Açıköğretim Ders Notları

İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Sosyal Hayat

1. Soru

İsla devletinin sınırlarının gelişmesi ile yeni kurulan önemli şehirlere örnek veriniz.

Cevap

İlerleyen yıllarda çok önemli ilim ve kültür merkezleri, sosyal hayatın en yoğun ve canlı şekilde yaşandığı mekânlar haline gelen bu şehirler arasında Irak’taki Basra, Kûfe ve Bağdad, Mısır’daki Fustat ve Fas’taki Kayrevan sayılabilir. 


2. Soru

Mevali ne demektir?

Cevap

İslâm fetiheleriyle birlikte başta İranlılar ve Türkler olmak üzere Hintli, Kıptî, Habeşli, Rum, Nebatî ve Berberilerden de İslâmiyeti benimseyenler olmuştu. Daha önceki dönemlerden imparatorluk tecrübesi olmayan Araplar, dinlerini benimseyen fakat kendi soylarından gelmeyen bu insanları tanımlamak için mevali terimini kullanmışlardır. Dolayısıyla mevaliyi ister köle ister hür olsun, Arap olmayan Müslümanlar şeklinde tanımlamak mümkündür.


3. Soru

İslam medeniyetinde camilerin önemini açıklayınız.

Cevap

Camiler şehirdeki sosyal faaliyetlerin yürütüldüğü en önemli mekânlardı. Bilhassa Cuma günleri değişik bölgelerden ve kırsal kesimden gelen insanlar camide toplanırlar, birbirleriyle sohbet ederler, dertlerini, sevinçlerini paylaşıp, fikir alışverişi ve siyasi tartışmalar yaparlardı. Hükümdar veya valilerin emirnâmeleri halka camilerde okunurdu. Genellikle gün boyu açık olan bu mekânlar aynı zamanda en önemli ilim ve kültür merkezleriydi.


4. Soru

İslam toplumunu oluşturan unsurları açıklayınız.

Cevap

İslâm toplumu içerisinde yaşayan tebaayı Müslümanlar ve gayrımüslimler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Müslüman ahali de yine kendi içerisinde Araplar ve Arap olmayanlar şeklinde iki kısma ayrılıyordu. Hz. Peygamber devrinde ekseriyet Arap olmakla birlikte, Selman-ı Farisi, Bilal-i Habeşi gibi Arap olmayan sahabeler de vardı. Daha sonraki dönemlerde yapılan fetihlerle birlikte Berberî,
Habeşî, Fârisî (İranlı), Türk, Kürt ve diğerlerine oranla nispeten az da olsa Rumlar İslâmiyet’i benimsediler. Gayrimüslim nüfus ise Rum, Berberî, Fârisî, Türk ve İbrânî ırklarına mensup Hıristiyanlar, Kıptîler, Mecûsîler, Mazdeistler, Budist ve Maniheistler ve Yahudiler’den meydana geliyordu.


5. Soru

Emevi dönemi toplum yapısını diğer dönemlerden ayıran özellikler nelerdir?

Cevap

Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn devirlerinde Arap olsun veya olmasın bütün Müslümanlar birbirine eşit kabul edilirdi. Bu dönemde üstünlük ibadetlerin eksiksiz yerine getirilmesi ve takva ile ölçülürdü. Emevîler devrine gelindiğinde bu durum tamamıyla değişti. Devletin hemen her kademesinde Arapların tartışmasız hakimiyeti görülmeye başlandı. Öyle ki, Abdülmelik b. Mervan döneminden itibaren Arap ırkının üstünlüğü düşüncesi sert bir ırkçılık anlayışını da beraberinde getirmişti. Arap olmayan zümreler Müslüman olsalar bile ikinci sınıf insan yahut köle muamelesi görüyorlardı. Mevâlî adı verilen bu Müslümanlar, daha ziyade Basra ve Kûfe gibi Arap yarımadasında kurulan şehirlere yerleşmişlerdi. Emevîler’in kendilerine karşı benimsediği sert politika, bu zümrelerin onların aleyhinde faaliyet göstermelerine, zaman zaman isyanlar çıkarmalarına neden olmuştur.


6. Soru

Abbasi dönemi mevali politikasını açıklayıınz.

Cevap

Abbasîler, Ebû Müslim ve arkadaşları gibi mevâlîye mensup şahsiyetlerin başlattığı bir isyan sonucunda kurulmuşlardır. Dolayısıyla, bu dönemin mevali politikasında Emevîler’e oranla büyük değişimler ve gelişmeler meydana gelmiştir. Bilhassa Halife Mansur devrinden itibaren Fars ve Türk kökenli çok sayıda Müslüman, Abbasî bürokrasisinin değişik kademelerinde kendilerine önemli yerler bulmuşlardı. Harun Reşid devrinin meşhur vezir ailesi Bermekîler İran asıllı idi. Halife Mutasım ve Mütevekkil devirleri Türklerin her kademede görev aldıkları dönemlerdi. Öyle ki, Bağdat’taki Türk nüfusu bir hayli artınca, Halife Mutasım, Bağdat yakınlarında Türkler için Samerra şehrini inşa ettirmişti. Mevali sadece devlet yönetiminde değil, ticaret, meslek ve zenaat gibi diğer bazı konularda da son derece
faaldi. Aslen Türk olan Mısır valisi Ahmed b. Tolun, 868 yılında Mısır’da Tolunoğulları Devleti’ni kurdu. Bu durum mevalinin Abbasîler devrinde geldiği konumu göstermesi bakımından son derece önemlidir.


