Açıköğretim Ders Notları

Anayasa 2 Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anayasa 2 Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Yargı Organı

Giriş

Devletin üçüncü temel fonksiyonu yargı fonksiyonudur. Çeşitli derecelerdeki bu mahkemelerin tümü yargı organını oluşturmaktadır. Hukuki uyuşmazlıkları yürürlükteki kurallara göre çözme faaliyeti olarak tanımlanan yargı fonksiyonu, bazı açılardan yürütme fonksiyonuna benzemektedir. Bu iki fonksiyon arasındaki en önemli benzerlik, her ikisinin de yasama organı tarafından kabul edilen kuralları uygulamakla yükümlü olmasıdır. Öte yandan yürütme ve idare ile yargı kuruluşları, anayasal fonksiyonlarını yerine getirirken belirli ölçülerde kendi takdir yetkilerini kullanmaktadır. Ne var ki bu iki organın takdir yetkisinin sınırları, kanun koyucu tarafından belirlenmektedir.

Yargı kuruluşlarının anayasal yetkilerini, hukukun üstünlüğünü esas alarak kullanmaları, mahkemelere ve hâkimlere bağımsızlık sunulmasıyla mümkün olmaktadır. Yargının iç bağımsızlığı, yargı mensuplarının bizzat yargı sisteminin kendi içinden gelebilecek her türlü baskı ve müdahaleye karşı korunmasını ifade etmektedir. Yargının dış bağımsızlığı ise yargı mensuplarının yasama ve yürütme ile idari kuruluşlardan gelebilecek her tür baskı ve müdahaleye karşı korunması anlamına gelmektedir.

Yargının kurumsal bağımsızlığı, mahkemelere ve hâkimlere, hiçbir organ veya makamın emir ve talimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını ifade etmektedir. Bireysel bağımsızlık ise yargı mensuplarının anayasa ve kanunlardan kaynaklanan görevlerini yerine getirirken, özlük haklarını kaybedebilecekleri endişesini taşımalarını engellemektedir. Hâkim ve savcıların bireysel bağımsızlıklarının korunmasında en etkili olabilecek güvencelerden biri azil yasağıdır. Azil yasağı, hâkim ve savcıların, görevlerine son verileceği endişesini taşımaksızın anayasal ve yasal yetkilerini kullanmalarını sağlamaktadır. Hâkim ve savcıların kendileri talep etmedikçe, re’sen emekliye sevk edilmelerinin de yasaklanması gerekir.

Yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını sağlayan bir başka önemli araç ise, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisinin özerk kurullara ait olmasıdır. Hâkim ve savcıların özlük hakları, ilk kez mesleğe kabul edilme, tayin, terfi ve disiplin işlemleri gibi konuları içermektedir. Yargı mensuplarının özlük hakları üzerinde karar verme yetkisine sahip organlara, literatürde, ‘yargı konseyi’ adı verilmektedir.

Osmanlı-Türk Anayasaları’nda Yargı Organı ve Yargı Fonksiyonuna İlişkin Düzenlemeler

1876 Kanun-i Esasi

Kanun-i Esasi, yargıyı “Mehakim” başlıklı 8. bölümünde 81-95. maddeleri arasında düzenlemiştir. 81. madde hâkimlerin azil yasağına yer vermektedir. 82. madde, mahkemelerin aleniyetini, 83. madde hak arama özgürlüğünü, 84. madde, mahkemelerin yetkili oldukları konularda kendilerine intikal eden uyuşmazlıkları çözmekle yükümlü olduklarını, 86. madde, mahkemelerin kurumsal bağımsızlığını, 88. madde ise mahkemelerin sınıf, yetki ve görev paylaşımlarının kanunla düzenleneceğini hükme bağlamaktadır. 89. maddede olağanüstü yetkileri haiz mahkemelerin kurulmaları yasaklanmıştır. 90. madde, hâkimlerin hâkimlik mesleği dışında maaşlı başka bir devlet görevini kabul edemeyeceklerini düzenlemektedir. 91. maddeyle savcılık kurumu anayasallaştırılarak, savcıların görev ve derecelerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Kanun-i Esasi, 92-95. maddeleri arasında Divân-ı Âli’yi düzenleyerek vekillerin, temyiz mahkemesi başkan ve üyelerinin ve padişah aleyhine suç işleyenlerin bu mahkemede yargılanacağını hükme bağlamıştır. Kanun-i Esasinin yargıya ilişkin düzenlemeleri, Batı’daki emsallerine paralel niteliktedir.

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu

1924 Anayasası 8. maddesinde “Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır” hükmüne yer vermektedir. Yargıya ilişkin diğer düzenlemeler ise Anayasanın “Kuvvei Kazaiye”, yani “Yargı Erki” başlıklı 4. bölümünde, 53-67. maddeleri arasında yer almaktadır. Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus, 1924 Anayasasının yasama ve yürütmeden bir ‘görev’ olarak söz etmesine karşılık, yargı için ‘kuvvet’ deyimini kullanmasıdır. Ancak bu düzenlemeler, mahkemeleri ve hâkimleri yasama ve yürütme karşısında bütünüyle güvencesiz bırakmıştır.

