Açıköğretim Ders Notları

Avrupa Birliği Dersi 4. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Avrupa Birliği Dersi 4. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Avrupa Birliği Hukuku

Giriş

Avrupa Birliği (AB) hukuk düzeni, hem ulusal hem de uluslararası hukuktan ayrı ve bağımsız (özerk) yeni bir hukuk düzeni olup kendine has, ulus-üstü nitelik taşımaktadır.

AB hukuk düzeni, tarihsel gelişim sürecinden bugüne gelindiğinde, ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP) hariç, tümüyle ulus-üstü nitelikli bir hâl almıştır.

Hem AB hukuku hem de ulusal hukuk, AB üyesi devletlerin ülkelerinde (aynı coğrafyada) uygulama alanı bulduklarından AB hukukunun üye devletlerde hangi mekanizmalar aracılığıyla ve nasıl bir etki doğuracağı meselesi zaman içinde çözülmüştür. Öncelik, doğrudan etki, uygun yorum, devlet sorumluluğu gibi ilkeler de bu minvalde ortaya çıkmıştır.

Avrupa Birliği Hukukunun Niteliği ve Bütünlüğü

AB hukukunun niteliği ve bütünlüğü, üç açıdan aydınlatılabilir:

  • AB hukukunun ulus-üstü niteliği ne anlama gelmektedir?
  • AB, dolayısıyla AB hukuku, bütünüyle ulusüstü bir yapı, dolayısıyla ulus-üstü hukuk düzeni, teşkil etmekte midir, yoksa ulus-üstü nitelikten ayrıldığı politika alanları var mıdır?
  • AB hukuku her üye devlette tamamıyla uygulanmakta mıdır, yoksa bazı üye devletler, bazı politika alanlarının, dolayısıyla o alandaki hukukun, dışında kalabilmekte midir?

Ulus-üstü kavramı, AB hukuku o zamana kadarki ikili anlayışın (ulusal hukuk-uluslararası hukuk sınıflandırmasının) dışında kalan üçüncü bir yol olarak ortaya çıktığı için geliştirilmiştir. Ulusal-uluslararası hukuk ayrımında, öz olarak önce ulusal hukuk vardır ve devletlerin (mutlak) egemenliği üstüne kuruludur.

Ulus-üstü nitelik, özellikle uluslararası nitelik ile karşılaştırılarak netleştirilebilmektedir. Avrupa bütünleşmesinin ulus-üstü niteliği/yapısı ile genel olarak uluslararası nitelik/yapı belirli noktalar yönünden birbirinden ayrılmaktadır. Bu noktalar; yetki yönünden, norm koyma yönünden, normatif etki yönünden, uyuşmazlık çözümü yönünden olarak sıralanabilir.

Ulus-üstü nitelik, ulusal hukuk ile uluslararası hukuk arasındaki ilişkileri ikici (düalist) görüş ve tekçi (monist) görüş olarak iki farklı şekilde sınamaktadır. İkici görüş, uluslararası hukuk ile ulusal hukuk düzeninin birbirinden ayrı, bağımsız hukuk düzeni olduğunu belirtir. Tekçi görüş, bu iki hukuk düzeninin tek bir hukuk düzeninin parçaları olduğunu söyler ve bu tek hukuk düzeninde (genellikle) uluslararası hukuk ulusal hukukun üstünde yer alarak onu etkiler.

AB, Maastricht / AB Antlaşması ile ilk kez kurulduğunda Avrupa Toplulukları’nı temel almakta ve ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP) ile adalet ve içişlerinde işbirliği (Aİİ) ile bütünlenmekteydi. Bu nedenle AB, üç sütunlu bir yapı olarak betimlenmekteydi:

  • I. Sütun Avrupa Toplulukları: AKÇT, AAET ve yeni adıyla Avrupa Topluluğu (AT),
  • II. Sütun : Ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP),
  • III. Sütun: Adalet ve içişlerinde işbirliği (Aİİ)

Lizbon Antlaşması değişiklikleri sonrası AB, Avrupa Topluluğu’nun yerini almıştır ve üç sütunlu yapı kaldırılmıştır. Böylelikle eski III. sütun, ulus-üstü yapıya tamamen aktarılmıştır. Buna karşın eski II. sütun (ODGP), her ne kadar sütun yapısı ortadan kaldırıldıysa da “özel kural ve usullere tabi” tutulmuştur.

