Açıköğretim Ders Notları

Eski Türk Edebiyatına Giriş: Biçim ve Ölçü Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Eski Türk Edebiyatına Giriş: Biçim ve Ölçü Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Eski Türk Edebiyatında Ölçü (Iı) Ve Kafiye

Eski Türk Edebiyatında Ölçü (II)

Türk edebiyatında sık kullanılan aruz vezinleri, rübâ’î vezinleri de dahil olmak üzere hezec, recez, remel, münserih, muzâri, müctes, serî’, hafîf, mütekârib ve kâmil adı verilen bahirlerde yer alır.

Rubâ’î vezinleri olan ahreb ve ahrem kalıpları recez bahrinden çıkarılmıştır.

Recez bahrindeki müstef’ilün/fe’ûlün/müstef’ilün/fe’ûlün vezninin muzari bahrine göre taktî’i mef’ûlü/fâ’ilâtün/ mef’ûlü/fâ’ilâtün’ dür.

Remel bahrindeki fe’ilâtü/fâ’ilâtün/fe’ilâtü/fâ’ilâtün vezninin kâmil bahrindeki taktî’i mütefâ’ilün/fe’ûlün/ mütefâ’ilün/fe’ûlün’ dür.

Divan Şiirinde Kafiye

Kafiyenin temel anlamı başın arkası ya da ensedir. Bu temel anlamdan “bir şeyin sonu, arkası” anlamı türemiş, kelime daha sonra terimleşerek beytin sonu anlamını kazanmıştır.

Kafiyeyi “kafv” ve “kufüv” mastarından türetenler ise bu sözcük kökünün “bir nesnenin diğer bir nesne ardınca gelmesi, o nesnenin sonunda bulunması, ona tabi olması” temel anlamından hareket etmişler ve kafiyenin de şiirde birbirini izlediği için bu adı aldığını söylemişlerdir.

Kafiye aruz vezniyle birlikte divan şiirinde ahengi sağlayan iki aslî unsurdan biridir. Redifsiz şiirlerde mısra ya da beyit sonlarındaki, redifsiz şiirlerde mısra ya da beyit sonlarındaki, redifli şiirrlerde de rediften hemen önceki ses ya da seslerin tekrarından doğan ahenk olarak tanımlanabilir.

Bu şiirde tek bir sesin tekrarıyla meydana gelen kafiyelere mücerred kafiye , birden fazla sesin tekrarıyla elde edilen kafiyelere de mürekkeb kafiye adı verilir.

Mürekkeb kafiyenin kullanılan kafiye harflerine göre belirlenmiş mürdef , mukayyed ve mü’esses kafiye adı verilen üç türü vardır.

Kafiye Harfleri

Kafiye harfleri te’sîs, kayd, ridf, dahîl, revî, vasl, hurûc, mezîd ve nâ’ire adları verilen dokuz harftir.

Bu harfler içinde asıl kafiye harfi revîdir.

Revî dışındaki sekiz harfin dördü revîden önce, dördü de sonra kullanılabilir. Revîden önceki harfler ridf, kayd, te’sîs ve dahîl, revîden sonraki harfler de vasl, hurûc, mezîd ve nâ’iredir.

Ridf, revîden hemen önce gelen bir uzun ünlü (=â, û, î); kayd revîden önceki harekesiz ünsüz; te’sîs de revî ile aralarında bir harekeli ünsüz (=dahîl) bulunan eliftir.

Kafiye Türleri

Ridf ve revî ile yapılmış kafiyeye mürdef; kayd ve revî ile yapılmış kafiyelere mukayyed ; te’sîs, dahîl ve revî ile yapılmış kafiyelere de mü’esses kafiye denir.

Mürdef “ridfli”, mukayyed “kaydlı”, mü’esses de “te’sîsli” demektir.

