Açıköğretim Ders Notları

İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden İslam Tarihi ve Medeniyeti 2 Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Abbasilerin Iı. Dönemi Ve Merkezi Otoritenin Zayıflaması

Mu’tasım –Billâh (833-842) ve Türkler

Ebû İshak Muhammed, Me’mûn’un ölümünden sonra Türk kumandanların baskısıyla Mu’tasım-Billâh lakabıyla halife ilan edilmiştir. Onun halifeliğiyle askeri görevlerin dışında devlet yönetiminde de Türkler etkin konuma gelmiştir. Türk askerilerinin Abbâsîlerin hizmetine girmesi, Türkler arasında İslâmiyet’in yayılmasına vesile olmuştur.

Mu’tasım’ın uğraşmak zorunda olduğu konuların başında Bâbek’in çektiği grupların Hürremiye hareketine katılarak isyan etmesi gelmektedir. Uğraştığı bir diğer sorun ise, Hint asıllı bir grup olan Zutlar’ın Me’mun döneminden beri Bağdat’a gönderilen eşyaları yağmalayarak ticarete engel olmasıydı. Üzerlerine gönderilen birliklere uzun süre direnen Zutlar sonunda teslim olmak zorunda kalmışlardır. Mu’tasım-Billâh, 836 yılında Bağdat’ın yaklaşık 110 km. kuzeyinde Sâmerrâ şehrini kurdu ve hilafet merkezini oraya taşıdı. Mu’tasım’ın döneminde İslâm-Bizans çatışması Bizans imparatoru Theophilos hareketiyle yeniden başlamıştır. Theophilos Abbâsî ordusu Bâbek isyanı ile uğraşırken 838 yılında Zibatra’yı (Doğanşehir) tahrip etmiştir.Afşin, Theophilos’u Temmuz 838’de Dazmana’da mağlup etmiştir. Bizans’ın en önemli şehirlerinden biri olan Amorion Halife ve Afşin’in Ankara’da buluşup sonrasında kuşatılmasıyla fethedilmiştir. Türklerin askeri ve idari kadrolarda ağırlıklı olarak yer almalarından ötürü Arap ve İranlı gruplar Me’mun’un oğlunu halife yapmak için çeşitli planlar yapmışlardır. Sonrasında muhalif grubun liderleri kumandanlar tarafından öldürülmüşlerdir. Bu dönemde Taberistan valisi ve Horasan Valisi arasındaki anlaşmazlık 839’da Mâzyâr’ın isyanıyla sonuçlandı. Halifenin gönderdiği ordu Mâzyâr’ı teslim aldı. Bölge Tâhirîler’in yönetimine geçti. Horasan valisi Abdullah b. Tâhir’in tahrikleri sonucu Afşin 40 yılında tutuklanmış ve ertesi yıl hapiste ölmüştür. Mu’tasım Billâh 842 yılında Sâmerrâ’da vefat etmiştir.

Vâsık-Billâh (842-847)

Vâsık’ın hilâfetinin ilk günlerinde kabile isyanlarıyla karşılaştı. Kays Kabilesi isyan ederek Şam valisinin sarayını kuşattı. Asiler üzerine gönderilen Recâ b. Eyyûb el-Hadârî, Kayslılar’ın kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan da faydalanarak isyanı bastırdı ve şehirde emniyeti sağladı. Vâsık döneminde, Hicaz ve Yemâme bölgelerinde çoğunluğu bedevî Arap kabilelerinin yağma ve çapulculuklarından oluşan bir dizi isyan vuku buldu. Kays kabilesinin kollarından olan Benî Süleym mensupları diğer kabilelere saldırarak yağmalama ve talan hareketlerine başladılar. Hac yolunun kapanması üzerine Vâsık, Boğa el-Kebîr komutasındaki büyük bir orduyu Medine’ye gönderdi. Boğa mağlup ederek bin kişiyi Medine’de hapsetti.

Vâsık döneminde Yemâme’de çıkan isyanlar önemlidir. Beni Nümeyr kabilesi tarafından başlatılan isyan üzerine Vâsık, Boğa’yı Yemâme bölgesine yönlendirdi. İsyancı kuvvetin yarısından fazlasını öldürerek isyanı bastırdı. Bizans imparatoru Theophilos’un 842 yılında ölmesinin ardından Vâsık döneminde Abbâsî-Bizans ilişkileri durağan bir seyir izledi. Vâsık devrinde, Ağlebilerin 842- 847 yıllarında yaptıkları Fazl b. Câfer ve Abbâs b. Fazl komutasındaki deniz seferleri neticesinde Müslüman orduları Sicilya’da Messina, Napoli, Meskân, fierrâ ve Leontini şehirlerini ele geçirdiler. Vâsık, idari açıdan selefleri Me’mûn ve Mu’tasım dönemlerindeki politikaları büyük ölçüde devam ettirdi. Onun hilâfeti Türklerin Abbâsî Devleti’nde askerî sahanın yanı sıra, idarî alanda da önemli mesafe kat ettikleri bir dönemdir. Türk komutanlara büyük yetkiler veren Vâsık, 842’de Eşnas’ı hem Abbâsî ordusunun başkomutanı hem de Mısır valisi olarak tayin etmiştir.

Sâmerrâ Devri: Yönetimde Türk Hâkimiyeti

Mütevekkil-Alellâh (847-861)

