Açıköğretim Ders Notları

İş Hukuku ve İş Sağlığı Güvenliği Mevzuatı Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden İş Hukuku ve İş Sağlığı Güvenliği Mevzuatı Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

İş Sağlığı Ve Güvenliği Mevzuatı Temelleri

İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuk Kavramları

Borçlar Hukuku kapsamında, hem çalışan hem de işverene borç yükleyen sözleşmeler kategorisinde yer alan iş sözleşmesi ile çalışan, iş sözleşmesine konu işi yapma ‘aslî edim’ini (Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi) yüklenirken, işverenin ‘aslî edim’i de iş sözleşmesinde belirlenen ücretin ödenmesidir. Kamu hukuku karakterli, özel hukuk ilişkisi olan iş sözleşmesi, taraflara, aslî edimler yanında birtakım yan (talî) yükümlülükler de yükler ki; söz konusu yükümlülüklere aykırılık durumunda, karşı tarafa sözleşmeyi fesih hakkı tanınır. İş hukuku alanında, çalışana tanınan yasal haklar, Devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Buna binaen, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverene, iş sözleşmesi ile yüklenen ve iş sözleşmesinin talî edimleri arasında yer alan, iş sağlığı ve güvenliğinin kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve iş yerlerine, bu iş yerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanacağını açıkça belirtmiştir. Ancak; fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri iş yerlerindekiler hariç, Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri; âfet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri; ev hizmetleri; çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar; hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetleri bu Kanun’un uygulama alanında istisnaya tâbi tutulmuştur.

İş Sağlığı ve Güvenliği

İş Sağlığı: Çalışanların sağlıklarının korunması ve iş yerindeki çalışma şartlarının işçinin güvenliğini tehlikeye atmamasıdır.

İş Güvenliği: İşverenlerin iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi alması; araç ve gereçleri noksansız bulundurması; çalışanların da iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü olmasıdır.

İş sağlığı ve güvenliği: İşçi sınıfının, tarihsel süreç içinde kazandığı benlik bilinci ile vermiş olduğu hak mücadelesi kapsamında elde etmeyi başardığı iş sözleşmesi ile sahip olduğu en önemli ve temel haklardan biridir; iş sözleşmesine konu ve işçinin aslî ifa yükümlülüğünü teşkil eden işin yapılması sırasında ve / veya iş yerindeki fiziki çevre koşulları nedeniyle işçinin, öncelikle yaşam hakkının korunması amacına hizmet eden önlemlerin alınmasını ve yüksek yaşam kalitesine sahip olmasını sağlamak amacıyla, işçinin maruz kaldığı veya kalabileceği, fiziksel veya ruhsal sağlık sorunları ile sosyolojik olumsuzlukların ve mesleki risklerin ortadan kaldırılması ya da en aza indirilmesidir.

Toplum düzen kuralları: Din kuralları, örf ve âdet kuralları, görenek kuralları, hukuk kuralları gibi kurallardır.

Mevzuat: Anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname (KHK), uluslararası antlaşma, tüzük, yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemlerden oluşur.

Anayasa: Anayasa devletin şeklini, yapısını organlarının görev ve yetkilerini, bunların birbiriyle olan ilişkilerini, kişilerinin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen temel hukuktur. 1982 Anayasası;

  • Millî devlet ilkesi
  • Demokratik devlet ilkesi
  • Laik devlet ilkesi
  • Sosyal devlet ilkesi
  • Hukuk devleti ilkesidir.

Birbirinden bağımsız çalışan üç organı mevcuttur. “Kuvvetler ayrılığına” göre çalışan ve ‘3 Y kuralı; Yasama / Yürütme / Yargı’dır.

“Anayasa” kavramı maddi ve şekli olmak üzere başlıca iki değişik anlamda tanımlanmaktadır:

Maddi Anayasa: “Maddi anlamda anayasa”, devletin temel organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Şekli Anayasa: “Şekli anlamda anayasa”, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usulle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi Norm Denetimi: “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Normlar Hiyerarşisi: Bir hukuk düzeninde mevcut olan, anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi normlar, dağınık hâlde ve rastgele değil, alt-alta, üst-üste bulunur. Bu normların arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır. Buna “normlar hiyerarşisi” veya “hukuk düzeni piramidi” denir.

Yasa (Kanun): Yürütme organınca (siyasal iktidar ya da bakanlar kurulu) hazırlanan hukuksal nitelikli tasarımların ki buna “yasa tasarısı” denir ilgili komisyonda görüşülüp benimsemesinden sonra, Meclis Genel Kurulunda maddeler itibarıyla tartışılıp kabulü ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp Resmî Gazete’de yayımlanma süreçlerini tamamlayan düzenlemedir.

Kanun Hükmünde Kararname: Kanun Hükmünde Kararname hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı ve karar yeter sayısı gibi birtakım sıkı kurallara bağlı kalmadan aciliyet gerektiren konularda çok çabuk toplanarak aldığı kararları uygulamaya geçirebildiği özel bir kanun çıkarma şeklidir. Bu hem bir yasa hem de kararnamedir.

Hukuk

Pozitif kuralların bir araya gelmesinden dolayı meydana gelen düzene hukuk denilebilir. Diğer bir deyişle hukuk; toplumdaki asayişi ve adaleti düzenleyen ve kamu ve devlet gücü ile desteklenen kuralların tamamıdır.

İdeal hukuk: “Bir ülkede fiilen uygulanan bütün hukuk kurallarıdır. Olması arzulanan doğal hukukun adıdır ki daha çok felsefik bir manayı ifade eder. Örneğin; herkes evinin önünü temiz tutsa her yer temiz olur.”

Maddi / Şekli hukuk: Doğrudan doğruya toplumsal düzeni sağlayan insan ilişkilerinde meydana gelen sorunları çözmeye yönelik hükümler içeren hukuktur. Normlar hiyerarşisine göre şu şekilde sıralanır:

  1. Anayasa
  2. Yasa (kanun)
  3. Yasa (kanun) hükmünde kararname
  4. Tüzük
  5. Yönetmelik
  6. Genelge

İş Hukuku

Bir iş sözleşmesine dayanarak belirli bir ücret karşılığı, bir işverene bağlı olarak işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyen hukuk dalıdır. İş hukuku; bireysel iş hukuku ve toplu iş hukuku olarak ikiye ayrılır. Bireysel iş hukuku; işçi ile işveren arasında akdedilen iş sözleşmesinden kaynaklanan hukuki ilişkiyi inceler. Toplu iş hukuku; İşçi ve işverenler mesleki kuruluş olan sendikalarda örgütlenmişlerdir. İşçi sendikası ile bir işveren veya bir işçi sendikasıyla bir işveren sendikası arasında, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt gibi çeşitli hukuki ilişkiler ortaya çıkmaktadır.

Hukukta Sorumluluk

Hukukta sorumluluk siyasi sorumluluk, cezai sorumluluk, mali sorumluluk ve medeni sorumluluk olarak dörde ayrılmıştır.

Maddi Unsurlar

  1. Hareket: Bir kişinin bir suç işlediğinden bahsedebilmek ve bu kişinin her şeyden önce bir harekette bulunmuş olması gerekir.
  2. Sonuç (Netice): Dış dünyadaki bir değişikliktir.
  3. Nedensellik Bağı: Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Nedensellik bağı ile sonuç arasında sebep-sonuç ilişkisi olarak tanımlanabilir. Bir kişinin ortaya çıkan zararlı bir sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için söz konusu sonucun o kişinin hareketinden kaynaklanmış olması gerekir.

Manevi Unsurlar

Bir insanın hareketi sonucunda ortaya çıkan Türk Ceza Kanunu’nun suç olarak tanımladığı bir sonuç çıkarsa ve bu insan hareketiyle sonuç arasında nedensellik bağı varsa (mevcut) bile, söz konusu hareketin suç teşkil edebilmesi ve bundan dolayı bunu yapan kişinin sorumlu tutulabilmesi için, bu hareketin, onu yapan kişi, yani “fail” tarafından iradi olarak, yani bilerek ve isteyerek yapılması gerekir.

  1. İsnat Yeteneği: Bir failin bir fiilden sorumlu tutulabilmesi için her şeyden önce isnat yeteneğine (kusurlu bir şekilde hareket etmeye ehil) sahip olması gerekir. İsnat yeteneği; kişinin kendi hareketlerinin anlamını kavrayabilme ve bunları yapmayı isteme gücüne sahip olması demektir.
  2. Kusurluluk: Kişinin fiili bilerek ve isteyerek yapmış olmasıdır. Bir kişinin kusurlu olması için kasıtlı ve taksirli olması gerekir.

Fail uyması gereken davranış kurallarına uymak suretiyle önleyebileceği bir fiili, bu kuralları ihlal etmek suretiyle istemeyerek gerçekleştirmiş olmaktadır.

