Açıköğretim Ders Notları

Kriminoloji Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Kriminoloji Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Kriminolojinin Tarihsel Gelişimi

Giriş

Kriminolojinin gelişimi yirminci yüzyılda sanayi ve refah toplumlarında zirvesine ulaşmıştır. İngiliz kriminolog David Garland’a göre “kriminoloji bilimi” yaklaşık 130 sene önce ortaya çıkmış ve ancak 60-70 yıl önce bağımsız bir disiplin haline gelebilmiştir. Aydınlanmanın çocuklarından biri ve modernliğin kız kardeşi olan kriminolojiyi ve onun tarihi seyrini anlayabilmek için evvela aydınlanma ve pozitivizm kavramlarını sizlere tanıtmamız gerekmekte. Bu kavramları izah ettikten sonra kriminoloji tarihinde önemli rol oynayan iki ana akım klasisizm ve pozitivizm akımlarının suça ve suçluluğa bakış açılarını ele alacağız. Bu akımları, daha ziyade bu akımların en önemli temsilcilerinin hayatları ve görüşlerini temel alarak izah edeceğiz.

Temel Kavramlar

Aydınlanma: En basit ifadeyle aydınlanma, 18. yüzyılda özellikle Batı dünyasında ve bilhassa merkezinde Paris’in yer aldığı uluslararası bir felsefi ve kültürel akımdır. Aslında bir aydınlanma değil de Avrupa sathında aydınlanmalardan söz edilebilir. Aralarındaki farklara rağmen bu geniş Avrupa entelektüel akımının karakterini belirleyen başat unsur rasyonel düşüncenin bir başka deyişle bilginin kaynağının salt insan aklı olduğu düşüncesidir. Bir bakıma bu düşünce akımının Hıristiyan Ortaçağı boyunca egemen olan Kilise öğretilerine meydan okuma olduğu söylenebilir. Aydınlanma düşüncesini ortaya çıktığı dönem ve sonrasında izah edenler O’nu meşhur ortaçağ karanlığı ile bir zıtlık içinde sunarlar.

Pozitivizm: Pozitivizmin ne olduğunu kısaca özetleyecek olursak bilimi, bilginin tek geçerli biçimi olarak kabul eden görüştür diyebiliriz. Bu anlayışa göre dünya sadece duyularımızla algılayabildiğimiz dış dünyayla sınırlıdır. Bu nedenle hakikat veya metafizik arayışların pozitivizmde yeri yoktur. Pozitivistlerin bu yaklaşımlarının doğal sonucu olarak insan hayatının, siyaset ve ahlak da dahil olmak üzere tüm veçheleri bilimsel bir temele dayandırabilir. Zira insani değerlerin bizatihi kendisi de birer vakadan ibarettir. Comte sonrası da pozitivizm bilim dünyasının yönelimlerini büyük ölçüde belirleyen yaklaşım olmuştur.

Kriminoloji Tarihinde Okullar

Klasik Okul:

Klasik kriminoloji düşüncesinin merkezinde failin hür iradesiyle rasyonel olarak hareket eden biri olduğu varsayımı yer almaktadır. Kriminolojide klasik geleneğin insan tipi kar zarar dengesine göre karar veren rasyonel bir egoisttir. İnsanların gerçekten hür iradesiyle karar veren varlıklar olup olmadığı sorusuna verilen farklı cevaplar, kriminolojik teorilerin ana ayırım noktasıdır. Hukuk ve ceza adaleti hakkındaki klasik görüşün ortaya çıkışının ardında yatan sosyo-ekonomik dinamikler de gözden ırak tutulmamalıdır. Genel olarak bu okullar ve izah tarzları feodal toplumdan sanayi toplumuna geçişin ürünleridir.

Avrupa’da feodal toplumda refah ve güç belli ailelerin elinde toplanmıştı. Bu toplumda düzen, gelenekler ve sert bir adalet sistemi üzerine bina edilmişti. Bu sistem daha aristokrat temelli bir sistemdi ve merkezinde yetkiyi Tanrı’dan aldığına inanılan krallar ve kraliçeler yer alıyordu. Monarşi ve aristokrasi sınıfının otoritesi ilk defa 1776 senesinde Amerikan İhtilali ve sonrasında etkileri tüm Avrupa’ya hızla yayılan 1789 Fransız İhtilali ile önemli ölçüde sarsıldı. Yoksullar üzerinde feodal dönemin egemenlik anlayışı, bu sosyal sınıf mensuplarının hızla şehre göç edip, fabrika işçisi olmaya başlamalarıyla değişti. Şehirde artan nüfusun hukuki olarak yönetilmesi ihtiyacı doğdu. Bir bakıma klasik okul ve Aydınlanma teorisyenlerinin görüşlerinin benimsenmesi bu sosyal ihtiyaçlara cevap verilmesi ihtiyacına dayanıyordu. Bu fikirler de hep olduğu gibi içinde bulunulan zamanın şartlarının ürünüydü.