Avrupa bütünleşmesi, ortaya çıkışı ile birlikte “birörnek bütünleşme,” yani kapsadığı her politika alanı bakımından her üye devletin aynı hız ile ilerlemesi mantığını gütmüştür. Ancak sonraları, özellikle üye devlet ve kapsanan politika alanı sayısındaki artış nedeniyle, “farklılaştırılmış bütünleşme” mantığı gelişmiştir.

Farklılaştırılmış bütünleşme, en yalın haliyle, ister kalıcı ister geçici biçimde olsun, her politika alanı bakımından her üye devletin aynı hız ile ilerlememesi imkânı veya ihtimali olarak tanımlanabilir.

Tarihsel gelişim çizgisi bir kenara bırakılırsa burada üç husustan bahsetmek gerekir:

  1. Dışta Kalma İmkanı (Opt-Out): Bazı üye devletler bazı politika alanları bakımından dışta kalma imkânına (opt-out) sahiptir.
  2. Daha İleri Bütünleşmeyi Takip Etme Yükümlülüğü (Pre-in): Bazı üye devletler bazı politika alanları bakımından daha ileri bütünleşmeyi takip etme yükümlülüğü (pre-in) altındadır.
  3. Güçlendirilmiş İşbirliği Mekanizması: Bu mekanizma sayesinde belirli sayıdaki üye devlet, AB tasarrufları aracılığıyla, AB’nin kapsadığı politika alanlarında kendi içlerinde daha çok bütünleşme gerçekleştirebilmektedir.

Avrupa Birliği Hukukunun Kaynakları

AB hukukunun kaynakları şekli kriter esas alınarak sınıflandırılınca, “yazılı olan” ve “yazılı olmayan” kaynaklar olarak ikili bir ayrıma gidilebilir. Yazılı kaynaklar da kendi içinde, “iç kaynaklar” ve “dış kaynaklar” (AB’nin uluslararası anlaşmaları) olarak ikiye ayrılabilir. İç kaynaklar da kendi içinde, “üye devletler kaynaklı olanlar” (üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları) ve “AB kurumları kaynaklı olanlar” (AB kurumlarının tasarrufları) olmak üzere ikiye ayrılabilir.

İç kaynaklar, üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları ve AB kurumlarının tasarrufları olarak ikiye ayrılmaktadır.

AB hukukunun kaynağı olarak üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları üçe ayrılmaktadır: (i) kurucu antlaşmalar, (ii) kurucu antlaşmaları değiştiren antlaşmalar, (iii) katılım antlaşmaları.

Kurucu antlaşmalar, Topluluklara / AB’ye yeni devletlerin üye olarak katılması yoluyla da kısmen değişime uğramaktadır. Yeni üyelerin girişi, AB üyesi devletlerle yeni katılan üye arasında imzalanan katılım antlaşması ile gerçekleşmektedir.

AB kurumlarının tasarrufları, türleri yönünden bağlayıcı nitelik taşıyan “tüzük,” “direktif,” “karar” şeklinde olabileceği gibi, bağlayıcı nitelik taşımayan “tavsiye” ve “görüş” şeklinde de olabilir. Bu tasarruflar, nitelikleri yönünden “yasama tasarrufu” olabileceği gibi, “yasama dışı tasarruf ” da olabilir. Yasama dışı tasarruf da ‘‘yetki devrine dayanan tasarruf’’ veya ‘‘uygulama tasarrufu’’ şeklinde olabilir.

Tüzük genel uygulama alanına sahiptir, bütünüyle bağlayıcıdır ve tüm üye devletlerde doğrudan uygulanır. Direktif muhatap alınan her üye devleti ulaşılması gerekli sonuçları itibarıyla bağlar, şekil ve yöntem seçimini ise ulusal otoritelere bırakır. Karar bütünüyle bağlayıcıdır ve muhatabı belirtilen bir karar yalnızca muhatabı için bağlayıcıdır. Yasama tasarrufu, yasama usulü ile kabul edilen hukuki tasarruftur. Yetki devrine dayanan tasarruf, bir yasama tasarrufunun, asli olmayan bazı unsurlarının tamamlanması veya değiştirilmesi için, genel uygulama kabiliyeti olan yasama dışı tasarruflar kabul etme yetkisi çerçevesinde kabul edilen tasarruftur. Uygulama tasarrufu, hukuken bağlayıcı Birlik tasarruflarının uygulanması için yeknesak koşulların gerekli olması hâlinde çıkarılan tasarruftur.