Ceza Sorumluluğunu Ortadan Kaldıran Hâller Şunlardır:

  1. Kaza ve Tesadüf: Öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan ama failin hareketi sebebiyle ortaya çıkan sonuçtur.
  2. Mücbir Sebep: Öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan ve failin dışındaki sebeplerden kaynaklanan sonuçtur.
  3. Cebir: Bir kimsenin bir başka kimse tarafından suç işlemeye zorlanması demektir.
  4. İkrah (Zorlama) ve Tehdit: Bir kişinin, hâlen var olan veya gelecekte gerçekleşecek bir zarardan kendisini veya bir başka kişiyi kurtarmak amacıyla, kendisinden istenilen suçu işlemesidir.
  5. Meşru Müdafaa: Bir kimsenin ağır ve haksız bir saldırıya karşı kendisini veya bir başkasını korumak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
  6. Iztırar (Zorunluluk) Hâli: Bir kimsenin bilerek sebebiyet vermediği bir tehlikeden kendisini veya bir başkasını kurtarmak için suç işlemek zorunda kalmasıdır.

Pozitif Hukuk

Toplumdaki sosyal barış ve adaleti sağlayan kurallar hem kültür (etik) hem de pozitif hukuk kaynaklarından oluşur. Toplumu düzenleyen kurallar yasaların dışında, geleneklerden, dinî inançlardan, ahlak anlayışından da ortaya çıkmaktadır. Tüm bu kurallardan sadece devletin yaptırım gücüyle donatılmış olanlar hukuk kuralı olma niteliğine kavuşur. Bu anlamda devlet hukuk kuralları koyma gücüyle donatılmış ve kural koyma hakkına sahip tek kurumdur. Devletin koyduğu bu hukuk pozitif hukuk olarak adlandırılır.

İş Sağlığı ve Güvenliği’nin Ulusal Mevzuattaki Yeri

Limon (2013) tarafından yayımlanan makalede iş sağlığı ve güvenliğinin ulusal mevzuattaki yeri ele alınmış ve şu şekilde ifade edilmiştir; “Geçmişte toplumumuzda, ‘İşçinin alın teri kurumadan ücretini ödeyiniz.’ fermanı düstur alınır, kul hakkı her şeyin önünde tutulurdu. Bu yüzden işçilerin hakkı yenmez, yiyenlere de iyi gözle bakılmazdı. Bu anlayışın hayata bir yansıması olarak dünyada ilk ‘toplu sözleşme’ Kütahya’da imzalandı. Bu sözleşme ile çini işçilerinin hakları teminat altına alındı.” Ayrıca, aynı çalışmada ulusal iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının ülkemizdeki kronolojik gelişimi özetlenmiştir;

“Cumhuriyet Dönemi öncesinde: 1766 yılında, Kütahya’da imzalanan ve Fincancılar Esnafı Anlaşması olarak isimlendirilen sözleşme ile çalışan sınıfın hakları, ülke yönetimine karşı yazılı metinle güvence altına alınmış ve yapılan iş karşılığı ödenecek ücret bu sözleşme ile belirlenmiştir. Söz konusu anlaşma, dünya tarihindeki ilk toplu sözleşme vasfını kazanmıştır.

Cumhuriyet Döneminde: işçi hakları yasal olarak ilk kez, 1936 da kabul edilen 3008 Sayılı İş Kanunu ile düzenlenmiş böylece koruyucu ve düzenleyici yasal bir çerçeve çizilmiştir.

Ulusal Mevzuatta İş Sağlığı ve Güvenliği

Ülkemiz iş sağlığı ve güvenliği konusunda oldukça etkin ve kapsamlı bir mevzuata sahiptir. İş sağlığı ve güvenliği, başta 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere, 4857 sayılı İş Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Borçlar Kanunu gibi çeşitli kanunlarla düzenlenmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 2012 yılında yürürlüğe girmesinden önce, çalışma hayatının düzenlenmesi İş Kanunu ve diğer başka bazı genel kanunlarla yapılmıştır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, çalışma hayatının belirli boyutlarını düzenlemek üzere kanunlar çıkarılmıştır. Bunların en iyi bilinen örnekleri arasında Hafta Tatili Hakkında Kanun (1924), Borçlar Kanunu (1926) ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile Belediye Kanunu’dur (1930). İş yerleri ve çalışma hayatı, İş Kanunu’nun yürürlüğe girmesine dek bu kanunlarla düzenlenmiştir.

Anayasada İş Sağlığı ve Güvenliği

İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasına ilişkin hükümler Anayasa’nın yukarıda sıralanan maddeleriyle ortaya konulmuştur. Bu hükümlerin devlet tarafından korunması ve uygulanması gereklidir. Özet olarak devlet:

  1. Bireylerin yaşamlarına saygı göstermek, bireyleri, gerek üçüncü kişilerden ve gerekse sorumluluğunda bulunan personelin eylemlerinden kaynaklanan risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır.
  2. Çalışma hayatını geliştirmelidir. Ekonomik önlemler alarak çalışanları korumalı, çalışanların insan onuruna uygun bir yaşam sürdürmelerini sağlamalıdır.
  3. Çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak zorundadır.
  4. Çalışma yaşamını denetleyecek, işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam oluşturmalıdır.
  5. Çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri almak zorundadır.
  6. Çalışanların güvenli ve sağlıklı bir iş ortamında çalışmalarının temin edilmesini sağlamak zorundadır.
  7. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini belirlemek ve bunları yaşama geçirmek zorundadır.
  8. Sosyal hakları tesis etmek zorundadır.
  9. Sosyal haklardan herkesin eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamalıdır.

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu

İş sağlığı iş güvenliği konusunda ilk özel yasa olan 6331 sayılı Yasa beş bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde, yasanın amacı, kapsamı ve yasaya hakim terminoloji belirtilmiştir. Yasa ikinci bölümde işverenlerin ve çalışanların yükümlülüklerine, görev ve yetkilerine yer vermiştir. İş sağlığı iş güvenliğinin kurumsal yapısına ilişkin hükümler yasanın ‘Konsey Kurul ve Koordinasyon’ başlıklı üçüncü bölümünde yer almıştır. Dördüncü bölümde yasanın uygulanıp uygulanmadığının denetiminin nasıl yapılacağı, yasayı uygulamamaktan doğan idari yaptırımların neler olduğu gösterilmiştir. Yasa beşinci ve son bölümde ise ‘Çeşitli ve Geçici Hükümler’ başlığı altında uygulamaya ilişkin hukuki usulü ve yürürlüğe ilişkin konuları ele almıştır.

6331 sayılı Yasa amacını, üç ana başlık üzerinden belirlemiştir. “iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması” Yasa’nın ilk amacıdır. Bu başlık iş sağlığı ve güvenliğinin kurulması aşamasını ele almaktadır. Yasa’nın ikinci amacı ise “mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi” şeklinde ifade edilebilir. Yasa’nın bu amacı, iş sağlığı ve güvenliği kurallarının sürekli güncellenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yasa’nın üçüncü amacı ise ilk iki amacın gerçekleştirilmesi için “işverenler ve çalışanlara düşen görevlerin, yetkilerin, sorumlulukların, haklar ve yükümlülüklerin düzenlenmesi ve belirlenmesi” şeklindedir.

4857 Sayılı İş Kanunu

Ulusal mevzuatta ilk İş Kanunu 1936 yılında yürürlüğe girmiş olan 3008 sayılı Kanun’dur. O zamandan bu yana, 25 ila 30 yıllık aralıklarla kanun birkaç kez gözden geçirilmiş ve değiştirilmiştir. Bu gerçek, geçmiş çalışma hayatını düzenlemek için, ortalama her 30 yılda bir yeni bir kanun yapılması durumunu ortaya koymaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki kanun olan 1475 sayılı Kanun 32 yıl yürürlükte kalmış; çalışma hayatına yön vermiş ve işçi ile işveren arasındaki ilişkinin belirleyicisi olmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu en son hali 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. İş Kanunu’nda çalışma hayatının, iş akdi, asgari çalıştırma yaşı, ücretler gibi genel koşullar tanımlanmıştır. İş Kanunu aynı zamanda, iş yerlerinin denetimini ve ihlal hâlinde uygulanacak cezaları da düzenlemiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nda, iş sağlığı ve güvenliğine ayrılmış özel bir bölüm olan 5. bölümde, işverenin iş sağlığı ve güvenliğini tesis etmek için ilgili tüm tedbirleri alma sorumluluğu ile çalışanın bu konudaki kurallara ve tedbirlere uyma yükümlülüğü açıkça belirtilmişti; Ancak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. bölümü ve bu bölümle ilişkili olan diğer hükümler, 2012 yılında yasalaşan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte yürürlükten kalkmıştır. Başlangıçta çalışma şartlarını ve çalışma ortamını birlikte ele alan ve düzenleyen İş Kanunu sadece çalışma hayatını düzenleyen bir kanun olarak uygulanmaya devam etmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu ve buna dayalı çıkarılan ikincil mevzuatlarla birlikte iş sağlığı ve güvenliği konusunda önleyici yaklaşım hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu konuda 4857 sayılı İş Kanunu ile çok önemli bir adım atılarak Avrupa Birliği’nin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki normlarına uygun önleyici yaklaşım politikası benimsenmiştir. Bu şekilde, işyerlerinde alınması gereken önlem ve tedbirlere öncelik veren risk değerlendirmesine dayalı önleyici yaklaşım ulusal mevzuata aktarılmaya çalışılmıştır. Daha sonrasında ise yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bu önleyici yaklaşım politikalarının etkin bir şekilde uygulanması hedeflenmiştir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu, çalışma yaşamını yakından etkileyen ekonomik ve sosyal koşullar göz önüne alınarak çıkarılmıştır. Uygulamada karşılaşılan sorunlar ve Avrupa Birliği ve Uluslararası çalışma normlarına uyum sağlamak ve ülkemizde çalışma hayatında meydana gelen yeni gelişmelere cevap vermek amacıyla bu Kanun’lar çıkarılmıştır.

