Açıköğretim Ders Notları

Arkeolojik Alan Yönetimi Dersi 6. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Arkeolojik Alan Yönetimi Dersi 6. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Arkeolojik Ve Kentsel Sit Alanlarında Koruma Ve Yönetim Planlaması

Koruma Alanının Düzenlenmesi ve Kent Arkeolojisinin Gelişimi

Koruma alanının kurumsal olarak düzenlenmesi ve koruma nesnesinin arkeolojik alanları ve kentsel sit alanlarını kapsayan genişliğe ulaşması 18. yüzyıldan günümüze uzanan bir evrim sürecidir. Rönesans ile birlikte aristokrat sınıf arasında Antik Dönem kültürlerine hayranlık duyulmasıyla başlayan eski eser koleksiyonculuğu bu konudaki önemli belirleyicilerden biridir. İtalya ve Yunanistan’daki anıt eserlerin keşfine (Grand Tour) çıkan orta sınıf kentsoylu seyyahlar, bu anıtların dünya değeri özelliğinin korunması gerektiği düşüncesini başlatmışlardır. Bu hareket önce koleksiyonculuğu, ardından da anıt eserlerin korunması düşüncesinin gelişimini yaygınlaştırmıştır.

Avrupa’da Büyük Roma-Germen İmparatorluğunun parçalanmasıyla ortaya çıkan İngiltere, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç gibi yeni devletler 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren klasik dönem arkeolojisi dışında yeni araştırmalara ve kimliklerini kanıtlama çabası içine girmişlerdir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında arkeoloji alanı yer altındaki anıt”lardan “yer altındaki yerleşim”ler anlayışına doğru genişlemiştir. Bu yeni vurgu kentsel arkeolojinin ayrı bir disiplin olarak gelişmesinin de başlangıcını oluşturmaktadır.

18. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin getirdiği olanaklardan da yararlanılarak yapılan derin kazılarda katman bilimden (stratigraphy) yararlanılmaya başlanması ve jeoloji, biyoloji, fauna vb. bilim alanlarının genişlemesiyle çalışmaları genelde klasik dönem ile sınırlı olan arkeoloji bilim alan› 19. yüzyıldan itibaren tarih öncesi buluntular› ve tipolojileri üzerinde çalışmalarını derinleştirmeye başlamıştır. 1950’li yıllardan itibaren kentlerin yeniden düzenlenmesinde yer altındaki kültür varlıklarının korunması için arkeologlar, klasik arkeolojiden farklı çözümleri, metotları gerektiren yeni bir çalışma alanı oluşturmuşlardır. Belirli bir alanda sınırlı zaman ve olanaklar ölçütünde gerçekleşen ve imar etkinliğinin getireceği tahrip öncesinde mümkün olan en çok veriyi toplamayı amaçlayan bu çalışmalara “kurtarma arkeolojisi” (Rescue-salvage archaeology ) adı verilmiştir. 1960’lardan itibaren Avrupa kentlerinin imar planlarıyla yeniden düzenlenmesi sırasında uğradığı tahribat büyük olmuştur. 1960’lı yıllardan beri arkeologlar “tarihin erozyonu” nu dile getirmekte ve kentlerin içinden geçmekte olduğu dönüşüm sürecinde gerçekleştirilen altyapı yatırımlarının yarattığı tahribattan söz etmektedirler. 1970’li yıllara doğru gelindiğinde kent merkezlerinde gerçekleştirilmekte olan kentsel yenileme projelerinin uygulanmasındaki kurtarma kazıları daha sistemli hâle gelmeye başlamıştır. 1980’lerle birlikte Avrupa’da kent merkezlerine olan talebin yükselmesi ve büyük ölçekli kentsel yenileme projelerinin gerçekleştirilmesine bağlı olarak arkeolojik mirası tehdit eden unsurlar artmıştır. Derin temel ve bodrum katları yapılmasına olanak sağlayan modern inşaat tekniklerinin geliştiği bu yıllarda bu tekniklerin yeraltındaki arkeolojik değerler üzerinde yarattığı tehditleri azaltmak üzere “kentsel arkeoloji” kavramının gelişimi hızlanmıştır.

Kent Arkeolojisi ve Arkeolojik Miras Yönetimi Kavramlarının Gelişimi

19. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ulusal bir endişe konusu olmaya başlayan tarihî anıt eserlerin korunması 20. yüzyılın başlarında, koruma sorumluluğunu devlet kurumlarının üstlenmesiyle sonuçlanmıştır. Fransız Devrimi etkisiyle 1830’da kurulan Tarihi Anıtlar Teşkilatı bu konudaki ilk kurumlardan biri ve İngiltere’de 1882 yılında kabul edilen Eski Eserler Koruma Yasası (The Ancient Monuments Protection Act) ise ilk yasal belge olarak kabul edilmektedir. 20. yüzyıl başında gelişmeye başlayan anıt eserin çevresiyle birlikte korunması anlayışı yüzyılın ikinci yarısında yerini sivil yapıların da korunması anlayışına bırakmıştır. Bu konuda 1931 yılında İtalya’da anıt eserlerin restorasyonu için ilkeler belirlemek üzere toplanan Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulunun oluşturduğu 11 maddelik Restorasyon Kartası (Carta Del Restaura) öncü bir belgedir.