Dış kaynaklar, AB hukukunun kaynağı olarak uluslararası anlaşmalar, üç şekilde ortaya çıkabilir ve bunların hükümleri, AB hukukunun ayrılmaz parçasını oluşturur.

  1. Münhasır yetkisi içinde kalan hususlar söz konusu olduğunda, üye olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile AB tek başına anlaşma akdedebilir.
  2. Tümüyle münhasır yetkisi içinde kalmayan veya paylaşılan yetkisi içinde kalan hususlar söz konusu olduğunda, AB kendi üyesi olan devletler ile bir arada; üye olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile anlaşma akdedebilir.
  3. AB, üyesi olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile kendisi anlaşma akdetmemiş olsa bile, eğer üyesi devletlerin anlaşma akdettikleri alanda kullandıkları yetkilerini zaman içinde üstlenmişse o anlaşma AB (ve AB üzerinden kendi üyesi devletler) açısından bağlayıcı hâle gelmiş sayılır.

Yazılı olmayan kaynaklar, AB hukukunun genel ilkeleri ve uluslararası teamül hukukundan oluşmaktadır.

ABAD, ana hatlarıyla üç ana kaynaktan hareket ederek AB hukukunun genel ilkelerini ortaya koymaktadır. ABAD, birincisi kurucu antlaşmaları, ikincisi üye devletlerin hukuk sistemlerini, üçüncüsü AB veya üyesi devletlerin akdettiği uluslararası anlaşmaları esas alarak bu kaynaklardaki kuralların özündeki genel ilkeleri ortaya çıkarmak yoluyla AB hukukunun genel ilkelerini tespit edebilmektedir.

AB hukukunun kaynağı olarak bir ilkenin uluslararası teamül hukukunun bir parçasını oluşturup oluşturmadığı ABAD tarafından belirlenir.

Avrupa Birliği Hukukunda Normalar Hiyerarşisi

Normlar hiyerarşisi, eşit seviyedeki normlar arasında kurulabileceği gibi, farklı seviyedeki normlar arasında da ortaya çıkabilir.

Eşit seviyedeki normlar söz konusuysa; öncelikle bu normlar birbirleriyle uyum içinde yorumlanacak, eğer çatışma kaçınılmazsa lex posterior ve lex specialis kurallarına tâbi tutulacaktır. Lex posterior kuralı gereğince sonraki hüküm önceki hükme, lex specialis kuralı gereğince özel hüküm genel hükme üstün gelecektir.

Farklı seviyedeki normlar söz konusuysa; öncelikle alt seviyedeki norm, mümkün olduğu ölçüde üst seviyedeki norma uygun yorumlanacaktır.

AB hukukunun kaynakları bakımından, ABAD’ın belirlediği bir “normlar hiyerarşisi” söz konusudur. Yukarıda şekli kriter temelinde sınıflandırılarak anlatılan AB hukukunun kaynakları, hiyerarşik düzen içinde ele alındığında üstten alta doğru olmak üzere şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Birincil hukuk, yazılı olmayan hukuk ve AB Temel Haklar Şartı (ABTHŞ),
  • AB’nin uluslararası anlaşmaları,
  • İkincil hukuk.

Birincil hukuk normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer almakta ve üye devletlerin kurucu nitelikli tasarruflarını içermektedir. Kurucu antlaşmalar, kurucu antlaşmaları değiştiren antlaşmalar, katılım anlaşmaları düzenlemelerinden oluşmaktadır. Yazılı olmayan hukuk, yani AB hukukunun genel ilkeleri ile uluslararası teamül hukuku da ABAD’ın içtihat hukuku çerçevesinde, tıpkı birincil hukuk gibi normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer almaktadır. AB Temel Haklar Şartı da Lizbon Antlaşmasından bugüne, birincil hukuk ile eş seviyede özerk bir kaynak oluşturmaktadır.

AB’nin uluslararası anlaşmaları, AB hukukunun kaynakları bakımından, birincil hukuka, yazılı olmayan hukuka ve ABTHŞ’ye nazaran alt bir seviyede, ikincil hukuka nazaran ise üst bir seviyede yer almaktadır.