Asgari çalıştırma yaşı: İş Kanunu’nun 71. maddesi asgari çalıştırma yaşını 15 olarak tanımlar.

İş sözleşmesi: İş Kanunu’nun 8 ila 31. maddeleri, işçi ile işveren arasında düzenlenen ve bu ikisinin karşılıklı görev ve sorumluluklarını tanımlayan resmî sözleşmeler olan iş sözleşmeleri üzerinedir.

Ücretler: İşverenin işçilere ücret ödeme sorumluluğu kanunun 32 ila 62. maddelerinde tanımlanmıştır. Asgari ücretler, zamanında ödeme, fazla mesai ücreti, yıllık izinde ücretler, vb. de düzenlenmiştir.

Mesai saatleri, doğum izni: Kanun uyarınca, haftalık mesai süresi 45 saattir. Çalışma sürecinde yürütülen faaliyetler, dinlenme süreleri, gece çalışma, yeraltında çalışma, doğum veya gebelik hallerinde çalışma süreleri İş Kanunu’nun 63 ila 76. maddelerinde tanımlanmıştır. 74. maddede, doğum izni doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere 16 hafta ile bebek 6 aylık olana dek günde üç saatlik, bebek bir yaşına gelene dek ise günde bir buçuk saatlik günlük süt izinleri olarak tanımlanmıştır.

Mazeret İzni: İşçiye, evlenmesi veya ana veya babasının, eşinin, kardeşinin ölümü hâlinde 3 gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise 5 gün izin verilir.

Yıllık ücretli izin: En az bir yıl çalışmış tüm işçilerin yıllık ücretli izne ayrılma hakkı vardır. Ücretli iznin süresi 5 yıla kadar çalışmış işçiler için en az 14 gün; 5 ila 15 yıl çalışmış işçiler için en az 20 gün; 15 yıl veya daha uzun süre çalışmış işçiler için ise asgari 26 gündür. 18 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük işçilerin izin süreleri, belirtilen sürelerden az olamaz. Ücretli yıllık izin süresi toplu iş sözleşmeleriyle arttırılabilir. Ücretli izin günleri, bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir. Ulusal ve dinî bayramlar yıllık ücretli izin günlerinden düşülmez.

1475 Sayılı İş Kanunu’nun Yürürlükte Olan Maddesi

İşçi ile işveren arasındaki ilişkilere dair tüm kurallar 4857 sayılı İş Kanunu’na göre düzenlenirken sadece ‘kıdem tazminatı’ konusu 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesiyle düzenlenmektedir. İşçi ve işveren arasındaki ilişkiye dair kurallar; ücret, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin, genel tatil ve benzeri tüm hususlar için bakılması gereken kanun 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Ancak, kıdem tazminatı ilgili müracaat edilecek kısım ise (mülga olan) 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi olmalıdır.

1590 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 1930 yılında, sağlıkla ilgili tüm konuları kapsayan genel bir kanun olarak yürürlüğe girmiştir. O dönemde, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bir mevzuat bulunmadığından ilk İş Kanunu yürürlüğe girene dek Umumi Hıfzıssıhha Kanunu bu boşluğu doldurmuştur. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin özel bir bölüm vardı (Madde 173 ila 180). Bu bölümde, asgari çalıştırma yaşı, çalışma süresi, işçi sağlığının korunması ve iş yerinde sağlık hizmetleri düzenlenmişti. Kanun, 50 veya daha fazla işçi çalıştıran iş yerlerinin, yerinde sağlık hizmeti sağlamasını öngörüyordu. İş sağlığı hizmetlerinin verilmesi, açık bir biçimde işverenin sorumluluğu olarak tanımlanmıştır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun bu maddesi 70 yılı aşkın bir süre boyunca, 2003 yılında (4857 sayılı) İş Kanunu çıkarılana kadar yürürlükte kalmıştır (Bilir, 2016).

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası

“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanun, işçileri sosyal sigorta kapsamına almayı amaçlamaktadır. Kanun, Sosyal Sigortalar Kurumuna kayıtlı (bir başka deyişle sigorta primleri ödenen) işçilere uygulanır. Sigorta primlerini yatıran sanayi kuruluşlarında veya hizmet sektöründe çalışanlar, devlet memurları, tarım işçileri ve serbest çalışanlar kanun kapsamına girer. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, kapsamı tazminat ile sınırlı olduğu için, iş kazası ve meslek hastalığı tanımlarını İSG Kanunu’ndan farklı bir biçimde yapar. Meslek hastalıklarının tanı usulleri ile bildirimleri, ayrıca işçilerin  iş kazası veya meslek hastalığına bağlı kalıcı iş göremezlik halinde menfaat ve tazminat hakları da Sosyal Sigortalar Kanunu’nda ayrıntılı bir biçimde tarif edilmiştir. Kanun, yalnızca iş kazaları ve meslek hastalıklarına değil, evlenme, analık, emeklilik ve genel sağlık sorunlarının tedavisi gibi her türlü başka sosyal güvenlik alanlarında da uygulanır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu

Borçlar Kanunu ilk olarak 1926 yılında, insanların birbirlerine karşı yükümlülüklerini tanımlamak üzere yürürlüğe girmiştir. Kanun 2011 yılında yeniden gözden geçirilmiş ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu olarak yürürlüğe girmiştir. Borçlar Kanunu özel olarak işveren ve işçilerin karşılıklı yükümlülüklerini tanımlar. Bu anlamda, işverenin güvenli bir çalışma ortamı tesis ederek işçilerin sağlığını koruma yükümlülüğü vardır. İşçilerin sağlığına yaptıkları iş sonucunda bir zarar gelmesi halinde, işveren işçilerin zararını tazmin etmelidir.

5247 Sayılı Türk Ceza Kanunu

İş kazası ve meslek hastalığına bağlı olarak yaşanan yaralanma ve ölümler ceza yasası açısından suç oluşturmaktadır. İş kazalarından doğan cezai sorumluluğun temeli kusur esasına dayanmaktadır.

Ceza hukuku açısından bir eylemin suç olarak kabul edilmesi için gerekli unsurlar vardır. Bu unsurlar çok özet olarak suçun maddi ve manevi unsurları olarak ayrılırlar. Suçun maddi unsurunda eylem, fiil odaklı bir araştırma yapılır. Manevi unsurda ise eylemi gerçekleştirenin iradesi üzerinde durulur.

Bir eylemin, (ceza hukuku terminoloji ile fiilin), suç oluşturabilmesi için, ceza kanundaki tanıma uygun olması zorunludur. Bu zorunluluğa ceza hukukunda kanunilik ilkesi denilir. Ancak, eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için ceza yasasındaki tanıma uygun olması yetmez. Suçun manevi unsurunun da gerçekleşmiş olması gerekir. Suçun manevi unsuru ise kast ve taksirdir.

İş Sağlığı ve Güvenliğinde İkincil Mevzuat

İlgili kanunların ayrıntılarına açıklık getirmek üzere bir dizi ikincil mevzuat çıkarılmıştır. İlgili bakanlıklar ve kurumlar bu mevzuatın hazırlanmasında görev almış, ilgili Avrupa Birliği müktesebatının yanında onların görüşleri de dikkate alınmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO Türkiye Ofisi tarafından hazırlanan ‘İş sağlığı ve güvenliği profili: Türkiye’ raporundan derlenen ikincil mevzuat ile ilgili bazı Yönetmelikler aşağıda verilmiştir:

  • Çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmelik (2004, 2013)
  • Gebe veya emziren kadınların çalıştırılma şartlarına ilişkin yönetmelik (2013)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik (2013)
  • Risk değerlendirmesi hakkında yönetmelik (2012)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği (2014)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinin desteklenmesi hakkında yönetmelik (2013)
  • İş yeri hekimi ve diğer sağlık personelinin görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmelik (2014)
  • İş güvenliği uzmanlarının görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmelik (2015)
  • Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esasları hakkında yönetmelik (2013)
  • Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği (2013)

Gürültü kontrolü, tozla mücadele veya kimyasalların kontrolü gibi izin verilebilir sınırların tanımlandığı yönetmelikler ile vardiyalı çalışma, iş hijyeni ölçüm, test ve analizleri veya İSGÜM’ün (İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı) görev ve sorumlulukları hakkında yönetmelikler gibi örgütlenmeye dair yönetmelikler dâhil olmak üzere çok sayıda yönetmelik mevcuttur.

