Açıköğretim Ders Notları

Kamu Personel Hukuku Dersi 3. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Kamu Personel Hukuku Dersi 3. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Memur Statüsü I (Genel Statü Ve Hizmete Giriş)

Memurluğun Genel Statüsü

Memurluğun Ayırt Edici Özü: Statü Hukuku : Memurluğun ayırt edici özü, statü hukuku doğrultusunda istihdam edilmesidir. Statü hukuku, asıl olarak akdi (sözleşme) ilişkinin tersidir. Statü hukukunun 19. yüzyılda temel öncülleri belirmekle birlikte, esas olarak Batı’da ve Türkiye’de tarihsel olarak, 1945 sonrası ortaya çıkan Fordist dönemde bütüncül olarak ortaya çıkmıştır. Statü hukukunun anayasal düzlemdeki ilk bütüncül ifadesi, 1919 Alman Weimar Anayasası’ndadır. Weimar Anayasası’nda memur statüsü bütüncül ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre, memurların emeklilik hakları açıkça tanınmıştır. Kabul edilen bir diğer anayasal ilke, memurların kazanılmış haklarının dokunulmaz olduğudur. Anayasa’da ayrıca, amirleri tarafından verilen olumsuz sicile karşı memurların görüşünün alınması ve memurların kendi sicillerine ulaşabilmesi hüküm altına alınmıştır. Weimar Anayasası’nda memurların üçüncü kişilere verdiği zararlardan devlet ve memurun görev yaptığı kamu kurumu sorumlu tutulmuş, ancak devletin memura rücu hakkı saklı tutulmuştur. Weimar Anayasası’nın kurduğu çerçeve, 1945 sonrasında bütün Batı ülkeleri ve Türkiye’de memurluğun ilkelerini oluşturmuştur. Akdi istihdamın tersi olarak statü hukukunun dört temel niteliği bulunmaktadır. Bunlar;

  1. Çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak bütünüyle yasalardan başlayan hukuki düzenleme silsilesi ile belirlenmesi;
  2. Çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi;
  3. Çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdamı;
  4. Çalışanların statüleri üzerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesidir.

Çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak bütünüyle yasalardan başlayan hukuki düzenleme silsilesi ile belirlenmesi; Statü hukukunun birinci temel niteliği, çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak, bütünüyle yasa eliyle düzenlenmesidir. Buna bağlı olarak yasalara dayalı hukuki düzenleme silsilesi içerisinde rejim, yukarıdan aşağıya doğru objektif olarak belirlenir. Anayasa koyucu ve yasa koyucunun anayasa/yasa forumda saptadığı çerçeve, idare tarafından anayasal ve yasal kuralların açıklamasını gösterir biçimde ve bu kurallara uygun olarak yukarıdan aşağıya doğru düzenlenir. Bu nitelik, idare karşısında memurun günlük ve kısa soluklu hareket ve düzenlemelere karşı korunmasını doğurur. Yasaların genel, soyut ve gayrişahsi olma niteliği, rejimin özüne yansır. Böylece çalışma rejimi, kişisellikten arındırılmış; genel, soyut ve gayrişahsi olma niteliğini kazanmış olur.

Çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi; Statü hukukunun ikinci temel niteliği, çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesidir. Sözleşme ilişkisindeki karşılıklı irade serbestisine dayalı olarak çalışma ilişkisinin kurulmasının tersine, statü hukukunda tek yanlı iradenin belirleyiciliği esastır. Sözleşme ilişkisinde, taraflar karşılıklı olarak koşulları saptarken statü hukukunda, devletin tek taraflı koyduğu kuralları çalışanların kabulü söz konusudur. Çalışanların kuralları, bireysel olarak değiştirme, kabul etmeme ya da müzakere etme durumları söz konusu değildir. İstihdamı kabul eden kuralları kabul etmiş sayılır. Yasa formunda olan kuralların aleniyeti, kuralların bilinmezliğini bütünüyle ortadan kaldırmaktadır.

Çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdamı; Statü hukukunun üçüncü temel niteliği, çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdam edilmesidir. Bu nitelik, çalışanın geçici, kısa süreli ya da amirin takdirine ya da performans değerlendirmesine göre hizmetle ilişkisinin kesilmesini değil, çalışanın zamana bağlı olmadan, yasadan kaynak bulan objektif durum ve koşullara ortaya çıkıncaya kadar göreve devam etmesini getirir.

Çalışanların statüleri üzerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi ; Statü hukukunun dördüncü temel niteliği, çalışanların statülerinin herhangi bir unsuru üzerine tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesidir. Statü rejiminde, çalışanların kendi statülerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi, yasama/yürütme/yargı aksiyomunda, yasama tarafından ihdas edilen rejimin, yürütme tarafından uygulanması ve yargının ise bu iki kesim tarafından yapılan işlemleri denetlemesi üzerine kurulmuştur. Bu olgunun bir diğer yönü hukuk devleti aksiyomuna çıkar. Çalışanların kendilerine tesis edilen bireysel işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi yanında, bu niteliğin bir başka yönünü de çalışanların her türlü hukuki düzenlemeyi, yine yargı denetimine götürebilmesi oluşturur. Yasaların anayasal yargıya, yasa altı düzenlemelerin ise idari rejimin olduğu ülkelerde idari yargı denetimine götürülebilmesi, statü rejiminin olmazsa olmaz öğesidir.

Devlet Memurları Kanunu’na Göre Memurluğun Nitelikleri : Yasa memurların, statü hukukuna bağlı olarak istihdam edilmesi esası üzerine kurulmuştur. Buna bağlı olarak Yasa’da memurluğun üç temel niteliği olduğu saptayabiliyoruz. Yasa’nın temel ilkeleri, aynı zamanda memurluğun temel niteliklerine denk gelmektedir. Yasa’da memurluğun üç temel niteliği sayılmıştır (madde 3); sınıflandırma, kariyer, liyakat.

