Açıköğretim Ders Notları

Sosyal Politika 2 Dersi 8. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Sosyal Politika 2 Dersi 8. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Küreselleşme Ve Sosyal Politika

Küreselleşme

Küreselleşme, özellikle 1990’lı yıllardan sonra iktisadi, sosyal, kültürel ve siyasi hayatta uluslararası düzeyde meydana gelen değişimi ve gelişmeleri ifade etmek için, bilim adamlarından siyasetçiye her kesimin yaygın olarak kullandığı, fenomen haline gelmiş bir terim olarak dikkat çekmektedir. Çok küreselleşmenin sosyolojik boyutu ile ilgili ilk çalışmaları başlatan Giddens, bir süreç olarak küreselleşmeyi açıklarken “küreselleşme sadece insanların hayat tarzlarına modern araçların eklenmesi olarak açıklanamaz. Bir dönüşümler çağında yaşıyoruz. İster iyi ister kötü yönde olsun hiç kimsenin tam olarak anlamadığı, ama etkisini hepimiz üzerinde hissettiren bir küresel düzene doğru sürükleniyoruz”. Giddens’a göre, 1980’li yılların sonuna kadar ancak sınırlı sayıda akademik çalışmada terim olarak geçen küreselleşme, bugün kimsenin yok varsayamayacağı bir süreç ve gerçekliktir ve geleceğe yönelik bütün okumalarda bu terimden bahsetmeyen iş adamı ve konuşmalarında ona atıf yapmayan bir politikacıdan bahsetmek mümkün görünmemektedir.

Dünya Bankası’na göre küreselleşme, insanlık tarihi içinde kaçınılmaz olarak yaşanacak bir fenomendir ve dünya çağında ekonomilerin ve toplumların artan bütünleşme sürecinin ifadesidir. Uluslararası Para Fonu, ekonomik gelişme seviyelerine bağlı olmaksızın bütün ülkelerin, mali istikrarı başarmak, ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek ve vatandaşları için daha yüksek bir hayat standardı sağlamak gibi uzun dönemli hedefleri olduğunu, bu hedefleri gerçekleştirmek için de birçok farklı yöntem olabileceğini belirtmektedir.

Küreselleşme sürecinin doğrudan bir tarafı ve hatta savunucu olarak OECD’ye göre küreselleşme, büyük ölçüde finans piyasaları ile mal ve hizmet piyasalarının uluslararasılaşma sürecinin artmasını ifade etmektedir. Birleşmiş Milletler’e göre küreselleşme, ileri sürüldüğü gibi yakın zamanda ortaya çıkan bir fenomen değildir. Küresel bütünleşmenin karşılıklı bağımlılığının artmasıdır ve iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları olan çok yönlü bir olgudur.

ILO, küreselleşmeyi kendi faaliyet alanlarına yansıyan özelliklerini ve özellikle olumsuz sonuçlarını öne çıkaran bir tanım yapmaya çalışmıştır. ILO’ya göre küreselleşme, “herkesi etkileyen bir süreçtir” ve “yeni teknolojiler ve her alandaki açıklık politikaları hiçbir dönemde olmadığı kadar karşılıklı olarak bağımlı hale gelen bir dünya yaratmıştır”.

