Açıköğretim Ders Notları

Anne Baba Eğitimi Ve Danışmanlık Hizmetleri Dersi 1. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anne Baba Eğitimi Ve Danışmanlık Hizmetleri Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Ailenin Tarihsel, Kuramsal Ve Toplumsal Temelleri

Aile Kurumunun Tarihsel Temelleri

Toplumun en önemli kurumlarından biri olan aile hemen her çağda karşılaştığımız bir toplumsal gruptur ancak farklı dönemlerde yaşayan toplumların değerleri ve yaşam biçimleri ile şekillenmiştir. Yani, aile tarih boyunca toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik koşullara bağlı olarak değişim gösteren dinamik bir kurum olmuştur. Bu dinamizm geniş aileden çekirdek aileye, ailenin üretim birimi olmasından tüketim birimi olmasına, kamusal bir kurum olarak tartışılmasından özel alana kayması ve eğitim ve sağlık gibi bazı işlevlerini başka kurumlara devretmesi gibi pek çok değişimi içermektedir.

Avcı ve Toplayıcı Toplumda Aile

Avcı ve toplayıcı toplumlar günümüzden 10000 yıl öncesinde yaşamıştır. Önceleri çoğunlukla 30-40 kişilik göçebe topluluklardan, sonraları ise klan tipi küçük örgütlenmelerden oluşan bu toplumlarda insanlar, doğadaki hayvanları avlayarak ve bitkilerin meyvelerini toplayarak işbölümü içinde yaşamlarını sürdürmüştür.

Bu yaşam biçiminde erkeklerin savaşçılığı, kadınların ise toplayıcı rolü öne çıkmakla birlikte kadının doğurganlığının toplumda kadına saygınlık getirdiği ve kadınlar ve erkeklerin eşit statüde olduğu iddia edilmektedir. Özel mülkiyet kavramının gelişmediği bu topluluklarda cinsiyete dayalı işbölümü ile elde edilen yiyecekler eşit paylaşılmıştır. İşbölümü, paylaşım ve ortak mülkiyet bu toplumlarda cinsiyetler arası ilişkilerin de eşitlikçi olması sonucunu doğurmuştur.

Avcı ve toplayıcı toplumlarda aile yaşamının ilk örnekleri, göçebelikten yavaş yavaş yerleşik düzene geçmiş olan anaerkil klanlarda kendini göstermektedir. Klan tipi örgütlenmelerde kadınların etkin rol aldığı küçük çaplı tarımsal faaliyetlerin ilk örneklerine rastlanır. .Erkeklerin avlanmak için uzakta olduğu bu topluluklarda kadınlar klanın ekonomik yaşamı ve yönetiminde etkin olmuştur.

Kadınların doğurganlık yoluyla kazandıkları saygınlık, üretimdeki etkin rolleri ve soyun anaya göre belirlenmesi avcı ve toplayıcı toplumlarda anaerkil yapının temelini oluşturmuştur.

Tarım Toplumda Aile

Tarım toplumlarına geçiş süreci basit üretim aletlerinin yapımı, hayvanların evcilleştirilmesi, tarım tekniklerinin geliştirilmesi ve tüketilenden fazla besinin üretilmesi (artık ürün) gibi gelişmeleri içermektedir.

Artık ürününün üretilmesi ile topluluktaki üyelerin bazıları üretim sürecinin dışında kalmış; yeni meslekler ortaya çıkmaya başlamış ve erkekler üretim araçları yaparken kadınlar ev aletlerinin yapımına yönelmiştir.

Mirasın aktarımı ve soyun devamı için tek eşli evlilik de bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Tek eşlilik, ataerkil sistemi ve erkeğin ekonomik çıkarlarını koruyan bir aile tipi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Köleci toplumdan feodal topluma geçişte ise toprak sahipliği önemli hale gelmiş ve geniş aile şeklinde yaşayan üç aile tipi ortaya çıkmıştır. Bunlar soylu aileleri, köylü aileleri ve esnaf-zanaatkâr aileleridir. Çekirdek aile yapısının kökenleri de feodal toplumda dini otoritelerin çok eşlilik, evlat edinme, yeniden evlenme ve boşanma konusunda getirdiği yasaklarla atılmıştır.

Geniş aileler bu dönemde en yoğun görülen aile yapısıdır. Bu dönemdeki farklı ailelere gelirsek, soylu aileler toprağın ve köylülerin ürettiği artık ürünün sahibidir. Evliliklerinde baba ve kral söz sahibi olup, evlilik yoluyla ekonomik ve politik çıkarların gözetilmesi temel amaçtır. Köylü ailesi ise bütün üyeleriyle birlikte soylunun toprağında çalışır ve aile bir üretim birimidir.

Esnaf ve zanaatkâr ailelerinin de tüm üyeleri üretimde aktif rol aldığından bu ailenin de üretim birimi olma özelliği vardır. Çocuklar tarım toplumu döneminde ebeveynlerinden duygusal yakınlık görmemişlerdir. Çocuğun bakımından, köylü ailesinde akrabalar ve yaşlılar, soylu ailesinde ise hizmetçi ve dadılar sorumlu olmuştur. Çocuğun toplumsallaşmasında ebeveynlerden çok diğerleri rol oynadığı için bugün anladığımız anlamda kadınların annelik rolü belirgin değildir.

Sanayi Toplumda Aile

Bu dönemin özellikleri bilimsel alandaki gelişmeler, coğrafi keşifler endüstri ve ulaştırma sektöründeki gelişmeler ve bunlara paralel olarak artan kentleşme ve kırdan kente göçtür. Bu dönemde ailelerin küçüldüğü; geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına bir geçiş olduğu kabul edilmektedir. Ahlaki değerler burjuva ailesi için önemlidir. Temel rolü annelik olan burjuva kadını, çocuğuna duygusal yakınlık gösterir ve çocuğun ahlaki gelişimine önem verir.

Sanayi toplumunda işçi sınıfı ailelerinde ise değerler ve etkinlikler farklıdır. Bu ailelerde çocuklar da dâhil olmak üzere tüm aile bireyleri çalışma yaşamına katılmıştır. Burjuva ailelerinin sahip olduğu ataerkil yapı, sermayesi olmayan işçi sınıfında etkin olmamış; baba, kadın ve çocuklar için bir otorite figürü haline gelmemiştir.

Sanayi Sonrası Toplumda Aile

Sanayi sonrası toplum 1980’li yıllardan itibaren gelişmiş olup günümüze kadar uzanmaktadır. Bu toplumun temel özellikleri arasında bilgi teknolojilerinin gelişmesi, hizmet sektörünün gelişmesi ve bilginin temel sermaye olması vardır.

Bilgi teknolojilerinin kullanımı ile dönüşüme uğramış, çalışan kitle büyük ölçüde hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Hizmet sektörü eğitim, sağlık, medya, turizm gibi alanları içermektedir. Sanayi sonrası dönemde orta sınıf veya “beyaz yakalılar” olarak tanımlanan ve profesyonel ve teknik işleri yapan bir toplumsal sınıf önem kazanmıştır. Bu sınıfta, mühendisler, bilim insanları, sağlık çalışanları, yöneticiler ve teknisyenler gibi daha çok zihin emeği ile çalışan önemli meslek grupları bulunmaktadır. Evlilik ve çocuk yapma yaşının yükselmesi, üreme ve gen teknolojilerinin gelişmesi, daha az sayıda çocuk sahibi olma ve nüfusun yaşlanması da sanayi sonrası dönemde aile kurumunu etkileyen önemli faktörlerdir.

Ailede ataerkil yapı halen varlığını sürdürse de kadının ekonomik yaşama daha fazla katılması çekirdek aile içindeki gücünü ve saygınlığını artırmıştır.