Sınıflandırma: Kamu hizmeti ile memur arasındaki organik bağ sınıflandırma ile kurulur. Sınıflandırma, memurları görevlerin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre sınıflara ayırmaktır. Sınıflandırmada esas iki faktör, görev ve meslek olarak görülebilir. Sınıflandırmada genel olarak dünya ülkeleri içerisinde iki tür sistem bulunmaktadır. Bunlar, rütbe ve kadro sınıflandırması. Her iki sınıflandırma türü, kamu personel rejiminin özünü oluşturur ve ülkelerin toplumsal ve yönetsel yapılarına göre biçimlenir. Her iki sınıflandırma yönteminin normatif olarak “iyi” – “kötü” olduğunu ya da “yararları” – “zararları” olduğunu söylemek doğru olmaz, her iki yöntemin zemini ve tercihi toplumsal ve yönetsel gerçeklikten kaynak bulur. Kadro sınıflandırmasının kadroları, yani görev yerlerini temel alması, görevi yapanları yerine konulabilir parçalar biçimine dönüştürür. Rütbe sınıflandırmasının en saf uygulamaları Almanya, Fransa, İtalya gibi Kıta Avrupası ülkeleri ve İngiltere’de; kadro sınıflandırması ise Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Brezilya gibi ülkelerdedir. Rütbe sınıflandırması yöntemi, görevden çok, memurun bizzat kendisini temel alır. Bu nedenle kariyer sistemi olarak da adlandırılır. Rütbe sınıflandırmasında görev ve sorumlulukların değil, görev ve sorumlulukları yerine getirecek memurun sahip olduğu en başta eğitim olmak üzere kişisel niteliklerin sınıflandırılması esastır. Memur, genç yaşta hizmete alınır, rütbe basamaklarını tırmanarak yukarı doğru çıkar. Rütbe sınıflandırmasının tersine kadro sınıflandırmasında, memurlar değil, kadrolar sınıflandırılır. Memurlardan bağımsız olarak kadroların görev ve sorumlulukları sınıflandırmanın konusunu oluşturur. Taylorist uzmanlaşmaya göre, en küçük parçalarına bölünmüş işler, görev yeri olarak belirlenir ve bu görev yerleri kadroları oluşturur. Buna göre, görev yeri ve memur birbirinden ayrılır, böylece memur yerine konulabilir kılınır. Esas olan, memurun önceden belirlenmiş görevi yapıp yapamayacağıdır. Memurun, genel eğitim ve diploması gibi kişisel nitelikleri hizmete alınmak için önem taşımaz. Önemli olan işi yapıp yapamayacağıdır. Türk kamu personel rejiminde, memurların büyük hizmet sınıfları içerisinde sınıflandırıldığını görüyoruz. Devlet Memurları Kanunu 12 hizmet sınıfı oluşturmuştur (madde 36). Belirlenen bu sınıfların dışında, memur kadrosu ihdas edilemez (madde 39). Oluşturulan hizmet sınıfları şunlardır;

  • Genel İdare Hizmetleri Sınıfı: Torba sınıftır. Devlet Memurları Kanunu kapsamına dâhil kurumlarda yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve Yasa ile tespit edilen diğer sınıflara girmeyen memurlar Genel İdare Hizmetleri sınıfını oluşturur.
  • Teknik Hizmetler Sınıfı: Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren kurumlarda meslekleriyle ilgili görevleri fiilen yürüten ve yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar, mimar, jeolog, hidrojeolog, hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatistikçi, yöneylemci, matematiksel iktisatçı, ekonomici ve benzeri ile teknik öğretmen okullarından mezun olup da öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar, şehir plancısı, yüksek şehir plancısı, yüksek bölge plancısı, tütün eksperi yetiştirilenler ile müskirat ve çay eksperleri, fen memuru, yüksek tekniker, tekniker teknisyen ve emsali teknik unvanlara sahip olup en az orta derecede mesleki eğitim görmüş bulunanlar, Teknik Hizmetler Sınıfını oluşturur.
  • Sağlık ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı: Sağlık hizmetlerinde (hayvan sağlığı dâhil) mesleki eğitim görerek yetişmiş olan tabip, diş tabibi, eczacı, veteriner hekim gibi memurlar ile bu hizmet sahasında çalışan yükseköğrenim görmüş fizikoterapist, tıp teknoloğu, ebe, hemşire, sağlık memuru, sosyal hizmetler mütehassısı, biyolog, psikolog, diyetçi, sağlık mühendisi, sağlık fizikçisi, sağlık idarecisi ile ebe ve hemşire, hemşire yardımcısı, fizik tedavi, laboratuvar, eczacı, diş anestezi, röntgen teknisyenleri ve yardımcıları, çevre sağlığı ve toplum sağlığı teknisyeni, sağlık savaş memuru, hayvan sağlık memuru ve benzeri sağlık personelini kapsar.
  • Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı: Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren kurumlarda eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirilen öğretmenleri kapsar.
  • Avukatlık Hizmetleri Sınıfı: Avukatlık ruhsatına sahip, baroya kayıtlı ve kurumlarını yargı mercilerinde temsil yetkisini haiz olan memurları kapsar.
  • Din Hizmetleri Sınıfı: Dinî eğitim görmüş olan ve dinî görev yapan memurları kapsar.
  • Emniyet Hizmetleri Sınıfı: Çarşı ve mahalle bekçisi, polis, komiser muavini, komiser, başkomiser emniyet müfettişi, polis müfettişi, emniyet amiri ve emniyet müdürü ve emniyet müdürü sıfatını kazanmış emniyet mensubu memurları kapsar.
  • Jandarma Hizmetleri Sınıfı: Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarında bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmaları kapsar.
  • Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfı: Sahil Güvenlik Komutanlığı kadrolarında bulunan subay ve astsubayları kapsar.
  • Yardımcı Hizmetler Sınıfı: Kurumlarda her türlü yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, müracaat sahiplerini karşılamak ve yol göstermek; hizmet yerlerini temizleme, aydınlatma ve ısıtma işlerinde çalışmak veya basit iklim rasatlarını yapmak; ilaçlama yapmak veya yaptırmak veya tedavi kurumlarında hastaların ve hastanelerin temizliği ve basit bakımı ile ilgili hizmetleri yapmak veya kurumlarda koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı mahiyetteki görevlerde her kurumun özel bünyesine göre ve yine bu mahiyette olmak üzere ihdasına lüzum gördüğü yardımcı hizmetleri ifa ile görevli bulunanlardan işçi statüsü dışında kalanları kapsar.
  • Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı: Valiler ve kaymakamlar ile bu sıfatları kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve iller kuruluşunda çalışanları ve maiyet memurlarını kapsar.
  • Milli İstihbarat Hizmetleri Sınıfı: Milli İstihbarat Teşkilatı kadrolarında veya bu teşkilat emrinde çalıştırılanlardan özel kanunlarında gösterilen veya Başbakanlıkça tespit edilen görevleri ifa edenleri kapsar.