Küreselleşme: Ortaya Çıkışı ve Gelişimi

Sıklıkla benimsenen bir yaklaşıma göre küreselleşme, 20. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bir süreçtir. II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan hızlı ekonomik gelişme ile sağlanan üretim artılı, 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik kriz sonrası başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere bütün sanayileşmiş ülkelerde benimsenen yeni neo-liberal ekonomik politikalar, haberleşme teknolojisindeki (telefon) hızlı gelişme, televizyon yayıncılığın artışı ve internet kullanımındaki yaygınlaşma, Soğuk Savaş döneminin sonrası ile siyaseten iki bloklu bir dünyadan tek bloklu bir dünyaya geçiş, ulus devletin sınırlarını anlamsız hale getiren serbestleşme politikaları, sermayenin sınırlar ötesi hareketliliğini artıran bankacılık sistemi ve finans piyasalarının gelişmesi ve bütün bu somut iktisadi ve siyasi gelişmelerle iç içe ve birbirini hızlandıracak etkiye sahip sosyal ve kültürel gelişmeler birlikte değerlendirildiği zaman, bugünkü anlamda küreselleşmenin 1980’li yıllarda başladığında dair görüşlerin haklılık derecesini güçlendirmektedir. Küreselleşme bazı görüşlerin aksine piyasa faktörlerinin serbestleşmesi (liberalleşme), uluslararası bankacılık ve sermaye hizmetlerinin gelişmesi ve nihayet uluslararası rekabeti teşvik eden yatırımlar ve ticaretle ilgili açık Pazar politikalarının güçlendirilmesidir. Günümüz sürecine katkıda bulunan bir başka önemli gelişme de Doğu Bloku ülkelerinin çözülmesi ve başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinin geçiş ekonomileri statüsünde ekonomik sistemlerini piyasa ekonomisi ve serbest rekabeti hakim kılmaya yönelik bir sisteme geçmek için yeniden yapılandırma çalışmaları olmuştur.

Küreselleşme ve Farklı Yaklaşımlar

Küreselleşmeye yönelik yaklaşımları çok basit bir ayrımla, savunucular ve karşıtlar olarak iki ana grupta toplamak mümkündür. Savunucular arasında, olumsuz sonuçlarına yönelik eleştirileri yapanlar bulunduğu gibi karşıtlar arasında sürecin dönüştürülebileceğine inananlar da mevcuttur. Küreselleşme ile ilgili yaklaşımları üç ana grupta toplamak mümkündür:

  • Aşırı Küreselleşmeciler
  • Şüpheciler
  • Dönüşümcüler

Küreselleşmenin Unsurları ve Göstergeleri

  1. Ticaretin serbestleşmesi ve uluslararası mal ve hizmet ticareti
  2. Uluslararası sermaye hareketleri ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları
  3. Teknolojik gelişme ve ulaşım maliyetlerindeki hızlı düşme
  4. Çokuluslu işletmeler

Küreselleşme ve Sosyal Politika Sorunları

2001 ve 2008 yıllarında yaşanan krizler, küreselleşmenin yalnızca nimetleri değil problemleri de küreselleştirdiğini açık bir biçimde ortaya koymuş, kendi halinde gelişen bir süreç olarak bırakılamayacağını, mutlaka yönetilebilir ve yönlendirilebilir bir süreç olarak kontrol altına alınması gerektiğini ortaya koymuştur. Nitekim Ekim 2008- Mart 2009 arasındaki 6 aylık dönemde, hemen hemen bütün ülkelerde borsaların %43-59 arasında düşmesi, büyüme hızının birçok ülkede artış hızının düşerken, diğer bir çok ülkede de negatif oranlarda gerçekleşmesi, uluslararası mal ve hizmet ticaretinde 1929 krizinden sonraki en büyük daralmanın yaşanması, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki hızlı düşüş, yatırımlardaki azalmaya bağlı olarak şirket birleşmelerindeki hızlı düşme, çok uluslu şirketlerin toplam istihdam seviyesindeki düşme ve nihayet ithalat ve ihracat daralmasına bağlı olarak küresel üretim zincirinde yaşanan kopmalar, ekonomik açıdan küreselleşmenin negatif yönünü ortaya koyan göstergeler olmuştur.

Küreselleşmenin sosyal politikaya yönelik etkileri; kısa dönemde dolaylı, uzun dönemde ise doğrudan şekilde kendini göstermektedir. Daha kalıcı ve etkin olan dolaylı etkileri, küreselleşmenin ulus devlet yapısında meydana getirdiği değişiklikler dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Küreselleşmenin ulus devletin sosyal devlet uygulamalarını zayıflatan veya ortadan kaldıran uygulamaları, sosyal devletin sosyal politikalarını zayıflatmaktadır. Küreselleşmenin doğrudan etkileri ise özellikle çok uluslu şirketlerin uyguladığı ücret, istihdam, çalışma, şartlar, örgütlenme ve gelir transferi politikaları ile ortaya çıkmaktadır.

