşlanma olasılığını artırmaktadır. Ulaşılabilirlik de bu olasılığı yükseltir çünkü ulaşılabilir kişilerle ilişki kurmanız rahatça erişebileceğiniz insanlar olduğu için size daha az bedel ödetir, az çabayla, az bedelle büyük bir ödüle ulaşırsınız. Sürekli etkileşim beklentisi de yakınlık ilkesini pekiştirir çünkü etkileşime dair bir ihtiyaç duyulmaktadır.

Yakınlık bazı durumlarda düşmanlığı da doğurabilir ki çoğu saldırının ya da cinayetlerin tarafları birbirlerine yakın yaşayan insanlardır.

Tanışıklık-Aşinalık

Yakınlık durumu aynı zamanda aşinalık da yaratır. Aşinalık kişinin kişilerarası ilişki kurma olasılığını artırmaktadır. Her türlü yeni uyarana maruz kalma, insanın bunu zihinsel değerlendirme olasılığını artırır. Maruz kalma durumu kişide olumlu duygular uyandırır ve tutum oluşturma ve geliştirme için yeterli koşul olduğu görülmüştür.

Karşılıklılık

Karşılıklılık ilkesi kişilerarası ilişki içerisinde olacak iki tarafın birbirine yönelmesiyle ilişkilidir. Taraflardan birinin yönelmesi diğerinin buna karşılık vermesi olasılığını artırır. Bize ilgi duyan, bizi seven insanlara aynı tepkiyi göstermeye, bize olumsuz duygularla yaklaşanlara da yine olumsuz duygularla yaklaşmaya meyilliyizdir. Ancak bazı durumlarda karşılıklılık ilkesi aynı şekilde işlemez, bireylerarası farklılıklar önem kazanır.

Çekicilik

Benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve aşinalık, kimlerle ilişki kurduğumuz sorusunun yegane belirleyicileri değildir. Çekicilik, özellikle fiziksel çekicilik, ilişkiyi kurmada belirleyici özelliklerdendir. Fiziksel çekicilik olumlu özellikleri içerir. Güzel olma bu özelliklerin en önemlilerindendir. Tahmin edebileceğimiz gibi “güzellik” evrensel değildir; kişiden kişiye, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişir.

Doğal seçilim sürecinde, ortalama özelliklere sahip olanlar uç özelliklere sahip olanlara göre daha şanslıdır, hayatta kalma ihtimali fazladır. Bu yüzden ortalamaya yakın özelliklere sahip bireylerin daha az zararlı genetik mutasyon taşıma olasılığı vardır ve türün bireyleri tarafından daha çok tercih edilir. Çekicilikte de ortalaması alınmış yüzler daha az risk içeriyor görünür ve tercih edilir.

Bir diğer açıklama bilişsel ve gelişimsel psikolojinin açıklamasıdır. Bu yaklaşıma göre zihinsel prototipler çıkarmak önemlidir. Bir prototip, bir grubun merkezi temsili olarak tanımlanabilir, bu grubun niteliklerinin ortalama değerine sahiptir ve grubun ortalama üyelerini temsil eder.

Araştırmalar sonucunda yüz çekiciliğinin güçlü ve yaygın olduğu bulunmuştur. İnsanlar, etkileşimde bulundukları diğer insanları çekici olup olmadıkları temelinde yargılarlar ve buna göre davranırlar.

Bununla birlikte “Güzel olan iyidir” şeklinde bir kalıpyargı da bulunmaktadır. Çekici insanların daha mutlu, cana yakın, samimi oldukları ve olumlu özelliklere sahip oldukları düşünülür ve onlara gösterilen tutumlar olumludur. Bu durum hale etkisi olarak adlandırılır.

Kişilerarası İlişkilerde Süreçler

İnsan yaşamı içerisinde kişilerarası ilişkiler kurar, bu ilişkiler büyür, gelişir, çözülür ve biter. Bu ilişkiyi yaşarken kişiler bazı önemli süreçlerden geçerler.

Bağlanma

Bebeğin anne-babasına ya da bakıcısına olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara ihtiyaç hissetmesi ve yanlarında güven duymasıdır. Güvenlik duygusu oluşturma ve çevre hakkında bilgi edinme olmak üzere iki ana işlevi vardır.

Bebeklerde üç tür bağlanma olduğunda söz edilebilir. Bunlar güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçınan bağlanmadır.

Güvenli bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine duyarlı olduğunda, gereksinimlerini giderdiğinde ve bebekle etkileşimini olumlu şekilde kurduğunda oluşur. Bu bebekler bağımlı oldukları insana güven duyarlar, endişelenmezler, terk edilme korkusu yaşamazlar ve kendilerini değerli görürler.

Kaygılı bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde oluşur. Bazen gereksinim giderilir bazen kayıtsız kalınır. Bebek, bakıcısının gereksinimlerine nasıl tepki vereceği yolunda bir öngörü geliştiremediği için bağlanma kaygılı bir hâl alır. Bakıcıya yakın durma ve varlığında bile kendisini güvensiz hissetme eğilimindedir. Sinirlilik ve endişe gösterirler.

Kaçınan bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine karşı ilgisiz kaldığında bebeğin yakınlaşma çabalarını geri çevirdiğinde reddedici olduğunda oluşur. Bakıcıyla bir yabancı arasında bebek için çok az fark vardır ve her ikisi de onun için güven verici değildir.

Bebeğin gereksinimlerinin ne derece giderildiği sonucu oluşan bu bağlanma türlerinin etkisi sadece bebeklikte kalmaz. Yetişkinlikte kurulan kişilerarası ilişkilerin biçiminde de bu gereksinimlerin nasıl karşılandığı belirleyicidir.