Kariyer : Devlet Memurları Kanunu’na göre memurluğun niteliklerinden ikincisi kariyerdir. Yasa’da memurluk kariyer ilkesi doğrultusunda düzenlenmiştir. Memurluk bir kariyerdir. Buna göre, memurluk genç yaşta hizmete girilen, belirli objektif ölçütler çerçevesinde kariyer basamaklarında yükselinen, yaşam uğraşıdır. Devlet Memurları Kanunu’nda kariyer ilkesi; “Devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânını sağlamak” olarak tanımlanmıştır. Devlet Memurları Kanunu ile kabul edilen kariyer sistemi, sınıflandırma sisteminin bir parçası olarak, görevi değil memuru temel alan kariyer rejimi üzerine kurulmuştur. Kurulan kariyer rejiminde, memur belirli eğitim koşulları çerçevesinde hizmete girer. Memurluk kariyerine girmede, eğitim yanında belirli meslek diplomasına sahip olmak da gerekebilir.

Liyakat : Devlet Memurları Kanunu’na göre memurluğun üçüncü niteliği liyakattir. Liyakat, 1982 Anayasası’nın 70. maddesinden vücut bulmaktadır. Liyakat, modern memurluğun olmazsa olmaz, ayırt edici öğesidir ve tarihsel olarak modern memurluğun kurulmasına koşut olarak ortaya çıkmıştır. Bu nitelik, özünde, layık olan memurun hizmete alınmasını, yükseltilmesini ve hizmetine son verilmesini içerir. Dolayısıyla liyakat, memurluğun bütün süreçlerinde uygulanacak temel bir ilkedir. Liyakat, memurluğun bütün süreçlerinde erdem ve yeteneğin temel ölçüt alınmasıdır. Liyakat ilkesinin üç unsuru vardır. Birincisi, personel süreçlerinde hizmetin gereklerinden kaynaklanan rasyonel ölçütlerin kullanılması; ikincisi memurlar arasında eşitlik ilkesinin uygulanması; üçüncüsü ise, memurların güvenceye sahip olmasıdır.

Memurluğa Giriş

Memurluğa Girmenin Anayasal İlkeleri : Memurluğa girmek bütün vatandaşlar için bir haktır. Memurluğa girmek siyasal alanda yer alan, tıpkı seçme seçilme gibi vatandaşların haklarındandır. Memurluğa girmek bir yönüyle vatandaşların siyasal katılma haklarından, diğer yönüyle yalnızca vatandaşlara açık bir haktır. Hakkın kullanıcı öznesi, vatandaşlardır. Aynı zamanda hakkın kullanılma biçimi “özgür, eşit ve görevin gerektirdiği niteliklerin esas olmasıdır.” Memurluğa girmek, yalnızca vatandaşlara özgü bir hak olması dolayısıyla, genel olarak vatandaşlar için bir ödev olma niteliğini de ortaya çıkarır. Memurluğa girmenin ödev olma niteliği, vatandaşlığın doğal bir sonucudur. 1982 Anayasası’nda memurluğa girmeye ilişkin anayasal ilkenin dört unsuru bulunmaktadır. Birinci olarak, memurluğa girmek yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına özgü bir ödev ve haktır. İkinci olarak, vatandaşların özgür ve serbestçe kullanacağı bir haktır. Üçüncü olarak, vatandaşların eşit biçimde kullanacağı haktır. Dördüncü olarak vatandaşların hizmete alınmasında görevin gerektirdiği niteliklerinden başka hiçbir ayrım gözetilemez.

Memurluğa Girmenin Koşulları : Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesine göre, devlet memuru olmanın genel ve özel koşulları bulunmaktadır. Genel koşullar şunlardır; Türk vatandaşı olmak, belirli yaşta olmak, belirli öğrenime sahip olmak, kamu haklarından mahrum bulunmamak, belirli suçlardan ve belirli sürelerle mahkûm olmamak, askerlik, sağlık, güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması. Özel koşullar, iki kümededir ve memurluğa girmenin genel koşulları yanında, idareler tarafından görevin niteliğine uygun olarak özel olarak istenebilecek objektif nitelikleri içerir. Birincisi, memurun hizmet göreceği sınıfın gerektirdiği, daha yüksek öğrenim dereceleri (örnek olarak, yüksek lisans, doktora) belirli fakülte (örnek olarak, Siyasal Bilgiler Fakültesi), okul ya da öğrenim dallarını (örnek olarak, kamu yönetimi bölümü), meslek içi veya meslekle ilgili eğitim programlarını (örnek olarak, bilgisayar kullanma) bitirmiş olmak, yabancı dil bilmek (örnek olarak, Farsça) gibi koşullar konulabilir. İkinci küme ise kurumların özel kanun ya da diğer mevzuatında yer alan koşullardır.

