Açıköğretim Ders Notları

Kentler, Planlama ve Afet Risk Yönetimi Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Kentler, Planlama ve Afet Risk Yönetimi Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Afet Risk Yönetimi Terminolojisi

Afet Risk Yönetimi İle Doğrudan İlişkili Temel Kavramlar

Bu kavramlar birbirlerine olan yakın ilişkilerine göre aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.

  • Doğa olayı (natural event), ve afet (disaster)
  • Tehlike (hazard) maruziyet (exposure), zarargörebilirlik (vulnerability) hassasiyet (susceptibility)
  • Kapasite (capacity) ve dayanıklılık (resilience)
  • Ölçülebilir (measurable) ve kabul edilebilir (acceptable) risk düzeyi, artık (residual) risk
  • Afet döngüsü (disaster cycle) ve kapsamlı afet risk yönetimi anlayışı

Doğa olayı ve afet: Yerküre oluşumundan beridir meydana gelmekte olan ve günümüze değin yeryüzünün şekillenmesinde oldukça etkili olduğu gözlemlenen olaylara doğa olayları denilmektedir. İnsanlık tarihinden önce de var olduğu çeşitli arkeolojik buluntularla ispatlanan bu olaylar yer yapısının fiziksel olarak şekillenmesinde, bir takım ekolojik döngülerin sürdürülmesinde, ve hatta son birkaç bin yıldan beridir günümüze kadar varlığını sürdüren atmosferik koşulların oluşmasında etkili olmaya devam etmektedir. Afet denildiğinde ise kaynağı ister doğal sebepler ister insani faktörler olsun, bir topluluğun ya da toplumun işleyişinin ciddi anlamda kesintiye uğraması kastedilmektedir. Afetler genellikle; bir topluluk veya toplumun kendi kaynaklarını kullanarak üstesinden gelebilme kapasitesini aşacak düzeyde yaygın can ve mal kayıplarına, ekonomik ve/veya çevresel etkilere sebep olurlar.

Tehlike Maruziyet ve Zarargörebilirlik – Hassasiyet: Yukarıda bahsi geçen doğa olayları ya da bir takım fiziksel koşullar insan toplulukları üzerinde can kaybına, yaralanma ya da diğer sağlık etkilerine, malların, geçim kaynaklarının ve hizmetlerin kaybına, sosyal ve ekonomik aksamalara ya da çevresel zarara sebep olabilecek bir potansiyel taşıdığında tehlike olarak adlandırılırlar (FEMA 1997; UNISDR Terminology 2009). Belirli bir alanda bir tehlikeye maruz olma durumu; tehlike alanlarında bulunan olası kayıplara, bu tehlikeler sebebiyle konu olan can, mal, sistemler ya da diğer elemanlarla ifade edilirler. Genellikle alanda bulunan insan sayısı ya da değer türlerinin hesaplanmasıyla ortaya konmaktadırlar. Taşkın, deprem, deprem dalgası gibi belirli bir tehlikenin gerçekleşme anında ortaya çıkabilecek potansiyel afetzedeler ile ekonomik kayıplar dikkate alınmaksızın bir alandaki mekânsal çevrenin o tehlikeli sürecin etkileri altına girme eğilimi ise hassasiyet olarak ifade edilir (Bobrowsky, 2013). Zarargörebilirlik ; bir topluluk, sistem ya da varlıkların bir tehlikenin zarar verici etkilerine hassas hale getiren vasıflar ve içinde bulunduğu koşullar olarak tanımlanmaktadır.

Dayanıklılık ve kapasite: Dayanıklılık/dirençlilik kavramı tehlikelere maruz bir sistem, topluluk ya da toplumun; zamanında ve etkin bir biçimde, önemli temel yapılarının ve fonksiyonlarının korunması ve yeniden yapılanması yoluyla o tehlikelerin etkilerine direnç gösterme, o etkileri özümseme, o etkilerle uzlaşma ve o etkilerden sonra kendini toparlama yeteneği olarak tanımlanır. Dayanıklılıkla çok yakından ilişkili bir başka kavram ise kapasite kavramıdır. Afet risklerini azaltmak, yönetmek ve dayanıklılığı artırmak için bir örgütlenme, topluluk ya da toplumdaki tüm güçlü yanlar, nitelik ve kaynakların bir bileşimi olarak tanımlanır.

