Açıköğretim Ders Notları

İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi Genel Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi Genel Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

3 Abbasiler Döneminde İslam Dünyası

945 Yılı Sonrasında Abbasi Devleti

750 yılında Emevi Devletinin siyasi varlığını sona erdiren Abbasilerin iktidara gelmesinden beş yıl sonra, Endülüs Emevileri’nin kurulmasıyla cesaretlenen pek çok kabile, kendi bağımsız devletlerini kurmak konusunda cesaretlendiler. Bu devletlerin pek çoğu Abbasi Devleti’nin parlak dönemlerinde kurulmuştu. Fakat 945 yılında Büveyhilerin Bağdat’a girerek hakimiyeti ele geçirmesii Abbasi Devleti için bir kırılma noktası oldu.

Büveyhilerin gelişiyle birlikte hilafet merkezi olan Bağdat’ta yeni bir dönem başladı. Büveyhi hanedanı mensupları devleti istedikleri gibi idare etmişler, halifeleri tayin veya hal’ yetkisine sahip olmuşlardı. Bu dönemde Bağdat İslam dünyasının merkezi olmaktan çıktı. Büveyhilerin kurduğu bu baskı Selçukluların bölge üzerinde etkin rol oynamaya başladığı 1055 yılına kadar devam etti. 1258 yılında İlhanlılar Devleti’nin kurucusu Hülagü Han’ın Bağdat’ı ele geçirerek Abbasi halifesini katletmesi sonucunda 500 yıllık Abbasilerin siyasi varlığı sona erdi. İlhanlı saldırısından kaçabilen birkaç kişi Mısır’a giderek Memlük Devleti’nin himayesi altına girdiler ve sembolik olarak halifeliklerini sürdürdüler.

Asya’da Kurulan İslam Devletleri

Asya’da kurulan İslam devletleri Samaniler (819-1005), Tahiriler (821-873), Saffariler (861- 1003), Büveyhiler (932-1062), Hamdaniler (905-1004), Mirdasiler (1024- 1080), ve Ressiler (893-1300) dir.

İran veya Türk kökenli olduğu ileri sürülen Samanilerin kurucusu Belh, hakimi Samanhudat’tır. Samaniler isimlerini ilk defa, Abbasiler’e karşı Horasan’da ayaklanan Rafi b. Leys’in isyanının bastırılması sırasında duyurmuşlardır. Batıniler, Gazneliler ve Karahanlılar ile savaşan Samani Devleti, Karahanlılar tarafından 1005 yılında ortadan kaldırılmıştır.

821 yılında kurulan Tahiriler ise Abbasiler Devleti içerisinde müstakil olarak kurulmuş olan ilk devlettir. Adını İran asıllı Tahir b. el Hüseyin’den almaktadır. Başkenti Nişabur olan Tahiriler Horasan, Sistan, Kirman, Herat bölgelerinde hüküm sürmüştür. Yönetime isyan eden valilerin ayaklanmaları sonucunda hakim oldukları bölgeleri birer birer kaybetmişlerdir. Tahirilerin siyasi varlıkları 873 yılında sona ermiştir.

Asya’da kurulan bir diğer İslam devleti Saffariler’dir. İran’ın doğusundaki Sistan bölgesinde hüküm süren Saffari hanedanı Yakub b. Leys es Saffar tarafından kurulmuştur. Sistan’ın yanısıra Gazne, Gerdiz, Kabul Bamiyan bölgelerine de hakim olan Yakub, bölgedeki Abbasi valileriyle savaşmış, ardından Nişabur’a giderek buradaki Tahiri idaresine son vermiştir.1003 yılında Gazneli Mahmud Saffari hakimiyetine son vermiştir.

Hazar Denizi’nin güneybatı kıyılarındaki Deylem adlı bölgede kurulan Büveyhiler ise Ortaçağ’ın en önemli devletleri arasında yer almaktadır. Kurulduğu dönemden itibaren Şii inancını benimseyen Büveyhiler, 932 yılında Hazar Denizi kıyılarındaki toprakların tamamını hakimiyeti altına almıştır.

