Açıköğretim Ders Notları

İşletme İlkeleri Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden İşletme İlkeleri Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

İşletme Ve İşletmecilik İle İlgili Kavramlar

İşletme Kavramı ve İşletmeciliğe İlişkin Temel Kavramlar

TDK’ye göre İşletme; “İşletmek işi”, “Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak kurulan kurum”, “Bir kuruluşu verimli bir duruma getirip kazanç sağlama yöntemi” ve “İş yeri” anlamlarına gelmektedir. İşletme Kâr amacı güderek insanlara gerekli olan malları ve hizmetleri üreten ve/veya satan örgütlerdir.

Örgüt; kişilerin tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri amaçları, başkaları ile bir araya gelerek ve bilgi ve yeteneklerini birleştirerek gerçekleştirmelerini sağlayan bir iş bölümü ve koordinasyon sistemidir.

Kâr amacı gütmeyen örgütler; kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Adından da anlaşılacağı üzere bu örgütlerin asıl amaçları kâr elde etmek değildir. Belirlemiş oldukları amacı gerçekleştirmek için faaliyette bulunurlar. Fakat bu durum örgütlerin gelir ve kâr elde etmeyeceği/etmediği manasına gelmemektedir. Bu örgütler de faaliyetleri sonucu gelir/kâr elde etmektedir.

Kısaca özetlemek gerekirse işletmeler;

  • Ürün veya hizmetler için fırsatları belirlemek;
  • Ürün veya hizmetlere olan talebi değerlendirmek;
  • Yatırım için gerekli olan parayı ve işletme sermayesini elde etmek;
  • Mal ve / veya hizmet üretimini yönetmek;
  • Malları ve / veya hizmetleri pazarlamak;
  • Devlet gereksinimlerini karşılamak ve süreçleri iyileştirmek için kayıtları tutmak zorundadır.

İşletme birbirini tamamlayan üç unsurdan meydana gelir. Bunlar; fiziki, beşeri ve kavramsal unsurlardır.

  • Fiziki unsur bir işletmede bulunan fiziksel somut amaçlar için kullanılabilen tüm varlıkları kapsar.
  • Beşeri unsur işletmenin en alt kademesinden en üst kademesine kadar olan insan kaynaklarını ifade eder.
  • Kavramsal unsur ise işletmede kullanılan tüm yöntem, teknik, süreç ve ilkeleri açıklamak için kullanılır.

Bir işletmenin kuruluş aşamasında gerekli olan hususlar;

  • Motivasyon
  • İş Fikri Belirleme
  • Çalışma Programı
  • Ön Değerlendirme
  • Fizibilite Etüdü
  • İş Planının Hazırlanması
  • İşi Kurma
  • Büyüme-Gelişme

İşletme tanımında da vurgulandığı üzere işletmelerin varlık sebebi başkalarının ihtiyacını karşılamaktır. O zaman işletmelerin, ihtiyacın ne olduğunu ve hangi müşterilerin hangi ihtiyaçları karşılandığında mutlu olacağını bilmesi lazımdır. Böylelikle işletmeler doğru ihtiyaçları üretmeye ve/veya pazarlamaya odaklanabilir.

Maslow’a göre insan ihtiyaçları belirli bir süre içerisinde ortaya çıkar ve bu ihtiyaçların giderilmesinde bu sıranın takip edilmesi gerekmektedir.

Bu ihtiyaçlar kısa kısa açıklanmıştır:

  • Fizyolojik ihtiyaçlar: Yiyecek, su ve barınak ihtiyacı gibi temel hayatta kalma ihtiyaçları.
  • Güvenlik ihtiyaçları: İş yerinde ve evde güvende hissetme ihtiyacı.
  • Sosyal ihtiyaçlar: Sevildiğini, kabul edildiğini ve grubun bir parçası olduğunu hissetme ihtiyacı.
  • Saygınlık ihtiyacı: Kendinden saygı ve statü veya önem duygusunun yanı sıra başkalarından tanınması ve onaylanması ihtiyacı.
  • Kendini tamamlama ihtiyaçları: Kişinin en büyük potansiyelini geliştirme ihtiyacı.

Tarihin ilk çağlarında üretim yapabilmek için doğa ve emek yeterliydi. Örneğin karnı acıkan insan meyveleri toplayarak ya da hayvanları yakalayarak karnını doyurabilmekteydi. Daha sonra çeşitli araç gereçlerin sermaye şeklinde üçüncü üretim faktörü olarak ilk iki faktöre katıldığını görmekteyiz. Günümüzde ise ilk üç faktöre girişimcilik faktörü de eklenmiştir. Ekonomistler, bu dört temel girdiyi ifade etmek için üretim faktörleri terimini kullanır; doğal kaynaklar, sermaye, insan kaynakları ve girişimcilik.

Doğal Kaynaklar, mal üretmek için kullanılan doğadan elde edilen ham maddelerdir. Ağaçlar, su ve tahıllar doğal kaynaklardır.

Sermaye kavramı gündelik kullanımda para ile eş değer kullanılsa dahi işletme/iktisat alanlarında para ile sınırlı değildir. Sermaye, makineleri, araçları, binaları veya mal üretiminde kullanılan her şeyi içerir.

Emek (İş gücü) mal ve hizmetlerin üretilmesi ve /veya satılması için gerekli olan tüm süreçlerde yer alan, emeğini, bilgisini ortaya koyarak işletmenin amaçlarına ulaşmasına katkı sağlamaya çalışan kişileri nitelemektedir.

Girişimci, son olarak ele alınacak faktördür. Diğer faktörleri bulan, bir araya getiren, belirli bir ahenk içinde yöneten kişidir.

Piyasa en temel şekli ile ürüne yönelik arz ile talebin buluştuğu yerdir. Ürün; ekonomik mal veya hizmetlerin ortaya konulması, yaratılması için yapılan faaliyetler sonucu ortaya konulan çıktılardır. Ürünler “mal” ve “hizmet” diye ikiye ayrılmaktadır.

Mal: Üretim faktörlerinin tedarik edilerek üretim sürecine tabi tutulmaları sonucu elde edilen ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan somut maddeler ya da mamullerdir. Hizmet: Üretim faktörlerinin tedarik edilerek üretim sürecine tabi tutulmaları sonucunda elde edilen ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan soyut faaliyetlerdir.

Kolayda Mallar: Tüketicilerin az çaba sarf ederek satın almaya niyetli oldukları, genelde diğer ürünlere göre daha sık satın alınan, göreli olarak daha düşük fiyatlara sahip ürün grubudur.

Beğenmeli Mallar: Tüketicilerin fiyat ve kalite karşılaştırması yaparak satın aldıkları ürünlerdir. Örneğin beyaz ve kahverengi eşyalar bu ürün grubunda yer almaktadır.