Afet riski : En basit ifadeyle, afet riski ise gelecekte belirli bir zaman aralığında belirli bir topluluk ya da toplumdaki yaşam, sağlık durumu, geçim kaynakları, varlıkları ve hizmetleri üzerindeki olası afet kayıplarını ifade eder. Doğal/insan kaynaklı tehlikeler ile zarargörebilirlik durumunun etkileşimiyle ortaya çıkar ve başa çıkma kapasitesinin artırılmasından doğrudan etkilenir.

Ölçülebilir, Kabul Edilebilir (Acceptable) Risk Düzeyi ve Artık (Residual) Risk: Riski azaltabilmek ve bu risklere maruz bir toplum veya toplulukça kabul edilebilir seviyelere çekebilmek afet risklerinde arzulanan bir konudur. Burada kabul edilebilir risk düzeyi denildiğinde kastedilen, bir toplum veya topluluğun mevcut toplumsal, ekonomik, politik, kültürel, teknik ve çevresel koşullarda kabul ettiği ve başa çıkabileceği potansiyel kayıpların seviyesidir. Riskin kabul edilebilir düzeylere çekilmesiyle ortaya çıkan arta kalan kısmına artık risk denilmekte ve bu artık riskin yönetilmesi için toplumdaki tüm paydaşlarca bölüşülmesi, ve bu paydaşlara aktarımıyla sağlanabilmektedir.

Afet Döngüsü ve Kapsamlı Afet Risk Yönetimi: Tekil olarak birbirleriyle olan ilişkilerinden hareket ile tanımladığımız temel kavramlardan sonra bu aşamada ilgili yazında zaman içinde evrilerek günümüze değin gelen geleneksel afet döngüsü ve kapsamlı afet risk yönetiminin bu döngüye katkısına değinilerek temel aşamalarından bahsedilecektir.

Afet Döngüsünün Evrimi ve Risk Yönetimi Anlayışının Katkıları: Etkin bir acil durum eylemi, bir olayın artarak bir afete dönüşmesini önler. Acil durum yönetimi idarenin, sivil toplumun, gönüllülerin ve özel organların çabalarını düzenleyecek ve yönlendirecek kurumsal düzenlemeleri ve planları gerektirir. Afet öncesindeki ilk aşama, olası zararları azaltma/hafifletme, tehlikelerin ve ilgili afetlerin olumsuz etkilerini sınırlama ya da hafifletme durumudur. Tehlikelerin kötü etkilerinden tamamıyla korunmak mümkün olmadığı düşünülür; ancak ölçekleri ya da büyüklükleri bir takım strateji ve eylemlerle büyük ölçüde hafifletilebilir. Bir sonraki aşama ise hazırlıklı olma aşaması; olası, olması yakinen beklenen ya da mevcut olaylar ve koşulları etkin olarak tahmin edecek, onlara müdahale edecek ve olduktan sonra iyileşmeyi sağlayacak, idareler, profesyonel müdahale ve iyileştirme örgütleri, topluluklar ve bireylerce geliştirilen bilgi ve kapasiteler olarak tanımlanır. Afet olayı gerçekleştikten sonraki ilk aşama olan müdahale evresinde, bir afet sırasında ya da hemen sonrasında hayat kurtarmak, sağlık etkileriniazaltmak, kamu güvenliğini sağlamak ve etkilenen nüfusun iaşe ve temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla acil durum hizmetlerinin ve kamu desteğinin tedarik edilmesi beklenir.