940’lı yılların başında Büveyhilerin Bağdat’ı işgal etmesiyle birlikte Abbasi hilafeti çöküş içerisine girmiştir. Bu dönemde Büveyhiler Fars ve Huzistan, Kirman, Cibal ve Irak olmak üzere dört farklı bölgede hüküm sürmekteydiler. Devletin asıl kurucusu olarak kabul edilen Ali’nin 949 yılında ölmesinin ardından Ali’nin erkek çocuğunun olmaması sebebiyle hâkim olduğu bölgeye kardeşi Hasan’ın oğlu Adüdüddevle sahip olmuştur. İlerleyen yıllarda ailenin diğer büyükleri Hasan ve Ahmed de vefat edince bütün Büveyhî toprakları Adüdüddevle’nin kontrolüne girmiştir. Son derece başarılıbir devlet adamı olan Adüdüddevle’nin iktidarda bulunduğu dönem Büveyhîlerin en güçlü ve parlak devri olarak kabul edilmektedir.

Uzunca bir süre, oldukça geniş bir sahada hüküm süren Büveyhîler Fars kültürüne önem vermişler, kültür ve sanat alanında oldukça ileri seviyeyi yakalamışlardır. Büveyhîler özellikle yönetim ve devlet teşkilatı açısından sonraki Türk-islâm devletlerini etkilemişlerdir. İbn Nedim meşhur el-Fihrist adlı eserini Büveyhî hâkimiyeti altındaki Bağdat’ta yazmıştır. Yine bu dönemde Hz. Ali’nin söz ve hikmetlerinin anlatıldığı Nehcü’l-Belâgâ adlı eserin yazarı şerif Ebu’l-Hasan er-Râdî ve İran’ın milli şairi kabul edilen Şehnâme yazarı Firdevsî de Büveyhî hükümdarlarının iltifatına mazhar olmuşlardır.

Hamdânîler (905-1004) Arapların büyük kabilelerinden Rebia’ya mensup Hamdân b. Hamdûn tarafından kurulmuştur.

İlim ve kültür sahasında önemli gelişmelere sahne olan Hamdânî topraklarından çok sayıda âlim yetişmiştir. Meşhur Farabî, Kitabü’l-Egânî isimli eserin yazarı Ebü’lFerec el-Isfahanî, Kitabü’l-İrşad yazarı şeyh Müfid ve ünlü mutasavvıf Hallac-ı Mansur, Hamdânî hükümdarlarının iltifatına mazhar olmuş şahsiyetlerden bazılarıdır.

Kuzey Afrika’daki Türk Devletleri

Tolunoğulları Devleti 868 yılında Abbasîler’in Mısır valisi Türk asıllı Ahmed b. Tolun tarafından kurulmuştur. Tolunoğulları, halifelik idaresinde Türk bir yönetici tarafından kurulan ilk müstakil devlet olma özelliğini taşımaktadır. Fustat’ı önemli bir kültür merkezi haline getirmişler, bölgeye önemli mimari eserler kazandırmışlardır.

Ahmed b. Tolun’un oğlu Humareveyh devrinin ardından devlet giderek zayıflamış ve siyasi etkisini kaybetmiştir. 905 yılında Süleyman el Katibi Abbasi halifesi adına Fustat’a girerek Tolunoğlu hakimiyetine resmen son vermiştir.

Abbasîlerin zayıfladığı dönemde Mısır, Suriye ve Filistin bölgelerinde hüküm süren Ihşidîler Devleti ise Türk asıllı Muhammed b. Tuğc tarafından 935 yılında kurulmuştur. Fergana kökenli bir hükümdar ailesinin mensubu olan Muhammed, Ihşid unvanını taşıdığı için, kurduğu devlete de bu isim verilmiştir. Ihşidi devletinin siyasi varlığı da pek uzun sürmemiştir. Güçlü bir hükümdar olan İbn Tuğc’un yerine geçen oğlu Ebu’l-Kasım Ünücür devrinde devlet zayıflamış ve iki kola ayrılmıştır. Fâtımîler 969 yılında Ihşidîlerin hâkimiyetine son vermiştir.

