Açıköğretim Ders Notları

Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Kamu Yönetiminde Çağdaş Yaklaşımlar Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Afet Yönetimi

Kriz Yönetimi

Kriz ve Özellikleri

Kriz kavramı, Türk Dil Kurumuna ait Türkçe Sözlükte, “Bir toplumun bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” şeklinde tanımlanmaktadır. Kavramın “Birdenbire meydana gelen kötüye gidiş, gelişme, buhran; tehlikeli an; büyük sıkıntı”; “Birdenbire ortaya çıkan, önceden öngörülmeyen, beklenmeyen ve olağandışı bir durum”; “Bir örgütün üst düzey hedeflerini tehlikeye sokan ve örgütlerin acele tepki göstermelerini gerektiren, mevcut kriz önleme ve öngörme mekanizmalarının yetersiz kalmasına neden olan, gerilim yaratan durum” şeklinde farklı tanımları da vardır. Kriz kavramının farklı tanımlarında ayırt edici üç unsur öne çıkmaktadır; ciddi, geniş kapsamlı ve beklenmeyen bir tehdit; yüksek oranda belirsizlik; acil karar verme gerekliliği.

Bu çerçevede bir olayın kriz olarak nitelendirilebilmesi için sahip olması gereken özellikler şöyle sıralanabilir; i) istenmeyen, beklenmeyen, tahmin edilemeyen, yönetilemeyen, geniş ölçüde belirsizliğe neden olan bir durumdur; ii) krizler, örgütlerin gündelik yaşamında her an karşılaştıkları olaylar değiller, normal örgütsel davranışlardan farklı, olağan dışı olaylardır ve örgütün varlığını/temel amaçlarını tehdit ederler; iii) kriz dönemlerinde karşılaşılan güçlükler o kadar çeşitli, yoğun ve anidir ki örgüt sahip olduğu yapı, görüş ve yetenekle bu sorunların üstesinden gelemez, radikal değişiklikler yapmak zorunda kalır; iv) kriz dönemlerinde, örgütsel kararlarda merkezileşme eğilimleri artar, v) üst yönetimin yetki ve sorumluluk alanı genişler, çalışanlar arasında korku ve huzursuzluk artar, örgüt iklimi bozulur; vi) zaman baskısı ve çok sayıda işle aynı anda ilgilenme zorunluluğu karar vericilerde strese neden olur, yöneticilerin düşünceleri ve uygulamalarını etkiler, kararların niteliği bozulur, vii) kriz durumlarında yöneticiler zaman baskısı yanında hem nitelik hem de nicelik itibarıyla sınırlı bilgiyle en iyi kararı vermek zorundadırlar.

Krize neden olan olaylar çeşitlidir. Krizler, doğal veya insan kaynaklı afetlerden, uluslararası çatışmalardan, ekonomik belirsizlik ve dalgalanmalardan, hızlı çevresel değişme/bozulmadan, bilgi kaynaklarının, haberleşme ve koordinasyonun yetersiz olmasından, örgütsel çatışmadan, örgütün çevresi ile etkileşiminin kopmasından, teknolojik gelişmelerden, sosyokültürel yapıdaki değişmelerden, yasal ve siyasal düzenlemeler ve uluslararası ilişkiler alanında meydana gelen değişmelerden kaynaklanabilir.

Etkilediği örgüte ve krizin türüne göre etkileri ve boyutları farklılaşmakla beraber, örgütsel krize yol açan bu olaylar iki grup halinde de toplanabilir; iç ve dış çevre faktörleri. Dış çevre faktörleri , örgütlerin dış çevrelerinde meydana gelen sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve teknolojik nitelikli ve örgütlerde krize yol açabilecek boyuttaki değişmeleri ifade eder. İç çevre faktörleri nin kaynakları ise örgütsel yapıdan (kontrolü güçleştiren büyüklük, bürokratik ve merkezi eğilimler, dış çevreye duyarsızlık, iletişimsizlik, aşırı biçimsel kontrol ve çalışanların inisiyatif kullanma imkânlarının azlığı); üst yönetimin yönetsel kapasitesinin yetersizlikleri, (tahmin ve sezgi gücünün olmaması, hızlı hareket edememe, isabetli karar verememe, yeniliğe direnme, liderlik özelliklerinin olmaması vb.); iletişim sisteminin yapısı ve sorunlarından (etkili bilgi toplama ve dağıtım sisteminin yokluğu, bilginin niteliği ile ilgili sorunlar) kaynaklanabilir.

Zira krizin hazırlayıcıları ve oluşum aşamaları vardır. Bu anlamda krizin ortaya çıkmasında / oluşumunda üç temel aşamadan söz edilebilir; krizin oluşması, gelişmesi ve sona ermesi. Krizin ilk aşaması , krizle ilgili ilk belirtilerin ortaya çıktığı oluşum aşamasıdır. Bu aşamaya “Potansiyel kriz aşaması”, “Gizli kriz” de denilmektedir. Krizin gelişme aşaması nda örgütün performansında bozulma belirtileri görülmeye başlar, örgütte karmaşa ortamı doğar. Bu aşamada örgüt, elindeki tüm kaynakları, krizi çözümlemek amacıyla bir plan çerçevesinde bir araya getirir. Krizin çözülme aşaması nda örgütün krizi çözebilme şansı hâlâ vardır. Yöneticiler, uygun stratejiyi geliştirerek değişim sürecini başlatmalıdırlar. Bu noktada krize uygun cevaplar verilmezse problemlerin çözüm olasılığı kalmaz ve zaman içinde çöküş kaçınılmaz hâle gelir.

Kriz Yönetimi

Kriz Yönetimi, örgütlerin varlıklarını koruyabilmek, karşılaştıkları değişmelerin üstesinden gelebilmek için plan ve programlara uygun olarak geliştirdikleri bir çözüm sürecidir. Kriz yönetiminin temel amacı, krizleri önceden tahmin edebilen, önlemler alabilen örgütsel yapılar oluşturmaktır. Krizi önlemede karar vericilerin/yöneticilerin algılama yapılarının önemi büyüktür.