İkincil hukuk, AB kurumlarının yetkileri çerçevesinde kabul ettiği hukuktur ve normlar hiyerarşisinin en altında yer almaktadır. İkincil hukuk, kendi içinde hiyerarşik olarak en üstten en alta doğru şöyle sıralanmaktadır:

  • Yasama tasarrufları,
  • Yetki devrine dayanan tasarruflar,
  • Uygulama tasarrufları.

Avrupa Birliği Hukukunun Temel Özellikleri

AB hukukunun temel özellikleri olan; öncelik, doğrudan etki, uygun yorum ve devlet sorumluluğu ilkeleri şeklinde sıralanabilir.

Öncelik ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: AB hukuku ile ulusal hukuk, aynı ülke üzerinde birlikte ve yan yana varlıklarını sürdürmektedir. Peki, AB hukuku normu ile ulusal hukuk normu birbirleri ile çatışırsa bu çatışma nasıl çözülecektir? İşte öncelik ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Öncelik ilkesinin kapsamı, esas olarak, dört yönden aydınlatılabilir: (i) Öncelik ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) AB hukuku, hangi ulusal hukuk karşısında öncelikle uygulanır? (iii) Öncelik ilkesi, kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iv) Öncelik ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Doğrudan etki ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: AB hukuku, “üye devletlerin hukuk sistemlerinin ayrılmaz bir parçası” olduğuna göre üye devletlerdeki gerçek ve tüzel kişiler, bir nevi ulusal hukuklarını kullanabildikleri gibi, AB hukuku normuna dayanarak da, örneğin ulusal mahkemeleri önünde bu normu ileri sürebilecek midir? İşte doğrudan etki ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Doğrudan etki ilkesinin kapsamı, esas olarak, üç yönden aydınlatılabilir: (i) AB hukukunun kaynaklarından hangileri, ne ölçüde doğrudan etki ilkesine elverişlidir? (ii) Doğrudan etki ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iii) Doğrudan etki ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

AB hukuku kuralı, ana hatlarıyla (i) yeterince açık ve kesinse, (ii) koşulsuzsa, (iii) uygulanması ya da etkisi yönünden Birlik kurumları veya üye devletlerce önlem alınmasını gerektirmiyorsa yani takdir hakkına yer bırakmıyorsa doğrudan etkili sayılır.

Uygun yorum ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: “Dürüst işbirliği ilkesi” gereği üye devletler, AB hukuku kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak üzere, genel veya özel her türlü uygun tedbiri almalıdır. Peki, bu, ulusal hukukun AB hukukuna uygun yorumlanmasını da gerektirir mi? İşte uygun yorum ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Uygun yorum ilkesinin kapsamı, esas olarak, dört yönden aydınlatılabilir: (i) Uygun yorum ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) Hangi ulusal hukuk, AB hukukuna uygun biçimde yorumlanmalıdır? (iii) Uygun yorum ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iv) Uygun yorum ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Devlet sorumluluğu ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: “Dürüst işbirliği ilkesi” gereği üye devletler, AB hukuku kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak üzere genel veya özel her türlü uygun tedbiri almalıdır. Peki, bu, AB üyesi bir devlet AB hukukunu ihlal ediyorsa ve ihlal nedeniyle bir gerçek veya tüzel kişi zarara uğramışsa ilgili zararı devletin AB hukuku gereği karşılamasını da gerektirir mi? İşte devlet sorumluluğu ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Devlet sorumluluğu ilkesinin kapsamı, esas olarak üç yönden aydınlatılabilir: (i) Devlet sorumluluğu ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) Devlet sorumluluğu ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iii) Devlet sorumluluğu ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Devlet sorumluluğu ilkesi için şu üç koşul aranmaktadır: (i) ihlal edilen hukuk kuralı bireylere hak tanımayı amaçlamalıdır, (ii) AB hukukunun ihlali yeterince ciddi olmalıdır, (iii) AB üyesi devletin yükümlülüğünü ihlali ile mağdur taraflarca uğranılan zarar arasında illiyet bağı olmalıdır.

Giriş

Avrupa Birliği (AB) hukuk düzeni, hem ulusal hem de uluslararası hukuktan ayrı ve bağımsız (özerk) yeni bir hukuk düzeni olup kendine has, ulus-üstü nitelik taşımaktadır.