Çatışma

Çatışma zarar verici olabildiği gibi ilişkiyi yeni bir yöne sürükleyici ve tamir edici de olabilir. Çatışma, bir kişinin davranışları diğerininkileri engelleyici olduğunda yaşanan bir süreçtir. Çatışma genellikle, ilişkinin taraflarında bulunan kişilerin yöneldiği hedeflerin birbirleriyle uyuşmadığı durumlarda ortaya çıkar.

Çatışmanın kaynakları kabaca üç grupta toplanabilir:

  1. Belirli davranışlar: Bazı çatışmaların kaynağı taraflardan birinin gerçekleştirdiği davranışlardır. Örneğin sınavınıza çalışmanız gereken bir gün ev arkadaşınız evde parti verirse rahatsız olursunuz.
  2. Normlar: Bazı çatışmaların kaynağı kişilerin uyması gereken normları ve yerine getirmesi gereken rolleri göz ardı etmesidir. Örneğin sıra ev arkadaşınızda olmasına rağmen temizlik yapmaması.
  3. Kişisel eğilimler: Bazı çatışmaların kaynağı ise tarafların kişilik yapılarından kaynaklanır. Çatışma, ev arkadaşınız dağınık bir insan olduğu için çıkabilir.

Çatışma, çoğu zaman ilişki doyum verici olmadığında ortaya çıkar. İlişkinin tarafları tatmine ulaştırması, ilişkinin sürmesi açısından belirleyicidir.

İlişkide tatminsizlik yaşamaya verilen dört ana tepki vardır. Bu boyutlar aktif veya pasif ve yapıcı veya yıkıcıdır. Tepkilerse ifade etme, bağlılık gösterme, yok sayma ve terk etmedir.

  • İfade etme: İfade etme, aktif ve yapıcı bir tepkidir. Çatışmaya neden olan problemleri tartışmayı, uzlaşma önermeyi, ilişki için uğraşmayı, kendisini ya da karşı tarafı ya da her iki tarafı birden değiştirmeyi denemeyi içerir.
  • Bağlılık gösterme: Pasif ve yapıcı bir tepkidir. Kişi pasif konumdadır ama iyimser bir şekilde işlerin ilerleyeceğine dair destekleyici bir tepkisi vardır.
  • Yok sayma: Pasif ve yıkıcı bir tepkidir. Sorunla ilgilenmeyi reddeder, çaba harcamadığı için de durumun kötüleşmesine izin verir.Yok sayma tepkisi, ilişkideki tarafları görmezden gelmeyi, onlarla daha az vakit geçirmeyi, onları eleştirmeyi, fiziksel ve/veya duygusal olarak onları istismar etmeyi ve sadakatsiz olmayı içerir.
  • Terk etme: Aktif ve yıkıcı bir tepki olan terk etme, ilişkiden tamamen çıkmayı içerir. Terk etme tepkisi, evli bir çiftin resmi olarak boşanması, ev arkadaşlığı ilişkisinde evden ayrılma ya da çatışma yaşadığı işten istifa etme gibi ilişki bitirmeleri içerebilir.

İletişim Çatışmaları

İletişim, en temelde kaynak ve alıcı arasında gerçekleşen ileti aktarma sürecidir. İki tarafın etkileşiminde sorun oluşursa iletişim çatışması meydana gelir.

  • Aktif çatışma: İletişimin tarafları birbirlerine tam zıt olduğunda ortaya çıkar. Taraflar birbirlerini dinlemeden birbirlerini iknaya çalışırlar.
  • Pasif çatışma: Taraflar arasında bir çatışma vardır ancak pasiftirler. Birbirlerine küserler, birbirleriyle iletişim kurmazlar.
  • Varoluşsal çatışma: Kişi iletişimde sadece tek taraf var gibi düşündüğünde oluşur. Kişinin dikkati karşısındakine yoğunlaşmaz, kendisindedir. Önemli olan karşısındakinin anlaması değil, kendisinin söylemesidir. İletisi yerine ulaşamaz, iletişim kuramadığı için de varoluşsal çatışma yaşar.
  • Tümden reddetme: Kişi kendisine yöneltilen iletiye kapalıdır, bütün eleştirileri reddeder ve başrolde hep kendisi olmak ister. Karşısındaki ne söylerse söylesin kişi iletişime kapalıdır.
  • Önyargılı çatışma: Taraflar önyargıya sahiptir ve tartışma sürecinde de bu önyargıları değişmez. Önyargısı o kadar güçlüdür ki karşı tarafın ifadelerinin tümüne kapalıdır.
  • Yoğunluk çatışması: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması durumunda yaşanır. Bir romantik ilişkide bir taraf delice sevdiğini söylüyorsa ama karşı tarafın duyguları o kadar da yoğun değilse yoğunluk çatışması yaşanır.
  • Kısmi algılama çatışması: İletişimin taraflarından biri, kendisine gelen iletiyi eksik ya da kısmi olarak alımlarsa orada kısmi algılama çatışması yaşanacaktır.
  • Alıkoyma çatışması: Bu çatışma türündeyse ileti düzgün olarak alımlanır ancak üçüncü kişiye kısmi olarak iletilir, tam olarak iletilmez ya da ileti taşınma sürecinde değişikliğe uğratılır.

Empati

Empati, “bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati kurabilmek için dünyaya karşımızdakinin bakış tarzıyla bakmalı, arşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak algılamalı ve empati kurarak zihnimizde oluşan empatik anlayışı karşımızdaki kişiye aktarmalıyız.

Sempati ise en temel anlamıyla “birisiyle birlikte acı çekmek”tir.

Yalnızlık

Yalnızlık, “bir kişinin sosyal ilişkiler ağının, niteliksel ya da niceliksel olarak önemli bir şekilde eksik olduğu durumlarda meydana gelen nahoş bir deneyimdir”.