Özellikli Mallar: Özellikli mallar tüketiciye üst düzeyde ve farklı getiriler sağlayan, özgün özelliklere sahip ürünlerdir. Bu ürünlerin birçoğu, tüketicilerin kendi imajları ile örtüşen anlam taşırlar.

İşletmeciliğin Tarihsel Gelişimi

İşletmecilik bugünkü duruma çeşitli evrelerden geçerek gelmiştir. Bu evreleri iki başlıkta toplamak mümkündür: Endüstri Devrimi öncesi ve Endüstri Devrimi sonrası. Sanayi (endüstri) devrimi öncesi işletmeden bahsedilirken yüzyılları aşkın bir sürece bakmak gerekmektedir.

18. yüzyıl sonlarında başlayıp 19. yüzyılda gelişerek seri üretimi, fabrikalaşmayı sağlayan sanayi devrimi, ekonomik hayat üzerinde olduğu gibi işletmelerin gelişimi üzerinde de önemli etkiler oluşturmuştur. Bu devrim ile birlikte buharlı makinelerin icat edilmesi ve sanayiye uygulanması, usta-çırak ilişkisinde iş yapan küçük atölye tipi iş yerlerinin, önce makinelerle üretim yapan büyük atölyelere, sonra da giderek artan ölçüde kitlesel üretim yapan fabrikalara dönüşmesine sebep olmuştur.

Sanayi devrimine kadar işletmelerin gelişimi atölye düzeyinde üretim çerçevesinde devam etmiştir. Sanayi devrimi ile bu düzey radikal bir şekilde değişmiş ve bambaşka işletme ve üretim dünyası ortaya çıkmıştır. Böylece işletmeler atölye düzeyinde, el yordamıyla üretimden sıyrılarak pazar için üretim yapan ve seri üretime olanak sağlayan dev makineler ile çok miktarda üretim yapan büyük fabrikalara dönüşmüştür.

Sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan büyük işletmeler beraberinde farklı sorunları da getirmiştir. Bu sorunların çözümü için bir taraftan girişimciler ve yöneticiler cevap ararken diğer taraftan yavaş yavaş akademik çevrelerde de bu sorunların çözümleri tartışılmıştır. Ve böylece yavaş yavaş işletme (yönetimi) bilimi oluşmaya başlamıştır. Sanayi devriminden 1900’lü yılların başına kadar işletme yönetimine yönelik ilkeler, yöntemler, teknikler ve başarılı uygulamalar yapan yöneticiler olsa da bu uygulamalar bireysel düzeyde kalmıştır. Bu sebeple tarihsel bir yaklaşımla işletme yönetimi bilimsel olarak 1900’lü yılların başından başlatılarak Klasik yönetim anlayışı, Neoklasik yönetim anlayışı, Modern yönetim anlayışı ve Modern sonrası yönetim anlayışı şeklinde 4 aşamada ele alınmaktadır.

Klasik Yönetim Teorisi

Bu teori; işletme yönetimi alanında genel kabul gören doğrudan işletme ve yönetimine ilişkin ilk sistematik görüşler olması ve hâlâ geçerliliğini büyük ölçüde koruyor olması sebebiyle “Klasik Yönetim” olarak adlandırılmıştır. Klasik yönetim teorisi genel olarak örgütlerde insan unsurunu göz ardı etmiştir. Rasyonellik ve mekanik süreçler teorinin hareket noktası olmuştur. Son olarak bu teori kapalı sistem anlayışı dolayısıyla dış çevre şartlarını göz ardı etmiştir.

Neoklasik Yönetim Teorisi

Klasik yönetim dönemini 1930’larda başlayan Neoklasik yönetim düşüncesi izlemiştir. Neoklasik yönetim düşüncesi, örgütün performansının çalışanların motivasyonu ile sağlanacağını düşünen bu sebeple çalışmalarını motivasyon, informal ilişkiler ve liderlik üzerine bina eden bir yönetim yaklaşımıdır.

Modern Yönetim Teorisi

Yukarıda değinildiği üzere her iki teoriye de çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Her iki teori de bir diğerini yok saymış ve kendisinin genelgeçer tek doğru olduğunu ileri sürmüştür. Gerek bu eleştirilerin artması gerek işletme ile ilgili farklı bilim adamlarının çalışmalara dâhil olması klasik ve neoklasik yönetim düşüncesinin yerine geçecek yeni bir teorik yaklaşımın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu da modern yönetim teorisidir. Biyolojideki genel sistem kuramından hareketle ortaya çıkan modern yönetim teorisini oluşturan temel iki yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar sistem yaklaşımı ve durumsallık yaklaşımıdır.

Sistem Yaklaşımı

Sistem; genel olarak ortak bir amaca ulaşmak üzere karşılıklı bağımlılık ilişkisine sahip parçalardan oluşan bütün olarak tanımlanabilir. Sistem yaklaşımında bütünü oluşturan parçaların her birinin kendine has işleyiş özelliği olmasına rağmen her birinin etkinliğinin de birbirlerine bağlı olması önemlidir.

Durumsallık Yaklaşımı

Durumsallık yaklaşımı her iki teorinin de (Klasik ve Neoklasik) genel geçer ilkeler arayışına yöneltilen eleştirilerden meydana gelmiştir. Bu yaklaşıma göre örgütler gerek çevre şartları gerekse dış çevre şartları itibariyle birbirinden farklıdır. Bu sebepten dolayı her örgüt için geçerli tek doğru yoktur. Çeşitli kriterler ışığında farklı örgütler için farklı doğrular olabilmektedir. Bu yaklaşıma göre örgütler için tek doğru yoktur. Örgütler, sahip oldukları teknoloji düzeyine, çevrenin değişim hızına, örgütün büyüklüğüne, çalışanların niteliğine ve sektörün özelliğine göre farklı doğrulara diğer bir deyişle farklı reçetelere sahiptir.

Günümüz İşletmelerinin Karşı Karşıya Kaldığı Gelişmeler

İşletmelerin faaliyet yürüttükleri çevre dinamik bir çevredir. Sürekli değişen ve dönüşen çevre koşullarına ayak uydurmak işletmeler için zorlu bir görevdir. Günümüz iş dünyasında değişime ayak uyduran değil değişimi başlatan; değişimle beraber değişen ve gelişen işletmeler ayakta kalmaktadır. İşletmelerin karşı karşıya kaldığı birçok trend ve gelişme bulunmaktadır.

İşletmeler aşağıda kısa kısa açıklanacak “küreselleşme, rekabet, dijitalleşme, inovasyon ve sosyal sorumluluk” konularındaki gelişmeleri takip etmek ve bu alanlarda başarılı faaliyetler yürütmek durumundadır.

Küreselleşme

Küreselleşme sadece küresel düzeyde ticareti değil daha geniş bir durumu açıklayan bir kavramdır. Buna göre küresel dünya içinde toplumlar giderek birbirlerine daha çok benzemeye ve kültürel olarak yaklaşmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle küreselleşme; sadece fiziksel sınırların değil kültürel sınırların da ortadan kalkmasını ifade etmektedir.