Günümüz toplumunda çocuk ailelerin merkezindedir ve çocuğun eğitim ve bakımı için tüm kaynaklar seferber edilir. Ailenin eğitim işlevi ise bu dönemde okullara devredilmiştir. Sanayi sonrası toplumda geniş aile çoğunlukla kırsalda varlığını sürdürmekte ancak çekirdek aile de hem kırsal hem de kentsel alanlarda en yaygın görülen aile yapısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aile İlgili Temel Kavramlar

Günümüzde çekirdek ve geniş aileler dışında alternatif aile yapılarının ve yaşam biçimlerinin ortaya çıkması geleneksel aile ve evlilik tanımlarının kapsamını tartışmaya açmıştır. Yalnız yaşama, birlikte yaşama, eşcinsel evlilikleri, sandviç aile, tek ebeveynli aileler, babasız aileler ve üyelerin ayrı hanelerde yaşadığı aileler gibi pek çok aile yapısı ve yaşam biçimi, sınıflandırma ve tanımlama yapmayı zorlaştırmaktadır.

Aile, evlilik, kan bağı, evlat edinme veya tercih yoluyla ilişkili olan, iki ve daha fazla sayıda kişinin oluşturduğu toplumsal grup şeklinde tanımlanmaktadır.

Farklı Aile Yapıları

Aile yapıları kapsamında bu bölümde sosyolojik sınıflandırmalara dayalı olarak geniş aile, çekirdek aile, üvey aile ve tek ebeveynli aileye yer verilmiştir. Türkiye’de yapılan sınıflandırmalarda ise kent ailesi, kır ailesi, gecekondu ve geçiş ailesi gibi sınıflandırmalara da başvurulmaktadır. Bu sınıflandırmalar Türkiye’nin önemli sorunlarından biri olan iç göç ve kentleşme ile ilişkilidir.

Geniş Aile

Büyük aile olarak da adlandırılan geniş aile, aynı hanede yaşayan ve birlikte çalışan, karı koca ve beraber yaşadıkları akrabalarını içeren büyük aile yapısıdır.

Geniş ailede yeni evli çift, kadının annesinin akrabaları ile kalıyorsa buna matrilokal yerleşim; erkeğin babasının akrabaları ile yaşıyorsa buna patrilokal yerleşim denilmektedir.

Yeni evli çiftin matrilokal veya patrilokal yerleşimden tercih şanslarının olduğu tipe ise ambilokal yerleşim denilmektedir. Ambilokal yerleşim kalıcı bir tercih olmayıp çiftler gerekli gördüklerinde diğer ailenin yanına yerleşebilmektedir.

Yeni evli çiftlerin erkeğin dayısının yanına yerleştiği durumlara ise avunkulokal yerleşim adı verilmektedir.

Bu yerleşim türünde miras kadın yoluyla aktarılmakta ve erkeğin saygınlığını kadın belirlemektedir.

Çekirdek Aile

Küçük aile olarak da adlandırılan çekirdek aile evlilik bağı ile bağlı karı koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan küçük aile yapısıdır.

Çekirdek aile içinde yeni evli çift kendi ailelerinden bağımsız bir hane kuruyorsa buna neolokal yerleşim denilmektedir. Neolokal yerleşim ve çekirdek aile yapısı, sadece evli çiftleri ve çocuklarını içerdiği için ailenin göç etmesine yani coğrafi hareketliliğe olanak sağlamaktadır.

Üvey Aile

Boşanma, terk veya eşlerden birinin ölümü nedeniyle tekrar evlenenler ve eşlerden en az birinin önceki ilişkisinden çocuğunun olduğu aileler üvey aile yapısı içinde değerlendirilmektedir.

Tek Ebeveynli Aile

Bu aileler ölüm, boşanma, ayrı yaşama veya terk gibi nedenlerle parçalanmış aileler veya evlilik yapmadan çocuk sahibi olma gibi sebeplerle tamamlanmamış veya parçalanmış ailelerdir. Tek ebeveynli aileler, anne ve çocuk/lar veya baba ve çocuk/lardan oluşur. Yani çeşitli sebeplerle parçalanmış aileleri ve tamamlanmamış/ babasız aileleri kapsamaktadır.

Evlilik Türleri

Aile kavramıyla ilişkili olan evlilik en genel tanımıyla insanların toplumca tanınan ölçütlere göre oluşturdukları ve eşlerin aile üyesi olarak birbirleri üzerindeki hakları ve sorumluluklarına meşruiyet kazandıran bir birlikteliktir.

  • Evlilik çocukların yasal ebeveynlerini tayin eder.
  • Eşlere birbirleri üzerinde cinsel haklar tanır.
  • Eşlere birbirlerinin emeği ve mülkü üzerinde haklar tanır.
  • Eşlere çocukların bakımı ve yetiştirilmesinde sorumluluklar yükler.
  • Eşlerin karı koca olarak görev ve sorumluluklarını belirler.
  • Eşlerin ailelerine de miras ve velayet hakları ve sorumlulukları verir.
  • Mirasın kuşaklar arasında aktarılmasına yasal zemin hazırlar.
  • Evlilikle akrabalık ilişkileri kurulur.

Çevre ölçütüne göre yapılan sınıflandırmada iki tür evlilik vardır. Endogami ve egzogami.

Endogami

Endogami (içerden evlenme) kişilerin mensup oldukları sosyal grup içinden yani aynı veya benzer ırk, din, sosyal sınıf, yöre veya ulustan kişilerle evlenmesidir.

Egzogami

Egzogami (dışardan evlenme) ise kişilerin kendilerinden farklı sosyal gruplardan kişilerle evlenmesidir.

Eş sayısına göre yapılan sınıflandırmada evlilikler monogami ve poligami şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Monogami

Monogami (tekeşlilik) modern zamanların kabul gören ve en sık görülen evlilik türü olup kişilerin aynı anda tek kişi ile evli olmasıdır. Ancak eşlerden birinin ölümü veya boşanma gibi durumlarda bireyler yeniden evlenebilir. Eşzamanlı olmamak kaydıyla bireylerin birden fazla evlilik yapması ise seri monogami olarak adlandırılmaktadır.

Poligami

Poligami (çokeşlilik) ise kişilerin eş zamanlı olarak birden fazla eşle evli olmasıdır ve çok yaygın değildir. Poligaminin, polijini ve poliandri şeklinde adlandırılan iki tipi vardır. Polijini (çokkarılılık) bir erkeğin birden fazla kadınla eş zamanlı olarak evli olması iken poliandri (çokkocalılık) bir kadının birden fazla erkekle eş zamanlı olarak evli olmasıdır.

Levirat

Levirat türü evlilikte, dul kalan kadın, kaybettiği kocasının erkek kardeşi (kayınbirader) ile evlenir.

Sorarat

Sororat türü evlilikte ise dul kalan erkek, kaybettiği karısının kardeşi (baldız) ile evlenir.

Berder

Berder türü evlilikte hem kız hem erkek çocukları olan iki aile karşılıklı olarak kız ve oğullarını evlendirirler.

Taygeldi

Taygeldi evlilik türünde ise karşı cinsten çocukları olan dul kadın ve erkeğin kendilerinin evlenerek çocuklarını da evlendirmeleri söz konusudur. Bu tipte önce çocukların, daha sonra ise dul kadın ve erkeğin evlenmesi beklenmektedir.

Farklı Kuramsal Yaklaşımlarda Aile

Toplumsal yapı içinde aileyi ve aile bireylerinin ilişkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı olan kuramlar makro ve mikro düzeyde kuramlar şeklinde sınıflandırılmaktadır. Makro düzeydeki kuramlar aileyi toplumsal bir kurum olarak sınıflandırarak ailenin toplumdaki diğer kurumlardan (din, ekonomi, siyaset vb.) nasıl etkilendiğine ve toplumu nasıl etkilediğine, mikro kuramlar ise ailedeki bireylerin aile yaşamını nasıl deneyimlediğine odaklanmaktadır.

Makro düzeydeki kuramlar aileyi bir bütün olarak incelerken, mikro düzeydeki kuramlar bu bütünün parçası olan aile üyeleri ile ilgilidir. Makro kuramlar; yapısalişlevselci çatışma, ekolojik kuram ve feminist kuramlar.

Mikro kuramlar ise sembolik etkileşimci kuram ve sosyal mübadele kuramıdır.