Beccaria: Beccaria yazdığı kitabında ceza hukukuna aşırı müracaatı, yoz yargı sistemini, ölüm cezası ve işkenceye ağır eleştiriler yöneltmiştir. Bu eserde Beccaria klasik hukuk anlayışının en esaslı ilkelerini ortaya koymuştur. Bu ilkeler şunlardır:

  • Hukuk, bireyin alanını mümkün olduğunca az sınırlamalıdır.
  • Hukuk, şüpheli ve sanığın haklarını ceza muhakemesinin tüm aşamalarında garanti etmelidir.
  • Ceza ancak failin başkalarının haklarını veya kamuya ait menfaatleri ihlal etmiş ise meşrudur. Beccaria’nın deyimiyle “suçları cezalandırmaktansa önlemek daha iyidir.”
  • Bir suçun ağırlığı, başkalarına verilen zarara nispetle belirlenmelidir
  • Ceza hukukunun ağırlığı ve sertliği mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Cezalar, suçlarla orantılı olmalıdır. Faili ve toplumun diğer üyelerini suç işlemekten caydıracak seviyenin üzerinde olmamalıdır.
  • Aşırı ceza etkisiz olduğu gibi suçu önlemek şöyle dursun suç oranlarını artırmaktadır.
  • Kanunlar suç ve cezaları açıkça tayin etmelidir. Cezaların infazında şeffaflık ve açıklık olmalıdır ki suç işleyen cezasını çekeceğini bilsin.
  • Faile verilecek ceza yolsuzluk ve önyargı olmadan tayin edilmelidir.
  • Beccaria’nın suçun önlenmesiyle ilgili düşünceleri de genellikle şu üç başlık altında toplanmaktadır:
  • Açıklık (sarahat): Cezanın verilip verilmeyeceğinin açık olması suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.
  • Sürat: Cezanın süratle verilmesi suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.
  • Cezanın ağırlığı: Ne kadar ağır ceza verileceğinin belli olması suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.

Jeremy Bentham: Klasik okulun görüşleri bilhassa İngiltere’de geliştirilmiştir. Bu gelişimde İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın çalışmalarının büyük tesiri olmuştur. Bentham felsefesinin temelinde, insan davranışının hazları azami surette yaşamak ve ıstıraptan kaçma esasına dayandığı düşüncesi yatıyordu. Bentham’a göre insanlar, kanunları heyecan, para, cinsellik veya değeri olan başka bir şeyi elde etmek için ihlal ederler. Buna göre ceza adaleti sistemi de failin suçtan elde edeceği fayda ve hazza verilecek cezanın yol açacağı ıstırabın galebe çalması esasına dayanmalıdır. Bu şekilde bir sistem kurulursa Bentham’a göre kanunlara riayet edilmesi sağlanabilir. Bentham ve Beccaria’nın görüşleri büyük ölçüde örtüşse de aralarında görüş ayrılıkları da söz konusudur. İkisi de ölüm cezasına karşıydı; ancak Bentham kasten öldürme suçları için idam cezasına başvurulabileceği görüşündeydi. Bentham hapis cezasının etkinliği hususunda güçlü bir inanca sahipti. Beccaria’dan farklı olarak, tekrar suç işleyen kişilerin daha fazla ceza almasından yanaydı.

Bentham düşüncesi ceza adaletinde en yüksek düzeyde teknolojik ceza etkinliğini hedefler. Örneğin, kriminolojide Bentham ismiyle özdeşleşen “panopticon” düşüncesi bu düşünce tarzının bir tezahürüdür. Panopticon, hücrelerin tamamının gardiyanlara baktığı dairevi bir hapishane modelidir. Bu hapishane modelinde gardiyanlar merkezde yer alan izleme kulesinden tüm hücreleri her zaman izleyebilmektedir. Hücrelerin içi her zaman dışarı- dan görülebilmekte, mahkûmlar sürekli olarak gözlem altında tutulmaktadır.