Memurluğa Girmede Merkezi ve Kurumsal Sınav Yöntemi : Memurluğun temel ilkelerinden ve anayasal ilke olarak da kabul edilmiş olan liyakat ilkesi, yukarıda açıkladığımız gibi öncelikle memurun hizmete alınması ile başlar. Hizmete alınmada sınav yöntemi liyakati kurmada olmazsa olmaz araçtır. Sınav koşulu, Anayasa’nın 70. ve Devlet Memurları Kanunu’nun 50. maddesinin gereğidir. Yasanın 50. maddesi, memurluğa girmenin ancak sınav ile mümkün olduğunu hüküm altına almıştır. Memurların hizmete alınması konusu, 2002 yılında kabul edilen Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik ile düzenlenmiştir. Memurların hizmete alımında, memurlar, A grubu ve B grubu olmak üzere iki kümeye ayrılmıştır. Her iki küme için sınav süreci farklıdır. Her iki grup kadroya atanabilmek için öncelikle adayların, her iki grup için ayrı ayrı hazırlanan ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) ile Devlet Personel Başkanlığının (DPB) ortaklaşa yürüttüğü merkezi olarak yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavına (KPSS) girmeleri gereklidir. KPSS sonuçların açıklanmasından itibaren iki yıl süreyle geçerlidir. Ancak, bu süre içinde yeni bir sınavın yapılamaması durumunda, sınav sonuçları, bir sonraki sınava kadar geçerli olur. A grubu kadrolar, özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen ve belirli bir yetişme programı sonrası yeterlik sınavına tabi tutulan mesleklere ilişkin kadroları kapsar. B grubu kadrolar, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin eki listelerde yer alan, genel ve katma bütçeli kurumlarla bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunlar ile kurulan fonlar ve kefalet sandıkları, il özel idareleri ve belediyeler, il özel idareleri ve belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında A grubu kadrolar dışında kalan kadroları kapsar.

Adaylık ve Aslî Memurluğa Atanma : Memurluk sınavını kazananlar, atamaya yetkili amir tarafından aday memur olarak atanırlar. Memur için, aslî memurluğa atanana kadar geçen süre adaylık süresidir (Devlet Memurları Kanunu, madde 54-57). Bu süreç, memurun deneme süresi olarak nitelendirilebilir. Adaylık süresi içinde aday memurun kimi hak ve yükümlülükleri aslî memurdan farklı ve sınırlıdır. Örnek olarak, adaylık süresi içerisinde aday memurun yıllık izin hakkı yoktur. Aday memur aynı zamanda, özel yetiştirilme sürecine tabi tutulur. Adaylığa atanan aday memur, ilgili mevzuata göre belgeleri ibraz etmek yanında, 1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve ilgili yönetmelik çerçevesinde mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan fazla olamaz. İdare, bir yıl ile iki yıl arasında kalan süre içerisinde, başarılı olan aday memuru aslî memurluğa atamak ya da ilgili hükümler çerçevesinde başarısız olanın ilişiğini kesmek zorundadır. Aday memurların yetiştirilmeleri, Devlet Memurları Kanunu ve bu yasaya bağlı olarak hazırlanan Aday Memurların Yetiştirilmelerine İlişkin Genel Yönetmelik ile düzenlenmiştir. Aday memurlar öncelikle memurların ortak nitelikleri ile ilgili konuları kapsayan temel eğitime tabi tutulurlar. Aday memurların adaylık süresi içerisinde görevlerine son verilmesi aslî memurlardan farklı koşullara bağlıdır. Devlet Memurları Kanunu’nda esas olarak, aday memurun statü güvencesi, aslî memura göre gevşek olarak kurulmuştur. Adaylık süresi içerisinde memurun görevine üç durumda son verilir. Temel eğitim, hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanların; adaylık süresi içerisinde hâl ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin ve adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. Adaylık dönemi içerisinde veya sonunda, 56 ve 57. madde hükümleri çerçevesinde, sağlık nedenleri hariç olmak üzere, ilişikleri kesilenler üç yıl süre ile memurluğa alınmazlar. Aday memur iken ilişkileri kesilenler, ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

İstisnai Memurluklara Atanma : İstisnai memurluk, genel olarak, idarenin sınav koşuluna uymadan doğrudan takdire dayalı olarak kişileri bazı unvanlara memur olarak atamasıdır. Uygulama, kimi zaman sınav sürecini aşmak, ancak özünde, idareye, belirli ve sınırlı kadrolar için özellikle seçilmişlerle doğrudan çalışacak kadrolara atamada esneklik tanıma amacını taşır. Bu biçimde, memurluk kariyeri dışındaki kişiler bazı unvanlara memur atanabilir. İstisnai memurluk, bu çerçevede, liyakat ve kariyer ilkelerinin uygulanmadığı istisnai kadrolardır. Bu kadrolar, emeklilik aylığının hesabında ve diğer memurluklara naklen atanmalarında herhangi bir sınıf için kazanılmış hak sayılmaz. Bu görevlerde bulunan memurların emeklilik kıdemleri yürümeye devam eder. İstisnai memurluklar için Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesindeki genel memurluğa girme koşulları aranır, ilgili kurumun teşkilat kanununa ek hükümler konulabilir. Devlet Memurları Kanunu’nda istisnai memurluklar tek tek sayılmıştır (madde 59).

Memurluk Rejiminde Diğer Atanma Türleri : Memurluk rejiminde ilk defa atanma ve adayların aslî memurluğa atanma dışında memurun farklı biçimlerde, memurluk statüsü devam ederken ya da statü sona erdikten sonra ortaya çıkabilen atanma türleri bulunmaktadır. Bunlar; aşağı derecelere atanma, idari görevlere atanma, yer değiştirme suretiyle atanma, karşılıklı olarak yer değiştirmek suretiyle atanma, bir kurumdan diğerine naklen atanma, kurum içerisinde başka yere atanma, vekâleten atanma, memurluktan çekilenlerin yeniden atanması ve emekli memurların yeniden atanmasıdır.

Memurluğun Genel Statüsü

Memurluğun Ayırt Edici Özü: Statü Hukuku : Memurluğun ayırt edici özü, statü hukuku doğrultusunda istihdam edilmesidir. Statü hukuku, asıl olarak akdi (sözleşme) ilişkinin tersidir. Statü hukukunun 19. yüzyılda temel öncülleri belirmekle birlikte, esas olarak Batı’da ve Türkiye’de tarihsel olarak, 1945 sonrası ortaya çıkan Fordist dönemde bütüncül olarak ortaya çıkmıştır. Statü hukukunun anayasal düzlemdeki ilk bütüncül ifadesi, 1919 Alman Weimar Anayasası’ndadır. Weimar Anayasası’nda memur statüsü bütüncül ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Buna göre, memurların emeklilik hakları açıkça tanınmıştır. Kabul edilen bir diğer anayasal ilke, memurların kazanılmış haklarının dokunulmaz olduğudur. Anayasa’da ayrıca, amirleri tarafından verilen olumsuz sicile karşı memurların görüşünün alınması ve memurların kendi sicillerine ulaşabilmesi hüküm altına alınmıştır. Weimar Anayasası’nda memurların üçüncü kişilere verdiği zararlardan devlet ve memurun görev yaptığı kamu kurumu sorumlu tutulmuş, ancak devletin memura rücu hakkı saklı tutulmuştur. Weimar Anayasası’nın kurduğu çerçeve, 1945 sonrasında bütün Batı ülkeleri ve Türkiye’de memurluğun ilkelerini oluşturmuştur. Akdi istihdamın tersi olarak statü hukukunun dört temel niteliği bulunmaktadır. Bunlar;