Kapsamlı Afet Risk Yönetimi Aşamaları: Risk yönetimi anlayışının afet yönetimine katkısı; olası zarar ve kayıpları en aza indirmek için belirsizlikleri (uncertanities) yönetmeyi sistematik hale getirmektir. İlk aşama olan risklerin belirlenmesi aşaması risklerin tanımı gereği mevcut durum analizi yapılarak tehlike ve zarar görebilirliklerin belirlenmesine dayanır. Zarar görebilirliğin mevcut koşullarını değerlendirip olası tehlikeleri analiz ederek riskin doğasını ve kapsamını belirleme yöntemi risk değerlendirmesi (risk assessment) olarak adlandırılır. Risklerin değerlendirdikten sonra, onları yönetecek sistematik çabalar afet risklerini azaltma (disaster risk reduction) kavramı ve pratiğidir.

Afet Risk Yönetiminin Kent Planlamaya Kazandırdığı Kavramlar

Deprem Tehlikesini Belirleyen Değişkenler ve Zarargörebilirlikler: Doğa olayları yerleşmelerde can ve mal kaybına yol açan etkileri sebebiyle afete dönüşürler. Bir doğa olayı olarak dünyada meydana gelen depremlerin büyük çoğunluğu tektonik depremler olarak adlandırılırlar.

Deprem veya yer sarsıntısı, tektonik kuvvetlerin etkisi ile yer kabuğunun zayıf olduğu yerden kırılması sonucunda ani olarak ortaya çıkan birikmiş enerjinin dalgalar halinde yayılarak (Resim 5.4) geçtiği ortamları kuvvetle sarsması olayıdır (TAU 2007, KOERI 2017).

Fay Nedir? Yer kabuğunun kırılması fay olarak adlandırılmakta ve çoğunlukla tüm yerküreyi oluşturan birbirinden bağımsız levhaların (plaka) tektonik hareketlerinden kaynaklanmaktadırlar.

Mikrobölgeleme etüdü ve haritaları “en genel tanımıyla, mevcut veya yeni açılacak yerleşim alanlarındaki tüm tehlikeleri belirlemek, yerel zemin ve tehlike koşullarının yansıtıldığı haritaların üretilmesi amacıyla arazinin jeolojik açıdan modellemesi ile ilgili her türlü araştırma, analiz ve sentezleri içermektedir.

Senaryo Deprem ve Hasar Tahminleri: bir alandaki deprem tehlikesinin ve olası zarar görebilirliğin ortaya konulabilmesi için, öncelikle aktif fay hatlarının varlığı ve aktif olma durumları, tarihsel depremler ve önceki kırılmaların konumları, deprem oluş sıklığı, hasar dağılımları ve zemin problemleri, zemin/toprak yapısının durumu, kayma dalgası hız profilleri (Vs), yer altı su seviyeleri, eğim, yükseklik gibi topoğrafik özellikleri barındıran jeolojik, jeoteknik, ve jeofiziksel verilere ihtiyaç vardır. Burada; senaryo (hedef) bir deprem belirleyerek deprem aktivitesi (çıkardığı enerji büyüklüğü magnitude) ve merkez üssü (yeri ve derinliği) kabulü yapılır. Böylece, bir takım mevcut yöntemleri kullanarak maksimum yer ivmesinin merkez üssünden dağılımı, deprem dalga hızı, sıvılaşma tehlikesi ve sismik şiddet haritalarını üretmek mümkün olmaktadır.

Taşkın ve Su Baskınları Tehlikesini Belirleyen Değişkenler, Zarargörebilirlikler: Taşkın ve su baskınları; kasırga, yağış ve/veya kar erimesi gibi meteorolojik etmenler, gel-git’ler veya deniz dibindeki fay kırılmasıyla ortaya çıkan deprem dalgaları sebebiyle denizlerin, akarsuların taşması ya da göllerin yüzey sularının beklenmedik bir hızla birikmesi ve/veya taşması nedeniyle normalde kuru olan alanların geçici süreyle sular altında kalması olarak tanımlanır (FEMA 1986, Schanze 2006).