Kuzey Afrika’da kurulan bir diğer Türk devleti de İdrisiler’dir. Hz. Hasan’ın soyundan gelen İdris tarafından Fas’ta kurulan bu devletin en önemli özelliği Mağrib (Fas) sahasında Şiî inancı hâkim kılmasıdır. İdris, Hz. Hasan’ın soyundan olması dolayısıyla kısa süre içerisinde bölgedeki Şiî ahaliyi kendisine bağlamayı başarmıştır. 786’da Hz. Ali taraftarlarınca Hicaz’da Abbasîlere karşı düzenlenen Fah Savaşı’na katılan İdris, Abbasîler tarafından isyanın bastırılması üzerine önce Mısır’a ardından da Kuzey Afrika’ya kaçmıştır. Fas şehrini kurmuş ve şehir aradan fazla zaman geçmeden önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Artan göçlerle iyice büyüyen Fas, Hz. Hasan’ın soyundan gelen şeriflerin faaliyet merkezi olarak büyük önem kazanmıştır.

Doğduğu zaman babasının adına nispetle İdris adı verilen çocuk on bir yaşına gelince Berberiler tarafından hükümdar olarak tanınmıştır. Fas’ı devletin başkenti yapan II. İdris devlet kurumlarını düzenlemiştir. Kurtuba ve Tunus’ta çıkan isyanlardan kaçarak yanına sığınan kumandanları önemli görevlere getiren II. İdris devrinde İdrisîler bölgenin en güçlü devleti haline gelmişlerdir. Devletin dokuzuncu hükümdarı, adaleti ve fazileti ile tanınan IV. Yahya ise yeniden güçlü bir iktidar kurmayı başarmıştır. Onun döneminde İdrisîler en geniş sınırlarına ulaştıkları gibi çok sayıda âlim ve sanatkâr İdrisî ülkesine gelmiştir.

Adını Abbasî halifesi Mansur’un emriyle Ifrıkiyye’ye giden Ağleb’ten alan Ağlebîler Devleti ise, İbrahim b. Ağleb tarafından 800 yılında kurulmuştur. Harun Reflid, ilk önce Zap valisi tayin ettiği İbrahim’i kazandığı başarılar dolayısıyla 800 yılında Ifrıkiyye bölgesinde görevlendirmiştir. İbrahim’in bölgeye gitmesiyle Ağlebîler Devleti’nin temelleri de atılmış, Ifrikiyye’de hâkimiyetini pekiştiren İbrahim, bölgedeki isyanları bastırma konusunda büyük başarılar elde etmiştir.

Başkentleri Kayrevan’ı önemli bir kültür merkezi haline getiren Ağlebîler devrinde Hanefi ve Malikî mezhebleri Ifrikiyye bölgesinde yayılmış, çok sayıda bilim adamı önemli eserler vermişlerdir. Malikî fıkhının önemli kaynaklarından olan Müdevvenetü’l-Kübra’nın yazarı Sahnûn (ö. 854) bunlardan birisidir. Yine bu dönemde başta Kayrevan Ulu Camii olmak üzere çok sayıda cami ve yolcuların konaklaması için ribatlar inşa edilmiştir.

Rüstemîler Devleti ise adını İran asıllı kurucusu Abdurrahman’n babası Rüstem’den almıştır. Abdurrahman, Haricîliğin bir kolu olan İbaziyye mezhebi üzerine Basra’da eğitim gördükten sonra hocası Ebû Ubeyde Müslim b. Ebû Kerime’nin talimatıyla öğretilerini yaşatacak bir devlet kurmak için beş arkadaşıyla birlikte Kuzey Afrika’ya gelmiştir. Devlet kurmakla görevlendirilen bu ekibin başında Ebu’l-Hattab bulunuyordu. 758’de Abbasîlerin hâkimiyeti altındaki Trablus’u ele geçiren Ebu’l-Hattab daha sonra Kayrevan’a yürümüş, Kâbis ve Nefzâve şehirlerini de ele geçirildikten sonra günümüzdeki Libya toprakları üzerinde bulunan bölgede bir İbâzî Devleti kurmuş, Abdurrahman b. Rüstem’i de Kayrevan bölgesine vali tayin etmiştir.

Kayrevan’ın İbâzîler tarafından ele geçirilmesi üzerine harekete geçen Abbasî halifesi Mansur bir ordu göndererek 761’de şehri geri almıştır. Yapılan savaşta başta Ebu’l-Hattab olmak üzere pek çok İbâzî öldürülmüştür. Bu sırada Ebu’l-Hattab’a yardım etmek üzere harekete geçen İbn Rüstem yolda onun öldüğünü öğrenince, kendi hayatını kurtarmak için Cebel-i Cezula bölgesine kaçmıştır. Bölgedeki İbâzî âlimler ile bir araya gelip, mezhebinin yayılması için faaliyetlerde bulunmuştur. Bu arada dış saldırılara karşı oldukça korunaklı olan Tâhert şehrini kurmuştur.