AB hukuk düzeni, tarihsel gelişim sürecinden bugüne gelindiğinde, ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP) hariç, tümüyle ulus-üstü nitelikli bir hâl almıştır.

Hem AB hukuku hem de ulusal hukuk, AB üyesi devletlerin ülkelerinde (aynı coğrafyada) uygulama alanı bulduklarından AB hukukunun üye devletlerde hangi mekanizmalar aracılığıyla ve nasıl bir etki doğuracağı meselesi zaman içinde çözülmüştür. Öncelik, doğrudan etki, uygun yorum, devlet sorumluluğu gibi ilkeler de bu minvalde ortaya çıkmıştır.

Avrupa Birliği Hukukunun Niteliği ve Bütünlüğü

AB hukukunun niteliği ve bütünlüğü, üç açıdan aydınlatılabilir:

  • AB hukukunun ulus-üstü niteliği ne anlama gelmektedir?
  • AB, dolayısıyla AB hukuku, bütünüyle ulusüstü bir yapı, dolayısıyla ulus-üstü hukuk düzeni, teşkil etmekte midir, yoksa ulus-üstü nitelikten ayrıldığı politika alanları var mıdır?
  • AB hukuku her üye devlette tamamıyla uygulanmakta mıdır, yoksa bazı üye devletler, bazı politika alanlarının, dolayısıyla o alandaki hukukun, dışında kalabilmekte midir?

Ulus-üstü kavramı, AB hukuku o zamana kadarki ikili anlayışın (ulusal hukuk-uluslararası hukuk sınıflandırmasının) dışında kalan üçüncü bir yol olarak ortaya çıktığı için geliştirilmiştir. Ulusal-uluslararası hukuk ayrımında, öz olarak önce ulusal hukuk vardır ve devletlerin (mutlak) egemenliği üstüne kuruludur.

Ulus-üstü nitelik, özellikle uluslararası nitelik ile karşılaştırılarak netleştirilebilmektedir. Avrupa bütünleşmesinin ulus-üstü niteliği/yapısı ile genel olarak uluslararası nitelik/yapı belirli noktalar yönünden birbirinden ayrılmaktadır. Bu noktalar; yetki yönünden, norm koyma yönünden, normatif etki yönünden, uyuşmazlık çözümü yönünden olarak sıralanabilir.

Ulus-üstü nitelik, ulusal hukuk ile uluslararası hukuk arasındaki ilişkileri ikici (düalist) görüş ve tekçi (monist) görüş olarak iki farklı şekilde sınamaktadır. İkici görüş, uluslararası hukuk ile ulusal hukuk düzeninin birbirinden ayrı, bağımsız hukuk düzeni olduğunu belirtir. Tekçi görüş, bu iki hukuk düzeninin tek bir hukuk düzeninin parçaları olduğunu söyler ve bu tek hukuk düzeninde (genellikle) uluslararası hukuk ulusal hukukun üstünde yer alarak onu etkiler.

AB, Maastricht / AB Antlaşması ile ilk kez kurulduğunda Avrupa Toplulukları’nı temel almakta ve ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP) ile adalet ve içişlerinde işbirliği (Aİİ) ile bütünlenmekteydi. Bu nedenle AB, üç sütunlu bir yapı olarak betimlenmekteydi:

  • I. Sütun Avrupa Toplulukları: AKÇT, AAET ve yeni adıyla Avrupa Topluluğu (AT),
  • II. Sütun : Ortak dış ve güvenlik politikası (ODGP),
  • III. Sütun: Adalet ve içişlerinde işbirliği (Aİİ)

Lizbon Antlaşması değişiklikleri sonrası AB, Avrupa Topluluğu’nun yerini almıştır ve üç sütunlu yapı kaldırılmıştır. Böylelikle eski III. sütun, ulus-üstü yapıya tamamen aktarılmıştır. Buna karşın eski II. sütun (ODGP), her ne kadar sütun yapısı ortadan kaldırıldıysa da “özel kural ve usullere tabi” tutulmuştur.

Avrupa bütünleşmesi, ortaya çıkışı ile birlikte “birörnek bütünleşme,” yani kapsadığı her politika alanı bakımından her üye devletin aynı hız ile ilerlemesi mantığını gütmüştür. Ancak sonraları, özellikle üye devlet ve kapsanan politika alanı sayısındaki artış nedeniyle, “farklılaştırılmış bütünleşme” mantığı gelişmiştir.