7. Soru

Cizye nedir?

Cevap

İslâm devletlerinde yaşayan gayrimüslimlerden alınan baş vergisidir. 630 yılında nazil olan ve İslâm ülkesinde yaşamak istediği
halde Müslümanlığı kabul etmeyen gayrimüslimlere mâlî yükümlülük getiren ayetle sabit olmuştur. Bu ayetin inmesiyle birlikte Hz. Peygamber devrinden itibaren cizye vergisi alınmaya başlanmıştır. Cizye, gayrimüslim tebaa ile yapılan zimmet anlaşması sonucunda alınıyordu. İslâm ülkesinde bir yıldan daha uzun süre yaşayanların bu vergiyi ödemeleri gerekiyordu.


8. Soru

İslamiyette kişilerin evlenmesinin yasak olduğu durumları açılayınız.

Cevap

İslâmiyet, belli bir dereceye kadar kan bağı olanların evliliği ile, süt ve sıhri hısımlarla evliliğe yasaklama getirmiştir. Yine, üvey anne ve yenge ile evlenmek de yasaktı. Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilme hakkına sahipti. Müslüman bir erkek ise, kendi dininde olan hanımlarla ve ehlikitap olmak kaydıyla, gayrimüslim hanımlarla da evlenebilirdi. Ancak müşrik bir kadınla evlenilmesi yasaktı. Bu durum Kur’an ile belirlenmişti.


9. Soru

İslam devletlerinde kapıda hizmetçi ve muhafıuz bulundurma uygulaması kim zamanında başlamıştır?

Cevap

Muaviye b. Ebu Süfyan, Hz. Ömer devrinden itibaren Bizans sınırındaki bir bölgenin, yani Dımaşk’ın valisi olması dolayısıyla, halifeliğinden önceki dönemlerde de Bizans kültürünü yakından tanıma imkanı bulmuş ve bu kültürden oldukçaetkilenmişti. Onun İslâm devletinin başına geçmesiyle birlikte, ilk defa hizmetçi ve kapıda muhafız bulundurma geleneği başladı.


10. Soru

Emevi döneminin saray eğlence kültürünü açıklayınız.

Cevap

Emevîler devrinde rakkaselerin oynadığı ve şarkıların söylendiği saray eğlenceleri ve güzel sesli şairlerin şiirlerini okudukları toplantılar oldukça popülerdi. Eğlence düzenlendiği zaman, şarkıcılar, şairler, sihirbazlar, şaklabanlar, soytarılar, mizahçılar, kadın ve erkek dansçılar hünerlerini sergilerlerdi. Ayrıca sık sık tarih ve soy ile ilgili hikayeler de anlatılırdı. Bilhassa şarkılı ve müzikli olanlar Emevî
halifelerinin düzenlemekten en fazla zevk aldıkları eğlence türüydü. Halifenin huzurunda şarkılar söylenir, raks edilir, değişik enstrümanları çalanlar kendilerine ayrılan yerlere otururlardı.


11. Soru

Dârü’n-Nedve nedir?

Cevap

Cahiliye döneminde Arap yarımadasında düğün, sünnet törenleri gibi toplumsal merasimlerin ve toplantıların yapıldığı yer.


12. Soru

İslam toplumunda yeni doğan çocuklar için ne gibi merasimler gerçekleştirilirdi?

Cevap

İslâm toplumunda çocuğun doğumundan büyümesine kadar geçen sürede gerçekleştirilen bazı âyinlerin mevcudiyeti bilinmektedir. Çocuk doğduğu zaman kulağına babası veya ailenin en büyüğü tarafından ezan okunurdu. Yeni doğan bebeğe daha annesini emmeden ağızda çiğnenmiş hurma eziği yahut bal yedirilirdi. Daha sonra ad koyma merasimi gerçekleştirilirdi. Çocuk bir haftalık olduğu zaman kız veya oğlan olduğuna bakılmaksızın saçı tıraş edilirdi. Bu tören sırasında koyun kurban edilir, bir kısmı yenir bir kısmı da yoksullara dağıtılırdı. Yine, bebeğin ilk tıraşta kesilen saçının ağırlığınca gümüş para yoksullara dağıtılırdı. Hz. Peygamber’in ilk eşi Hz. Hatice kız çocukları için bir, erkek çocukları için ise iki koyun kurban etmişti. 


13. Soru

İslam toplumunda sünnet merasimlerini açıklayınız.

Cevap

Çocuklarla ilgili olarak yapılan bir diğer tören, kökleri İslâmiyet öncesi döneme kadar uzanan sünnettir. Hz. Peygamber sonrası dönemde çocuğun eğitime başladığı ilk gün ve ilk Ramazan orucunu tuttuğu günlerde de törenler düzenlenirdi. Sünnet düğünleri oldukça görkemli olurdu. Bu geleneği yerine getirmek için kadın ve erkek sünnetçiler olurdu. Sünnet düğünlerinde eğlenceler düzenlenir, hayvanlar kesilir, davetliler için müzikli eğlenceler tertip edilirdi. Sünnetler zaman zaman devlet yöneticileri tarafından toplu olarak gerçekleştirilirdi. Hanedan üyelerinin sünnet törenleri çok görkemli olurdu. Abbasî halifesi Mu’tezz’in sünnet düğünü için 86 milyon dirhem tahsis edilmesi bu görkemin muhtevası hakkında önemli bir ipucudur. Yetim çocuklar devlet desteğiyle sünnet ettirilirdi. Mesela, Fatımîler’den İsmail b. Kaim, Kayrevan ve diğer şehirlerdeki emir ve komutanların çocuklarıyla birlikte köle, asker ve fakirlerin çocuklarını da sünnet ettirmiş, onlara çok sayıda hediyeler vermişti


14. Soru

islam medeniyetinde düğün törenlerini açıklayınız.