Evrensel boyutlarda dünya ticaretini serbestleştirme çabalarına küreselleşme denebilir. Küreselleşme, özellikle 1980 sonları ve 1990 başlarından itibaren dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanan bir kavramdır.

Buna göre bir işletme mal ve hizmet üretimi için gerekli her türlü bilgiyi istediği girdi piyasasında temin edebilmekte; mal ve hizmeti üretebilmek için gerekenleri istediği iş gücü piyasasından alabilmekte; ürettiği mal ve hizmetleri istediği pazara sunabilmekte ve işlemler için gerekli olan sermayeyi istediği sermaye piyasasında bulabilmektedir. Küreselleşme denilen olgu aynı zamanda işletmeler için önemli fırsatları da ortaya çıkarmaktır. Küreselleşme sayesinde işletmeler ürünlerini sadece iç pazara değil artık dış pazarlara da satabilmektedir. Diğer taraftan sadece iç iş gücü piyasasından değil, işletmenin ihtiyaç duyduğu kaynak ve kabiliyetleri diğer ülkelerden de temin etme imkânına sahiptir.

Rekabet

En temel tanımı ile rekabet, en az iki birim arasındaki yarıştır. Bu birimler örgütte çalışan birey, işletmenin departmanları, aynı sektörde faaliyet gösteren işletmeler, üniversiteler, belediyeler, şehirler olabilmektedir.

İşletmeler pazara sundukları mal ve hizmetleri mümkün olan en düşük maliyetle üretmeye çalışmanın yanında kârlarını da mümkün olan en üst düzeye çıkarmaya çabalamaktadır. Fakat kârların yüksek olduğu pazarlar aynı zamanda yeni rakiplerin de pazara girmesini beraberinde getirebilmektedir. Bunun sonucunda işletmeler rekabetten kaçınmak veya onu dengelemek için yüksek kâr getirisi olan fiyatları tercih etmekten uzaklaşmaktadır. Böylece rekabet, piyasada fiyatların düşmesine katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda rekabet, işletmeleri kârlılıklarını sürdürebilmek ve işleri yürütmek için yeni yol ve yöntemler bulmaya sevk etmektedir. Nitekim işletmeler kârlı kalabildikleri sürece piyasada var olabilmektedir.

Dijitalleşme

Teknolojik gelişmeler sanayi devriminden günümüze kadar işletmeleri derinden etkilemiştir. Küreselleşme ile beraber sınırların önemini kaybetmesi, aynı şekilde müşteri istek ve ihtiyaçlarının ülkeler arasında benzerlik göstermeye başlaması, diğer taraftan ulaşım imkânlarının artması internetin oluşturduğu bu her tarafa ulaşma fırsatını çok daha değerli hâle getirmiştir. e-Ticaret kavramı gelişmiş, e-Ticaretin ticaretteki payı her geçen gün artmaya başlamıştır. Diğer yandan akıllı telefonların ve buna bağlı olarak mobil uygulamaların artışı şirketlerin ürün ve hizmetlerinin müşterilerinin cebine girmesine sebep olmuştur. Bu durum, bu baş döndürücü gelişmeyi fırsata çevirenler için çok büyük bir getiri sağlarken maalesef ayak uyduramayan işletmelerin küçülmesine hatta batmasına neden olmuştur. Yönetim bilişim sistemleri sayesinde işletmeler iç işleyişini çok daha etkin yaparken büyük veri sayesinde pazar ve pazarlama araştırmaları akıl almaz noktalara gelmiştir. Büyük veri sayesinde telefonumuzda web sayfasından aradığımız ürün sosyal medya hesabımızda sponsorlu reklam olarak çıkmaktadır.

İnovasyon

Ürünlerde, üretim süreçlerinde, pazarlama yöntemlerinde veya yönetsel faaliyetlerde yapılan ve ticari olarak bir değer taşıyan yenilikler veya önemli iyileştirmeler şeklinde tanımlanan inovasyon günümüzde işletmelerin karşı karşıya kaldığı önemli bir kavramdır.

Teknolojinin değişmesi, Dünyanın küçük bir köy hâline gelmesi, eğitim seviyesinin artması artık müşterilerin mevcutla yetinememelerine sebep olmaktadır. İşletmeler bir yandan değişen müşteri istek ve ihtiyaçlarına cevap verecek yeni ürün ve hizmetler sunarken diğer yandan mevcut mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım, pazarlama süreçlerinde yeniliğe gitmeye başlamışlardır.

Sosyal Sorumluluk ve İş Etiği

Şirketler sosyal yaşamın bir gereği olarak kurulur ve yaşamlarını sürdürür. Bu da içinde yaşadıkları toplumun kendilerine bazı sosyal sorumluluklar yüklemesine neden olur. Bu kapsamda işletmelerin faaliyet gösterdiği ekonomik çevrede yer alan paydaşlar ile karşılıklı fayda ve çıkar ilişkisi vardır. Bu ilişkinin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için taraflar arasında dengeli bir değişim olması gerekmektedir.

İşletmenin Amaçları

Amaç gelecekte ulaşmak istenen noktayı ifade eder. İşletmenin amaçları, faaliyetlerinin sonucunda elde etmek istedikleri olup işletmenin yaptığı işleri, faaliyetleri “niçin” yaptığını, “neyi veya neleri elde etmek için” yaptığını belirten sonuçlardır. Amaçların kısa, orta ve uzun vadeli olması; işletmenin faaliyet gösterdiği sektör, teknoloji ve çevrenin değişimine göre farklı oluşturulabilir. Teknoloji firması için uzun vadeli bir amaç, inşaat firması için orta vadeli olabilir.

Ekonomik Amaçlar

İşletmelerin kârlılık, büyüme ve süreklilik olmak üzere 3 temel ekonomik amacı bulunmaktadır.

Kârlılık; Genel anlamda kâr, bir işletmenin belirli bir çalışma döneminde elde ettiği gelirlerden aynı dönemdeki tüm giderler çıktıktan sonra kalan artı değerdir. İşletmelerin varoluş sebepleri uzun vadede kâr elde etmektir.

Süreklilik; İşletmeler kurulurken uzun dönemde hayatını devam ettirme amacıyla kurulur. Dolayısıyla İşletmelerin faaliyetlerini yürütürken uzun dönemde hayatlarını devam ettirmelerini engelleyecek faaliyetlerden kaçınması gerekmektedir. Bu sebepten işletmeler; kârlılık, büyüme ve süreklilik arasında başarılı bir dengeye ihtiyaç duyar.

Büyüme; İşletmede sayısal ve nitelik olarak gelişimi ifade eder. Sayısal olarak büyümeden kastedilen husus varlık ve kaynaklardaki hacimsel artıştır. Bu artışa; cironun, kârlılığın, kapasitenin, istihdam edilen işgören sayısının artışı örnek olarak verilebilir.