Klasik kriminoloji okulunun günümüze etkileri: Tüm Avrupa’da, klasik düşüncenin kriminolojik teori ve belki daha fazla ceza adaleti uygulaması üzerinde etkisi olmuştur. Şüphe aşamasından tutuklamaya, yargılamadan cezalandırmaya bu ilkeleler ceza yargılamasının her aşamasına egemen olmuştur. Mahkemeler, adil bir yargılamayla sanığın suçunu ispat etmek zorundadır. Kişilerin işkenceyle itirafa zorlanmasının yerini soruşturma ve adil yargılama almıştır. Kişinin suçu ispatlandığında da rasyonel aktörler olarak değerlendirilmişlerdir. Cezanın, işlenen suçun niteliğine uygun olması düşüncesi modern ceza adaleti sistemlerinin kurucu unsurlarından olmuştur. İşkence gibi kişilerin bedeni üzerinde tatbik edilen cezalar azalmıştır. Ölüm cezasına müracaat da azalmıştır. Yine 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyılda hapishaneler kurulmuş ve modern ceza sistemlerinin esas unsuru haline gelmiştir.

Pozitivist Okul:

Pozitivist kriminoloji okulu insanın suç davranışının ve nedenlerinin sebep-sonuç ilişkilerine dayanan bir anlayışla araştırılması yöntemine dayanmıştır. İlk defa bu dönemde suç istatistikleri tutulmaya başlanmış ve Quetelet gibi bilim adamları da bu istatistikleri kullanarak araştırmalar yapmıştır. Pozitivist kriminologlara göre pozitivist kriminolojinin amacı, bilimsel ilkelerin uygulanması suretiyle daha iyi bir toplum yaratmaktı. Bu anlayışa göre suça sebebiyet veren şey hür irade değil, insanların hayatlarında kontrol edemedikleri başka süreçlerdir. Kişinin iradesi hür değilse veya kısıtlıysa O’nu cezalandırmak ne derece doğru olacaktır? Pozitivistler belki de bu nedenle cezanın yanına rehabilitasyonu da koymuştur. Pozitivist kriminolojinin kendine biçtiği misyon suçun azaltılması veya mümkünse ortadan kaldırılmasıdır.

Cesare Lombroso: Lombroso’nun görüşlerinin temelinde doğuştan suçlu (born criminal) olarak tabir edilen tipoloji yatar. Buna göre insanlar sonradan suçlu olmaz, suçlu doğarlar. Lombroso’nun en meşhur kitabının adının L’Uomo Deliquente (suçlu insan) olması bu nedenle tesadüf değildir. Bu kitap 1876 senesinde yayınlanmıştır. Bu yazarın bir diğer önemli eserinin ismi de Le Crime, causes et Remédes (Suçun nedenleri ve çareleri) olup 1899 yılında yayınlanmıştır. Görüşlerinin tartışmalı niteliği ve yan neticeleri nedeniyle olsa gerek Kriminoloji tarihinde Lombroso kadar övgüye mazhar olan ve bir o kadar da saldırıya uğrayan ikinci bir isim yok denebilir. Bu yazara göre, suçluların çoğu evrim aşamasının önceki safhalarında kalmış kalıtsal olarak geri kalmış insan tipleridir. Lombroso kuramı, evrimi esas alması nedeniyle büyük ölçüde Charles Darwin’in görüşlerine dayanıyor denebilir. Lombroso çalışmaları sırasında yüzlerce kafatası incelemiş, suçlular arasındaki ortak fiziki özellikleri tespit etmeye çalışmıştır. Lombroso, suçluların çoğunun belli fiziki özellikler gösterdiğini iddia etmiştir. Düşük alınlar, çıkıntılı çene ve elmacık kemikleri, patlak gözler, aşırı kıllı olma ve sıra dışı uzunlukta kollar Lombroso kuramına göre birçok suçluda bulunan fiziki özelliklerdir.