Vâsık’ın veliaht bırakmadan ölümü üzerine Mu’tasım’ın oğlu Câfer Mütevekkil-Alellâh unvanıyla halife oldu. İlk olarak yolsuzluklara karşı idari düzenlemelerde bulunan Mütevekkil, Mu’tezile’nin görüşlünü benimsemeyenler üzerinde uygulanan baskıyı (mihne) sona erdirdi. Mihne sebebiyle tutuklu bulunanlar serbest bırakılarak Sünnî ulemaya yakın davrandı. Mütevekkil Türk kumandanlar tarafından tahta çıkarılmış olmakla birlikte onların nüfuzundan hayli rahatsız olmaktaydı. Türk kumandanların nüfuzunu kırmak için Mütevekkil, başşehrini Arap unsurun ağırlıklı olarak bulunduğu Şam’a nakletmeyi kararlaştırdı. Başşehrin Şam’a nakledilmesi planı ordudaki Türk birliklerini rahatsız etti. Türk askerleri Irak’a dönmek için gösteri yapmaya başladılar. İki ay sonra Sâmerrâ’ya dönmek zorunda kaldı. Türk kumandanları ile arasındaki ihtilâfın büyümesi üzerine Sâmerrâ yakınlarında Ca’feriye (Mütevekkiliye) adını verdiği şehrin inşasını emreden Mütevekkil kısa süre sonra buraya taşındı (860). Türkler’e karşı bir denge unsuru oluşturmak üzere Arap, Fars ve diğer unsurlardan oluşan yeni askerî birlikler kurdu. Mütevekkil dönemindeki isyanların en tehlikelisi 849 yılından itibaren Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde patlak verdi. İsyanların büyümesi üzerine Mütevekkil, Boğa el-Kebîr’i 851 sonlarında büyük bir orduyla bölgeye sevketti. Boğa el-Kebîr dört yıl boyunca bölgede kaldı ve karışıklıkları tamamen önledi. Savaşlara rağmen, Mütevekkil dönemi siyasi açıdan sönük bir devre olmakla birlikte ilmî ve kültürel açıdan parlak bir devir olmuştur. Mütevekkil büyük oğlu Muntasır’ı birinci veliaht tayin etmiş, ikinci sırayı ise Mu’tez’e vermişti. Ancak daha sonra Muntasır’la aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle Mu’tez’i birinci sıraya almak istedi. Bu durumu kabul etmeyen Muntasır, zaten babasıyla aralarında problem olan Boğa es-Sağîr, Vâsif ve Otamış gibi Türk kumandanları ile işbirliği yaparak 861’de düzenlediği suikastle babasını öldürttü. Mütevekkil’in katli islâm tarihinde bir halifeye karşı› muhafız birlikleri tarafından işlenen ilk cinayet olmuştur.

Müstaîn-Billâh (862-866)

Halife Muntasır’ın ölümünün ardından devlet adamları ve Türk kumandanları toplanarak Mu’tasım’ın torunu Ahmed b. Muhammed’in Müstaîn-Billâh ünvanıyla halife ilân edilmesine karar verdiler (862). Abbâsîler’in bu devresinde art›k veliahtlık sisteminin geçerliliğini yitirdiği görülmüştür. Türk askerlerinin nüfuzundan bunalan Bağdat halkı Abbâsî kuvvetlerinin Bizans karşısında yenilmesini bahane ederek 863’de halifeye isyan etti. Bu isyanın üzerinden çok geçmeden Sâmerrâ’da çoğunluğunu Arapların oluşturduğu güçler yakaladıkları Türkler’i öldürmeye başladılar. Türk askerlerine karşı başlatılan eylem Boğa es-Sağir, Otamış ve Vasîf’e bağlı kuvvetler tarafından bastırıldı. Bu dönemde Abbâsî halifelerinin otoritelerinin kalmaması, Arapların Türk kumandanlara karşı nefretleri ve Türk kumandanların birbirleri arasındaki güç mücadelesi pek çok soruna neden olmuştur. Bazı Türkler, malî ve siyasî durumlarının kötüleştiğini iddia ederek Vezir Otamış’a karşı ayaklandılar ve onu katlettiler. Herhangi bir gücü kalmadığından olaylara seyirci kalmakla yetinen Halife, Otamış’ın yerine Ahmed b. Sâlih b. Şîrzâd’ı vezir tayin etti. Türk askerleri, siyasî otoritelerinin sarsılmasından endişe edip Müstaîn’in yerine Mu’tez-Billâh’ı hapishaneden çıkarıp halife ilân ettiler. Bu yolla aynı anda biri Bağdat’ta, diğeri Sâmerrâ’da olmak üzere iki Abbâsî halifesi ortaya çıkmış oldu. Mutez’in Bağdat’ı uzun bir süre kuşatması nedeniyle şehirde açlık tehlikesinin ortaya çıkması üzerine halk valiye baskı yaparak Mu’tez tarafına geçmesini istediler. Böylece vali Mu’tez’in tarafına geçti ve 866’da Müstaîn halifelikten düşürüldü.

Mu’tez-Billâh (866-869)

Mu’tez, halifeliği Türkler’in yardımıyla ele geçirmiş olmasına rağmen özellikle kendisi için tehlike gördüğü Vasîf ve Boğa es-Sağir’e güvenmiyordu ve onların gücünü bildiğinden çok dikkatli davranmak zorundaydı. Zira artık halifelerin yönetimde hiçbir gücü kalmamış ve tamamen Türk kumandanların elinde kukla haline gelmişlerdi. Sadece halifeler değil toplumda ve diğer askeri sınıflarda da Türkler’in baskılarına karşı tepkiler mevcuttu.

866 yılında Türkler ile Kuzey Afrika kökenli Meğâribe arasında çatışmalar başladı ve Türkler’e yenildi. Bu teşebbüsünde başarısız olan halife, bu sefer Tâhirîler’den yardım istedi. Tâhirîlerin gönderdiği ordu Türk kumandanlar tarafından Sâmerrâ’ya sokulmadı, ancak kısa süre sonra Türkler’in yanı sıra diğer gruplardan askerler ücretleri nedeniyle yağmaya başladılar. Bu esnada halife Vasîf’i, ardından da Boğa es-Sağir’i katlettirmek suretiyle bu iki önemli gaileden kurtulmuş oldu.

Kumandanların katledilmesi halife üzerindeki Türk baskısını azaltmaya yetmediği gibi Türkler arasında genel bir hoşnutsuzluk meydana getirdi. Nitekim 869’da maaşlarını zamanında alamayan Türk askerleri isyan ettiler ve ele geçirdikleri Mu’tez’e işkence yaparak onu halifelikten çekilmek zorunda bıraktılar.

Türk askerlerle iktidar mücadelesi şeklinde geçmiş iki kuvvetli rakibinden kurtularak göreceli bir başarı elde eden halife, sonunda yine Türk askerler tarafından tahttan indirilmiştir.

Mühtedî-Billâh (869-870)

Mu’tez’in halifelikten halledilmesiyle kumandanlar tarafından Mühtedî-Billâh lakabıyla halife ilân edildi. Mühtedî kısa süren hâkimiyeti döneminde Türk kumandanlarının yanı sıra eyaletlerdeki isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı. Onun döneminde Taberistan’da Hz. Ali’nin soyundan Hasan b. Zeyd’in isyanı gerçekleşti ve Hâricîler’den Müşavir b. Abdülhamîd eş-Şârî etrafında kalabalık bir taraftar kitlesi toplayarak Musul’a girdi. Abbâsî birliklerini alt eden Müşavir baş şehir Sâmerrâ’yı tehdit eder hale geldi. Yine aynı yıl Hz. Ali’nin soyundan olduğunu iddia eden Sâhibü’z-Zenc Ali b. Muhammed ezZencî büyük bir isyan başlattı ve Basra’yı ele geçirdi.