Yapısal-İşlevsel Kuram

Yapısal işlevsel kuram toplumu yaşayan bir organizma gibi ele alır ve toplumda sürekliliğin sağlanmasında çeşitli toplumsal kurumların işleyişine dikkat çeker. Yapısal işlevsel kurama göre toplumun tüm kurumları bazı işlevleri yerine getirerek toplumsal yapının devamını sağlamaktadır. Yapısal işlevsel kuramın temsilcilerinden Talcott Parsons’a göre de ailenin temel işlevi çocukların birincil toplumsallaşması ve kimliklerin dengelenmesidir.

Yapısal işlevselci kurama göre sanayileşme ile ortaya çıkan modern toplumda ailenin ekonomik işlevi azalmış, çocuk yetiştirme, toplumsallaştırma ve üreme daha önemli hale gelmiştir. Bu kuramda genel olarak ailenin toplumsal yapıya katkısı çocukların toplumsallaşması, çocuklara ırk, din ve sosyal sınıf gibi kimlikler kazandırarak toplumsal statünün devam ettirilmesi, aile üyelerine ekonomik ve duygusal destek sağlanması ve üreme işlevleri ile olmaktadır.

Aile içinde erkek araçsal rolleri kadın ise duygusal rolleri üstlenmiştir. Araçsal roller, dış dünya ile ilgili olup rekabet, akılcılık, kendine güven ve rahatlık gibi özellikleri gerektirir. Duygusal roller ise ev içi alanda ihtiyaç duyulan sıcaklık, özen, hassasiyet, duygusallık gibi özelliklerle ilişkilidir. Bu kuramın eleştirildiği noktalar erkek ve kadın arasındaki cinsiyete dayalı işbölümünü doğal göstermesi, çocuğun toplumsallaşmasında medya, eğitim ve devlet gibi diğer kurumların rolünü göz ardı etmesi ve çekirdek aileden farklı aileleri dikkate almayıp bunları olumsuz değerlendirmesidir.

Çatışma Kuramı

Çatışma kuramı yapısal işlevsel kuramın toplumla ilgili tezlerini eleştiren farklı kuramcıların tezlerini içermektedir. Bu kuram temel olarak toplumdaki eşitsizliklere ve çatışmalara dikkat çeker. Bu yönüyle çatışmacı kuramın temeli Karl Marx’ın ve Hegel’in fikirlerine dayanır. Çatışma içindeki gruplara toplumsal sınıflar (örneğin işçi sınıfı ve kapitalist), kadın-erkek, köylü-kentli, ebeveyn-çocuk, farklı ırk, etnik grup ve dine mensup topluluklar örnek verilebilir. Çatışma kuramının eleştiri aldığı konular ise şöyle sıralanmaktadır: Aile içinde sevgi ve bağlılığa yer vermeden çatışma ve rekabete odaklanmaktadır; farklılıkları çatışma kaynağı olarak sunmaktadır ve ilişkilerin mahrem yaşandığı aile içinde çatışmanın nasıl ölçüleceği konusunda açıklama yapmamaktadır.

Ekolojik Kuram

Ekoloji kavramını ilk kez bir biyolog olan Ernst Hackel, sosyal bilimlerinde ise ilk kez 1965 yılında Roger Baker kullanmıştır. Sosyoloji alanında da Ted Huston ekolojik kuramın kavramlarına evlilik ve romantik ilişkileri açıklamada başvurmaktadır. Ekolojik kuram ailenin yaşadığı fiziksel, kültürel, sosyal ve ekonomik çevreden nasıl etkilendiğine ve çevreyi nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. Özellikle eğitim alanında sıklıkla başvurulan ekolojik kuramı Ürie Bronfenbrenner geliştirmiştir. Bronfenbrenner, insan gelişimini beş farklı düzeydeki çevresel sistemle (mikrosistem, mezosistem, egzosistem, makrosistem ve kronosistem) ilişkilendirerek açıklamakta ve her düzeyde yer alan ilişkiler ve etkileşimlerin insan gelişimini etkilediğini vurgulamaktadır.

Feminist Kuram

Feminist kuram ailenin toplumsal cinsiyet rolleri yoluyla eşitsizlikleri devam ettirdiğine dikkat çekerek ailenin sağladığı duygusal desteği ve yapısal-işlevselci kuramın doğal gösterdiği cinsiyete dayalı işbölümünü sorgular. Feminist kuram içinde farklı yaklaşımlar olup toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine ataerkillik, kapitalizm ve ırk temelli farklı açıklamalar getirirler. Bu yaklaşımlar radikal feminizm, liberal feminizm, sosyalist feminizm, siyah feminizm ve post modern feminizm şeklinde genel başlıklarla açıklanabilir.

Radikal (köktenci) feminizm kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın, sömürünün ve eşitsizliğin temelinde ataerkilliği görür ve özellikle kadın bedeni üzerinde yoğunlaşır.

Liberal feminizm ise kadınların kamusal alanda karşılaştığı eşitsizliğe vurgu yaparlar ve erkeklerle eşit haklara sahip olmaları yönünde yasaların değişmesi gerektiğini savunurlar.

Sosyalist feminist düşünce Marx ve Engels’in fikirlerine dayalı olarak gelişmiştir. Bu düşüncede toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin temelinde hem ataerkillik hem de kapitalist ekonomik sistem vardır. Ataerkillik ve kapitalist ekonomi birbirini destekler.Siyah feminizm ise orta sınıf ve beyaz kadınların deneyimlerine odaklanan diğer feminist yaklaşımları eleştirir ve ortak bir kadın kimliğine karşı çıkar.

Siyah feminizm, alt sosyoekonomik sınıflarda olan, gelişmemiş ülkelerdeki ve siyah kadınların yaşadığı ayrımcılık ve eşitsizliğin orta sınıf ve beyaz kadınlardan daha fazla olduğunu vurgular.

Post modern feminizm ise kadınları tek bir kategoriye indirgeyerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıklayan her türlü sınıflandırmayı reddeder. Toplumsal katmanların çeşitliliğine dikkat çeker ve bu çeşitliliği meta açıklamalara indirgemeye karşı çıkar. Post modern feministlere göre ortak bir kadın kimliğinden ziyade farklı gruplardaki kadınları ötekileştiren söylemlere odaklanılmalı ve bu eril söylemler “yapı bozumuna” uğratılmalıdır.

Sembolik Etkileşimci Kuram

Sembolik etkileşimci kuram ailede gündelik yaşama ve aile içinde üyelerin birbiri ile nasıl etkileştiğine odaklanmaktadır. Bu kuramın temel kavramları etkileşim, yorumlama, semboller, roller, benlik ve anlamlandırmadır. Aile üyelerinin etkileşim sürecinde çeşitli durumları nasıl yorumladıklarını ve yükledikleri ortak anlamlara dayalı olarak davranışlarını nasıl düzenlediklerine işaret eder.

Etkileşim sürecinde kullanılan semboller (dil) bedenimiz, jest ve mimiklerimiz davranışa anlam katar ve kişilerin bu davranış veya durumlara yükledikleri anlamlar sembolik etkileşimci kuramın merkezindedir. Çeşitli durumlarda aile üyelerinin nasıl ortak anlam çıkardığı ve bu anlamlandırmanın aile üyeleri arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği bu kuram için önemlidir.

Sosyal Mübadele Kuramı

Sosyal mübadele kuramı bireylerin ilişkilerinde faydamaliyet temelli davranışlarda bulunduğuna ve ödülleri artırmaya yönelik hareket ettiklerine dikkat çeker. Bu kuramın temel kavramları ödüller, eşitlik, fayda-maliyet ve kaynaklardır. Örneğin, aile içinde karı koca birbirlerine verdikleri ve aldıkları üzerinde sürekli konuşmaz ve aralarında karşılıklılığa dayalı bir ilişki geliştirirler.

