Açıköğretim Ders Notları

Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Karşılaştırmalı Siyasal Sistemler Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Çoğunlukçu Kurumsallaşmış Parlamenter Rejim: Birleşik Krallık (Britanya)

Britanya Siyasal Sisteminin Evrimi

Britanya çok sayıda küçük ada üzerine yayılmış bir ada devletidir. Gerek coğrafi konumu, gerek nüfus büyüklüğü, gerek yüzölçümü itibarıyla aslında Avrupa kıtasının bir köşesinde bulunan Birleşik Krallığın nasıl olup da dünyayı yöneten bir imparatorluğa dönüştüğünü anlamak ilk bakışta kolay değildir. Ancak, zamanla adanın güneyindeki İngiltere bölgesinin kralları İskoçya, Galler ve İrlanda’nın tamamını kılıç zoruyla egemenlikleri altına almışlardır. Birleşik Krallık bir anlamda 1066’dan itibaren Norman lortları yani toprak ağası şövalyeler tarafından kurulmuş bir monarşidir. Henry’nin Katolik Kilisesi’nin İngiltere’deki mallarına el koyması ile o zamanın tarım ekonomisinde büyük bir toprak sahibi olmasına ve önemli bir zenginliğe yol açmıştır. Amerikan kıtasının 1492’de keşfi ile birlikte başlayan kıtanın istila ve yağması, Kuzey Atlantik ticaretini dünyanın egemen ticaret bölgesi haline getirmiş, deniz kuvvetleri giderek güçlenen İngiltere ise İspanya, Portekiz ve Fransız deniz kuvvetlerini yenerek Kuzey Atlantik ticaret bölgesinin temel gücü haline gelmiştir.

Birleşik Krallık, güçlü bir deniz kuvvetine deniz ticaret filosuna sahip olduğu için güçlü bir sanayi ülkesi haline gelmiş ve Endüstri Devrimi’ni ilk gerçekleştiren ülke ve ekonomi olmuştur. 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve hemen arkasından da Pakistan ve Hindistan’ın ayrılmasından sonra Britanya’ya göç eden Müslüman Hintli nüfus artmış ve bugün Birleşik Krallık Müslüman, Sih, Hindu ve Budist azınlıkları da barındıran, beyaz, siyah ve sarı ırktan azınlıklara sahip olan karmaşık kültürel yapıda bir topluma dönüşmüştür. İmparatorluğun geniş toprakları üzerinde ortaya çıkan bağımsız devletlerle özel anlaşmalar yaparak bu devletleri Britanya Devletler Topluluğu olarak yeni bir statüde bütünleştirmiştir.

Bu sayede Britanya’nın eski sömürgeleriyle özel ilişkileri ekonomik ve kültürel olarak yeniden tanımlanarak sürmüş, uluslararası siyasal ilişkiler de yeni bir içerikte devam etmiştir. Sömürgelerinde başarılı bir biçimde kültürel miras olarak bıraktığı İngiliz dili ve kültürü dünyada en fazla konuşulan dilin de İngilizce olmasında yardımcı olmuştur. Ancak, bu gelişmeler Britanya’nın 19. yüzyıldaki egemen dünya gücü konumunu ortadan kaldırmış, onun yerine ABD ve Rusya önemli güçler olarak yükselmiş ve bilahare ABD Birleşik Krallığın oynadığı rolü 20. Yüzyılın son çeyreğinde üstlenmiştir. Britanya’nın ekonomik gücü de 20. yüzyıl boyunca hızla azalmıştır. 20. yüzyılın sonuna kadar Britanya Fransa, Almanya, Japonya gibi ekonomiler tarafından geride bırakılarak, büyük ölçüde 1970’lerde keşfedilen Kuzey Denizi petrol gelirleri ve liberal bir piyasa ekonomisi uygulamalarına dayanarak ekonomisindeki çöküntüyü durdurabilmiştir.

Britanya Devlet Sistemi

Siyasal Rejim (Anayasa) ve Uygulama: Birleşik Krallık halen bir monarşidir, ancak uzun yıllar süren evrim sonunda mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçmiştir. Birleşik Krallıkta gücü azalarak bir devlet simgesi haline dönüşen Taç’ın temel siyasi işlevi artık sadece Başbakan’ı atamak ve devleti temsil etmek, yani ulusal siyasal dayanışmanın simgesi olmaktan ibarettir. Hükümet programı iktidar partisinin de lideri olan Başbakan tarafından yazılmakta Kraliçe tarafından Parlamento’da okunmaktadır. Britanya siyasal yönetim kültürü yazılı anayasa yerine parlamento ve giderek Avam Kamarası’nın çıkardığı yasalarla oluşan siyasal mevzuat, buna dayalı olarak doğan ve kök salan kurum, mevzuat ve uygulamalara dayalı olarak yönetilen bir siyasal rejime sahip olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin de bir anlamda Britanya siyasal geleneğinden etkilendiğini veya esinlendiğini ifade edebiliriz. Bu siyasal rejimin kökeninde belirgin bir temsili demokrasi anlayışı yatmaktadır. 17. yüzyıl liberal siyaset felsefesine kadar uzanan bu siyasal rejim uygulamasına göre halkın yönetimi onun seçtiği temsilcileri ile olur. Halkın yokluğunda halkı temsil etme yetkisi dürüst, hakça ve serbest yapılan seçimlerle tescil edilen temsilcileri heyeti eliyle ki, bu heyet de Avam Kamarası’ndan ibarettir, aynen halkın sahip olduğu siyasal erke ve yetkilere sahip olarak karar alır. Yasama meclisi ile halk özdeş, yani mükemmelen tam ve aynıdır. Devlet erki Britanya Parlamentosu’ndadır ve o yasama organında da halkın temsilcileri Avam Kamarasındadırlar.

Yasama: Britanya siyasetinin eğer bir özelliği yasama egemenliğine bağlı bir parlamenter demokrasi rejimi uygulamasıysa, diğer özelliği de bu parlamenter rejim uygulamasının dayandığı temel ilkenin çoğunlukçuluk ilkesi olmasıdır. Britanya’nın meşru siyasi karar alma mercii fiilen Avam Kamarası’dır. Seçimlerde çoğunluk sağlayan parti ülkeyi yönetmek üzere Avam Kamarası’ndaki çoğunluğu oluştururken ikinci en fazla oyu alan parti de ana muhalefet partisi olarak yerini almaktadır. Britanya Parlamentosu’nun genel kurul salonunun mimarisi de bu tür bir çalışmayı yansıtacak biçimde düzenlenmiştir. Avam Kamarası’nın çalışmasını Başkan parlamenter çalışma geleneklerine ve teamüllere göre düzenler ve yönetir. Britanya Parlamentosu’nun görevi sadece hükümeti kurmaktan ibaret değildir. Avam Kamarası’ndaki çoğunluk lideri Taç tarafından başbakan olarak atanır, ama görevini sürdürebilmesi için Parlamento’nun güvenoyuna sahip olmak zorundadır. Avam Kamarası’nın önemli bir işlevinin iktidarın denetlenmesi olduğu açıktır. Bu amaçla güvenoyu dışında yazılı ve sözlü soru sormak ve bu sorulara başbakan ve bakanların yanıt vermesi esası sıkı sıkıya uygulanmaktadır.