Uluslar arası Mevzuat ve Metinlerde İş Sağlığı ve Güvenliği

İş sağlığı ve güvenliği konusu ile ilgili olarak, 1982 Anayasası’nın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulan ve iç hukuk normu hâline gelen, bazı uluslararası anlaşmalar mevcuttur. Sağlık, yaşam, çalışma hakkı gibi temel hakları tehdit etmekte olan iş sağlığı ve güvenliği risklerden çalışanların korunmasında sendika, toplu sözleşme ve grev hakları önemli etkenlerdir. Bu nedenlerden dolayı iş sağlığı ve güvenliği, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin ana temalarından olmuştur. ILO sözleşmelerinin yanında sosyal hakları güvence altına alan bir dizi uluslararası sözleşme sağlık hakkı, yaşama hakkı, örgütlenme hakkı üzerinden iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler getirmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliğinin Uluslar arası Mevzuattaki Yeri

Uluslararası platformda, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda mağlup olan ülkeler için ağır ekonomik ve siyasi sözleşmelerin de imzalanmasıyla, iş güvenliği kurumunu uluslararası düzeyde koruma çabası ön plana çıkmış ve uluslararası birçok belgede, işçilerin gerek genel hastalıklara ve gerekse meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmeye başlanmıştır.

Dünya Sağlık Örgütünde İş Sağlığı ve Güvenliği

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı bir ihtisas kuruluşu olarak 1946 yılında kurulmuştur. Türkiye, 2 Ocak 1948 günü Dünya Sağlık Örgütü kurucu anlaşmasını imzalamış ve 9 Haziran 1949 tarihli ve 5062 sayılı Kanun’la Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nı onaylayarak DSÖ’ye resmen üye olmuştur.

DSÖ iş sağlığı ve güvenliğini yaşam hakkına bağlı olarak ele almıştır. DSÖ’ne göre, işçi sağlığı sadece bazı  hastalıklarla sınırlı bir şekilde ele alınamaz. Sağlık, yaşamın bir amacı değil, günlük yaşamın kaynağı sayılmalıdır. Sağlık konusunda amaç, kaliteli yaşamın sağlanması olmalıdır. Sağlıklı yaşamla çalışma koşulları arasında doğrudan bir etkileşim vardır. Siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel, davranışsal ve nihayet biyolojik faktörler, sağlık üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde etki yaratabilecektir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 3. maddesinde yaşama hakkına güvence getirmiştir. Maddeye göre, “Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.” Bildirgenin 23. maddesinde uygun iş tanımı yapılmıştır. Maddede herkesin “işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma”, ayrımcılığa uğramadan “herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit” ücret istemeye, “kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı” bulunduğu vurgulanmıştır. Ayrıca “herkesin çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır” denilmektedir.

Bildirge, 22. maddesinde risklerin gerçekleşmesi olasılığına karşı sosyal güvenlik hakkını tanımış, sosyal güvenliğin öznesini ayrımsız herkes olarak belirleyip, ‘Herkes toplumun bir ferdi olarak Sosyal Güvenlik Hakkı’na sahiptir’ demiştir. Bildirgenin 25. maddesi ise, her kişi ve ailesinin karşılaştığı sosyal riskler nedeniyle yoksunluk yaşadığı tüm hâllerde sosyal güvenlik hakkıyla korunma hakkı bulunduğunun altını çizmiştir.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi’nde İş sağlığı ve Güvenliği

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi, çalışma hakkını “adil ve uygun bir işte çalışma” olarak ele almıştır. Sözleşmenin beşinci maddesine göre “Çalışma hakkı, herkesin kendi seçtiği ve girdiği bir işte çalışarak geçimini sağlama imkânına ulaşma hakkını da içerir.”; yedinci maddeye göre ise, çalışma koşullarından söz edebilmek için, herkes için asgari bir gelirin sağlanması, her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı koşullarda eşit işe eşit ücret verilmesi, herkes için kendisi ve ailesi için “nezih” yaşam koşullarının sağlanması ve “güvenli ve sağlıklı çalışma şartları” zorunludur.

Sözleşmenin 11. maddesine göre, sözleşmeye taraf devletler herkese kendisi ve ailesi için “yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir” şekilde yaşam standardı sağlamakla yükümlüdür.

Sözleşmesin sağlık hakkını düzenleyen 12. maddesi sağlık hakkını “herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkı” olarak tanımlamıştır.

Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda İş Sağlığı ve Güvenliği

Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, genel ilkeleri belirlediği birinci bölümünde, adil, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olmanın tüm çalışanların hakkı olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca, tüm çalışanların adil bir ücret, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanma, işletmede bilgilendirilme ve danışılma, çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine ve iyileştirilmesine katılma hakları vardır. Kendilerine zarar veren eylemlere karşı korunma işletmelerde çalışan ve temsilcilerinin hakkıdır.

Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

İşçi sağlığı iş güvenliğinin konusunu oluşturan, meslek hastalıkları ve kazalardan korunma gereği öncelikle ILO Anayasası’nın başlangıç metni, içerisinde yer almıştır. ILO Anayasası’nın başlangıç metni, “işçilerin genel veya mesleki hastalıklarla işten kaynaklanan kazalara karşı korunması” gereğini vurgular. İş sağlığı ve güvenliği konusunu doğrudan veya dolaylı bir biçimde ilgilendiren sözleşme ve tavsiyeler, tüm ILO normları arasında önemli bir sayıya ulaşmıştır.

ILO sözleşmelerinin bir kısmı sektör ayrımı yapmaksızın iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ilkesel kuralları belirleyen sözleşmelerdir.Bir diğer grup ILO sözleşmesi ise riskin büyük olduğu sektörlere özel olarak alınması gereken önlemleri belirlemek için kabul edilmiş sözleşmelerdir.

ILO genel olarak İSG konusunda ulusal sağlık ve güvenlik kültürünün oluşturulması ve yaygınlaştırılması ile İSG yönetiminde sistem yaklaşımı olarak iki ana strateji belirlemiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dördüncü maddesinde hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamayacağı vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi yaşama hakkını, 8. maddesi ise özel hayatın ve aile hayatının korunmasını düzenlemiştir. Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin uyuşmazlıkları bu iki maddeye dayanarak çözüme kavuşturmuştur. Bu iki hükmü somut uyuşmazlığa uygulayan Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi, Norveç ve Malta devletlerinin sorumluluğuna karar vermiştir.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’sinin 32. maddesinde; Çocuk, sağlığı, eğitimi ve gelişmesi açısından tehlike teşkil eden işlere karşı korunma hakkına sahiptir. Devlet, işe kabul için asgari bir yaş sınırı tespit etmek ve çalışma koşullarını düzenlemek zorundadır.

İş Sağlığı ve Güvenliği Hukuk Kavramları

Borçlar Hukuku kapsamında, hem çalışan hem de işverene borç yükleyen sözleşmeler kategorisinde yer alan iş sözleşmesi ile çalışan, iş sözleşmesine konu işi yapma ‘aslî edim’ini (Aralarındaki borç ilişkisi dolayısıyla alacaklının isteyebileceği, borçlunun da yerine getirmekle yükümlü bulunduğu bir davranış biçimi) yüklenirken, işverenin ‘aslî edim’i de iş sözleşmesinde belirlenen ücretin ödenmesidir. Kamu hukuku karakterli, özel hukuk ilişkisi olan iş sözleşmesi, taraflara, aslî edimler yanında birtakım yan (talî) yükümlülükler de yükler ki; söz konusu yükümlülüklere aykırılık durumunda, karşı tarafa sözleşmeyi fesih hakkı tanınır. İş hukuku alanında, çalışana tanınan yasal haklar, Devlet tarafından güvence altına alınmıştır. Buna binaen, 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, işverene, iş sözleşmesi ile yüklenen ve iş sözleşmesinin talî edimleri arasında yer alan, iş sağlığı ve güvenliğinin kamu ve özel sektöre ait bütün işlere ve iş yerlerine, bu iş yerlerinin işverenleri ile işveren vekillerine, çırak ve stajyerler de dâhil olmak üzere tüm çalışanlarına faaliyet konularına bakılmaksızın uygulanacağını açıkça belirtmiştir. Ancak; fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri iş yerlerindekiler hariç, Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ve Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığının faaliyetleri; âfet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri; ev hizmetleri; çalışan istihdam etmeksizin kendi nam ve hesabına mal ve hizmet üretimi yapanlar; hükümlü ve tutuklulara yönelik infaz hizmetleri sırasında, iyileştirme kapsamında yapılan iş yurdu, eğitim, güvenlik ve meslek edindirme faaliyetleri bu Kanun’un uygulama alanında istisnaya tâbi tutulmuştur.

İş Sağlığı ve Güvenliği

İş Sağlığı: Çalışanların sağlıklarının korunması ve iş yerindeki çalışma şartlarının işçinin güvenliğini tehlikeye atmamasıdır.

İş Güvenliği: İşverenlerin iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi alması; araç ve gereçleri noksansız bulundurması; çalışanların da iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlü olmasıdır.