Bölgedeki faaliyetleri sırasında Hevvâre, Levâte, Miknâse, Mezâte, Lemâya, Zenâte ve Nefzâve Berberi kabilelerinin desteğini alan İbn Rüstem 777’de Rüstemîler Devleti’ni resmen kurup Tahert’i başkent yapmıştır. 787 yılındaki vefatına kadar “Emirü’l-Mü’minîn” ünvanıyla devleti yöneten İbn Rüstem’in kurduğu bu devlet bir kabileler federasyonu niteliğini taşımaktaydı.

Kaynaklarda, son derece adil, sünnete sıkı sıkıya bağlı, ilim erbabını koruyan bir şahsiyet olduğu ifade edilen İbn Rüstem, iktidarının önemli bir bölümünü Abbasîlerle mücadele ederek geçirmiştir. Fâtımî Devleti’ni kurmaya çalışan Ebu Abdullah 909 yılında 130 yıldır hüküm süren Rüstemiler devletine son vermiştir.

Berberi Zenâte kabilesinin Miknase koluna mensup olan Midrarîler ise Emevî baskısından kaçarak Fas’ın kuzeyindeki ovalara yerleşmişlerdir. Kabilenin reisi Midrar lakabıyla tanınan Ebu’l-Kasım Semkû b. Vasûl 757 yılında Sicilmâse şehrini kurmuştur. Hariciye mezhebine mensup olan Midrar, Abbasî halifesi adına hutbe okutup, onun yüksek otoritesini tanımıştır.

943 yılında İbn Vasul, Midrarilerin başına geçmiştir. İbn Vasul’un Fatımi halifesi tarafından hapse atılmasından ve orada ölümünden sonra ülkede taht mücadeleleri baş göstermiştir. Bu süreçte iyice zayıflayan Midrariler’in siyasi varlığına 976 yılında Endülüs Emevileri son vermiştir.

945 Yılı Sonrasında Abbasi Devleti

750 yılında Emevi Devletinin siyasi varlığını sona erdiren Abbasilerin iktidara gelmesinden beş yıl sonra, Endülüs Emevileri’nin kurulmasıyla cesaretlenen pek çok kabile, kendi bağımsız devletlerini kurmak konusunda cesaretlendiler. Bu devletlerin pek çoğu Abbasi Devleti’nin parlak dönemlerinde kurulmuştu. Fakat 945 yılında Büveyhilerin Bağdat’a girerek hakimiyeti ele geçirmesii Abbasi Devleti için bir kırılma noktası oldu.

Büveyhilerin gelişiyle birlikte hilafet merkezi olan Bağdat’ta yeni bir dönem başladı. Büveyhi hanedanı mensupları devleti istedikleri gibi idare etmişler, halifeleri tayin veya hal’ yetkisine sahip olmuşlardı. Bu dönemde Bağdat İslam dünyasının merkezi olmaktan çıktı. Büveyhilerin kurduğu bu baskı Selçukluların bölge üzerinde etkin rol oynamaya başladığı 1055 yılına kadar devam etti. 1258 yılında İlhanlılar Devleti’nin kurucusu Hülagü Han’ın Bağdat’ı ele geçirerek Abbasi halifesini katletmesi sonucunda 500 yıllık Abbasilerin siyasi varlığı sona erdi. İlhanlı saldırısından kaçabilen birkaç kişi Mısır’a giderek Memlük Devleti’nin himayesi altına girdiler ve sembolik olarak halifeliklerini sürdürdüler.

Asya’da Kurulan İslam Devletleri

Asya’da kurulan İslam devletleri Samaniler (819-1005), Tahiriler (821-873), Saffariler (861- 1003), Büveyhiler (932-1062), Hamdaniler (905-1004), Mirdasiler (1024- 1080), ve Ressiler (893-1300) dir.

