Açıköğretim Ders Notları

Bankalarda Kredi Yönetimi Dersi 8. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Bankalarda Kredi Yönetimi Dersi 8. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Bankacılıkta Risk Yönetimi Ve Kredi Riski

Risk Yönetimi

Risk, bir işleme ilişkin bir parasal kayıp, gider ya da zararın ortaya çıkması ile elde edilebilecek iktisadi faydanın azalması ihtimaline denmektedir. Riskin iki bileşeni bulunmaktadır. Bunlar, belirsizlik ve korunmasızlıktır.

Risk yönetimi ise, iktisadi hayatın ve bankanın yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşılaşabileceği zarar büyüklüğünü önceden öngörebilmek ve ölçebilmek ve de olağanüstü durumlara hazırlıklı olmak; risk ortaya çıktıktan sonra da normale dönmeye yönelik stratejiler geliştirmektir. Risk yönetimi, risk ve getirinin yönetsel kararlarda kullanılmasını sağlayan bir süreçtir.

Bankalarda risk yönetiminin kapsamı şu şekilde sıralanabilir:

  • Zararların oluşmasını öngörmek ve bunları engelleyecek önlemleri almak,
  • Oluşabilecek zararları ölçmek,
  • Üst yönetimi bilgilendirme sistemini oluşturmak,
  • Oluşan riskin doğuracağı hasarı asgari düzeyde tutmaya yönelik tedbirler almak,
  • Hızlı karar almayı gerektiren sistemleri kurmak.

Bankaların Maruz Kaldıkları Riskler

Bankaların maruz kaldığı riskleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  • Piyasa Riski
  • Likidite Riski
  • Faiz Oranı Riski
  • Kur Riski
  • Hükümranlık Riski
  • Ülke Riski
  • Operasyonel Risk
  • Kredi Riski

Piyasa riski, bankalar kendi işlerini çok iyi yürütseler bile, iç ve dış piyasalarda meydana gelebilecek faiz, kur ve menkul kıymetler piyasasındaki aşırı oynaklıkların sebep olacağı bazı risklerdir.

Likidite riski, bir bankanın fon girişi ile fon çıkışı arasındaki dengeyi sağlayamadığı durumlarda ortaya çıkan, bankanın müşterilerinin fon taleplerini karşılamak konusunda karşı karşıya kaldıkları risktir.

Faiz oranı riski, piyasa faiz oranlarındaki değişikler bankaların karlılıklarında dalgalanmalara sebep olduğunda ortaya çıkar. Bankalar faiz oranı riskini yönetmek için şu stratejileri uygulayabilirler:

  • Süre analizi yapmak
  • Esnek oranlı borç vermek
  • Faiz swapı yapmak
  • Gelecek sözleşmeleri ve opsiyonlar yapmak

Kur riski, bir bankanın kar marjının bankanın portföyünde yer alan yabancı paraların fiyatlarında (döviz kuru) meydana gelen değişmelerle azalması ihtimalidir. Döviz riskinin ortaya çıkması bankaların döviz riskine açık olmasına bağlıdır. Bankanın döviz riskine maruz kalması, sahip olduğu varlıkların ve yükümlülüklerin döviz kurlarındaki değişmelere karşı duyarlı olmasıdır.

Bankalar hem ulusal hem de uluslararası çapta siyasi ve finansal istikrarsızlıkların ve buna bağlı olarak dövize yönelik saldırıların olduğu dönemlerde döviz riskine açık hale gelir. Kur riski çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bunlar, işlem riski, muhasebe ya da çevirme riski, ekonomik risk ve parite riskidir.

Hükümranlık riski, yabancı bir ülke hükümetinin ulusal politikalarındaki değişiklikler nedeniyle borcunu ödeme konusunda temerrüde düşmesi yani borcunu ödeyememesi ya da diğer yükümlülüklerini yerine getirmemesi riskidir. Finansal yatırımcıların gözünde en sağlam borçlunun hükümetler olması sebebiyle finansal piyasaların riski en düşük araçları kamu borç senetleri olarak bilinen devlet tahvilleri ve hazine bonolarıdır. Bu araçların tek riski hükümetlerin temerrüde düşmeleridir. Genellikle borç erteleme (konsolidasyon) veya zorunlu takas yoluyla gerçekleşen riskler bu tür risklerdendir.

Ülke riski, bir ülkenin ekonomik ve politik yapısı ile hukuki düzenlemelerin o ülkede faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarına olan etkisini içermektedir. Bu bağlamda ülke riski hükümranlık riskinden daha kapsamlıdır. Ülke risklerine ilişkin faktörler izlenirken ülkenin ekonomik koşullarına bağlı olarak kredi verilen özel sektör kuruluşlarının geri ödememe olasılıkları bir arada dikkate alınmalıdır. Ülke riski, bir ülkedeki kredi yükümlüleri ya da o ülkeye yapılan yatırımlar açısından önemli etkiler yaratabilecek şekilde ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal koşullarıyla bağlantılı tüm riskleri içermektedir.

Operasyonel risk, bir bankanın işlemeyen ya da uygun olmayan iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riskine denmektedir. Operasyonel riskler şu şekillerde karşımıza çıkar:

  • Banka dışı faktörlerden kaynaklanan,
  • Mevzuattaki yeni düzenlemelerden kaynaklanan,
  • Bankanın organizasyon yapısından kaynaklanan,
  • Teknolojik donanımdan kaynaklanan,
  • Personelin kendisinden kaynaklanan riskler.