Kriz yönetimi ve planlaması yapmanın faydaları şu şekilde sıralanabilir; i) örgütler, krize cevap verebilmek için, kendi yapılarını gözden geçirir, eksiklikleri, hatalı işleyen süreçleri görme ve bunları düzeltme olanağına kavuşurlar, ii) yöneticilerin ve çalışanların zor durumlarla baş edebilme yetenekleri artarken, yeni bilgiler edinirler; zor durumlarla birlikte mücadele etme çalışanlar arasındaki bağlılığı artırır, olumlu bir örgüt ikliminin oluşmasını sağlar, iii) iç ve dış çevrenin güncel olarak analiz edilmesi, örgütün iletişim sistemini güçlendirir, örgütün çevreye karşı duyarlılığı artar, verimlilik artışına katkı yapar; iv) krizlere karşı hazırlık planları yapmak, planlama etkinliğini arttırır, v) kriz yönetimi, sürekli bir işlemdir.

Krizin oluşumu, gelişmesi ve sona ermesine paralel biçimde kriz yönetimi sürecinin de beş temel aşaması vardır: Krizin ilk belirtilerinin alınmaya başlanması, krize hazırlık ve önleme, krizin yarattığı zararın sınırlandırılması, iyileştirme, öğrenme ve değerlendirme.

Kriz yönetimi sürecinin ilk aşaması krizin belirtilerinin saptanmasıdır. Krizin nedeni bu belirtilerin takip edilerek doğru biçimde yorumlanmasıyla ortaya çıkarılabilir. İkinci aşama, krize hazırlık ve krizden korunma aşamasıdır. Bu aşamada artık, kriz belirtileri görülmüştür ve meydana gelebilecek zararı en az hasarla gidermek, örgüt yapısını bozulmadan koruyabilmek amacıyla gerekli önlemler alınmıştır. Hazırlık aşamasında, krizin belirtilerinin anlaşılmasıyla beraber kriz yönetim planı, kriz çağrı planı ve el kitabı hazırlanır, kriz yönetim merkezi ve kriz ekipleri oluşturulur, kriz iletişim sistemi kurulur ve çalışanlara kriz yönetimi konusunda eğitim verilir. Kriz yönetim planında, örgütün krizle karşılaştığında hazırlıklı olması amacıyla yapması gerekenler, alması gereken önlemler, kriz yönetim merkezi ve kriz yönetim ekibinin listesi, kriz yönetimi için gerekli kaynakların; sorumlulukların ve görevlerin neler olduğu ve kimler arasında ne şekilde paylaşılacağı belirtilir. Olası krizler ve etkileri tahmin edilmeye çalışılır.

Krizi denetim altına almak, sürecin üçüncü aşaması dır. Erken uyarı sistemleri aracılığı ile alınan kriz sinyalleri, krizi önleme ve hazırlık mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Krizi denetim altına almanın en etkili yollarında biri önleme ve hazırlık mekanizmalarını sürekli olarak test etmektir. Dördüncü aşama, krizin olumsuz yanlarının giderilerek, örgütün tekrar eski hâline dönmesine yönelik uygulanan iyileştirme faaliyetlerini kapsar. Krizler, genellikle olumsuz algılanarak sadece tehlike boyutları ile düşünülmektedirler. Beşinci aşama , bilgi ve tecrübelerin, gelecekteki muhtemel krizlere hazırlık olması açısından değerlendirilmesidir. Bu aşamada örgüt, kendi tecrübelerinden ve diğer örgütlerin tecrübelerinden elde ettiği bilgileri gözden geçirir, olası krizler karşısında hazırlıklar, yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler tartışılır.

Afet Yönetimi

Afet ile İlişkili Kavramlar

Afet kavramı farklı şekillerde ifade edilmektedir. “Doğal kaynaklı veya insanların neden olduğu, bir toplumun normal işleyişini etkileyen, toplumun yalnızca kendi kaynaklarını kullanarak önleme yetisinin ötesindeki, geniş boyutlu insan, materyal, çevresel kayıplara yol açarak bozan, felaket derecesindeki olay”; “Yerel olanaklar ile başa çıkılamayan, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve sosyoekonomik faaliyetleri durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen doğal, teknolojik veya insan kaynaklı bir olaydır”. Herhangi bir doğa olayının afet olarak kabul edilebilmesi için, insan yerleşimlerinde meydana gelmesi gerekmektedir. Afetler konusunda uzun zamandır hakim olan anlayış, afetleri doğal ve insan kaynaklı olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutmaktadır. Doğal afetler in başlıcaları, deprem, sel, volkan patlamaları, tsunami, heyelan, erozyon, çığ, kaya düşmesi iken; insanların neden olduğu yangın, büyük kazalar, patlamalar, kontrol edilemeyen nükleer etkinlikler ve savaşlar da insan kaynaklı afetler olarak kabul edilmektedir. “ İnsan kaynaklı afetler ”, “Teknik, sosyal, kurumsal ve yönetsel düzenlemelere bağlı olarak ortaya çıkan risk ve afet durumlarını” ifade eden bir kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır. Buna göre afetin meydana gelmesinde hem doğal hem de sosyal faktörler etkilidir ve bu iki boyut bir arada ele alınmadıkça afetleri önlemek ve etkin azaltım stratejileri geliştirmek zorlaşmaktadır.

Tehlike, farklı yerleri, farklı zamanlarda tek başına veya diğer afetlerle birlikte etkileyebilen doğa olaylarıdır. Bununla bağlantılı olarak tehlikelilik durumu insanlardan ziyade bir yerleşim yerinin afetler karşısındaki durumunu tanımlamaktadır. Hasar görebilirlik / Zarara açık olma ”; “Bir kişinin veya belli bir insan topluğunun, bir doğal afetin etkileri ile baş edebilme, doğal afete karşı direnebilme ve afetin ardından normal duruma geri dönebilme kapasitesini etkileyen durumlar” olarak tanımlanmaktadır. Gündelik yaşamda “Tehlikelere açık olma durumu”nu ifade eden risk kavramı afet çalışmalarında “Bir tehlikenin tahmin edilebilme derecesi sonucunda ortaya çıkması beklenen muhtemel kayıpların miktarı”; “Belirli bir süre içinde, belirli bir tehlikenin risk altında olan belirli bir unsur üzerinde etkisi sonucunda ortaya çıkması beklenen ya da tahmin edilen olumsuz sonuçlar”; “Krize neden olabilecek kötüye gidiş” şeklinde tanımlanmaktadır.