Vasl, hurûc, mezîd ve nâ’ireyi Türk ve İran şairleri hemen hemen hiç kullanmamış revîden sonra gelen bu harflerin yerine redîf kullanmayı tercih etmişlerdir. Redîf”i kafiyeli mısralarda revîden sonra aynen tekrarlanan ses veya sesler olarak tanımlamak mümkündür. Redifli manzumelere müreddef denir.

Kaynaklarda bu kafiye türleri dışında kâfiye-i şâyegân adı verilen bir kafiye türünden daha söz edilmektedir. Kâfiye-i şâyegân, Farsça çoğul ve sıfat-ı müşebbehe eki “ -ân ” ile yapılan kafiyelerdir. Bu tür ekle yapılan kafiyeler kafiye bulmada zorluğa düşen şaire kolaylık sağlar. Bu tür kafiyelerin kusur olarak değerlendirilmemesi için gazelde birden fazla yapılmaması, kasidede ise bu tarz kafiye bulunduran beyitler arasında en az yedi beyit bulunması gerekir. Aksi durumda kafiye kusurlarından îtâ olarak değerlendirilir. Bazı yazarlar Farsça ve Türkçe eklerle yapılan bütün kafiyeleri de kâfiye-i şâyegâna dahil ederek kâfiye-i şâyegân tanımını genişletmişlerdir.

Bazı şiirlerde mısra sonundaki kafiye dışında, birbirine paralel olarak yapılmış iç kafiyeler de bulunur. İki kafiyeli şiirlere zû-kâfiyeteyn (=iki kafiyeli) denir. Bu iki kafiye hemen arka arkaya olabileceği gibi aralarında başka kelimeler de bulunabilir.

Divan şiirinde kafiyenin farklı sözcüklerin “hem-âhenk (sesteş)” olan aslî veya aslî kabul edilebilecek son ses ya da seslerinden elde edilmiş olması şarttır. Bu kafiye anlayışında aynı ses ya da seslerin birbirine kafiye yapılması önemli bir ahenk kusurudur. Yine mahreci yakın ünsüzlerin ve farklı kısa ve uzun ünlülerin birbirine kafiye yapılması da bu kafiye sisteminde önemli kabul edilen ahenk kusurlarındandır.

Kafiye Kusurları

Divan şiirinde kafiye kusurları uyûb-ı mülakkaba-i kâfiye ve uyûb-ı gayr-ı mülakkaba-i kâfiye olmak üzere ikiye ayrılır.

Uyûb-ı mülakkaba-i kâfiye sinâd, ikvâ, ikfâ ve îtâdır . Sinâd , kafiyede ridf harfinin farklı olmasıdır. İkvâ, hazv ya da tevcîhin yani kısa ünlülerin farklı olmasıdır.

İkfâ , revînin farklı harflerden olmasıdır. Bu farklılıkta kafiyeyi oluşturan seslerin çıkış yerlerinin birbirine yakın olması şartı aranır.

Îtâ, şiirde aynı kafiyenin tekrarlanmasıdır. Celî ve hafî olmak üzere iki türü vardır: Îtâ-yı celî , kafiye tekrarının açık olduğu, yani kolayca anlaşıldığı; îtâ-yı hafî de bu tekrarın daha zor anlaşıldığı durumdur.

Uyûb-ı gayr-ı mülakkaba-i kâfiye ise sınıflandırılmamış, dolayısıyla adlandırılmamış kafiye kusurlarıdır.