İran veya Türk kökenli olduğu ileri sürülen Samanilerin kurucusu Belh, hakimi Samanhudat’tır. Samaniler isimlerini ilk defa, Abbasiler’e karşı Horasan’da ayaklanan Rafi b. Leys’in isyanının bastırılması sırasında duyurmuşlardır. Batıniler, Gazneliler ve Karahanlılar ile savaşan Samani Devleti, Karahanlılar tarafından 1005 yılında ortadan kaldırılmıştır.

821 yılında kurulan Tahiriler ise Abbasiler Devleti içerisinde müstakil olarak kurulmuş olan ilk devlettir. Adını İran asıllı Tahir b. el Hüseyin’den almaktadır. Başkenti Nişabur olan Tahiriler Horasan, Sistan, Kirman, Herat bölgelerinde hüküm sürmüştür. Yönetime isyan eden valilerin ayaklanmaları sonucunda hakim oldukları bölgeleri birer birer kaybetmişlerdir. Tahirilerin siyasi varlıkları 873 yılında sona ermiştir.

Asya’da kurulan bir diğer İslam devleti Saffariler’dir. İran’ın doğusundaki Sistan bölgesinde hüküm süren Saffari hanedanı Yakub b. Leys es Saffar tarafından kurulmuştur. Sistan’ın yanısıra Gazne, Gerdiz, Kabul Bamiyan bölgelerine de hakim olan Yakub, bölgedeki Abbasi valileriyle savaşmış, ardından Nişabur’a giderek buradaki Tahiri idaresine son vermiştir.1003 yılında Gazneli Mahmud Saffari hakimiyetine son vermiştir.

Hazar Denizi’nin güneybatı kıyılarındaki Deylem adlı bölgede kurulan Büveyhiler ise Ortaçağ’ın en önemli devletleri arasında yer almaktadır. Kurulduğu dönemden itibaren Şii inancını benimseyen Büveyhiler, 932 yılında Hazar Denizi kıyılarındaki toprakların tamamını hakimiyeti altına almıştır.

940’lı yılların başında Büveyhilerin Bağdat’ı işgal etmesiyle birlikte Abbasi hilafeti çöküş içerisine girmiştir. Bu dönemde Büveyhiler Fars ve Huzistan, Kirman, Cibal ve Irak olmak üzere dört farklı bölgede hüküm sürmekteydiler. Devletin asıl kurucusu olarak kabul edilen Ali’nin 949 yılında ölmesinin ardından Ali’nin erkek çocuğunun olmaması sebebiyle hâkim olduğu bölgeye kardeşi Hasan’ın oğlu Adüdüddevle sahip olmuştur. İlerleyen yıllarda ailenin diğer büyükleri Hasan ve Ahmed de vefat edince bütün Büveyhî toprakları Adüdüddevle’nin kontrolüne girmiştir. Son derece başarılıbir devlet adamı olan Adüdüddevle’nin iktidarda bulunduğu dönem Büveyhîlerin en güçlü ve parlak devri olarak kabul edilmektedir.

Uzunca bir süre, oldukça geniş bir sahada hüküm süren Büveyhîler Fars kültürüne önem vermişler, kültür ve sanat alanında oldukça ileri seviyeyi yakalamışlardır. Büveyhîler özellikle yönetim ve devlet teşkilatı açısından sonraki Türk-islâm devletlerini etkilemişlerdir. İbn Nedim meşhur el-Fihrist adlı eserini Büveyhî hâkimiyeti altındaki Bağdat’ta yazmıştır. Yine bu dönemde Hz. Ali’nin söz ve hikmetlerinin anlatıldığı Nehcü’l-Belâgâ adlı eserin yazarı şerif Ebu’l-Hasan er-Râdî ve İran’ın milli şairi kabul edilen Şehnâme yazarı Firdevsî de Büveyhî hükümdarlarının iltifatına mazhar olmuşlardır.

Hamdânîler (905-1004) Arapların büyük kabilelerinden Rebia’ya mensup Hamdân b. Hamdûn tarafından kurulmuştur.

İlim ve kültür sahasında önemli gelişmelere sahne olan Hamdânî topraklarından çok sayıda âlim yetişmiştir. Meşhur Farabî, Kitabü’l-Egânî isimli eserin yazarı Ebü’lFerec el-Isfahanî, Kitabü’l-İrşad yazarı şeyh Müfid ve ünlü mutasavvıf Hallac-ı Mansur, Hamdânî hükümdarlarının iltifatına mazhar olmuş şahsiyetlerden bazılarıdır.