Eş kaybı, boşanma gibi “bitiş”; taşınmak, kariyer için mekân değiştirmek gibi “fiziksel ayrılık”; grup ya da kurum içerisindeki pozisyonunun değişimi ile “statü değişimi”; yaşa bağlı “gelişimsel değişimler”; kişinin başkasıyla birlikte olma isteğinin sabit olmayışını ifade eden “durumsal değişiklik”; sosyal ilişkilerle ilgili “beklentilerde değişiklikler” ve diğer insanlarla ilişkilerin olmaması durumunu ifade eden “sosyal izolasyon” sebepleridir.

Kişilerarası Çekicilik Kuramları

Sosyal Değiş-Tokuş Kuramı (Sosyal Takas Kuramı)

Sosyal değiş-tokuş kuramı, insanların maliyetleri ve faydaları ölçtüğünü ve faydaları en üst seviyeye çıkaracak ve maliyetleri en aza indirecek şekilde davrandıklarını belirtir. Kurama göre, en tatmin edici ilişkiler, en düşük maliyetle en büyük ödülü edinen ilişkilerdir.

Kâr ödüle karşılık gelir. Kurama göre, bir ilişkinin bizim için değerli olduğunu söylediğimizde genellikle bu, ilişkinin bize başka bir yerde elde edilemeyen benzersiz ödüller sağladığı anlamına gelir.

Alternatifler kuramına göre de alternatiflerin varlığı durumunda ilişkinin bitirilme eğilimi, alternatifin yokluğu durumuna göre daha yüksektir. Kıyaslamanın iki boyutu vardır. Bunlar kıyaslama düzeyi ve alternatifler için kıyaslama düzeyidir.

Kıyaslama düzeyi ; sosyal normlar ve kişisel beklentilerden kaynaklanan ölçütler üzerine kurulu ilişkiden hak ettiğimizi düşündüğümüz ödül miktarıdır.

Alternatifler için kıyaslama düzeyi ise kişinin alternatif ilişkisinden elde edeceğine inandığı maliyet ve ödüllerin miktarıdır. İlişki içerisinde kişiler kendilerini alternatiflere kapatırlar. İlişki doyumu yüksekse kişiler alternatifleri görmezler.

Yatırımlar kuramı bir ilişkinin yalnızca ödüllere ve bedellere ya da mevcut alternatiflere değil, yapılan yatırım miktarına da bağlı olduğunu söyler ve sosyal değişim kuramına yatırım yani ilişkiye verilen emek boyutunu ekler.

Denklik Kuramı

Denklik ilkesine göre insanlar ilişkilerini, ancak ilişkiye kattıkları şey ilişkiden kazandıkları şeye denk olduğunda adil ve tatmin edici görürler. İnsanlar, kaynakların adil bölüştürüleceği beklentisindedirler; herkesin katkıda bulunduğu ölçüde kaynaktan pay almalarını beklerler.

Evrimsel Kuram

Evrimsel kuram, diğer kuramlardan farklı olarak kişinin sosyal davranışlarının biyolojik temellerine odaklanır. Kuram, kişilerarası ilişkilerin temelinde türün en iyi şekilde gelişimi amacı olduğunu belirtir, eş seçiminde iyi genlerin rolü olduğunu vurgular. Bu bakış açısına göre kişilerin bize çekici gelmesinde bize yansıttıkları doğurganlık, gençlik, sağlıklılık izlenimleri önemlidir.

Aşk Kuramları

Sosyal psikologlar sevgi kavramını; hoşlanma, arkadaşça sevgi ve tutkulu aşk ya da romantik aşk olarak kabaca üçe ayırırlar. Hoşlanma ve sevgi bir sürecin iki ucunda yer alır ve aralarında duygu derinliği ve bağlanma derecesi açısından farklılıklar vardır. Sevgi daha kuvvetlidir. Sevgi, arkadaşlarımıza ailelerimize beslediğimiz duyguyken tutkulu aşk bundan farklı bir şeyi ifade eder. Bir başkasını yoğun şekilde arzulamaktır. Hoşlanma, eşimize dostumuza hissettiğimiz olumlu hislerdir. Sevgi, yaşamımıza derinden etkisi olan kişilere, ailemiz, arkadaşlarımız, dostlarımıza hissettiğimiz olumlu hislerdir. Tutkulu aşk ise karşı konulmaz bir şekilde şefkat, coşku, kaygı ve cinsel arzu hissedilen güçlü bir duygusal durumdur.

Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi

Aşkın temel biçimleri Eros, Ludus ve Storge olmak üzere üç tanedir. Eros tutkulu aşkı, Ludus oyun oynama aşkını, Storge ise arkadaşça aşkı yani sevgiyi betimler. Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Storge ve Ludus bir araya gelerek Pragma’yı ve Eros ve Storge bir araya gelerek Agape’yi meydana getirir. Mania saplantılı aşkı, Pragma gerçekçi aşkı, Agape ise özgeci aşkı ifade eder.

Eros; yakınlık, cinsel aktivite, güçlü fiziksel çekim ve yoğun duygular içeren tutkulu aşktır.

Ludus; eğlence ve stratejiye dayanan, bir bağlanma ya da güven ilişkisi içermeyen, kıskançlıktan kaçınılan kısa ömürlü bir aşktır.

Storge ; yavaş yavaş büyüyen, karşılıklı paylaşım ve kendini açma içeren bir aşktır. Uzun erimlidir, ihtirastan uzaktır.

Mania; takıntılı, kıskanç duygusal olarak yoğun aşk biçimidir. Ait olmayla ilgili sürekli kaygı duyar ve sevildiğine dair tekrar tekrar onay ister. Tipik bir mania sevgisi gösteren kişi, çocukluğunun mutsuz olduğunu düşünür. Genellikle yalnızdır ve eğlenceli işlerden de yoksundur. Aşık olmayla ilgili kaygı yaşar, sevgilisi ile takıntılı derecede meşguldür.

Agape; özgeci bir aşktır, kişi karşılık beklentisi olmadan sevmeyi kendi görevi olarak görür. Koşulsuz, sevecen, bağışlayıcı, duygudan çok mantık içeren, şefkatli ve kendini feda edicidir.