  1. Çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak bütünüyle yasalardan başlayan hukuki düzenleme silsilesi ile belirlenmesi;
  2. Çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi;
  3. Çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdamı;
  4. Çalışanların statüleri üzerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesidir.

Çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak bütünüyle yasalardan başlayan hukuki düzenleme silsilesi ile belirlenmesi; Statü hukukunun birinci temel niteliği, çalışma rejiminin anayasal ilkelere dayalı olarak, bütünüyle yasa eliyle düzenlenmesidir. Buna bağlı olarak yasalara dayalı hukuki düzenleme silsilesi içerisinde rejim, yukarıdan aşağıya doğru objektif olarak belirlenir. Anayasa koyucu ve yasa koyucunun anayasa/yasa forumda saptadığı çerçeve, idare tarafından anayasal ve yasal kuralların açıklamasını gösterir biçimde ve bu kurallara uygun olarak yukarıdan aşağıya doğru düzenlenir. Bu nitelik, idare karşısında memurun günlük ve kısa soluklu hareket ve düzenlemelere karşı korunmasını doğurur. Yasaların genel, soyut ve gayrişahsi olma niteliği, rejimin özüne yansır. Böylece çalışma rejimi, kişisellikten arındırılmış; genel, soyut ve gayrişahsi olma niteliğini kazanmış olur.

Çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesi; Statü hukukunun ikinci temel niteliği, çalışma rejiminin devlet tarafından tek taraflı olarak belirlenmesidir. Sözleşme ilişkisindeki karşılıklı irade serbestisine dayalı olarak çalışma ilişkisinin kurulmasının tersine, statü hukukunda tek yanlı iradenin belirleyiciliği esastır. Sözleşme ilişkisinde, taraflar karşılıklı olarak koşulları saptarken statü hukukunda, devletin tek taraflı koyduğu kuralları çalışanların kabulü söz konusudur. Çalışanların kuralları, bireysel olarak değiştirme, kabul etmeme ya da müzakere etme durumları söz konusu değildir. İstihdamı kabul eden kuralları kabul etmiş sayılır. Yasa formunda olan kuralların aleniyeti, kuralların bilinmezliğini bütünüyle ortadan kaldırmaktadır.

Çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdamı; Statü hukukunun üçüncü temel niteliği, çalışanın yasadan kaynaklanan objektif durum ve koşullar ortaya çıkmadıkça yaşam boyu kariyer düzeni içerisinde istihdam edilmesidir. Bu nitelik, çalışanın geçici, kısa süreli ya da amirin takdirine ya da performans değerlendirmesine göre hizmetle ilişkisinin kesilmesini değil, çalışanın zamana bağlı olmadan, yasadan kaynak bulan objektif durum ve koşullara ortaya çıkıncaya kadar göreve devam etmesini getirir.

Çalışanların statüleri üzerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi ; Statü hukukunun dördüncü temel niteliği, çalışanların statülerinin herhangi bir unsuru üzerine tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesidir. Statü rejiminde, çalışanların kendi statülerinde tesis edilen işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi, yasama/yürütme/yargı aksiyomunda, yasama tarafından ihdas edilen rejimin, yürütme tarafından uygulanması ve yargının ise bu iki kesim tarafından yapılan işlemleri denetlemesi üzerine kurulmuştur. Bu olgunun bir diğer yönü hukuk devleti aksiyomuna çıkar. Çalışanların kendilerine tesis edilen bireysel işlemlere karşı yargı yoluna gidebilmesi yanında, bu niteliğin bir başka yönünü de çalışanların her türlü hukuki düzenlemeyi, yine yargı denetimine götürebilmesi oluşturur. Yasaların anayasal yargıya, yasa altı düzenlemelerin ise idari rejimin olduğu ülkelerde idari yargı denetimine götürülebilmesi, statü rejiminin olmazsa olmaz öğesidir.

Devlet Memurları Kanunu’na Göre Memurluğun Nitelikleri : Yasa memurların, statü hukukuna bağlı olarak istihdam edilmesi esası üzerine kurulmuştur. Buna bağlı olarak Yasa’da memurluğun üç temel niteliği olduğu saptayabiliyoruz. Yasa’nın temel ilkeleri, aynı zamanda memurluğun temel niteliklerine denk gelmektedir. Yasa’da memurluğun üç temel niteliği sayılmıştır (madde 3); sınıflandırma, kariyer, liyakat.