Kafiye İle İlgili Bazı Uyarılar

  1. Kafiye harfi ya harekeli ya da harekesizdir. Harekeliyse bu harekenin tekrarı gerekir.
  2. Revînin kafiye yapılan kelimenin son aslî ya da aslî hükmündeki harfi olması, yani ek olmaması gerekir. Bu kurala uymayan kafiyeler kusurlu kabul edilir.
  3. Revîden önce harekeli bir ünsüz (=dahîl), bu ünsüzden önce de bir elif (=te’sîs) varsa, bu elifin şiir boyunca tekrarı şart değilse de kafiyeden beklenen ahengi tam olarak elde edebilmek için bu elifin tekrarında yarar görülmüştür.
  4. Kafiyede harekesiz (=mukayyed) revîden önce bir ünsüz (=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesinin aynen tekrarı gerekir.
  5. Harekeli (=mutlak) revîden önce bir ünsüz(=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesi farklı olabilir.
  6. Revîden önce bir uzun ünlü (=ridf) varsa bunun kafiyede aynen tekrarı gerekir.
  7. Revîden önce harekesiz bir ünsüz (=kayd) varsa bu ünsüzün tekrarlanması tercih edilir. Eğer tekrarlanamazsa tekrarlanan harflerin birbirine yakın sesleri gösteren harfler olması gerekir: Revî sakin (=mukayyed) olduğunda bir kusur olarak kabul edilen bu harf farklılığını, harekeli (=mutlak) olduğunda kusur olarak görmeyenler de vardır.
  8. Revîden sonra gelen bütün harfler ve harekeleri (=redîf) aynen tekrarlanmış olmalıdır.
  9. Farsça çoğul ve sıfat-fiil (=sıfat-ı müşebbehe) eki olan “-ân”la yapılmış kafiyeleri gazelde birden fazla, kasidede de yedi beyitten az ara ile tekrarlamak kurallara göre kusurdur.
  10. Gazelde kafiyenin aynen tekrarı büyük kusurdur. Kasidede ise tekrarlanan kafiyeler arasında en az yedi beyitlik bir ara bulunmalıdır.
  11. Kurallara göre Farsça olsun Türkçe olsun gazelde aynı ek ile birden fazla kafiye yapılması kusurdur. Kasidede bu yolla yapılmış kafiyeler birden fazlaysa aralarında en az yedi beyit bulunmalıdır.
  12. Kafiyeyi meydana getiren sözcüklerden biri Farsça terkip hâlinde, diğeri de terkipsizse, bu tür kafiyeler de kusurlu kafiyelerdir.

Eski Türk Edebiyatında Ölçü (II)

Türk edebiyatında sık kullanılan aruz vezinleri, rübâ’î vezinleri de dahil olmak üzere hezec, recez, remel, münserih, muzâri, müctes, serî’, hafîf, mütekârib ve kâmil adı verilen bahirlerde yer alır.

Rubâ’î vezinleri olan ahreb ve ahrem kalıpları recez bahrinden çıkarılmıştır.

Recez bahrindeki müstef’ilün/fe’ûlün/müstef’ilün/fe’ûlün vezninin muzari bahrine göre taktî’i mef’ûlü/fâ’ilâtün/ mef’ûlü/fâ’ilâtün’ dür.

Remel bahrindeki fe’ilâtü/fâ’ilâtün/fe’ilâtü/fâ’ilâtün vezninin kâmil bahrindeki taktî’i mütefâ’ilün/fe’ûlün/ mütefâ’ilün/fe’ûlün’ dür.

Divan Şiirinde Kafiye

Kafiyenin temel anlamı başın arkası ya da ensedir. Bu temel anlamdan “bir şeyin sonu, arkası” anlamı türemiş, kelime daha sonra terimleşerek beytin sonu anlamını kazanmıştır.

Kafiyeyi “kafv” ve “kufüv” mastarından türetenler ise bu sözcük kökünün “bir nesnenin diğer bir nesne ardınca gelmesi, o nesnenin sonunda bulunması, ona tabi olması” temel anlamından hareket etmişler ve kafiyenin de şiirde birbirini izlediği için bu adı aldığını söylemişlerdir.

Kafiye aruz vezniyle birlikte divan şiirinde ahengi sağlayan iki aslî unsurdan biridir. Redifsiz şiirlerde mısra ya da beyit sonlarındaki, redifsiz şiirlerde mısra ya da beyit sonlarındaki, redifli şiirrlerde de rediften hemen önceki ses ya da seslerin tekrarından doğan ahenk olarak tanımlanabilir.