Hidrolojik Devir ve Su Toplama Havzası: Akarsu taşkınlarının etki alanları ve su yükseklikleri belirli sezonlarda ortaya çıkan yağış miktarına, havzanın şekline ve arazi koşullarına bağlıdır. Aslında taşkınlar veya kuraklık gibi suyun aşırı miktarda çok olması veya aşırı miktarda az olması durumları; suyun yer yüzeyi, yeraltı ve atmosfer arasında gerçekleşen döngüsünde (hidrolojik devrinde) belirli zamanlarda gözlemlenen durumlardır.

Yineleme Periyodu ve Olasılık Hesaplamaları: Alanda yapılacak inceleme sonucunda; akarsuyun ve kollarının yatak kapasitelerine, yataklar üzerinden alınmış yeter sayıdaki enkesitlere, yağış-akış koşullarına bağlı olarak 100 ve/veya 500 yıl tekerrür (yineleme) periyodlu pik (maksimum) debi (m3/s), yani su hacmi hesabı yapılır (AİG 2006). Belirli yöntemler sayesinde farklı yineleme periyodlarına ya da oluş frekanslarına göre taşkın debileri ve ona bağlı su yükseklikleri hesaplanabilmektedir.

Taşkına Maruz Alanların Belirlenmesi ve Derinlik/Debi Haritaları: Yatak kapasitesinin yeterliliği ve durağanlığına bağlı olarak akarsu yatağı ve çevresindeki taşkın ovası (taşkına maruz alan) sınırlarının farklı yineleme periyodlarına göre belirlenmesine çalışılır. Akarsu ve çevresindeki alanın yükseklik bilgisi ve seçilen debiye göre derinlik haritalarını üretilebilmektedir (Resim 5.8 soldaki harita). Temel olarak yineleme periyodunun aralığı arttıkça (10, 20, 50, 100 ve 500 yılda bir meydana gelen taşkınlardan) etkilenecek alanın genişliği ve debi miktarı artmaktadır. Başka deyişle; yağış verilerine göre olma olasılıkları yüksek ve sıklıkla görülen görece düşük debi büyüklüğü akarsu yatağına daha yakın ve daha alçak alanları etkileyecektir (Resim 5.8 soldaki harita). Bu bilgilerden hareketle tehlike ve zarargörebilirlik haritaları üretmek mümkün olmaktadır (Resim 5.8 sağdaki harita).

Afet Risk Yönetimi İle Doğrudan İlişkili Temel Kavramlar

Bu kavramlar birbirlerine olan yakın ilişkilerine göre aşağıdaki gibi sıralanmaktadır.

  • Doğa olayı (natural event), ve afet (disaster)
  • Tehlike (hazard) maruziyet (exposure), zarargörebilirlik (vulnerability) hassasiyet (susceptibility)
  • Kapasite (capacity) ve dayanıklılık (resilience)
  • Ölçülebilir (measurable) ve kabul edilebilir (acceptable) risk düzeyi, artık (residual) risk
  • Afet döngüsü (disaster cycle) ve kapsamlı afet risk yönetimi anlayışı

Doğa olayı ve afet: Yerküre oluşumundan beridir meydana gelmekte olan ve günümüze değin yeryüzünün şekillenmesinde oldukça etkili olduğu gözlemlenen olaylara doğa olayları denilmektedir. İnsanlık tarihinden önce de var olduğu çeşitli arkeolojik buluntularla ispatlanan bu olaylar yer yapısının fiziksel olarak şekillenmesinde, bir takım ekolojik döngülerin sürdürülmesinde, ve hatta son birkaç bin yıldan beridir günümüze kadar varlığını sürdüren atmosferik koşulların oluşmasında etkili olmaya devam etmektedir. Afet denildiğinde ise kaynağı ister doğal sebepler ister insani faktörler olsun, bir topluluğun ya da toplumun işleyişinin ciddi anlamda kesintiye uğraması kastedilmektedir. Afetler genellikle; bir topluluk veya toplumun kendi kaynaklarını kullanarak üstesinden gelebilme kapasitesini aşacak düzeyde yaygın can ve mal kayıplarına, ekonomik ve/veya çevresel etkilere sebep olurlar.