Mühtedî bu süreçte görünürde Türk askerleriyle iyi geçinmeye çalışırken bir yandan da Mısır ve Kuzey Afrika’nın yerli halkından teşkil edilen ücretli askerleri (Megâribe) çoğaltarak üst makamlara çıkarmaya çalışıyordu. Halife, Türk kumandanlarının baskısından onları birbirine karşı kışkırtarak kurtulabileceğini biliyordu. Ancak halifenin bu komplolarının farkına varan Türk kumandanlar aralarında anlaşarak Mühtedî’yi hilâfetten uzaklaştırmaya karar verdiler ve halife hilafetten hal’edilerek öldürüldü (870).

Bağdat Dönemi: Türk Nüfûzunun Sonu

Mu’temid-Alellâh (870-892): Bu dönemin en önemli hadiselerini iç isyanlar oluşturmaktadır. Muşaâvir b. Abdülhamid’in daha önceki halife döneminde başlattığı Haricî isyanı Musul tarafında yaygın bir destek bulmuş ve genişleyerek devam etmiştir. Dönemin en tehlikeli isyanı Halife Mühtedî zamanında Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan Zencî köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî’nin ayaklanmasıdır (Eylül 869). Olayların devletin varlığını tehdit eder bir boyuta ulaşması üzerine Mu’temid kardeşi Muvaffak’ı ve onun ardından Mûsâ b. Boğa’yı Basra’ya gönderdiyse de onlar da bir başarı elde edemedi. Bağdat’ı tehdit eder duruma gelen isyancılar nihayet 883’de yapılan savaşta Muvaffak tarafından yenildi. Devleti yaklaşık on beş yıl uğraştıran bu tehlikeli isyan Ali b. Muhammed ezZencî’nin öldürülmesiyle sona erdi.

Bu devirde merkezi otoriteyi sarsan diğer bir önemli mesele, Abbâsî sınırları içerisinde bağımsız devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır. Bölgede etkin bir konumda olan Yakub b. Leys es-Saffâr, Fars bölgesini ele geçirmiş ve halife tarafından Belh, Tohâristan, Sicistan ve Sind bölgesinin valiliğine tayin edilmiştir, ancak Muvaffak komutasındaki Abbâsî ordusu Vâsıt ile Bağdat arasında yapılan savaşta Yakub’u mağlup etmeyi başarmıştır (876).

Mu’temid döneminde Bizanslılar’la mücadele yatay bir seyir izlemiştir. Çarpışmalar, sınır boylarında karşılıklı tacizler şeklinde geçmiş ve iki taraf da herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir.

Zamanının çoğunu merkezden biraz uzakta Dicle’nin sağ kıyısına yaptırdığı sarayında geçiren Mutemid, Sâmerrâ’da oturan Abbâsî halifelerinin sonuncusudur. Onun döneminde idare kardeşi Muvaffak’ın elindeydi. Onun 889 yılında Türkler için kurulmuş olan bu şehirden ayrılarak Bağdat’a dönmesi siyasî alanda Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.

Mu’tazıd-Billâh (892-902): Merkezi idarenin zayıfladığı bir dönemde işbaşına gelen Mutazıd, devletin dağılmasını önlemeye çalışmış ve bunda bir dereceye kadar başarılı olmuştur. Mu’tazıd Billâh, halifeliği sürecince İran’da hüküm süren Dülefîler ve Karmatî problemi ile uğraşarak geçirmiştir. Şiîi İsmailiye mezhebine mensup olan Karmatî adı verilen grup Abbâsîler döneminde uzun yıllar devleti uğraştıran isyanlar çıkarmıştır.

Bu dönemde, sarsılmakta olan Abbasî hâkimiyetini dirilttiği için Mu’tazıd-Billâh’a devletin kurucusunun lakabı verilmiş ve “ İkinci Seffâh ” olarak adlandırılmıştır. Mu’tezile mezhebine sempati duyan Mu’tazıd Ehl-i beyt mensuplarına da iyi davranmış, onlara yardımda bulunmuştur. Abbasî ordusunda görev yapan Türkler’in nüfuzunu korumaya çalışmış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır.

Müktefi-Billâh (902-908): Müktefî 902 yılında halife olmuş ve bu dönemde de Karmatî problemi problem olarak devam etse de Suriye ve Irak’taki Karmatî isyanları bastırılmıştır.

Müktefî-Billâh, öncelikle Karmatî meselesini hallettikten sonra Mısır ve Suriye’de hüküm süren Türk hanedanı Tolunoğulları’nın üzerine yönelmiş, Mısır’a gönderilen büyük bir Abbâsî ordusu 11 Ocak 905’te Mısır’a girerek Tolunoğulları Devleti’ni ortadan kaldırmıştır. Ayrıca bu dönemde Bizans’la mücadele de devam etmiş ve karşılıklı olarak seferler düzenlenmiştir.

Muktedir-Billâh (908-932): Muktefi-billah’ın kardeşi olan Cafer, vezir Abbas b. Hasan el-Cercerâî tarafından Muktedir- Billâh lakabıyla halife ilân edildi. Halifenin yaşının küçüklüğünden istifade edip devleti tek başına yönetmeye başlayan Vezir Abbas’ın, onu devirmek için yaptığı teşebbüsler başarılı olamadı. Muktedir-Billâh dönemi boyunca Abbâsîler’den ayrılarak kurulmuş devletlerle çeşitli mücadeleler yapmak zorunda kaldı. Buna ek olarak, bu dönemde Suriye’de sona eren Karmatî problemi ve Abbâsî-Bizans mücadelesi devam etmekteydi. Bu esnada Sümel komutasındaki Abbâsî donanmasının Bizans’a hücumlarda oldukça faal bir rol oynadığı görülmektedir. Sümel pek çok defa Bizans topraklarına yaptığı hücumlarda ganimetle dönmüş, hatta 931 yılında Ammûriye’yi (Amorium) ele geçirip ileri harekâtına devam ederek Ankara’ya kadar ulaşmıştır.