II. Dünya Savaşı Sonrasında Kentlerin Yeniden Düzenlenmesi Çalışmaları

II. Dünya Savaşı sırasında tahrip olan Avrupa kentlerinin düzenlenmesi yoluyla ulusal bilincin yeniden oluşturulması tartışmalarında kent yenileme ve kent koruma yaklaşımlarının yolları sıklıkla kesişmiştir. Özellikle Hollanda’da Rotterdam, İngiltere’de Plymouth, Doğu Almanya’da Dresden kentlerinin savaş sırasında tahrip olan kent merkezlerinin yeniden inşa edilmesi “modern mimarlık” hareketini geliştirmiş, bu yaklaşım savaştan etkilenmemiş olan kentleri de kapsayacak şekilde yaygınlaşmıştır. Türkiye’nin 1965 yılında kanun ile kabul ettiği bu Sözleşme Yugoslavya, Irak ve Afganistan’da yaşanan çatışmalarda tahrip edilen kültür varlıkları göz önüne alınarak 26 Mart 1999 tarihinde UNESCO tarafından yenilenmiştir.

1970’ler ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına Yönelik Avrupa Sözleşmesi

1970’lere girerken Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği Arkeolojik Mirasın Korunmasına Yönelik Avrupa Sözleşmesi (European Convention on the Protection of the Archaeological Heritage) (Avrupa Konseyi: 6 Mayıs 1969, Londra ve gözden geçirilmiş 16 Ocak 1992 Valetta-Malta) arkeolojik miras alanının düzenlenmesine ilişkin Avrupa çapında ilk geniş kapsamlı sözleşmedir. Sözleşme’de arkeolojik mirası korumak ve arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence altına almak üzere; arkeolojik faaliyetlerle ilgili izin ve denetim usullerini tanımlamayı, kazı alanlarının ve kültür varlıklarının güvenliğinin sağlanmasına ilişkin kurallar getirmeyi, bu sözleşmenin içeriğine uygun olmak koşuluyla devletlerin sorumluluğuna bırakmaktadır. Sözleşme, arkeolojik araştırmaların konuyla ilgili kamu kurumlarının mali desteği ile gerçekleştirilmesini ve büyük ölçekli kamu ve özel sektör yatırımlarında gerekli olan arkeolojik çalışmaların maliyetinin tamamının ilgili kamu ve özel sektör fonlarından karşılanmasını benimsemektedir. Bu Sözleşme’nin ardından 1970’li yıllardan itibaren Avrupa’da başlayan ve UNESCO şemsiyesi altında tüm dünyaya yayılan “bütünleşik koruma” anlayışı gelişmeye başlamıştır. Batı Avrupa ülkelerinde koruma yasaları 1950-1970 yılları arasında kentsel ölçeğe doğru genişlemiştir.

1980’ler ve Arkeoloji-Planlama Buluşması

22-25 Ekim 1984’de Avrupa Konseyinin Floransa’da gerçekleştirdiği Arkeoloji ve Planlama toplantısı sonunda ise “Arkeoloji ve Planlama Toplantısı Sonuçları” (Conclusions of the Colluquy on Archaeology and Planning) başlıklı bir metin kabul edilmiştir. Bu belgede ortak kültürel mirasın pek çok tehdide maruz kaldığı, arkeolojik mirasın savunmasız olduğu; arkeologlar, plancılar, kamu kuruluşları arasında diyalog ve anlayış eksikliği olduğu; yetersiz kaynak sorunu; uluslararası sözleşmelerin uygulamada dikkate alınmaması konularına dikkat çekilmektedir. Bu genel çerçevede arkeolojik envanter çıkarılması, plancıların kullandığı diğer verilerle uyumlu arkeolojik veri bankalarının oluşturulması, bu verilerin düzenli aralıklarla güncellenmesi görevleri tanımlanmış ve bu işlerin düzenlenmesini devletin üstlenmesi öngörülmüştür. Karar getirilen önemli konulardan bir diğeri de koruma ve planlamaya yönelik yasal ve idari düzenlemeler arasındaki uyumsuzluğun giderilmesidir.