Sınıflandırma: Kamu hizmeti ile memur arasındaki organik bağ sınıflandırma ile kurulur. Sınıflandırma, memurları görevlerin gerektirdiği niteliklere ve mesleklere göre sınıflara ayırmaktır. Sınıflandırmada esas iki faktör, görev ve meslek olarak görülebilir. Sınıflandırmada genel olarak dünya ülkeleri içerisinde iki tür sistem bulunmaktadır. Bunlar, rütbe ve kadro sınıflandırması. Her iki sınıflandırma türü, kamu personel rejiminin özünü oluşturur ve ülkelerin toplumsal ve yönetsel yapılarına göre biçimlenir. Her iki sınıflandırma yönteminin normatif olarak “iyi” – “kötü” olduğunu ya da “yararları” – “zararları” olduğunu söylemek doğru olmaz, her iki yöntemin zemini ve tercihi toplumsal ve yönetsel gerçeklikten kaynak bulur. Kadro sınıflandırmasının kadroları, yani görev yerlerini temel alması, görevi yapanları yerine konulabilir parçalar biçimine dönüştürür. Rütbe sınıflandırmasının en saf uygulamaları Almanya, Fransa, İtalya gibi Kıta Avrupası ülkeleri ve İngiltere’de; kadro sınıflandırması ise Amerika Birleşik Devletleri, Kanada, Japonya, Brezilya gibi ülkelerdedir. Rütbe sınıflandırması yöntemi, görevden çok, memurun bizzat kendisini temel alır. Bu nedenle kariyer sistemi olarak da adlandırılır. Rütbe sınıflandırmasında görev ve sorumlulukların değil, görev ve sorumlulukları yerine getirecek memurun sahip olduğu en başta eğitim olmak üzere kişisel niteliklerin sınıflandırılması esastır. Memur, genç yaşta hizmete alınır, rütbe basamaklarını tırmanarak yukarı doğru çıkar. Rütbe sınıflandırmasının tersine kadro sınıflandırmasında, memurlar değil, kadrolar sınıflandırılır. Memurlardan bağımsız olarak kadroların görev ve sorumlulukları sınıflandırmanın konusunu oluşturur. Taylorist uzmanlaşmaya göre, en küçük parçalarına bölünmüş işler, görev yeri olarak belirlenir ve bu görev yerleri kadroları oluşturur. Buna göre, görev yeri ve memur birbirinden ayrılır, böylece memur yerine konulabilir kılınır. Esas olan, memurun önceden belirlenmiş görevi yapıp yapamayacağıdır. Memurun, genel eğitim ve diploması gibi kişisel nitelikleri hizmete alınmak için önem taşımaz. Önemli olan işi yapıp yapamayacağıdır. Türk kamu personel rejiminde, memurların büyük hizmet sınıfları içerisinde sınıflandırıldığını görüyoruz. Devlet Memurları Kanunu 12 hizmet sınıfı oluşturmuştur (madde 36). Belirlenen bu sınıfların dışında, memur kadrosu ihdas edilemez (madde 39). Oluşturulan hizmet sınıfları şunlardır;

  • Genel İdare Hizmetleri Sınıfı: Torba sınıftır. Devlet Memurları Kanunu kapsamına dâhil kurumlarda yönetim, icra, büro ve benzeri hizmetleri gören ve Yasa ile tespit edilen diğer sınıflara girmeyen memurlar Genel İdare Hizmetleri sınıfını oluşturur.
  • Teknik Hizmetler Sınıfı: Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren kurumlarda meslekleriyle ilgili görevleri fiilen yürüten ve yüksek mühendis, mühendis, yüksek mimar, mimar, jeolog, hidrojeolog, hidrolog, jeofizikçi, fizikçi, kimyager, matematikçi, istatistikçi, yöneylemci, matematiksel iktisatçı, ekonomici ve benzeri ile teknik öğretmen okullarından mezun olup da öğretmenlik mesleği dışında teknik hizmetlerde çalışanlar, şehir plancısı, yüksek şehir plancısı, yüksek bölge plancısı, tütün eksperi yetiştirilenler ile müskirat ve çay eksperleri, fen memuru, yüksek tekniker, tekniker teknisyen ve emsali teknik unvanlara sahip olup en az orta derecede mesleki eğitim görmüş bulunanlar, Teknik Hizmetler Sınıfını oluşturur.
  • Sağlık ve Yardımcı Sağlık Hizmetleri Sınıfı: Sağlık hizmetlerinde (hayvan sağlığı dâhil) mesleki eğitim görerek yetişmiş olan tabip, diş tabibi, eczacı, veteriner hekim gibi memurlar ile bu hizmet sahasında çalışan yükseköğrenim görmüş fizikoterapist, tıp teknoloğu, ebe, hemşire, sağlık memuru, sosyal hizmetler mütehassısı, biyolog, psikolog, diyetçi, sağlık mühendisi, sağlık fizikçisi, sağlık idarecisi ile ebe ve hemşire, hemşire yardımcısı, fizik tedavi, laboratuvar, eczacı, diş anestezi, röntgen teknisyenleri ve yardımcıları, çevre sağlığı ve toplum sağlığı teknisyeni, sağlık savaş memuru, hayvan sağlık memuru ve benzeri sağlık personelini kapsar.
  • Eğitim ve Öğretim Hizmetleri Sınıfı: Devlet Memurları Kanunu kapsamına giren kurumlarda eğitim ve öğretim vazifesiyle görevlendirilen öğretmenleri kapsar.
  • Avukatlık Hizmetleri Sınıfı: Avukatlık ruhsatına sahip, baroya kayıtlı ve kurumlarını yargı mercilerinde temsil yetkisini haiz olan memurları kapsar.
  • Din Hizmetleri Sınıfı: Dinî eğitim görmüş olan ve dinî görev yapan memurları kapsar.
  • Emniyet Hizmetleri Sınıfı: Çarşı ve mahalle bekçisi, polis, komiser muavini, komiser, başkomiser emniyet müfettişi, polis müfettişi, emniyet amiri ve emniyet müdürü ve emniyet müdürü sıfatını kazanmış emniyet mensubu memurları kapsar.
  • Jandarma Hizmetleri Sınıfı: Jandarma Genel Komutanlığı kadrolarında bulunan subay, astsubay ve uzman jandarmaları kapsar.
  • Sahil Güvenlik Hizmetleri Sınıfı: Sahil Güvenlik Komutanlığı kadrolarında bulunan subay ve astsubayları kapsar.
  • Yardımcı Hizmetler Sınıfı: Kurumlarda her türlü yazı ve dosya dağıtmak ve toplamak, müracaat sahiplerini karşılamak ve yol göstermek; hizmet yerlerini temizleme, aydınlatma ve ısıtma işlerinde çalışmak veya basit iklim rasatlarını yapmak; ilaçlama yapmak veya yaptırmak veya tedavi kurumlarında hastaların ve hastanelerin temizliği ve basit bakımı ile ilgili hizmetleri yapmak veya kurumlarda koruma ve muhafaza hizmetleri gibi ana hizmetlere yardımcı mahiyetteki görevlerde her kurumun özel bünyesine göre ve yine bu mahiyette olmak üzere ihdasına lüzum gördüğü yardımcı hizmetleri ifa ile görevli bulunanlardan işçi statüsü dışında kalanları kapsar.
  • Mülki İdare Amirliği Hizmetleri Sınıfı: Valiler ve kaymakamlar ile bu sıfatları kazanmış olup İçişleri Bakanlığı merkez ve iller kuruluşunda çalışanları ve maiyet memurlarını kapsar.
  • Milli İstihbarat Hizmetleri Sınıfı: Milli İstihbarat Teşkilatı kadrolarında veya bu teşkilat emrinde çalıştırılanlardan özel kanunlarında gösterilen veya Başbakanlıkça tespit edilen görevleri ifa edenleri kapsar.