Bu dönemde Halife Muktedir ile başkumandan Munis elMuzaffer’in arası açılınca Bağdat’ı terk ederek Musul’a giden Munis 932’de Hamdâniler’e ait Musul’u ele geçirip Bağdat üzerine yürüdü. Halifeye bağlı kuvvetlerin yenilmesinin ardından Muktedir kendi askerleri tarafından öldürüldü.

Muktedir-Billâh’ın çeşitli faaliyetleri arasında Bağdat’ta kendi adıyla anılan bir bîmâristan yaptırması, Diyarbekir surlarını yeniden inşa ettirmesi, bazı yüksek memur ve kumandanlara verilen iktâlar için Dîvânü iktâi’1-vüzerâ’yı kurması ve İdilBulgar Hanlığı’na aralarında meşhur seyyah İbn Fadlân’ın bulunduğu bir heyet göndermesi de yer almaktadır. Onun iktidar yıllarında Fâtimîler ve Hamdânîler bağımsız birer devlet haline gelmiştir.

Kahir -Billâh (932-934) : Munis ve birlikte hareket ettiği Ebû Ya’kub İshak b. İsmail en-Nevbahtî tarafından halife ilan edilen Kâhir-Billâh, kısa süren hilafeti esnasında daha ziyade Muktedir-Billâh’ın yakınlarını cezalandırmakla uğraştı. Vezir İbn Mukle tayinlerde etkin rol oynayarak rakiplerini cezalandırdı ve birçok ünlü ailenin mallarına el koydu. Halifenin bu tutumu kendisini iktidara getirenlerde endişeye yol açtı ve iki taraf birbirine karşı suikast planları yapmaya başladı. Munis’in planlarından haberdar olan Kâhir-Billâh, harekete geçerek Munis el-Muzaffer, Hâcib Yelbak ve oğlu Ali’yi tutuklatarak öldürttü. Halife bu tutumu nedeniyle halk arasında da meşruiyetini kaybetti ve tahttan indirildi.

Bu dönemde Abbasî Devleti başta Horasan ve Fars bölgesi olmak üzere bazı eyaletlerde hâkimiyetini yitirmiş, Büveyhîler gibi mahallî hanedanlar bağımsızlık kazanmışlardır.

Emirülümeraların Yönetiminde Abbâsîler

Râzî-Billâh (934-940): Halife Kahir-Billâh’ın hal’edilmesinden sonra hapishaneden çıkarılan Ebü’lAbbas Ahmed, Râzi-Billâh lakabıyla halife ilân edildi (934). Râzî’nin dönemi askeri ve idari yüksek bürokratlar arasındaki güç mücadelesiyle geçti. Bu süreç emirülümerâlık (Halifelerin Abbâsî ordusundaki Türk kumandanları karşısında otoritelerinin zayıflamasıyla birlikte bütün işlerde tek yetkili olarak tayin edilen kumandanlara verilen ad) müessesesinin kurulmasına yol açtı. Bu yıllarda Bizans İmparatorluğu ve Büveyhîler’in saldırılarıyla da uğraşmak zorunda kalan Râzî-Billâh 940’ta vefat etti.

Müttakı-Lillâh (940-944): Kardeşi Râzî-Billâh’ın vefatının ardından 940’da devlet adamlar› tarafından halife olarak seçilen Müttakı-Lillâh, hilafete gelmesinde önemli rol oynayan emîrülümerâ Beckem et-Türkî’nin, yönetime karşı ayaklanan Berîdîler’e art arda yenilerek, ertesi yıl katledilmesi sonucu zor durumda kaldı. Deylemli askerlerin Türklerle anlaşmazlığa düşerek Basra’daki Berîdîler’e katılmaları Müttakı’nin durumunu daha da zorlaştırdı. Halife, Vâsıt’a hâkim olan Ebû Abdullah elBerîdî’nin Bağdat’ı ele geçirmesi üzerine onu vezir olarak atadı, ancak Bağdat’ta halkın desteğini kazanamayan Berîdiler, Türk ve Deylemli askerlerin tepkisi sonucu bir ay içinde Bağdat’ı terk etmek zorunda kaldı ve sonrak süreçte de halife Berîdî ordusu karşısında yenilgiye uğradı.

Bu dönemde, halifenin göreceli güçsüzlüğü, vezirliğin giderek sembolik bir makam haline gelmesi, emîrülümerânın kâtibinin resmen değilse de fiilen vezirin yerini alması sonucunu doğurdu.

Müstekfî-Billâh (944-946): Müstekfî döneminde iktidar Türk kumandanlarının, özelikle de Emîrülümerâ Tüzün ile İbn Şîrzâd’ın elindeydi. Halife ve vezirin hiçbir nüfuzu yoktu. Müstekfî-Billâh’ın halifeliğinin ilk yılında meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Bağdat’ta ekonomik sıkıntı baş gösterdi ve halk şehri terk etmeye başladı. Bağdat’ı tehdit etmekte olan Büveyhîler ilk fırsatte şehri işgal ettiler. Aralık 945’de Büveyhî Hükümdarı Ahmed Bağdat’a girdi. Halife Müstekfî, onu Muizzüddevle unvanıyla emîrülümerâ tayin etti. Deylemli askerler halkın evlerine girip yerleşirken Türk askerleri Bağdat’ı terk ettiler. Bu tarihten itibaren Bağdat ve Irak’ta Büveyhîler dönemi başlamış oldu.

Sonuç olarak, Abbâsîler’in bu döneminde zayıf halifelerin bürokrat ve kumandanlar elinde adeta oyuncak haline gelmeleri devlet otoritesini ortada kaldırmıştır. Bunun sonucunda pek çok isyan çıkmış, Abbâsîler’e bağlı eyaletlerin büyük kısmı bağımsız hâle gelmiştir. Bu istikrarsızlık ekonomi ve uluslararası ticareti de olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün bunlara kumandanlar ve bürokratlar arasındaki mücadele ve müsadereler (özel mülke devlet tarafından el koyulması) askerlerin sık sık maaşlarının artmasını istemeleri, iktâ ve toprak sisteminin bozulması devletin zayıflamasına ve parçalanmasına sebep olmuş, dönemin sonunda hilafetin otoritesi Bağdat ve Irak’la sınırlı kalmıştır.