1990’lardan 2000’li Yıllara Kültürel, Kentsel ve Tarihî Peyzaj / Ortam Kavramlarının Gelişimi

Kültür mirasının korunmasının 1990’lardan sonraki gelişim sürecinde ise çevre ve arkeolojik alanlar hakkında geliştirilen yeni tüzükler ve yorumlar belirleyici olmuştur. Kentleşme ve endüstrileşme tehditleri karşısında çevrenin korunması için 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çevre ve Gelişim Hakkında Rio Deklarasyonu (Rio Declaration on Environment and Development) sürdürülebilir kalkınma kavramının evrensel ölçeğe taşındığı önemli bir belgedir. Bu yıllarda Avrupa Konseyi tarafından sürdürülen önemli çalışmalar vardır. Bunlardan biri, 1992-1997 yılları arasında sürdürülen Avrupa Arkeoloji Yılları Kampanyası’dır (Tuna, 2003). Bu çalışmanın arka planında Avrupa Konseyinin 1992 yılında gözden geçirerek yenilediği Malta Sözleşmesi yer almaktadır.

Kent Arkeolojisi ve Alan Yönetimi-Yönetim Planı Uygulamaları

Avrupa İyi Uygulama Kodu / Prensipleri: Arkeoloji ve Kent Projesi

Avrupa Konseyinin Kültürel Miras Komitesi tarafından hazırlanan ve 2000 yılında kabul ettiği Avrupa İyi Uygulama Kodu / Prensipleri: Arkeoloji ve Kent Projesi (European code of good practice: Archaeology and the Urban Project) Konseyin Avrupa’nın kültürel mirasının korunması ve geliştirilmesi için önceki yıllarda kabul ettiği sözleşmeleri esas almaktadır. Proje, Avrupa Kültür Antlaşması (Paris, 1954), Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Londra, 1969), Avrupa Mimari Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme (Granada, 1985), Kültürel Mülke Yönelik Saldırılara İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Delphi, 1985) ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ni (Valetta-revize, 1992) dikkate alarak ve arkeolojik mirasın insanoğlunun tarih bilinci için çok gerekli olduğunu fakat aynı zamanda artan bir tehlike içerisinde bulunduğunu dile getirmektedir.

APPEAR Projesi

Bu dokümanın kabulünün ardından Avrupa Komisyonu 5. Çerçeve-Enerji, Çevre ve Sürdürülebilir Gelişim Projesi kapsamında 2003-2005 yılları arasında “APPEAR: Accessibility Projects -sustainable Preservation and Enhancement of urban sub-soil Archaeological Remains”- Erişilebilirlik Projeleri: Toprak Altındaki Kentsel Arkeolojik Kalıntıların Sürdürülebilir Korunması ve Geliştirilmesi başlıklı proje gerçekleştirilmiştir. Proje; kentsel arkeolojik alanların yönetimi; amaç, takvim, bütçelerin kontrolü; yeni keşfedilen alanların modern kent yaşamı ile bütünleştirilmesi, sürdürülebilir kültürel miras turizmini teşvik olmak üzere dört temel konuyu esas almaktadır.

İngiltere Planlama Politika Rehberleri

Bu kapsamda İngiltere’de önemli politika ve uygulama belgeleri olarak geliştirilen “Planlama Politika Rehberi Not15: Planlama ve Tarihi Çevre” (Planning Policy Guidance Note 15: Planning and the Historic Environment-PPG 15) 1994 yılında; “Planlama Politika Rehberi Not 16: Arkeoloji ve Planlama” (Planning Policy Guidance 16: Archaeology and Planning-PPG 16). 1990 yılında yürürlüğe girmiş ve 2010 yılına kadar uygulanmıştır. Bu belgelerin uygulanmasında karşılaşılan yeni durumlar için 2010 yılında “Planlama Politika Beyanı 5: Planlama ve Tarihi Çevre” (Planning Policy Statement 5: Planning and the Historic Environment- PPS 5) belgesi uygulamaya girmiştir.

Kent Arkeolojisi ve “English Heritage” Uygulamaları

Dünya Miras Sözleşmesi’nin Uygulama Yönetmeliği’nin temel ilkelerinin her ülke tarafından kendi ulusal koruma ve planlama sistemine uyarlanması önem taşımaktadır. Bu konuda İngiltere’de “English Heritage” kurumu hazırladığı ulusal uygulama rehberinde Başarılı bir Dünya Miras Alanı Yönetim Planı için şu soruları sormak ve cevabını almak gerekir şeklinde genel bir çerçeve çizmektedir.