Kredi Risk Yönetimi

Bir bankanın kredi kullandırdığı bireylerin ya da firmaların bankaya olan borçlarını geri ödeyememe durumuna kredi riski denir. Temerrüt ise kredi borçlusunun borç ödeme gücünden önemli ölçüde yoksun hale gelmesi, işletme sermayesinin ve / veya öz kaynaklarının kredinin tahsil kabiliyetini zaafa uğratacak ölçüde yetersiz kalması durumlarından herhangi birinin varlığıdır.

Bankalar krediyi kime vereceklerini bilmek durumundadır. Yani, bir banka kredi ilişkisine girmeden önce kredi alacak olanı tanımalı, güvenilir bir itibarı ve kredibilitesi olduğundan emin olmalıdırlar. Hileli ve yasal olmayan faaliyetlerle uğraşan kişilerle birlikte iş yapmaktan kaçınılmasına yönelik sıkı politikalar oluşturulmalıdır.

Bankaların firmalara ya da kurumlara kullandırdıkları kredilere ticari kredi, gerçek kişilere kullandırdıkları kredilere ise bireysel kredi denmektedir.

Kredi riski içsel sebepler ve dışsal sebepler olmak üzere başlıca iki sebepten kaynaklanır. İçsel sebepler bankaların ters seçim veya ahlaki tehlike konularında yeterince dikkatli davranmadıklarından kaynaklanır. Dışsal sebepler ise bankaların kendileri dışında ortaya çıkan dinamiklerden kaynaklanır. Bunlar, geniş anlamda finans sektörünün dar anlamda ise bankacılık sektörünün istikrarsızlığından kaynaklanabilir; ülkenin içinde bulunduğu makroekonomik istikrarsızlıktan, genellikle de mal ve faktör piyasalarında görülen talep yetersizliğinin yol açtığı geniş çaplı bir ekonomik durgunluk ve işsizlik durumundan kaynaklanır ya da uluslararası konjonktürün krizi beslemesi ile ortaya çıkar.

Bankalar kredi riskine karşı şu stratejileri geliştirebilirler:

  • Kredi çeşitlendirmesi,
  • Kredi tayınlaması,
  • Kredi-riski analizi yapmak,
  • Kısıtlayıcı sözleşmeler yapmak,
  • Teminat istemek,
  • Müşterilerle uzun süreli iyi ilişkiler kurmak

Kredi çeşitlendirmesi, bankaların olası bir ahlaki tehlike riskine karşı belli bir kişiye, gruba, sektöre ya da bölgeye ödeme gücünün ötesinde kredi kullandırmamasını; yani, kredi yoğunlaşmasına izin vermemesini ifade eder.

Kredi tayınlaması, bankanın kredi talebinde bulunan müşterinin talebine ya miktar olarak kısıtlama getirmesi ya da tamamen reddetmesidir. Kredi tayınlamasını, bankaların kredi müşterilerinin aşırı risk alma iştahına kısmen ya da tamamen sınırlama getirmesi olarak da tanımlanabilir. Kredi tayınlaması değişik şekillerde uygulanabilir. Bunlardan biri, kredi talebinin sınırlı ölçüde karşılanmasıdır. Burada amaç, müşterinin kredi limitini makul seviyede korumak suretiyle olası ahlaki tehlike riskinin asgari düzeyde tutulmasıdır. Kredi tayınlamasının diğer bir uygulaması ise genellikle bankaya yeterli teminat sunamayan müşteriler için geliştirilen kredi talebinin reddedilmesi uygulamasıdır.

Kredi-Riski analizi yaparak ise banka hem ters seçilmenin hem de ahlaki tehlikenin maliyetlerini en düşük seviyede tutmayı amaçlar. Burada öncelik, ters seçilmenin getireceği olası maliyetin azaltılmasına verilir.

Ayrıca bankalar kredi değerlendirme sürecinde kredi derecelendirme ve skoring (puanlama) tekniklerini de kullanabilirler. Bu tür teknikler, kredi görevlilerinin müşterilerin güvenirlikleriyle ilgili doğru tahminde bulunabilmek için geçmiş istatistik bilgilerinin toplanıp değerlendirilmesine dayanır.

Kredi görevlilerinin, bankanın olası ahlaki tehlikelere karşı da tedbirli olmasını sağlama konusunda sorumlulukları vardır. Bunun için de örneğin, kredi bir gerçek kişiye verilmişse, o kişinin borçlarını zamanında tam olarak ödeyip ödemediği ve mali durumunun değişip değişmediği sürekli takip edilir. Kredi bir işletmeye kullandırılmışsa, şirketin üst düzey yetkilileriyle kredi görevlisi zaman zaman bir araya gelerek şirketin mali durumu gözden geçirilir.

Kısıtlayıcı sözleşmeler, bankanın kredi kullandırırken olası ahlaki tehlike riskini azaltmak için müşteri ile imzaladığı bir belgedir. Bu sözleşme ile kredi kullanan sözleşmede kısıtlanan alanlarda faaliyet gösteremeyecektir.

Bankanın ters seçilme maliyetlerini asgari düzeyde tutmak için kullandığı son derece yaygın olan yöntemlerden biri de teminat istemektir. Bu uygulamada, kredi talebi söz konusu olduğunda banka müşterinin (veya yakınlarının) finansal ya da reel varlıklarından bir kısmını ekspertiz (uzman incelemesi) değerini tespit ettikten sonra teminat olarak alır.