Mu’tasım –Billâh (833-842) ve Türkler

Ebû İshak Muhammed, Me’mûn’un ölümünden sonra Türk kumandanların baskısıyla Mu’tasım-Billâh lakabıyla halife ilan edilmiştir. Onun halifeliğiyle askeri görevlerin dışında devlet yönetiminde de Türkler etkin konuma gelmiştir. Türk askerilerinin Abbâsîlerin hizmetine girmesi, Türkler arasında İslâmiyet’in yayılmasına vesile olmuştur.

Mu’tasım’ın uğraşmak zorunda olduğu konuların başında Bâbek’in çektiği grupların Hürremiye hareketine katılarak isyan etmesi gelmektedir. Uğraştığı bir diğer sorun ise, Hint asıllı bir grup olan Zutlar’ın Me’mun döneminden beri Bağdat’a gönderilen eşyaları yağmalayarak ticarete engel olmasıydı. Üzerlerine gönderilen birliklere uzun süre direnen Zutlar sonunda teslim olmak zorunda kalmışlardır. Mu’tasım-Billâh, 836 yılında Bağdat’ın yaklaşık 110 km. kuzeyinde Sâmerrâ şehrini kurdu ve hilafet merkezini oraya taşıdı. Mu’tasım’ın döneminde İslâm-Bizans çatışması Bizans imparatoru Theophilos hareketiyle yeniden başlamıştır. Theophilos Abbâsî ordusu Bâbek isyanı ile uğraşırken 838 yılında Zibatra’yı (Doğanşehir) tahrip etmiştir.Afşin, Theophilos’u Temmuz 838’de Dazmana’da mağlup etmiştir. Bizans’ın en önemli şehirlerinden biri olan Amorion Halife ve Afşin’in Ankara’da buluşup sonrasında kuşatılmasıyla fethedilmiştir. Türklerin askeri ve idari kadrolarda ağırlıklı olarak yer almalarından ötürü Arap ve İranlı gruplar Me’mun’un oğlunu halife yapmak için çeşitli planlar yapmışlardır. Sonrasında muhalif grubun liderleri kumandanlar tarafından öldürülmüşlerdir. Bu dönemde Taberistan valisi ve Horasan Valisi arasındaki anlaşmazlık 839’da Mâzyâr’ın isyanıyla sonuçlandı. Halifenin gönderdiği ordu Mâzyâr’ı teslim aldı. Bölge Tâhirîler’in yönetimine geçti. Horasan valisi Abdullah b. Tâhir’in tahrikleri sonucu Afşin 40 yılında tutuklanmış ve ertesi yıl hapiste ölmüştür. Mu’tasım Billâh 842 yılında Sâmerrâ’da vefat etmiştir.

Vâsık-Billâh (842-847)

Vâsık’ın hilâfetinin ilk günlerinde kabile isyanlarıyla karşılaştı. Kays Kabilesi isyan ederek Şam valisinin sarayını kuşattı. Asiler üzerine gönderilen Recâ b. Eyyûb el-Hadârî, Kayslılar’ın kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan da faydalanarak isyanı bastırdı ve şehirde emniyeti sağladı. Vâsık döneminde, Hicaz ve Yemâme bölgelerinde çoğunluğu bedevî Arap kabilelerinin yağma ve çapulculuklarından oluşan bir dizi isyan vuku buldu. Kays kabilesinin kollarından olan Benî Süleym mensupları diğer kabilelere saldırarak yağmalama ve talan hareketlerine başladılar. Hac yolunun kapanması üzerine Vâsık, Boğa el-Kebîr komutasındaki büyük bir orduyu Medine’ye gönderdi. Boğa mağlup ederek bin kişiyi Medine’de hapsetti.

Vâsık döneminde Yemâme’de çıkan isyanlar önemlidir. Beni Nümeyr kabilesi tarafından başlatılan isyan üzerine Vâsık, Boğa’yı Yemâme bölgesine yönlendirdi. İsyancı kuvvetin yarısından fazlasını öldürerek isyanı bastırdı. Bizans imparatoru Theophilos’un 842 yılında ölmesinin ardından Vâsık döneminde Abbâsî-Bizans ilişkileri durağan bir seyir izledi. Vâsık devrinde, Ağlebilerin 842- 847 yıllarında yaptıkları Fazl b. Câfer ve Abbâs b. Fazl komutasındaki deniz seferleri neticesinde Müslüman orduları Sicilya’da Messina, Napoli, Meskân, fierrâ ve Leontini şehirlerini ele geçirdiler. Vâsık, idari açıdan selefleri Me’mûn ve Mu’tasım dönemlerindeki politikaları büyük ölçüde devam ettirdi. Onun hilâfeti Türklerin Abbâsî Devleti’nde askerî sahanın yanı sıra, idarî alanda da önemli mesafe kat ettikleri bir dönemdir. Türk komutanlara büyük yetkiler veren Vâsık, 842’de Eşnas’ı hem Abbâsî ordusunun başkomutanı hem de Mısır valisi olarak tayin etmiştir.

Sâmerrâ Devri: Yönetimde Türk Hâkimiyeti

Mütevekkil-Alellâh (847-861)

Vâsık’ın veliaht bırakmadan ölümü üzerine Mu’tasım’ın oğlu Câfer Mütevekkil-Alellâh unvanıyla halife oldu. İlk olarak yolsuzluklara karşı idari düzenlemelerde bulunan Mütevekkil, Mu’tezile’nin görüşlünü benimsemeyenler üzerinde uygulanan baskıyı (mihne) sona erdirdi. Mihne sebebiyle tutuklu bulunanlar serbest bırakılarak Sünnî ulemaya yakın davrandı. Mütevekkil Türk kumandanlar tarafından tahta çıkarılmış olmakla birlikte onların nüfuzundan hayli rahatsız olmaktaydı. Türk kumandanların nüfuzunu kırmak için Mütevekkil, başşehrini Arap unsurun ağırlıklı olarak bulunduğu Şam’a nakletmeyi kararlaştırdı. Başşehrin Şam’a nakledilmesi planı ordudaki Türk birliklerini rahatsız etti. Türk askerleri Irak’a dönmek için gösteri yapmaya başladılar. İki ay sonra Sâmerrâ’ya dönmek zorunda kaldı. Türk kumandanları ile arasındaki ihtilâfın büyümesi üzerine Sâmerrâ yakınlarında Ca’feriye (Mütevekkiliye) adını verdiği şehrin inşasını emreden Mütevekkil kısa süre sonra buraya taşındı (860). Türkler’e karşı bir denge unsuru oluşturmak üzere Arap, Fars ve diğer unsurlardan oluşan yeni askerî birlikler kurdu. Mütevekkil dönemindeki isyanların en tehlikelisi 849 yılından itibaren Ermenilerin yaşadıkları bölgelerde patlak verdi. İsyanların büyümesi üzerine Mütevekkil, Boğa el-Kebîr’i 851 sonlarında büyük bir orduyla bölgeye sevketti. Boğa el-Kebîr dört yıl boyunca bölgede kaldı ve karışıklıkları tamamen önledi. Savaşlara rağmen, Mütevekkil dönemi siyasi açıdan sönük bir devre olmakla birlikte ilmî ve kültürel açıdan parlak bir devir olmuştur. Mütevekkil büyük oğlu Muntasır’ı birinci veliaht tayin etmiş, ikinci sırayı ise Mu’tez’e vermişti. Ancak daha sonra Muntasır’la aralarında çıkan anlaşmazlık nedeniyle Mu’tez’i birinci sıraya almak istedi. Bu durumu kabul etmeyen Muntasır, zaten babasıyla aralarında problem olan Boğa es-Sağîr, Vâsif ve Otamış gibi Türk kumandanları ile işbirliği yaparak 861’de düzenlediği suikastle babasını öldürttü. Mütevekkil’in katli islâm tarihinde bir halifeye karşı› muhafız birlikleri tarafından işlenen ilk cinayet olmuştur.