Farklılaştırılmış bütünleşme, en yalın haliyle, ister kalıcı ister geçici biçimde olsun, her politika alanı bakımından her üye devletin aynı hız ile ilerlememesi imkânı veya ihtimali olarak tanımlanabilir.

Tarihsel gelişim çizgisi bir kenara bırakılırsa burada üç husustan bahsetmek gerekir:

  1. Dışta Kalma İmkanı (Opt-Out): Bazı üye devletler bazı politika alanları bakımından dışta kalma imkânına (opt-out) sahiptir.
  2. Daha İleri Bütünleşmeyi Takip Etme Yükümlülüğü (Pre-in): Bazı üye devletler bazı politika alanları bakımından daha ileri bütünleşmeyi takip etme yükümlülüğü (pre-in) altındadır.
  3. Güçlendirilmiş İşbirliği Mekanizması: Bu mekanizma sayesinde belirli sayıdaki üye devlet, AB tasarrufları aracılığıyla, AB’nin kapsadığı politika alanlarında kendi içlerinde daha çok bütünleşme gerçekleştirebilmektedir.

Avrupa Birliği Hukukunun Kaynakları

AB hukukunun kaynakları şekli kriter esas alınarak sınıflandırılınca, “yazılı olan” ve “yazılı olmayan” kaynaklar olarak ikili bir ayrıma gidilebilir. Yazılı kaynaklar da kendi içinde, “iç kaynaklar” ve “dış kaynaklar” (AB’nin uluslararası anlaşmaları) olarak ikiye ayrılabilir. İç kaynaklar da kendi içinde, “üye devletler kaynaklı olanlar” (üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları) ve “AB kurumları kaynaklı olanlar” (AB kurumlarının tasarrufları) olmak üzere ikiye ayrılabilir.

İç kaynaklar, üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları ve AB kurumlarının tasarrufları olarak ikiye ayrılmaktadır.

AB hukukunun kaynağı olarak üye devletlerin kurucu nitelikli tasarrufları üçe ayrılmaktadır: (i) kurucu antlaşmalar, (ii) kurucu antlaşmaları değiştiren antlaşmalar, (iii) katılım antlaşmaları.

Kurucu antlaşmalar, Topluluklara / AB’ye yeni devletlerin üye olarak katılması yoluyla da kısmen değişime uğramaktadır. Yeni üyelerin girişi, AB üyesi devletlerle yeni katılan üye arasında imzalanan katılım antlaşması ile gerçekleşmektedir.

AB kurumlarının tasarrufları, türleri yönünden bağlayıcı nitelik taşıyan “tüzük,” “direktif,” “karar” şeklinde olabileceği gibi, bağlayıcı nitelik taşımayan “tavsiye” ve “görüş” şeklinde de olabilir. Bu tasarruflar, nitelikleri yönünden “yasama tasarrufu” olabileceği gibi, “yasama dışı tasarruf ” da olabilir. Yasama dışı tasarruf da ‘‘yetki devrine dayanan tasarruf’’ veya ‘‘uygulama tasarrufu’’ şeklinde olabilir.

Tüzük genel uygulama alanına sahiptir, bütünüyle bağlayıcıdır ve tüm üye devletlerde doğrudan uygulanır. Direktif muhatap alınan her üye devleti ulaşılması gerekli sonuçları itibarıyla bağlar, şekil ve yöntem seçimini ise ulusal otoritelere bırakır. Karar bütünüyle bağlayıcıdır ve muhatabı belirtilen bir karar yalnızca muhatabı için bağlayıcıdır. Yasama tasarrufu, yasama usulü ile kabul edilen hukuki tasarruftur. Yetki devrine dayanan tasarruf, bir yasama tasarrufunun, asli olmayan bazı unsurlarının tamamlanması veya değiştirilmesi için, genel uygulama kabiliyeti olan yasama dışı tasarruflar kabul etme yetkisi çerçevesinde kabul edilen tasarruftur. Uygulama tasarrufu, hukuken bağlayıcı Birlik tasarruflarının uygulanması için yeknesak koşulların gerekli olması hâlinde çıkarılan tasarruftur.