Cevap

Düğünler de yine en önemli törenler arasındaydı. Düğün öcesinde evler dayanıp döşenirdi. Nikah vesilesiyle tertiplenen düğünlerde şarkı söyleyen kadınlar, def ve davul gibi musiki aletlerini çalan müzisyenler bulunurdu. Hz. Peygamber devrinden itibaren bilhassa düğünlerde def çalma geleneği yaygın olup bu uygulama Hulefâ-i Râşidîn döneminde de devam etmişti. Düğünün olduğu akşam
meşale alayları düzenlenirdi. Düğün günü gelin süslenir, sürme veya allıklarla yüzüne makyaj yapılır, saçları güzel bir şekilde taranıp şekillendirilir, güzel kokular sürülürdü. Daha sonra kızın evine gidilerek nikah kıyılırdı. Nikahın ilanından sonra gelin ve damadın
başından kuru hurmalar ve diğer bazı yiyecekler saçılırdı. Nikah merasimine çağırılanlara düğün yemeği ikram edilirdi. Nikahları kıyıldıktan sonra evine giden gelin ve damadın başına ailenin en yaşlısı tarafından az bir miktar su serpilirdi. Bundan maksat Allah’ın onları her türlü kötülüklerden muhafaza etmesiydi. Düğünlerde duvak açma geleneği vardı. Damat gelinin duvağını açmadan önce ona
yüz görümlüğü verirdi. Ertesi gün damat, arkadaşlarını, akrabalarını ve yoksulları davet ederek “velime” denilen bir ziyafet verirdi.


15. Soru

İslam medeniyetinde ölüm ve defin törenlerini açıklayınız.

Cevap

Ölüm döşeğindeki kimseye Allah’ın bir ve Hz. Peygamber’in onun elçisi olduğu sürekli olarak tekrar ettirilirdi. Savaşta şehid olanlar elbise ve bedenleri yıkanmadan defnedilirdi. Sıradan bir kimse öldüğünde ise yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürdü. Ölüler yüzleri kıbleye dönecek şekilde defnedilirlerdi. Cenaze evine komşuları üç gün süreyle yemek getirirlerdi. Mezarlıklar yılın belli günlerinde ziyaret edilirdi. Mesela, Hz. Peygamber her sene Şaban ayının 15. Günü kabirleri ziyaret ederdi.


16. Soru

islamiyet sonrasında ramazan ve kurban bayramlarının nasıl başladığını açıklayınız.

Cevap

slâm toplumunda birisi Ramazan bayramı diğeri de Kurban bayramı olmak üzere iki tane bayram vardı. Bu bayramlarda ahali topluca bayram namazı kılar, namaz sonrasında birbirleriyle bayramlaşırlardı. Bu uygulama Hicri 3. Yıldan (625) itibaren başlamıştı.

Kökeni Hz. İbrahim’a kadar dayandırılan Kurban Bayramı ise İslâmiyet sonrasında ilk defa Beni Kaynuka Yahudileri ile yapılan mücadele sonrasında bir koyunun kurban edilmesiyle başlamıştı.


17. Soru

İslam toplumunda ramazan ve kurban bayramı dışında önemli görülen günler hangileridir?

Cevap

Dinî nitelik taşıyan bu iki bayramın haricinde Müslümanlar için cuma günleri de bayram kabul edilirdi. Bunların haricinde, daha sonraki devirlerde farklı bazı bayramlar da ihdas edilmiştir. Mesela, Hz. Peygamber’in doğum gecesine rastlayan mevlit gecesinde büyük şenlikler yapılır, dualar edilir, salavatlar getirilirdi. Mevlit’in ilk defa 1233 yılında Erbil emiri Ebu Sa’id Muzafferüddin tarafından kutlandığı rivayet edilmektedir. Kadir gecesi, Mir’ac gecesi, Berat gecesi büyük bir coşkuyla kutlanırdı


18. Soru

İslam medeniyetinin gayrimüslimlerin bayramlarına olan bakış açısını açıklayınız.