UNESCO Dünya Mirası Koruma ve Yönetim Süreci

UNESCO Dünya Mirası Koruma ve Yönetim süreci de kentsel arkeolojik alanların yönetimini düzenlemede yol gösterici belgeler içermektedir. UNESCO’nun 1972 yılında kabul ettiği Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme ’de başlangıçta yönetim planı, alan yönetimi konularında belirleyici hükümler yer almasa da uygulamada yıllar içinde gelinen aşama bu konuların Uygulama Rehberinde yer almasını getirmiştir. Dünya Mirası Sözleşmesi’nin Uygulanmasına Yönelik İşlevsel İlkeler Uygulama Rehberi’nin II. F maddesi “Koruma ve Yönetim” başlığını taşımakta ve 23 maddeden (Paragraf.96-119) oluşmaktadır. Genel tanımın yapıldığı 96. paragraf ’ta; “Dünya Mirası varlığının korunması ve yönetimi; varlığın bir “dünya mirası” olarak tanımlandığı dönemdeki bütünlüğünün ve/veya özgünlüğünün gelecekte de devam ettirilmesinden ya da geliştirilmesinden emin olunmasıdır” denilmektedir. 97. paragrafta ise “Dünya Mirası Listesi’nde tanımlanmış tüm varlıklar, korunmalarını sağlayacak yeterince uzun vadeli olan yasal, düzenleyici kurumsal ve/veya geleneksel koruma ve yönetime sahip olmalıdırlar. Paragraf 98’de koruma için yasal sistem, yönetmelik ve sözleşmeler başlığını taşımakta ve “ulusal ve yerel düzeydeki yasal ve düzenleyici önlemler, kültür varlığının hayatta kalmasını, üstün evrensel değerini, bütünlüğünü ve/veya özgünlüğünü olumsuz etkileyebilecek gelişme ve değişmelere karşı korunmasını garanti etmelidir” denilmektedir. Buradan da bir kez daha anlaşılmaktadır ki sözleşmeye imza koyan devletlerden koruma alanını düzenlemeleri beklenmektedir. Uygulama Rehberi’nin Koruma ve Yönetim başlığı altındaki en önemli başlıklardan biri “Yönetim Sistemleri’dir ve 108-118 no.lu paragraflarda açıklanmaktadır. Bu açıklamalara göre her kültür varlığı uygun bir yönetim planı ya da benzer bir yönetim sistemine sahip olmalıdır.

Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığının Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarındaki Uygulamaları

Türkiye’de taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına ilişkin uygulamalar 21.07.1983 tarihinde yürürlüğe giren ve günümüze kadar 12 kez değişiklik yapılan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve bu kanuna bağlı yönetmelikler, ilke kararları ve genelgeler ile uluslararası tüzükler ve genel koruma prensipleri kapsamında sürdürülmektedir.

Kentsel Sit, Arkeolojik Sit ve Kentsel Arkeolojik Sit Tanımları

  • Kentsel Sit: Mimari, yerel, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulundukları için tek başına taşıdıkları kıymetten daha değerli olan kültürel ve doğal çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) bulundukları alanlardır.
  • Arkeolojik Sit: İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.
  • Kentsel-Arkeolojik Sit: arkeolojik sit alanları ile birlikte korunması gerekli kentsel dokuları içeren ve bu özellikleri ile bütünlük arz eden korumaya yönelik özel planlama gerektiren alanlar kentsel arkeolojik sit alanlarıdır.

Türkiye’de Sit Alanları İçinde Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarının Yeri

Türkiye’de 2011 yılı itibarıyla toplam 12272 adet sit alanı bulunmaktadır. Bunlar içinde arkeolojik sitler 10 132’ye ulaşan sayılarıyla toplam sit alanlarının % 82,56’sını oluşturmaktadırlar. İkinci sıradaki doğal sitler ise 1272 adet ile toplamdan %10,36’lık pay almaktadırlar. Diğer sitler ise sayısal olarak çok daha azdırlar: Karma sitler 436, kentsel sitler; 248, tarihî sitler; 153 adettirler. Kentsel arkeolojik sitler ise 31 adet olup toplam içinde %0,25lik pay almaktadırlar.

Koruma Amaçlı İmar Planı, Alan Yönetimi ve Yönetim Planı Kavramları ve Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarındaki Uygulamalar

“…kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması…” anlayışını vurgulayarak; miras alanlarındaki planlamayı sadece fiziki yapıların korunması yönündeki analizlere dayalı olmaktan çıkarıp kültürel, sosyoekonomik araştırmaların temel veri olarak alınmasını kurumsallaştırarak çok önemli yenilikler getirmektedir.