Riskle ilişkili olarak üzerinde durulması gereken bir başka kavram, risk yönetimidir. En genel ifadesi ile risk yönetimi , “Bireyleri ve örgütleri çok çeşitli kaynaklardan gelebilecek tehlikelere karşı aydınlatmak suretiyle ve bu alanlardaki denetimi artırmaya yönelik önlemler dizisi”dir. Risk yönetimi kapsamında yapılacak faaliyetler çeşitlidir. Bunlardan ilki mevcut kent planı içinde tehlike taşıyan yerlerin belirlenmesi ve kentin tehlike haritasının oluşturulmasıdır. Yerleşim yerinin risk özelliklerinin belirlenmesi risk analizi olarak adlandırılır. Doğal afetler kentler üzerinde farklı sonuçlar meydana getirdiklerinden ve kente dair unsurları (yapı, altyapı, haberleşme, ulaşım vb.) farklı şekillerde etkilediklerinden, olması muhtemel afetin türüne göre yapılacak risk azaltımı çalışmaları da farklılaşmaktadır. Risk azaltımı faaliyetinin hedefleri, tehlikenin doğası, hasar görebilirlik ve mevcut kapasite konusunda yöneticilerin ve halkın bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi; hasar görebilirlik durumunun analiz edilmesi ve buna yol açan faktörlerin belirlenmesi; bölgeyi hasar görebilir hâle getiren kökleşmiş nedenleri, baskı unsurlarını ve güvensiz koşulları ortaya koymak; risk azaltımını, sürdürülebilirlik yaklaşımı içine entegre etmek; yaşam kalitesini artırarak riskleri azaltmak; afet sonrasında yeniden inşa sürecinde risk azaltımını esas hedef olarak belirlemek, toplumda güvenlik kültürünü yaygınlaştırmaktır.

Afet Yönetimi

Afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması, afetlere karşı hazırlıklı olunması ve afet anında hızlı ve etkili kurtarma, ilk yardım, geçici barındırma ve yeniden inşa faaliyetlerinin yürütülebilmesi için toplumun tüm imkân ve kaynaklarının afet öncesi ve afet sonrasında yönlendirilmesi, rasyonel kullanımını gerektiren geniş bir kavramdır. Afetin meydana gelmesinden önceki aşama afet öncesi olarak adlandırılmaktadır. Afet öncesi süreç afete uğraması muhtemel olan topluluğun mümkün olan ölçüde afete hazırlıklı hâle getirilmesini amaçlamaktadır. Bu aşamada genel olarak üç tür faaliyet yapılmaktadır; (i) Afetin olma ihtimalini veya zararını azaltacak olan düzenlemeleri yapmak, (ii) Afetin etkilerini azaltmaya yönelik tasarımlar yapmak, (iii) Afetin neden olacağı maliyetlerin ve etkilerin dağıtılmasını sağlayan düzenlemeler yapmak. Bu amaçla yürütülen faaliyetler, zarar azaltma, önceden hazırlık ve afetin önceden bilinmesi ve erken uyarı gibi başlıklar altında toplanabilir.

Zarar azaltma afet yönetimi sürecinin ilk aşamasıdır ve afetin olmasından önce olası afetlere hazırlık amacıyla mevcut risklerin ortadan kaldırılmasını ifade eden risk azaltımı ve önlemeyi ifade eder. Bu aşamada mümkünse afetin önlenmesi ve büyük kayıplar doğurmaması için alınması gereken önlemler hayat geçirilir. Hazırlık, afet öncesi süreçte yapılan faaliyetlerden diğeridir. Afete hemen müdahale edebilmek için yapılması gerekli olan faaliyetleri kapsar ve bu şekliyle azaltım aşamasından farklılaşır. Bu aşamada, mevcut tehlikenin insanlara olumsuz etkiler yapabilecek sonuçları, önlemler alınarak, zamanında, en uygun şekilde ve en etkin örgütsel yapı kurularak ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Afet yönetiminin ikinci aşaması afet anı ve hemen sonrası dır. Afetin olduğu andan itibaren ilk saatleri ve ilk birkaç günü kapsar. Bu süreçte yapılan başlıca faaliyetler şunlardır; afetin ilk döneminde yapılacak olan kurtarma ve ilkyardım çalışmaları; mümkün olan en kısa sürede çok sayıda insanın hayatını kurtarmak, yaralıların tedavisini sağlamak ve açıkta kalanların su, yiyecek, giyecek, ısınma, barınma, korunma gibi hayati ihtiyaçlarını en kısa sürede ve en uygun yöntemlerle karşılamak; yangın gibi ikincil tehlikelerin önlenmesi amacıyla elektrik, gaz, akaryakıt depolama sistemlerinde gerekli önlemleri almak; yeniden inşa aşaması için temel oluşturacak hazırlıkları yapmak.

Afet yönetiminin son aşaması afeti izleyen ilk günlerin ardından gelen uzun süreci, afet sonrasını ifade eden yeniden inşa aşaması dır. Afetin hemen ardından acil müdahaleyi takip ederek afete uğrayan bölgenin normal hayata geri dönmesine kadar geçen süredeki çalışmaları kapsar. Bu aşamada yapılan çalışmalarla kısa dönemde topluluğun geçici barınma ihtiyacının karşılanması, uzun dönemde ise ekonomik ve sosyal açıdan bozulan düzenin yeniden kurulması ve afetten önceki normal duruma geri dönülmesi ve gelecek afetler karşısında güvenli, yaşanabilir yerleşim yerlerinin oluşturulması amaçlanır.

Türkiye’de Afetler

Türkiye’de Doğal Afetler

Ülkemizin bulunduğu coğrafi yapı sel, çığ ve toprak kayması gibi doğal afetlerin sık yaşanmasına neden olmaktadır. Bu topografik özelliklerle kentsel riskler birleşince ülkemizde kentler doğal afetler karşısında daha da riskli hâle gelmektedir. Türkiye’de son 70 yıldır doğal afetler nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı 100.000; hasar gören konut sayısı 600.000 ve çeşitli şekillerde depremden etkilenen konut sayısı 500.000 civarındadır. Ülkemizde sık yaşanan doğal afetler, deprem başta olmak üzere sel, toprak kayması, kaya düşmesi ve çığdır. Doğal afetin türüne göre bakıldığında bu hasarların %66’sı depremlerden, %15’i sellerden, %10’u toprak kaymasından, %7’si kaya düşmesinden, %2’si de meteorolojik olaylardan kaynaklanmaktadır.