Cevap

İslâm coğrafyasında yaşayan gayrimüslimlerin bayramları da bir hayli coşkulu geçerdi. Bilhassa paskalya için günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Paskalyanın öncesindeki perşembe günü yas yemeği olan mercimek yenirdi. Abbasîler devrinde Bağdat’taki paskalya törenlerine Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte giderlerdi. Bu günlerde sokaklarda renk renk yumurtalar satılırdı. Yine Hz. İsa’nın doğum günü de büyük bir katılımla kutlanırdı. Bu tören farklı bölgelerde farklı şekillerde kutlanırdı. Mesela Mısır’daki Fâtımî halifesi milad günü memurlarına tatlı, gülsuyu ve balık ikram ederdi. Yine, Fısıh bayramı Hıristiyanların en önemli dinî bayramlarından birisiydi. Mısır’da yaşayan ve Hıristiyan olan Kıptîlerin pek çok bayramı vardı. Bu bölgedeki bayramlara halifeler ve Mısır’da görev yapan yöneticiler de katılırlardı. Hıristiyanlar nezdinde önemli bir yere sahip olan Üç Kral Yortusu (İdu’l-Ğitâs) Nil nehrinin kenarında kutlanırdı. Hıristiyanlar alacakaranlıkta yüksek sesle ilahiler söyleyerek, ellerinde haç ve yanan mumlar olduğu halde nehrin kenarına giderlerdi. Bu tören oldukça coşkulu geçerdi. 941 yılında düzenlenen bir bayrama İhşid hükümdarı Muhammed b. Tuğc da katılmıştı. O, Nil adasında yer alan el-Muhtare adındaki evinden töreni izlemiş, su kenarına aydınlatma amacıyla bin adet ateş mangalı koymuştu. Bu bayrama Müslüman-Hıristiyan karışık yaklaşık yüz bin kişi katılmıştı. Yahudilerin en görkemli bayramlarından birisi yılbaşını simgeleyen Roş-ha-Şanah bayramı idi. Bu bayram Müslümanların Kurban Bayramı ile eşdeğer kabul edilebilir. Sumayra Bayramı, Mizalle Bayramı Yahudilerin kutladığı diğer bayramlardır. 


19. Soru

İslam medeniyetinde kadın haklarını açıklayınız.

Cevap

İslâm toplumunda kadın hür olanlar ve cariyeler olmak üzere ikiye ayrılıyordu. İslâm bir eşitlik dini olarak kadınlara da belirli haklar getirmiş, toplumda söz sahibi olmalarına destek vermiştir. Hür bir kadın aile kurumunun temelini oluşturan iki unsurdan birisiydi ve kocasıyla eşit haklara sahipti. Mirasta kendisine hak verilmek zorundaydı. Kadınlar, hukuki çerçeve içerisinde nikah, hibe, emanet
verme, vekalet, şirket, dava, ikrar, sulh ve vasiyet gibi sosyal ve ekonomik haklar bakımından da erkeklerle eşit konumdaydılar. Bunları gerçekleştirirken kocalarının iznini almak zorunda değillerdi. Yine, çarşı-pazar alışverişleri için sokağa çıkabilirler, camilerde cemaatle namaz kılabilirler, dost ve arkadaşlarını ziyaret edebilirlerdi. Kadınların birbirlerinin evlerinde yaptıkları sohbetli toplantılar
oldukça yaygındı. Bu toplantılarda Kur’an-ı Kerim ve güzel şiirler okunur, hoş hikayeler anlatılırdı. Hz. Peygamber’in eşleri zaman zaman kendi arkadaşlarını evlerine davet ederler ve onlarla görüşürlerdi.


20. Soru

İslam medeniyetinin kadınların eğitim almasına dair nasıl bir yaklaşım olduğunu açılayınız.

Cevap

Kadınların eğitim ve öğretimine son derece önem verilmişti. Hz. Peygamber devrinde en önemli eğitim kurumlarından birisi olan
suffe’de kadınlar için de bir yer tahsis edilmişti. Hz. Peygamber kendi hanımlarına Kur’an okuyup ilim öğrenmelerini emretmişti. Asr-ı Saadet döneminde Hz. Peygamber’in hanımları ve kızları tabii olarak toplum nezdinde son derece büyük itibara sahiptiler. Bu hanımlar hanım sahabelere dersler verirler, güncel olaylarla ilgili fikirlerini açık bir şekilde beyan ederlerdi. Diğer hür kadınlar da aynı şekilde siyasi ve kültürel pek çok olaya dahil olurlardı. Mesela, Aişe bint Talha ve Hz. Hüseyin’in kızı Sukeyne müzik ile ilgilenirler, dönemin müzisyenlerini evlerine davet ederek onları dinlerlerdi.


21. Soru

Küttab nedir?

Cevap

İslâmın ilk döneminde çocuklara okuma yazma öğretildiği bir çeşit ilkokuldur. Küttablardan mezun olan çocuklar eğitimlerini camilerde sürdürürlerdi. Hulefâ-i Râşidîn devrinde de benimsenen bu sistem Emevîler döneminde değişti. Bu dönemde halkın çocukları küttablarda ve camilerde eğitim görürken, halifelerin ve yüksek devlet görevlilerinin çocukları ise saraylarda eğitim görmeye başladılar. 


22. Soru

Dârü’r-Rızk nedir?

Cevap

Hz. Ömer devrinden itibaren her ay, kadın-erkek, hür-köle ayrımı yapılmaksızın
herkese erzak dağıtımı uygulaması başlatılmıştı. Halifenin emri uyarınca fetih gelirlerinden devlete ait beşte bir payın içinde yer alan yiyecek ve giyecekler başkent Medine’de toplanıyordu. Sürekli olarak gelen bu yiyeceklerin toplandığı bu merkeze Dârü’r-Rızk adı verildi. Hz. Ömer’in kurumlaştırdığı bu müessese kısa bir süre içinde Basra, Kûfe, Fustat ve Vâsıt gibi şehirlerde de faaliyet göstermeye başladı. Dârü’r-Rızk, Ramazan ayı boyunca ve bayramlarda halkın yiyecek ve giyecek ihtiyacının karşılandığı bir yerdi. Zamanla bu mekânlar ticari gelir elde edilmek amacıyla pazara dönüştürülerek aslî fonksiyonlarını kaybetmişlerdir.


1. Soru

İsla devletinin sınırlarının gelişmesi ile yeni kurulan önemli şehirlere örnek veriniz.