Müstaîn-Billâh (862-866)

Halife Muntasır’ın ölümünün ardından devlet adamları ve Türk kumandanları toplanarak Mu’tasım’ın torunu Ahmed b. Muhammed’in Müstaîn-Billâh ünvanıyla halife ilân edilmesine karar verdiler (862). Abbâsîler’in bu devresinde art›k veliahtlık sisteminin geçerliliğini yitirdiği görülmüştür. Türk askerlerinin nüfuzundan bunalan Bağdat halkı Abbâsî kuvvetlerinin Bizans karşısında yenilmesini bahane ederek 863’de halifeye isyan etti. Bu isyanın üzerinden çok geçmeden Sâmerrâ’da çoğunluğunu Arapların oluşturduğu güçler yakaladıkları Türkler’i öldürmeye başladılar. Türk askerlerine karşı başlatılan eylem Boğa es-Sağir, Otamış ve Vasîf’e bağlı kuvvetler tarafından bastırıldı. Bu dönemde Abbâsî halifelerinin otoritelerinin kalmaması, Arapların Türk kumandanlara karşı nefretleri ve Türk kumandanların birbirleri arasındaki güç mücadelesi pek çok soruna neden olmuştur. Bazı Türkler, malî ve siyasî durumlarının kötüleştiğini iddia ederek Vezir Otamış’a karşı ayaklandılar ve onu katlettiler. Herhangi bir gücü kalmadığından olaylara seyirci kalmakla yetinen Halife, Otamış’ın yerine Ahmed b. Sâlih b. Şîrzâd’ı vezir tayin etti. Türk askerleri, siyasî otoritelerinin sarsılmasından endişe edip Müstaîn’in yerine Mu’tez-Billâh’ı hapishaneden çıkarıp halife ilân ettiler. Bu yolla aynı anda biri Bağdat’ta, diğeri Sâmerrâ’da olmak üzere iki Abbâsî halifesi ortaya çıkmış oldu. Mutez’in Bağdat’ı uzun bir süre kuşatması nedeniyle şehirde açlık tehlikesinin ortaya çıkması üzerine halk valiye baskı yaparak Mu’tez tarafına geçmesini istediler. Böylece vali Mu’tez’in tarafına geçti ve 866’da Müstaîn halifelikten düşürüldü.

Mu’tez-Billâh (866-869)

Mu’tez, halifeliği Türkler’in yardımıyla ele geçirmiş olmasına rağmen özellikle kendisi için tehlike gördüğü Vasîf ve Boğa es-Sağir’e güvenmiyordu ve onların gücünü bildiğinden çok dikkatli davranmak zorundaydı. Zira artık halifelerin yönetimde hiçbir gücü kalmamış ve tamamen Türk kumandanların elinde kukla haline gelmişlerdi. Sadece halifeler değil toplumda ve diğer askeri sınıflarda da Türkler’in baskılarına karşı tepkiler mevcuttu.

866 yılında Türkler ile Kuzey Afrika kökenli Meğâribe arasında çatışmalar başladı ve Türkler’e yenildi. Bu teşebbüsünde başarısız olan halife, bu sefer Tâhirîler’den yardım istedi. Tâhirîlerin gönderdiği ordu Türk kumandanlar tarafından Sâmerrâ’ya sokulmadı, ancak kısa süre sonra Türkler’in yanı sıra diğer gruplardan askerler ücretleri nedeniyle yağmaya başladılar. Bu esnada halife Vasîf’i, ardından da Boğa es-Sağir’i katlettirmek suretiyle bu iki önemli gaileden kurtulmuş oldu.

Kumandanların katledilmesi halife üzerindeki Türk baskısını azaltmaya yetmediği gibi Türkler arasında genel bir hoşnutsuzluk meydana getirdi. Nitekim 869’da maaşlarını zamanında alamayan Türk askerleri isyan ettiler ve ele geçirdikleri Mu’tez’e işkence yaparak onu halifelikten çekilmek zorunda bıraktılar.

Türk askerlerle iktidar mücadelesi şeklinde geçmiş iki kuvvetli rakibinden kurtularak göreceli bir başarı elde eden halife, sonunda yine Türk askerler tarafından tahttan indirilmiştir.

Mühtedî-Billâh (869-870)

Mu’tez’in halifelikten halledilmesiyle kumandanlar tarafından Mühtedî-Billâh lakabıyla halife ilân edildi. Mühtedî kısa süren hâkimiyeti döneminde Türk kumandanlarının yanı sıra eyaletlerdeki isyanlarla uğraşmak zorunda kaldı. Onun döneminde Taberistan’da Hz. Ali’nin soyundan Hasan b. Zeyd’in isyanı gerçekleşti ve Hâricîler’den Müşavir b. Abdülhamîd eş-Şârî etrafında kalabalık bir taraftar kitlesi toplayarak Musul’a girdi. Abbâsî birliklerini alt eden Müşavir baş şehir Sâmerrâ’yı tehdit eder hale geldi. Yine aynı yıl Hz. Ali’nin soyundan olduğunu iddia eden Sâhibü’z-Zenc Ali b. Muhammed ezZencî büyük bir isyan başlattı ve Basra’yı ele geçirdi.