Seller, ülkemizde depremlerden sonra en çok karşılaşılan ve büyük maddi kayıplara yol açan doğal afetlerdendir. Meteorolojik olaylar yanında coğrafi özellikler ve insan faktörüne bağlı olarak ortaya çıkan hatalı arazi kullanımı, ormansızlaşma, dere yatağı, vadi yamacı ve su havzası vb. yerleşme sonucunda sellerin yol açtığı hasarın boyutları artmaktadır. Ülkemizde özellikle dağlık ve kar yağışının bol olduğu bölgelerimizde sık görülen, yerleşim yerlerinde ve kara yollarında ciddi hasar yaratan afetlerden biri çığdır. Çığların ülkemiz koşullarında coğrafi dağılımına bakıldığında Kuzey Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dağlık kesimlerinde sıklıkla oluştukları görülmektedir. Ülkemizde, sık karşılaşılan bir diğer afet toprak kaymasıdır. İklim özellikleri ve jeolojik özellikler yanında, bitki örtüsünün yok edilmesi, toprakların yanlış kullanımı ile toprak kayması riski artmaktadır. Ülkenin %80’i toprak kaymasını kolaylaştıran eğimli ve sarp arazilerden oluşmaktadır. Erzurum, Malatya, Sivas, Bingöl, Elazığ, Erzincan ve Gümüşhane, bu dönemde toprak kayması olayının en sık yaşandığı illerin başında gelmektedir.

Türkiye’de diğer doğal afetlere göre en sık meydana gelenler ve etkileri itibarıyla en yıkıcı olanlar depremlerdir. Son 70 yılın istatistiklerine ve depreme ilişkin kayıtlara göre, depremlerin yol açtığı kayıpların yıllık ortalaması, millî gelirin %0,8’ini oluştururken tüm diğer afetlerin payı %0,2’dir. Coğrafi konumu itibarıyla ülkemizin büyük bölümü deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır; yerleşim yerlerinin ve nüfusun çoğu da burada yerleşmiştir. Anadolu coğrafyası yerleşim yerinin bu özelliği dolayısıyla tarih boyunca sayısız deprem yaşamış; pek çok kent depremlerle yıkılmış, ardından aynı veya başka yerde yeniden inşa edilmiştir. Bu anlamda Anadolu’da çeşitli dönemlerde yaşanmış bazı büyük depremler ve bunların kentler üzerindeki etkileri üzerinde durmakta fayda vardır. Ülkemizde tarihte yaşanmış büyük depremler içinde en çok üzerinde durulanları, “İstanbul Depremleri” olarak adlandırılan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve İmparatorluğun başkenti olan İstanbul’u etkilemiş olan depremlerdir. İzmir de tarihi depremlerle şekillenen bir başka kenttir. MS 11.yy.-1964 arasında tutulan kayıtlara göre kentte 79 büyük deprem meydana gelmiştir. İzmir’in de içinde yer aldığı Batı Anadolu kıyılarının depremler sonunda ortaya çıktıkları; bu depremler içinde en etkili olanlarından birinin 12 İyon kentini yok eden deprem olduğu belirtilmektedir (MS 17 yy). 20. yüzyılda ülkemizde meydana gelen büyük depremler; 1967-Adapazarı, 1971-Bingöl, 1976-Denizli, 1992-Erzincan, 1995-Dinar, 1998-Ceyhan ve 1999Marmara ve Düzce depremleridir. Şiddet ve yol açtığı kayıplar açısından Türkiye’de yaşanan önemli bazı depremler ve yaşanan can kayıpları şöyledir: 1930Hakkâri (2514 can kaybı); 1939-Erzincan (33.000 can kaybı); 1942-Niksar (3000); 1943-Tosya (2824); 1944Bolu (3959); 1976-Van (3840); 1999-Marmara (17.000); 2011-Van (644).

Türkiye’de Afet Yönetimi Sistemi

Ülkemizde afet yönetimine ilişkin genel düzenlemeler, 1982 Anayasasının 119, 120, 121 ve 122. maddeleri başta olmak üzere diğer kanun ve yasal düzenlemelerle şekillenmektedir. Sistemin örgütlenme 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, 4123 sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunlar da afet yönetim sisteminin yasal altyapısını oluşturmaktadır.

2009 tarihli 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a göre, Başkanlık Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu, Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu, Deprem Danışma Kurulu adı altında üç kuruldan oluşmaktadır. Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu: (m.4) Afet ve acil durum hâllerinde bilgileri değerlendirmek, alınacak önlemleri belirlemek, uygulanmasını sağlamak ve denetlemek, kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları arasındaki koordinasyonu sağlamak amacıyla Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman bakanlıkları ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarları, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı ile afet veya acil durumun türüne göre Kurul Başkanınca görevlendirilecek diğer bakanlık ve kuruluşların üst yöneticilerinden oluşan Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.

Deprem Danışma Kurulu: (m.5) Depremden korunmak, deprem zararlarını azaltmak, deprem sonrası yapılacak faaliyetler hakkında öneriler sunmak ve depremle ilgili araştırmalar için politikaları ve öncelikleri belirlemek amacıyla Başkanın başkanlığında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Temsilcisi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel Müdürü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı, deprem konusunda çalışmaları bulunan ve Yükseköğretim Kurulu tarafından bildirilecek en az on üniversite öğretim üyesi arasından Başkan tarafından belirlenecek beş üye ile akredite edilmiş ilgili sivil toplum kuruluşlarından Başkan tarafından belirlenecek üç üyeden oluşan Deprem Danışma Kurulu kurulmuştur. Bu kurumlardan büyük bölümün görevleri afet yönetiminin kriz yönetimi boyutuna ilişkindir. Kriz yönetiminin acil müdahale aşamasında ise Kızılay her tür barınma ve hayati ihtiyaçların giderilmesinde; Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi de kriz durumunu ortaya çıkaran unsurların ortadan kaldırılmasında görevlidir.

Sistem içinde yer alan önemli yapılardan biri de Doğal Afet Sigortaları Kurumudur (DASK). 587 sayılı “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” ye dayalı olarak kurulan DASK ile Eylül 2000 tarihinden itibaren kapsamdaki meskenler için deprem sigortası yaptırmak zorunlu hâle getirilmiştir.

Kriz Yönetimi

Kriz ve Özellikleri

Kriz kavramı, Türk Dil Kurumuna ait Türkçe Sözlükte, “Bir toplumun bir kuruluşun veya bir kimsenin yaşamında görülen güç dönem, bunalım, buhran” şeklinde tanımlanmaktadır. Kavramın “Birdenbire meydana gelen kötüye gidiş, gelişme, buhran; tehlikeli an; büyük sıkıntı”; “Birdenbire ortaya çıkan, önceden öngörülmeyen, beklenmeyen ve olağandışı bir durum”; “Bir örgütün üst düzey hedeflerini tehlikeye sokan ve örgütlerin acele tepki göstermelerini gerektiren, mevcut kriz önleme ve öngörme mekanizmalarının yetersiz kalmasına neden olan, gerilim yaratan durum” şeklinde farklı tanımları da vardır. Kriz kavramının farklı tanımlarında ayırt edici üç unsur öne çıkmaktadır; ciddi, geniş kapsamlı ve beklenmeyen bir tehdit; yüksek oranda belirsizlik; acil karar verme gerekliliği.