Müşterilerle iyi ilişkiler kurmak da bankanın kredi riskine karşı geliştirdiği stratejilerden biridir. Mevduat ve kredi hesaplarından hareketle, bankanın müşteriyle uzun süreli iyi ilişkiler geliştirmesinin bankaya yararı, asimetrik bilgi sorunlarının (hem ters seçim hem de ahlaki tehlike olarak) ve bunun yol açtığı maliyetlerin azaltılmasıdır. Müşterinin yararı ise ihtiyaç duyduğu krediyi ihtiyaç duyduğu miktarda ve zamanda mümkün olan en uygun koşullarda (belki daha az kısıtlamalarla) temin etmesidir.

Kredi faiz oranları belirlenirken göz önünde tutulan belli başlı esaslar vardır. Bunlar;

  • Mevduat faiz oranları
  • Bankaların borçlanma maliyeti
  • Kredilerin geri dönmeme riskinin boyutu (temerrüt riski)
  • Kredilerin fırsat maliyetidir.

Bankalarda kredilerle ilgili problemlerin kaynağı kredi portföyündeki yoğunlaşmalardır. Bankanın portföyünün büyük bir bölümünün belirli bir sektör, coğrafi bölge, kredi türü ya da risk sınıfından oluşmasına yoğunlaşma riski denir. Risklerin yoğunlaşması çeşitli şekillerde olabilmektedir. Bankanın portföyünde tek bir şirket, bağlantılı şirketler grubu, özel bir sanayi ya da sektör, coğrafik bölge, yabancı bir ülke ya da ekonomileri arasında sıkı ilişki bulunan bir grup yabancı ülkeye verilmiş büyük miktarda dolaylı kredi varsa yoğunlaşma söz konusu demektir.

Kredi Süreci ve Risk Araştırması

Bankalarda kredi verilmesi çeşitli aşamaları içermektedir. Bunlar sırasıyla pazarlama, gerekli belgelerin alınması, kredi risk analizi, kredinin tahsisi, tahsis olunan kredinin kullandırımı ve fiyatlama, kredinin izlenmesi, sorunlu kredinin yönetimi (kredi sorunlu ise) / kredinin kapanması.

Kredi risk analizi yapılmasında en önemli araçlardan biri oran tahlili (rasyo) analizi olarak bilinen mali tahlil uygulamasıdır.

İstihbarat ise kredi değerliliğinin tespiti ve riskin azaltılması amacıyla, gizlilik ve tarafsızlık içinde, bankalar tarafından şahıslar veya firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit için çeşitli kaynaklardan yapılan bilgi toplama ve değerlendirme işine denir.

Gözetim ve denetim otoritesi, bir bankanın kredi verme işlevi ve portföylerinin aralıksız yönetimine ilişkin politika, strateji, prosedür ve uygulamalarının bağımsız olarak değerlendirmesini yapmalıdır. 2012 yılından bu yana Türkiye’de gözetim ve denetim otoritesi BDDK’dır.

Kurumsal Risk Kayıt Sistemleri

Finans kuruluşlarının kredi kullandırdıkları müşterilerinin mali durumlarını incelemenin yanında, tüm finans sisteminden kullandıkları toplam kredi miktarını görmeleri ve bu kişilerle ilgili güncel ve konsolide bilgileri edinmeleri, kredi kullandırma kararları için yararlı olmaktadır. Ülkemizde finans kuruluşlarına bu katkıyı T.C. Merkez Bankası bünyesinde bulunan Risk Merkezi ile bankalarca kurulan Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. sağlar.

Risk Merkezinin bütün işlem ve kayıtları gizlidir. Bankalar, risk durumları hakkında Merkez Bankası’nın kendilerinden istediği bütün bilgileri, bankanın talimatına göre belirteceği süre içinde ve formüllere uygun olarak vermekle yükümlüdür. Risk merkezi işlemlerinin karşılıksız olarak sunulan bir hizmet olması finansal kuruluşların istihbarat amaçlı giderlerini azaltmaktadır.

Kredi Kayıt Bürosu (KKB), Bankalar Birliği’nin desteği ile 1995 yılında 11 bankanın ortaklığı ile kurulmuştur. Bu bankalar, Akbank, Denizbank, Şekerbank, Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıfbank, Yapı ve Kredi Bankası’dır. KKB A.Ş. üyesi olan kurum, sistemde gerçekleştireceği bir sorgulama işlemi ile tüketicinin ‘borçlu’ ve ‘kefil’ konumda bulunduğu tüm açık ve kapalı hesap bilgilerine ve hesap bazında ödeme performans bilgilerine Online / Gerçek zamanlı ortamda saniyelerle ifade edilen sürelerde ulaşabilmektedir.

Kredi Portföyünün Risk Ölçüm Metotları

İki yaygın metot bulunmaktadır. Bunlar derecelendirme (rating) ve skoring (scoring-puanlama) metotlarıdır.

Derecelendirme, kredi değerliliğinin tespiti amacıyla bankalar ve diğer finansal kuruluşlar tarafından firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit etmek için yapılan değerlendirme ve sınıflandırma faaliyetleridir.

Banka portföyünün değerlendirilmesi kredi portföyünün riskliliğinin belirlenmesidir. Güvenli ve etkin bankacılığın temel taşı, kredi riskinin tanınması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrol edilmesine yönelik yazılı politika ve prosedürlerin oluşturulması ve bunların uygulanmasıdır.