Kariyer : Devlet Memurları Kanunu’na göre memurluğun niteliklerinden ikincisi kariyerdir. Yasa’da memurluk kariyer ilkesi doğrultusunda düzenlenmiştir. Memurluk bir kariyerdir. Buna göre, memurluk genç yaşta hizmete girilen, belirli objektif ölçütler çerçevesinde kariyer basamaklarında yükselinen, yaşam uğraşıdır. Devlet Memurları Kanunu’nda kariyer ilkesi; “Devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkânını sağlamak” olarak tanımlanmıştır. Devlet Memurları Kanunu ile kabul edilen kariyer sistemi, sınıflandırma sisteminin bir parçası olarak, görevi değil memuru temel alan kariyer rejimi üzerine kurulmuştur. Kurulan kariyer rejiminde, memur belirli eğitim koşulları çerçevesinde hizmete girer. Memurluk kariyerine girmede, eğitim yanında belirli meslek diplomasına sahip olmak da gerekebilir.

Liyakat : Devlet Memurları Kanunu’na göre memurluğun üçüncü niteliği liyakattir. Liyakat, 1982 Anayasası’nın 70. maddesinden vücut bulmaktadır. Liyakat, modern memurluğun olmazsa olmaz, ayırt edici öğesidir ve tarihsel olarak modern memurluğun kurulmasına koşut olarak ortaya çıkmıştır. Bu nitelik, özünde, layık olan memurun hizmete alınmasını, yükseltilmesini ve hizmetine son verilmesini içerir. Dolayısıyla liyakat, memurluğun bütün süreçlerinde uygulanacak temel bir ilkedir. Liyakat, memurluğun bütün süreçlerinde erdem ve yeteneğin temel ölçüt alınmasıdır. Liyakat ilkesinin üç unsuru vardır. Birincisi, personel süreçlerinde hizmetin gereklerinden kaynaklanan rasyonel ölçütlerin kullanılması; ikincisi memurlar arasında eşitlik ilkesinin uygulanması; üçüncüsü ise, memurların güvenceye sahip olmasıdır.

Memurluğa Giriş

Memurluğa Girmenin Anayasal İlkeleri : Memurluğa girmek bütün vatandaşlar için bir haktır. Memurluğa girmek siyasal alanda yer alan, tıpkı seçme seçilme gibi vatandaşların haklarındandır. Memurluğa girmek bir yönüyle vatandaşların siyasal katılma haklarından, diğer yönüyle yalnızca vatandaşlara açık bir haktır. Hakkın kullanıcı öznesi, vatandaşlardır. Aynı zamanda hakkın kullanılma biçimi “özgür, eşit ve görevin gerektirdiği niteliklerin esas olmasıdır.” Memurluğa girmek, yalnızca vatandaşlara özgü bir hak olması dolayısıyla, genel olarak vatandaşlar için bir ödev olma niteliğini de ortaya çıkarır. Memurluğa girmenin ödev olma niteliği, vatandaşlığın doğal bir sonucudur. 1982 Anayasası’nda memurluğa girmeye ilişkin anayasal ilkenin dört unsuru bulunmaktadır. Birinci olarak, memurluğa girmek yalnızca Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına özgü bir ödev ve haktır. İkinci olarak, vatandaşların özgür ve serbestçe kullanacağı bir haktır. Üçüncü olarak, vatandaşların eşit biçimde kullanacağı haktır. Dördüncü olarak vatandaşların hizmete alınmasında görevin gerektirdiği niteliklerinden başka hiçbir ayrım gözetilemez.

Memurluğa Girmenin Koşulları : Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesine göre, devlet memuru olmanın genel ve özel koşulları bulunmaktadır. Genel koşullar şunlardır; Türk vatandaşı olmak, belirli yaşta olmak, belirli öğrenime sahip olmak, kamu haklarından mahrum bulunmamak, belirli suçlardan ve belirli sürelerle mahkûm olmamak, askerlik, sağlık, güvenlik soruşturması ve/veya arşiv araştırması yapılması. Özel koşullar, iki kümededir ve memurluğa girmenin genel koşulları yanında, idareler tarafından görevin niteliğine uygun olarak özel olarak istenebilecek objektif nitelikleri içerir. Birincisi, memurun hizmet göreceği sınıfın gerektirdiği, daha yüksek öğrenim dereceleri (örnek olarak, yüksek lisans, doktora) belirli fakülte (örnek olarak, Siyasal Bilgiler Fakültesi), okul ya da öğrenim dallarını (örnek olarak, kamu yönetimi bölümü), meslek içi veya meslekle ilgili eğitim programlarını (örnek olarak, bilgisayar kullanma) bitirmiş olmak, yabancı dil bilmek (örnek olarak, Farsça) gibi koşullar konulabilir. İkinci küme ise kurumların özel kanun ya da diğer mevzuatında yer alan koşullardır.