Ekonomik Olmayan Amaçlar

Değişen kültürel değerler, kanuni düzenlemeler ve müşteriler ile toplumun beklentileri işletmelerin ekonomik olmayan amaçları benimseme gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu kapsamda işletme; bir taraftan çeşitli paydaş gruplarının isteklerine uygun hareket etmek, diğer taraftan sosyal sorumluluk faaliyetleri yerine getirmek durumundadır.

Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin işletmeler için birtakım faydalar sağlayacağı ifade edilmektedir. Bu faydalardan öne çıkanlar şunlardır:

  • Müşteri güveninin kazanılmasını sağlar, müşteri sadakatini arttırır,
  • İşletmenin marka imajını olumlu etkiler ve marka değerini arttırır,
  • Kurumsal itibarı arttırır,
  • Yeni pazarlar için fırsat yaratır,
  • Nitelikli insanların işletmeye çekilmesine yardımcı olur,
  • Çalışanların yeteneklerini geliştirir ve motivasyon sağlar,
  • İnsan kaynaklarının gelişimini ve devamlılığını sağlar,
  • Satışları artmasına katkıda bulunur,
  • İşletmenin piyasa değerinin artmasına yardımcı olur.

İşletmenin Fonksiyonları

İşletmeler temel olarak üretim, pazarlama ve finansman fonksiyonlarına sahiptir.

Yönetim

Yönetim örgütün, amaçlarına etkili ve verimli olarak ulaşabilmesi için, sahip olunan kaynakların planlama, örgütleme, yürütme, koordinasyon ve kontrol etme faaliyetlerinden meydana gelen bir süreçtir.

Yönetim süreci yaklaşımında anlatıldığı üzere Fayol işletmedeki faaliyetleri 6 gruba ayırmış ve bunların en önemlisinin yönetim olduğunu vurgulamıştır. Aynı şekilde yönetim fonksiyonunu da beş fonksiyondan oluşan bir süreç olarak tanımlamıştır. Aşağıda bu fonksiyonlar kısa kısa anlatılacaktır.

Planlama, örgütsel amacı gerçekleştirmek için neyin, nasıl ve hangi kaynaklarla yapılacağının önceden belirlenmesidir. Plan aynı zamanda bir karar ve kararlar toplamıdır.

Örgütleme , işletmenin mal ve hizmet üretiminde kullandığı fiziksel, mali ve beşeri kaynaklarının, uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesi ve değer yaratacak şekilde birleştirilmesi anlamına gelir. Diğer bir deyişle işler ile kişilerin eşleştirilmesidir.

Yönlendirme , işletmenin planları çerçevesinde örgütlenen unsurların, örgütsel amaçları gerçekleştirecek tarzda harekete geçirilmesidir.

Koordinasyon , Örgütler çeşitli unsurlardan oluşur. Her örgütsel unsurun, örgütün hedeflerini gerçekleştirebilmek için uyumlu biçimde bir araya getirilmesi ve tasarlanması gerekir.

Kontrol , amaçlanan yani planlanan ile gerçekleşen arasındaki farklılığı ortaya çıkarma etkinliğidir. Kontrol sayesinde planlanan durumla gerçekleşen durum arasındaki fark tespit edilmeye çalışılır.

Üretim

Üretim; mal ve hizmetlerin oluşturulması, genişletilmesi, üretilmesi veya iyileştirilmesi işlemlerinin tümünü kapsar. Aynı zamanda üretim, belirli işlemlerin yardımıyla mal ve hizmetlerin yaratılmasıdır. Malların üretimi esasen insanların, paraların, malzemelerin ve tesislerin sorunsuz çalışan bir sistem olarak yapılandırılmasına bağlıdır.

Pazarlama

Pazarlama, “taraflarına değer yaratan değişim ilişki ağlarını oluşturma, sürdürme ve geliştirmeyi amaçlayan uygulamalı bir bilim” olarak tanımlanmaktadır.

Bir işletme fonksiyonu olarak pazarlama, işletmelerin amaçlarına uygun değişimleri sağlamak üzere mal, hizmet veya düşüncelerin oluşturulması, fiyatlandırılması, dağıtılması ve tutundurulması üzerine çaba ve planlamaları içermektedir.

Muhasebe ve Finans

İşletme faaliyetlerinin yürütülmesinde hem finansman sağlamak hem de gerekli kayıtları tutmak önemli bir işletme fonksiyonu olarak öne çıkmaktadır. Muhasebe; mali nitelikteki işlemleri anlamlı ve güvenilir ilgili kaynaklardan toplanması, doğruluklarının saptanması, kaydedilmesi, sınıflandırılması, raporlanması, analiz edilerek ve yorumlanarak ilgili taraflara iletilmesi süreci olarak tanımlanmaktadır.

İnsan Kaynakları

Üretim faktörlerinden birisi olan iş gücünün yönetimi ile ilgili tüm faaliyetleri kapsayan insan kaynakları yönetimi diğer üretim faktörleri üzerinde de önemli bir etkiye sahip olması sebebiyle günümüzde artan bir popülerliğe sahiptir. İnsan kaynakları yönetimi örgüt içinde çalışan insanların istihdamı, gelişimi ve refahı için stratejik, bütünleştirici, uyumlu bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır.

Ar-Ge (Araştırma Geliştirme)

Günümüzde işletmeler bilgi çağını tecrübe etmektedir. Bu çağda küreselleşme ve bilgi teknolojilerinin gelişmiş yapısı hem rekabeti hem de işletmelerin faaliyet gösterdikleri pazarların niteliğini dönüştürmektedir. Artık işletmeler daha fazla bir şekilde yenilik ve araştırmageliştirme temelli bakış açısına sahip olmak durumundadır.

Halkla İlişkiler

Ar-Ge’nin bir işletme fonksiyonu olarak son yıllarda öne çıkmasına benzer bir durum Halkla İlişkiler için de geçerlidir. Günden güne daha karmaşık bir hâle gelen günümüz pazarlarında etkin ve verimli iş neticeleri elde edebilmek için bir işletme fonksiyonu olan halkla ilişkiler önemli hâle gelmiştir. Halkla ilişkiler veya kurumsal iletişim olarak ifade edilen iş sürecinde işletmeler hem müşterilere hem de kamuoyuna doğru mesajları uygun bir iletişim dili ile ulaştırmaya çalışmaktadır. Halkla ilişkiler, “işletmenin yakın çevresi ve toplumun çeşitli kesimleriyle kurduğu, onların işletme veya ürünleri hakkında olumlu görüş, imaj ve davranışlar oluşturmasına yönelik iletişim ve ilişkiler” olarak ifade edilmektedir.