Kredi risk derecelendirme sürecinde ise her kredi teklifi işlemin büyüklüğüne ve karmaşıklığına uygun olarak kredi analistlerince yapılacak dikkatli bir analize tabi tutulmalıdır. Kredilerin ve tüm portföyün kalitesinin izlenmesinde en önemli araçlardan birisi dahili risk derecelendirme sistemidir. Bu sistem tüm kredi portföyünün karakterini, kredi yoğunlaşmalarını, problemli kredileri ve kredi karşılıklarının yeterliliğini daha doğru olarak belirleme imkanı verir. Kredinin verilmesi sürecinde kredi alan için belirlenmiş dereceler daha sonra düzenli olarak gözden geçirilmeli ve koşullardaki olası değişmelere (iyileşme ya da bozulma) göre krediler için yeni ratingler belirlenmelidir.

Derecelendirmeyi yapan kuruluşlar Dışsal – Kredi Derecelendirme Kuruluşları ve İçsel – Bankalar ve Finansal Kuruluşlar olmak üzere ikiye ayrılır. Derecelendirme çeşitleri ise karşı tarafa göre (borçlunun derecelendirmesi, ihracın derecelendirilmesi) ve para cinsine göre (yerel para derecelendirmesi, yabancı para derecelendirmesi) olmak üzere ikiye ayrılır. Derecelendirme (rating) büyük miktarlı işlemler ve kurumsal yapılara yöneliktir. Puanlama (scoring) ise küçük miktarlı işlemler ve kurumsal olmayan yapılara yöneliktir.

Kredi puanlama modelleri bir hesabın ya da müşterinin yakın gelecekte ödeme güçlüğüne düşme olasılığını istatistiki yöntemlerle ölçerek kullanıcıya karar aşamasında yardımcı olmayı amaçlayan modellerdir. Özellikle bireysel kredilerde kredi skoru, kredi için başvuru yapan kişinin veya kuruluşun kredi alma yeterliliğini ölçen bir puanlama sistemidir. Puanlama ile hedeflenen amaçlar şöyledir:

  • Puanlama yoluyla yeni müşteri kazanarak pazar payının azami seviyeye çıkarılması,
  • Pazarlama veri tabanlarının ilk risk analizinin yapılması,
  • Tahsilat tutarının maksimize edilmesi,
  • Kredi limit yönetiminin sağlanması,
  • Eldeki müşterinin yönetimi

Bankacılıkta Uluslararası Risk Yönetimi (Sermaye Yeterliliği) İlkeleri: Basel I, II, III

Bankalar halkın tasarrufunu toplayıp fon gereksinimi duyanlara aktaran aracı kurumlardır. Bu kurumların güvenilirliği toplumlar için hayati öneme sahiptir. 1930 yılında İsviçre’nin Basel kentinde II. Dünya Savaşı sonrası savaş tazminatlarının ödenmesi amacıyla kurulan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) zamanla Türkiye’nin de içinde bulunduğu 55 Avrupa ülkesinin Merkez Bankası arasında işbirliği kurmayı ve uluslararası piyasada istikrarı sağlamayı amaçlamıştır. BIS’ in bugünkü görevi, sağlam bankacılığın kurallarını belirlemek ve uygulanmasını sağlamaktır.

1970’ li yılların ilk yarısından itibaren bankacılık ve döviz alanlarındaki gelişmelere istinaden BIS yapısı içerisinde Basel Komitesi kurulmuştur. Bu kuruluşun amacı, gerek uluslararası gerekse ulusal ve yerel bankalar ile fikir alışverişinde bulunarak bankalar için sermaye yeterliliği hususunda asgari standartları belirlemek ve uygulamaktır. Bu kuruluşun yapmış olduğu düzenlemeler tavsiye niteliğindedir. Ancak bu düzenlemelere uymayan ülkelerin bankacılık sistemleri uluslararası bankacılık sisteminden dışlanmaktadır. Basel komitesinin zaman içerisinde belirlediği kural ve kriterler Basel I, Basel II ve Basel III olarak adlandırılmıştır.

Basel I, esasen bir bankanın batması durumunda mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği maliyetleri en aza indirmek için asgari olarak tutulması gereken sermaye üzerine yoğunlaşan bir anlaşma metnidir. Basel I uygulamasında ülke riski kavramı önemle vurgulanmıştır. Burada da ülkeler OECD’ ye üyelikleri ve IMF’ ye yönelik taahhütlerine sadakat dereceleri dikkate alınarak gruplandırılmıştır.

Basel II ise 14 Temmuz 2004 tarihinde AB Komisyonu tarafından üye ülkelerin tüm bankaları için zorunlu kılınmış ve uygulama da 2007 yılının başında fiilen başlamıştır. Basel I esas itibariyle bir sermaye yeterliliği düzenlemesiyken Basel II ise daha çok bir risk yönetimi düzenlemesidir. AB, Basel II hükümlerini 2007 yılında tüm bankaları ve menkul kıymet şirketleri için uygulamaya koymuştur. Basel II, AB’ ye üye olmaya hazırlanan ülkeler açısından son derece önemlidir. Çünkü Basel II’ ye hazırlık süreci, AB normlarına uyum çerçevesinde ele alınan bir konudur.

Basel III kuralları ise 2008 Eylül ayında patlak veren küresel krizin bankacılık sektöründe yol açtığı tahribat devam ederken 12 Eylül 2010 tarihinde Basel Komitesi tarafından kabul edilmiştir. Bu kurallar Basel II’nin son yıllarda yaşanan küresel finansal krizdeki eksikliklerini tamamlayan bir ‘ek düzenlemeler seti’ niteliğindedir.

Risk Yönetimi

Risk, bir işleme ilişkin bir parasal kayıp, gider ya da zararın ortaya çıkması ile elde edilebilecek iktisadi faydanın azalması ihtimaline denmektedir. Riskin iki bileşeni bulunmaktadır. Bunlar, belirsizlik ve korunmasızlıktır.