Mühtedî bu süreçte görünürde Türk askerleriyle iyi geçinmeye çalışırken bir yandan da Mısır ve Kuzey Afrika’nın yerli halkından teşkil edilen ücretli askerleri (Megâribe) çoğaltarak üst makamlara çıkarmaya çalışıyordu. Halife, Türk kumandanlarının baskısından onları birbirine karşı kışkırtarak kurtulabileceğini biliyordu. Ancak halifenin bu komplolarının farkına varan Türk kumandanlar aralarında anlaşarak Mühtedî’yi hilâfetten uzaklaştırmaya karar verdiler ve halife hilafetten hal’edilerek öldürüldü (870).

Bağdat Dönemi: Türk Nüfûzunun Sonu

Mu’temid-Alellâh (870-892): Bu dönemin en önemli hadiselerini iç isyanlar oluşturmaktadır. Muşaâvir b. Abdülhamid’in daha önceki halife döneminde başlattığı Haricî isyanı Musul tarafında yaygın bir destek bulmuş ve genişleyerek devam etmiştir. Dönemin en tehlikeli isyanı Halife Mühtedî zamanında Basra taraflarındaki tarla ve tuzlalarda kötü şartlar altında çalışan Zencî köleleri zenginlik ve hürriyet vaadiyle çevresinde toplamayı başaran Ali b. Muhammed ez-Zencî’nin ayaklanmasıdır (Eylül 869). Olayların devletin varlığını tehdit eder bir boyuta ulaşması üzerine Mu’temid kardeşi Muvaffak’ı ve onun ardından Mûsâ b. Boğa’yı Basra’ya gönderdiyse de onlar da bir başarı elde edemedi. Bağdat’ı tehdit eder duruma gelen isyancılar nihayet 883’de yapılan savaşta Muvaffak tarafından yenildi. Devleti yaklaşık on beş yıl uğraştıran bu tehlikeli isyan Ali b. Muhammed ezZencî’nin öldürülmesiyle sona erdi.

Bu devirde merkezi otoriteyi sarsan diğer bir önemli mesele, Abbâsî sınırları içerisinde bağımsız devletler kurulmasına yol açan Saffârîler olayıdır. Bölgede etkin bir konumda olan Yakub b. Leys es-Saffâr, Fars bölgesini ele geçirmiş ve halife tarafından Belh, Tohâristan, Sicistan ve Sind bölgesinin valiliğine tayin edilmiştir, ancak Muvaffak komutasındaki Abbâsî ordusu Vâsıt ile Bağdat arasında yapılan savaşta Yakub’u mağlup etmeyi başarmıştır (876).

Mu’temid döneminde Bizanslılar’la mücadele yatay bir seyir izlemiştir. Çarpışmalar, sınır boylarında karşılıklı tacizler şeklinde geçmiş ve iki taraf da herhangi bir ilerleme kaydetmemiştir.

Zamanının çoğunu merkezden biraz uzakta Dicle’nin sağ kıyısına yaptırdığı sarayında geçiren Mutemid, Sâmerrâ’da oturan Abbâsî halifelerinin sonuncusudur. Onun döneminde idare kardeşi Muvaffak’ın elindeydi. Onun 889 yılında Türkler için kurulmuş olan bu şehirden ayrılarak Bağdat’a dönmesi siyasî alanda Türk nüfuzunun ortadan kalkma sürecine girdiğini göstermektedir.

Mu’tazıd-Billâh (892-902): Merkezi idarenin zayıfladığı bir dönemde işbaşına gelen Mutazıd, devletin dağılmasını önlemeye çalışmış ve bunda bir dereceye kadar başarılı olmuştur. Mu’tazıd Billâh, halifeliği sürecince İran’da hüküm süren Dülefîler ve Karmatî problemi ile uğraşarak geçirmiştir. Şiîi İsmailiye mezhebine mensup olan Karmatî adı verilen grup Abbâsîler döneminde uzun yıllar devleti uğraştıran isyanlar çıkarmıştır.

Bu dönemde, sarsılmakta olan Abbasî hâkimiyetini dirilttiği için Mu’tazıd-Billâh’a devletin kurucusunun lakabı verilmiş ve “ İkinci Seffâh ” olarak adlandırılmıştır. Mu’tezile mezhebine sempati duyan Mu’tazıd Ehl-i beyt mensuplarına da iyi davranmış, onlara yardımda bulunmuştur. Abbasî ordusunda görev yapan Türkler’in nüfuzunu korumaya çalışmış ve bunu büyük ölçüde başarmıştır.

Müktefi-Billâh (902-908): Müktefî 902 yılında halife olmuş ve bu dönemde de Karmatî problemi problem olarak devam etse de Suriye ve Irak’taki Karmatî isyanları bastırılmıştır.

Müktefî-Billâh, öncelikle Karmatî meselesini hallettikten sonra Mısır ve Suriye’de hüküm süren Türk hanedanı Tolunoğulları’nın üzerine yönelmiş, Mısır’a gönderilen büyük bir Abbâsî ordusu 11 Ocak 905’te Mısır’a girerek Tolunoğulları Devleti’ni ortadan kaldırmıştır. Ayrıca bu dönemde Bizans’la mücadele de devam etmiş ve karşılıklı olarak seferler düzenlenmiştir.

Muktedir-Billâh (908-932): Muktefi-billah’ın kardeşi olan Cafer, vezir Abbas b. Hasan el-Cercerâî tarafından Muktedir- Billâh lakabıyla halife ilân edildi. Halifenin yaşının küçüklüğünden istifade edip devleti tek başına yönetmeye başlayan Vezir Abbas’ın, onu devirmek için yaptığı teşebbüsler başarılı olamadı. Muktedir-Billâh dönemi boyunca Abbâsîler’den ayrılarak kurulmuş devletlerle çeşitli mücadeleler yapmak zorunda kaldı. Buna ek olarak, bu dönemde Suriye’de sona eren Karmatî problemi ve Abbâsî-Bizans mücadelesi devam etmekteydi. Bu esnada Sümel komutasındaki Abbâsî donanmasının Bizans’a hücumlarda oldukça faal bir rol oynadığı görülmektedir. Sümel pek çok defa Bizans topraklarına yaptığı hücumlarda ganimetle dönmüş, hatta 931 yılında Ammûriye’yi (Amorium) ele geçirip ileri harekâtına devam ederek Ankara’ya kadar ulaşmıştır.