İşletme Kavramı ve İşletmeciliğe İlişkin Temel Kavramlar

TDK’ye göre İşletme; “İşletmek işi”, “Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak kurulan kurum”, “Bir kuruluşu verimli bir duruma getirip kazanç sağlama yöntemi” ve “İş yeri” anlamlarına gelmektedir. İşletme Kâr amacı güderek insanlara gerekli olan malları ve hizmetleri üreten ve/veya satan örgütlerdir.

Örgüt; kişilerin tek başlarına gerçekleştiremeyecekleri amaçları, başkaları ile bir araya gelerek ve bilgi ve yeteneklerini birleştirerek gerçekleştirmelerini sağlayan bir iş bölümü ve koordinasyon sistemidir.

Kâr amacı gütmeyen örgütler; kamu kurum kuruluşları ve sivil toplum kuruluşlarıdır. Adından da anlaşılacağı üzere bu örgütlerin asıl amaçları kâr elde etmek değildir. Belirlemiş oldukları amacı gerçekleştirmek için faaliyette bulunurlar. Fakat bu durum örgütlerin gelir ve kâr elde etmeyeceği/etmediği manasına gelmemektedir. Bu örgütler de faaliyetleri sonucu gelir/kâr elde etmektedir.

Kısaca özetlemek gerekirse işletmeler;

  • Ürün veya hizmetler için fırsatları belirlemek;
  • Ürün veya hizmetlere olan talebi değerlendirmek;
  • Yatırım için gerekli olan parayı ve işletme sermayesini elde etmek;
  • Mal ve / veya hizmet üretimini yönetmek;
  • Malları ve / veya hizmetleri pazarlamak;
  • Devlet gereksinimlerini karşılamak ve süreçleri iyileştirmek için kayıtları tutmak zorundadır.

İşletme birbirini tamamlayan üç unsurdan meydana gelir. Bunlar; fiziki, beşeri ve kavramsal unsurlardır.

  • Fiziki unsur bir işletmede bulunan fiziksel somut amaçlar için kullanılabilen tüm varlıkları kapsar.
  • Beşeri unsur işletmenin en alt kademesinden en üst kademesine kadar olan insan kaynaklarını ifade eder.
  • Kavramsal unsur ise işletmede kullanılan tüm yöntem, teknik, süreç ve ilkeleri açıklamak için kullanılır.

Bir işletmenin kuruluş aşamasında gerekli olan hususlar;

  • Motivasyon
  • İş Fikri Belirleme
  • Çalışma Programı
  • Ön Değerlendirme
  • Fizibilite Etüdü
  • İş Planının Hazırlanması
  • İşi Kurma
  • Büyüme-Gelişme

İşletme tanımında da vurgulandığı üzere işletmelerin varlık sebebi başkalarının ihtiyacını karşılamaktır. O zaman işletmelerin, ihtiyacın ne olduğunu ve hangi müşterilerin hangi ihtiyaçları karşılandığında mutlu olacağını bilmesi lazımdır. Böylelikle işletmeler doğru ihtiyaçları üretmeye ve/veya pazarlamaya odaklanabilir.

Maslow’a göre insan ihtiyaçları belirli bir süre içerisinde ortaya çıkar ve bu ihtiyaçların giderilmesinde bu sıranın takip edilmesi gerekmektedir.

Bu ihtiyaçlar kısa kısa açıklanmıştır:

  • Fizyolojik ihtiyaçlar: Yiyecek, su ve barınak ihtiyacı gibi temel hayatta kalma ihtiyaçları.
  • Güvenlik ihtiyaçları: İş yerinde ve evde güvende hissetme ihtiyacı.
  • Sosyal ihtiyaçlar: Sevildiğini, kabul edildiğini ve grubun bir parçası olduğunu hissetme ihtiyacı.
  • Saygınlık ihtiyacı: Kendinden saygı ve statü veya önem duygusunun yanı sıra başkalarından tanınması ve onaylanması ihtiyacı.
  • Kendini tamamlama ihtiyaçları: Kişinin en büyük potansiyelini geliştirme ihtiyacı.

Tarihin ilk çağlarında üretim yapabilmek için doğa ve emek yeterliydi. Örneğin karnı acıkan insan meyveleri toplayarak ya da hayvanları yakalayarak karnını doyurabilmekteydi. Daha sonra çeşitli araç gereçlerin sermaye şeklinde üçüncü üretim faktörü olarak ilk iki faktöre katıldığını görmekteyiz. Günümüzde ise ilk üç faktöre girişimcilik faktörü de eklenmiştir. Ekonomistler, bu dört temel girdiyi ifade etmek için üretim faktörleri terimini kullanır; doğal kaynaklar, sermaye, insan kaynakları ve girişimcilik.

Doğal Kaynaklar, mal üretmek için kullanılan doğadan elde edilen ham maddelerdir. Ağaçlar, su ve tahıllar doğal kaynaklardır.

Sermaye kavramı gündelik kullanımda para ile eş değer kullanılsa dahi işletme/iktisat alanlarında para ile sınırlı değildir. Sermaye, makineleri, araçları, binaları veya mal üretiminde kullanılan her şeyi içerir.

Emek (İş gücü) mal ve hizmetlerin üretilmesi ve /veya satılması için gerekli olan tüm süreçlerde yer alan, emeğini, bilgisini ortaya koyarak işletmenin amaçlarına ulaşmasına katkı sağlamaya çalışan kişileri nitelemektedir.

Girişimci, son olarak ele alınacak faktördür. Diğer faktörleri bulan, bir araya getiren, belirli bir ahenk içinde yöneten kişidir.

Piyasa en temel şekli ile ürüne yönelik arz ile talebin buluştuğu yerdir. Ürün; ekonomik mal veya hizmetlerin ortaya konulması, yaratılması için yapılan faaliyetler sonucu ortaya konulan çıktılardır. Ürünler “mal” ve “hizmet” diye ikiye ayrılmaktadır.

Mal: Üretim faktörlerinin tedarik edilerek üretim sürecine tabi tutulmaları sonucu elde edilen ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan somut maddeler ya da mamullerdir. Hizmet: Üretim faktörlerinin tedarik edilerek üretim sürecine tabi tutulmaları sonucunda elde edilen ve insanların ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılan soyut faaliyetlerdir.

Kolayda Mallar: Tüketicilerin az çaba sarf ederek satın almaya niyetli oldukları, genelde diğer ürünlere göre daha sık satın alınan, göreli olarak daha düşük fiyatlara sahip ürün grubudur.

Beğenmeli Mallar: Tüketicilerin fiyat ve kalite karşılaştırması yaparak satın aldıkları ürünlerdir. Örneğin beyaz ve kahverengi eşyalar bu ürün grubunda yer almaktadır.

Özellikli Mallar: Özellikli mallar tüketiciye üst düzeyde ve farklı getiriler sağlayan, özgün özelliklere sahip ürünlerdir. Bu ürünlerin birçoğu, tüketicilerin kendi imajları ile örtüşen anlam taşırlar.