Bu çerçevede bir olayın kriz olarak nitelendirilebilmesi için sahip olması gereken özellikler şöyle sıralanabilir; i) istenmeyen, beklenmeyen, tahmin edilemeyen, yönetilemeyen, geniş ölçüde belirsizliğe neden olan bir durumdur; ii) krizler, örgütlerin gündelik yaşamında her an karşılaştıkları olaylar değiller, normal örgütsel davranışlardan farklı, olağan dışı olaylardır ve örgütün varlığını/temel amaçlarını tehdit ederler; iii) kriz dönemlerinde karşılaşılan güçlükler o kadar çeşitli, yoğun ve anidir ki örgüt sahip olduğu yapı, görüş ve yetenekle bu sorunların üstesinden gelemez, radikal değişiklikler yapmak zorunda kalır; iv) kriz dönemlerinde, örgütsel kararlarda merkezileşme eğilimleri artar, v) üst yönetimin yetki ve sorumluluk alanı genişler, çalışanlar arasında korku ve huzursuzluk artar, örgüt iklimi bozulur; vi) zaman baskısı ve çok sayıda işle aynı anda ilgilenme zorunluluğu karar vericilerde strese neden olur, yöneticilerin düşünceleri ve uygulamalarını etkiler, kararların niteliği bozulur, vii) kriz durumlarında yöneticiler zaman baskısı yanında hem nitelik hem de nicelik itibarıyla sınırlı bilgiyle en iyi kararı vermek zorundadırlar.

Krize neden olan olaylar çeşitlidir. Krizler, doğal veya insan kaynaklı afetlerden, uluslararası çatışmalardan, ekonomik belirsizlik ve dalgalanmalardan, hızlı çevresel değişme/bozulmadan, bilgi kaynaklarının, haberleşme ve koordinasyonun yetersiz olmasından, örgütsel çatışmadan, örgütün çevresi ile etkileşiminin kopmasından, teknolojik gelişmelerden, sosyokültürel yapıdaki değişmelerden, yasal ve siyasal düzenlemeler ve uluslararası ilişkiler alanında meydana gelen değişmelerden kaynaklanabilir.

Etkilediği örgüte ve krizin türüne göre etkileri ve boyutları farklılaşmakla beraber, örgütsel krize yol açan bu olaylar iki grup halinde de toplanabilir; iç ve dış çevre faktörleri. Dış çevre faktörleri , örgütlerin dış çevrelerinde meydana gelen sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik ve teknolojik nitelikli ve örgütlerde krize yol açabilecek boyuttaki değişmeleri ifade eder. İç çevre faktörleri nin kaynakları ise örgütsel yapıdan (kontrolü güçleştiren büyüklük, bürokratik ve merkezi eğilimler, dış çevreye duyarsızlık, iletişimsizlik, aşırı biçimsel kontrol ve çalışanların inisiyatif kullanma imkânlarının azlığı); üst yönetimin yönetsel kapasitesinin yetersizlikleri, (tahmin ve sezgi gücünün olmaması, hızlı hareket edememe, isabetli karar verememe, yeniliğe direnme, liderlik özelliklerinin olmaması vb.); iletişim sisteminin yapısı ve sorunlarından (etkili bilgi toplama ve dağıtım sisteminin yokluğu, bilginin niteliği ile ilgili sorunlar) kaynaklanabilir.

Zira krizin hazırlayıcıları ve oluşum aşamaları vardır. Bu anlamda krizin ortaya çıkmasında / oluşumunda üç temel aşamadan söz edilebilir; krizin oluşması, gelişmesi ve sona ermesi. Krizin ilk aşaması , krizle ilgili ilk belirtilerin ortaya çıktığı oluşum aşamasıdır. Bu aşamaya “Potansiyel kriz aşaması”, “Gizli kriz” de denilmektedir. Krizin gelişme aşaması nda örgütün performansında bozulma belirtileri görülmeye başlar, örgütte karmaşa ortamı doğar. Bu aşamada örgüt, elindeki tüm kaynakları, krizi çözümlemek amacıyla bir plan çerçevesinde bir araya getirir. Krizin çözülme aşaması nda örgütün krizi çözebilme şansı hâlâ vardır. Yöneticiler, uygun stratejiyi geliştirerek değişim sürecini başlatmalıdırlar. Bu noktada krize uygun cevaplar verilmezse problemlerin çözüm olasılığı kalmaz ve zaman içinde çöküş kaçınılmaz hâle gelir.

Kriz Yönetimi

Kriz Yönetimi, örgütlerin varlıklarını koruyabilmek, karşılaştıkları değişmelerin üstesinden gelebilmek için plan ve programlara uygun olarak geliştirdikleri bir çözüm sürecidir. Kriz yönetiminin temel amacı, krizleri önceden tahmin edebilen, önlemler alabilen örgütsel yapılar oluşturmaktır. Krizi önlemede karar vericilerin/yöneticilerin algılama yapılarının önemi büyüktür.

Kriz yönetimi ve planlaması yapmanın faydaları şu şekilde sıralanabilir; i) örgütler, krize cevap verebilmek için, kendi yapılarını gözden geçirir, eksiklikleri, hatalı işleyen süreçleri görme ve bunları düzeltme olanağına kavuşurlar, ii) yöneticilerin ve çalışanların zor durumlarla baş edebilme yetenekleri artarken, yeni bilgiler edinirler; zor durumlarla birlikte mücadele etme çalışanlar arasındaki bağlılığı artırır, olumlu bir örgüt ikliminin oluşmasını sağlar, iii) iç ve dış çevrenin güncel olarak analiz edilmesi, örgütün iletişim sistemini güçlendirir, örgütün çevreye karşı duyarlılığı artar, verimlilik artışına katkı yapar; iv) krizlere karşı hazırlık planları yapmak, planlama etkinliğini arttırır, v) kriz yönetimi, sürekli bir işlemdir.