Yürütme: Britanya siyasetinde hukuken, yürütme yasamadan bağımsızdır. Ancak, fiilen hem yürütmenin en etkili kurumu olan başbakanlık hem de Avam Kamarası çoğunluğu tek bir kişinin denetiminde olduğundan adeta her iki hükümet gücünün birbirine kaynaşması söz konusudur. Yürütme başbakan ve onun Taç’tan devralmış olduğu kabinesi ki, orada da harcama gücü olan bakanlıklar tarafından yönetilir. Britanya sisteminde Bakanlık görevinin uygulamada uzun süreli olmadığı, çoğu bakanın ortalama bir yıldan daha az bir süre görevinde kaldığı da bir gerçektir. Onun için bu rolü oynayan kişilere sürekliliğe vurgu yapmak üzere daimi müsteşar olarak Türkçe ’ye çevirebileceğimiz permanent secretaries adı verilmiştir. Kuvvetli hukuki gerekçeleri olmadan hiçbir daimi müsteşar görevden alınamaz ve alınmaz. Kamu yönetimi açısından bakıldığında yasama üstünlüğü ilkesi özellikle kamu siyasalarının üretilmesi ve uygulanmasında pek dikkate alınmaz. Hükümetin siyasaları dış politikadan savunmaya, güvenlikten enerjiye, ekonomiden eğitime kadar uzanan bir alanda kamu bürokrasisi ve baskı grupları arasında sürdürülen düzenli ve sürekli temas, görüşme, bilgi ve fikir alış verişi, pazarlıklar aracılığıyla Başbakanlığın ve genel anlamda hükümet binalarının bulunduğu mekânda yürütülmektedir. Parlamento hükümet tasarıları olarak önüne gelen yasa taslaklarını tartışmak ve parti disiplini içinde onamakta devrededir.

Yargı: Britanya parlamenter demokratik rejiminde yargı da, yasama ve yürütmeden bağımsız bir konumdadır. 2005’de çıkan bir yasayla üst yargı tamamen yasama meclisi dışına hem işlev hem de mekân olarak taşınmış ve anayasa yargısı anlamında bir üst yargı makamı oluşmuştur. Bu arada Britanya AB hukuk sistemini ve Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Konvansiyonu’nu kabul ederek, yasamanın değiştiremeyeceği bir dizi hukuk normunu da hukuk sistemine dahil etmiş bulunmaktadır.

Demokrasi Modeli Olarak Britanya Parlamenter Rejimi: Yürütme ve yasama yakın bir ilişki içinde olup neredeyse kaynaşmıştır. Bu iki partililik toplumu oluşturan bireyleri birbirinden ayıran tek bir toplumsal fay hattına sahip olduğunda işlerlik kazanır. Kaldı ki bu ayrım Britanya’da sosyo-ekonomik bir ayrım olan sınıfsal farklılıklardan ibarettir. Yasama organı her durumda gerekli olan kararı alıp yasal düzenlemeyi özgürce yapacak konumda olduğundan yazılı bir metin olarak anayasa üretmek yoluna gidilmemiştir. Westminster Demokrasisi diye anılan siyasal rejimde Yasama Kurumu istediği gibi karar alır ve aldığı kararlar yasal olarak bağlayıcı ve halkın yokluğunda onların temsilcileri tarafından alınan kararlar olduğundan halkın kararları ile özdeş ve demokratik olarak da meşrudur.

Üniter Devlet ve Siyasal Evrim: Britanya Parlamentosu artık iktidarı kuramsal olarak da tekelinde bulundurmayan, anayasa yargısının denetimine tabi, referandumlarla yönetimi çok sık olmasa da kabul eden ve bazı konular itibarıyla halk adına ve halk olarak karar alma yetkisine sahip olmadığını teyit eden bir konumdadır. Böylece Britanya siyasal sistemi anayasasız yasama egemenliğinden yazılı anayasası olan sınırlı, dengeli ve denetimli hükümet biçimine doğru evrim içeresinde olan bir demokrasi rejimine sahiptir.

Siyasal Kültür

Son yıllarda etnik ve dini farklılıklar yüzünden ortaya çıkan çok kültürlü görüntüye karşın Britanya siyasal kültürü temsili demokrasi kurumları olan Parlamento, ulusal ölçekte örgütlenmiş siyasal partiler, çok sayıda ve yine siyasal olarak örgütlenmiş ekonomik ve sosyal çıkar grubu ve çoğunlukçu bir mantıkla düzenlenen seçim sistemi etrafında oluşmuştur.

Siyasal Partiler ve Parti Sistemi: Britanya siyasal partilerinden ikisinin uzun geçmişleri vardır. Muhafazakâr Parti’nin kökleri Britanya Parlamentosu içinde Tory adıyla anılan ve aristokrat kökeninden gelen çok sayıda parlamenteri barındıran bir grubun on sekizinci yüzyılda güçlü bir hizip olarak ortaya çıkmasına kadar uzanır. 1980’lerin sonunda Sosyal Demokratlarla birleştikten sonra adını Liberal Demokrasi Partisi olarak değiştiren Liberal Parti de benzer olarak aynı dönemlerde Britanya Parlamentosu içinde örgütlenen burjuva (orta sınıf) kökenli Whig adıyla anılan parlamenter hizbin on dokuzuncu yüzyıl içinde Parlamento dışında da ulusal çapta örgütlenmesiyle ortaya çıkmıştır. İşçi Partisi ise işçi sendikalarının birliğinin büyük desteği ile işçi sınıfını temsil eden siyasal parti örgütü olarak aristokrasinin Muhafazakâr Partisi, burjuvazinin Liberal Partisi’ne karşı kurulmuş olan bir partidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Britanya siyaseti Muhafazakâr Parti ile İşçi Partisi arasında geçen bir rekabet ortamı olarak görülebilir.