Bu şiirde tek bir sesin tekrarıyla meydana gelen kafiyelere mücerred kafiye , birden fazla sesin tekrarıyla elde edilen kafiyelere de mürekkeb kafiye adı verilir.

Mürekkeb kafiyenin kullanılan kafiye harflerine göre belirlenmiş mürdef , mukayyed ve mü’esses kafiye adı verilen üç türü vardır.

Kafiye Harfleri

Kafiye harfleri te’sîs, kayd, ridf, dahîl, revî, vasl, hurûc, mezîd ve nâ’ire adları verilen dokuz harftir.

Bu harfler içinde asıl kafiye harfi revîdir.

Revî dışındaki sekiz harfin dördü revîden önce, dördü de sonra kullanılabilir. Revîden önceki harfler ridf, kayd, te’sîs ve dahîl, revîden sonraki harfler de vasl, hurûc, mezîd ve nâ’iredir.

Ridf, revîden hemen önce gelen bir uzun ünlü (=â, û, î); kayd revîden önceki harekesiz ünsüz; te’sîs de revî ile aralarında bir harekeli ünsüz (=dahîl) bulunan eliftir.

Kafiye Türleri

Ridf ve revî ile yapılmış kafiyeye mürdef; kayd ve revî ile yapılmış kafiyelere mukayyed ; te’sîs, dahîl ve revî ile yapılmış kafiyelere de mü’esses kafiye denir.

Mürdef “ridfli”, mukayyed “kaydlı”, mü’esses de “te’sîsli” demektir.

Vasl, hurûc, mezîd ve nâ’ireyi Türk ve İran şairleri hemen hemen hiç kullanmamış revîden sonra gelen bu harflerin yerine redîf kullanmayı tercih etmişlerdir. Redîf”i kafiyeli mısralarda revîden sonra aynen tekrarlanan ses veya sesler olarak tanımlamak mümkündür. Redifli manzumelere müreddef denir.

Kaynaklarda bu kafiye türleri dışında kâfiye-i şâyegân adı verilen bir kafiye türünden daha söz edilmektedir. Kâfiye-i şâyegân, Farsça çoğul ve sıfat-ı müşebbehe eki “ -ân ” ile yapılan kafiyelerdir. Bu tür ekle yapılan kafiyeler kafiye bulmada zorluğa düşen şaire kolaylık sağlar. Bu tür kafiyelerin kusur olarak değerlendirilmemesi için gazelde birden fazla yapılmaması, kasidede ise bu tarz kafiye bulunduran beyitler arasında en az yedi beyit bulunması gerekir. Aksi durumda kafiye kusurlarından îtâ olarak değerlendirilir. Bazı yazarlar Farsça ve Türkçe eklerle yapılan bütün kafiyeleri de kâfiye-i şâyegâna dahil ederek kâfiye-i şâyegân tanımını genişletmişlerdir.

Bazı şiirlerde mısra sonundaki kafiye dışında, birbirine paralel olarak yapılmış iç kafiyeler de bulunur. İki kafiyeli şiirlere zû-kâfiyeteyn (=iki kafiyeli) denir. Bu iki kafiye hemen arka arkaya olabileceği gibi aralarında başka kelimeler de bulunabilir.

Divan şiirinde kafiyenin farklı sözcüklerin “hem-âhenk (sesteş)” olan aslî veya aslî kabul edilebilecek son ses ya da seslerinden elde edilmiş olması şarttır. Bu kafiye anlayışında aynı ses ya da seslerin birbirine kafiye yapılması önemli bir ahenk kusurudur. Yine mahreci yakın ünsüzlerin ve farklı kısa ve uzun ünlülerin birbirine kafiye yapılması da bu kafiye sisteminde önemli kabul edilen ahenk kusurlarındandır.