Krizin oluşumu, gelişmesi ve sona ermesine paralel biçimde kriz yönetimi sürecinin de beş temel aşaması vardır: Krizin ilk belirtilerinin alınmaya başlanması, krize hazırlık ve önleme, krizin yarattığı zararın sınırlandırılması, iyileştirme, öğrenme ve değerlendirme.

Kriz yönetimi sürecinin ilk aşaması krizin belirtilerinin saptanmasıdır. Krizin nedeni bu belirtilerin takip edilerek doğru biçimde yorumlanmasıyla ortaya çıkarılabilir. İkinci aşama, krize hazırlık ve krizden korunma aşamasıdır. Bu aşamada artık, kriz belirtileri görülmüştür ve meydana gelebilecek zararı en az hasarla gidermek, örgüt yapısını bozulmadan koruyabilmek amacıyla gerekli önlemler alınmıştır. Hazırlık aşamasında, krizin belirtilerinin anlaşılmasıyla beraber kriz yönetim planı, kriz çağrı planı ve el kitabı hazırlanır, kriz yönetim merkezi ve kriz ekipleri oluşturulur, kriz iletişim sistemi kurulur ve çalışanlara kriz yönetimi konusunda eğitim verilir. Kriz yönetim planında, örgütün krizle karşılaştığında hazırlıklı olması amacıyla yapması gerekenler, alması gereken önlemler, kriz yönetim merkezi ve kriz yönetim ekibinin listesi, kriz yönetimi için gerekli kaynakların; sorumlulukların ve görevlerin neler olduğu ve kimler arasında ne şekilde paylaşılacağı belirtilir. Olası krizler ve etkileri tahmin edilmeye çalışılır.

Krizi denetim altına almak, sürecin üçüncü aşaması dır. Erken uyarı sistemleri aracılığı ile alınan kriz sinyalleri, krizi önleme ve hazırlık mekanizmalarını harekete geçirmektedir. Krizi denetim altına almanın en etkili yollarında biri önleme ve hazırlık mekanizmalarını sürekli olarak test etmektir. Dördüncü aşama, krizin olumsuz yanlarının giderilerek, örgütün tekrar eski hâline dönmesine yönelik uygulanan iyileştirme faaliyetlerini kapsar. Krizler, genellikle olumsuz algılanarak sadece tehlike boyutları ile düşünülmektedirler. Beşinci aşama , bilgi ve tecrübelerin, gelecekteki muhtemel krizlere hazırlık olması açısından değerlendirilmesidir. Bu aşamada örgüt, kendi tecrübelerinden ve diğer örgütlerin tecrübelerinden elde ettiği bilgileri gözden geçirir, olası krizler karşısında hazırlıklar, yapılması gerekenler, alınması gereken önlemler tartışılır.

Afet Yönetimi

Afet ile İlişkili Kavramlar

Afet kavramı farklı şekillerde ifade edilmektedir. “Doğal kaynaklı veya insanların neden olduğu, bir toplumun normal işleyişini etkileyen, toplumun yalnızca kendi kaynaklarını kullanarak önleme yetisinin ötesindeki, geniş boyutlu insan, materyal, çevresel kayıplara yol açarak bozan, felaket derecesindeki olay”; “Yerel olanaklar ile başa çıkılamayan, insanlar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplar doğuran, normal yaşamı ve sosyoekonomik faaliyetleri durdurarak veya kesintiye uğratarak toplumları etkileyen doğal, teknolojik veya insan kaynaklı bir olaydır”. Herhangi bir doğa olayının afet olarak kabul edilebilmesi için, insan yerleşimlerinde meydana gelmesi gerekmektedir. Afetler konusunda uzun zamandır hakim olan anlayış, afetleri doğal ve insan kaynaklı olmak üzere ikili bir ayrıma tabi tutmaktadır. Doğal afetler in başlıcaları, deprem, sel, volkan patlamaları, tsunami, heyelan, erozyon, çığ, kaya düşmesi iken; insanların neden olduğu yangın, büyük kazalar, patlamalar, kontrol edilemeyen nükleer etkinlikler ve savaşlar da insan kaynaklı afetler olarak kabul edilmektedir. “ İnsan kaynaklı afetler ”, “Teknik, sosyal, kurumsal ve yönetsel düzenlemelere bağlı olarak ortaya çıkan risk ve afet durumlarını” ifade eden bir kavram olarak kullanılmaya başlanmıştır. Buna göre afetin meydana gelmesinde hem doğal hem de sosyal faktörler etkilidir ve bu iki boyut bir arada ele alınmadıkça afetleri önlemek ve etkin azaltım stratejileri geliştirmek zorlaşmaktadır.

Tehlike, farklı yerleri, farklı zamanlarda tek başına veya diğer afetlerle birlikte etkileyebilen doğa olaylarıdır. Bununla bağlantılı olarak tehlikelilik durumu insanlardan ziyade bir yerleşim yerinin afetler karşısındaki durumunu tanımlamaktadır. Hasar görebilirlik / Zarara açık olma ”; “Bir kişinin veya belli bir insan topluğunun, bir doğal afetin etkileri ile baş edebilme, doğal afete karşı direnebilme ve afetin ardından normal duruma geri dönebilme kapasitesini etkileyen durumlar” olarak tanımlanmaktadır. Gündelik yaşamda “Tehlikelere açık olma durumu”nu ifade eden risk kavramı afet çalışmalarında “Bir tehlikenin tahmin edilebilme derecesi sonucunda ortaya çıkması beklenen muhtemel kayıpların miktarı”; “Belirli bir süre içinde, belirli bir tehlikenin risk altında olan belirli bir unsur üzerinde etkisi sonucunda ortaya çıkması beklenen ya da tahmin edilen olumsuz sonuçlar”; “Krize neden olabilecek kötüye gidiş” şeklinde tanımlanmaktadır.