Muhafazakâr Parti genellikle aristokrat veya diğer üst sınıf İngiliz liderlere sahip olmasına karşın alt sınıfların da oyunu almayı beceren, pek ideolojik bir görüntü vermeyen, piyasa ekonomisi uygulamalarını savunan ve AB karşıtı bir parti görünümündedir. Liberaller ise uzun süredir Britanya’nın üçüncü partisi konumundadırlar. 1980’lerde İşçi Partisi’nden ayrılan ve kendi Sosyal Demokrat Partileri’ni kurup seçim yarışlarında başarılı olmayan Sosyal Demokratlarla 1987’de birleştiklerinden beri Liberal Demokratlar üçüncü parti konumlarını sadece koruyabilmişlerdir. İşçi Partisi diğer iki partiye göre daha farklı bir geçmişten gelmektedir. Tory ve Whig’ler Parlamento’nun içinden çıkan “sistem partileri” olarak ifade edilebilirler.

2011 bölgesel seçimlerinden büyük bir başarı ile İskoçya’da çoğunluk desteğini alan ve ilk kez İskoç Parlamentosu’nda çoğunluğu ele geçiren İskoç Ulusal Partisi SNP, İngiltere’de Britanya Ulusal Partisi BNP, Galler’de Plaid Cymru, Gallerin Partisi ve Kuzey Irlanda’da, Ulster, Katolik İrlandalıların Sadece Bizler Partisi ile Protestanların Kuzey İrlanda Birlik Partisi gibi siyasal partiler de mevcuttur.

Seçim Sistemi: Britanya’da uygulanan seçim sistemi tipik bir çoğunluk sistemi uygulaması olan ipi ilk göğüsleyenin kazandığı (first-past-the-post, FPTP) adeta atletizm yarışı içeriğinde olan bir sistemdir. Bu uygulamada dar bölgede tek Parlamento sandalyesinden oluşan seçim çevresinde çok sayıda partili ya da bağımsız adayın girdiği seçim yarışında en fazla oyu alan, yani tek bir oy farkıyla da olsa önde olan aday seçimi kazanır. Çoğunluk seçim sistemi uygulamada çokluk, yani en fazla oyu alan adayın kazandığı bir niteliğe dönüşür. Bu durumda zaman zaman gayet düşük oranda oy alan bir aday en fazla oyu aldığı için o seçim çevresini temsil etmeye hak kazanmaktadır. Bu sistemin amacı seçim biter bitmez kimlerin sandalye kazandığının hızlı ve tartışma götürmeyecek biçimde belli olmasıdır. Bu yolla, hangi partinin en çok sandalyeye sahip olarak Parlamento çoğunluğunu sağladığı kolayca ve genellikle belli olur. Bu koşullarda hükümet genellikle bir tek parti tarafından kurulan bir parti hükümeti olacaktır. Buna rağmen 2010 yılı seçimlerinde hiçbir parti tek başına sandalyelerin çoğunu kazanamamış ve dolayısıyla Britanya koalisyon hükümeti ile yönetilmeye başlanmıştır

Seçimler ve Siyasal Sonuçları: Britanya siyasal hayatında demokratik hayatın bir unsuru olarak seçimlerin çok uzun bir geçmişi vardır. İşçi sınıfı 19. Yüzyıl sonunda, kadınlar ise 1920’lerden itibaren seçme ve seçilme hakkı elde etmiştir. Bu gelişmelere karşın seçim sistemi esas itibarıyla çoğunlukçu bir içerikte ve aynı kalmıştır. Bir adayın bir seçim çevresinde %1 oyla veya bir tek oyla seçimi kazanması ile %30 farkla veya binlerce oy farkla seçimi kazanması sandalye sayısı açısından hiçbir fark yaratmamaktadır. Ancak, gelir, sınıf, cinsiyet gibi kısıtların tamamen kaldırılarak kitlesel siyasete geçilmesi yirminci yüzyıla kadar sürmüştür. Britanya’da seçimler sadece Parlamento seçimlerinden ibaret değildir. Yerel seçimler, bölge, kent veya belediye düzeyindeki seçimler de giderek önem kazanmaktadır. Britanya’da referandumların yaygınlaşmasıyla adeta halkın dördüncü bir kuvvet olarak yasama -yürütme – yargı üçlemesinin yanında belirginleşmesi de söz konusudur. Sadece sınıf farklarının egemen olduğu toplumsal ayrımın yanı sıra deri rengi, din, cinsiyet ve benzeri kültürel ayrışmaların da belirmesiyle seçmen oyunun parçalanması, Britanya’daki yasama üstünlüğü ilkesine bağlı siyasal rejimin artık iyice değişmeye başladığının bir diğer işarettir.

2015 seçimlerden muzaffer olarak çıkan Muhafazakâr Parti hükümeti Avrupa Birliği (AB) ile Şubat 2016’da Euro bölgesinde olmayan AB üyesi ülkelerin tek piyasa koşullarının korunması, kırtasiyenin azaltılması, Britanya’nın daha yakın AB ilişkilerine zorlanmaması ve AB’den Birleşik krallığa gelen göçmenlerin sayısının kısıtlanması ağırlıklı görüşmeler sürdürmüştür. Bu konularda Şubat sonunda AB ile anlaşan Muhafazakâr Parti hükümeti 22 Şubat 2016’da 23 Haziran 2016 tarihinde yapılacak bir referandum ile Birleşik Krallığın AB üyeliğini devam ettirmek veya AB’nin Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesini uygulayarak iki yıl içinde AB üyeliğinden çekilmek üzere bir referanduma gitmek için Parlamento’ya yasa teklifi sunmuştur. Kabul edilen bu teklife göre yapılan referandumda AB’den ayrılma taraftarları %51,89 oyla çoğunluğu oluşturmuşlardır.

Muhafazakâr Parti’nin lideri ve Başbakan David Cameron bu sonuç üzerine istifa etmiş, yerine yapılan parti içi seçimlerde Bayan Theresa May lider olarak seçilmiştir. Haziran 2017’de başlayan bir süreçle en fazla iki yıl sürecek olan görüşmeler sonunda varılacak bir anlaşmaya göre Birleşik Krallık en geç 2019 yılında AB’den ayrılma kararı almıştır.