İş sağlığı ve güvenliği: İşçi sınıfının, tarihsel süreç içinde kazandığı benlik bilinci ile vermiş olduğu hak mücadelesi kapsamında elde etmeyi başardığı iş sözleşmesi ile sahip olduğu en önemli ve temel haklardan biridir; iş sözleşmesine konu ve işçinin aslî ifa yükümlülüğünü teşkil eden işin yapılması sırasında ve / veya iş yerindeki fiziki çevre koşulları nedeniyle işçinin, öncelikle yaşam hakkının korunması amacına hizmet eden önlemlerin alınmasını ve yüksek yaşam kalitesine sahip olmasını sağlamak amacıyla, işçinin maruz kaldığı veya kalabileceği, fiziksel veya ruhsal sağlık sorunları ile sosyolojik olumsuzlukların ve mesleki risklerin ortadan kaldırılması ya da en aza indirilmesidir.

Toplum düzen kuralları: Din kuralları, örf ve âdet kuralları, görenek kuralları, hukuk kuralları gibi kurallardır.

Mevzuat: Anayasa, kanun, kanun hükmünde kararname (KHK), uluslararası antlaşma, tüzük, yönetmelik ve diğer düzenleyici işlemlerden oluşur.

Anayasa: Anayasa devletin şeklini, yapısını organlarının görev ve yetkilerini, bunların birbiriyle olan ilişkilerini, kişilerinin temel hak ve özgürlüklerini düzenleyen temel hukuktur. 1982 Anayasası;

  • Millî devlet ilkesi
  • Demokratik devlet ilkesi
  • Laik devlet ilkesi
  • Sosyal devlet ilkesi
  • Hukuk devleti ilkesidir.

Birbirinden bağımsız çalışan üç organı mevcuttur. “Kuvvetler ayrılığına” göre çalışan ve ‘3 Y kuralı; Yasama / Yürütme / Yargı’dır.

“Anayasa” kavramı maddi ve şekli olmak üzere başlıca iki değişik anlamda tanımlanmaktadır:

Maddi Anayasa: “Maddi anlamda anayasa”, devletin temel organlarının kuruluşunu ve işleyişini belirleyen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Şekli Anayasa: “Şekli anlamda anayasa”, normlar hiyerarşisinde en üst sırayı işgal eden, kanunlardan farklı ve daha zor bir usulle konulup değiştirilebilen hukuk kurallarının bütünü olarak tanımlanmaktadır.

Anayasa Mahkemesi Norm Denetimi: “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasa’ya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler. Anayasa değişikliklerini ise sadece şekil bakımından inceler ve denetler.

Normlar Hiyerarşisi: Bir hukuk düzeninde mevcut olan, anayasa, kanun, tüzük, yönetmelik gibi normlar, dağınık hâlde ve rastgele değil, alt-alta, üst-üste bulunur. Bu normların arasında altlık-üstlük ilişkisi vardır. Buna “normlar hiyerarşisi” veya “hukuk düzeni piramidi” denir.

Yasa (Kanun): Yürütme organınca (siyasal iktidar ya da bakanlar kurulu) hazırlanan hukuksal nitelikli tasarımların ki buna “yasa tasarısı” denir ilgili komisyonda görüşülüp benimsemesinden sonra, Meclis Genel Kurulunda maddeler itibarıyla tartışılıp kabulü ve Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıp Resmî Gazete’de yayımlanma süreçlerini tamamlayan düzenlemedir.

Kanun Hükmünde Kararname: Kanun Hükmünde Kararname hükümetin Türkiye Büyük Millet Meclisi toplantı ve karar yeter sayısı gibi birtakım sıkı kurallara bağlı kalmadan aciliyet gerektiren konularda çok çabuk toplanarak aldığı kararları uygulamaya geçirebildiği özel bir kanun çıkarma şeklidir. Bu hem bir yasa hem de kararnamedir.

Hukuk

Pozitif kuralların bir araya gelmesinden dolayı meydana gelen düzene hukuk denilebilir. Diğer bir deyişle hukuk; toplumdaki asayişi ve adaleti düzenleyen ve kamu ve devlet gücü ile desteklenen kuralların tamamıdır.

İdeal hukuk: “Bir ülkede fiilen uygulanan bütün hukuk kurallarıdır. Olması arzulanan doğal hukukun adıdır ki daha çok felsefik bir manayı ifade eder. Örneğin; herkes evinin önünü temiz tutsa her yer temiz olur.”

Maddi / Şekli hukuk: Doğrudan doğruya toplumsal düzeni sağlayan insan ilişkilerinde meydana gelen sorunları çözmeye yönelik hükümler içeren hukuktur. Normlar hiyerarşisine göre şu şekilde sıralanır:

  1. Anayasa
  2. Yasa (kanun)
  3. Yasa (kanun) hükmünde kararname
  4. Tüzük
  5. Yönetmelik
  6. Genelge

İş Hukuku

Bir iş sözleşmesine dayanarak belirli bir ücret karşılığı, bir işverene bağlı olarak işçi ile işveren arasındaki iş ilişkisini düzenleyen hukuk dalıdır. İş hukuku; bireysel iş hukuku ve toplu iş hukuku olarak ikiye ayrılır. Bireysel iş hukuku; işçi ile işveren arasında akdedilen iş sözleşmesinden kaynaklanan hukuki ilişkiyi inceler. Toplu iş hukuku; İşçi ve işverenler mesleki kuruluş olan sendikalarda örgütlenmişlerdir. İşçi sendikası ile bir işveren veya bir işçi sendikasıyla bir işveren sendikası arasında, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt gibi çeşitli hukuki ilişkiler ortaya çıkmaktadır.

Hukukta Sorumluluk

Hukukta sorumluluk siyasi sorumluluk, cezai sorumluluk, mali sorumluluk ve medeni sorumluluk olarak dörde ayrılmıştır.

Maddi Unsurlar

  1. Hareket: Bir kişinin bir suç işlediğinden bahsedebilmek ve bu kişinin her şeyden önce bir harekette bulunmuş olması gerekir.
  2. Sonuç (Netice): Dış dünyadaki bir değişikliktir.
  3. Nedensellik Bağı: Hareket ile sonuç arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Nedensellik bağı ile sonuç arasında sebep-sonuç ilişkisi olarak tanımlanabilir. Bir kişinin ortaya çıkan zararlı bir sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için söz konusu sonucun o kişinin hareketinden kaynaklanmış olması gerekir.

Manevi Unsurlar

Bir insanın hareketi sonucunda ortaya çıkan Türk Ceza Kanunu’nun suç olarak tanımladığı bir sonuç çıkarsa ve bu insan hareketiyle sonuç arasında nedensellik bağı varsa (mevcut) bile, söz konusu hareketin suç teşkil edebilmesi ve bundan dolayı bunu yapan kişinin sorumlu tutulabilmesi için, bu hareketin, onu yapan kişi, yani “fail” tarafından iradi olarak, yani bilerek ve isteyerek yapılması gerekir.

  1. İsnat Yeteneği: Bir failin bir fiilden sorumlu tutulabilmesi için her şeyden önce isnat yeteneğine (kusurlu bir şekilde hareket etmeye ehil) sahip olması gerekir. İsnat yeteneği; kişinin kendi hareketlerinin anlamını kavrayabilme ve bunları yapmayı isteme gücüne sahip olması demektir.
  2. Kusurluluk: Kişinin fiili bilerek ve isteyerek yapmış olmasıdır. Bir kişinin kusurlu olması için kasıtlı ve taksirli olması gerekir.

Fail uyması gereken davranış kurallarına uymak suretiyle önleyebileceği bir fiili, bu kuralları ihlal etmek suretiyle istemeyerek gerçekleştirmiş olmaktadır.

Ceza Sorumluluğunu Ortadan Kaldıran Hâller Şunlardır:

  1. Kaza ve Tesadüf: Öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan ama failin hareketi sebebiyle ortaya çıkan sonuçtur.
  2. Mücbir Sebep: Öngörülmesi ve önlenmesi mümkün olmayan ve failin dışındaki sebeplerden kaynaklanan sonuçtur.
  3. Cebir: Bir kimsenin bir başka kimse tarafından suç işlemeye zorlanması demektir.
  4. İkrah (Zorlama) ve Tehdit: Bir kişinin, hâlen var olan veya gelecekte gerçekleşecek bir zarardan kendisini veya bir başka kişiyi kurtarmak amacıyla, kendisinden istenilen suçu işlemesidir.
  5. Meşru Müdafaa: Bir kimsenin ağır ve haksız bir saldırıya karşı kendisini veya bir başkasını korumak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
  6. Iztırar (Zorunluluk) Hâli: Bir kimsenin bilerek sebebiyet vermediği bir tehlikeden kendisini veya bir başkasını kurtarmak için suç işlemek zorunda kalmasıdır.