Küreselleşme ve Ulus Devletin Değişimi

Küreselleşme ile ulus devlet ve buna bağlı olarak da sosyal devlet arasında karşılıklı, iç içe geçmiş, hem destekleyici hem de rekabetçi, karmaşık bir ilişkiler ağı vardır. Sosyal devlet ve refah devleti uygulamaları da ulus devlet anlayışının ürünü olduğu için küreselleşme, sosyal devlet ve politikaları ile de benzer çok yönlü ve karmaşık bir etkileşim içindedir. Ulus devlet ile küreselleşme süreci arasındaki ilişkiyi karmaşık olmaktan öte çelişkili hale getiren, küreselleşmenin ancak ulus devletin kendine ait olanlardan vazgeçmesi ile mümkün olabilmesidir. Bir görüşe göre, zorunlu bir değişim-dönüşüm süreci olan bu durum, olumsuz bir değerlendirme yapmak gerekirse ulus devletinin kendi ipini çekmesidir.

Küreselleşme ve Sosyal Devletin (Refah Devleti-Sosyal Refah Devleti) Değişimi

Küreselleşmenin ulus devleti değiştirmesi ulus devlet uygulaması olan sosyal devleti de değiştirmektedir. Sosyal devlet, çok kısa olarak iktisadi ve sosyal hayatın işleyişini piyasa kurallarına bırakmayarak, genel toplum menfaatini ve özellikle iktisaden güçsüz durumda olan geniş toplum kesimlerini korumak ve temel sosyal hakları kullanmalarına imkan veren bir iktisadi ve sosyal düzen oluşturmak üzere sosyal politikalar uygulayan devlet olarak tarif edilebilir. Gelişmiş ülkelerde kullanılan refah devleti terimi ile gelişmekte olan ülkelerde kullanılan sısyal devlet veya sosyal refah devleti terimleri ile kastedilen büyük ölçüde aynı şeydir. Sosyal devlet anlayışı, II. Dünya Savaşı Sonrası dönemde sanayileşmişgelişmiş ülkelerde uygulanan Keynezyen ekonomik politikaların izlendiği bir ortamda gelişmiştir. Refah devleti anlayışının hakim olduğu 1945-1975 arasındaki yaklaşık 30 yıllık süre sosyal politikanın altın çağı olarak adlandırılmaktadır. Sanayi toplumu sosyal politika uygulamalarının hâkim olduğu bu dönem; bir yandan tam istihdam hedefini gerçekleştirmeye yönelik ekonomi politikaları izlenirken diğer yandan çalışanlar için de yüksek ücret ve geniş sosyal haklar sağlanmasına öncelik veren politikaların izlendiği bir dönem olmuştur. Ulus devletin gümrük ve koruma politikaları ülke içinde yatırımcıların yüksek kâr elde etmesine, çalışanların yüksek ücretler ve geniş sosyal haklara sahip olmasını sağlamıştır.

ILO ve Küresel Sosyal Politikalar

Diğer sosyal sorun alanları gibi küreselleşmenin yaratacağı sosyal sorunlara ILO’nun kayıtsız kalması beklenemezdi ve nitekim küreselleşmenin olumsuz sosyal sonuçlarının belirginleşmeye başladığı, 1990’lı yılların başından itibaren ILO küreselleşmenin sosyal sorunlarını gündemine almıştır. 1995 yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Sosyal Gelişme Zirvesi, bir yandan uluslararası camianın küreselleşmenin sosyal sorunlarına ilgisini artırırken, diğer yandan ILO’nun da süreçle ilgili görev alanları ve sorumluluklarını belirlemiştir. 1998 yılında ILO tarafından kabul edilen Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesi ile 1999 tarihli insana yakışır iş-uygun iş yaklaşımı örgütün bu alana yönelik ilk faaliyetlerini oluşturmuştur. ILO’nun küreselleşme ile ilgili ilk ve en kapsamlı faaliyeti örgüt tarafından oluşturulan Küreselleşmenin Sosyal Boyutu komisyonunun hazırlamış olduğu 2004 tarihli Herkes İçin Fırsatlar Yaratan Adil Bir Küreselleşme Raporu olmuştur. Rapor ILO’nun küreselleşme sürecine bakışını, tespitlerini, yaklaşımlarını ve politika önerilerini içermektedir.