Kuzey Afrika’daki Türk Devletleri

Tolunoğulları Devleti 868 yılında Abbasîler’in Mısır valisi Türk asıllı Ahmed b. Tolun tarafından kurulmuştur. Tolunoğulları, halifelik idaresinde Türk bir yönetici tarafından kurulan ilk müstakil devlet olma özelliğini taşımaktadır. Fustat’ı önemli bir kültür merkezi haline getirmişler, bölgeye önemli mimari eserler kazandırmışlardır.

Ahmed b. Tolun’un oğlu Humareveyh devrinin ardından devlet giderek zayıflamış ve siyasi etkisini kaybetmiştir. 905 yılında Süleyman el Katibi Abbasi halifesi adına Fustat’a girerek Tolunoğlu hakimiyetine resmen son vermiştir.

Abbasîlerin zayıfladığı dönemde Mısır, Suriye ve Filistin bölgelerinde hüküm süren Ihşidîler Devleti ise Türk asıllı Muhammed b. Tuğc tarafından 935 yılında kurulmuştur. Fergana kökenli bir hükümdar ailesinin mensubu olan Muhammed, Ihşid unvanını taşıdığı için, kurduğu devlete de bu isim verilmiştir. Ihşidi devletinin siyasi varlığı da pek uzun sürmemiştir. Güçlü bir hükümdar olan İbn Tuğc’un yerine geçen oğlu Ebu’l-Kasım Ünücür devrinde devlet zayıflamış ve iki kola ayrılmıştır. Fâtımîler 969 yılında Ihşidîlerin hâkimiyetine son vermiştir.

Kuzey Afrika’da kurulan bir diğer Türk devleti de İdrisiler’dir. Hz. Hasan’ın soyundan gelen İdris tarafından Fas’ta kurulan bu devletin en önemli özelliği Mağrib (Fas) sahasında Şiî inancı hâkim kılmasıdır. İdris, Hz. Hasan’ın soyundan olması dolayısıyla kısa süre içerisinde bölgedeki Şiî ahaliyi kendisine bağlamayı başarmıştır. 786’da Hz. Ali taraftarlarınca Hicaz’da Abbasîlere karşı düzenlenen Fah Savaşı’na katılan İdris, Abbasîler tarafından isyanın bastırılması üzerine önce Mısır’a ardından da Kuzey Afrika’ya kaçmıştır. Fas şehrini kurmuş ve şehir aradan fazla zaman geçmeden önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Artan göçlerle iyice büyüyen Fas, Hz. Hasan’ın soyundan gelen şeriflerin faaliyet merkezi olarak büyük önem kazanmıştır.

Doğduğu zaman babasının adına nispetle İdris adı verilen çocuk on bir yaşına gelince Berberiler tarafından hükümdar olarak tanınmıştır. Fas’ı devletin başkenti yapan II. İdris devlet kurumlarını düzenlemiştir. Kurtuba ve Tunus’ta çıkan isyanlardan kaçarak yanına sığınan kumandanları önemli görevlere getiren II. İdris devrinde İdrisîler bölgenin en güçlü devleti haline gelmişlerdir. Devletin dokuzuncu hükümdarı, adaleti ve fazileti ile tanınan IV. Yahya ise yeniden güçlü bir iktidar kurmayı başarmıştır. Onun döneminde İdrisîler en geniş sınırlarına ulaştıkları gibi çok sayıda âlim ve sanatkâr İdrisî ülkesine gelmiştir.

Adını Abbasî halifesi Mansur’un emriyle Ifrıkiyye’ye giden Ağleb’ten alan Ağlebîler Devleti ise, İbrahim b. Ağleb tarafından 800 yılında kurulmuştur. Harun Reflid, ilk önce Zap valisi tayin ettiği İbrahim’i kazandığı başarılar dolayısıyla 800 yılında Ifrıkiyye bölgesinde görevlendirmiştir. İbrahim’in bölgeye gitmesiyle Ağlebîler Devleti’nin temelleri de atılmış, Ifrikiyye’de hâkimiyetini pekiştiren İbrahim, bölgedeki isyanları bastırma konusunda büyük başarılar elde etmiştir.