Sosyal mübadele kuramı özellikle evlilik ilişkilerinin geliştirilmesi, sürdürülmesi ve bozulmasında etkili olan faktörleri açıklamada kullanılmaktadır. Bu kuramda eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin sağladığı desteği değerlendirdiği, bu doğrultuda ilişkiyi sürdürme ve sonlandırma kararı aldıkları ifade edilmektedir.

Bu kuramın eleştirildiği konular ise fayda (ödül) ve maliyet kavramlarının yeterince tanımlanmadığından kuramın test edilememesi, karşılık beklemeden yapılan yardımsever davranışlara açıklama getirememesi, insanları rasyonel hesap makinaları gibi göstermesi ve kuramın grup davranışlarını göz ardı ederek bireyci bir açıklama sunmasıdır.

Türkiye’de Aile Yapısı ve Ailelere Yönelik Hizmetler

Türkiye’de aile yapısını etkileyen ve ailelerin toplumsal örüntüsünde belirleyici olan olguların başında iç göç gelmektedir. İç göç süreci 1950’li yıllardan itibaren başlamıştır. Göçü tetikleyen unsurlar arasında ise sanayileşme, kentleşme, hizmet sektörünün büyümesi, kırsal alanlarda nüfusun artması ve toprağın bölünmesi ve tarımda makinaların kullanımıyla artan işsizlik gösterilmektedir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ nün (ASAGEM) 2010 yılında hazırlamış olduğu rapora göre en çok göç alan bölgelerimiz sırasıyla, Doğu Marmara, İstanbul, Batı Anadolu, Ege, Batı Marmara, Akdeniz ve Doğu Karadeniz’dir. En çok göç veren bölgeler sırasıyla, Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu, Orta Anadolu, Batı Karadeniz’dir.

Göç alan bölgelerde uyum sorunları, mekânsal yerleşim, çocukların çalışması, eğitim sorunları ve ekonomik sorunlar yaşanmaktadır. Göç veren bölgelerde ise ailelerin dağılması, mevsimlik işçiliğin getirdiği sorunlar ve yerel ekonomik zayıflık önemli sorunlar arasında gösterilmektedir.

Göç veren bölgeler için aile açısından en önemli sorun ailenin dağılmasıdır. Çoğunlukla ailede erkeğin uzakta çalıştığı, kadının yalnız kaldığı ve babasız aile olarak tanımlanabilecek bir aile yapısı ortaya çıkmaktadır. Bu ailelerde kadınlar hem yalnız olduğu için toplumsal baskı altında yaşamakta hem de çocukların bakımında ve kontrolünde zorlanmaktadır. Çoğu zaman eşinden yeterince ekonomik destek alamayan kadınlar bu aile yapısında yoksullukla mücadele etmektedir. Göç veren bölgelerde görülen diğer bir sorun ise geçici mevsimlik işçilerdir. Özellikle tarım sektöründe çalışan bu aileler Güneydoğu Anadolu Bölgesinden diğer bölgelere fındık, pamuk, patates ve benzeri ürünlerin ekim ve haşatında çalışmak için mevsimsel olarak göç etmektedir. Bu durumda ailelerin çocuklarının okula devam etmedikleri veya okuldan erken ayrıldıkları görülmektedir.

Türkiye’de aile yapısında görülen en önemli değişim ailenin küçülmesidir. Ailenin küçülmesi hem çekirdek ailenin başat hale gelmesini hem de tek ebeveynli ailelerin sayısının artmasını içermektedir

Çekirdek ailelerden çocuklu olanlar kentlerde, çocuklarını evlendirmiş çocuksuz çekirdek aileler ise kırsal alanlarda yoğunlaşmaktadır. Tek ebeveynli aileler de kentlerde kırsal alana göre sayıca daha fazladır.

Doğurganlık ailelerin sahip olduğu çocuk sayısıyla ilgili olup ailelerin sosyoekonomik düzeyiyle değişiklik göstermektedir. Kentlerde eğitim düzeyinin daha yüksek olması ve kadınların ekonomik hayata daha fazla dâhil olması ile de bağlantılı olarak kadınlar özellikle kentlerde daha geç yaşta ve daha az sayıda çocuk sahibi olmaktadır. Doğurganlığın azalmasının göstergelerine örnek olarak 1 ve 2 çocuk olan çekirdek ailelerin oranı yaklaşık %41 artarken, 3 ve daha fazla çocuğun olduğu çekirdek aile sayısının %81 oranında azalmış olması verilebilir.

Türkiye’de aile kurma ve evliliğe ilişkin özellikler de aile yapısında görülen değişmelerdendir. Bu özellikler, evlilik yaşı, nikâh türü, evlilik kararı ve akraba evliliğini içermektedir. Eğitim, cinsiyet, sosyoekonomik statü ve bölgesel farklılıklar aile kurma ve evliliğe ilişkin özellikleri etkilemektedir.

Türkiye’de Aile Politikaları ve Destek Hizmetleri

Aile politikaları faaliyet alanlarına ve politika amaçlarına göre farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Faaliyet alanlarına göre yapılan sınıflamada aile politikaları üç başlıkta incelenmektedir. Bunlar, aile davranışının yasal düzenlenmesi, aile gelirini destekleyen politikalar ve aile hizmetlerine ilişkin politikalardan oluşmaktadır.

Aile davranışının yasal düzenlenmesine yönelik politikalar evlilik, boşanma, cinsellik, doğum kontrolü ve kürtaj, ebeveyn hak ve sorumlulukları ve çocukların korunmasına alanlarında kanunları içermektedir. Aile gelirini destekleyen politikalar vergi indirimleri, aile ve çocuk yardımları, doğum izni ve yardımları ve çocuk desteğinin güçlendirilmesini içermektedir. Aile hizmetlerine ilişkin politikalar ise çocuk bakım hizmetleri, devlet destekli konut, sosyal hizmetler ve halk sağlığı konularında verilen hizmetlere yöneliktir. Aile politikalarını amaçlarına göre sınıflandıran yaklaşımda ise aileyi güçlendirme, aileyi koruma ve aileyi destekleme amaçlarına yer verilmektedir.

Güçlendirme politikaları kapsamında alınan önlemler arasında çalışan ebeveynler için doğum öncesi ve sonrasında izinler, çocuğun hastalığı gibi durumlarda eğitim amaçlı izin kullanımı, çocuk sayısı veya çalışmayan eşten dolayı yapılan vergi indirimleri, sosyal yardımlar ve sosyal güvenlik sisteminde emeklilik ve çocuk yardımı gibi konularda gözetilen haklar yer almaktadır.

Aileyi koruyucu politikalar aile hayatını geliştirmeye yönelik eğitim ve danışma hizmetlerini kapsamaktadır. Koruyucu politikalara eşler arası iletişim, sorun çözme becerileri, çocuk yetiştirme, aile planlaması, kadın sağlığı, ailenin yasal ve sosyal hakları, doğum kontrolü gibi konularda eğitim hizmetleri ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetleri örnek verilebilir.

Son olarak, aileyi desteklemeyi amaçlayan politikalar kreş ve gündüz bakımevi, koruyucu aile hizmeti, yaşlı bakımı gibi ailenin yerini alabilecek kurumların sunduğu hizmetlerle ilgilidir.

Türkiye’de aile politikaları kapsamında aileler için oluşturulmuş pek çok sosyal program ve hizmet bulunmaktadır. Ailelere sunulan bu hizmetlerden bazıları evlilik teşvikleri, sosyal güvenlik ve annelerin emeklilik hakları, doğum öncesi ve sonrası anne ve babaların izin kullanımı, süt izni, evde bakım hizmetleri, eş ve çocuk yardımları, özel gereksinimli çocuklar için eğitim desteği, aile sağlığı, aile danışmanlığı ve rehberliği, okul öncesi eğitim hizmetleri, ayni ve nakdi yardımlar, yaşlı ve engelli bireylerin bakımı şeklinde sıralanabilir. Bu hizmetlerde etkin olan resmi kurumlar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığını içermektedir.