Örgütün 1990’lı yıllardan itibaren geliştirdiği insana yakışır iş gündemi ve bu gündemle ilgili dört stratejik amacını hayata geçirecek şekilde güçlendirilmesini sağlayacak ilkelerle hazırlanmıştır. Birbiri ile karşılıklı etkileşim içinde ve eşit derecede önemli olan bu dört hedef;

  • İstihdamın desteklenmesi
  • Sürdürülebilir bir sosyal koruma sisteminin oluşturulması
  • Sosyal diyalogun desteklenmesi ve güçlendirilmesi
  • Çalışma hayatına ilişkin temel hakların kullanılmasına olanak verecek şartların oluşturulması olarak belirlenmiştir.

ILO’nun küreselleşmenin sosyal boyutuna yönelik son faaliyeti Adil ve Kapsayıcı Bir Küreselleşme İçin Asgari Sosyal Koruma Raporu olmuştur. Raporun hazırlanması, Dünya Sağlı Örgütü, Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Teşkilatının, yanı sıra Uluslararası Para Fonu ve G20’nin de desteği olmuştur. Rapor, esasen ILO’nun küresel, “Herkes İçin Sosyal Güvenlik” kampanyası doğrultusunda hazırlanmış, öncelikle herkesin asgari seviyede sosyal korumaya kavuşturulması, bu hedefi takiben zaman içinde ILO standartlarına uygun olarak koruma kapsamının seviyesinin yükseltilmesi amaçlanmıştır.

Küreselleşme

Küreselleşme, özellikle 1990’lı yıllardan sonra iktisadi, sosyal, kültürel ve siyasi hayatta uluslararası düzeyde meydana gelen değişimi ve gelişmeleri ifade etmek için, bilim adamlarından siyasetçiye her kesimin yaygın olarak kullandığı, fenomen haline gelmiş bir terim olarak dikkat çekmektedir. Çok küreselleşmenin sosyolojik boyutu ile ilgili ilk çalışmaları başlatan Giddens, bir süreç olarak küreselleşmeyi açıklarken “küreselleşme sadece insanların hayat tarzlarına modern araçların eklenmesi olarak açıklanamaz. Bir dönüşümler çağında yaşıyoruz. İster iyi ister kötü yönde olsun hiç kimsenin tam olarak anlamadığı, ama etkisini hepimiz üzerinde hissettiren bir küresel düzene doğru sürükleniyoruz”. Giddens’a göre, 1980’li yılların sonuna kadar ancak sınırlı sayıda akademik çalışmada terim olarak geçen küreselleşme, bugün kimsenin yok varsayamayacağı bir süreç ve gerçekliktir ve geleceğe yönelik bütün okumalarda bu terimden bahsetmeyen iş adamı ve konuşmalarında ona atıf yapmayan bir politikacıdan bahsetmek mümkün görünmemektedir.

Dünya Bankası’na göre küreselleşme, insanlık tarihi içinde kaçınılmaz olarak yaşanacak bir fenomendir ve dünya çağında ekonomilerin ve toplumların artan bütünleşme sürecinin ifadesidir. Uluslararası Para Fonu, ekonomik gelişme seviyelerine bağlı olmaksızın bütün ülkelerin, mali istikrarı başarmak, ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek ve vatandaşları için daha yüksek bir hayat standardı sağlamak gibi uzun dönemli hedefleri olduğunu, bu hedefleri gerçekleştirmek için de birçok farklı yöntem olabileceğini belirtmektedir.