Çıkar Grupları: Britanya’da çok sayıda sendika ve gayet iyi örgütlenmiş çok sayıda ticari ve sanayi kuruluş ve gönüllü dernek mevcuttur. İngiltere’nin son on yıllarda merkeziyetçiliğini ciddi ölçülerde azaltacak adımlar atan bir üniter devlet görüntüsü arz etmesine karşın, merkeziyetçilik geleneği hala kuvvetli olan bir görünümdedir. Bunun bir doğal sonucu olarak siyasal örgütlenmelerin tamamı da ulusal düzeyde güçlü olan kuruluşlar görüntüsündedir. Çıkar gruplarının bu etkinlikleri aynı zamanda seçmenin başbakanlar ve hükümetler hakkında sahip olduğu fikirleri sorgulamalarına ve hatta değiştirmelerine de yol açabilmektedir. Aynı zamanda da sosyal sınıf ilişkilerinin çok uzun zamandır güçlü olması nedeniyle bu temelde örgütlenmiş olan sendikalar ve işveren üst kuruluşları sık sık iktidara gelen İşçi ve Muhafazakâr Partilerle yakın ilişki içerisindedir.

Politik İktisat

Britanya’nın geçmiş yüzyıldaki ekonomik gelişmeleri bir İmparatorluk’tan sadece gelişmiş bir liberal demokrasinin kapitalist ekonomisine sahip bir devlete dönüşmesi olarak özetlenebilir. 1945 sonrasında dünyadaki başat konumunu hızla terk eden Birleşik Krallık yerini gönüllü olarak eski sömürgesi olan ve bir ölçüde de aynı kültür, siyaset ve ekonomi anlayışına sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’ne barışçıl bir yaklaşımla terk etmiştir.

Ekonomik Sistem Tartışmaları, Millileştirme Özelleştirme ve Liberalleşme: 1945 sonrasında iktidara gelen İşçi Partisi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çöken bir imparatorluk, yıkım içinde bir ekonomi ve güçlü bir siyasal birlik devralmıştır. Hükümet işsizliği düşürmek için yüksek kalkınma hızına ulaşmak, büyük yoksulluk içinde olan kitlelere sosyal hizmetleri, özellikle sağlık hizmetini ucuza veya bedavaya temin etmeye yönelmiştir. 1970’lerde ekonomik arayış içine giren Britanya’da 1979’da iktidara gelen Muhafazakar Parti başkanı ve Başbakan Margaret Thatcher özelleştirmelerle liberal piyasa ekonomisi uygulamalarını hayata geçirerek Birleşik Krallığın ekonomik batışını önleyen bir kahraman haline dönüşmüştür. Bu ekonomik yaklaşım 1997 seçimlerinden sonra 2001 ve 2006 genel seçimlerini de kazanan İşçi Partisi’nin tek başına iktidara gelmesiyle de aynen sürmüştür. 2008 yılında ortaya çıkan yeni Dünya Ekonomik Bunalımı Britanya ekonomisini, özellikle bankacılık kesimini derinden yaralamış, bu bankaların kurtarılması içim İşçi Partisi Hükümeti’nin aldığı önlemlerle ülkenin borç stoku da bütçe açığı da artmış, işsizlik yine tırmanmıştır. Bunun sonucunda Başbakan Gordon Brown ve İşçi Partisi’nin 2010 yılında yapılan genel seçimlerde uğradığı hezimet ortaya çıkmıştır.

Ancak, bu seçimleri tek başına kazanan bir siyasal parti olmamıştır. Bunun üzerine kurulan Muhafazakâr – Liberal Demokrat koalisyon hükümeti Başbakan David Cameron yönetiminde bir kemer sıkma politikası uygulamaya başlamış ve birçok bütçe yardımı ve teşvikini ortadan kaldırarak özelleştirmeye yeniden hız vermiştir. Bütün bu gelişmelere karşın koalisyon hükümeti kamu harcamalarını azaltma, sanayicilerin vergi yükünü azaltarak özel teşebbüsü teşvik esasına dayalı bir liberal piyasa ekonomisini sürdürmeye devam etmektedir.

Sosyal Refah Devleti: Birleşik Krallık İkinci Dünya Savaşı sırasında yükselen devlet harcamalarının bir devamı olarak hayata geçirdiği devletçi politikalarla kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı oluşturmuştur. Burada amaç yoksul – varlıklı farkını azaltmaktan çok yaşlılar, hastalar, özürlüler, işsizler ve genel olarak gereksinim içinde olanlara yardımcı olacak bir anlayış egemen olmuştur. Britanya’da sosyal refah harcamalarının piyasa ekonomisinin çalışmasını zedelemeyecek şekilde olmasına özen gösterilmektedir.

Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık: Britanya Fransız vetosunu 1969’dan sonra aştıktan sonra 1 Ocak 1973’ten itibaren Ortak Pazar’a üye olmuştur. Birleşik Krallık ilk kez 1960’larda o zamanki adıyla Ortak Pazar olan AB’ne tam üyelik için başvurmuş, ancak Fransa’nın şiddetli direnci ile karşılaşmıştır. O zaman özellikle İşçi Partililerin karşı çıktığı bu gelişme Britanya’nın siyasal sistemini kökten değişikliğe uğratacak olan bir gelişme olan 1975 referandumuyla kabul edilmiştir. AB ile Britanya arasındaki ilişkiler Britanya’nın siyasal meşruluk ve egemenlik anlayışı, Avrupa kıtasına her zaman için tehdit olarak ve kuşku ile yaklaşan bir dış politika izlemesi dolayısıyla inişli çıkışlı bir yol izlemektedir. Avrupa’nın belirsizlikten kurtulduğuna henüz kani olmayan Britanyalı politikacıların kendi egemenliklerine sarılmalarını yadırgamamak gerekir. Bu durumda da Britanya’nın Avrupa siyasetinin AB yanlıları ile AB karşıtları arasında ciddi bir sürtüşmeye ve nihayet çatışmaya dönüşmesi engellenememiştir. 2016 yılı içinde AB ile ilişkilerini yeni bir temele oturtmak için Muhafazakar Parti başkanı ve Başbakan David Cameron’un yürüttüğü müzakereler başarılı olarak Britanya’lı seçmene sunulmasına karşın (http://www.bbc.com/news/uk-politics-eu-referendum35622105), 23 Haziran 2016’da yapılan referndumda %51.9’luk bir oyla AB’den ayrılmak isteyenlerin çoğunlukta olduğu görülmüştür. Mart 2017’de Lizbon Antlaşması’nın 50. Maddesini yürürlüğe koyan Britanya hükümeti AB’den ayrılmak için iki yıl sürecek bir müzakere sürecini başlatmış bulunmaktadır. Öyle görünmektedir ki bu ayrılık süreci bir çok belirsizlik içeren ve hem Britanya hem de AB için maliyeti olacak ağır bir süreç olacaktır.