Kafiye Kusurları

Divan şiirinde kafiye kusurları uyûb-ı mülakkaba-i kâfiye ve uyûb-ı gayr-ı mülakkaba-i kâfiye olmak üzere ikiye ayrılır.

Uyûb-ı mülakkaba-i kâfiye sinâd, ikvâ, ikfâ ve îtâdır . Sinâd , kafiyede ridf harfinin farklı olmasıdır. İkvâ, hazv ya da tevcîhin yani kısa ünlülerin farklı olmasıdır.

İkfâ , revînin farklı harflerden olmasıdır. Bu farklılıkta kafiyeyi oluşturan seslerin çıkış yerlerinin birbirine yakın olması şartı aranır.

Îtâ, şiirde aynı kafiyenin tekrarlanmasıdır. Celî ve hafî olmak üzere iki türü vardır: Îtâ-yı celî , kafiye tekrarının açık olduğu, yani kolayca anlaşıldığı; îtâ-yı hafî de bu tekrarın daha zor anlaşıldığı durumdur.

Uyûb-ı gayr-ı mülakkaba-i kâfiye ise sınıflandırılmamış, dolayısıyla adlandırılmamış kafiye kusurlarıdır.

Kafiye İle İlgili Bazı Uyarılar

  1. Kafiye harfi ya harekeli ya da harekesizdir. Harekeliyse bu harekenin tekrarı gerekir.
  2. Revînin kafiye yapılan kelimenin son aslî ya da aslî hükmündeki harfi olması, yani ek olmaması gerekir. Bu kurala uymayan kafiyeler kusurlu kabul edilir.
  3. Revîden önce harekeli bir ünsüz (=dahîl), bu ünsüzden önce de bir elif (=te’sîs) varsa, bu elifin şiir boyunca tekrarı şart değilse de kafiyeden beklenen ahengi tam olarak elde edebilmek için bu elifin tekrarında yarar görülmüştür.
  4. Kafiyede harekesiz (=mukayyed) revîden önce bir ünsüz (=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesinin aynen tekrarı gerekir.
  5. Harekeli (=mutlak) revîden önce bir ünsüz(=dahîl) ve ondan önce de elif (=te’sîs) varsa, bu ünsüzün harekesi farklı olabilir.
  6. Revîden önce bir uzun ünlü (=ridf) varsa bunun kafiyede aynen tekrarı gerekir.
  7. Revîden önce harekesiz bir ünsüz (=kayd) varsa bu ünsüzün tekrarlanması tercih edilir. Eğer tekrarlanamazsa tekrarlanan harflerin birbirine yakın sesleri gösteren harfler olması gerekir: Revî sakin (=mukayyed) olduğunda bir kusur olarak kabul edilen bu harf farklılığını, harekeli (=mutlak) olduğunda kusur olarak görmeyenler de vardır.
  8. Revîden sonra gelen bütün harfler ve harekeleri (=redîf) aynen tekrarlanmış olmalıdır.
  9. Farsça çoğul ve sıfat-fiil (=sıfat-ı müşebbehe) eki olan “-ân”la yapılmış kafiyeleri gazelde birden fazla, kasidede de yedi beyitten az ara ile tekrarlamak kurallara göre kusurdur.
  10. Gazelde kafiyenin aynen tekrarı büyük kusurdur. Kasidede ise tekrarlanan kafiyeler arasında en az yedi beyitlik bir ara bulunmalıdır.
  11. Kurallara göre Farsça olsun Türkçe olsun gazelde aynı ek ile birden fazla kafiye yapılması kusurdur. Kasidede bu yolla yapılmış kafiyeler birden fazlaysa aralarında en az yedi beyit bulunmalıdır.
  12. Kafiyeyi meydana getiren sözcüklerden biri Farsça terkip hâlinde, diğeri de terkipsizse, bu tür kafiyeler de kusurlu kafiyelerdir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.