Küreselleşme sürecinin doğrudan bir tarafı ve hatta savunucu olarak OECD’ye göre küreselleşme, büyük ölçüde finans piyasaları ile mal ve hizmet piyasalarının uluslararasılaşma sürecinin artmasını ifade etmektedir. Birleşmiş Milletler’e göre küreselleşme, ileri sürüldüğü gibi yakın zamanda ortaya çıkan bir fenomen değildir. Küresel bütünleşmenin karşılıklı bağımlılığının artmasıdır ve iktisadi, siyasi, sosyal ve kültürel boyutları olan çok yönlü bir olgudur.

ILO, küreselleşmeyi kendi faaliyet alanlarına yansıyan özelliklerini ve özellikle olumsuz sonuçlarını öne çıkaran bir tanım yapmaya çalışmıştır. ILO’ya göre küreselleşme, “herkesi etkileyen bir süreçtir” ve “yeni teknolojiler ve her alandaki açıklık politikaları hiçbir dönemde olmadığı kadar karşılıklı olarak bağımlı hale gelen bir dünya yaratmıştır”.

Küreselleşme: Ortaya Çıkışı ve Gelişimi

Sıklıkla benimsenen bir yaklaşıma göre küreselleşme, 20. Yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bir süreçtir. II. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan hızlı ekonomik gelişme ile sağlanan üretim artılı, 1970’li yıllarda yaşanan ekonomik kriz sonrası başta ABD, Almanya ve İngiltere olmak üzere bütün sanayileşmiş ülkelerde benimsenen yeni neo-liberal ekonomik politikalar, haberleşme teknolojisindeki (telefon) hızlı gelişme, televizyon yayıncılığın artışı ve internet kullanımındaki yaygınlaşma, Soğuk Savaş döneminin sonrası ile siyaseten iki bloklu bir dünyadan tek bloklu bir dünyaya geçiş, ulus devletin sınırlarını anlamsız hale getiren serbestleşme politikaları, sermayenin sınırlar ötesi hareketliliğini artıran bankacılık sistemi ve finans piyasalarının gelişmesi ve bütün bu somut iktisadi ve siyasi gelişmelerle iç içe ve birbirini hızlandıracak etkiye sahip sosyal ve kültürel gelişmeler birlikte değerlendirildiği zaman, bugünkü anlamda küreselleşmenin 1980’li yıllarda başladığında dair görüşlerin haklılık derecesini güçlendirmektedir. Küreselleşme bazı görüşlerin aksine piyasa faktörlerinin serbestleşmesi (liberalleşme), uluslararası bankacılık ve sermaye hizmetlerinin gelişmesi ve nihayet uluslararası rekabeti teşvik eden yatırımlar ve ticaretle ilgili açık Pazar politikalarının güçlendirilmesidir. Günümüz sürecine katkıda bulunan bir başka önemli gelişme de Doğu Bloku ülkelerinin çözülmesi ve başta Sovyetler Birliği olmak üzere Doğu Avrupa ülkelerinin geçiş ekonomileri statüsünde ekonomik sistemlerini piyasa ekonomisi ve serbest rekabeti hakim kılmaya yönelik bir sisteme geçmek için yeniden yapılandırma çalışmaları olmuştur.

Küreselleşme ve Farklı Yaklaşımlar

Küreselleşmeye yönelik yaklaşımları çok basit bir ayrımla, savunucular ve karşıtlar olarak iki ana grupta toplamak mümkündür. Savunucular arasında, olumsuz sonuçlarına yönelik eleştirileri yapanlar bulunduğu gibi karşıtlar arasında sürecin dönüştürülebileceğine inananlar da mevcuttur. Küreselleşme ile ilgili yaklaşımları üç ana grupta toplamak mümkündür:

  • Aşırı Küreselleşmeciler
  • Şüpheciler
  • Dönüşümcüler

Küreselleşmenin Unsurları ve Göstergeleri

  1. Ticaretin serbestleşmesi ve uluslararası mal ve hizmet ticareti
  2. Uluslararası sermaye hareketleri ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları
  3. Teknolojik gelişme ve ulaşım maliyetlerindeki hızlı düşme
  4. Çokuluslu işletmeler