Aile Kurumunun Tarihsel Temelleri

Toplumun en önemli kurumlarından biri olan aile hemen her çağda karşılaştığımız bir toplumsal gruptur ancak farklı dönemlerde yaşayan toplumların değerleri ve yaşam biçimleri ile şekillenmiştir. Yani, aile tarih boyunca toplumsal, kültürel, siyasal ve ekonomik koşullara bağlı olarak değişim gösteren dinamik bir kurum olmuştur. Bu dinamizm geniş aileden çekirdek aileye, ailenin üretim birimi olmasından tüketim birimi olmasına, kamusal bir kurum olarak tartışılmasından özel alana kayması ve eğitim ve sağlık gibi bazı işlevlerini başka kurumlara devretmesi gibi pek çok değişimi içermektedir.

Avcı ve Toplayıcı Toplumda Aile

Avcı ve toplayıcı toplumlar günümüzden 10000 yıl öncesinde yaşamıştır. Önceleri çoğunlukla 30-40 kişilik göçebe topluluklardan, sonraları ise klan tipi küçük örgütlenmelerden oluşan bu toplumlarda insanlar, doğadaki hayvanları avlayarak ve bitkilerin meyvelerini toplayarak işbölümü içinde yaşamlarını sürdürmüştür.

Bu yaşam biçiminde erkeklerin savaşçılığı, kadınların ise toplayıcı rolü öne çıkmakla birlikte kadının doğurganlığının toplumda kadına saygınlık getirdiği ve kadınlar ve erkeklerin eşit statüde olduğu iddia edilmektedir. Özel mülkiyet kavramının gelişmediği bu topluluklarda cinsiyete dayalı işbölümü ile elde edilen yiyecekler eşit paylaşılmıştır. İşbölümü, paylaşım ve ortak mülkiyet bu toplumlarda cinsiyetler arası ilişkilerin de eşitlikçi olması sonucunu doğurmuştur.

Avcı ve toplayıcı toplumlarda aile yaşamının ilk örnekleri, göçebelikten yavaş yavaş yerleşik düzene geçmiş olan anaerkil klanlarda kendini göstermektedir. Klan tipi örgütlenmelerde kadınların etkin rol aldığı küçük çaplı tarımsal faaliyetlerin ilk örneklerine rastlanır. .Erkeklerin avlanmak için uzakta olduğu bu topluluklarda kadınlar klanın ekonomik yaşamı ve yönetiminde etkin olmuştur.

Kadınların doğurganlık yoluyla kazandıkları saygınlık, üretimdeki etkin rolleri ve soyun anaya göre belirlenmesi avcı ve toplayıcı toplumlarda anaerkil yapının temelini oluşturmuştur.

Tarım Toplumda Aile

Tarım toplumlarına geçiş süreci basit üretim aletlerinin yapımı, hayvanların evcilleştirilmesi, tarım tekniklerinin geliştirilmesi ve tüketilenden fazla besinin üretilmesi (artık ürün) gibi gelişmeleri içermektedir.

Artık ürününün üretilmesi ile topluluktaki üyelerin bazıları üretim sürecinin dışında kalmış; yeni meslekler ortaya çıkmaya başlamış ve erkekler üretim araçları yaparken kadınlar ev aletlerinin yapımına yönelmiştir.

Mirasın aktarımı ve soyun devamı için tek eşli evlilik de bu dönemde ortaya çıkmıştır.

Tek eşlilik, ataerkil sistemi ve erkeğin ekonomik çıkarlarını koruyan bir aile tipi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Köleci toplumdan feodal topluma geçişte ise toprak sahipliği önemli hale gelmiş ve geniş aile şeklinde yaşayan üç aile tipi ortaya çıkmıştır. Bunlar soylu aileleri, köylü aileleri ve esnaf-zanaatkâr aileleridir. Çekirdek aile yapısının kökenleri de feodal toplumda dini otoritelerin çok eşlilik, evlat edinme, yeniden evlenme ve boşanma konusunda getirdiği yasaklarla atılmıştır.

Geniş aileler bu dönemde en yoğun görülen aile yapısıdır. Bu dönemdeki farklı ailelere gelirsek, soylu aileler toprağın ve köylülerin ürettiği artık ürünün sahibidir. Evliliklerinde baba ve kral söz sahibi olup, evlilik yoluyla ekonomik ve politik çıkarların gözetilmesi temel amaçtır. Köylü ailesi ise bütün üyeleriyle birlikte soylunun toprağında çalışır ve aile bir üretim birimidir.

Esnaf ve zanaatkâr ailelerinin de tüm üyeleri üretimde aktif rol aldığından bu ailenin de üretim birimi olma özelliği vardır. Çocuklar tarım toplumu döneminde ebeveynlerinden duygusal yakınlık görmemişlerdir. Çocuğun bakımından, köylü ailesinde akrabalar ve yaşlılar, soylu ailesinde ise hizmetçi ve dadılar sorumlu olmuştur. Çocuğun toplumsallaşmasında ebeveynlerden çok diğerleri rol oynadığı için bugün anladığımız anlamda kadınların annelik rolü belirgin değildir.

Sanayi Toplumda Aile

Bu dönemin özellikleri bilimsel alandaki gelişmeler, coğrafi keşifler endüstri ve ulaştırma sektöründeki gelişmeler ve bunlara paralel olarak artan kentleşme ve kırdan kente göçtür. Bu dönemde ailelerin küçüldüğü; geniş aile yapısından çekirdek aile yapısına bir geçiş olduğu kabul edilmektedir. Ahlaki değerler burjuva ailesi için önemlidir. Temel rolü annelik olan burjuva kadını, çocuğuna duygusal yakınlık gösterir ve çocuğun ahlaki gelişimine önem verir.

Sanayi toplumunda işçi sınıfı ailelerinde ise değerler ve etkinlikler farklıdır. Bu ailelerde çocuklar da dâhil olmak üzere tüm aile bireyleri çalışma yaşamına katılmıştır. Burjuva ailelerinin sahip olduğu ataerkil yapı, sermayesi olmayan işçi sınıfında etkin olmamış; baba, kadın ve çocuklar için bir otorite figürü haline gelmemiştir.

Sanayi Sonrası Toplumda Aile

Sanayi sonrası toplum 1980’li yıllardan itibaren gelişmiş olup günümüze kadar uzanmaktadır. Bu toplumun temel özellikleri arasında bilgi teknolojilerinin gelişmesi, hizmet sektörünün gelişmesi ve bilginin temel sermaye olması vardır.

Bilgi teknolojilerinin kullanımı ile dönüşüme uğramış, çalışan kitle büyük ölçüde hizmet sektöründe yoğunlaşmıştır. Hizmet sektörü eğitim, sağlık, medya, turizm gibi alanları içermektedir. Sanayi sonrası dönemde orta sınıf veya “beyaz yakalılar” olarak tanımlanan ve profesyonel ve teknik işleri yapan bir toplumsal sınıf önem kazanmıştır. Bu sınıfta, mühendisler, bilim insanları, sağlık çalışanları, yöneticiler ve teknisyenler gibi daha çok zihin emeği ile çalışan önemli meslek grupları bulunmaktadır. Evlilik ve çocuk yapma yaşının yükselmesi, üreme ve gen teknolojilerinin gelişmesi, daha az sayıda çocuk sahibi olma ve nüfusun yaşlanması da sanayi sonrası dönemde aile kurumunu etkileyen önemli faktörlerdir.

Ailede ataerkil yapı halen varlığını sürdürse de kadının ekonomik yaşama daha fazla katılması çekirdek aile içindeki gücünü ve saygınlığını artırmıştır.

Günümüz toplumunda çocuk ailelerin merkezindedir ve çocuğun eğitim ve bakımı için tüm kaynaklar seferber edilir. Ailenin eğitim işlevi ise bu dönemde okullara devredilmiştir. Sanayi sonrası toplumda geniş aile çoğunlukla kırsalda varlığını sürdürmekte ancak çekirdek aile de hem kırsal hem de kentsel alanlarda en yaygın görülen aile yapısı olarak karşımıza çıkmaktadır.