Tehlike Maruziyet ve Zarargörebilirlik – Hassasiyet: Yukarıda bahsi geçen doğa olayları ya da bir takım fiziksel koşullar insan toplulukları üzerinde can kaybına, yaralanma ya da diğer sağlık etkilerine, malların, geçim kaynaklarının ve hizmetlerin kaybına, sosyal ve ekonomik aksamalara ya da çevresel zarara sebep olabilecek bir potansiyel taşıdığında tehlike olarak adlandırılırlar (FEMA 1997; UNISDR Terminology 2009). Belirli bir alanda bir tehlikeye maruz olma durumu; tehlike alanlarında bulunan olası kayıplara, bu tehlikeler sebebiyle konu olan can, mal, sistemler ya da diğer elemanlarla ifade edilirler. Genellikle alanda bulunan insan sayısı ya da değer türlerinin hesaplanmasıyla ortaya konmaktadırlar. Taşkın, deprem, deprem dalgası gibi belirli bir tehlikenin gerçekleşme anında ortaya çıkabilecek potansiyel afetzedeler ile ekonomik kayıplar dikkate alınmaksızın bir alandaki mekânsal çevrenin o tehlikeli sürecin etkileri altına girme eğilimi ise hassasiyet olarak ifade edilir (Bobrowsky, 2013). Zarargörebilirlik ; bir topluluk, sistem ya da varlıkların bir tehlikenin zarar verici etkilerine hassas hale getiren vasıflar ve içinde bulunduğu koşullar olarak tanımlanmaktadır.

Dayanıklılık ve kapasite: Dayanıklılık/dirençlilik kavramı tehlikelere maruz bir sistem, topluluk ya da toplumun; zamanında ve etkin bir biçimde, önemli temel yapılarının ve fonksiyonlarının korunması ve yeniden yapılanması yoluyla o tehlikelerin etkilerine direnç gösterme, o etkileri özümseme, o etkilerle uzlaşma ve o etkilerden sonra kendini toparlama yeteneği olarak tanımlanır. Dayanıklılıkla çok yakından ilişkili bir başka kavram ise kapasite kavramıdır. Afet risklerini azaltmak, yönetmek ve dayanıklılığı artırmak için bir örgütlenme, topluluk ya da toplumdaki tüm güçlü yanlar, nitelik ve kaynakların bir bileşimi olarak tanımlanır.

Afet riski : En basit ifadeyle, afet riski ise gelecekte belirli bir zaman aralığında belirli bir topluluk ya da toplumdaki yaşam, sağlık durumu, geçim kaynakları, varlıkları ve hizmetleri üzerindeki olası afet kayıplarını ifade eder. Doğal/insan kaynaklı tehlikeler ile zarargörebilirlik durumunun etkileşimiyle ortaya çıkar ve başa çıkma kapasitesinin artırılmasından doğrudan etkilenir.

Ölçülebilir, Kabul Edilebilir (Acceptable) Risk Düzeyi ve Artık (Residual) Risk: Riski azaltabilmek ve bu risklere maruz bir toplum veya toplulukça kabul edilebilir seviyelere çekebilmek afet risklerinde arzulanan bir konudur. Burada kabul edilebilir risk düzeyi denildiğinde kastedilen, bir toplum veya topluluğun mevcut toplumsal, ekonomik, politik, kültürel, teknik ve çevresel koşullarda kabul ettiği ve başa çıkabileceği potansiyel kayıpların seviyesidir. Riskin kabul edilebilir düzeylere çekilmesiyle ortaya çıkan arta kalan kısmına artık risk denilmekte ve bu artık riskin yönetilmesi için toplumdaki tüm paydaşlarca bölüşülmesi, ve bu paydaşlara aktarımıyla sağlanabilmektedir.

Afet Döngüsü ve Kapsamlı Afet Risk Yönetimi: Tekil olarak birbirleriyle olan ilişkilerinden hareket ile tanımladığımız temel kavramlardan sonra bu aşamada ilgili yazında zaman içinde evrilerek günümüze değin gelen geleneksel afet döngüsü ve kapsamlı afet risk yönetiminin bu döngüye katkısına değinilerek temel aşamalarından bahsedilecektir.