Pragma ise yaşamın bilinçli bir değerlendirilmesini içerir, pratik ihtiyaçları karşılayabilenle, yaş, eğitim, meslek, din, hayat tarzı, kişilik gibi özellikler açısından kendisine uygun olanla eşleşilen bir aşk tipolojisidir.

Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramı

Sternberg aşkın üç temel bileşeni olduğunu belirtir. Bunlar; yakınlık, tutku ve bağlanma bileşenleridir. Bir üçgen düşündüğümüzde yakınlık en tepede, tutku sol köşede, bağlılık ise sağ köşede bulunacaktır. Yakınlık bileşeni, aşk ilişkisinde samimiyet ve bağlanmışlık ifade eder. Tutku bileşeni; romantizme, fiziksel çekiciliğe, cinsel tüketime yol açan güdüleri belirtir. Bağlılık bileşeni ise kısa dönemde birinin bir başkasını sevme kararını ve uzun dönemde bu sevgiye sürdürmeye olan bağlılığını, buna dair verdiği taahhüdü işaret eder. Yakınlık bileşeni, ilişkideki duygusal yakınlığı; tutku bileşeni güdüsel katılımı; bağlanma bileşeni ise ilişkideki bilişsel bileşeni ifade eder.

Sternberg (1986), aşk türlerinin 8 tane olduğunu ve bu üç temel bileşenlerin varlığı ve yokluğuyla belirlendiğini belirtir. Bunlar: Sevgisizlik, hoşlanma, ilk görüşte aşk, boş aşk, romantik aşk, arkadaşça aşk, saçma aşk ve mükemmel aşktır.

  1. Sevgisizlik: Aşk bileşenlerinin üçünden de yoksundur. İçinde sevgi barındırmayan gündelik etkileşimlerimizden ibaret kişilerarası ilişkilerimizin büyük bir çoğunluğunu karakterize eder.
  2. Hoşlanma: Yakınlığı içeren ancak tutku ve bağlılığı içermeyen bir sevgi türüdür. Bir arkadaşlık ilişkisi buna örnek verilebilir.
  3. İlk görüşte aşk: Yakınlık ve bağlanma olmadan sadece tutku içeren aşktır.
  4. Boş aşk: Sadece bağlanma mevcuttur. Zamanla tutkusunu ve yakınlığını yitirmiş durgun ilişkiler bu kategoriye girebilir.
  5. Romantik aşk: Yakınlık ve tutku bileşenlerinin birlikteliğinden oluşur. Sadece fiziksel bağlılıkları değil duygusal olarak yakınlıkları da vardır.
  6. Arkadaşça aşk: Yakınlık ve bağlanma bileşenlerini içerir. Uzun süreli adanmış bir dostluk ya da fiziksel çekicilik gibi önemli bir tutkusunu yitirmiş uzun ömürlü bir evlilik örnek olabilir.
  7. Saçma aşk: Tutku ve bağlanma birleşiminden oluşur. Yakınlık bileşeninin dengeleyici unsuru bulunmaz. Kısa sürede tanışma, hemen aşık olma ardından hemen evlilik gibi hızlı bir süreci vardır. Çabuk sonlanabilir.
  8. Mükemmel aşk: Üç bileşeni de içerisinde barındırır. Özellikle romantik ilişki içinde olanların ulaşmak isteyeceği bir aşk türüdür.

Bir İhtiyaç Olarak Sosyal İlişki Kurma

İlişki kurma, birçok canlıda olduğu gibi insanda da önemli ihtiyaçlardan biridir. İnsan yavrusu doğumundan itibaren bir toplumsallaşma süreci içerisindedir ve bu toplumsallaşma, karşılıklı ilişki üzerine kuruludur.

Tercih edilen bazı yalnızlık biçimleri olsa da insan karşılıklı ilişki kurmaya ihtiyaç duyar. Tercih edilmeyen yalnızlık zordur ve sıklıkla insan için özellikle zihinsel açıdan olumsuzluklar yaratır. Yapılan çalışmalara göre insanların birçoğu, arkadaş edinmekten ve yakın ilişki kurmaktan mutlu olurlar.

Gündelik yaşamımızın büyük bir kısmını kapsayan kişilerarası ilişkilerin en temelde üç yönü vardır. Bunlar karşılıklı bağımlılık, tamamlama gereksinimi ve duygusal bağlılıktır.

İçinde bulunduğumuz herhangi bir ilişkiyi düşündüğümüzde, bunun sadece iki kişi arasındaki bir bağımlılık, tamamlanma ve bağlılık içeren bir süreç olmadığını aynı zamanda başka ilişkilerin birleşiminden oluşan geniş bir ilişki ağının parçası olduğunu görürüz.

İlişkileri, ilişkiyi kuran kişiler belirlediği gibi ilişkinin içerisinde kurulduğu bağlam da etkiler. Bununla birlikte kişilerarası ilişkiler sadece olumlu ilişkiler değildir.

Kişilerarası İlişkilerde Temel İlkeler

Kimi durumların kişilerin kuracakları ilişkileri diğerlerinden daha fazla belirlediği yapılan çalışmalarda açığa çıkmıştır. Benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve çekicilik bu özelliklerden bazılarıdır.

Benzerlik

Benzer fikirler, benzer kişilik özellikleri, benzer tarz ve iletişim becerileri, ortak ilgi alanları ve yaşam deneyimleri kişilerin karşılıklı ilişki kurmasındaki en önemli etkenlerden biridir.

Meslek, cinsel yönelim, siyasi görüş, dünya görüşü, yaş, etnisite, eğitim, değer, inanç, istek veya tutum gibi sahip olduğumuz özelliklere sahip olan ya da en azından yakın bulunan kişilerle ilişki kurmaya eğilimliyizdir. Bu durum “homofili” ilkesiyle açıklanabilir. Homofili ilkesi, kişilerin kendileriyle benzer özellikler taşıyan kişilerle ilişki kurma eğilimini betimler.