İşletmeciliğin Tarihsel Gelişimi

İşletmecilik bugünkü duruma çeşitli evrelerden geçerek gelmiştir. Bu evreleri iki başlıkta toplamak mümkündür: Endüstri Devrimi öncesi ve Endüstri Devrimi sonrası. Sanayi (endüstri) devrimi öncesi işletmeden bahsedilirken yüzyılları aşkın bir sürece bakmak gerekmektedir.

18. yüzyıl sonlarında başlayıp 19. yüzyılda gelişerek seri üretimi, fabrikalaşmayı sağlayan sanayi devrimi, ekonomik hayat üzerinde olduğu gibi işletmelerin gelişimi üzerinde de önemli etkiler oluşturmuştur. Bu devrim ile birlikte buharlı makinelerin icat edilmesi ve sanayiye uygulanması, usta-çırak ilişkisinde iş yapan küçük atölye tipi iş yerlerinin, önce makinelerle üretim yapan büyük atölyelere, sonra da giderek artan ölçüde kitlesel üretim yapan fabrikalara dönüşmesine sebep olmuştur.

Sanayi devrimine kadar işletmelerin gelişimi atölye düzeyinde üretim çerçevesinde devam etmiştir. Sanayi devrimi ile bu düzey radikal bir şekilde değişmiş ve bambaşka işletme ve üretim dünyası ortaya çıkmıştır. Böylece işletmeler atölye düzeyinde, el yordamıyla üretimden sıyrılarak pazar için üretim yapan ve seri üretime olanak sağlayan dev makineler ile çok miktarda üretim yapan büyük fabrikalara dönüşmüştür.

Sanayi devrimi sonucu ortaya çıkan büyük işletmeler beraberinde farklı sorunları da getirmiştir. Bu sorunların çözümü için bir taraftan girişimciler ve yöneticiler cevap ararken diğer taraftan yavaş yavaş akademik çevrelerde de bu sorunların çözümleri tartışılmıştır. Ve böylece yavaş yavaş işletme (yönetimi) bilimi oluşmaya başlamıştır. Sanayi devriminden 1900’lü yılların başına kadar işletme yönetimine yönelik ilkeler, yöntemler, teknikler ve başarılı uygulamalar yapan yöneticiler olsa da bu uygulamalar bireysel düzeyde kalmıştır. Bu sebeple tarihsel bir yaklaşımla işletme yönetimi bilimsel olarak 1900’lü yılların başından başlatılarak Klasik yönetim anlayışı, Neoklasik yönetim anlayışı, Modern yönetim anlayışı ve Modern sonrası yönetim anlayışı şeklinde 4 aşamada ele alınmaktadır.

Klasik Yönetim Teorisi

Bu teori; işletme yönetimi alanında genel kabul gören doğrudan işletme ve yönetimine ilişkin ilk sistematik görüşler olması ve hâlâ geçerliliğini büyük ölçüde koruyor olması sebebiyle “Klasik Yönetim” olarak adlandırılmıştır. Klasik yönetim teorisi genel olarak örgütlerde insan unsurunu göz ardı etmiştir. Rasyonellik ve mekanik süreçler teorinin hareket noktası olmuştur. Son olarak bu teori kapalı sistem anlayışı dolayısıyla dış çevre şartlarını göz ardı etmiştir.

Neoklasik Yönetim Teorisi

Klasik yönetim dönemini 1930’larda başlayan Neoklasik yönetim düşüncesi izlemiştir. Neoklasik yönetim düşüncesi, örgütün performansının çalışanların motivasyonu ile sağlanacağını düşünen bu sebeple çalışmalarını motivasyon, informal ilişkiler ve liderlik üzerine bina eden bir yönetim yaklaşımıdır.

Modern Yönetim Teorisi

Yukarıda değinildiği üzere her iki teoriye de çeşitli eleştiriler getirilmiştir. Her iki teori de bir diğerini yok saymış ve kendisinin genelgeçer tek doğru olduğunu ileri sürmüştür. Gerek bu eleştirilerin artması gerek işletme ile ilgili farklı bilim adamlarının çalışmalara dâhil olması klasik ve neoklasik yönetim düşüncesinin yerine geçecek yeni bir teorik yaklaşımın ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu da modern yönetim teorisidir. Biyolojideki genel sistem kuramından hareketle ortaya çıkan modern yönetim teorisini oluşturan temel iki yaklaşım bulunmaktadır. Bunlar sistem yaklaşımı ve durumsallık yaklaşımıdır.

Sistem Yaklaşımı

Sistem; genel olarak ortak bir amaca ulaşmak üzere karşılıklı bağımlılık ilişkisine sahip parçalardan oluşan bütün olarak tanımlanabilir. Sistem yaklaşımında bütünü oluşturan parçaların her birinin kendine has işleyiş özelliği olmasına rağmen her birinin etkinliğinin de birbirlerine bağlı olması önemlidir.

Durumsallık Yaklaşımı

Durumsallık yaklaşımı her iki teorinin de (Klasik ve Neoklasik) genel geçer ilkeler arayışına yöneltilen eleştirilerden meydana gelmiştir. Bu yaklaşıma göre örgütler gerek çevre şartları gerekse dış çevre şartları itibariyle birbirinden farklıdır. Bu sebepten dolayı her örgüt için geçerli tek doğru yoktur. Çeşitli kriterler ışığında farklı örgütler için farklı doğrular olabilmektedir. Bu yaklaşıma göre örgütler için tek doğru yoktur. Örgütler, sahip oldukları teknoloji düzeyine, çevrenin değişim hızına, örgütün büyüklüğüne, çalışanların niteliğine ve sektörün özelliğine göre farklı doğrulara diğer bir deyişle farklı reçetelere sahiptir.

Günümüz İşletmelerinin Karşı Karşıya Kaldığı Gelişmeler

İşletmelerin faaliyet yürüttükleri çevre dinamik bir çevredir. Sürekli değişen ve dönüşen çevre koşullarına ayak uydurmak işletmeler için zorlu bir görevdir. Günümüz iş dünyasında değişime ayak uyduran değil değişimi başlatan; değişimle beraber değişen ve gelişen işletmeler ayakta kalmaktadır. İşletmelerin karşı karşıya kaldığı birçok trend ve gelişme bulunmaktadır.

İşletmeler aşağıda kısa kısa açıklanacak “küreselleşme, rekabet, dijitalleşme, inovasyon ve sosyal sorumluluk” konularındaki gelişmeleri takip etmek ve bu alanlarda başarılı faaliyetler yürütmek durumundadır.

Küreselleşme

Küreselleşme sadece küresel düzeyde ticareti değil daha geniş bir durumu açıklayan bir kavramdır. Buna göre küresel dünya içinde toplumlar giderek birbirlerine daha çok benzemeye ve kültürel olarak yaklaşmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle küreselleşme; sadece fiziksel sınırların değil kültürel sınırların da ortadan kalkmasını ifade etmektedir.