Aile İlgili Temel Kavramlar

Günümüzde çekirdek ve geniş aileler dışında alternatif aile yapılarının ve yaşam biçimlerinin ortaya çıkması geleneksel aile ve evlilik tanımlarının kapsamını tartışmaya açmıştır. Yalnız yaşama, birlikte yaşama, eşcinsel evlilikleri, sandviç aile, tek ebeveynli aileler, babasız aileler ve üyelerin ayrı hanelerde yaşadığı aileler gibi pek çok aile yapısı ve yaşam biçimi, sınıflandırma ve tanımlama yapmayı zorlaştırmaktadır.

Aile, evlilik, kan bağı, evlat edinme veya tercih yoluyla ilişkili olan, iki ve daha fazla sayıda kişinin oluşturduğu toplumsal grup şeklinde tanımlanmaktadır.

Farklı Aile Yapıları

Aile yapıları kapsamında bu bölümde sosyolojik sınıflandırmalara dayalı olarak geniş aile, çekirdek aile, üvey aile ve tek ebeveynli aileye yer verilmiştir. Türkiye’de yapılan sınıflandırmalarda ise kent ailesi, kır ailesi, gecekondu ve geçiş ailesi gibi sınıflandırmalara da başvurulmaktadır. Bu sınıflandırmalar Türkiye’nin önemli sorunlarından biri olan iç göç ve kentleşme ile ilişkilidir.

Geniş Aile

Büyük aile olarak da adlandırılan geniş aile, aynı hanede yaşayan ve birlikte çalışan, karı koca ve beraber yaşadıkları akrabalarını içeren büyük aile yapısıdır.

Geniş ailede yeni evli çift, kadının annesinin akrabaları ile kalıyorsa buna matrilokal yerleşim; erkeğin babasının akrabaları ile yaşıyorsa buna patrilokal yerleşim denilmektedir.

Yeni evli çiftin matrilokal veya patrilokal yerleşimden tercih şanslarının olduğu tipe ise ambilokal yerleşim denilmektedir. Ambilokal yerleşim kalıcı bir tercih olmayıp çiftler gerekli gördüklerinde diğer ailenin yanına yerleşebilmektedir.

Yeni evli çiftlerin erkeğin dayısının yanına yerleştiği durumlara ise avunkulokal yerleşim adı verilmektedir.

Bu yerleşim türünde miras kadın yoluyla aktarılmakta ve erkeğin saygınlığını kadın belirlemektedir.

Çekirdek Aile

Küçük aile olarak da adlandırılan çekirdek aile evlilik bağı ile bağlı karı koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşan küçük aile yapısıdır.

Çekirdek aile içinde yeni evli çift kendi ailelerinden bağımsız bir hane kuruyorsa buna neolokal yerleşim denilmektedir. Neolokal yerleşim ve çekirdek aile yapısı, sadece evli çiftleri ve çocuklarını içerdiği için ailenin göç etmesine yani coğrafi hareketliliğe olanak sağlamaktadır.

Üvey Aile

Boşanma, terk veya eşlerden birinin ölümü nedeniyle tekrar evlenenler ve eşlerden en az birinin önceki ilişkisinden çocuğunun olduğu aileler üvey aile yapısı içinde değerlendirilmektedir.

Tek Ebeveynli Aile

Bu aileler ölüm, boşanma, ayrı yaşama veya terk gibi nedenlerle parçalanmış aileler veya evlilik yapmadan çocuk sahibi olma gibi sebeplerle tamamlanmamış veya parçalanmış ailelerdir. Tek ebeveynli aileler, anne ve çocuk/lar veya baba ve çocuk/lardan oluşur. Yani çeşitli sebeplerle parçalanmış aileleri ve tamamlanmamış/ babasız aileleri kapsamaktadır.

Evlilik Türleri

Aile kavramıyla ilişkili olan evlilik en genel tanımıyla insanların toplumca tanınan ölçütlere göre oluşturdukları ve eşlerin aile üyesi olarak birbirleri üzerindeki hakları ve sorumluluklarına meşruiyet kazandıran bir birlikteliktir.

  • Evlilik çocukların yasal ebeveynlerini tayin eder.
  • Eşlere birbirleri üzerinde cinsel haklar tanır.
  • Eşlere birbirlerinin emeği ve mülkü üzerinde haklar tanır.
  • Eşlere çocukların bakımı ve yetiştirilmesinde sorumluluklar yükler.
  • Eşlerin karı koca olarak görev ve sorumluluklarını belirler.
  • Eşlerin ailelerine de miras ve velayet hakları ve sorumlulukları verir.
  • Mirasın kuşaklar arasında aktarılmasına yasal zemin hazırlar.
  • Evlilikle akrabalık ilişkileri kurulur.

Çevre ölçütüne göre yapılan sınıflandırmada iki tür evlilik vardır. Endogami ve egzogami.

Endogami

Endogami (içerden evlenme) kişilerin mensup oldukları sosyal grup içinden yani aynı veya benzer ırk, din, sosyal sınıf, yöre veya ulustan kişilerle evlenmesidir.

Egzogami

Egzogami (dışardan evlenme) ise kişilerin kendilerinden farklı sosyal gruplardan kişilerle evlenmesidir.

Eş sayısına göre yapılan sınıflandırmada evlilikler monogami ve poligami şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Monogami

Monogami (tekeşlilik) modern zamanların kabul gören ve en sık görülen evlilik türü olup kişilerin aynı anda tek kişi ile evli olmasıdır. Ancak eşlerden birinin ölümü veya boşanma gibi durumlarda bireyler yeniden evlenebilir. Eşzamanlı olmamak kaydıyla bireylerin birden fazla evlilik yapması ise seri monogami olarak adlandırılmaktadır.

Poligami

Poligami (çokeşlilik) ise kişilerin eş zamanlı olarak birden fazla eşle evli olmasıdır ve çok yaygın değildir. Poligaminin, polijini ve poliandri şeklinde adlandırılan iki tipi vardır. Polijini (çokkarılılık) bir erkeğin birden fazla kadınla eş zamanlı olarak evli olması iken poliandri (çokkocalılık) bir kadının birden fazla erkekle eş zamanlı olarak evli olmasıdır.

Levirat

Levirat türü evlilikte, dul kalan kadın, kaybettiği kocasının erkek kardeşi (kayınbirader) ile evlenir.

Sorarat

Sororat türü evlilikte ise dul kalan erkek, kaybettiği karısının kardeşi (baldız) ile evlenir.

Berder

Berder türü evlilikte hem kız hem erkek çocukları olan iki aile karşılıklı olarak kız ve oğullarını evlendirirler.

Taygeldi

Taygeldi evlilik türünde ise karşı cinsten çocukları olan dul kadın ve erkeğin kendilerinin evlenerek çocuklarını da evlendirmeleri söz konusudur. Bu tipte önce çocukların, daha sonra ise dul kadın ve erkeğin evlenmesi beklenmektedir.

Farklı Kuramsal Yaklaşımlarda Aile

Toplumsal yapı içinde aileyi ve aile bireylerinin ilişkilerini daha iyi anlamamıza yardımcı olan kuramlar makro ve mikro düzeyde kuramlar şeklinde sınıflandırılmaktadır. Makro düzeydeki kuramlar aileyi toplumsal bir kurum olarak sınıflandırarak ailenin toplumdaki diğer kurumlardan (din, ekonomi, siyaset vb.) nasıl etkilendiğine ve toplumu nasıl etkilediğine, mikro kuramlar ise ailedeki bireylerin aile yaşamını nasıl deneyimlediğine odaklanmaktadır.

Makro düzeydeki kuramlar aileyi bir bütün olarak incelerken, mikro düzeydeki kuramlar bu bütünün parçası olan aile üyeleri ile ilgilidir. Makro kuramlar; yapısalişlevselci çatışma, ekolojik kuram ve feminist kuramlar.

Mikro kuramlar ise sembolik etkileşimci kuram ve sosyal mübadele kuramıdır.