Risk yönetimi ise, iktisadi hayatın ve bankanın yaşadığı olağanüstü durumlarda bankanın karşılaşabileceği zarar büyüklüğünü önceden öngörebilmek ve ölçebilmek ve de olağanüstü durumlara hazırlıklı olmak; risk ortaya çıktıktan sonra da normale dönmeye yönelik stratejiler geliştirmektir. Risk yönetimi, risk ve getirinin yönetsel kararlarda kullanılmasını sağlayan bir süreçtir.

Bankalarda risk yönetiminin kapsamı şu şekilde sıralanabilir:

  • Zararların oluşmasını öngörmek ve bunları engelleyecek önlemleri almak,
  • Oluşabilecek zararları ölçmek,
  • Üst yönetimi bilgilendirme sistemini oluşturmak,
  • Oluşan riskin doğuracağı hasarı asgari düzeyde tutmaya yönelik tedbirler almak,
  • Hızlı karar almayı gerektiren sistemleri kurmak.

Bankaların Maruz Kaldıkları Riskler

Bankaların maruz kaldığı riskleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

  • Piyasa Riski
  • Likidite Riski
  • Faiz Oranı Riski
  • Kur Riski
  • Hükümranlık Riski
  • Ülke Riski
  • Operasyonel Risk
  • Kredi Riski

Piyasa riski, bankalar kendi işlerini çok iyi yürütseler bile, iç ve dış piyasalarda meydana gelebilecek faiz, kur ve menkul kıymetler piyasasındaki aşırı oynaklıkların sebep olacağı bazı risklerdir.

Likidite riski, bir bankanın fon girişi ile fon çıkışı arasındaki dengeyi sağlayamadığı durumlarda ortaya çıkan, bankanın müşterilerinin fon taleplerini karşılamak konusunda karşı karşıya kaldıkları risktir.

Faiz oranı riski, piyasa faiz oranlarındaki değişikler bankaların karlılıklarında dalgalanmalara sebep olduğunda ortaya çıkar. Bankalar faiz oranı riskini yönetmek için şu stratejileri uygulayabilirler:

  • Süre analizi yapmak
  • Esnek oranlı borç vermek
  • Faiz swapı yapmak
  • Gelecek sözleşmeleri ve opsiyonlar yapmak

Kur riski, bir bankanın kar marjının bankanın portföyünde yer alan yabancı paraların fiyatlarında (döviz kuru) meydana gelen değişmelerle azalması ihtimalidir. Döviz riskinin ortaya çıkması bankaların döviz riskine açık olmasına bağlıdır. Bankanın döviz riskine maruz kalması, sahip olduğu varlıkların ve yükümlülüklerin döviz kurlarındaki değişmelere karşı duyarlı olmasıdır.

Bankalar hem ulusal hem de uluslararası çapta siyasi ve finansal istikrarsızlıkların ve buna bağlı olarak dövize yönelik saldırıların olduğu dönemlerde döviz riskine açık hale gelir. Kur riski çeşitli şekillerde ortaya çıkabilir. Bunlar, işlem riski, muhasebe ya da çevirme riski, ekonomik risk ve parite riskidir.

Hükümranlık riski, yabancı bir ülke hükümetinin ulusal politikalarındaki değişiklikler nedeniyle borcunu ödeme konusunda temerrüde düşmesi yani borcunu ödeyememesi ya da diğer yükümlülüklerini yerine getirmemesi riskidir. Finansal yatırımcıların gözünde en sağlam borçlunun hükümetler olması sebebiyle finansal piyasaların riski en düşük araçları kamu borç senetleri olarak bilinen devlet tahvilleri ve hazine bonolarıdır. Bu araçların tek riski hükümetlerin temerrüde düşmeleridir. Genellikle borç erteleme (konsolidasyon) veya zorunlu takas yoluyla gerçekleşen riskler bu tür risklerdendir.

Ülke riski, bir ülkenin ekonomik ve politik yapısı ile hukuki düzenlemelerin o ülkede faaliyet gösteren özel sektör kuruluşlarına olan etkisini içermektedir. Bu bağlamda ülke riski hükümranlık riskinden daha kapsamlıdır. Ülke risklerine ilişkin faktörler izlenirken ülkenin ekonomik koşullarına bağlı olarak kredi verilen özel sektör kuruluşlarının geri ödememe olasılıkları bir arada dikkate alınmalıdır. Ülke riski, bir ülkedeki kredi yükümlüleri ya da o ülkeye yapılan yatırımlar açısından önemli etkiler yaratabilecek şekilde ülkenin ekonomik, siyasi ve sosyal koşullarıyla bağlantılı tüm riskleri içermektedir.

Operasyonel risk, bir bankanın işlemeyen ya da uygun olmayan iç süreçler, insanlar, sistemler ya da dış etkenler nedeniyle ortaya çıkabilecek zarara uğrama riskine denmektedir. Operasyonel riskler şu şekillerde karşımıza çıkar:

  • Banka dışı faktörlerden kaynaklanan,
  • Mevzuattaki yeni düzenlemelerden kaynaklanan,
  • Bankanın organizasyon yapısından kaynaklanan,
  • Teknolojik donanımdan kaynaklanan,
  • Personelin kendisinden kaynaklanan riskler.