Cevap

İlerleyen yıllarda çok önemli ilim ve kültür merkezleri, sosyal hayatın en yoğun ve canlı şekilde yaşandığı mekânlar haline gelen bu şehirler arasında Irak’taki Basra, Kûfe ve Bağdad, Mısır’daki Fustat ve Fas’taki Kayrevan sayılabilir. 

2. Soru

Mevali ne demektir?

Cevap

İslâm fetiheleriyle birlikte başta İranlılar ve Türkler olmak üzere Hintli, Kıptî, Habeşli, Rum, Nebatî ve Berberilerden de İslâmiyeti benimseyenler olmuştu. Daha önceki dönemlerden imparatorluk tecrübesi olmayan Araplar, dinlerini benimseyen fakat kendi soylarından gelmeyen bu insanları tanımlamak için mevali terimini kullanmışlardır. Dolayısıyla mevaliyi ister köle ister hür olsun, Arap olmayan Müslümanlar şeklinde tanımlamak mümkündür.

3. Soru

İslam medeniyetinde camilerin önemini açıklayınız.

Cevap

Camiler şehirdeki sosyal faaliyetlerin yürütüldüğü en önemli mekânlardı. Bilhassa Cuma günleri değişik bölgelerden ve kırsal kesimden gelen insanlar camide toplanırlar, birbirleriyle sohbet ederler, dertlerini, sevinçlerini paylaşıp, fikir alışverişi ve siyasi tartışmalar yaparlardı. Hükümdar veya valilerin emirnâmeleri halka camilerde okunurdu. Genellikle gün boyu açık olan bu mekânlar aynı zamanda en önemli ilim ve kültür merkezleriydi.

4. Soru

İslam toplumunu oluşturan unsurları açıklayınız.

Cevap

İslâm toplumu içerisinde yaşayan tebaayı Müslümanlar ve gayrımüslimler olarak ikiye ayırmak mümkündür. Müslüman ahali de yine kendi içerisinde Araplar ve Arap olmayanlar şeklinde iki kısma ayrılıyordu. Hz. Peygamber devrinde ekseriyet Arap olmakla birlikte, Selman-ı Farisi, Bilal-i Habeşi gibi Arap olmayan sahabeler de vardı. Daha sonraki dönemlerde yapılan fetihlerle birlikte Berberî,
Habeşî, Fârisî (İranlı), Türk, Kürt ve diğerlerine oranla nispeten az da olsa Rumlar İslâmiyet’i benimsediler. Gayrimüslim nüfus ise Rum, Berberî, Fârisî, Türk ve İbrânî ırklarına mensup Hıristiyanlar, Kıptîler, Mecûsîler, Mazdeistler, Budist ve Maniheistler ve Yahudiler’den meydana geliyordu.

5. Soru

Emevi dönemi toplum yapısını diğer dönemlerden ayıran özellikler nelerdir?

Cevap

Hz. Peygamber ve Hulefâ-i Râşidîn devirlerinde Arap olsun veya olmasın bütün Müslümanlar birbirine eşit kabul edilirdi. Bu dönemde üstünlük ibadetlerin eksiksiz yerine getirilmesi ve takva ile ölçülürdü. Emevîler devrine gelindiğinde bu durum tamamıyla değişti. Devletin hemen her kademesinde Arapların tartışmasız hakimiyeti görülmeye başlandı. Öyle ki, Abdülmelik b. Mervan döneminden itibaren Arap ırkının üstünlüğü düşüncesi sert bir ırkçılık anlayışını da beraberinde getirmişti. Arap olmayan zümreler Müslüman olsalar bile ikinci sınıf insan yahut köle muamelesi görüyorlardı. Mevâlî adı verilen bu Müslümanlar, daha ziyade Basra ve Kûfe gibi Arap yarımadasında kurulan şehirlere yerleşmişlerdi. Emevîler’in kendilerine karşı benimsediği sert politika, bu zümrelerin onların aleyhinde faaliyet göstermelerine, zaman zaman isyanlar çıkarmalarına neden olmuştur.

6. Soru

Abbasi dönemi mevali politikasını açıklayıınz.

Cevap

Abbasîler, Ebû Müslim ve arkadaşları gibi mevâlîye mensup şahsiyetlerin başlattığı bir isyan sonucunda kurulmuşlardır. Dolayısıyla, bu dönemin mevali politikasında Emevîler’e oranla büyük değişimler ve gelişmeler meydana gelmiştir. Bilhassa Halife Mansur devrinden itibaren Fars ve Türk kökenli çok sayıda Müslüman, Abbasî bürokrasisinin değişik kademelerinde kendilerine önemli yerler bulmuşlardı. Harun Reşid devrinin meşhur vezir ailesi Bermekîler İran asıllı idi. Halife Mutasım ve Mütevekkil devirleri Türklerin her kademede görev aldıkları dönemlerdi. Öyle ki, Bağdat’taki Türk nüfusu bir hayli artınca, Halife Mutasım, Bağdat yakınlarında Türkler için Samerra şehrini inşa ettirmişti. Mevali sadece devlet yönetiminde değil, ticaret, meslek ve zenaat gibi diğer bazı konularda da son derece
faaldi. Aslen Türk olan Mısır valisi Ahmed b. Tolun, 868 yılında Mısır’da Tolunoğulları Devleti’ni kurdu. Bu durum mevalinin Abbasîler devrinde geldiği konumu göstermesi bakımından son derece önemlidir.