Bu eğilim sadece arkadaşlık ilişkilerinde değil romantik ilişkilerde de görülür. Eşleşme hipotezine göre insanlar, kendileriyle aynı seviyede fiziksel çekiciliği olan insanlarla romantik ilişki ya da arkadaşlık ilişkisi kurma eğilimindedirler. İlişki kuran taraflar başlangıçta zaten benzer özellikler gösterirler ancak bunun ötesinde süreç içerisinde de birbirlerine daha da benzer hâle gelirler. Tabii ki benzer kişilerle ilişki kurma eğilimimize rağmen bunun aksi yönünde ilişkiler de kurabiliriz. Bu durum benzerliğin karşıtı olarak tamamlayıcılıkta kendisini bulur.

Tamamlayıcılık , iki insan arasındaki ilişkide her birinin diğerinde mevcut olmayanı tamamlaması durumudur. Bazı durumlarda, görev paylaşımlarında karşılıklı ilişkinin kurulmasının temelinde yer alabilir. Kişilerin farklı becerileri birbirlerini tamamlayabilir ve bu sayede ilişki kurulabilir. Ancak çoğunlukla ilişki içerisindeki kişiler yine de ortak ilgi ve değerlere sahiptirler.

Yakınlık

Fiziksel yakınlık kişilerarası ilişkilerin belirleyicilerindendir. Fiziksel yakınlığı bulunan kişilerin ilişki kurma olasılığı uzak olanlardan daha yüksektir. Yakınlık etkisinde salt maruz kalma teorisi (mere exposure theory) önemlidir. Bu teoriye göre bir uyarıcıya maruz kalma sıklığımızla o uyarıcıyı beğenme olasılığımız arasında pozitif yönde bir korelasyon vardır.

Aşinalık, ulaşılabilirlik ve sürekli etkileşim beklentisi yakınlık ilkesinde önemlidir. Aşinalık ilişki olasılığını artırır çünkü uyaranların tekrarlanması, uyaranın biliniyor olması, yani aşinalığı o uyarandan hoşlanma olasılığını artırmaktadır. Ulaşılabilirlik de bu olasılığı yükseltir çünkü ulaşılabilir kişilerle ilişki kurmanız rahatça erişebileceğiniz insanlar olduğu için size daha az bedel ödetir, az çabayla, az bedelle büyük bir ödüle ulaşırsınız. Sürekli etkileşim beklentisi de yakınlık ilkesini pekiştirir çünkü etkileşime dair bir ihtiyaç duyulmaktadır.

Yakınlık bazı durumlarda düşmanlığı da doğurabilir ki çoğu saldırının ya da cinayetlerin tarafları birbirlerine yakın yaşayan insanlardır.

Tanışıklık-Aşinalık

Yakınlık durumu aynı zamanda aşinalık da yaratır. Aşinalık kişinin kişilerarası ilişki kurma olasılığını artırmaktadır. Her türlü yeni uyarana maruz kalma, insanın bunu zihinsel değerlendirme olasılığını artırır. Maruz kalma durumu kişide olumlu duygular uyandırır ve tutum oluşturma ve geliştirme için yeterli koşul olduğu görülmüştür.

Karşılıklılık

Karşılıklılık ilkesi kişilerarası ilişki içerisinde olacak iki tarafın birbirine yönelmesiyle ilişkilidir. Taraflardan birinin yönelmesi diğerinin buna karşılık vermesi olasılığını artırır. Bize ilgi duyan, bizi seven insanlara aynı tepkiyi göstermeye, bize olumsuz duygularla yaklaşanlara da yine olumsuz duygularla yaklaşmaya meyilliyizdir. Ancak bazı durumlarda karşılıklılık ilkesi aynı şekilde işlemez, bireylerarası farklılıklar önem kazanır.

Çekicilik

Benzerlik, yakınlık, karşılıklılık ve aşinalık, kimlerle ilişki kurduğumuz sorusunun yegane belirleyicileri değildir. Çekicilik, özellikle fiziksel çekicilik, ilişkiyi kurmada belirleyici özelliklerdendir. Fiziksel çekicilik olumlu özellikleri içerir. Güzel olma bu özelliklerin en önemlilerindendir. Tahmin edebileceğimiz gibi “güzellik” evrensel değildir; kişiden kişiye, toplumdan topluma, kültürden kültüre değişir.

Doğal seçilim sürecinde, ortalama özelliklere sahip olanlar uç özelliklere sahip olanlara göre daha şanslıdır, hayatta kalma ihtimali fazladır. Bu yüzden ortalamaya yakın özelliklere sahip bireylerin daha az zararlı genetik mutasyon taşıma olasılığı vardır ve türün bireyleri tarafından daha çok tercih edilir. Çekicilikte de ortalaması alınmış yüzler daha az risk içeriyor görünür ve tercih edilir.

Bir diğer açıklama bilişsel ve gelişimsel psikolojinin açıklamasıdır. Bu yaklaşıma göre zihinsel prototipler çıkarmak önemlidir. Bir prototip, bir grubun merkezi temsili olarak tanımlanabilir, bu grubun niteliklerinin ortalama değerine sahiptir ve grubun ortalama üyelerini temsil eder.

Araştırmalar sonucunda yüz çekiciliğinin güçlü ve yaygın olduğu bulunmuştur. İnsanlar, etkileşimde bulundukları diğer insanları çekici olup olmadıkları temelinde yargılarlar ve buna göre davranırlar.

Bununla birlikte “Güzel olan iyidir” şeklinde bir kalıpyargı da bulunmaktadır. Çekici insanların daha mutlu, cana yakın, samimi oldukları ve olumlu özelliklere sahip oldukları düşünülür ve onlara gösterilen tutumlar olumludur. Bu durum hale etkisi olarak adlandırılır.