Koruma Alanının Düzenlenmesi ve Kent Arkeolojisinin Gelişimi

Koruma alanının kurumsal olarak düzenlenmesi ve koruma nesnesinin arkeolojik alanları ve kentsel sit alanlarını kapsayan genişliğe ulaşması 18. yüzyıldan günümüze uzanan bir evrim sürecidir. Rönesans ile birlikte aristokrat sınıf arasında Antik Dönem kültürlerine hayranlık duyulmasıyla başlayan eski eser koleksiyonculuğu bu konudaki önemli belirleyicilerden biridir. İtalya ve Yunanistan’daki anıt eserlerin keşfine (Grand Tour) çıkan orta sınıf kentsoylu seyyahlar, bu anıtların dünya değeri özelliğinin korunması gerektiği düşüncesini başlatmışlardır. Bu hareket önce koleksiyonculuğu, ardından da anıt eserlerin korunması düşüncesinin gelişimini yaygınlaştırmıştır.

Avrupa’da Büyük Roma-Germen İmparatorluğunun parçalanmasıyla ortaya çıkan İngiltere, Hollanda, Danimarka, İsveç, Norveç gibi yeni devletler 16. ve 17. yüzyıllardan itibaren klasik dönem arkeolojisi dışında yeni araştırmalara ve kimliklerini kanıtlama çabası içine girmişlerdir. Özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında arkeoloji alanı yer altındaki anıt”lardan “yer altındaki yerleşim”ler anlayışına doğru genişlemiştir. Bu yeni vurgu kentsel arkeolojinin ayrı bir disiplin olarak gelişmesinin de başlangıcını oluşturmaktadır.

18. yüzyılda Sanayi Devrimi’nin getirdiği olanaklardan da yararlanılarak yapılan derin kazılarda katman bilimden (stratigraphy) yararlanılmaya başlanması ve jeoloji, biyoloji, fauna vb. bilim alanlarının genişlemesiyle çalışmaları genelde klasik dönem ile sınırlı olan arkeoloji bilim alan› 19. yüzyıldan itibaren tarih öncesi buluntular› ve tipolojileri üzerinde çalışmalarını derinleştirmeye başlamıştır. 1950’li yıllardan itibaren kentlerin yeniden düzenlenmesinde yer altındaki kültür varlıklarının korunması için arkeologlar, klasik arkeolojiden farklı çözümleri, metotları gerektiren yeni bir çalışma alanı oluşturmuşlardır. Belirli bir alanda sınırlı zaman ve olanaklar ölçütünde gerçekleşen ve imar etkinliğinin getireceği tahrip öncesinde mümkün olan en çok veriyi toplamayı amaçlayan bu çalışmalara “kurtarma arkeolojisi” (Rescue-salvage archaeology ) adı verilmiştir. 1960’lardan itibaren Avrupa kentlerinin imar planlarıyla yeniden düzenlenmesi sırasında uğradığı tahribat büyük olmuştur. 1960’lı yıllardan beri arkeologlar “tarihin erozyonu” nu dile getirmekte ve kentlerin içinden geçmekte olduğu dönüşüm sürecinde gerçekleştirilen altyapı yatırımlarının yarattığı tahribattan söz etmektedirler. 1970’li yıllara doğru gelindiğinde kent merkezlerinde gerçekleştirilmekte olan kentsel yenileme projelerinin uygulanmasındaki kurtarma kazıları daha sistemli hâle gelmeye başlamıştır. 1980’lerle birlikte Avrupa’da kent merkezlerine olan talebin yükselmesi ve büyük ölçekli kentsel yenileme projelerinin gerçekleştirilmesine bağlı olarak arkeolojik mirası tehdit eden unsurlar artmıştır. Derin temel ve bodrum katları yapılmasına olanak sağlayan modern inşaat tekniklerinin geliştiği bu yıllarda bu tekniklerin yeraltındaki arkeolojik değerler üzerinde yarattığı tehditleri azaltmak üzere “kentsel arkeoloji” kavramının gelişimi hızlanmıştır.

Kent Arkeolojisi ve Arkeolojik Miras Yönetimi Kavramlarının Gelişimi

19. yüzyıldan itibaren Avrupa’da ulusal bir endişe konusu olmaya başlayan tarihî anıt eserlerin korunması 20. yüzyılın başlarında, koruma sorumluluğunu devlet kurumlarının üstlenmesiyle sonuçlanmıştır. Fransız Devrimi etkisiyle 1830’da kurulan Tarihi Anıtlar Teşkilatı bu konudaki ilk kurumlardan biri ve İngiltere’de 1882 yılında kabul edilen Eski Eserler Koruma Yasası (The Ancient Monuments Protection Act) ise ilk yasal belge olarak kabul edilmektedir. 20. yüzyıl başında gelişmeye başlayan anıt eserin çevresiyle birlikte korunması anlayışı yüzyılın ikinci yarısında yerini sivil yapıların da korunması anlayışına bırakmıştır. Bu konuda 1931 yılında İtalya’da anıt eserlerin restorasyonu için ilkeler belirlemek üzere toplanan Eski Eserler ve Güzel Sanatlar Yüksek Kurulunun oluşturduğu 11 maddelik Restorasyon Kartası (Carta Del Restaura) öncü bir belgedir.