Kredi Risk Yönetimi

Bir bankanın kredi kullandırdığı bireylerin ya da firmaların bankaya olan borçlarını geri ödeyememe durumuna kredi riski denir. Temerrüt ise kredi borçlusunun borç ödeme gücünden önemli ölçüde yoksun hale gelmesi, işletme sermayesinin ve / veya öz kaynaklarının kredinin tahsil kabiliyetini zaafa uğratacak ölçüde yetersiz kalması durumlarından herhangi birinin varlığıdır.

Bankalar krediyi kime vereceklerini bilmek durumundadır. Yani, bir banka kredi ilişkisine girmeden önce kredi alacak olanı tanımalı, güvenilir bir itibarı ve kredibilitesi olduğundan emin olmalıdırlar. Hileli ve yasal olmayan faaliyetlerle uğraşan kişilerle birlikte iş yapmaktan kaçınılmasına yönelik sıkı politikalar oluşturulmalıdır.

Bankaların firmalara ya da kurumlara kullandırdıkları kredilere ticari kredi, gerçek kişilere kullandırdıkları kredilere ise bireysel kredi denmektedir.

Kredi riski içsel sebepler ve dışsal sebepler olmak üzere başlıca iki sebepten kaynaklanır. İçsel sebepler bankaların ters seçim veya ahlaki tehlike konularında yeterince dikkatli davranmadıklarından kaynaklanır. Dışsal sebepler ise bankaların kendileri dışında ortaya çıkan dinamiklerden kaynaklanır. Bunlar, geniş anlamda finans sektörünün dar anlamda ise bankacılık sektörünün istikrarsızlığından kaynaklanabilir; ülkenin içinde bulunduğu makroekonomik istikrarsızlıktan, genellikle de mal ve faktör piyasalarında görülen talep yetersizliğinin yol açtığı geniş çaplı bir ekonomik durgunluk ve işsizlik durumundan kaynaklanır ya da uluslararası konjonktürün krizi beslemesi ile ortaya çıkar.

Bankalar kredi riskine karşı şu stratejileri geliştirebilirler:

  • Kredi çeşitlendirmesi,
  • Kredi tayınlaması,
  • Kredi-riski analizi yapmak,
  • Kısıtlayıcı sözleşmeler yapmak,
  • Teminat istemek,
  • Müşterilerle uzun süreli iyi ilişkiler kurmak

Kredi çeşitlendirmesi, bankaların olası bir ahlaki tehlike riskine karşı belli bir kişiye, gruba, sektöre ya da bölgeye ödeme gücünün ötesinde kredi kullandırmamasını; yani, kredi yoğunlaşmasına izin vermemesini ifade eder.

Kredi tayınlaması, bankanın kredi talebinde bulunan müşterinin talebine ya miktar olarak kısıtlama getirmesi ya da tamamen reddetmesidir. Kredi tayınlamasını, bankaların kredi müşterilerinin aşırı risk alma iştahına kısmen ya da tamamen sınırlama getirmesi olarak da tanımlanabilir. Kredi tayınlaması değişik şekillerde uygulanabilir. Bunlardan biri, kredi talebinin sınırlı ölçüde karşılanmasıdır. Burada amaç, müşterinin kredi limitini makul seviyede korumak suretiyle olası ahlaki tehlike riskinin asgari düzeyde tutulmasıdır. Kredi tayınlamasının diğer bir uygulaması ise genellikle bankaya yeterli teminat sunamayan müşteriler için geliştirilen kredi talebinin reddedilmesi uygulamasıdır.

Kredi-Riski analizi yaparak ise banka hem ters seçilmenin hem de ahlaki tehlikenin maliyetlerini en düşük seviyede tutmayı amaçlar. Burada öncelik, ters seçilmenin getireceği olası maliyetin azaltılmasına verilir.

Ayrıca bankalar kredi değerlendirme sürecinde kredi derecelendirme ve skoring (puanlama) tekniklerini de kullanabilirler. Bu tür teknikler, kredi görevlilerinin müşterilerin güvenirlikleriyle ilgili doğru tahminde bulunabilmek için geçmiş istatistik bilgilerinin toplanıp değerlendirilmesine dayanır.

Kredi görevlilerinin, bankanın olası ahlaki tehlikelere karşı da tedbirli olmasını sağlama konusunda sorumlulukları vardır. Bunun için de örneğin, kredi bir gerçek kişiye verilmişse, o kişinin borçlarını zamanında tam olarak ödeyip ödemediği ve mali durumunun değişip değişmediği sürekli takip edilir. Kredi bir işletmeye kullandırılmışsa, şirketin üst düzey yetkilileriyle kredi görevlisi zaman zaman bir araya gelerek şirketin mali durumu gözden geçirilir.

Kısıtlayıcı sözleşmeler, bankanın kredi kullandırırken olası ahlaki tehlike riskini azaltmak için müşteri ile imzaladığı bir belgedir. Bu sözleşme ile kredi kullanan sözleşmede kısıtlanan alanlarda faaliyet gösteremeyecektir.

Bankanın ters seçilme maliyetlerini asgari düzeyde tutmak için kullandığı son derece yaygın olan yöntemlerden biri de teminat istemektir. Bu uygulamada, kredi talebi söz konusu olduğunda banka müşterinin (veya yakınlarının) finansal ya da reel varlıklarından bir kısmını ekspertiz (uzman incelemesi) değerini tespit ettikten sonra teminat olarak alır.