Britanya Siyasal Sisteminin Evrimi

Britanya çok sayıda küçük ada üzerine yayılmış bir ada devletidir. Gerek coğrafi konumu, gerek nüfus büyüklüğü, gerek yüzölçümü itibarıyla aslında Avrupa kıtasının bir köşesinde bulunan Birleşik Krallığın nasıl olup da dünyayı yöneten bir imparatorluğa dönüştüğünü anlamak ilk bakışta kolay değildir. Ancak, zamanla adanın güneyindeki İngiltere bölgesinin kralları İskoçya, Galler ve İrlanda’nın tamamını kılıç zoruyla egemenlikleri altına almışlardır. Birleşik Krallık bir anlamda 1066’dan itibaren Norman lortları yani toprak ağası şövalyeler tarafından kurulmuş bir monarşidir. Henry’nin Katolik Kilisesi’nin İngiltere’deki mallarına el koyması ile o zamanın tarım ekonomisinde büyük bir toprak sahibi olmasına ve önemli bir zenginliğe yol açmıştır. Amerikan kıtasının 1492’de keşfi ile birlikte başlayan kıtanın istila ve yağması, Kuzey Atlantik ticaretini dünyanın egemen ticaret bölgesi haline getirmiş, deniz kuvvetleri giderek güçlenen İngiltere ise İspanya, Portekiz ve Fransız deniz kuvvetlerini yenerek Kuzey Atlantik ticaret bölgesinin temel gücü haline gelmiştir.

Birleşik Krallık, güçlü bir deniz kuvvetine deniz ticaret filosuna sahip olduğu için güçlü bir sanayi ülkesi haline gelmiş ve Endüstri Devrimi’ni ilk gerçekleştiren ülke ve ekonomi olmuştur. 1947’de Hindistan’ın bağımsızlığını ilan etmesi ve hemen arkasından da Pakistan ve Hindistan’ın ayrılmasından sonra Britanya’ya göç eden Müslüman Hintli nüfus artmış ve bugün Birleşik Krallık Müslüman, Sih, Hindu ve Budist azınlıkları da barındıran, beyaz, siyah ve sarı ırktan azınlıklara sahip olan karmaşık kültürel yapıda bir topluma dönüşmüştür. İmparatorluğun geniş toprakları üzerinde ortaya çıkan bağımsız devletlerle özel anlaşmalar yaparak bu devletleri Britanya Devletler Topluluğu olarak yeni bir statüde bütünleştirmiştir.

Bu sayede Britanya’nın eski sömürgeleriyle özel ilişkileri ekonomik ve kültürel olarak yeniden tanımlanarak sürmüş, uluslararası siyasal ilişkiler de yeni bir içerikte devam etmiştir. Sömürgelerinde başarılı bir biçimde kültürel miras olarak bıraktığı İngiliz dili ve kültürü dünyada en fazla konuşulan dilin de İngilizce olmasında yardımcı olmuştur. Ancak, bu gelişmeler Britanya’nın 19. yüzyıldaki egemen dünya gücü konumunu ortadan kaldırmış, onun yerine ABD ve Rusya önemli güçler olarak yükselmiş ve bilahare ABD Birleşik Krallığın oynadığı rolü 20. Yüzyılın son çeyreğinde üstlenmiştir. Britanya’nın ekonomik gücü de 20. yüzyıl boyunca hızla azalmıştır. 20. yüzyılın sonuna kadar Britanya Fransa, Almanya, Japonya gibi ekonomiler tarafından geride bırakılarak, büyük ölçüde 1970’lerde keşfedilen Kuzey Denizi petrol gelirleri ve liberal bir piyasa ekonomisi uygulamalarına dayanarak ekonomisindeki çöküntüyü durdurabilmiştir.

Britanya Devlet Sistemi

Siyasal Rejim (Anayasa) ve Uygulama: Birleşik Krallık halen bir monarşidir, ancak uzun yıllar süren evrim sonunda mutlak monarşiden meşruti monarşiye geçmiştir. Birleşik Krallıkta gücü azalarak bir devlet simgesi haline dönüşen Taç’ın temel siyasi işlevi artık sadece Başbakan’ı atamak ve devleti temsil etmek, yani ulusal siyasal dayanışmanın simgesi olmaktan ibarettir. Hükümet programı iktidar partisinin de lideri olan Başbakan tarafından yazılmakta Kraliçe tarafından Parlamento’da okunmaktadır. Britanya siyasal yönetim kültürü yazılı anayasa yerine parlamento ve giderek Avam Kamarası’nın çıkardığı yasalarla oluşan siyasal mevzuat, buna dayalı olarak doğan ve kök salan kurum, mevzuat ve uygulamalara dayalı olarak yönetilen bir siyasal rejime sahip olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti’nin de bir anlamda Britanya siyasal geleneğinden etkilendiğini veya esinlendiğini ifade edebiliriz. Bu siyasal rejimin kökeninde belirgin bir temsili demokrasi anlayışı yatmaktadır. 17. yüzyıl liberal siyaset felsefesine kadar uzanan bu siyasal rejim uygulamasına göre halkın yönetimi onun seçtiği temsilcileri ile olur. Halkın yokluğunda halkı temsil etme yetkisi dürüst, hakça ve serbest yapılan seçimlerle tescil edilen temsilcileri heyeti eliyle ki, bu heyet de Avam Kamarası’ndan ibarettir, aynen halkın sahip olduğu siyasal erke ve yetkilere sahip olarak karar alır. Yasama meclisi ile halk özdeş, yani mükemmelen tam ve aynıdır. Devlet erki Britanya Parlamentosu’ndadır ve o yasama organında da halkın temsilcileri Avam Kamarasındadırlar.

Yasama: Britanya siyasetinin eğer bir özelliği yasama egemenliğine bağlı bir parlamenter demokrasi rejimi uygulamasıysa, diğer özelliği de bu parlamenter rejim uygulamasının dayandığı temel ilkenin çoğunlukçuluk ilkesi olmasıdır. Britanya’nın meşru siyasi karar alma mercii fiilen Avam Kamarası’dır. Seçimlerde çoğunluk sağlayan parti ülkeyi yönetmek üzere Avam Kamarası’ndaki çoğunluğu oluştururken ikinci en fazla oyu alan parti de ana muhalefet partisi olarak yerini almaktadır. Britanya Parlamentosu’nun genel kurul salonunun mimarisi de bu tür bir çalışmayı yansıtacak biçimde düzenlenmiştir. Avam Kamarası’nın çalışmasını Başkan parlamenter çalışma geleneklerine ve teamüllere göre düzenler ve yönetir. Britanya Parlamentosu’nun görevi sadece hükümeti kurmaktan ibaret değildir. Avam Kamarası’ndaki çoğunluk lideri Taç tarafından başbakan olarak atanır, ama görevini sürdürebilmesi için Parlamento’nun güvenoyuna sahip olmak zorundadır. Avam Kamarası’nın önemli bir işlevinin iktidarın denetlenmesi olduğu açıktır. Bu amaçla güvenoyu dışında yazılı ve sözlü soru sormak ve bu sorulara başbakan ve bakanların yanıt vermesi esası sıkı sıkıya uygulanmaktadır.