II. Dünya Savaşı Sonrasında Kentlerin Yeniden Düzenlenmesi Çalışmaları

II. Dünya Savaşı sırasında tahrip olan Avrupa kentlerinin düzenlenmesi yoluyla ulusal bilincin yeniden oluşturulması tartışmalarında kent yenileme ve kent koruma yaklaşımlarının yolları sıklıkla kesişmiştir. Özellikle Hollanda’da Rotterdam, İngiltere’de Plymouth, Doğu Almanya’da Dresden kentlerinin savaş sırasında tahrip olan kent merkezlerinin yeniden inşa edilmesi “modern mimarlık” hareketini geliştirmiş, bu yaklaşım savaştan etkilenmemiş olan kentleri de kapsayacak şekilde yaygınlaşmıştır. Türkiye’nin 1965 yılında kanun ile kabul ettiği bu Sözleşme Yugoslavya, Irak ve Afganistan’da yaşanan çatışmalarda tahrip edilen kültür varlıkları göz önüne alınarak 26 Mart 1999 tarihinde UNESCO tarafından yenilenmiştir.

1970’ler ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına Yönelik Avrupa Sözleşmesi

1970’lere girerken Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği Arkeolojik Mirasın Korunmasına Yönelik Avrupa Sözleşmesi (European Convention on the Protection of the Archaeological Heritage) (Avrupa Konseyi: 6 Mayıs 1969, Londra ve gözden geçirilmiş 16 Ocak 1992 Valetta-Malta) arkeolojik miras alanının düzenlenmesine ilişkin Avrupa çapında ilk geniş kapsamlı sözleşmedir. Sözleşme’de arkeolojik mirası korumak ve arkeolojik araştırma faaliyetlerini bilimsel güvence altına almak üzere; arkeolojik faaliyetlerle ilgili izin ve denetim usullerini tanımlamayı, kazı alanlarının ve kültür varlıklarının güvenliğinin sağlanmasına ilişkin kurallar getirmeyi, bu sözleşmenin içeriğine uygun olmak koşuluyla devletlerin sorumluluğuna bırakmaktadır. Sözleşme, arkeolojik araştırmaların konuyla ilgili kamu kurumlarının mali desteği ile gerçekleştirilmesini ve büyük ölçekli kamu ve özel sektör yatırımlarında gerekli olan arkeolojik çalışmaların maliyetinin tamamının ilgili kamu ve özel sektör fonlarından karşılanmasını benimsemektedir. Bu Sözleşme’nin ardından 1970’li yıllardan itibaren Avrupa’da başlayan ve UNESCO şemsiyesi altında tüm dünyaya yayılan “bütünleşik koruma” anlayışı gelişmeye başlamıştır. Batı Avrupa ülkelerinde koruma yasaları 1950-1970 yılları arasında kentsel ölçeğe doğru genişlemiştir.

1980’ler ve Arkeoloji-Planlama Buluşması

22-25 Ekim 1984’de Avrupa Konseyinin Floransa’da gerçekleştirdiği Arkeoloji ve Planlama toplantısı sonunda ise “Arkeoloji ve Planlama Toplantısı Sonuçları” (Conclusions of the Colluquy on Archaeology and Planning) başlıklı bir metin kabul edilmiştir. Bu belgede ortak kültürel mirasın pek çok tehdide maruz kaldığı, arkeolojik mirasın savunmasız olduğu; arkeologlar, plancılar, kamu kuruluşları arasında diyalog ve anlayış eksikliği olduğu; yetersiz kaynak sorunu; uluslararası sözleşmelerin uygulamada dikkate alınmaması konularına dikkat çekilmektedir. Bu genel çerçevede arkeolojik envanter çıkarılması, plancıların kullandığı diğer verilerle uyumlu arkeolojik veri bankalarının oluşturulması, bu verilerin düzenli aralıklarla güncellenmesi görevleri tanımlanmış ve bu işlerin düzenlenmesini devletin üstlenmesi öngörülmüştür. Karar getirilen önemli konulardan bir diğeri de koruma ve planlamaya yönelik yasal ve idari düzenlemeler arasındaki uyumsuzluğun giderilmesidir.