Yapısal-İşlevsel Kuram

Yapısal işlevsel kuram toplumu yaşayan bir organizma gibi ele alır ve toplumda sürekliliğin sağlanmasında çeşitli toplumsal kurumların işleyişine dikkat çeker. Yapısal işlevsel kurama göre toplumun tüm kurumları bazı işlevleri yerine getirerek toplumsal yapının devamını sağlamaktadır. Yapısal işlevsel kuramın temsilcilerinden Talcott Parsons’a göre de ailenin temel işlevi çocukların birincil toplumsallaşması ve kimliklerin dengelenmesidir.

Yapısal işlevselci kurama göre sanayileşme ile ortaya çıkan modern toplumda ailenin ekonomik işlevi azalmış, çocuk yetiştirme, toplumsallaştırma ve üreme daha önemli hale gelmiştir. Bu kuramda genel olarak ailenin toplumsal yapıya katkısı çocukların toplumsallaşması, çocuklara ırk, din ve sosyal sınıf gibi kimlikler kazandırarak toplumsal statünün devam ettirilmesi, aile üyelerine ekonomik ve duygusal destek sağlanması ve üreme işlevleri ile olmaktadır.

Aile içinde erkek araçsal rolleri kadın ise duygusal rolleri üstlenmiştir. Araçsal roller, dış dünya ile ilgili olup rekabet, akılcılık, kendine güven ve rahatlık gibi özellikleri gerektirir. Duygusal roller ise ev içi alanda ihtiyaç duyulan sıcaklık, özen, hassasiyet, duygusallık gibi özelliklerle ilişkilidir. Bu kuramın eleştirildiği noktalar erkek ve kadın arasındaki cinsiyete dayalı işbölümünü doğal göstermesi, çocuğun toplumsallaşmasında medya, eğitim ve devlet gibi diğer kurumların rolünü göz ardı etmesi ve çekirdek aileden farklı aileleri dikkate almayıp bunları olumsuz değerlendirmesidir.

Çatışma Kuramı

Çatışma kuramı yapısal işlevsel kuramın toplumla ilgili tezlerini eleştiren farklı kuramcıların tezlerini içermektedir. Bu kuram temel olarak toplumdaki eşitsizliklere ve çatışmalara dikkat çeker. Bu yönüyle çatışmacı kuramın temeli Karl Marx’ın ve Hegel’in fikirlerine dayanır. Çatışma içindeki gruplara toplumsal sınıflar (örneğin işçi sınıfı ve kapitalist), kadın-erkek, köylü-kentli, ebeveyn-çocuk, farklı ırk, etnik grup ve dine mensup topluluklar örnek verilebilir. Çatışma kuramının eleştiri aldığı konular ise şöyle sıralanmaktadır: Aile içinde sevgi ve bağlılığa yer vermeden çatışma ve rekabete odaklanmaktadır; farklılıkları çatışma kaynağı olarak sunmaktadır ve ilişkilerin mahrem yaşandığı aile içinde çatışmanın nasıl ölçüleceği konusunda açıklama yapmamaktadır.

Ekolojik Kuram

Ekoloji kavramını ilk kez bir biyolog olan Ernst Hackel, sosyal bilimlerinde ise ilk kez 1965 yılında Roger Baker kullanmıştır. Sosyoloji alanında da Ted Huston ekolojik kuramın kavramlarına evlilik ve romantik ilişkileri açıklamada başvurmaktadır. Ekolojik kuram ailenin yaşadığı fiziksel, kültürel, sosyal ve ekonomik çevreden nasıl etkilendiğine ve çevreyi nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. Özellikle eğitim alanında sıklıkla başvurulan ekolojik kuramı Ürie Bronfenbrenner geliştirmiştir. Bronfenbrenner, insan gelişimini beş farklı düzeydeki çevresel sistemle (mikrosistem, mezosistem, egzosistem, makrosistem ve kronosistem) ilişkilendirerek açıklamakta ve her düzeyde yer alan ilişkiler ve etkileşimlerin insan gelişimini etkilediğini vurgulamaktadır.

Feminist Kuram

Feminist kuram ailenin toplumsal cinsiyet rolleri yoluyla eşitsizlikleri devam ettirdiğine dikkat çekerek ailenin sağladığı duygusal desteği ve yapısal-işlevselci kuramın doğal gösterdiği cinsiyete dayalı işbölümünü sorgular. Feminist kuram içinde farklı yaklaşımlar olup toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine ataerkillik, kapitalizm ve ırk temelli farklı açıklamalar getirirler. Bu yaklaşımlar radikal feminizm, liberal feminizm, sosyalist feminizm, siyah feminizm ve post modern feminizm şeklinde genel başlıklarla açıklanabilir.

Radikal (köktenci) feminizm kadınlara karşı yapılan ayrımcılığın, sömürünün ve eşitsizliğin temelinde ataerkilliği görür ve özellikle kadın bedeni üzerinde yoğunlaşır.

Liberal feminizm ise kadınların kamusal alanda karşılaştığı eşitsizliğe vurgu yaparlar ve erkeklerle eşit haklara sahip olmaları yönünde yasaların değişmesi gerektiğini savunurlar.

Sosyalist feminist düşünce Marx ve Engels’in fikirlerine dayalı olarak gelişmiştir. Bu düşüncede toplumsal cinsiyet eşitsizliklerinin temelinde hem ataerkillik hem de kapitalist ekonomik sistem vardır. Ataerkillik ve kapitalist ekonomi birbirini destekler.Siyah feminizm ise orta sınıf ve beyaz kadınların deneyimlerine odaklanan diğer feminist yaklaşımları eleştirir ve ortak bir kadın kimliğine karşı çıkar.

Siyah feminizm, alt sosyoekonomik sınıflarda olan, gelişmemiş ülkelerdeki ve siyah kadınların yaşadığı ayrımcılık ve eşitsizliğin orta sınıf ve beyaz kadınlardan daha fazla olduğunu vurgular.

Post modern feminizm ise kadınları tek bir kategoriye indirgeyerek toplumsal cinsiyet eşitsizliğini açıklayan her türlü sınıflandırmayı reddeder. Toplumsal katmanların çeşitliliğine dikkat çeker ve bu çeşitliliği meta açıklamalara indirgemeye karşı çıkar. Post modern feministlere göre ortak bir kadın kimliğinden ziyade farklı gruplardaki kadınları ötekileştiren söylemlere odaklanılmalı ve bu eril söylemler “yapı bozumuna” uğratılmalıdır.

Sembolik Etkileşimci Kuram

Sembolik etkileşimci kuram ailede gündelik yaşama ve aile içinde üyelerin birbiri ile nasıl etkileştiğine odaklanmaktadır. Bu kuramın temel kavramları etkileşim, yorumlama, semboller, roller, benlik ve anlamlandırmadır. Aile üyelerinin etkileşim sürecinde çeşitli durumları nasıl yorumladıklarını ve yükledikleri ortak anlamlara dayalı olarak davranışlarını nasıl düzenlediklerine işaret eder.

Etkileşim sürecinde kullanılan semboller (dil) bedenimiz, jest ve mimiklerimiz davranışa anlam katar ve kişilerin bu davranış veya durumlara yükledikleri anlamlar sembolik etkileşimci kuramın merkezindedir. Çeşitli durumlarda aile üyelerinin nasıl ortak anlam çıkardığı ve bu anlamlandırmanın aile üyeleri arasındaki ilişkileri nasıl etkilediği bu kuram için önemlidir.

Sosyal Mübadele Kuramı

Sosyal mübadele kuramı bireylerin ilişkilerinde faydamaliyet temelli davranışlarda bulunduğuna ve ödülleri artırmaya yönelik hareket ettiklerine dikkat çeker. Bu kuramın temel kavramları ödüller, eşitlik, fayda-maliyet ve kaynaklardır. Örneğin, aile içinde karı koca birbirlerine verdikleri ve aldıkları üzerinde sürekli konuşmaz ve aralarında karşılıklılığa dayalı bir ilişki geliştirirler.