Afet Döngüsünün Evrimi ve Risk Yönetimi Anlayışının Katkıları: Etkin bir acil durum eylemi, bir olayın artarak bir afete dönüşmesini önler. Acil durum yönetimi idarenin, sivil toplumun, gönüllülerin ve özel organların çabalarını düzenleyecek ve yönlendirecek kurumsal düzenlemeleri ve planları gerektirir. Afet öncesindeki ilk aşama, olası zararları azaltma/hafifletme, tehlikelerin ve ilgili afetlerin olumsuz etkilerini sınırlama ya da hafifletme durumudur. Tehlikelerin kötü etkilerinden tamamıyla korunmak mümkün olmadığı düşünülür; ancak ölçekleri ya da büyüklükleri bir takım strateji ve eylemlerle büyük ölçüde hafifletilebilir. Bir sonraki aşama ise hazırlıklı olma aşaması; olası, olması yakinen beklenen ya da mevcut olaylar ve koşulları etkin olarak tahmin edecek, onlara müdahale edecek ve olduktan sonra iyileşmeyi sağlayacak, idareler, profesyonel müdahale ve iyileştirme örgütleri, topluluklar ve bireylerce geliştirilen bilgi ve kapasiteler olarak tanımlanır. Afet olayı gerçekleştikten sonraki ilk aşama olan müdahale evresinde, bir afet sırasında ya da hemen sonrasında hayat kurtarmak, sağlık etkileriniazaltmak, kamu güvenliğini sağlamak ve etkilenen nüfusun iaşe ve temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla acil durum hizmetlerinin ve kamu desteğinin tedarik edilmesi beklenir.

Kapsamlı Afet Risk Yönetimi Aşamaları: Risk yönetimi anlayışının afet yönetimine katkısı; olası zarar ve kayıpları en aza indirmek için belirsizlikleri (uncertanities) yönetmeyi sistematik hale getirmektir. İlk aşama olan risklerin belirlenmesi aşaması risklerin tanımı gereği mevcut durum analizi yapılarak tehlike ve zarar görebilirliklerin belirlenmesine dayanır. Zarar görebilirliğin mevcut koşullarını değerlendirip olası tehlikeleri analiz ederek riskin doğasını ve kapsamını belirleme yöntemi risk değerlendirmesi (risk assessment) olarak adlandırılır. Risklerin değerlendirdikten sonra, onları yönetecek sistematik çabalar afet risklerini azaltma (disaster risk reduction) kavramı ve pratiğidir.

Afet Risk Yönetiminin Kent Planlamaya Kazandırdığı Kavramlar

Deprem Tehlikesini Belirleyen Değişkenler ve Zarargörebilirlikler: Doğa olayları yerleşmelerde can ve mal kaybına yol açan etkileri sebebiyle afete dönüşürler. Bir doğa olayı olarak dünyada meydana gelen depremlerin büyük çoğunluğu tektonik depremler olarak adlandırılırlar.

Deprem veya yer sarsıntısı, tektonik kuvvetlerin etkisi ile yer kabuğunun zayıf olduğu yerden kırılması sonucunda ani olarak ortaya çıkan birikmiş enerjinin dalgalar halinde yayılarak (Resim 5.4) geçtiği ortamları kuvvetle sarsması olayıdır (TAU 2007, KOERI 2017).

Fay Nedir? Yer kabuğunun kırılması fay olarak adlandırılmakta ve çoğunlukla tüm yerküreyi oluşturan birbirinden bağımsız levhaların (plaka) tektonik hareketlerinden kaynaklanmaktadırlar.

Mikrobölgeleme etüdü ve haritaları “en genel tanımıyla, mevcut veya yeni açılacak yerleşim alanlarındaki tüm tehlikeleri belirlemek, yerel zemin ve tehlike koşullarının yansıtıldığı haritaların üretilmesi amacıyla arazinin jeolojik açıdan modellemesi ile ilgili her türlü araştırma, analiz ve sentezleri içermektedir.