Enrico Ferri ve Raffaele Garofalo: Lombroso ile beraber İtalyan Okulu olarak adlandırılan pozitivist kriminologların diğer iki önemli ismi de Ferri ve Garofalo’dur. Ferri suçluluğun nedenlerini şu üç başlık altında toplamıştır:

  • Antropolojik
  • Fiziksel çevre (telluric)
  • Sosyal

Ferri bu faktörlerden sadece birinin suçluluğu izaha yeterli olmadığını ve bunların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ferri’nin kuramında antropolojik unsur, kalıtsal ve kişinin fiziki özelliklerini; fiziksel çevre iklim ve mevsim gibi faktörleri ve sosyal unsur da nüfus, din, eğitim ve benzeri faktörleri vurgulamaktadır. Ferri bu unsurlar bakımından arz ettiği özelliklere göre suçluları şu sınıflara ayırmıştır:

  • Akıl hastası suçlu
  • Doğuştan suçlu
  • İtiyadi suçlu
  • Tesadüfi suçlu
  • Duygusal nedenlerle suç işleyen suçlu

Pozitivist okul tenkide açıktır. Uygulanan metotlar yeterli değil. Yapılan çok küçük araştırmalar, karşılaştırma yapılan grupların bulunmayışı ve suçluların aşırı olanlarının incelenmesi bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, bu yaklaşım tarzı Almanya’da Nazi iktidarında oldukça kötüye kullanılmış, toplumda istenmeyen gruplar doğuştan suçlu görülebilmiş, doğuştan suçlu olarak sınıflandırılanlar yok edilmiştir. Suçluluğun tek başına biyolojik etmenlerle açıklanması da biyolojik pozitivizmi kendi döneminde de yoğun eleştirilerin muhatabı kılmıştır.

Şikago Okulu:

Suçluluğun izahında bugün büyük önem taşıyan sosyolojik teorilerin sistematik ve kapsamlı oluşuyla Şikago Okulu özel bir önemi haizdir. Klasik teori hukuka, pozitivist teori suçluluğun biyolojik ve/veya psikolojik özelliklerine odaklanırken, sosyolojik teori suçluluğun izahında çevresel şartları merkeze alır. Bu teorilere göre çevre suçluluğa sebebiyet verir. Yoksulluk, yaşanılan mahalle ve yer sıkıntısı gibi faktörler suçluluğu izah etmekte kullanılmaktadır.

Giriş

Kriminolojinin gelişimi yirminci yüzyılda sanayi ve refah toplumlarında zirvesine ulaşmıştır. İngiliz kriminolog David Garland’a göre “kriminoloji bilimi” yaklaşık 130 sene önce ortaya çıkmış ve ancak 60-70 yıl önce bağımsız bir disiplin haline gelebilmiştir. Aydınlanmanın çocuklarından biri ve modernliğin kız kardeşi olan kriminolojiyi ve onun tarihi seyrini anlayabilmek için evvela aydınlanma ve pozitivizm kavramlarını sizlere tanıtmamız gerekmekte. Bu kavramları izah ettikten sonra kriminoloji tarihinde önemli rol oynayan iki ana akım klasisizm ve pozitivizm akımlarının suça ve suçluluğa bakış açılarını ele alacağız. Bu akımları, daha ziyade bu akımların en önemli temsilcilerinin hayatları ve görüşlerini temel alarak izah edeceğiz.

Temel Kavramlar

Aydınlanma: En basit ifadeyle aydınlanma, 18. yüzyılda özellikle Batı dünyasında ve bilhassa merkezinde Paris’in yer aldığı uluslararası bir felsefi ve kültürel akımdır. Aslında bir aydınlanma değil de Avrupa sathında aydınlanmalardan söz edilebilir. Aralarındaki farklara rağmen bu geniş Avrupa entelektüel akımının karakterini belirleyen başat unsur rasyonel düşüncenin bir başka deyişle bilginin kaynağının salt insan aklı olduğu düşüncesidir. Bir bakıma bu düşünce akımının Hıristiyan Ortaçağı boyunca egemen olan Kilise öğretilerine meydan okuma olduğu söylenebilir. Aydınlanma düşüncesini ortaya çıktığı dönem ve sonrasında izah edenler O’nu meşhur ortaçağ karanlığı ile bir zıtlık içinde sunarlar.