7. Soru

Cizye nedir?

Cevap

İslâm devletlerinde yaşayan gayrimüslimlerden alınan baş vergisidir. 630 yılında nazil olan ve İslâm ülkesinde yaşamak istediği
halde Müslümanlığı kabul etmeyen gayrimüslimlere mâlî yükümlülük getiren ayetle sabit olmuştur. Bu ayetin inmesiyle birlikte Hz. Peygamber devrinden itibaren cizye vergisi alınmaya başlanmıştır. Cizye, gayrimüslim tebaa ile yapılan zimmet anlaşması sonucunda alınıyordu. İslâm ülkesinde bir yıldan daha uzun süre yaşayanların bu vergiyi ödemeleri gerekiyordu.

8. Soru

İslamiyette kişilerin evlenmesinin yasak olduğu durumları açılayınız.

Cevap

İslâmiyet, belli bir dereceye kadar kan bağı olanların evliliği ile, süt ve sıhri hısımlarla evliliğe yasaklama getirmiştir. Yine, üvey anne ve yenge ile evlenmek de yasaktı. Müslüman bir kadın ancak Müslüman bir erkekle evlenebilme hakkına sahipti. Müslüman bir erkek ise, kendi dininde olan hanımlarla ve ehlikitap olmak kaydıyla, gayrimüslim hanımlarla da evlenebilirdi. Ancak müşrik bir kadınla evlenilmesi yasaktı. Bu durum Kur’an ile belirlenmişti.

9. Soru

İslam devletlerinde kapıda hizmetçi ve muhafıuz bulundurma uygulaması kim zamanında başlamıştır?

Cevap

Muaviye b. Ebu Süfyan, Hz. Ömer devrinden itibaren Bizans sınırındaki bir bölgenin, yani Dımaşk’ın valisi olması dolayısıyla, halifeliğinden önceki dönemlerde de Bizans kültürünü yakından tanıma imkanı bulmuş ve bu kültürden oldukçaetkilenmişti. Onun İslâm devletinin başına geçmesiyle birlikte, ilk defa hizmetçi ve kapıda muhafız bulundurma geleneği başladı.

10. Soru

Emevi döneminin saray eğlence kültürünü açıklayınız.

Cevap

Emevîler devrinde rakkaselerin oynadığı ve şarkıların söylendiği saray eğlenceleri ve güzel sesli şairlerin şiirlerini okudukları toplantılar oldukça popülerdi. Eğlence düzenlendiği zaman, şarkıcılar, şairler, sihirbazlar, şaklabanlar, soytarılar, mizahçılar, kadın ve erkek dansçılar hünerlerini sergilerlerdi. Ayrıca sık sık tarih ve soy ile ilgili hikayeler de anlatılırdı. Bilhassa şarkılı ve müzikli olanlar Emevî
halifelerinin düzenlemekten en fazla zevk aldıkları eğlence türüydü. Halifenin huzurunda şarkılar söylenir, raks edilir, değişik enstrümanları çalanlar kendilerine ayrılan yerlere otururlardı.

11. Soru

Dârü’n-Nedve nedir?

Cevap

Cahiliye döneminde Arap yarımadasında düğün, sünnet törenleri gibi toplumsal merasimlerin ve toplantıların yapıldığı yer.

12. Soru

İslam toplumunda yeni doğan çocuklar için ne gibi merasimler gerçekleştirilirdi?

Cevap

İslâm toplumunda çocuğun doğumundan büyümesine kadar geçen sürede gerçekleştirilen bazı âyinlerin mevcudiyeti bilinmektedir. Çocuk doğduğu zaman kulağına babası veya ailenin en büyüğü tarafından ezan okunurdu. Yeni doğan bebeğe daha annesini emmeden ağızda çiğnenmiş hurma eziği yahut bal yedirilirdi. Daha sonra ad koyma merasimi gerçekleştirilirdi. Çocuk bir haftalık olduğu zaman kız veya oğlan olduğuna bakılmaksızın saçı tıraş edilirdi. Bu tören sırasında koyun kurban edilir, bir kısmı yenir bir kısmı da yoksullara dağıtılırdı. Yine, bebeğin ilk tıraşta kesilen saçının ağırlığınca gümüş para yoksullara dağıtılırdı. Hz. Peygamber’in ilk eşi Hz. Hatice kız çocukları için bir, erkek çocukları için ise iki koyun kurban etmişti. 

13. Soru

İslam toplumunda sünnet merasimlerini açıklayınız.

Cevap

Çocuklarla ilgili olarak yapılan bir diğer tören, kökleri İslâmiyet öncesi döneme kadar uzanan sünnettir. Hz. Peygamber sonrası dönemde çocuğun eğitime başladığı ilk gün ve ilk Ramazan orucunu tuttuğu günlerde de törenler düzenlenirdi. Sünnet düğünleri oldukça görkemli olurdu. Bu geleneği yerine getirmek için kadın ve erkek sünnetçiler olurdu. Sünnet düğünlerinde eğlenceler düzenlenir, hayvanlar kesilir, davetliler için müzikli eğlenceler tertip edilirdi. Sünnetler zaman zaman devlet yöneticileri tarafından toplu olarak gerçekleştirilirdi. Hanedan üyelerinin sünnet törenleri çok görkemli olurdu. Abbasî halifesi Mu’tezz’in sünnet düğünü için 86 milyon dirhem tahsis edilmesi bu görkemin muhtevası hakkında önemli bir ipucudur. Yetim çocuklar devlet desteğiyle sünnet ettirilirdi. Mesela, Fatımîler’den İsmail b. Kaim, Kayrevan ve diğer şehirlerdeki emir ve komutanların çocuklarıyla birlikte köle, asker ve fakirlerin çocuklarını da sünnet ettirmiş, onlara çok sayıda hediyeler vermişti

14. Soru

islam medeniyetinde düğün törenlerini açıklayınız.