Dış kaynaklar, AB hukukunun kaynağı olarak uluslararası anlaşmalar, üç şekilde ortaya çıkabilir ve bunların hükümleri, AB hukukunun ayrılmaz parçasını oluşturur.

  1. Münhasır yetkisi içinde kalan hususlar söz konusu olduğunda, üye olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile AB tek başına anlaşma akdedebilir.
  2. Tümüyle münhasır yetkisi içinde kalmayan veya paylaşılan yetkisi içinde kalan hususlar söz konusu olduğunda, AB kendi üyesi olan devletler ile bir arada; üye olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile anlaşma akdedebilir.
  3. AB, üyesi olmayan devletler ya da uluslararası kuruluşlar ile kendisi anlaşma akdetmemiş olsa bile, eğer üyesi devletlerin anlaşma akdettikleri alanda kullandıkları yetkilerini zaman içinde üstlenmişse o anlaşma AB (ve AB üzerinden kendi üyesi devletler) açısından bağlayıcı hâle gelmiş sayılır.

Yazılı olmayan kaynaklar, AB hukukunun genel ilkeleri ve uluslararası teamül hukukundan oluşmaktadır.

ABAD, ana hatlarıyla üç ana kaynaktan hareket ederek AB hukukunun genel ilkelerini ortaya koymaktadır. ABAD, birincisi kurucu antlaşmaları, ikincisi üye devletlerin hukuk sistemlerini, üçüncüsü AB veya üyesi devletlerin akdettiği uluslararası anlaşmaları esas alarak bu kaynaklardaki kuralların özündeki genel ilkeleri ortaya çıkarmak yoluyla AB hukukunun genel ilkelerini tespit edebilmektedir.

AB hukukunun kaynağı olarak bir ilkenin uluslararası teamül hukukunun bir parçasını oluşturup oluşturmadığı ABAD tarafından belirlenir.

Avrupa Birliği Hukukunda Normalar Hiyerarşisi

Normlar hiyerarşisi, eşit seviyedeki normlar arasında kurulabileceği gibi, farklı seviyedeki normlar arasında da ortaya çıkabilir.

Eşit seviyedeki normlar söz konusuysa; öncelikle bu normlar birbirleriyle uyum içinde yorumlanacak, eğer çatışma kaçınılmazsa lex posterior ve lex specialis kurallarına tâbi tutulacaktır. Lex posterior kuralı gereğince sonraki hüküm önceki hükme, lex specialis kuralı gereğince özel hüküm genel hükme üstün gelecektir.

Farklı seviyedeki normlar söz konusuysa; öncelikle alt seviyedeki norm, mümkün olduğu ölçüde üst seviyedeki norma uygun yorumlanacaktır.

AB hukukunun kaynakları bakımından, ABAD’ın belirlediği bir “normlar hiyerarşisi” söz konusudur. Yukarıda şekli kriter temelinde sınıflandırılarak anlatılan AB hukukunun kaynakları, hiyerarşik düzen içinde ele alındığında üstten alta doğru olmak üzere şu şekilde sıralanmaktadır:

  • Birincil hukuk, yazılı olmayan hukuk ve AB Temel Haklar Şartı (ABTHŞ),
  • AB’nin uluslararası anlaşmaları,
  • İkincil hukuk.

Birincil hukuk normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer almakta ve üye devletlerin kurucu nitelikli tasarruflarını içermektedir. Kurucu antlaşmalar, kurucu antlaşmaları değiştiren antlaşmalar, katılım anlaşmaları düzenlemelerinden oluşmaktadır. Yazılı olmayan hukuk, yani AB hukukunun genel ilkeleri ile uluslararası teamül hukuku da ABAD’ın içtihat hukuku çerçevesinde, tıpkı birincil hukuk gibi normlar hiyerarşisinin en tepesinde yer almaktadır. AB Temel Haklar Şartı da Lizbon Antlaşmasından bugüne, birincil hukuk ile eş seviyede özerk bir kaynak oluşturmaktadır.

AB’nin uluslararası anlaşmaları, AB hukukunun kaynakları bakımından, birincil hukuka, yazılı olmayan hukuka ve ABTHŞ’ye nazaran alt bir seviyede, ikincil hukuka nazaran ise üst bir seviyede yer almaktadır.