1990’lardan 2000’li Yıllara Kültürel, Kentsel ve Tarihî Peyzaj / Ortam Kavramlarının Gelişimi

Kültür mirasının korunmasının 1990’lardan sonraki gelişim sürecinde ise çevre ve arkeolojik alanlar hakkında geliştirilen yeni tüzükler ve yorumlar belirleyici olmuştur. Kentleşme ve endüstrileşme tehditleri karşısında çevrenin korunması için 1992 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen Çevre ve Gelişim Hakkında Rio Deklarasyonu (Rio Declaration on Environment and Development) sürdürülebilir kalkınma kavramının evrensel ölçeğe taşındığı önemli bir belgedir. Bu yıllarda Avrupa Konseyi tarafından sürdürülen önemli çalışmalar vardır. Bunlardan biri, 1992-1997 yılları arasında sürdürülen Avrupa Arkeoloji Yılları Kampanyası’dır (Tuna, 2003). Bu çalışmanın arka planında Avrupa Konseyinin 1992 yılında gözden geçirerek yenilediği Malta Sözleşmesi yer almaktadır.

Kent Arkeolojisi ve Alan Yönetimi-Yönetim Planı Uygulamaları

Avrupa İyi Uygulama Kodu / Prensipleri: Arkeoloji ve Kent Projesi

Avrupa Konseyinin Kültürel Miras Komitesi tarafından hazırlanan ve 2000 yılında kabul ettiği Avrupa İyi Uygulama Kodu / Prensipleri: Arkeoloji ve Kent Projesi (European code of good practice: Archaeology and the Urban Project) Konseyin Avrupa’nın kültürel mirasının korunması ve geliştirilmesi için önceki yıllarda kabul ettiği sözleşmeleri esas almaktadır. Proje, Avrupa Kültür Antlaşması (Paris, 1954), Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Londra, 1969), Avrupa Mimari Mirasının Korunmasına İlişkin Sözleşme (Granada, 1985), Kültürel Mülke Yönelik Saldırılara İlişkin Avrupa Sözleşmesi (Delphi, 1985) ve Arkeolojik Mirasın Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’ni (Valetta-revize, 1992) dikkate alarak ve arkeolojik mirasın insanoğlunun tarih bilinci için çok gerekli olduğunu fakat aynı zamanda artan bir tehlike içerisinde bulunduğunu dile getirmektedir.

APPEAR Projesi

Bu dokümanın kabulünün ardından Avrupa Komisyonu 5. Çerçeve-Enerji, Çevre ve Sürdürülebilir Gelişim Projesi kapsamında 2003-2005 yılları arasında “APPEAR: Accessibility Projects -sustainable Preservation and Enhancement of urban sub-soil Archaeological Remains”- Erişilebilirlik Projeleri: Toprak Altındaki Kentsel Arkeolojik Kalıntıların Sürdürülebilir Korunması ve Geliştirilmesi başlıklı proje gerçekleştirilmiştir. Proje; kentsel arkeolojik alanların yönetimi; amaç, takvim, bütçelerin kontrolü; yeni keşfedilen alanların modern kent yaşamı ile bütünleştirilmesi, sürdürülebilir kültürel miras turizmini teşvik olmak üzere dört temel konuyu esas almaktadır.

İngiltere Planlama Politika Rehberleri

Bu kapsamda İngiltere’de önemli politika ve uygulama belgeleri olarak geliştirilen “Planlama Politika Rehberi Not15: Planlama ve Tarihi Çevre” (Planning Policy Guidance Note 15: Planning and the Historic Environment-PPG 15) 1994 yılında; “Planlama Politika Rehberi Not 16: Arkeoloji ve Planlama” (Planning Policy Guidance 16: Archaeology and Planning-PPG 16). 1990 yılında yürürlüğe girmiş ve 2010 yılına kadar uygulanmıştır. Bu belgelerin uygulanmasında karşılaşılan yeni durumlar için 2010 yılında “Planlama Politika Beyanı 5: Planlama ve Tarihi Çevre” (Planning Policy Statement 5: Planning and the Historic Environment- PPS 5) belgesi uygulamaya girmiştir.

Kent Arkeolojisi ve “English Heritage” Uygulamaları

Dünya Miras Sözleşmesi’nin Uygulama Yönetmeliği’nin temel ilkelerinin her ülke tarafından kendi ulusal koruma ve planlama sistemine uyarlanması önem taşımaktadır. Bu konuda İngiltere’de “English Heritage” kurumu hazırladığı ulusal uygulama rehberinde Başarılı bir Dünya Miras Alanı Yönetim Planı için şu soruları sormak ve cevabını almak gerekir şeklinde genel bir çerçeve çizmektedir.