Başkentleri Kayrevan’ı önemli bir kültür merkezi haline getiren Ağlebîler devrinde Hanefi ve Malikî mezhebleri Ifrikiyye bölgesinde yayılmış, çok sayıda bilim adamı önemli eserler vermişlerdir. Malikî fıkhının önemli kaynaklarından olan Müdevvenetü’l-Kübra’nın yazarı Sahnûn (ö. 854) bunlardan birisidir. Yine bu dönemde başta Kayrevan Ulu Camii olmak üzere çok sayıda cami ve yolcuların konaklaması için ribatlar inşa edilmiştir.

Rüstemîler Devleti ise adını İran asıllı kurucusu Abdurrahman’n babası Rüstem’den almıştır. Abdurrahman, Haricîliğin bir kolu olan İbaziyye mezhebi üzerine Basra’da eğitim gördükten sonra hocası Ebû Ubeyde Müslim b. Ebû Kerime’nin talimatıyla öğretilerini yaşatacak bir devlet kurmak için beş arkadaşıyla birlikte Kuzey Afrika’ya gelmiştir. Devlet kurmakla görevlendirilen bu ekibin başında Ebu’l-Hattab bulunuyordu. 758’de Abbasîlerin hâkimiyeti altındaki Trablus’u ele geçiren Ebu’l-Hattab daha sonra Kayrevan’a yürümüş, Kâbis ve Nefzâve şehirlerini de ele geçirildikten sonra günümüzdeki Libya toprakları üzerinde bulunan bölgede bir İbâzî Devleti kurmuş, Abdurrahman b. Rüstem’i de Kayrevan bölgesine vali tayin etmiştir.

Kayrevan’ın İbâzîler tarafından ele geçirilmesi üzerine harekete geçen Abbasî halifesi Mansur bir ordu göndererek 761’de şehri geri almıştır. Yapılan savaşta başta Ebu’l-Hattab olmak üzere pek çok İbâzî öldürülmüştür. Bu sırada Ebu’l-Hattab’a yardım etmek üzere harekete geçen İbn Rüstem yolda onun öldüğünü öğrenince, kendi hayatını kurtarmak için Cebel-i Cezula bölgesine kaçmıştır. Bölgedeki İbâzî âlimler ile bir araya gelip, mezhebinin yayılması için faaliyetlerde bulunmuştur. Bu arada dış saldırılara karşı oldukça korunaklı olan Tâhert şehrini kurmuştur.

Bölgedeki faaliyetleri sırasında Hevvâre, Levâte, Miknâse, Mezâte, Lemâya, Zenâte ve Nefzâve Berberi kabilelerinin desteğini alan İbn Rüstem 777’de Rüstemîler Devleti’ni resmen kurup Tahert’i başkent yapmıştır. 787 yılındaki vefatına kadar “Emirü’l-Mü’minîn” ünvanıyla devleti yöneten İbn Rüstem’in kurduğu bu devlet bir kabileler federasyonu niteliğini taşımaktaydı.

Kaynaklarda, son derece adil, sünnete sıkı sıkıya bağlı, ilim erbabını koruyan bir şahsiyet olduğu ifade edilen İbn Rüstem, iktidarının önemli bir bölümünü Abbasîlerle mücadele ederek geçirmiştir. Fâtımî Devleti’ni kurmaya çalışan Ebu Abdullah 909 yılında 130 yıldır hüküm süren Rüstemiler devletine son vermiştir.

Berberi Zenâte kabilesinin Miknase koluna mensup olan Midrarîler ise Emevî baskısından kaçarak Fas’ın kuzeyindeki ovalara yerleşmişlerdir. Kabilenin reisi Midrar lakabıyla tanınan Ebu’l-Kasım Semkû b. Vasûl 757 yılında Sicilmâse şehrini kurmuştur. Hariciye mezhebine mensup olan Midrar, Abbasî halifesi adına hutbe okutup, onun yüksek otoritesini tanımıştır.

943 yılında İbn Vasul, Midrarilerin başına geçmiştir. İbn Vasul’un Fatımi halifesi tarafından hapse atılmasından ve orada ölümünden sonra ülkede taht mücadeleleri baş göstermiştir. Bu süreçte iyice zayıflayan Midrariler’in siyasi varlığına 976 yılında Endülüs Emevileri son vermiştir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.