Yürütme: Britanya siyasetinde hukuken, yürütme yasamadan bağımsızdır. Ancak, fiilen hem yürütmenin en etkili kurumu olan başbakanlık hem de Avam Kamarası çoğunluğu tek bir kişinin denetiminde olduğundan adeta her iki hükümet gücünün birbirine kaynaşması söz konusudur. Yürütme başbakan ve onun Taç’tan devralmış olduğu kabinesi ki, orada da harcama gücü olan bakanlıklar tarafından yönetilir. Britanya sisteminde Bakanlık görevinin uygulamada uzun süreli olmadığı, çoğu bakanın ortalama bir yıldan daha az bir süre görevinde kaldığı da bir gerçektir. Onun için bu rolü oynayan kişilere sürekliliğe vurgu yapmak üzere daimi müsteşar olarak Türkçe ’ye çevirebileceğimiz permanent secretaries adı verilmiştir. Kuvvetli hukuki gerekçeleri olmadan hiçbir daimi müsteşar görevden alınamaz ve alınmaz. Kamu yönetimi açısından bakıldığında yasama üstünlüğü ilkesi özellikle kamu siyasalarının üretilmesi ve uygulanmasında pek dikkate alınmaz. Hükümetin siyasaları dış politikadan savunmaya, güvenlikten enerjiye, ekonomiden eğitime kadar uzanan bir alanda kamu bürokrasisi ve baskı grupları arasında sürdürülen düzenli ve sürekli temas, görüşme, bilgi ve fikir alış verişi, pazarlıklar aracılığıyla Başbakanlığın ve genel anlamda hükümet binalarının bulunduğu mekânda yürütülmektedir. Parlamento hükümet tasarıları olarak önüne gelen yasa taslaklarını tartışmak ve parti disiplini içinde onamakta devrededir.

Yargı: Britanya parlamenter demokratik rejiminde yargı da, yasama ve yürütmeden bağımsız bir konumdadır. 2005’de çıkan bir yasayla üst yargı tamamen yasama meclisi dışına hem işlev hem de mekân olarak taşınmış ve anayasa yargısı anlamında bir üst yargı makamı oluşmuştur. Bu arada Britanya AB hukuk sistemini ve Avrupa Konseyi’nin İnsan Hakları Konvansiyonu’nu kabul ederek, yasamanın değiştiremeyeceği bir dizi hukuk normunu da hukuk sistemine dahil etmiş bulunmaktadır.

Demokrasi Modeli Olarak Britanya Parlamenter Rejimi: Yürütme ve yasama yakın bir ilişki içinde olup neredeyse kaynaşmıştır. Bu iki partililik toplumu oluşturan bireyleri birbirinden ayıran tek bir toplumsal fay hattına sahip olduğunda işlerlik kazanır. Kaldı ki bu ayrım Britanya’da sosyo-ekonomik bir ayrım olan sınıfsal farklılıklardan ibarettir. Yasama organı her durumda gerekli olan kararı alıp yasal düzenlemeyi özgürce yapacak konumda olduğundan yazılı bir metin olarak anayasa üretmek yoluna gidilmemiştir. Westminster Demokrasisi diye anılan siyasal rejimde Yasama Kurumu istediği gibi karar alır ve aldığı kararlar yasal olarak bağlayıcı ve halkın yokluğunda onların temsilcileri tarafından alınan kararlar olduğundan halkın kararları ile özdeş ve demokratik olarak da meşrudur.

Üniter Devlet ve Siyasal Evrim: Britanya Parlamentosu artık iktidarı kuramsal olarak da tekelinde bulundurmayan, anayasa yargısının denetimine tabi, referandumlarla yönetimi çok sık olmasa da kabul eden ve bazı konular itibarıyla halk adına ve halk olarak karar alma yetkisine sahip olmadığını teyit eden bir konumdadır. Böylece Britanya siyasal sistemi anayasasız yasama egemenliğinden yazılı anayasası olan sınırlı, dengeli ve denetimli hükümet biçimine doğru evrim içeresinde olan bir demokrasi rejimine sahiptir.

Siyasal Kültür

Son yıllarda etnik ve dini farklılıklar yüzünden ortaya çıkan çok kültürlü görüntüye karşın Britanya siyasal kültürü temsili demokrasi kurumları olan Parlamento, ulusal ölçekte örgütlenmiş siyasal partiler, çok sayıda ve yine siyasal olarak örgütlenmiş ekonomik ve sosyal çıkar grubu ve çoğunlukçu bir mantıkla düzenlenen seçim sistemi etrafında oluşmuştur.

Siyasal Partiler ve Parti Sistemi: Britanya siyasal partilerinden ikisinin uzun geçmişleri vardır. Muhafazakâr Parti’nin kökleri Britanya Parlamentosu içinde Tory adıyla anılan ve aristokrat kökeninden gelen çok sayıda parlamenteri barındıran bir grubun on sekizinci yüzyılda güçlü bir hizip olarak ortaya çıkmasına kadar uzanır. 1980’lerin sonunda Sosyal Demokratlarla birleştikten sonra adını Liberal Demokrasi Partisi olarak değiştiren Liberal Parti de benzer olarak aynı dönemlerde Britanya Parlamentosu içinde örgütlenen burjuva (orta sınıf) kökenli Whig adıyla anılan parlamenter hizbin on dokuzuncu yüzyıl içinde Parlamento dışında da ulusal çapta örgütlenmesiyle ortaya çıkmıştır. İşçi Partisi ise işçi sendikalarının birliğinin büyük desteği ile işçi sınıfını temsil eden siyasal parti örgütü olarak aristokrasinin Muhafazakâr Partisi, burjuvazinin Liberal Partisi’ne karşı kurulmuş olan bir partidir. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da Britanya siyaseti Muhafazakâr Parti ile İşçi Partisi arasında geçen bir rekabet ortamı olarak görülebilir.