Sosyal mübadele kuramı özellikle evlilik ilişkilerinin geliştirilmesi, sürdürülmesi ve bozulmasında etkili olan faktörleri açıklamada kullanılmaktadır. Bu kuramda eşlerin karşılıklı olarak birbirlerinin sağladığı desteği değerlendirdiği, bu doğrultuda ilişkiyi sürdürme ve sonlandırma kararı aldıkları ifade edilmektedir.

Bu kuramın eleştirildiği konular ise fayda (ödül) ve maliyet kavramlarının yeterince tanımlanmadığından kuramın test edilememesi, karşılık beklemeden yapılan yardımsever davranışlara açıklama getirememesi, insanları rasyonel hesap makinaları gibi göstermesi ve kuramın grup davranışlarını göz ardı ederek bireyci bir açıklama sunmasıdır.

Türkiye’de Aile Yapısı ve Ailelere Yönelik Hizmetler

Türkiye’de aile yapısını etkileyen ve ailelerin toplumsal örüntüsünde belirleyici olan olguların başında iç göç gelmektedir. İç göç süreci 1950’li yıllardan itibaren başlamıştır. Göçü tetikleyen unsurlar arasında ise sanayileşme, kentleşme, hizmet sektörünün büyümesi, kırsal alanlarda nüfusun artması ve toprağın bölünmesi ve tarımda makinaların kullanımıyla artan işsizlik gösterilmektedir.

Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğü’ nün (ASAGEM) 2010 yılında hazırlamış olduğu rapora göre en çok göç alan bölgelerimiz sırasıyla, Doğu Marmara, İstanbul, Batı Anadolu, Ege, Batı Marmara, Akdeniz ve Doğu Karadeniz’dir. En çok göç veren bölgeler sırasıyla, Güneydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu, Kuzeydoğu Anadolu, Orta Anadolu, Batı Karadeniz’dir.

Göç alan bölgelerde uyum sorunları, mekânsal yerleşim, çocukların çalışması, eğitim sorunları ve ekonomik sorunlar yaşanmaktadır. Göç veren bölgelerde ise ailelerin dağılması, mevsimlik işçiliğin getirdiği sorunlar ve yerel ekonomik zayıflık önemli sorunlar arasında gösterilmektedir.

Göç veren bölgeler için aile açısından en önemli sorun ailenin dağılmasıdır. Çoğunlukla ailede erkeğin uzakta çalıştığı, kadının yalnız kaldığı ve babasız aile olarak tanımlanabilecek bir aile yapısı ortaya çıkmaktadır. Bu ailelerde kadınlar hem yalnız olduğu için toplumsal baskı altında yaşamakta hem de çocukların bakımında ve kontrolünde zorlanmaktadır. Çoğu zaman eşinden yeterince ekonomik destek alamayan kadınlar bu aile yapısında yoksullukla mücadele etmektedir. Göç veren bölgelerde görülen diğer bir sorun ise geçici mevsimlik işçilerdir. Özellikle tarım sektöründe çalışan bu aileler Güneydoğu Anadolu Bölgesinden diğer bölgelere fındık, pamuk, patates ve benzeri ürünlerin ekim ve haşatında çalışmak için mevsimsel olarak göç etmektedir. Bu durumda ailelerin çocuklarının okula devam etmedikleri veya okuldan erken ayrıldıkları görülmektedir.

Türkiye’de aile yapısında görülen en önemli değişim ailenin küçülmesidir. Ailenin küçülmesi hem çekirdek ailenin başat hale gelmesini hem de tek ebeveynli ailelerin sayısının artmasını içermektedir

Çekirdek ailelerden çocuklu olanlar kentlerde, çocuklarını evlendirmiş çocuksuz çekirdek aileler ise kırsal alanlarda yoğunlaşmaktadır. Tek ebeveynli aileler de kentlerde kırsal alana göre sayıca daha fazladır.

Doğurganlık ailelerin sahip olduğu çocuk sayısıyla ilgili olup ailelerin sosyoekonomik düzeyiyle değişiklik göstermektedir. Kentlerde eğitim düzeyinin daha yüksek olması ve kadınların ekonomik hayata daha fazla dâhil olması ile de bağlantılı olarak kadınlar özellikle kentlerde daha geç yaşta ve daha az sayıda çocuk sahibi olmaktadır. Doğurganlığın azalmasının göstergelerine örnek olarak 1 ve 2 çocuk olan çekirdek ailelerin oranı yaklaşık %41 artarken, 3 ve daha fazla çocuğun olduğu çekirdek aile sayısının %81 oranında azalmış olması verilebilir.

Türkiye’de aile kurma ve evliliğe ilişkin özellikler de aile yapısında görülen değişmelerdendir. Bu özellikler, evlilik yaşı, nikâh türü, evlilik kararı ve akraba evliliğini içermektedir. Eğitim, cinsiyet, sosyoekonomik statü ve bölgesel farklılıklar aile kurma ve evliliğe ilişkin özellikleri etkilemektedir.

Türkiye’de Aile Politikaları ve Destek Hizmetleri

Aile politikaları faaliyet alanlarına ve politika amaçlarına göre farklı şekillerde sınıflandırılmaktadır. Faaliyet alanlarına göre yapılan sınıflamada aile politikaları üç başlıkta incelenmektedir. Bunlar, aile davranışının yasal düzenlenmesi, aile gelirini destekleyen politikalar ve aile hizmetlerine ilişkin politikalardan oluşmaktadır.

Aile davranışının yasal düzenlenmesine yönelik politikalar evlilik, boşanma, cinsellik, doğum kontrolü ve kürtaj, ebeveyn hak ve sorumlulukları ve çocukların korunmasına alanlarında kanunları içermektedir. Aile gelirini destekleyen politikalar vergi indirimleri, aile ve çocuk yardımları, doğum izni ve yardımları ve çocuk desteğinin güçlendirilmesini içermektedir. Aile hizmetlerine ilişkin politikalar ise çocuk bakım hizmetleri, devlet destekli konut, sosyal hizmetler ve halk sağlığı konularında verilen hizmetlere yöneliktir. Aile politikalarını amaçlarına göre sınıflandıran yaklaşımda ise aileyi güçlendirme, aileyi koruma ve aileyi destekleme amaçlarına yer verilmektedir.

Güçlendirme politikaları kapsamında alınan önlemler arasında çalışan ebeveynler için doğum öncesi ve sonrasında izinler, çocuğun hastalığı gibi durumlarda eğitim amaçlı izin kullanımı, çocuk sayısı veya çalışmayan eşten dolayı yapılan vergi indirimleri, sosyal yardımlar ve sosyal güvenlik sisteminde emeklilik ve çocuk yardımı gibi konularda gözetilen haklar yer almaktadır.

Aileyi koruyucu politikalar aile hayatını geliştirmeye yönelik eğitim ve danışma hizmetlerini kapsamaktadır. Koruyucu politikalara eşler arası iletişim, sorun çözme becerileri, çocuk yetiştirme, aile planlaması, kadın sağlığı, ailenin yasal ve sosyal hakları, doğum kontrolü gibi konularda eğitim hizmetleri ve psikolojik danışmanlık ve rehberlik hizmetleri örnek verilebilir.

Son olarak, aileyi desteklemeyi amaçlayan politikalar kreş ve gündüz bakımevi, koruyucu aile hizmeti, yaşlı bakımı gibi ailenin yerini alabilecek kurumların sunduğu hizmetlerle ilgilidir.

Türkiye’de aile politikaları kapsamında aileler için oluşturulmuş pek çok sosyal program ve hizmet bulunmaktadır. Ailelere sunulan bu hizmetlerden bazıları evlilik teşvikleri, sosyal güvenlik ve annelerin emeklilik hakları, doğum öncesi ve sonrası anne ve babaların izin kullanımı, süt izni, evde bakım hizmetleri, eş ve çocuk yardımları, özel gereksinimli çocuklar için eğitim desteği, aile sağlığı, aile danışmanlığı ve rehberliği, okul öncesi eğitim hizmetleri, ayni ve nakdi yardımlar, yaşlı ve engelli bireylerin bakımı şeklinde sıralanabilir. Bu hizmetlerde etkin olan resmi kurumlar Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığını içermektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.