Memurluğa Girmede Merkezi ve Kurumsal Sınav Yöntemi : Memurluğun temel ilkelerinden ve anayasal ilke olarak da kabul edilmiş olan liyakat ilkesi, yukarıda açıkladığımız gibi öncelikle memurun hizmete alınması ile başlar. Hizmete alınmada sınav yöntemi liyakati kurmada olmazsa olmaz araçtır. Sınav koşulu, Anayasa’nın 70. ve Devlet Memurları Kanunu’nun 50. maddesinin gereğidir. Yasanın 50. maddesi, memurluğa girmenin ancak sınav ile mümkün olduğunu hüküm altına almıştır. Memurların hizmete alınması konusu, 2002 yılında kabul edilen Kamu Görevlerine İlk Defa Atanacaklar İçin Yapılacak Sınavlar Hakkında Genel Yönetmelik ile düzenlenmiştir. Memurların hizmete alımında, memurlar, A grubu ve B grubu olmak üzere iki kümeye ayrılmıştır. Her iki küme için sınav süreci farklıdır. Her iki grup kadroya atanabilmek için öncelikle adayların, her iki grup için ayrı ayrı hazırlanan ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) ile Devlet Personel Başkanlığının (DPB) ortaklaşa yürüttüğü merkezi olarak yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavına (KPSS) girmeleri gereklidir. KPSS sonuçların açıklanmasından itibaren iki yıl süreyle geçerlidir. Ancak, bu süre içinde yeni bir sınavın yapılamaması durumunda, sınav sonuçları, bir sonraki sınava kadar geçerli olur. A grubu kadrolar, özel yarışma sınavına tabi tutulmak suretiyle girilen ve belirli bir yetişme programı sonrası yeterlik sınavına tabi tutulan mesleklere ilişkin kadroları kapsar. B grubu kadrolar, 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin eki listelerde yer alan, genel ve katma bütçeli kurumlarla bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar, kanunlar ile kurulan fonlar ve kefalet sandıkları, il özel idareleri ve belediyeler, il özel idareleri ve belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve diğer kamu kurum ve kuruluşlarında A grubu kadrolar dışında kalan kadroları kapsar.

Adaylık ve Aslî Memurluğa Atanma : Memurluk sınavını kazananlar, atamaya yetkili amir tarafından aday memur olarak atanırlar. Memur için, aslî memurluğa atanana kadar geçen süre adaylık süresidir (Devlet Memurları Kanunu, madde 54-57). Bu süreç, memurun deneme süresi olarak nitelendirilebilir. Adaylık süresi içinde aday memurun kimi hak ve yükümlülükleri aslî memurdan farklı ve sınırlıdır. Örnek olarak, adaylık süresi içerisinde aday memurun yıllık izin hakkı yoktur. Aday memur aynı zamanda, özel yetiştirilme sürecine tabi tutulur. Adaylığa atanan aday memur, ilgili mevzuata göre belgeleri ibraz etmek yanında, 1990 tarihli ve 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması, Rüşvet ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanunu ve ilgili yönetmelik çerçevesinde mal bildiriminde bulunmak zorundadır. Adaylık süresi bir yıldan az iki yıldan fazla olamaz. İdare, bir yıl ile iki yıl arasında kalan süre içerisinde, başarılı olan aday memuru aslî memurluğa atamak ya da ilgili hükümler çerçevesinde başarısız olanın ilişiğini kesmek zorundadır. Aday memurların yetiştirilmeleri, Devlet Memurları Kanunu ve bu yasaya bağlı olarak hazırlanan Aday Memurların Yetiştirilmelerine İlişkin Genel Yönetmelik ile düzenlenmiştir. Aday memurlar öncelikle memurların ortak nitelikleri ile ilgili konuları kapsayan temel eğitime tabi tutulurlar. Aday memurların adaylık süresi içerisinde görevlerine son verilmesi aslî memurlardan farklı koşullara bağlıdır. Devlet Memurları Kanunu’nda esas olarak, aday memurun statü güvencesi, aslî memura göre gevşek olarak kurulmuştur. Adaylık süresi içerisinde memurun görevine üç durumda son verilir. Temel eğitim, hazırlayıcı eğitim ve staj devrelerinin her birinde başarısız olanların; adaylık süresi içerisinde hâl ve hareketlerinde memuriyetle bağdaşmayacak durumları, göreve devamsızlıkları tespit edilenlerin ve adaylık süresi içinde aylıktan kesme veya kademe ilerlemesinin durdurulması cezası almış olanların disiplin amirlerinin teklifi ve atamaya yetkili amirin onayı ile ilişikleri kesilir. Adaylık dönemi içerisinde veya sonunda, 56 ve 57. madde hükümleri çerçevesinde, sağlık nedenleri hariç olmak üzere, ilişikleri kesilenler üç yıl süre ile memurluğa alınmazlar. Aday memur iken ilişkileri kesilenler, ilgili kurumlarca derhal Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

İstisnai Memurluklara Atanma : İstisnai memurluk, genel olarak, idarenin sınav koşuluna uymadan doğrudan takdire dayalı olarak kişileri bazı unvanlara memur olarak atamasıdır. Uygulama, kimi zaman sınav sürecini aşmak, ancak özünde, idareye, belirli ve sınırlı kadrolar için özellikle seçilmişlerle doğrudan çalışacak kadrolara atamada esneklik tanıma amacını taşır. Bu biçimde, memurluk kariyeri dışındaki kişiler bazı unvanlara memur atanabilir. İstisnai memurluk, bu çerçevede, liyakat ve kariyer ilkelerinin uygulanmadığı istisnai kadrolardır. Bu kadrolar, emeklilik aylığının hesabında ve diğer memurluklara naklen atanmalarında herhangi bir sınıf için kazanılmış hak sayılmaz. Bu görevlerde bulunan memurların emeklilik kıdemleri yürümeye devam eder. İstisnai memurluklar için Devlet Memurları Kanunu’nun 48. maddesindeki genel memurluğa girme koşulları aranır, ilgili kurumun teşkilat kanununa ek hükümler konulabilir. Devlet Memurları Kanunu’nda istisnai memurluklar tek tek sayılmıştır (madde 59).

Memurluk Rejiminde Diğer Atanma Türleri : Memurluk rejiminde ilk defa atanma ve adayların aslî memurluğa atanma dışında memurun farklı biçimlerde, memurluk statüsü devam ederken ya da statü sona erdikten sonra ortaya çıkabilen atanma türleri bulunmaktadır. Bunlar; aşağı derecelere atanma, idari görevlere atanma, yer değiştirme suretiyle atanma, karşılıklı olarak yer değiştirmek suretiyle atanma, bir kurumdan diğerine naklen atanma, kurum içerisinde başka yere atanma, vekâleten atanma, memurluktan çekilenlerin yeniden atanması ve emekli memurların yeniden atanmasıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.