Bu dönemde Halife Muktedir ile başkumandan Munis elMuzaffer’in arası açılınca Bağdat’ı terk ederek Musul’a giden Munis 932’de Hamdâniler’e ait Musul’u ele geçirip Bağdat üzerine yürüdü. Halifeye bağlı kuvvetlerin yenilmesinin ardından Muktedir kendi askerleri tarafından öldürüldü.

Muktedir-Billâh’ın çeşitli faaliyetleri arasında Bağdat’ta kendi adıyla anılan bir bîmâristan yaptırması, Diyarbekir surlarını yeniden inşa ettirmesi, bazı yüksek memur ve kumandanlara verilen iktâlar için Dîvânü iktâi’1-vüzerâ’yı kurması ve İdilBulgar Hanlığı’na aralarında meşhur seyyah İbn Fadlân’ın bulunduğu bir heyet göndermesi de yer almaktadır. Onun iktidar yıllarında Fâtimîler ve Hamdânîler bağımsız birer devlet haline gelmiştir.

Kahir -Billâh (932-934) : Munis ve birlikte hareket ettiği Ebû Ya’kub İshak b. İsmail en-Nevbahtî tarafından halife ilan edilen Kâhir-Billâh, kısa süren hilafeti esnasında daha ziyade Muktedir-Billâh’ın yakınlarını cezalandırmakla uğraştı. Vezir İbn Mukle tayinlerde etkin rol oynayarak rakiplerini cezalandırdı ve birçok ünlü ailenin mallarına el koydu. Halifenin bu tutumu kendisini iktidara getirenlerde endişeye yol açtı ve iki taraf birbirine karşı suikast planları yapmaya başladı. Munis’in planlarından haberdar olan Kâhir-Billâh, harekete geçerek Munis el-Muzaffer, Hâcib Yelbak ve oğlu Ali’yi tutuklatarak öldürttü. Halife bu tutumu nedeniyle halk arasında da meşruiyetini kaybetti ve tahttan indirildi.

Bu dönemde Abbasî Devleti başta Horasan ve Fars bölgesi olmak üzere bazı eyaletlerde hâkimiyetini yitirmiş, Büveyhîler gibi mahallî hanedanlar bağımsızlık kazanmışlardır.

Emirülümeraların Yönetiminde Abbâsîler

Râzî-Billâh (934-940): Halife Kahir-Billâh’ın hal’edilmesinden sonra hapishaneden çıkarılan Ebü’lAbbas Ahmed, Râzi-Billâh lakabıyla halife ilân edildi (934). Râzî’nin dönemi askeri ve idari yüksek bürokratlar arasındaki güç mücadelesiyle geçti. Bu süreç emirülümerâlık (Halifelerin Abbâsî ordusundaki Türk kumandanları karşısında otoritelerinin zayıflamasıyla birlikte bütün işlerde tek yetkili olarak tayin edilen kumandanlara verilen ad) müessesesinin kurulmasına yol açtı. Bu yıllarda Bizans İmparatorluğu ve Büveyhîler’in saldırılarıyla da uğraşmak zorunda kalan Râzî-Billâh 940’ta vefat etti.

Müttakı-Lillâh (940-944): Kardeşi Râzî-Billâh’ın vefatının ardından 940’da devlet adamlar› tarafından halife olarak seçilen Müttakı-Lillâh, hilafete gelmesinde önemli rol oynayan emîrülümerâ Beckem et-Türkî’nin, yönetime karşı ayaklanan Berîdîler’e art arda yenilerek, ertesi yıl katledilmesi sonucu zor durumda kaldı. Deylemli askerlerin Türklerle anlaşmazlığa düşerek Basra’daki Berîdîler’e katılmaları Müttakı’nin durumunu daha da zorlaştırdı. Halife, Vâsıt’a hâkim olan Ebû Abdullah elBerîdî’nin Bağdat’ı ele geçirmesi üzerine onu vezir olarak atadı, ancak Bağdat’ta halkın desteğini kazanamayan Berîdiler, Türk ve Deylemli askerlerin tepkisi sonucu bir ay içinde Bağdat’ı terk etmek zorunda kaldı ve sonrak süreçte de halife Berîdî ordusu karşısında yenilgiye uğradı.

Bu dönemde, halifenin göreceli güçsüzlüğü, vezirliğin giderek sembolik bir makam haline gelmesi, emîrülümerânın kâtibinin resmen değilse de fiilen vezirin yerini alması sonucunu doğurdu.

Müstekfî-Billâh (944-946): Müstekfî döneminde iktidar Türk kumandanlarının, özelikle de Emîrülümerâ Tüzün ile İbn Şîrzâd’ın elindeydi. Halife ve vezirin hiçbir nüfuzu yoktu. Müstekfî-Billâh’ın halifeliğinin ilk yılında meydana gelen karışıklıklar sebebiyle Bağdat’ta ekonomik sıkıntı baş gösterdi ve halk şehri terk etmeye başladı. Bağdat’ı tehdit etmekte olan Büveyhîler ilk fırsatte şehri işgal ettiler. Aralık 945’de Büveyhî Hükümdarı Ahmed Bağdat’a girdi. Halife Müstekfî, onu Muizzüddevle unvanıyla emîrülümerâ tayin etti. Deylemli askerler halkın evlerine girip yerleşirken Türk askerleri Bağdat’ı terk ettiler. Bu tarihten itibaren Bağdat ve Irak’ta Büveyhîler dönemi başlamış oldu.

Sonuç olarak, Abbâsîler’in bu döneminde zayıf halifelerin bürokrat ve kumandanlar elinde adeta oyuncak haline gelmeleri devlet otoritesini ortada kaldırmıştır. Bunun sonucunda pek çok isyan çıkmış, Abbâsîler’e bağlı eyaletlerin büyük kısmı bağımsız hâle gelmiştir. Bu istikrarsızlık ekonomi ve uluslararası ticareti de olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün bunlara kumandanlar ve bürokratlar arasındaki mücadele ve müsadereler (özel mülke devlet tarafından el koyulması) askerlerin sık sık maaşlarının artmasını istemeleri, iktâ ve toprak sisteminin bozulması devletin zayıflamasına ve parçalanmasına sebep olmuş, dönemin sonunda hilafetin otoritesi Bağdat ve Irak’la sınırlı kalmıştır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.