Pozitivizm: Pozitivizmin ne olduğunu kısaca özetleyecek olursak bilimi, bilginin tek geçerli biçimi olarak kabul eden görüştür diyebiliriz. Bu anlayışa göre dünya sadece duyularımızla algılayabildiğimiz dış dünyayla sınırlıdır. Bu nedenle hakikat veya metafizik arayışların pozitivizmde yeri yoktur. Pozitivistlerin bu yaklaşımlarının doğal sonucu olarak insan hayatının, siyaset ve ahlak da dahil olmak üzere tüm veçheleri bilimsel bir temele dayandırabilir. Zira insani değerlerin bizatihi kendisi de birer vakadan ibarettir. Comte sonrası da pozitivizm bilim dünyasının yönelimlerini büyük ölçüde belirleyen yaklaşım olmuştur.

Kriminoloji Tarihinde Okullar

Klasik Okul:

Klasik kriminoloji düşüncesinin merkezinde failin hür iradesiyle rasyonel olarak hareket eden biri olduğu varsayımı yer almaktadır. Kriminolojide klasik geleneğin insan tipi kar zarar dengesine göre karar veren rasyonel bir egoisttir. İnsanların gerçekten hür iradesiyle karar veren varlıklar olup olmadığı sorusuna verilen farklı cevaplar, kriminolojik teorilerin ana ayırım noktasıdır. Hukuk ve ceza adaleti hakkındaki klasik görüşün ortaya çıkışının ardında yatan sosyo-ekonomik dinamikler de gözden ırak tutulmamalıdır. Genel olarak bu okullar ve izah tarzları feodal toplumdan sanayi toplumuna geçişin ürünleridir.

Avrupa’da feodal toplumda refah ve güç belli ailelerin elinde toplanmıştı. Bu toplumda düzen, gelenekler ve sert bir adalet sistemi üzerine bina edilmişti. Bu sistem daha aristokrat temelli bir sistemdi ve merkezinde yetkiyi Tanrı’dan aldığına inanılan krallar ve kraliçeler yer alıyordu. Monarşi ve aristokrasi sınıfının otoritesi ilk defa 1776 senesinde Amerikan İhtilali ve sonrasında etkileri tüm Avrupa’ya hızla yayılan 1789 Fransız İhtilali ile önemli ölçüde sarsıldı. Yoksullar üzerinde feodal dönemin egemenlik anlayışı, bu sosyal sınıf mensuplarının hızla şehre göç edip, fabrika işçisi olmaya başlamalarıyla değişti. Şehirde artan nüfusun hukuki olarak yönetilmesi ihtiyacı doğdu. Bir bakıma klasik okul ve Aydınlanma teorisyenlerinin görüşlerinin benimsenmesi bu sosyal ihtiyaçlara cevap verilmesi ihtiyacına dayanıyordu. Bu fikirler de hep olduğu gibi içinde bulunulan zamanın şartlarının ürünüydü.

Beccaria: Beccaria yazdığı kitabında ceza hukukuna aşırı müracaatı, yoz yargı sistemini, ölüm cezası ve işkenceye ağır eleştiriler yöneltmiştir. Bu eserde Beccaria klasik hukuk anlayışının en esaslı ilkelerini ortaya koymuştur. Bu ilkeler şunlardır:

  • Hukuk, bireyin alanını mümkün olduğunca az sınırlamalıdır.
  • Hukuk, şüpheli ve sanığın haklarını ceza muhakemesinin tüm aşamalarında garanti etmelidir.
  • Ceza ancak failin başkalarının haklarını veya kamuya ait menfaatleri ihlal etmiş ise meşrudur. Beccaria’nın deyimiyle “suçları cezalandırmaktansa önlemek daha iyidir.”
  • Bir suçun ağırlığı, başkalarına verilen zarara nispetle belirlenmelidir
  • Ceza hukukunun ağırlığı ve sertliği mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Cezalar, suçlarla orantılı olmalıdır. Faili ve toplumun diğer üyelerini suç işlemekten caydıracak seviyenin üzerinde olmamalıdır.
  • Aşırı ceza etkisiz olduğu gibi suçu önlemek şöyle dursun suç oranlarını artırmaktadır.
  • Kanunlar suç ve cezaları açıkça tayin etmelidir. Cezaların infazında şeffaflık ve açıklık olmalıdır ki suç işleyen cezasını çekeceğini bilsin.
  • Faile verilecek ceza yolsuzluk ve önyargı olmadan tayin edilmelidir.
  • Beccaria’nın suçun önlenmesiyle ilgili düşünceleri de genellikle şu üç başlık altında toplanmaktadır:
  • Açıklık (sarahat): Cezanın verilip verilmeyeceğinin açık olması suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.
  • Sürat: Cezanın süratle verilmesi suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.
  • Cezanın ağırlığı: Ne kadar ağır ceza verileceğinin belli olması suçun önlenmesini müspet yönde etkiler.