UNESCO Dünya Mirası Koruma ve Yönetim Süreci

UNESCO Dünya Mirası Koruma ve Yönetim süreci de kentsel arkeolojik alanların yönetimini düzenlemede yol gösterici belgeler içermektedir. UNESCO’nun 1972 yılında kabul ettiği Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunması Hakkında Sözleşme ’de başlangıçta yönetim planı, alan yönetimi konularında belirleyici hükümler yer almasa da uygulamada yıllar içinde gelinen aşama bu konuların Uygulama Rehberinde yer almasını getirmiştir. Dünya Mirası Sözleşmesi’nin Uygulanmasına Yönelik İşlevsel İlkeler Uygulama Rehberi’nin II. F maddesi “Koruma ve Yönetim” başlığını taşımakta ve 23 maddeden (Paragraf.96-119) oluşmaktadır. Genel tanımın yapıldığı 96. paragraf ’ta; “Dünya Mirası varlığının korunması ve yönetimi; varlığın bir “dünya mirası” olarak tanımlandığı dönemdeki bütünlüğünün ve/veya özgünlüğünün gelecekte de devam ettirilmesinden ya da geliştirilmesinden emin olunmasıdır” denilmektedir. 97. paragrafta ise “Dünya Mirası Listesi’nde tanımlanmış tüm varlıklar, korunmalarını sağlayacak yeterince uzun vadeli olan yasal, düzenleyici kurumsal ve/veya geleneksel koruma ve yönetime sahip olmalıdırlar. Paragraf 98’de koruma için yasal sistem, yönetmelik ve sözleşmeler başlığını taşımakta ve “ulusal ve yerel düzeydeki yasal ve düzenleyici önlemler, kültür varlığının hayatta kalmasını, üstün evrensel değerini, bütünlüğünü ve/veya özgünlüğünü olumsuz etkileyebilecek gelişme ve değişmelere karşı korunmasını garanti etmelidir” denilmektedir. Buradan da bir kez daha anlaşılmaktadır ki sözleşmeye imza koyan devletlerden koruma alanını düzenlemeleri beklenmektedir. Uygulama Rehberi’nin Koruma ve Yönetim başlığı altındaki en önemli başlıklardan biri “Yönetim Sistemleri’dir ve 108-118 no.lu paragraflarda açıklanmaktadır. Bu açıklamalara göre her kültür varlığı uygun bir yönetim planı ya da benzer bir yönetim sistemine sahip olmalıdır.

Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığının Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarındaki Uygulamaları

Türkiye’de taşınır ve taşınmaz kültür varlıklarının korunmasına ilişkin uygulamalar 21.07.1983 tarihinde yürürlüğe giren ve günümüze kadar 12 kez değişiklik yapılan 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve bu kanuna bağlı yönetmelikler, ilke kararları ve genelgeler ile uluslararası tüzükler ve genel koruma prensipleri kapsamında sürdürülmektedir.

Kentsel Sit, Arkeolojik Sit ve Kentsel Arkeolojik Sit Tanımları

  • Kentsel Sit: Mimari, yerel, tarihsel, estetik ve sanat özelliği bulunan ve bir arada bulundukları için tek başına taşıdıkları kıymetten daha değerli olan kültürel ve doğal çevre elemanlarının (yapılar, bahçeler, bitki örtüleri, yerleşim dokuları, duvarlar) bulundukları alanlardır.
  • Arkeolojik Sit: İnsanlığın varoluşundan günümüze kadar ulaşan eski uygarlıkların yer altında, yer üstünde ve su altındaki ürünlerini, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik ve kültürel özelliklerini yansıtan her türlü kültür varlığının yer aldığı yerleşmeler ve alanlardır.
  • Kentsel-Arkeolojik Sit: arkeolojik sit alanları ile birlikte korunması gerekli kentsel dokuları içeren ve bu özellikleri ile bütünlük arz eden korumaya yönelik özel planlama gerektiren alanlar kentsel arkeolojik sit alanlarıdır.

Türkiye’de Sit Alanları İçinde Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarının Yeri

Türkiye’de 2011 yılı itibarıyla toplam 12272 adet sit alanı bulunmaktadır. Bunlar içinde arkeolojik sitler 10 132’ye ulaşan sayılarıyla toplam sit alanlarının % 82,56’sını oluşturmaktadırlar. İkinci sıradaki doğal sitler ise 1272 adet ile toplamdan %10,36’lık pay almaktadırlar. Diğer sitler ise sayısal olarak çok daha azdırlar: Karma sitler 436, kentsel sitler; 248, tarihî sitler; 153 adettirler. Kentsel arkeolojik sitler ise 31 adet olup toplam içinde %0,25lik pay almaktadırlar.

Koruma Amaçlı İmar Planı, Alan Yönetimi ve Yönetim Planı Kavramları ve Kentsel Arkeolojik Sit Alanlarındaki Uygulamalar

“…kültür ve tabiat varlıklarının sürdürülebilirlik ilkesi doğrultusunda korunması…” anlayışını vurgulayarak; miras alanlarındaki planlamayı sadece fiziki yapıların korunması yönündeki analizlere dayalı olmaktan çıkarıp kültürel, sosyoekonomik araştırmaların temel veri olarak alınmasını kurumsallaştırarak çok önemli yenilikler getirmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.