Muhafazakâr Parti genellikle aristokrat veya diğer üst sınıf İngiliz liderlere sahip olmasına karşın alt sınıfların da oyunu almayı beceren, pek ideolojik bir görüntü vermeyen, piyasa ekonomisi uygulamalarını savunan ve AB karşıtı bir parti görünümündedir. Liberaller ise uzun süredir Britanya’nın üçüncü partisi konumundadırlar. 1980’lerde İşçi Partisi’nden ayrılan ve kendi Sosyal Demokrat Partileri’ni kurup seçim yarışlarında başarılı olmayan Sosyal Demokratlarla 1987’de birleştiklerinden beri Liberal Demokratlar üçüncü parti konumlarını sadece koruyabilmişlerdir. İşçi Partisi diğer iki partiye göre daha farklı bir geçmişten gelmektedir. Tory ve Whig’ler Parlamento’nun içinden çıkan “sistem partileri” olarak ifade edilebilirler.

2011 bölgesel seçimlerinden büyük bir başarı ile İskoçya’da çoğunluk desteğini alan ve ilk kez İskoç Parlamentosu’nda çoğunluğu ele geçiren İskoç Ulusal Partisi SNP, İngiltere’de Britanya Ulusal Partisi BNP, Galler’de Plaid Cymru, Gallerin Partisi ve Kuzey Irlanda’da, Ulster, Katolik İrlandalıların Sadece Bizler Partisi ile Protestanların Kuzey İrlanda Birlik Partisi gibi siyasal partiler de mevcuttur.

Seçim Sistemi: Britanya’da uygulanan seçim sistemi tipik bir çoğunluk sistemi uygulaması olan ipi ilk göğüsleyenin kazandığı (first-past-the-post, FPTP) adeta atletizm yarışı içeriğinde olan bir sistemdir. Bu uygulamada dar bölgede tek Parlamento sandalyesinden oluşan seçim çevresinde çok sayıda partili ya da bağımsız adayın girdiği seçim yarışında en fazla oyu alan, yani tek bir oy farkıyla da olsa önde olan aday seçimi kazanır. Çoğunluk seçim sistemi uygulamada çokluk, yani en fazla oyu alan adayın kazandığı bir niteliğe dönüşür. Bu durumda zaman zaman gayet düşük oranda oy alan bir aday en fazla oyu aldığı için o seçim çevresini temsil etmeye hak kazanmaktadır. Bu sistemin amacı seçim biter bitmez kimlerin sandalye kazandığının hızlı ve tartışma götürmeyecek biçimde belli olmasıdır. Bu yolla, hangi partinin en çok sandalyeye sahip olarak Parlamento çoğunluğunu sağladığı kolayca ve genellikle belli olur. Bu koşullarda hükümet genellikle bir tek parti tarafından kurulan bir parti hükümeti olacaktır. Buna rağmen 2010 yılı seçimlerinde hiçbir parti tek başına sandalyelerin çoğunu kazanamamış ve dolayısıyla Britanya koalisyon hükümeti ile yönetilmeye başlanmıştır

Seçimler ve Siyasal Sonuçları: Britanya siyasal hayatında demokratik hayatın bir unsuru olarak seçimlerin çok uzun bir geçmişi vardır. İşçi sınıfı 19. Yüzyıl sonunda, kadınlar ise 1920’lerden itibaren seçme ve seçilme hakkı elde etmiştir. Bu gelişmelere karşın seçim sistemi esas itibarıyla çoğunlukçu bir içerikte ve aynı kalmıştır. Bir adayın bir seçim çevresinde %1 oyla veya bir tek oyla seçimi kazanması ile %30 farkla veya binlerce oy farkla seçimi kazanması sandalye sayısı açısından hiçbir fark yaratmamaktadır. Ancak, gelir, sınıf, cinsiyet gibi kısıtların tamamen kaldırılarak kitlesel siyasete geçilmesi yirminci yüzyıla kadar sürmüştür. Britanya’da seçimler sadece Parlamento seçimlerinden ibaret değildir. Yerel seçimler, bölge, kent veya belediye düzeyindeki seçimler de giderek önem kazanmaktadır. Britanya’da referandumların yaygınlaşmasıyla adeta halkın dördüncü bir kuvvet olarak yasama -yürütme – yargı üçlemesinin yanında belirginleşmesi de söz konusudur. Sadece sınıf farklarının egemen olduğu toplumsal ayrımın yanı sıra deri rengi, din, cinsiyet ve benzeri kültürel ayrışmaların da belirmesiyle seçmen oyunun parçalanması, Britanya’daki yasama üstünlüğü ilkesine bağlı siyasal rejimin artık iyice değişmeye başladığının bir diğer işarettir.

2015 seçimlerden muzaffer olarak çıkan Muhafazakâr Parti hükümeti Avrupa Birliği (AB) ile Şubat 2016’da Euro bölgesinde olmayan AB üyesi ülkelerin tek piyasa koşullarının korunması, kırtasiyenin azaltılması, Britanya’nın daha yakın AB ilişkilerine zorlanmaması ve AB’den Birleşik krallığa gelen göçmenlerin sayısının kısıtlanması ağırlıklı görüşmeler sürdürmüştür. Bu konularda Şubat sonunda AB ile anlaşan Muhafazakâr Parti hükümeti 22 Şubat 2016’da 23 Haziran 2016 tarihinde yapılacak bir referandum ile Birleşik Krallığın AB üyeliğini devam ettirmek veya AB’nin Lizbon Antlaşması’nın 50. maddesini uygulayarak iki yıl içinde AB üyeliğinden çekilmek üzere bir referanduma gitmek için Parlamento’ya yasa teklifi sunmuştur. Kabul edilen bu teklife göre yapılan referandumda AB’den ayrılma taraftarları %51,89 oyla çoğunluğu oluşturmuşlardır.

Muhafazakâr Parti’nin lideri ve Başbakan David Cameron bu sonuç üzerine istifa etmiş, yerine yapılan parti içi seçimlerde Bayan Theresa May lider olarak seçilmiştir. Haziran 2017’de başlayan bir süreçle en fazla iki yıl sürecek olan görüşmeler sonunda varılacak bir anlaşmaya göre Birleşik Krallık en geç 2019 yılında AB’den ayrılma kararı almıştır.