Cevap

Düğünler de yine en önemli törenler arasındaydı. Düğün öcesinde evler dayanıp döşenirdi. Nikah vesilesiyle tertiplenen düğünlerde şarkı söyleyen kadınlar, def ve davul gibi musiki aletlerini çalan müzisyenler bulunurdu. Hz. Peygamber devrinden itibaren bilhassa düğünlerde def çalma geleneği yaygın olup bu uygulama Hulefâ-i Râşidîn döneminde de devam etmişti. Düğünün olduğu akşam
meşale alayları düzenlenirdi. Düğün günü gelin süslenir, sürme veya allıklarla yüzüne makyaj yapılır, saçları güzel bir şekilde taranıp şekillendirilir, güzel kokular sürülürdü. Daha sonra kızın evine gidilerek nikah kıyılırdı. Nikahın ilanından sonra gelin ve damadın
başından kuru hurmalar ve diğer bazı yiyecekler saçılırdı. Nikah merasimine çağırılanlara düğün yemeği ikram edilirdi. Nikahları kıyıldıktan sonra evine giden gelin ve damadın başına ailenin en yaşlısı tarafından az bir miktar su serpilirdi. Bundan maksat Allah’ın onları her türlü kötülüklerden muhafaza etmesiydi. Düğünlerde duvak açma geleneği vardı. Damat gelinin duvağını açmadan önce ona
yüz görümlüğü verirdi. Ertesi gün damat, arkadaşlarını, akrabalarını ve yoksulları davet ederek “velime” denilen bir ziyafet verirdi.

15. Soru

İslam medeniyetinde ölüm ve defin törenlerini açıklayınız.

Cevap

Ölüm döşeğindeki kimseye Allah’ın bir ve Hz. Peygamber’in onun elçisi olduğu sürekli olarak tekrar ettirilirdi. Savaşta şehid olanlar elbise ve bedenleri yıkanmadan defnedilirdi. Sıradan bir kimse öldüğünde ise yıkanır, kefenlenir ve namazı kılındıktan sonra gömülürdü. Ölüler yüzleri kıbleye dönecek şekilde defnedilirlerdi. Cenaze evine komşuları üç gün süreyle yemek getirirlerdi. Mezarlıklar yılın belli günlerinde ziyaret edilirdi. Mesela, Hz. Peygamber her sene Şaban ayının 15. Günü kabirleri ziyaret ederdi.

16. Soru

islamiyet sonrasında ramazan ve kurban bayramlarının nasıl başladığını açıklayınız.

Cevap

slâm toplumunda birisi Ramazan bayramı diğeri de Kurban bayramı olmak üzere iki tane bayram vardı. Bu bayramlarda ahali topluca bayram namazı kılar, namaz sonrasında birbirleriyle bayramlaşırlardı. Bu uygulama Hicri 3. Yıldan (625) itibaren başlamıştı.

Kökeni Hz. İbrahim’a kadar dayandırılan Kurban Bayramı ise İslâmiyet sonrasında ilk defa Beni Kaynuka Yahudileri ile yapılan mücadele sonrasında bir koyunun kurban edilmesiyle başlamıştı.

17. Soru

İslam toplumunda ramazan ve kurban bayramı dışında önemli görülen günler hangileridir?

Cevap

Dinî nitelik taşıyan bu iki bayramın haricinde Müslümanlar için cuma günleri de bayram kabul edilirdi. Bunların haricinde, daha sonraki devirlerde farklı bazı bayramlar da ihdas edilmiştir. Mesela, Hz. Peygamber’in doğum gecesine rastlayan mevlit gecesinde büyük şenlikler yapılır, dualar edilir, salavatlar getirilirdi. Mevlit’in ilk defa 1233 yılında Erbil emiri Ebu Sa’id Muzafferüddin tarafından kutlandığı rivayet edilmektedir. Kadir gecesi, Mir’ac gecesi, Berat gecesi büyük bir coşkuyla kutlanırdı

18. Soru

İslam medeniyetinin gayrimüslimlerin bayramlarına olan bakış açısını açıklayınız.