Riskle ilişkili olarak üzerinde durulması gereken bir başka kavram, risk yönetimidir. En genel ifadesi ile risk yönetimi , “Bireyleri ve örgütleri çok çeşitli kaynaklardan gelebilecek tehlikelere karşı aydınlatmak suretiyle ve bu alanlardaki denetimi artırmaya yönelik önlemler dizisi”dir. Risk yönetimi kapsamında yapılacak faaliyetler çeşitlidir. Bunlardan ilki mevcut kent planı içinde tehlike taşıyan yerlerin belirlenmesi ve kentin tehlike haritasının oluşturulmasıdır. Yerleşim yerinin risk özelliklerinin belirlenmesi risk analizi olarak adlandırılır. Doğal afetler kentler üzerinde farklı sonuçlar meydana getirdiklerinden ve kente dair unsurları (yapı, altyapı, haberleşme, ulaşım vb.) farklı şekillerde etkilediklerinden, olması muhtemel afetin türüne göre yapılacak risk azaltımı çalışmaları da farklılaşmaktadır. Risk azaltımı faaliyetinin hedefleri, tehlikenin doğası, hasar görebilirlik ve mevcut kapasite konusunda yöneticilerin ve halkın bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi; hasar görebilirlik durumunun analiz edilmesi ve buna yol açan faktörlerin belirlenmesi; bölgeyi hasar görebilir hâle getiren kökleşmiş nedenleri, baskı unsurlarını ve güvensiz koşulları ortaya koymak; risk azaltımını, sürdürülebilirlik yaklaşımı içine entegre etmek; yaşam kalitesini artırarak riskleri azaltmak; afet sonrasında yeniden inşa sürecinde risk azaltımını esas hedef olarak belirlemek, toplumda güvenlik kültürünü yaygınlaştırmaktır.

Afet Yönetimi

Afet yönetimi; afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması, afetlere karşı hazırlıklı olunması ve afet anında hızlı ve etkili kurtarma, ilk yardım, geçici barındırma ve yeniden inşa faaliyetlerinin yürütülebilmesi için toplumun tüm imkân ve kaynaklarının afet öncesi ve afet sonrasında yönlendirilmesi, rasyonel kullanımını gerektiren geniş bir kavramdır. Afetin meydana gelmesinden önceki aşama afet öncesi olarak adlandırılmaktadır. Afet öncesi süreç afete uğraması muhtemel olan topluluğun mümkün olan ölçüde afete hazırlıklı hâle getirilmesini amaçlamaktadır. Bu aşamada genel olarak üç tür faaliyet yapılmaktadır; (i) Afetin olma ihtimalini veya zararını azaltacak olan düzenlemeleri yapmak, (ii) Afetin etkilerini azaltmaya yönelik tasarımlar yapmak, (iii) Afetin neden olacağı maliyetlerin ve etkilerin dağıtılmasını sağlayan düzenlemeler yapmak. Bu amaçla yürütülen faaliyetler, zarar azaltma, önceden hazırlık ve afetin önceden bilinmesi ve erken uyarı gibi başlıklar altında toplanabilir.

Zarar azaltma afet yönetimi sürecinin ilk aşamasıdır ve afetin olmasından önce olası afetlere hazırlık amacıyla mevcut risklerin ortadan kaldırılmasını ifade eden risk azaltımı ve önlemeyi ifade eder. Bu aşamada mümkünse afetin önlenmesi ve büyük kayıplar doğurmaması için alınması gereken önlemler hayat geçirilir. Hazırlık, afet öncesi süreçte yapılan faaliyetlerden diğeridir. Afete hemen müdahale edebilmek için yapılması gerekli olan faaliyetleri kapsar ve bu şekliyle azaltım aşamasından farklılaşır. Bu aşamada, mevcut tehlikenin insanlara olumsuz etkiler yapabilecek sonuçları, önlemler alınarak, zamanında, en uygun şekilde ve en etkin örgütsel yapı kurularak ortadan kaldırılmaya çalışılır.

Afet yönetiminin ikinci aşaması afet anı ve hemen sonrası dır. Afetin olduğu andan itibaren ilk saatleri ve ilk birkaç günü kapsar. Bu süreçte yapılan başlıca faaliyetler şunlardır; afetin ilk döneminde yapılacak olan kurtarma ve ilkyardım çalışmaları; mümkün olan en kısa sürede çok sayıda insanın hayatını kurtarmak, yaralıların tedavisini sağlamak ve açıkta kalanların su, yiyecek, giyecek, ısınma, barınma, korunma gibi hayati ihtiyaçlarını en kısa sürede ve en uygun yöntemlerle karşılamak; yangın gibi ikincil tehlikelerin önlenmesi amacıyla elektrik, gaz, akaryakıt depolama sistemlerinde gerekli önlemleri almak; yeniden inşa aşaması için temel oluşturacak hazırlıkları yapmak.

Afet yönetiminin son aşaması afeti izleyen ilk günlerin ardından gelen uzun süreci, afet sonrasını ifade eden yeniden inşa aşaması dır. Afetin hemen ardından acil müdahaleyi takip ederek afete uğrayan bölgenin normal hayata geri dönmesine kadar geçen süredeki çalışmaları kapsar. Bu aşamada yapılan çalışmalarla kısa dönemde topluluğun geçici barınma ihtiyacının karşılanması, uzun dönemde ise ekonomik ve sosyal açıdan bozulan düzenin yeniden kurulması ve afetten önceki normal duruma geri dönülmesi ve gelecek afetler karşısında güvenli, yaşanabilir yerleşim yerlerinin oluşturulması amaçlanır.

Türkiye’de Afetler

Türkiye’de Doğal Afetler

Ülkemizin bulunduğu coğrafi yapı sel, çığ ve toprak kayması gibi doğal afetlerin sık yaşanmasına neden olmaktadır. Bu topografik özelliklerle kentsel riskler birleşince ülkemizde kentler doğal afetler karşısında daha da riskli hâle gelmektedir. Türkiye’de son 70 yıldır doğal afetler nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı 100.000; hasar gören konut sayısı 600.000 ve çeşitli şekillerde depremden etkilenen konut sayısı 500.000 civarındadır. Ülkemizde sık yaşanan doğal afetler, deprem başta olmak üzere sel, toprak kayması, kaya düşmesi ve çığdır. Doğal afetin türüne göre bakıldığında bu hasarların %66’sı depremlerden, %15’i sellerden, %10’u toprak kaymasından, %7’si kaya düşmesinden, %2’si de meteorolojik olaylardan kaynaklanmaktadır.