Kişilerarası İlişkilerde Süreçler

İnsan yaşamı içerisinde kişilerarası ilişkiler kurar, bu ilişkiler büyür, gelişir, çözülür ve biter. Bu ilişkiyi yaşarken kişiler bazı önemli süreçlerden geçerler.

Bağlanma

Bebeğin anne-babasına ya da bakıcısına olumlu tepki vermesi, korku durumunda onlara ihtiyaç hissetmesi ve yanlarında güven duymasıdır. Güvenlik duygusu oluşturma ve çevre hakkında bilgi edinme olmak üzere iki ana işlevi vardır.

Bebeklerde üç tür bağlanma olduğunda söz edilebilir. Bunlar güvenli bağlanma, kaygılı bağlanma ve kaçınan bağlanmadır.

Güvenli bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine duyarlı olduğunda, gereksinimlerini giderdiğinde ve bebekle etkileşimini olumlu şekilde kurduğunda oluşur. Bu bebekler bağımlı oldukları insana güven duyarlar, endişelenmezler, terk edilme korkusu yaşamazlar ve kendilerini değerli görürler.

Kaygılı bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine tutarlı tepki vermediğinde oluşur. Bazen gereksinim giderilir bazen kayıtsız kalınır. Bebek, bakıcısının gereksinimlerine nasıl tepki vereceği yolunda bir öngörü geliştiremediği için bağlanma kaygılı bir hâl alır. Bakıcıya yakın durma ve varlığında bile kendisini güvensiz hissetme eğilimindedir. Sinirlilik ve endişe gösterirler.

Kaçınan bağlanma, anne-baba ya da bakıcı bebeğin gereksinimlerine karşı ilgisiz kaldığında bebeğin yakınlaşma çabalarını geri çevirdiğinde reddedici olduğunda oluşur. Bakıcıyla bir yabancı arasında bebek için çok az fark vardır ve her ikisi de onun için güven verici değildir.

Bebeğin gereksinimlerinin ne derece giderildiği sonucu oluşan bu bağlanma türlerinin etkisi sadece bebeklikte kalmaz. Yetişkinlikte kurulan kişilerarası ilişkilerin biçiminde de bu gereksinimlerin nasıl karşılandığı belirleyicidir.

Çatışma

Çatışma zarar verici olabildiği gibi ilişkiyi yeni bir yöne sürükleyici ve tamir edici de olabilir. Çatışma, bir kişinin davranışları diğerininkileri engelleyici olduğunda yaşanan bir süreçtir. Çatışma genellikle, ilişkinin taraflarında bulunan kişilerin yöneldiği hedeflerin birbirleriyle uyuşmadığı durumlarda ortaya çıkar.

Çatışmanın kaynakları kabaca üç grupta toplanabilir:

  1. Belirli davranışlar: Bazı çatışmaların kaynağı taraflardan birinin gerçekleştirdiği davranışlardır. Örneğin sınavınıza çalışmanız gereken bir gün ev arkadaşınız evde parti verirse rahatsız olursunuz.
  2. Normlar: Bazı çatışmaların kaynağı kişilerin uyması gereken normları ve yerine getirmesi gereken rolleri göz ardı etmesidir. Örneğin sıra ev arkadaşınızda olmasına rağmen temizlik yapmaması.
  3. Kişisel eğilimler: Bazı çatışmaların kaynağı ise tarafların kişilik yapılarından kaynaklanır. Çatışma, ev arkadaşınız dağınık bir insan olduğu için çıkabilir.

Çatışma, çoğu zaman ilişki doyum verici olmadığında ortaya çıkar. İlişkinin tarafları tatmine ulaştırması, ilişkinin sürmesi açısından belirleyicidir.

İlişkide tatminsizlik yaşamaya verilen dört ana tepki vardır. Bu boyutlar aktif veya pasif ve yapıcı veya yıkıcıdır. Tepkilerse ifade etme, bağlılık gösterme, yok sayma ve terk etmedir.

  • İfade etme: İfade etme, aktif ve yapıcı bir tepkidir. Çatışmaya neden olan problemleri tartışmayı, uzlaşma önermeyi, ilişki için uğraşmayı, kendisini ya da karşı tarafı ya da her iki tarafı birden değiştirmeyi denemeyi içerir.
  • Bağlılık gösterme: Pasif ve yapıcı bir tepkidir. Kişi pasif konumdadır ama iyimser bir şekilde işlerin ilerleyeceğine dair destekleyici bir tepkisi vardır.
  • Yok sayma: Pasif ve yıkıcı bir tepkidir. Sorunla ilgilenmeyi reddeder, çaba harcamadığı için de durumun kötüleşmesine izin verir.Yok sayma tepkisi, ilişkideki tarafları görmezden gelmeyi, onlarla daha az vakit geçirmeyi, onları eleştirmeyi, fiziksel ve/veya duygusal olarak onları istismar etmeyi ve sadakatsiz olmayı içerir.
  • Terk etme: Aktif ve yıkıcı bir tepki olan terk etme, ilişkiden tamamen çıkmayı içerir. Terk etme tepkisi, evli bir çiftin resmi olarak boşanması, ev arkadaşlığı ilişkisinde evden ayrılma ya da çatışma yaşadığı işten istifa etme gibi ilişki bitirmeleri içerebilir.

İletişim Çatışmaları

İletişim, en temelde kaynak ve alıcı arasında gerçekleşen ileti aktarma sürecidir. İki tarafın etkileşiminde sorun oluşursa iletişim çatışması meydana gelir.