Müşterilerle iyi ilişkiler kurmak da bankanın kredi riskine karşı geliştirdiği stratejilerden biridir. Mevduat ve kredi hesaplarından hareketle, bankanın müşteriyle uzun süreli iyi ilişkiler geliştirmesinin bankaya yararı, asimetrik bilgi sorunlarının (hem ters seçim hem de ahlaki tehlike olarak) ve bunun yol açtığı maliyetlerin azaltılmasıdır. Müşterinin yararı ise ihtiyaç duyduğu krediyi ihtiyaç duyduğu miktarda ve zamanda mümkün olan en uygun koşullarda (belki daha az kısıtlamalarla) temin etmesidir.

Kredi faiz oranları belirlenirken göz önünde tutulan belli başlı esaslar vardır. Bunlar;

  • Mevduat faiz oranları
  • Bankaların borçlanma maliyeti
  • Kredilerin geri dönmeme riskinin boyutu (temerrüt riski)
  • Kredilerin fırsat maliyetidir.

Bankalarda kredilerle ilgili problemlerin kaynağı kredi portföyündeki yoğunlaşmalardır. Bankanın portföyünün büyük bir bölümünün belirli bir sektör, coğrafi bölge, kredi türü ya da risk sınıfından oluşmasına yoğunlaşma riski denir. Risklerin yoğunlaşması çeşitli şekillerde olabilmektedir. Bankanın portföyünde tek bir şirket, bağlantılı şirketler grubu, özel bir sanayi ya da sektör, coğrafik bölge, yabancı bir ülke ya da ekonomileri arasında sıkı ilişki bulunan bir grup yabancı ülkeye verilmiş büyük miktarda dolaylı kredi varsa yoğunlaşma söz konusu demektir.

Kredi Süreci ve Risk Araştırması

Bankalarda kredi verilmesi çeşitli aşamaları içermektedir. Bunlar sırasıyla pazarlama, gerekli belgelerin alınması, kredi risk analizi, kredinin tahsisi, tahsis olunan kredinin kullandırımı ve fiyatlama, kredinin izlenmesi, sorunlu kredinin yönetimi (kredi sorunlu ise) / kredinin kapanması.

Kredi risk analizi yapılmasında en önemli araçlardan biri oran tahlili (rasyo) analizi olarak bilinen mali tahlil uygulamasıdır.

İstihbarat ise kredi değerliliğinin tespiti ve riskin azaltılması amacıyla, gizlilik ve tarafsızlık içinde, bankalar tarafından şahıslar veya firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit için çeşitli kaynaklardan yapılan bilgi toplama ve değerlendirme işine denir.

Gözetim ve denetim otoritesi, bir bankanın kredi verme işlevi ve portföylerinin aralıksız yönetimine ilişkin politika, strateji, prosedür ve uygulamalarının bağımsız olarak değerlendirmesini yapmalıdır. 2012 yılından bu yana Türkiye’de gözetim ve denetim otoritesi BDDK’dır.

Kurumsal Risk Kayıt Sistemleri

Finans kuruluşlarının kredi kullandırdıkları müşterilerinin mali durumlarını incelemenin yanında, tüm finans sisteminden kullandıkları toplam kredi miktarını görmeleri ve bu kişilerle ilgili güncel ve konsolide bilgileri edinmeleri, kredi kullandırma kararları için yararlı olmaktadır. Ülkemizde finans kuruluşlarına bu katkıyı T.C. Merkez Bankası bünyesinde bulunan Risk Merkezi ile bankalarca kurulan Kredi Kayıt Bürosu A.Ş. sağlar.

Risk Merkezinin bütün işlem ve kayıtları gizlidir. Bankalar, risk durumları hakkında Merkez Bankası’nın kendilerinden istediği bütün bilgileri, bankanın talimatına göre belirteceği süre içinde ve formüllere uygun olarak vermekle yükümlüdür. Risk merkezi işlemlerinin karşılıksız olarak sunulan bir hizmet olması finansal kuruluşların istihbarat amaçlı giderlerini azaltmaktadır.

Kredi Kayıt Bürosu (KKB), Bankalar Birliği’nin desteği ile 1995 yılında 11 bankanın ortaklığı ile kurulmuştur. Bu bankalar, Akbank, Denizbank, Şekerbank, Ziraat Bankası, Garanti Bankası, Halkbank, İş Bankası, Vakıfbank, Yapı ve Kredi Bankası’dır. KKB A.Ş. üyesi olan kurum, sistemde gerçekleştireceği bir sorgulama işlemi ile tüketicinin ‘borçlu’ ve ‘kefil’ konumda bulunduğu tüm açık ve kapalı hesap bilgilerine ve hesap bazında ödeme performans bilgilerine Online / Gerçek zamanlı ortamda saniyelerle ifade edilen sürelerde ulaşabilmektedir.

Kredi Portföyünün Risk Ölçüm Metotları

İki yaygın metot bulunmaktadır. Bunlar derecelendirme (rating) ve skoring (scoring-puanlama) metotlarıdır.

Derecelendirme, kredi değerliliğinin tespiti amacıyla bankalar ve diğer finansal kuruluşlar tarafından firmaların ahlaki ve mali durumlarını doğru olarak tespit etmek için yapılan değerlendirme ve sınıflandırma faaliyetleridir.

Banka portföyünün değerlendirilmesi kredi portföyünün riskliliğinin belirlenmesidir. Güvenli ve etkin bankacılığın temel taşı, kredi riskinin tanınması, ölçülmesi, izlenmesi ve kontrol edilmesine yönelik yazılı politika ve prosedürlerin oluşturulması ve bunların uygulanmasıdır.