Çıkar Grupları: Britanya’da çok sayıda sendika ve gayet iyi örgütlenmiş çok sayıda ticari ve sanayi kuruluş ve gönüllü dernek mevcuttur. İngiltere’nin son on yıllarda merkeziyetçiliğini ciddi ölçülerde azaltacak adımlar atan bir üniter devlet görüntüsü arz etmesine karşın, merkeziyetçilik geleneği hala kuvvetli olan bir görünümdedir. Bunun bir doğal sonucu olarak siyasal örgütlenmelerin tamamı da ulusal düzeyde güçlü olan kuruluşlar görüntüsündedir. Çıkar gruplarının bu etkinlikleri aynı zamanda seçmenin başbakanlar ve hükümetler hakkında sahip olduğu fikirleri sorgulamalarına ve hatta değiştirmelerine de yol açabilmektedir. Aynı zamanda da sosyal sınıf ilişkilerinin çok uzun zamandır güçlü olması nedeniyle bu temelde örgütlenmiş olan sendikalar ve işveren üst kuruluşları sık sık iktidara gelen İşçi ve Muhafazakâr Partilerle yakın ilişki içerisindedir.

Politik İktisat

Britanya’nın geçmiş yüzyıldaki ekonomik gelişmeleri bir İmparatorluk’tan sadece gelişmiş bir liberal demokrasinin kapitalist ekonomisine sahip bir devlete dönüşmesi olarak özetlenebilir. 1945 sonrasında dünyadaki başat konumunu hızla terk eden Birleşik Krallık yerini gönüllü olarak eski sömürgesi olan ve bir ölçüde de aynı kültür, siyaset ve ekonomi anlayışına sahip olan Amerika Birleşik Devletleri’ne barışçıl bir yaklaşımla terk etmiştir.

Ekonomik Sistem Tartışmaları, Millileştirme Özelleştirme ve Liberalleşme: 1945 sonrasında iktidara gelen İşçi Partisi, İkinci Dünya Savaşı sonrasında çöken bir imparatorluk, yıkım içinde bir ekonomi ve güçlü bir siyasal birlik devralmıştır. Hükümet işsizliği düşürmek için yüksek kalkınma hızına ulaşmak, büyük yoksulluk içinde olan kitlelere sosyal hizmetleri, özellikle sağlık hizmetini ucuza veya bedavaya temin etmeye yönelmiştir. 1970’lerde ekonomik arayış içine giren Britanya’da 1979’da iktidara gelen Muhafazakar Parti başkanı ve Başbakan Margaret Thatcher özelleştirmelerle liberal piyasa ekonomisi uygulamalarını hayata geçirerek Birleşik Krallığın ekonomik batışını önleyen bir kahraman haline dönüşmüştür. Bu ekonomik yaklaşım 1997 seçimlerinden sonra 2001 ve 2006 genel seçimlerini de kazanan İşçi Partisi’nin tek başına iktidara gelmesiyle de aynen sürmüştür. 2008 yılında ortaya çıkan yeni Dünya Ekonomik Bunalımı Britanya ekonomisini, özellikle bankacılık kesimini derinden yaralamış, bu bankaların kurtarılması içim İşçi Partisi Hükümeti’nin aldığı önlemlerle ülkenin borç stoku da bütçe açığı da artmış, işsizlik yine tırmanmıştır. Bunun sonucunda Başbakan Gordon Brown ve İşçi Partisi’nin 2010 yılında yapılan genel seçimlerde uğradığı hezimet ortaya çıkmıştır.

Ancak, bu seçimleri tek başına kazanan bir siyasal parti olmamıştır. Bunun üzerine kurulan Muhafazakâr – Liberal Demokrat koalisyon hükümeti Başbakan David Cameron yönetiminde bir kemer sıkma politikası uygulamaya başlamış ve birçok bütçe yardımı ve teşvikini ortadan kaldırarak özelleştirmeye yeniden hız vermiştir. Bütün bu gelişmelere karşın koalisyon hükümeti kamu harcamalarını azaltma, sanayicilerin vergi yükünü azaltarak özel teşebbüsü teşvik esasına dayalı bir liberal piyasa ekonomisini sürdürmeye devam etmektedir.

Sosyal Refah Devleti: Birleşik Krallık İkinci Dünya Savaşı sırasında yükselen devlet harcamalarının bir devamı olarak hayata geçirdiği devletçi politikalarla kapsamlı bir sosyal güvenlik ağı oluşturmuştur. Burada amaç yoksul – varlıklı farkını azaltmaktan çok yaşlılar, hastalar, özürlüler, işsizler ve genel olarak gereksinim içinde olanlara yardımcı olacak bir anlayış egemen olmuştur. Britanya’da sosyal refah harcamalarının piyasa ekonomisinin çalışmasını zedelemeyecek şekilde olmasına özen gösterilmektedir.

Avrupa Birliği ve Birleşik Krallık: Britanya Fransız vetosunu 1969’dan sonra aştıktan sonra 1 Ocak 1973’ten itibaren Ortak Pazar’a üye olmuştur. Birleşik Krallık ilk kez 1960’larda o zamanki adıyla Ortak Pazar olan AB’ne tam üyelik için başvurmuş, ancak Fransa’nın şiddetli direnci ile karşılaşmıştır. O zaman özellikle İşçi Partililerin karşı çıktığı bu gelişme Britanya’nın siyasal sistemini kökten değişikliğe uğratacak olan bir gelişme olan 1975 referandumuyla kabul edilmiştir. AB ile Britanya arasındaki ilişkiler Britanya’nın siyasal meşruluk ve egemenlik anlayışı, Avrupa kıtasına her zaman için tehdit olarak ve kuşku ile yaklaşan bir dış politika izlemesi dolayısıyla inişli çıkışlı bir yol izlemektedir. Avrupa’nın belirsizlikten kurtulduğuna henüz kani olmayan Britanyalı politikacıların kendi egemenliklerine sarılmalarını yadırgamamak gerekir. Bu durumda da Britanya’nın Avrupa siyasetinin AB yanlıları ile AB karşıtları arasında ciddi bir sürtüşmeye ve nihayet çatışmaya dönüşmesi engellenememiştir. 2016 yılı içinde AB ile ilişkilerini yeni bir temele oturtmak için Muhafazakar Parti başkanı ve Başbakan David Cameron’un yürüttüğü müzakereler başarılı olarak Britanya’lı seçmene sunulmasına karşın (http://www.bbc.com/news/uk-politics-eu-referendum35622105), 23 Haziran 2016’da yapılan referndumda %51.9’luk bir oyla AB’den ayrılmak isteyenlerin çoğunlukta olduğu görülmüştür. Mart 2017’de Lizbon Antlaşması’nın 50. Maddesini yürürlüğe koyan Britanya hükümeti AB’den ayrılmak için iki yıl sürecek bir müzakere sürecini başlatmış bulunmaktadır. Öyle görünmektedir ki bu ayrılık süreci bir çok belirsizlik içeren ve hem Britanya hem de AB için maliyeti olacak ağır bir süreç olacaktır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.