Evrensel boyutlarda dünya ticaretini serbestleştirme çabalarına küreselleşme denebilir. Küreselleşme, özellikle 1980 sonları ve 1990 başlarından itibaren dünyada yaygın olarak kullanılmaya başlanan bir kavramdır.

Buna göre bir işletme mal ve hizmet üretimi için gerekli her türlü bilgiyi istediği girdi piyasasında temin edebilmekte; mal ve hizmeti üretebilmek için gerekenleri istediği iş gücü piyasasından alabilmekte; ürettiği mal ve hizmetleri istediği pazara sunabilmekte ve işlemler için gerekli olan sermayeyi istediği sermaye piyasasında bulabilmektedir. Küreselleşme denilen olgu aynı zamanda işletmeler için önemli fırsatları da ortaya çıkarmaktır. Küreselleşme sayesinde işletmeler ürünlerini sadece iç pazara değil artık dış pazarlara da satabilmektedir. Diğer taraftan sadece iç iş gücü piyasasından değil, işletmenin ihtiyaç duyduğu kaynak ve kabiliyetleri diğer ülkelerden de temin etme imkânına sahiptir.

Rekabet

En temel tanımı ile rekabet, en az iki birim arasındaki yarıştır. Bu birimler örgütte çalışan birey, işletmenin departmanları, aynı sektörde faaliyet gösteren işletmeler, üniversiteler, belediyeler, şehirler olabilmektedir.

İşletmeler pazara sundukları mal ve hizmetleri mümkün olan en düşük maliyetle üretmeye çalışmanın yanında kârlarını da mümkün olan en üst düzeye çıkarmaya çabalamaktadır. Fakat kârların yüksek olduğu pazarlar aynı zamanda yeni rakiplerin de pazara girmesini beraberinde getirebilmektedir. Bunun sonucunda işletmeler rekabetten kaçınmak veya onu dengelemek için yüksek kâr getirisi olan fiyatları tercih etmekten uzaklaşmaktadır. Böylece rekabet, piyasada fiyatların düşmesine katkı sağlamaktadır. Aynı zamanda rekabet, işletmeleri kârlılıklarını sürdürebilmek ve işleri yürütmek için yeni yol ve yöntemler bulmaya sevk etmektedir. Nitekim işletmeler kârlı kalabildikleri sürece piyasada var olabilmektedir.

Dijitalleşme

Teknolojik gelişmeler sanayi devriminden günümüze kadar işletmeleri derinden etkilemiştir. Küreselleşme ile beraber sınırların önemini kaybetmesi, aynı şekilde müşteri istek ve ihtiyaçlarının ülkeler arasında benzerlik göstermeye başlaması, diğer taraftan ulaşım imkânlarının artması internetin oluşturduğu bu her tarafa ulaşma fırsatını çok daha değerli hâle getirmiştir. e-Ticaret kavramı gelişmiş, e-Ticaretin ticaretteki payı her geçen gün artmaya başlamıştır. Diğer yandan akıllı telefonların ve buna bağlı olarak mobil uygulamaların artışı şirketlerin ürün ve hizmetlerinin müşterilerinin cebine girmesine sebep olmuştur. Bu durum, bu baş döndürücü gelişmeyi fırsata çevirenler için çok büyük bir getiri sağlarken maalesef ayak uyduramayan işletmelerin küçülmesine hatta batmasına neden olmuştur. Yönetim bilişim sistemleri sayesinde işletmeler iç işleyişini çok daha etkin yaparken büyük veri sayesinde pazar ve pazarlama araştırmaları akıl almaz noktalara gelmiştir. Büyük veri sayesinde telefonumuzda web sayfasından aradığımız ürün sosyal medya hesabımızda sponsorlu reklam olarak çıkmaktadır.

İnovasyon

Ürünlerde, üretim süreçlerinde, pazarlama yöntemlerinde veya yönetsel faaliyetlerde yapılan ve ticari olarak bir değer taşıyan yenilikler veya önemli iyileştirmeler şeklinde tanımlanan inovasyon günümüzde işletmelerin karşı karşıya kaldığı önemli bir kavramdır.

Teknolojinin değişmesi, Dünyanın küçük bir köy hâline gelmesi, eğitim seviyesinin artması artık müşterilerin mevcutla yetinememelerine sebep olmaktadır. İşletmeler bir yandan değişen müşteri istek ve ihtiyaçlarına cevap verecek yeni ürün ve hizmetler sunarken diğer yandan mevcut mal ve hizmetlerin üretim, dağıtım, pazarlama süreçlerinde yeniliğe gitmeye başlamışlardır.

Sosyal Sorumluluk ve İş Etiği

Şirketler sosyal yaşamın bir gereği olarak kurulur ve yaşamlarını sürdürür. Bu da içinde yaşadıkları toplumun kendilerine bazı sosyal sorumluluklar yüklemesine neden olur. Bu kapsamda işletmelerin faaliyet gösterdiği ekonomik çevrede yer alan paydaşlar ile karşılıklı fayda ve çıkar ilişkisi vardır. Bu ilişkinin sağlıklı bir şekilde devam edebilmesi için taraflar arasında dengeli bir değişim olması gerekmektedir.

İşletmenin Amaçları

Amaç gelecekte ulaşmak istenen noktayı ifade eder. İşletmenin amaçları, faaliyetlerinin sonucunda elde etmek istedikleri olup işletmenin yaptığı işleri, faaliyetleri “niçin” yaptığını, “neyi veya neleri elde etmek için” yaptığını belirten sonuçlardır. Amaçların kısa, orta ve uzun vadeli olması; işletmenin faaliyet gösterdiği sektör, teknoloji ve çevrenin değişimine göre farklı oluşturulabilir. Teknoloji firması için uzun vadeli bir amaç, inşaat firması için orta vadeli olabilir.

Ekonomik Amaçlar

İşletmelerin kârlılık, büyüme ve süreklilik olmak üzere 3 temel ekonomik amacı bulunmaktadır.

Kârlılık; Genel anlamda kâr, bir işletmenin belirli bir çalışma döneminde elde ettiği gelirlerden aynı dönemdeki tüm giderler çıktıktan sonra kalan artı değerdir. İşletmelerin varoluş sebepleri uzun vadede kâr elde etmektir.

Süreklilik; İşletmeler kurulurken uzun dönemde hayatını devam ettirme amacıyla kurulur. Dolayısıyla İşletmelerin faaliyetlerini yürütürken uzun dönemde hayatlarını devam ettirmelerini engelleyecek faaliyetlerden kaçınması gerekmektedir. Bu sebepten işletmeler; kârlılık, büyüme ve süreklilik arasında başarılı bir dengeye ihtiyaç duyar.

Büyüme; İşletmede sayısal ve nitelik olarak gelişimi ifade eder. Sayısal olarak büyümeden kastedilen husus varlık ve kaynaklardaki hacimsel artıştır. Bu artışa; cironun, kârlılığın, kapasitenin, istihdam edilen işgören sayısının artışı örnek olarak verilebilir.