Küreselleşme ve Sosyal Politika Sorunları

2001 ve 2008 yıllarında yaşanan krizler, küreselleşmenin yalnızca nimetleri değil problemleri de küreselleştirdiğini açık bir biçimde ortaya koymuş, kendi halinde gelişen bir süreç olarak bırakılamayacağını, mutlaka yönetilebilir ve yönlendirilebilir bir süreç olarak kontrol altına alınması gerektiğini ortaya koymuştur. Nitekim Ekim 2008- Mart 2009 arasındaki 6 aylık dönemde, hemen hemen bütün ülkelerde borsaların %43-59 arasında düşmesi, büyüme hızının birçok ülkede artış hızının düşerken, diğer bir çok ülkede de negatif oranlarda gerçekleşmesi, uluslararası mal ve hizmet ticaretinde 1929 krizinden sonraki en büyük daralmanın yaşanması, doğrudan yabancı sermaye yatırımlarındaki hızlı düşüş, yatırımlardaki azalmaya bağlı olarak şirket birleşmelerindeki hızlı düşme, çok uluslu şirketlerin toplam istihdam seviyesindeki düşme ve nihayet ithalat ve ihracat daralmasına bağlı olarak küresel üretim zincirinde yaşanan kopmalar, ekonomik açıdan küreselleşmenin negatif yönünü ortaya koyan göstergeler olmuştur.

Küreselleşmenin sosyal politikaya yönelik etkileri; kısa dönemde dolaylı, uzun dönemde ise doğrudan şekilde kendini göstermektedir. Daha kalıcı ve etkin olan dolaylı etkileri, küreselleşmenin ulus devlet yapısında meydana getirdiği değişiklikler dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Küreselleşmenin ulus devletin sosyal devlet uygulamalarını zayıflatan veya ortadan kaldıran uygulamaları, sosyal devletin sosyal politikalarını zayıflatmaktadır. Küreselleşmenin doğrudan etkileri ise özellikle çok uluslu şirketlerin uyguladığı ücret, istihdam, çalışma, şartlar, örgütlenme ve gelir transferi politikaları ile ortaya çıkmaktadır.

Küreselleşme ve Ulus Devletin Değişimi

Küreselleşme ile ulus devlet ve buna bağlı olarak da sosyal devlet arasında karşılıklı, iç içe geçmiş, hem destekleyici hem de rekabetçi, karmaşık bir ilişkiler ağı vardır. Sosyal devlet ve refah devleti uygulamaları da ulus devlet anlayışının ürünü olduğu için küreselleşme, sosyal devlet ve politikaları ile de benzer çok yönlü ve karmaşık bir etkileşim içindedir. Ulus devlet ile küreselleşme süreci arasındaki ilişkiyi karmaşık olmaktan öte çelişkili hale getiren, küreselleşmenin ancak ulus devletin kendine ait olanlardan vazgeçmesi ile mümkün olabilmesidir. Bir görüşe göre, zorunlu bir değişim-dönüşüm süreci olan bu durum, olumsuz bir değerlendirme yapmak gerekirse ulus devletinin kendi ipini çekmesidir.