Jeremy Bentham: Klasik okulun görüşleri bilhassa İngiltere’de geliştirilmiştir. Bu gelişimde İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın çalışmalarının büyük tesiri olmuştur. Bentham felsefesinin temelinde, insan davranışının hazları azami surette yaşamak ve ıstıraptan kaçma esasına dayandığı düşüncesi yatıyordu. Bentham’a göre insanlar, kanunları heyecan, para, cinsellik veya değeri olan başka bir şeyi elde etmek için ihlal ederler. Buna göre ceza adaleti sistemi de failin suçtan elde edeceği fayda ve hazza verilecek cezanın yol açacağı ıstırabın galebe çalması esasına dayanmalıdır. Bu şekilde bir sistem kurulursa Bentham’a göre kanunlara riayet edilmesi sağlanabilir. Bentham ve Beccaria’nın görüşleri büyük ölçüde örtüşse de aralarında görüş ayrılıkları da söz konusudur. İkisi de ölüm cezasına karşıydı; ancak Bentham kasten öldürme suçları için idam cezasına başvurulabileceği görüşündeydi. Bentham hapis cezasının etkinliği hususunda güçlü bir inanca sahipti. Beccaria’dan farklı olarak, tekrar suç işleyen kişilerin daha fazla ceza almasından yanaydı.

Bentham düşüncesi ceza adaletinde en yüksek düzeyde teknolojik ceza etkinliğini hedefler. Örneğin, kriminolojide Bentham ismiyle özdeşleşen “panopticon” düşüncesi bu düşünce tarzının bir tezahürüdür. Panopticon, hücrelerin tamamının gardiyanlara baktığı dairevi bir hapishane modelidir. Bu hapishane modelinde gardiyanlar merkezde yer alan izleme kulesinden tüm hücreleri her zaman izleyebilmektedir. Hücrelerin içi her zaman dışarı- dan görülebilmekte, mahkûmlar sürekli olarak gözlem altında tutulmaktadır.

Klasik kriminoloji okulunun günümüze etkileri: Tüm Avrupa’da, klasik düşüncenin kriminolojik teori ve belki daha fazla ceza adaleti uygulaması üzerinde etkisi olmuştur. Şüphe aşamasından tutuklamaya, yargılamadan cezalandırmaya bu ilkeleler ceza yargılamasının her aşamasına egemen olmuştur. Mahkemeler, adil bir yargılamayla sanığın suçunu ispat etmek zorundadır. Kişilerin işkenceyle itirafa zorlanmasının yerini soruşturma ve adil yargılama almıştır. Kişinin suçu ispatlandığında da rasyonel aktörler olarak değerlendirilmişlerdir. Cezanın, işlenen suçun niteliğine uygun olması düşüncesi modern ceza adaleti sistemlerinin kurucu unsurlarından olmuştur. İşkence gibi kişilerin bedeni üzerinde tatbik edilen cezalar azalmıştır. Ölüm cezasına müracaat da azalmıştır. Yine 18. yüzyılın ikinci yarısı ve 19. yüzyılda hapishaneler kurulmuş ve modern ceza sistemlerinin esas unsuru haline gelmiştir.

Pozitivist Okul:

Pozitivist kriminoloji okulu insanın suç davranışının ve nedenlerinin sebep-sonuç ilişkilerine dayanan bir anlayışla araştırılması yöntemine dayanmıştır. İlk defa bu dönemde suç istatistikleri tutulmaya başlanmış ve Quetelet gibi bilim adamları da bu istatistikleri kullanarak araştırmalar yapmıştır. Pozitivist kriminologlara göre pozitivist kriminolojinin amacı, bilimsel ilkelerin uygulanması suretiyle daha iyi bir toplum yaratmaktı. Bu anlayışa göre suça sebebiyet veren şey hür irade değil, insanların hayatlarında kontrol edemedikleri başka süreçlerdir. Kişinin iradesi hür değilse veya kısıtlıysa O’nu cezalandırmak ne derece doğru olacaktır? Pozitivistler belki de bu nedenle cezanın yanına rehabilitasyonu da koymuştur. Pozitivist kriminolojinin kendine biçtiği misyon suçun azaltılması veya mümkünse ortadan kaldırılmasıdır.