Cevap

İslâm coğrafyasında yaşayan gayrimüslimlerin bayramları da bir hayli coşkulu geçerdi. Bilhassa paskalya için günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı. Paskalyanın öncesindeki perşembe günü yas yemeği olan mercimek yenirdi. Abbasîler devrinde Bağdat’taki paskalya törenlerine Müslümanlarla Hıristiyanlar birlikte giderlerdi. Bu günlerde sokaklarda renk renk yumurtalar satılırdı. Yine Hz. İsa’nın doğum günü de büyük bir katılımla kutlanırdı. Bu tören farklı bölgelerde farklı şekillerde kutlanırdı. Mesela Mısır’daki Fâtımî halifesi milad günü memurlarına tatlı, gülsuyu ve balık ikram ederdi. Yine, Fısıh bayramı Hıristiyanların en önemli dinî bayramlarından birisiydi. Mısır’da yaşayan ve Hıristiyan olan Kıptîlerin pek çok bayramı vardı. Bu bölgedeki bayramlara halifeler ve Mısır’da görev yapan yöneticiler de katılırlardı. Hıristiyanlar nezdinde önemli bir yere sahip olan Üç Kral Yortusu (İdu’l-Ğitâs) Nil nehrinin kenarında kutlanırdı. Hıristiyanlar alacakaranlıkta yüksek sesle ilahiler söyleyerek, ellerinde haç ve yanan mumlar olduğu halde nehrin kenarına giderlerdi. Bu tören oldukça coşkulu geçerdi. 941 yılında düzenlenen bir bayrama İhşid hükümdarı Muhammed b. Tuğc da katılmıştı. O, Nil adasında yer alan el-Muhtare adındaki evinden töreni izlemiş, su kenarına aydınlatma amacıyla bin adet ateş mangalı koymuştu. Bu bayrama Müslüman-Hıristiyan karışık yaklaşık yüz bin kişi katılmıştı. Yahudilerin en görkemli bayramlarından birisi yılbaşını simgeleyen Roş-ha-Şanah bayramı idi. Bu bayram Müslümanların Kurban Bayramı ile eşdeğer kabul edilebilir. Sumayra Bayramı, Mizalle Bayramı Yahudilerin kutladığı diğer bayramlardır. 

19. Soru

İslam medeniyetinde kadın haklarını açıklayınız.

Cevap

İslâm toplumunda kadın hür olanlar ve cariyeler olmak üzere ikiye ayrılıyordu. İslâm bir eşitlik dini olarak kadınlara da belirli haklar getirmiş, toplumda söz sahibi olmalarına destek vermiştir. Hür bir kadın aile kurumunun temelini oluşturan iki unsurdan birisiydi ve kocasıyla eşit haklara sahipti. Mirasta kendisine hak verilmek zorundaydı. Kadınlar, hukuki çerçeve içerisinde nikah, hibe, emanet
verme, vekalet, şirket, dava, ikrar, sulh ve vasiyet gibi sosyal ve ekonomik haklar bakımından da erkeklerle eşit konumdaydılar. Bunları gerçekleştirirken kocalarının iznini almak zorunda değillerdi. Yine, çarşı-pazar alışverişleri için sokağa çıkabilirler, camilerde cemaatle namaz kılabilirler, dost ve arkadaşlarını ziyaret edebilirlerdi. Kadınların birbirlerinin evlerinde yaptıkları sohbetli toplantılar
oldukça yaygındı. Bu toplantılarda Kur’an-ı Kerim ve güzel şiirler okunur, hoş hikayeler anlatılırdı. Hz. Peygamber’in eşleri zaman zaman kendi arkadaşlarını evlerine davet ederler ve onlarla görüşürlerdi.

20. Soru

İslam medeniyetinin kadınların eğitim almasına dair nasıl bir yaklaşım olduğunu açılayınız.

Cevap

Kadınların eğitim ve öğretimine son derece önem verilmişti. Hz. Peygamber devrinde en önemli eğitim kurumlarından birisi olan
suffe’de kadınlar için de bir yer tahsis edilmişti. Hz. Peygamber kendi hanımlarına Kur’an okuyup ilim öğrenmelerini emretmişti. Asr-ı Saadet döneminde Hz. Peygamber’in hanımları ve kızları tabii olarak toplum nezdinde son derece büyük itibara sahiptiler. Bu hanımlar hanım sahabelere dersler verirler, güncel olaylarla ilgili fikirlerini açık bir şekilde beyan ederlerdi. Diğer hür kadınlar da aynı şekilde siyasi ve kültürel pek çok olaya dahil olurlardı. Mesela, Aişe bint Talha ve Hz. Hüseyin’in kızı Sukeyne müzik ile ilgilenirler, dönemin müzisyenlerini evlerine davet ederek onları dinlerlerdi.

21. Soru

Küttab nedir?

Cevap

İslâmın ilk döneminde çocuklara okuma yazma öğretildiği bir çeşit ilkokuldur. Küttablardan mezun olan çocuklar eğitimlerini camilerde sürdürürlerdi. Hulefâ-i Râşidîn devrinde de benimsenen bu sistem Emevîler döneminde değişti. Bu dönemde halkın çocukları küttablarda ve camilerde eğitim görürken, halifelerin ve yüksek devlet görevlilerinin çocukları ise saraylarda eğitim görmeye başladılar. 

22. Soru

Dârü’r-Rızk nedir?

Cevap

Hz. Ömer devrinden itibaren her ay, kadın-erkek, hür-köle ayrımı yapılmaksızın
herkese erzak dağıtımı uygulaması başlatılmıştı. Halifenin emri uyarınca fetih gelirlerinden devlete ait beşte bir payın içinde yer alan yiyecek ve giyecekler başkent Medine’de toplanıyordu. Sürekli olarak gelen bu yiyeceklerin toplandığı bu merkeze Dârü’r-Rızk adı verildi. Hz. Ömer’in kurumlaştırdığı bu müessese kısa bir süre içinde Basra, Kûfe, Fustat ve Vâsıt gibi şehirlerde de faaliyet göstermeye başladı. Dârü’r-Rızk, Ramazan ayı boyunca ve bayramlarda halkın yiyecek ve giyecek ihtiyacının karşılandığı bir yerdi. Zamanla bu mekânlar ticari gelir elde edilmek amacıyla pazara dönüştürülerek aslî fonksiyonlarını kaybetmişlerdir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.