Kredi risk derecelendirme sürecinde ise her kredi teklifi işlemin büyüklüğüne ve karmaşıklığına uygun olarak kredi analistlerince yapılacak dikkatli bir analize tabi tutulmalıdır. Kredilerin ve tüm portföyün kalitesinin izlenmesinde en önemli araçlardan birisi dahili risk derecelendirme sistemidir. Bu sistem tüm kredi portföyünün karakterini, kredi yoğunlaşmalarını, problemli kredileri ve kredi karşılıklarının yeterliliğini daha doğru olarak belirleme imkanı verir. Kredinin verilmesi sürecinde kredi alan için belirlenmiş dereceler daha sonra düzenli olarak gözden geçirilmeli ve koşullardaki olası değişmelere (iyileşme ya da bozulma) göre krediler için yeni ratingler belirlenmelidir.

Derecelendirmeyi yapan kuruluşlar Dışsal – Kredi Derecelendirme Kuruluşları ve İçsel – Bankalar ve Finansal Kuruluşlar olmak üzere ikiye ayrılır. Derecelendirme çeşitleri ise karşı tarafa göre (borçlunun derecelendirmesi, ihracın derecelendirilmesi) ve para cinsine göre (yerel para derecelendirmesi, yabancı para derecelendirmesi) olmak üzere ikiye ayrılır. Derecelendirme (rating) büyük miktarlı işlemler ve kurumsal yapılara yöneliktir. Puanlama (scoring) ise küçük miktarlı işlemler ve kurumsal olmayan yapılara yöneliktir.

Kredi puanlama modelleri bir hesabın ya da müşterinin yakın gelecekte ödeme güçlüğüne düşme olasılığını istatistiki yöntemlerle ölçerek kullanıcıya karar aşamasında yardımcı olmayı amaçlayan modellerdir. Özellikle bireysel kredilerde kredi skoru, kredi için başvuru yapan kişinin veya kuruluşun kredi alma yeterliliğini ölçen bir puanlama sistemidir. Puanlama ile hedeflenen amaçlar şöyledir:

  • Puanlama yoluyla yeni müşteri kazanarak pazar payının azami seviyeye çıkarılması,
  • Pazarlama veri tabanlarının ilk risk analizinin yapılması,
  • Tahsilat tutarının maksimize edilmesi,
  • Kredi limit yönetiminin sağlanması,
  • Eldeki müşterinin yönetimi

Bankacılıkta Uluslararası Risk Yönetimi (Sermaye Yeterliliği) İlkeleri: Basel I, II, III

Bankalar halkın tasarrufunu toplayıp fon gereksinimi duyanlara aktaran aracı kurumlardır. Bu kurumların güvenilirliği toplumlar için hayati öneme sahiptir. 1930 yılında İsviçre’nin Basel kentinde II. Dünya Savaşı sonrası savaş tazminatlarının ödenmesi amacıyla kurulan Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) zamanla Türkiye’nin de içinde bulunduğu 55 Avrupa ülkesinin Merkez Bankası arasında işbirliği kurmayı ve uluslararası piyasada istikrarı sağlamayı amaçlamıştır. BIS’ in bugünkü görevi, sağlam bankacılığın kurallarını belirlemek ve uygulanmasını sağlamaktır.

1970’ li yılların ilk yarısından itibaren bankacılık ve döviz alanlarındaki gelişmelere istinaden BIS yapısı içerisinde Basel Komitesi kurulmuştur. Bu kuruluşun amacı, gerek uluslararası gerekse ulusal ve yerel bankalar ile fikir alışverişinde bulunarak bankalar için sermaye yeterliliği hususunda asgari standartları belirlemek ve uygulamaktır. Bu kuruluşun yapmış olduğu düzenlemeler tavsiye niteliğindedir. Ancak bu düzenlemelere uymayan ülkelerin bankacılık sistemleri uluslararası bankacılık sisteminden dışlanmaktadır. Basel komitesinin zaman içerisinde belirlediği kural ve kriterler Basel I, Basel II ve Basel III olarak adlandırılmıştır.

Basel I, esasen bir bankanın batması durumunda mevduat sahiplerinin karşılaşabileceği maliyetleri en aza indirmek için asgari olarak tutulması gereken sermaye üzerine yoğunlaşan bir anlaşma metnidir. Basel I uygulamasında ülke riski kavramı önemle vurgulanmıştır. Burada da ülkeler OECD’ ye üyelikleri ve IMF’ ye yönelik taahhütlerine sadakat dereceleri dikkate alınarak gruplandırılmıştır.

Basel II ise 14 Temmuz 2004 tarihinde AB Komisyonu tarafından üye ülkelerin tüm bankaları için zorunlu kılınmış ve uygulama da 2007 yılının başında fiilen başlamıştır. Basel I esas itibariyle bir sermaye yeterliliği düzenlemesiyken Basel II ise daha çok bir risk yönetimi düzenlemesidir. AB, Basel II hükümlerini 2007 yılında tüm bankaları ve menkul kıymet şirketleri için uygulamaya koymuştur. Basel II, AB’ ye üye olmaya hazırlanan ülkeler açısından son derece önemlidir. Çünkü Basel II’ ye hazırlık süreci, AB normlarına uyum çerçevesinde ele alınan bir konudur.

Basel III kuralları ise 2008 Eylül ayında patlak veren küresel krizin bankacılık sektöründe yol açtığı tahribat devam ederken 12 Eylül 2010 tarihinde Basel Komitesi tarafından kabul edilmiştir. Bu kurallar Basel II’nin son yıllarda yaşanan küresel finansal krizdeki eksikliklerini tamamlayan bir ‘ek düzenlemeler seti’ niteliğindedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.