Cesare Lombroso: Lombroso’nun görüşlerinin temelinde doğuştan suçlu (born criminal) olarak tabir edilen tipoloji yatar. Buna göre insanlar sonradan suçlu olmaz, suçlu doğarlar. Lombroso’nun en meşhur kitabının adının L’Uomo Deliquente (suçlu insan) olması bu nedenle tesadüf değildir. Bu kitap 1876 senesinde yayınlanmıştır. Bu yazarın bir diğer önemli eserinin ismi de Le Crime, causes et Remédes (Suçun nedenleri ve çareleri) olup 1899 yılında yayınlanmıştır. Görüşlerinin tartışmalı niteliği ve yan neticeleri nedeniyle olsa gerek Kriminoloji tarihinde Lombroso kadar övgüye mazhar olan ve bir o kadar da saldırıya uğrayan ikinci bir isim yok denebilir. Bu yazara göre, suçluların çoğu evrim aşamasının önceki safhalarında kalmış kalıtsal olarak geri kalmış insan tipleridir. Lombroso kuramı, evrimi esas alması nedeniyle büyük ölçüde Charles Darwin’in görüşlerine dayanıyor denebilir. Lombroso çalışmaları sırasında yüzlerce kafatası incelemiş, suçlular arasındaki ortak fiziki özellikleri tespit etmeye çalışmıştır. Lombroso, suçluların çoğunun belli fiziki özellikler gösterdiğini iddia etmiştir. Düşük alınlar, çıkıntılı çene ve elmacık kemikleri, patlak gözler, aşırı kıllı olma ve sıra dışı uzunlukta kollar Lombroso kuramına göre birçok suçluda bulunan fiziki özelliklerdir.

Enrico Ferri ve Raffaele Garofalo: Lombroso ile beraber İtalyan Okulu olarak adlandırılan pozitivist kriminologların diğer iki önemli ismi de Ferri ve Garofalo’dur. Ferri suçluluğun nedenlerini şu üç başlık altında toplamıştır:

  • Antropolojik
  • Fiziksel çevre (telluric)
  • Sosyal

Ferri bu faktörlerden sadece birinin suçluluğu izaha yeterli olmadığını ve bunların birlikte değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ferri’nin kuramında antropolojik unsur, kalıtsal ve kişinin fiziki özelliklerini; fiziksel çevre iklim ve mevsim gibi faktörleri ve sosyal unsur da nüfus, din, eğitim ve benzeri faktörleri vurgulamaktadır. Ferri bu unsurlar bakımından arz ettiği özelliklere göre suçluları şu sınıflara ayırmıştır:

  • Akıl hastası suçlu
  • Doğuştan suçlu
  • İtiyadi suçlu
  • Tesadüfi suçlu
  • Duygusal nedenlerle suç işleyen suçlu

Pozitivist okul tenkide açıktır. Uygulanan metotlar yeterli değil. Yapılan çok küçük araştırmalar, karşılaştırma yapılan grupların bulunmayışı ve suçluların aşırı olanlarının incelenmesi bunlardan bazılarıdır. Ayrıca, bu yaklaşım tarzı Almanya’da Nazi iktidarında oldukça kötüye kullanılmış, toplumda istenmeyen gruplar doğuştan suçlu görülebilmiş, doğuştan suçlu olarak sınıflandırılanlar yok edilmiştir. Suçluluğun tek başına biyolojik etmenlerle açıklanması da biyolojik pozitivizmi kendi döneminde de yoğun eleştirilerin muhatabı kılmıştır.

Şikago Okulu:

Suçluluğun izahında bugün büyük önem taşıyan sosyolojik teorilerin sistematik ve kapsamlı oluşuyla Şikago Okulu özel bir önemi haizdir. Klasik teori hukuka, pozitivist teori suçluluğun biyolojik ve/veya psikolojik özelliklerine odaklanırken, sosyolojik teori suçluluğun izahında çevresel şartları merkeze alır. Bu teorilere göre çevre suçluluğa sebebiyet verir. Yoksulluk, yaşanılan mahalle ve yer sıkıntısı gibi faktörler suçluluğu izah etmekte kullanılmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.