  • Aktif çatışma: İletişimin tarafları birbirlerine tam zıt olduğunda ortaya çıkar. Taraflar birbirlerini dinlemeden birbirlerini iknaya çalışırlar.
  • Pasif çatışma: Taraflar arasında bir çatışma vardır ancak pasiftirler. Birbirlerine küserler, birbirleriyle iletişim kurmazlar.
  • Varoluşsal çatışma: Kişi iletişimde sadece tek taraf var gibi düşündüğünde oluşur. Kişinin dikkati karşısındakine yoğunlaşmaz, kendisindedir. Önemli olan karşısındakinin anlaması değil, kendisinin söylemesidir. İletisi yerine ulaşamaz, iletişim kuramadığı için de varoluşsal çatışma yaşar.
  • Tümden reddetme: Kişi kendisine yöneltilen iletiye kapalıdır, bütün eleştirileri reddeder ve başrolde hep kendisi olmak ister. Karşısındaki ne söylerse söylesin kişi iletişime kapalıdır.
  • Önyargılı çatışma: Taraflar önyargıya sahiptir ve tartışma sürecinde de bu önyargıları değişmez. Önyargısı o kadar güçlüdür ki karşı tarafın ifadelerinin tümüne kapalıdır.
  • Yoğunluk çatışması: İki kişinin görüşleri arasında kısmen uyuşma olması durumunda yaşanır. Bir romantik ilişkide bir taraf delice sevdiğini söylüyorsa ama karşı tarafın duyguları o kadar da yoğun değilse yoğunluk çatışması yaşanır.
  • Kısmi algılama çatışması: İletişimin taraflarından biri, kendisine gelen iletiyi eksik ya da kısmi olarak alımlarsa orada kısmi algılama çatışması yaşanacaktır.
  • Alıkoyma çatışması: Bu çatışma türündeyse ileti düzgün olarak alımlanır ancak üçüncü kişiye kısmi olarak iletilir, tam olarak iletilmez ya da ileti taşınma sürecinde değişikliğe uğratılır.

Empati

Empati, “bir insanın kendisini karşısındaki insanın yerine koyarak onun duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlamasıdır. Empati kurabilmek için dünyaya karşımızdakinin bakış tarzıyla bakmalı, arşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini doğru olarak algılamalı ve empati kurarak zihnimizde oluşan empatik anlayışı karşımızdaki kişiye aktarmalıyız.

Sempati ise en temel anlamıyla “birisiyle birlikte acı çekmek”tir.

Yalnızlık

Yalnızlık, “bir kişinin sosyal ilişkiler ağının, niteliksel ya da niceliksel olarak önemli bir şekilde eksik olduğu durumlarda meydana gelen nahoş bir deneyimdir”.

Eş kaybı, boşanma gibi “bitiş”; taşınmak, kariyer için mekân değiştirmek gibi “fiziksel ayrılık”; grup ya da kurum içerisindeki pozisyonunun değişimi ile “statü değişimi”; yaşa bağlı “gelişimsel değişimler”; kişinin başkasıyla birlikte olma isteğinin sabit olmayışını ifade eden “durumsal değişiklik”; sosyal ilişkilerle ilgili “beklentilerde değişiklikler” ve diğer insanlarla ilişkilerin olmaması durumunu ifade eden “sosyal izolasyon” sebepleridir.

Kişilerarası Çekicilik Kuramları

Sosyal Değiş-Tokuş Kuramı (Sosyal Takas Kuramı)

Sosyal değiş-tokuş kuramı, insanların maliyetleri ve faydaları ölçtüğünü ve faydaları en üst seviyeye çıkaracak ve maliyetleri en aza indirecek şekilde davrandıklarını belirtir. Kurama göre, en tatmin edici ilişkiler, en düşük maliyetle en büyük ödülü edinen ilişkilerdir.

Kâr ödüle karşılık gelir. Kurama göre, bir ilişkinin bizim için değerli olduğunu söylediğimizde genellikle bu, ilişkinin bize başka bir yerde elde edilemeyen benzersiz ödüller sağladığı anlamına gelir.

Alternatifler kuramına göre de alternatiflerin varlığı durumunda ilişkinin bitirilme eğilimi, alternatifin yokluğu durumuna göre daha yüksektir. Kıyaslamanın iki boyutu vardır. Bunlar kıyaslama düzeyi ve alternatifler için kıyaslama düzeyidir.

Kıyaslama düzeyi ; sosyal normlar ve kişisel beklentilerden kaynaklanan ölçütler üzerine kurulu ilişkiden hak ettiğimizi düşündüğümüz ödül miktarıdır.

Alternatifler için kıyaslama düzeyi ise kişinin alternatif ilişkisinden elde edeceğine inandığı maliyet ve ödüllerin miktarıdır. İlişki içerisinde kişiler kendilerini alternatiflere kapatırlar. İlişki doyumu yüksekse kişiler alternatifleri görmezler.

Yatırımlar kuramı bir ilişkinin yalnızca ödüllere ve bedellere ya da mevcut alternatiflere değil, yapılan yatırım miktarına da bağlı olduğunu söyler ve sosyal değişim kuramına yatırım yani ilişkiye verilen emek boyutunu ekler.

Denklik Kuramı

Denklik ilkesine göre insanlar ilişkilerini, ancak ilişkiye kattıkları şey ilişkiden kazandıkları şeye denk olduğunda adil ve tatmin edici görürler. İnsanlar, kaynakların adil bölüştürüleceği beklentisindedirler; herkesin katkıda bulunduğu ölçüde kaynaktan pay almalarını beklerler.

Evrimsel Kuram

Evrimsel kuram, diğer kuramlardan farklı olarak kişinin sosyal davranışlarının biyolojik temellerine odaklanır. Kuram, kişilerarası ilişkilerin temelinde türün en iyi şekilde gelişimi amacı olduğunu belirtir, eş seçiminde iyi genlerin rolü olduğunu vurgular. Bu bakış açısına göre kişilerin bize çekici gelmesinde bize yansıttıkları doğurganlık, gençlik, sağlıklılık izlenimleri önemlidir.