İkincil hukuk, AB kurumlarının yetkileri çerçevesinde kabul ettiği hukuktur ve normlar hiyerarşisinin en altında yer almaktadır. İkincil hukuk, kendi içinde hiyerarşik olarak en üstten en alta doğru şöyle sıralanmaktadır:

  • Yasama tasarrufları,
  • Yetki devrine dayanan tasarruflar,
  • Uygulama tasarrufları.

Avrupa Birliği Hukukunun Temel Özellikleri

AB hukukunun temel özellikleri olan; öncelik, doğrudan etki, uygun yorum ve devlet sorumluluğu ilkeleri şeklinde sıralanabilir.

Öncelik ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: AB hukuku ile ulusal hukuk, aynı ülke üzerinde birlikte ve yan yana varlıklarını sürdürmektedir. Peki, AB hukuku normu ile ulusal hukuk normu birbirleri ile çatışırsa bu çatışma nasıl çözülecektir? İşte öncelik ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Öncelik ilkesinin kapsamı, esas olarak, dört yönden aydınlatılabilir: (i) Öncelik ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) AB hukuku, hangi ulusal hukuk karşısında öncelikle uygulanır? (iii) Öncelik ilkesi, kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iv) Öncelik ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Doğrudan etki ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: AB hukuku, “üye devletlerin hukuk sistemlerinin ayrılmaz bir parçası” olduğuna göre üye devletlerdeki gerçek ve tüzel kişiler, bir nevi ulusal hukuklarını kullanabildikleri gibi, AB hukuku normuna dayanarak da, örneğin ulusal mahkemeleri önünde bu normu ileri sürebilecek midir? İşte doğrudan etki ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Doğrudan etki ilkesinin kapsamı, esas olarak, üç yönden aydınlatılabilir: (i) AB hukukunun kaynaklarından hangileri, ne ölçüde doğrudan etki ilkesine elverişlidir? (ii) Doğrudan etki ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iii) Doğrudan etki ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

AB hukuku kuralı, ana hatlarıyla (i) yeterince açık ve kesinse, (ii) koşulsuzsa, (iii) uygulanması ya da etkisi yönünden Birlik kurumları veya üye devletlerce önlem alınmasını gerektirmiyorsa yani takdir hakkına yer bırakmıyorsa doğrudan etkili sayılır.

Uygun yorum ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: “Dürüst işbirliği ilkesi” gereği üye devletler, AB hukuku kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak üzere, genel veya özel her türlü uygun tedbiri almalıdır. Peki, bu, ulusal hukukun AB hukukuna uygun yorumlanmasını da gerektirir mi? İşte uygun yorum ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Uygun yorum ilkesinin kapsamı, esas olarak, dört yönden aydınlatılabilir: (i) Uygun yorum ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) Hangi ulusal hukuk, AB hukukuna uygun biçimde yorumlanmalıdır? (iii) Uygun yorum ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iv) Uygun yorum ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Devlet sorumluluğu ilkesinin ortaya çıkış nedeni şöyle özetlenebilir: “Dürüst işbirliği ilkesi” gereği üye devletler, AB hukuku kaynaklı yükümlülüklerin yerine getirilmesini sağlamak üzere genel veya özel her türlü uygun tedbiri almalıdır. Peki, bu, AB üyesi bir devlet AB hukukunu ihlal ediyorsa ve ihlal nedeniyle bir gerçek veya tüzel kişi zarara uğramışsa ilgili zararı devletin AB hukuku gereği karşılamasını da gerektirir mi? İşte devlet sorumluluğu ilkesi bu soruya verilen yanıttır.

Devlet sorumluluğu ilkesinin kapsamı, esas olarak üç yönden aydınlatılabilir: (i) Devlet sorumluluğu ilkesi, AB hukukunun kaynaklarından hangileri açısından kullanılabilir? (ii) Devlet sorumluluğu ilkesi kim tarafından dikkate alınmalıdır? (iii) Devlet sorumluluğu ilkesi nasıl sonuç doğurmaktadır?

Devlet sorumluluğu ilkesi için şu üç koşul aranmaktadır: (i) ihlal edilen hukuk kuralı bireylere hak tanımayı amaçlamalıdır, (ii) AB hukukunun ihlali yeterince ciddi olmalıdır, (iii) AB üyesi devletin yükümlülüğünü ihlali ile mağdur taraflarca uğranılan zarar arasında illiyet bağı olmalıdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.