Ekonomik Olmayan Amaçlar

Değişen kültürel değerler, kanuni düzenlemeler ve müşteriler ile toplumun beklentileri işletmelerin ekonomik olmayan amaçları benimseme gerekliliğini ortaya çıkarmıştır. Bu kapsamda işletme; bir taraftan çeşitli paydaş gruplarının isteklerine uygun hareket etmek, diğer taraftan sosyal sorumluluk faaliyetleri yerine getirmek durumundadır.

Sosyal sorumluluk faaliyetlerinin işletmeler için birtakım faydalar sağlayacağı ifade edilmektedir. Bu faydalardan öne çıkanlar şunlardır:

  • Müşteri güveninin kazanılmasını sağlar, müşteri sadakatini arttırır,
  • İşletmenin marka imajını olumlu etkiler ve marka değerini arttırır,
  • Kurumsal itibarı arttırır,
  • Yeni pazarlar için fırsat yaratır,
  • Nitelikli insanların işletmeye çekilmesine yardımcı olur,
  • Çalışanların yeteneklerini geliştirir ve motivasyon sağlar,
  • İnsan kaynaklarının gelişimini ve devamlılığını sağlar,
  • Satışları artmasına katkıda bulunur,
  • İşletmenin piyasa değerinin artmasına yardımcı olur.

İşletmenin Fonksiyonları

İşletmeler temel olarak üretim, pazarlama ve finansman fonksiyonlarına sahiptir.

Yönetim

Yönetim örgütün, amaçlarına etkili ve verimli olarak ulaşabilmesi için, sahip olunan kaynakların planlama, örgütleme, yürütme, koordinasyon ve kontrol etme faaliyetlerinden meydana gelen bir süreçtir.

Yönetim süreci yaklaşımında anlatıldığı üzere Fayol işletmedeki faaliyetleri 6 gruba ayırmış ve bunların en önemlisinin yönetim olduğunu vurgulamıştır. Aynı şekilde yönetim fonksiyonunu da beş fonksiyondan oluşan bir süreç olarak tanımlamıştır. Aşağıda bu fonksiyonlar kısa kısa anlatılacaktır.

Planlama, örgütsel amacı gerçekleştirmek için neyin, nasıl ve hangi kaynaklarla yapılacağının önceden belirlenmesidir. Plan aynı zamanda bir karar ve kararlar toplamıdır.

Örgütleme , işletmenin mal ve hizmet üretiminde kullandığı fiziksel, mali ve beşeri kaynaklarının, uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesi ve değer yaratacak şekilde birleştirilmesi anlamına gelir. Diğer bir deyişle işler ile kişilerin eşleştirilmesidir.

Yönlendirme , işletmenin planları çerçevesinde örgütlenen unsurların, örgütsel amaçları gerçekleştirecek tarzda harekete geçirilmesidir.

Koordinasyon , Örgütler çeşitli unsurlardan oluşur. Her örgütsel unsurun, örgütün hedeflerini gerçekleştirebilmek için uyumlu biçimde bir araya getirilmesi ve tasarlanması gerekir.

Kontrol , amaçlanan yani planlanan ile gerçekleşen arasındaki farklılığı ortaya çıkarma etkinliğidir. Kontrol sayesinde planlanan durumla gerçekleşen durum arasındaki fark tespit edilmeye çalışılır.

Üretim

Üretim; mal ve hizmetlerin oluşturulması, genişletilmesi, üretilmesi veya iyileştirilmesi işlemlerinin tümünü kapsar. Aynı zamanda üretim, belirli işlemlerin yardımıyla mal ve hizmetlerin yaratılmasıdır. Malların üretimi esasen insanların, paraların, malzemelerin ve tesislerin sorunsuz çalışan bir sistem olarak yapılandırılmasına bağlıdır.

Pazarlama

Pazarlama, “taraflarına değer yaratan değişim ilişki ağlarını oluşturma, sürdürme ve geliştirmeyi amaçlayan uygulamalı bir bilim” olarak tanımlanmaktadır.

Bir işletme fonksiyonu olarak pazarlama, işletmelerin amaçlarına uygun değişimleri sağlamak üzere mal, hizmet veya düşüncelerin oluşturulması, fiyatlandırılması, dağıtılması ve tutundurulması üzerine çaba ve planlamaları içermektedir.

Muhasebe ve Finans

İşletme faaliyetlerinin yürütülmesinde hem finansman sağlamak hem de gerekli kayıtları tutmak önemli bir işletme fonksiyonu olarak öne çıkmaktadır. Muhasebe; mali nitelikteki işlemleri anlamlı ve güvenilir ilgili kaynaklardan toplanması, doğruluklarının saptanması, kaydedilmesi, sınıflandırılması, raporlanması, analiz edilerek ve yorumlanarak ilgili taraflara iletilmesi süreci olarak tanımlanmaktadır.

İnsan Kaynakları

Üretim faktörlerinden birisi olan iş gücünün yönetimi ile ilgili tüm faaliyetleri kapsayan insan kaynakları yönetimi diğer üretim faktörleri üzerinde de önemli bir etkiye sahip olması sebebiyle günümüzde artan bir popülerliğe sahiptir. İnsan kaynakları yönetimi örgüt içinde çalışan insanların istihdamı, gelişimi ve refahı için stratejik, bütünleştirici, uyumlu bir yaklaşım olarak tanımlanmaktadır.

Ar-Ge (Araştırma Geliştirme)

Günümüzde işletmeler bilgi çağını tecrübe etmektedir. Bu çağda küreselleşme ve bilgi teknolojilerinin gelişmiş yapısı hem rekabeti hem de işletmelerin faaliyet gösterdikleri pazarların niteliğini dönüştürmektedir. Artık işletmeler daha fazla bir şekilde yenilik ve araştırmageliştirme temelli bakış açısına sahip olmak durumundadır.

Halkla İlişkiler

Ar-Ge’nin bir işletme fonksiyonu olarak son yıllarda öne çıkmasına benzer bir durum Halkla İlişkiler için de geçerlidir. Günden güne daha karmaşık bir hâle gelen günümüz pazarlarında etkin ve verimli iş neticeleri elde edebilmek için bir işletme fonksiyonu olan halkla ilişkiler önemli hâle gelmiştir. Halkla ilişkiler veya kurumsal iletişim olarak ifade edilen iş sürecinde işletmeler hem müşterilere hem de kamuoyuna doğru mesajları uygun bir iletişim dili ile ulaştırmaya çalışmaktadır. Halkla ilişkiler, “işletmenin yakın çevresi ve toplumun çeşitli kesimleriyle kurduğu, onların işletme veya ürünleri hakkında olumlu görüş, imaj ve davranışlar oluşturmasına yönelik iletişim ve ilişkiler” olarak ifade edilmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.