Aşk Kuramları

Sosyal psikologlar sevgi kavramını; hoşlanma, arkadaşça sevgi ve tutkulu aşk ya da romantik aşk olarak kabaca üçe ayırırlar. Hoşlanma ve sevgi bir sürecin iki ucunda yer alır ve aralarında duygu derinliği ve bağlanma derecesi açısından farklılıklar vardır. Sevgi daha kuvvetlidir. Sevgi, arkadaşlarımıza ailelerimize beslediğimiz duyguyken tutkulu aşk bundan farklı bir şeyi ifade eder. Bir başkasını yoğun şekilde arzulamaktır. Hoşlanma, eşimize dostumuza hissettiğimiz olumlu hislerdir. Sevgi, yaşamımıza derinden etkisi olan kişilere, ailemiz, arkadaşlarımız, dostlarımıza hissettiğimiz olumlu hislerdir. Tutkulu aşk ise karşı konulmaz bir şekilde şefkat, coşku, kaygı ve cinsel arzu hissedilen güçlü bir duygusal durumdur.

Lee’nin Aşkın Renkleri Tipolojisi

Aşkın temel biçimleri Eros, Ludus ve Storge olmak üzere üç tanedir. Eros tutkulu aşkı, Ludus oyun oynama aşkını, Storge ise arkadaşça aşkı yani sevgiyi betimler. Eros ve Ludus birleşerek Mania’yı, Storge ve Ludus bir araya gelerek Pragma’yı ve Eros ve Storge bir araya gelerek Agape’yi meydana getirir. Mania saplantılı aşkı, Pragma gerçekçi aşkı, Agape ise özgeci aşkı ifade eder.

Eros; yakınlık, cinsel aktivite, güçlü fiziksel çekim ve yoğun duygular içeren tutkulu aşktır.

Ludus; eğlence ve stratejiye dayanan, bir bağlanma ya da güven ilişkisi içermeyen, kıskançlıktan kaçınılan kısa ömürlü bir aşktır.

Storge ; yavaş yavaş büyüyen, karşılıklı paylaşım ve kendini açma içeren bir aşktır. Uzun erimlidir, ihtirastan uzaktır.

Mania; takıntılı, kıskanç duygusal olarak yoğun aşk biçimidir. Ait olmayla ilgili sürekli kaygı duyar ve sevildiğine dair tekrar tekrar onay ister. Tipik bir mania sevgisi gösteren kişi, çocukluğunun mutsuz olduğunu düşünür. Genellikle yalnızdır ve eğlenceli işlerden de yoksundur. Aşık olmayla ilgili kaygı yaşar, sevgilisi ile takıntılı derecede meşguldür.

Agape; özgeci bir aşktır, kişi karşılık beklentisi olmadan sevmeyi kendi görevi olarak görür. Koşulsuz, sevecen, bağışlayıcı, duygudan çok mantık içeren, şefkatli ve kendini feda edicidir.

Pragma ise yaşamın bilinçli bir değerlendirilmesini içerir, pratik ihtiyaçları karşılayabilenle, yaş, eğitim, meslek, din, hayat tarzı, kişilik gibi özellikler açısından kendisine uygun olanla eşleşilen bir aşk tipolojisidir.

Sternberg’in Üçlü Aşk Kuramı

Sternberg aşkın üç temel bileşeni olduğunu belirtir. Bunlar; yakınlık, tutku ve bağlanma bileşenleridir. Bir üçgen düşündüğümüzde yakınlık en tepede, tutku sol köşede, bağlılık ise sağ köşede bulunacaktır. Yakınlık bileşeni, aşk ilişkisinde samimiyet ve bağlanmışlık ifade eder. Tutku bileşeni; romantizme, fiziksel çekiciliğe, cinsel tüketime yol açan güdüleri belirtir. Bağlılık bileşeni ise kısa dönemde birinin bir başkasını sevme kararını ve uzun dönemde bu sevgiye sürdürmeye olan bağlılığını, buna dair verdiği taahhüdü işaret eder. Yakınlık bileşeni, ilişkideki duygusal yakınlığı; tutku bileşeni güdüsel katılımı; bağlanma bileşeni ise ilişkideki bilişsel bileşeni ifade eder.

Sternberg (1986), aşk türlerinin 8 tane olduğunu ve bu üç temel bileşenlerin varlığı ve yokluğuyla belirlendiğini belirtir. Bunlar: Sevgisizlik, hoşlanma, ilk görüşte aşk, boş aşk, romantik aşk, arkadaşça aşk, saçma aşk ve mükemmel aşktır.

  1. Sevgisizlik: Aşk bileşenlerinin üçünden de yoksundur. İçinde sevgi barındırmayan gündelik etkileşimlerimizden ibaret kişilerarası ilişkilerimizin büyük bir çoğunluğunu karakterize eder.
  2. Hoşlanma: Yakınlığı içeren ancak tutku ve bağlılığı içermeyen bir sevgi türüdür. Bir arkadaşlık ilişkisi buna örnek verilebilir.
  3. İlk görüşte aşk: Yakınlık ve bağlanma olmadan sadece tutku içeren aşktır.
  4. Boş aşk: Sadece bağlanma mevcuttur. Zamanla tutkusunu ve yakınlığını yitirmiş durgun ilişkiler bu kategoriye girebilir.
  5. Romantik aşk: Yakınlık ve tutku bileşenlerinin birlikteliğinden oluşur. Sadece fiziksel bağlılıkları değil duygusal olarak yakınlıkları da vardır.
  6. Arkadaşça aşk: Yakınlık ve bağlanma bileşenlerini içerir. Uzun süreli adanmış bir dostluk ya da fiziksel çekicilik gibi önemli bir tutkusunu yitirmiş uzun ömürlü bir evlilik örnek olabilir.
  7. Saçma aşk: Tutku ve bağlanma birleşiminden oluşur. Yakınlık bileşeninin dengeleyici unsuru bulunmaz. Kısa sürede tanışma, hemen aşık olma ardından hemen evlilik gibi hızlı bir süreci vardır. Çabuk sonlanabilir.
  8. Mükemmel aşk: Üç bileşeni de içerisinde barındırır. Özellikle romantik ilişki içinde olanların ulaşmak isteyeceği bir aşk türüdür.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.