Senaryo Deprem ve Hasar Tahminleri: bir alandaki deprem tehlikesinin ve olası zarar görebilirliğin ortaya konulabilmesi için, öncelikle aktif fay hatlarının varlığı ve aktif olma durumları, tarihsel depremler ve önceki kırılmaların konumları, deprem oluş sıklığı, hasar dağılımları ve zemin problemleri, zemin/toprak yapısının durumu, kayma dalgası hız profilleri (Vs), yer altı su seviyeleri, eğim, yükseklik gibi topoğrafik özellikleri barındıran jeolojik, jeoteknik, ve jeofiziksel verilere ihtiyaç vardır. Burada; senaryo (hedef) bir deprem belirleyerek deprem aktivitesi (çıkardığı enerji büyüklüğü magnitude) ve merkez üssü (yeri ve derinliği) kabulü yapılır. Böylece, bir takım mevcut yöntemleri kullanarak maksimum yer ivmesinin merkez üssünden dağılımı, deprem dalga hızı, sıvılaşma tehlikesi ve sismik şiddet haritalarını üretmek mümkün olmaktadır.

Taşkın ve Su Baskınları Tehlikesini Belirleyen Değişkenler, Zarargörebilirlikler: Taşkın ve su baskınları; kasırga, yağış ve/veya kar erimesi gibi meteorolojik etmenler, gel-git’ler veya deniz dibindeki fay kırılmasıyla ortaya çıkan deprem dalgaları sebebiyle denizlerin, akarsuların taşması ya da göllerin yüzey sularının beklenmedik bir hızla birikmesi ve/veya taşması nedeniyle normalde kuru olan alanların geçici süreyle sular altında kalması olarak tanımlanır (FEMA 1986, Schanze 2006).

Hidrolojik Devir ve Su Toplama Havzası: Akarsu taşkınlarının etki alanları ve su yükseklikleri belirli sezonlarda ortaya çıkan yağış miktarına, havzanın şekline ve arazi koşullarına bağlıdır. Aslında taşkınlar veya kuraklık gibi suyun aşırı miktarda çok olması veya aşırı miktarda az olması durumları; suyun yer yüzeyi, yeraltı ve atmosfer arasında gerçekleşen döngüsünde (hidrolojik devrinde) belirli zamanlarda gözlemlenen durumlardır.

Yineleme Periyodu ve Olasılık Hesaplamaları: Alanda yapılacak inceleme sonucunda; akarsuyun ve kollarının yatak kapasitelerine, yataklar üzerinden alınmış yeter sayıdaki enkesitlere, yağış-akış koşullarına bağlı olarak 100 ve/veya 500 yıl tekerrür (yineleme) periyodlu pik (maksimum) debi (m3/s), yani su hacmi hesabı yapılır (AİG 2006). Belirli yöntemler sayesinde farklı yineleme periyodlarına ya da oluş frekanslarına göre taşkın debileri ve ona bağlı su yükseklikleri hesaplanabilmektedir.

Taşkına Maruz Alanların Belirlenmesi ve Derinlik/Debi Haritaları: Yatak kapasitesinin yeterliliği ve durağanlığına bağlı olarak akarsu yatağı ve çevresindeki taşkın ovası (taşkına maruz alan) sınırlarının farklı yineleme periyodlarına göre belirlenmesine çalışılır. Akarsu ve çevresindeki alanın yükseklik bilgisi ve seçilen debiye göre derinlik haritalarını üretilebilmektedir (Resim 5.8 soldaki harita). Temel olarak yineleme periyodunun aralığı arttıkça (10, 20, 50, 100 ve 500 yılda bir meydana gelen taşkınlardan) etkilenecek alanın genişliği ve debi miktarı artmaktadır. Başka deyişle; yağış verilerine göre olma olasılıkları yüksek ve sıklıkla görülen görece düşük debi büyüklüğü akarsu yatağına daha yakın ve daha alçak alanları etkileyecektir (Resim 5.8 soldaki harita). Bu bilgilerden hareketle tehlike ve zarargörebilirlik haritaları üretmek mümkün olmaktadır (Resim 5.8 sağdaki harita).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.