Pozitif Hukuk

Toplumdaki sosyal barış ve adaleti sağlayan kurallar hem kültür (etik) hem de pozitif hukuk kaynaklarından oluşur. Toplumu düzenleyen kurallar yasaların dışında, geleneklerden, dinî inançlardan, ahlak anlayışından da ortaya çıkmaktadır. Tüm bu kurallardan sadece devletin yaptırım gücüyle donatılmış olanlar hukuk kuralı olma niteliğine kavuşur. Bu anlamda devlet hukuk kuralları koyma gücüyle donatılmış ve kural koyma hakkına sahip tek kurumdur. Devletin koyduğu bu hukuk pozitif hukuk olarak adlandırılır.

İş Sağlığı ve Güvenliği’nin Ulusal Mevzuattaki Yeri

Limon (2013) tarafından yayımlanan makalede iş sağlığı ve güvenliğinin ulusal mevzuattaki yeri ele alınmış ve şu şekilde ifade edilmiştir; “Geçmişte toplumumuzda, ‘İşçinin alın teri kurumadan ücretini ödeyiniz.’ fermanı düstur alınır, kul hakkı her şeyin önünde tutulurdu. Bu yüzden işçilerin hakkı yenmez, yiyenlere de iyi gözle bakılmazdı. Bu anlayışın hayata bir yansıması olarak dünyada ilk ‘toplu sözleşme’ Kütahya’da imzalandı. Bu sözleşme ile çini işçilerinin hakları teminat altına alındı.” Ayrıca, aynı çalışmada ulusal iş sağlığı ve güvenliği mevzuatının ülkemizdeki kronolojik gelişimi özetlenmiştir;

“Cumhuriyet Dönemi öncesinde: 1766 yılında, Kütahya’da imzalanan ve Fincancılar Esnafı Anlaşması olarak isimlendirilen sözleşme ile çalışan sınıfın hakları, ülke yönetimine karşı yazılı metinle güvence altına alınmış ve yapılan iş karşılığı ödenecek ücret bu sözleşme ile belirlenmiştir. Söz konusu anlaşma, dünya tarihindeki ilk toplu sözleşme vasfını kazanmıştır.

Cumhuriyet Döneminde: işçi hakları yasal olarak ilk kez, 1936 da kabul edilen 3008 Sayılı İş Kanunu ile düzenlenmiş böylece koruyucu ve düzenleyici yasal bir çerçeve çizilmiştir.

Ulusal Mevzuatta İş Sağlığı ve Güvenliği

Ülkemiz iş sağlığı ve güvenliği konusunda oldukça etkin ve kapsamlı bir mevzuata sahiptir. İş sağlığı ve güvenliği, başta 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu olmak üzere, 4857 sayılı İş Kanunu ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, Borçlar Kanunu gibi çeşitli kanunlarla düzenlenmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun 2012 yılında yürürlüğe girmesinden önce, çalışma hayatının düzenlenmesi İş Kanunu ve diğer başka bazı genel kanunlarla yapılmıştır. 1923 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan kısa bir süre sonra, çalışma hayatının belirli boyutlarını düzenlemek üzere kanunlar çıkarılmıştır. Bunların en iyi bilinen örnekleri arasında Hafta Tatili Hakkında Kanun (1924), Borçlar Kanunu (1926) ve Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile Belediye Kanunu’dur (1930). İş yerleri ve çalışma hayatı, İş Kanunu’nun yürürlüğe girmesine dek bu kanunlarla düzenlenmiştir.

Anayasada İş Sağlığı ve Güvenliği

İş sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınmasına ilişkin hükümler Anayasa’nın yukarıda sıralanan maddeleriyle ortaya konulmuştur. Bu hükümlerin devlet tarafından korunması ve uygulanması gereklidir. Özet olarak devlet:

  1. Bireylerin yaşamlarına saygı göstermek, bireyleri, gerek üçüncü kişilerden ve gerekse sorumluluğunda bulunan personelin eylemlerinden kaynaklanan risklere karşı koruma yükümlülüğü altındadır.
  2. Çalışma hayatını geliştirmelidir. Ekonomik önlemler alarak çalışanları korumalı, çalışanların insan onuruna uygun bir yaşam sürdürmelerini sağlamalıdır.
  3. Çalışanların yaşam düzeyini yükseltmek, çalışma yaşamını geliştirmek için çalışanları korumak zorundadır.
  4. Çalışma yaşamını denetleyecek, işsizliği gidermeye elverişli ekonomik bir ortam oluşturmalıdır.
  5. Çalışma barışını sağlamak için gerekli önlemleri almak zorundadır.
  6. Çalışanların güvenli ve sağlıklı bir iş ortamında çalışmalarının temin edilmesini sağlamak zorundadır.
  7. İş sağlığı ve güvenliği önlemlerini belirlemek ve bunları yaşama geçirmek zorundadır.
  8. Sosyal hakları tesis etmek zorundadır.
  9. Sosyal haklardan herkesin eşit bir şekilde yararlanmasını sağlamalıdır.

6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu

İş sağlığı iş güvenliği konusunda ilk özel yasa olan 6331 sayılı Yasa beş bölümden oluşmuştur. Birinci bölümde, yasanın amacı, kapsamı ve yasaya hakim terminoloji belirtilmiştir. Yasa ikinci bölümde işverenlerin ve çalışanların yükümlülüklerine, görev ve yetkilerine yer vermiştir. İş sağlığı iş güvenliğinin kurumsal yapısına ilişkin hükümler yasanın ‘Konsey Kurul ve Koordinasyon’ başlıklı üçüncü bölümünde yer almıştır. Dördüncü bölümde yasanın uygulanıp uygulanmadığının denetiminin nasıl yapılacağı, yasayı uygulamamaktan doğan idari yaptırımların neler olduğu gösterilmiştir. Yasa beşinci ve son bölümde ise ‘Çeşitli ve Geçici Hükümler’ başlığı altında uygulamaya ilişkin hukuki usulü ve yürürlüğe ilişkin konuları ele almıştır.

6331 sayılı Yasa amacını, üç ana başlık üzerinden belirlemiştir. “iş yerlerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması” Yasa’nın ilk amacıdır. Bu başlık iş sağlığı ve güvenliğinin kurulması aşamasını ele almaktadır. Yasa’nın ikinci amacı ise “mevcut sağlık ve güvenlik şartlarının iyileştirilmesi” şeklinde ifade edilebilir. Yasa’nın bu amacı, iş sağlığı ve güvenliği kurallarının sürekli güncellenmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Yasa’nın üçüncü amacı ise ilk iki amacın gerçekleştirilmesi için “işverenler ve çalışanlara düşen görevlerin, yetkilerin, sorumlulukların, haklar ve yükümlülüklerin düzenlenmesi ve belirlenmesi” şeklindedir.

4857 Sayılı İş Kanunu

Ulusal mevzuatta ilk İş Kanunu 1936 yılında yürürlüğe girmiş olan 3008 sayılı Kanun’dur. O zamandan bu yana, 25 ila 30 yıllık aralıklarla kanun birkaç kez gözden geçirilmiş ve değiştirilmiştir. Bu gerçek, geçmiş çalışma hayatını düzenlemek için, ortalama her 30 yılda bir yeni bir kanun yapılması durumunu ortaya koymaktadır.

4857 sayılı İş Kanunu’ndan önceki kanun olan 1475 sayılı Kanun 32 yıl yürürlükte kalmış; çalışma hayatına yön vermiş ve işçi ile işveren arasındaki ilişkinin belirleyicisi olmuştur. 4857 sayılı İş Kanunu en son hali 2003 yılında yürürlüğe girmiştir. İş Kanunu’nda çalışma hayatının, iş akdi, asgari çalıştırma yaşı, ücretler gibi genel koşullar tanımlanmıştır. İş Kanunu aynı zamanda, iş yerlerinin denetimini ve ihlal hâlinde uygulanacak cezaları da düzenlemiştir. 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu öncesinde 4857 sayılı İş Kanunu’nda, iş sağlığı ve güvenliğine ayrılmış özel bir bölüm olan 5. bölümde, işverenin iş sağlığı ve güvenliğini tesis etmek için ilgili tüm tedbirleri alma sorumluluğu ile çalışanın bu konudaki kurallara ve tedbirlere uyma yükümlülüğü açıkça belirtilmişti; Ancak, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 5. bölümü ve bu bölümle ilişkili olan diğer hükümler, 2012 yılında yasalaşan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile birlikte yürürlükten kalkmıştır. Başlangıçta çalışma şartlarını ve çalışma ortamını birlikte ele alan ve düzenleyen İş Kanunu sadece çalışma hayatını düzenleyen bir kanun olarak uygulanmaya devam etmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu ve buna dayalı çıkarılan ikincil mevzuatlarla birlikte iş sağlığı ve güvenliği konusunda önleyici yaklaşım hayata geçirilmeye başlanmıştır. Bu konuda 4857 sayılı İş Kanunu ile çok önemli bir adım atılarak Avrupa Birliği’nin iş sağlığı ve güvenliği alanındaki normlarına uygun önleyici yaklaşım politikası benimsenmiştir. Bu şekilde, işyerlerinde alınması gereken önlem ve tedbirlere öncelik veren risk değerlendirmesine dayalı önleyici yaklaşım ulusal mevzuata aktarılmaya çalışılmıştır. Daha sonrasında ise yürürlüğe giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile bu önleyici yaklaşım politikalarının etkin bir şekilde uygulanması hedeflenmiştir.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ve 4857 sayılı İş Kanunu, çalışma yaşamını yakından etkileyen ekonomik ve sosyal koşullar göz önüne alınarak çıkarılmıştır. Uygulamada karşılaşılan sorunlar ve Avrupa Birliği ve Uluslararası çalışma normlarına uyum sağlamak ve ülkemizde çalışma hayatında meydana gelen yeni gelişmelere cevap vermek amacıyla bu Kanun’lar çıkarılmıştır.