Küreselleşme ve Sosyal Devletin (Refah Devleti-Sosyal Refah Devleti) Değişimi

Küreselleşmenin ulus devleti değiştirmesi ulus devlet uygulaması olan sosyal devleti de değiştirmektedir. Sosyal devlet, çok kısa olarak iktisadi ve sosyal hayatın işleyişini piyasa kurallarına bırakmayarak, genel toplum menfaatini ve özellikle iktisaden güçsüz durumda olan geniş toplum kesimlerini korumak ve temel sosyal hakları kullanmalarına imkan veren bir iktisadi ve sosyal düzen oluşturmak üzere sosyal politikalar uygulayan devlet olarak tarif edilebilir. Gelişmiş ülkelerde kullanılan refah devleti terimi ile gelişmekte olan ülkelerde kullanılan sısyal devlet veya sosyal refah devleti terimleri ile kastedilen büyük ölçüde aynı şeydir. Sosyal devlet anlayışı, II. Dünya Savaşı Sonrası dönemde sanayileşmişgelişmiş ülkelerde uygulanan Keynezyen ekonomik politikaların izlendiği bir ortamda gelişmiştir. Refah devleti anlayışının hakim olduğu 1945-1975 arasındaki yaklaşık 30 yıllık süre sosyal politikanın altın çağı olarak adlandırılmaktadır. Sanayi toplumu sosyal politika uygulamalarının hâkim olduğu bu dönem; bir yandan tam istihdam hedefini gerçekleştirmeye yönelik ekonomi politikaları izlenirken diğer yandan çalışanlar için de yüksek ücret ve geniş sosyal haklar sağlanmasına öncelik veren politikaların izlendiği bir dönem olmuştur. Ulus devletin gümrük ve koruma politikaları ülke içinde yatırımcıların yüksek kâr elde etmesine, çalışanların yüksek ücretler ve geniş sosyal haklara sahip olmasını sağlamıştır.

ILO ve Küresel Sosyal Politikalar

Diğer sosyal sorun alanları gibi küreselleşmenin yaratacağı sosyal sorunlara ILO’nun kayıtsız kalması beklenemezdi ve nitekim küreselleşmenin olumsuz sosyal sonuçlarının belirginleşmeye başladığı, 1990’lı yılların başından itibaren ILO küreselleşmenin sosyal sorunlarını gündemine almıştır. 1995 yılında Kopenhag’da toplanan Dünya Sosyal Gelişme Zirvesi, bir yandan uluslararası camianın küreselleşmenin sosyal sorunlarına ilgisini artırırken, diğer yandan ILO’nun da süreçle ilgili görev alanları ve sorumluluklarını belirlemiştir. 1998 yılında ILO tarafından kabul edilen Çalışmaya İlişkin Temel Haklar ve İlkeler Bildirgesi ile 1999 tarihli insana yakışır iş-uygun iş yaklaşımı örgütün bu alana yönelik ilk faaliyetlerini oluşturmuştur. ILO’nun küreselleşme ile ilgili ilk ve en kapsamlı faaliyeti örgüt tarafından oluşturulan Küreselleşmenin Sosyal Boyutu komisyonunun hazırlamış olduğu 2004 tarihli Herkes İçin Fırsatlar Yaratan Adil Bir Küreselleşme Raporu olmuştur. Rapor ILO’nun küreselleşme sürecine bakışını, tespitlerini, yaklaşımlarını ve politika önerilerini içermektedir.

Örgütün 1990’lı yıllardan itibaren geliştirdiği insana yakışır iş gündemi ve bu gündemle ilgili dört stratejik amacını hayata geçirecek şekilde güçlendirilmesini sağlayacak ilkelerle hazırlanmıştır. Birbiri ile karşılıklı etkileşim içinde ve eşit derecede önemli olan bu dört hedef;

  • İstihdamın desteklenmesi
  • Sürdürülebilir bir sosyal koruma sisteminin oluşturulması
  • Sosyal diyalogun desteklenmesi ve güçlendirilmesi
  • Çalışma hayatına ilişkin temel hakların kullanılmasına olanak verecek şartların oluşturulması olarak belirlenmiştir.

ILO’nun küreselleşmenin sosyal boyutuna yönelik son faaliyeti Adil ve Kapsayıcı Bir Küreselleşme İçin Asgari Sosyal Koruma Raporu olmuştur. Raporun hazırlanması, Dünya Sağlı Örgütü, Birleşmiş Milletler Kalkınma Teşkilatı, Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Teşkilatının, yanı sıra Uluslararası Para Fonu ve G20’nin de desteği olmuştur. Rapor, esasen ILO’nun küresel, “Herkes İçin Sosyal Güvenlik” kampanyası doğrultusunda hazırlanmış, öncelikle herkesin asgari seviyede sosyal korumaya kavuşturulması, bu hedefi takiben zaman içinde ILO standartlarına uygun olarak koruma kapsamının seviyesinin yükseltilmesi amaçlanmıştır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.