Seller, ülkemizde depremlerden sonra en çok karşılaşılan ve büyük maddi kayıplara yol açan doğal afetlerdendir. Meteorolojik olaylar yanında coğrafi özellikler ve insan faktörüne bağlı olarak ortaya çıkan hatalı arazi kullanımı, ormansızlaşma, dere yatağı, vadi yamacı ve su havzası vb. yerleşme sonucunda sellerin yol açtığı hasarın boyutları artmaktadır. Ülkemizde özellikle dağlık ve kar yağışının bol olduğu bölgelerimizde sık görülen, yerleşim yerlerinde ve kara yollarında ciddi hasar yaratan afetlerden biri çığdır. Çığların ülkemiz koşullarında coğrafi dağılımına bakıldığında Kuzey Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun dağlık kesimlerinde sıklıkla oluştukları görülmektedir. Ülkemizde, sık karşılaşılan bir diğer afet toprak kaymasıdır. İklim özellikleri ve jeolojik özellikler yanında, bitki örtüsünün yok edilmesi, toprakların yanlış kullanımı ile toprak kayması riski artmaktadır. Ülkenin %80’i toprak kaymasını kolaylaştıran eğimli ve sarp arazilerden oluşmaktadır. Erzurum, Malatya, Sivas, Bingöl, Elazığ, Erzincan ve Gümüşhane, bu dönemde toprak kayması olayının en sık yaşandığı illerin başında gelmektedir.

Türkiye’de diğer doğal afetlere göre en sık meydana gelenler ve etkileri itibarıyla en yıkıcı olanlar depremlerdir. Son 70 yılın istatistiklerine ve depreme ilişkin kayıtlara göre, depremlerin yol açtığı kayıpların yıllık ortalaması, millî gelirin %0,8’ini oluştururken tüm diğer afetlerin payı %0,2’dir. Coğrafi konumu itibarıyla ülkemizin büyük bölümü deprem kuşağı üzerinde yer almaktadır; yerleşim yerlerinin ve nüfusun çoğu da burada yerleşmiştir. Anadolu coğrafyası yerleşim yerinin bu özelliği dolayısıyla tarih boyunca sayısız deprem yaşamış; pek çok kent depremlerle yıkılmış, ardından aynı veya başka yerde yeniden inşa edilmiştir. Bu anlamda Anadolu’da çeşitli dönemlerde yaşanmış bazı büyük depremler ve bunların kentler üzerindeki etkileri üzerinde durmakta fayda vardır. Ülkemizde tarihte yaşanmış büyük depremler içinde en çok üzerinde durulanları, “İstanbul Depremleri” olarak adlandırılan Marmara Bölgesi’nde meydana gelmiş ve İmparatorluğun başkenti olan İstanbul’u etkilemiş olan depremlerdir. İzmir de tarihi depremlerle şekillenen bir başka kenttir. MS 11.yy.-1964 arasında tutulan kayıtlara göre kentte 79 büyük deprem meydana gelmiştir. İzmir’in de içinde yer aldığı Batı Anadolu kıyılarının depremler sonunda ortaya çıktıkları; bu depremler içinde en etkili olanlarından birinin 12 İyon kentini yok eden deprem olduğu belirtilmektedir (MS 17 yy). 20. yüzyılda ülkemizde meydana gelen büyük depremler; 1967-Adapazarı, 1971-Bingöl, 1976-Denizli, 1992-Erzincan, 1995-Dinar, 1998-Ceyhan ve 1999Marmara ve Düzce depremleridir. Şiddet ve yol açtığı kayıplar açısından Türkiye’de yaşanan önemli bazı depremler ve yaşanan can kayıpları şöyledir: 1930Hakkâri (2514 can kaybı); 1939-Erzincan (33.000 can kaybı); 1942-Niksar (3000); 1943-Tosya (2824); 1944Bolu (3959); 1976-Van (3840); 1999-Marmara (17.000); 2011-Van (644).

Türkiye’de Afet Yönetimi Sistemi

Ülkemizde afet yönetimine ilişkin genel düzenlemeler, 1982 Anayasasının 119, 120, 121 ve 122. maddeleri başta olmak üzere diğer kanun ve yasal düzenlemelerle şekillenmektedir. Sistemin örgütlenme 4 nolu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi, 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun, 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun, 4123 sayılı Tabii Afet Nedeniyle Meydana Gelen Hasar ve Tahribata İlişkin Hizmetlerin Yürütülmesine Dair Kanun, 7126 sayılı Sivil Savunma Kanunu, 6305 sayılı Afet Sigortaları Kanunu, 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanunlar da afet yönetim sisteminin yasal altyapısını oluşturmaktadır.

2009 tarihli 5902 sayılı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a göre, Başkanlık Afet ve Acil Durum Yüksek Kurulu, Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu, Deprem Danışma Kurulu adı altında üç kuruldan oluşmaktadır. Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu: (m.4) Afet ve acil durum hâllerinde bilgileri değerlendirmek, alınacak önlemleri belirlemek, uygulanmasını sağlamak ve denetlemek, kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşları arasındaki koordinasyonu sağlamak amacıyla Başbakanlık Müsteşarının başkanlığında, Millî Savunma, İçişleri, Dışişleri, Maliye, Millî Eğitim, Bayındırlık ve İskân, Sağlık, Ulaştırma, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Çevre ve Orman bakanlıkları ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarları, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı ile afet veya acil durumun türüne göre Kurul Başkanınca görevlendirilecek diğer bakanlık ve kuruluşların üst yöneticilerinden oluşan Afet ve Acil Durum Koordinasyon Kurulu kurulmuştur.

Deprem Danışma Kurulu: (m.5) Depremden korunmak, deprem zararlarını azaltmak, deprem sonrası yapılacak faaliyetler hakkında öneriler sunmak ve depremle ilgili araştırmalar için politikaları ve öncelikleri belirlemek amacıyla Başkanın başkanlığında, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı Temsilcisi, Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü Genel Müdürü, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanı, Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı, deprem konusunda çalışmaları bulunan ve Yükseköğretim Kurulu tarafından bildirilecek en az on üniversite öğretim üyesi arasından Başkan tarafından belirlenecek beş üye ile akredite edilmiş ilgili sivil toplum kuruluşlarından Başkan tarafından belirlenecek üç üyeden oluşan Deprem Danışma Kurulu kurulmuştur. Bu kurumlardan büyük bölümün görevleri afet yönetiminin kriz yönetimi boyutuna ilişkindir. Kriz yönetiminin acil müdahale aşamasında ise Kızılay her tür barınma ve hayati ihtiyaçların giderilmesinde; Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi de kriz durumunu ortaya çıkaran unsurların ortadan kaldırılmasında görevlidir.

Sistem içinde yer alan önemli yapılardan biri de Doğal Afet Sigortaları Kurumudur (DASK). 587 sayılı “Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Hükmünde Kararname” ye dayalı olarak kurulan DASK ile Eylül 2000 tarihinden itibaren kapsamdaki meskenler için deprem sigortası yaptırmak zorunlu hâle getirilmiştir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.