Asgari çalıştırma yaşı: İş Kanunu’nun 71. maddesi asgari çalıştırma yaşını 15 olarak tanımlar.

İş sözleşmesi: İş Kanunu’nun 8 ila 31. maddeleri, işçi ile işveren arasında düzenlenen ve bu ikisinin karşılıklı görev ve sorumluluklarını tanımlayan resmî sözleşmeler olan iş sözleşmeleri üzerinedir.

Ücretler: İşverenin işçilere ücret ödeme sorumluluğu kanunun 32 ila 62. maddelerinde tanımlanmıştır. Asgari ücretler, zamanında ödeme, fazla mesai ücreti, yıllık izinde ücretler, vb. de düzenlenmiştir.

Mesai saatleri, doğum izni: Kanun uyarınca, haftalık mesai süresi 45 saattir. Çalışma sürecinde yürütülen faaliyetler, dinlenme süreleri, gece çalışma, yeraltında çalışma, doğum veya gebelik hallerinde çalışma süreleri İş Kanunu’nun 63 ila 76. maddelerinde tanımlanmıştır. 74. maddede, doğum izni doğumdan önce 8, doğumdan sonra 8 hafta olmak üzere 16 hafta ile bebek 6 aylık olana dek günde üç saatlik, bebek bir yaşına gelene dek ise günde bir buçuk saatlik günlük süt izinleri olarak tanımlanmıştır.

Mazeret İzni: İşçiye, evlenmesi veya ana veya babasının, eşinin, kardeşinin ölümü hâlinde 3 gün, eşinin doğum yapması hâlinde ise 5 gün izin verilir.

Yıllık ücretli izin: En az bir yıl çalışmış tüm işçilerin yıllık ücretli izne ayrılma hakkı vardır. Ücretli iznin süresi 5 yıla kadar çalışmış işçiler için en az 14 gün; 5 ila 15 yıl çalışmış işçiler için en az 20 gün; 15 yıl veya daha uzun süre çalışmış işçiler için ise asgari 26 gündür. 18 yaşından küçük ve 50 yaşından büyük işçilerin izin süreleri, belirtilen sürelerden az olamaz. Ücretli yıllık izin süresi toplu iş sözleşmeleriyle arttırılabilir. Ücretli izin günleri, bir bölümü 10 günden aşağı olmamak üzere en çok üçe bölünebilir. Ulusal ve dinî bayramlar yıllık ücretli izin günlerinden düşülmez.

1475 Sayılı İş Kanunu’nun Yürürlükte Olan Maddesi

İşçi ile işveren arasındaki ilişkilere dair tüm kurallar 4857 sayılı İş Kanunu’na göre düzenlenirken sadece ‘kıdem tazminatı’ konusu 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesiyle düzenlenmektedir. İşçi ve işveren arasındaki ilişkiye dair kurallar; ücret, fazla mesai, hafta tatili, yıllık izin, genel tatil ve benzeri tüm hususlar için bakılması gereken kanun 4857 sayılı İş Kanunu’dur. Ancak, kıdem tazminatı ilgili müracaat edilecek kısım ise (mülga olan) 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi olmalıdır.

1590 Sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu

Umumi Hıfzıssıhha Kanunu 1930 yılında, sağlıkla ilgili tüm konuları kapsayan genel bir kanun olarak yürürlüğe girmiştir. O dönemde, iş sağlığı ve güvenliğiyle ilgili bir mevzuat bulunmadığından ilk İş Kanunu yürürlüğe girene dek Umumi Hıfzıssıhha Kanunu bu boşluğu doldurmuştur. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda, iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin özel bir bölüm vardı (Madde 173 ila 180). Bu bölümde, asgari çalıştırma yaşı, çalışma süresi, işçi sağlığının korunması ve iş yerinde sağlık hizmetleri düzenlenmişti. Kanun, 50 veya daha fazla işçi çalıştıran iş yerlerinin, yerinde sağlık hizmeti sağlamasını öngörüyordu. İş sağlığı hizmetlerinin verilmesi, açık bir biçimde işverenin sorumluluğu olarak tanımlanmıştır. Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun bu maddesi 70 yılı aşkın bir süre boyunca, 2003 yılında (4857 sayılı) İş Kanunu çıkarılana kadar yürürlükte kalmıştır (Bilir, 2016).

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası

“Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu 2006 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanun, işçileri sosyal sigorta kapsamına almayı amaçlamaktadır. Kanun, Sosyal Sigortalar Kurumuna kayıtlı (bir başka deyişle sigorta primleri ödenen) işçilere uygulanır. Sigorta primlerini yatıran sanayi kuruluşlarında veya hizmet sektöründe çalışanlar, devlet memurları, tarım işçileri ve serbest çalışanlar kanun kapsamına girer. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu, kapsamı tazminat ile sınırlı olduğu için, iş kazası ve meslek hastalığı tanımlarını İSG Kanunu’ndan farklı bir biçimde yapar. Meslek hastalıklarının tanı usulleri ile bildirimleri, ayrıca işçilerin  iş kazası veya meslek hastalığına bağlı kalıcı iş göremezlik halinde menfaat ve tazminat hakları da Sosyal Sigortalar Kanunu’nda ayrıntılı bir biçimde tarif edilmiştir. Kanun, yalnızca iş kazaları ve meslek hastalıklarına değil, evlenme, analık, emeklilik ve genel sağlık sorunlarının tedavisi gibi her türlü başka sosyal güvenlik alanlarında da uygulanır.

6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu

Borçlar Kanunu ilk olarak 1926 yılında, insanların birbirlerine karşı yükümlülüklerini tanımlamak üzere yürürlüğe girmiştir. Kanun 2011 yılında yeniden gözden geçirilmiş ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu olarak yürürlüğe girmiştir. Borçlar Kanunu özel olarak işveren ve işçilerin karşılıklı yükümlülüklerini tanımlar. Bu anlamda, işverenin güvenli bir çalışma ortamı tesis ederek işçilerin sağlığını koruma yükümlülüğü vardır. İşçilerin sağlığına yaptıkları iş sonucunda bir zarar gelmesi halinde, işveren işçilerin zararını tazmin etmelidir.

5247 Sayılı Türk Ceza Kanunu

İş kazası ve meslek hastalığına bağlı olarak yaşanan yaralanma ve ölümler ceza yasası açısından suç oluşturmaktadır. İş kazalarından doğan cezai sorumluluğun temeli kusur esasına dayanmaktadır.

Ceza hukuku açısından bir eylemin suç olarak kabul edilmesi için gerekli unsurlar vardır. Bu unsurlar çok özet olarak suçun maddi ve manevi unsurları olarak ayrılırlar. Suçun maddi unsurunda eylem, fiil odaklı bir araştırma yapılır. Manevi unsurda ise eylemi gerçekleştirenin iradesi üzerinde durulur.

Bir eylemin, (ceza hukuku terminoloji ile fiilin), suç oluşturabilmesi için, ceza kanundaki tanıma uygun olması zorunludur. Bu zorunluluğa ceza hukukunda kanunilik ilkesi denilir. Ancak, eylemin suç olarak kabul edilebilmesi için ceza yasasındaki tanıma uygun olması yetmez. Suçun manevi unsurunun da gerçekleşmiş olması gerekir. Suçun manevi unsuru ise kast ve taksirdir.

İş Sağlığı ve Güvenliğinde İkincil Mevzuat

İlgili kanunların ayrıntılarına açıklık getirmek üzere bir dizi ikincil mevzuat çıkarılmıştır. İlgili bakanlıklar ve kurumlar bu mevzuatın hazırlanmasında görev almış, ilgili Avrupa Birliği müktesebatının yanında onların görüşleri de dikkate alınmıştır. Uluslararası Çalışma Örgütü, ILO Türkiye Ofisi tarafından hazırlanan ‘İş sağlığı ve güvenliği profili: Türkiye’ raporundan derlenen ikincil mevzuat ile ilgili bazı Yönetmelikler aşağıda verilmiştir:

  • Çocuk ve genç işçilerin çalıştırılma usul ve esasları hakkında yönetmelik (2004, 2013)
  • Gebe veya emziren kadınların çalıştırılma şartlarına ilişkin yönetmelik (2013)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği Kurulları Hakkında Yönetmelik (2013)
  • Risk değerlendirmesi hakkında yönetmelik (2012)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği (2014)
  • İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinin desteklenmesi hakkında yönetmelik (2013)
  • İş yeri hekimi ve diğer sağlık personelinin görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmelik (2014)
  • İş güvenliği uzmanlarının görev, yetki, sorumluluk ve eğitimleri hakkında yönetmelik (2015)
  • Çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerinin usul ve esasları hakkında yönetmelik (2013)
  • Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi Yönetmeliği (2013)

Gürültü kontrolü, tozla mücadele veya kimyasalların kontrolü gibi izin verilebilir sınırların tanımlandığı yönetmelikler ile vardiyalı çalışma, iş hijyeni ölçüm, test ve analizleri veya İSGÜM’ün (İş Sağlığı ve Güvenliği Araştırma ve Geliştirme Enstitüsü Başkanlığı) görev ve sorumlulukları hakkında yönetmelikler gibi örgütlenmeye dair yönetmelikler dâhil olmak üzere çok sayıda yönetmelik mevcuttur.

Uluslar arası Mevzuat ve Metinlerde İş Sağlığı ve Güvenliği

İş sağlığı ve güvenliği konusu ile ilgili olarak, 1982 Anayasası’nın 90. maddesine göre usulüne göre yürürlüğe konulan ve iç hukuk normu hâline gelen, bazı uluslararası anlaşmalar mevcuttur. Sağlık, yaşam, çalışma hakkı gibi temel hakları tehdit etmekte olan iş sağlığı ve güvenliği risklerden çalışanların korunmasında sendika, toplu sözleşme ve grev hakları önemli etkenlerdir. Bu nedenlerden dolayı iş sağlığı ve güvenliği, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) sözleşmelerinin ana temalarından olmuştur. ILO sözleşmelerinin yanında sosyal hakları güvence altına alan bir dizi uluslararası sözleşme sağlık hakkı, yaşama hakkı, örgütlenme hakkı üzerinden iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin hükümler getirmiştir.

İş Sağlığı ve Güvenliğinin Uluslar arası Mevzuattaki Yeri

Uluslararası platformda, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nda mağlup olan ülkeler için ağır ekonomik ve siyasi sözleşmelerin de imzalanmasıyla, iş güvenliği kurumunu uluslararası düzeyde koruma çabası ön plana çıkmış ve uluslararası birçok belgede, işçilerin gerek genel hastalıklara ve gerekse meslek hastalıklarına ve iş kazalarına karşı korunmasına ilişkin düzenlemelere yer verilmeye başlanmıştır.

Dünya Sağlık Örgütünde İş Sağlığı ve Güvenliği

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Birleşmiş Milletlere (BM) bağlı bir ihtisas kuruluşu olarak 1946 yılında kurulmuştur. Türkiye, 2 Ocak 1948 günü Dünya Sağlık Örgütü kurucu anlaşmasını imzalamış ve 9 Haziran 1949 tarihli ve 5062 sayılı Kanun’la Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nı onaylayarak DSÖ’ye resmen üye olmuştur.

DSÖ iş sağlığı ve güvenliğini yaşam hakkına bağlı olarak ele almıştır. DSÖ’ne göre, işçi sağlığı sadece bazı  hastalıklarla sınırlı bir şekilde ele alınamaz. Sağlık, yaşamın bir amacı değil, günlük yaşamın kaynağı sayılmalıdır. Sağlık konusunda amaç, kaliteli yaşamın sağlanması olmalıdır. Sağlıklı yaşamla çalışma koşulları arasında doğrudan bir etkileşim vardır. Siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel, davranışsal ve nihayet biyolojik faktörler, sağlık üzerinde olumlu ya da olumsuz yönde etki yaratabilecektir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi 3. maddesinde yaşama hakkına güvence getirmiştir. Maddeye göre, “Herkesin yaşama hakkı ile kişi özgürlüğü ve güvenliğine hakkı vardır.” Bildirgenin 23. maddesinde uygun iş tanımı yapılmıştır. Maddede herkesin “işini özgürce seçme, adil ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma”, ayrımcılığa uğramadan “herhangi bir ayrım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit” ücret istemeye, “kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır bir yaşam sağlayacak düzeyde, adil ve elverişli ücretlendirilmeye hakkı” bulunduğu vurgulanmıştır. Ayrıca “herkesin çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkı vardır” denilmektedir.

Bildirge, 22. maddesinde risklerin gerçekleşmesi olasılığına karşı sosyal güvenlik hakkını tanımış, sosyal güvenliğin öznesini ayrımsız herkes olarak belirleyip, ‘Herkes toplumun bir ferdi olarak Sosyal Güvenlik Hakkı’na sahiptir’ demiştir. Bildirgenin 25. maddesi ise, her kişi ve ailesinin karşılaştığı sosyal riskler nedeniyle yoksunluk yaşadığı tüm hâllerde sosyal güvenlik hakkıyla korunma hakkı bulunduğunun altını çizmiştir.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslar arası Sözleşmesi’nde İş sağlığı ve Güvenliği

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Uluslararası Sözleşmesi de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi gibi, çalışma hakkını “adil ve uygun bir işte çalışma” olarak ele almıştır. Sözleşmenin beşinci maddesine göre “Çalışma hakkı, herkesin kendi seçtiği ve girdiği bir işte çalışarak geçimini sağlama imkânına ulaşma hakkını da içerir.”; yedinci maddeye göre ise, çalışma koşullarından söz edebilmek için, herkes için asgari bir gelirin sağlanması, her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırıldığı koşullarda eşit işe eşit ücret verilmesi, herkes için kendisi ve ailesi için “nezih” yaşam koşullarının sağlanması ve “güvenli ve sağlıklı çalışma şartları” zorunludur.

Sözleşmenin 11. maddesine göre, sözleşmeye taraf devletler herkese kendisi ve ailesi için “yeterli beslenmeyi, giyinmeyi, barınmayı ve yaşama koşullarının sürekli olarak geliştirilmesini de içerir” şekilde yaşam standardı sağlamakla yükümlüdür.

Sözleşmesin sağlık hakkını düzenleyen 12. maddesi sağlık hakkını “herkesin mümkün olan en yüksek seviyede fiziksel ve ruhsal sağlık standartlarına sahip olma hakkı” olarak tanımlamıştır.

Gözden Geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı’nda İş Sağlığı ve Güvenliği

Gözden geçirilmiş Avrupa Sosyal Şartı, genel ilkeleri belirlediği birinci bölümünde, adil, güvenli ve sağlıklı çalışma koşullarına sahip olmanın tüm çalışanların hakkı olduğunu kabul etmiştir. Ayrıca, tüm çalışanların adil bir ücret, ulaşılabilecek en yüksek sağlık düzeyinden yararlanma, işletmede bilgilendirilme ve danışılma, çalışma koşullarının ve çalışma ortamının düzenlenmesine ve iyileştirilmesine katılma hakları vardır. Kendilerine zarar veren eylemlere karşı korunma işletmelerde çalışan ve temsilcilerinin hakkıdır.

Uluslar arası Çalışma Örgütü (ILO) Sözleşmeleri’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

İşçi sağlığı iş güvenliğinin konusunu oluşturan, meslek hastalıkları ve kazalardan korunma gereği öncelikle ILO Anayasası’nın başlangıç metni, içerisinde yer almıştır. ILO Anayasası’nın başlangıç metni, “işçilerin genel veya mesleki hastalıklarla işten kaynaklanan kazalara karşı korunması” gereğini vurgular. İş sağlığı ve güvenliği konusunu doğrudan veya dolaylı bir biçimde ilgilendiren sözleşme ve tavsiyeler, tüm ILO normları arasında önemli bir sayıya ulaşmıştır.

ILO sözleşmelerinin bir kısmı sektör ayrımı yapmaksızın iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin ilkesel kuralları belirleyen sözleşmelerdir.Bir diğer grup ILO sözleşmesi ise riskin büyük olduğu sektörlere özel olarak alınması gereken önlemleri belirlemek için kabul edilmiş sözleşmelerdir.

ILO genel olarak İSG konusunda ulusal sağlık ve güvenlik kültürünün oluşturulması ve yaygınlaştırılması ile İSG yönetiminde sistem yaklaşımı olarak iki ana strateji belirlemiştir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

“Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin dördüncü maddesinde hiç kimsenin zorla çalıştırılamayacağı ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamayacağı vurgulanmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi yaşama hakkını, 8. maddesi ise özel hayatın ve aile hayatının korunmasını düzenlemiştir. Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi iş sağlığı ve güvenliğine ilişkin uyuşmazlıkları bu iki maddeye dayanarak çözüme kavuşturmuştur. Bu iki hükmü somut uyuşmazlığa uygulayan Avrupa İnsan hakları Sözleşmesi, Norveç ve Malta devletlerinin sorumluluğuna karar vermiştir.

BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde İş Sağlığı ve Güvenliği

Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’sinin 32. maddesinde; Çocuk, sağlığı, eğitimi ve gelişmesi açısından tehlike teşkil eden işlere karşı korunma hakkına sahiptir. Devlet, işe kabul için asgari bir yaş sınırı tespit etmek ve çalışma koşullarını düzenlemek zorundadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.