Anayasanın 53. maddesi, mahkemelerin kuruluşu ile görev ve yetkilerinin kanunla gösterileceğini düzenlemektedir. 54. madde, mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsızlıklarını düzenleyen hükme yer vermektedir. 55. madde ise hâkimlerin azledilemeyecekleri anlamına gelen bir hükme yer vermektedir. Bu hüküm ilk bakışta hâkimlere azil yasağı güvencesinin sunulduğu izlenimini vermektedir. Ne var ki madde, kanun koyucuya sunduğu sınırsız takdir yetkisiyle, hâkimlik mesleğini güvencesiz hale getirmiştir. Benzer şekilde 56. madde, hâkimlerin özlük hakları konusunda kanun koyucuya sınırsız bir yetki sunmaktadır.

Öte yandan 1924 Anayasası, Şura-ı Devleti (Danıştay), ‘Yargı’ değil, ‘Yürütme’ başlıklı bölümünde 51. maddede düzenlemiş, nizamnameleri (tüzükler) denetleme yetkisini 52. maddeyle Şura-ı Devlete değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine tanımıştır.

Nihayet 1924 Anayasası, TBMM’nin görevlerini düzenleyen 26. maddesinde, kanunları yorumlama yetkisini TBMM’ne tanımıştır. Oysa kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, kanunları yorumlama yetkisi, yargı organına ait olmalıdır.

1961 Anayasası

1961 Anayasasının yargıya ilişkin düzenlemelerinde dikkat çeken önemli bir özellik, bu Anayasanın 6. maddesinde yürütmeyi bir görev olarak düzenlemesine karşılık, 7. maddesinde yargıyı bir yetki olarak hükme bağlamasıdır. Anayasanın 132-138. maddeleri arasında yer alan düzenlemeler ise yargının kurumsal ve bireysel bağımsızlığını eksiksiz olarak hükme bağlamıştır.

Anayasanın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 132. maddesi, yargının kurumsal bağımsızlığını güvence altına alan şu hükme yer vermektedir: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dâva hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”.

Öte yandan Anayasa, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumak amacıyla “Hâkimlik Teminatı” başlıklı 133. maddesinde azil yasağına yer vermiştir. Elbette hâkimler görevlerini hukuk devletinin icaplarına uygun olarak, hukuka uygun bir biçimde yerine getirmek zorundadır. Nitekim madde, 2. fıkrasında, azil yasağının mutlak bir teminat olmadığını, haklı nedenlerin varlığı halinde, hâkimlerin görevlerine son verilebileceğini düzenleyen bir hükme yer vermiştir. Bu hükme göre: “Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlarla görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar ve meslekte kalmalarının caiz olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır”.

Anayasa, hâkimlere tanıdığı güvenceyi 137. maddesiyle savcılar yönünden hükme bağlamıştır. Bu maddeye göre: “Kanun, Cumhuriyet Savcılarının ve Kanun sözcülerinin özlük işlerinde ve görevlerini yapmalarında teminat sağlayıcı hükümler koyar. Cumhuriyet Başsavcısı, Baş kanun sözcüsü ve Askerî Yargıtay Başsavcısı, yüksek mahkemeler hâkimleri hakkındaki hükümlere tâbidir”.

Bireysel bağımsızlığın diğer unsuru, yargı mensuplarının özlük hakları konusunda karar verme yetkisinin özerk kurullara ait olması, böylece yargı mensuplarının görevlerinin gereklerini yerine getirirlerken, özlük haklarından mahrum kalabilecekleri endişesini taşımamalarıdır. Anayasa bu maksatla 134. maddesinde, hâkimlerin özlük haklarına ilişkin tüm hususların yargının bağımsızlığı esasına uygun olarak kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır.

Öte yandan Anayasa, hâkimlerin özlük haklarına ilişkin konularda karar verme yetkisini 143. maddesiyle Yüksek Hâkimler Kuruluna sunmuştur. Anayasa, Yüksek Hâkimler Kurulu üyelerinin tümünün yargıçlık mesleğinden geldiği bir modele yer vermiştir. Ancak Anayasa, bu Kurulda sadece yüksek yargı kuruluşlarında görev yapan hâkimlere değil, birinci sınıfa ayrılmış olmak koşuluyla alt derece mahkemelerinde görev yapan hâkimlere de üye olma olanağını sunmuştur. Nihayet Anayasa, Yüksek Hâkimler Kurulunun 6 asıl 2 yedek üyesini seçme yetkisini TBMM’ne tanımak suretiyle, bu organa demokratik meşruiyet ve hesap verirlik sağlamıştır. Ne var ki Anayasanın bu hükmü, 20.09.1971 tarih 1488 sayılı Kanunla değiştirilerek, Kurulun asıl ve yedek tüm üyelerinin Yargıtay tarafından seçildiği bir model yaratılmıştır. 1961 Anayasasının 137. maddesinde 20.09.1971 tarih 1488 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisi Yüksek Savcılar Kuruluna tanınmıştır.

Nihayet 1961 Anayasası, 31. maddesinde hak arama hürriyetini, 135. maddesinde duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olmasını, 139 vd. maddelerinde ise yüksek mahkemeleri düzenlemektedir. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın yer verdiği yüksek yargı kuruluşları arasındadır. Yüksek Hâkimler Kurulu da yüksek mahkemeler başlığı altında yer aldığı halde, bu Kurul, yüksek bir yargı organı olmayıp, hâkimlerin özlük hakları üzerinde karar veren idari bir organdır.

1982 Anayasası

1982 Anayasası, “Yargı yetkisi” başlıklı 9. maddesinde, bu yetkinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hükmüne yer vermekte, 138-144. maddeler arasındaki hükümleri ile de yargının kurumsal ve bireysel bağımsızlığını düzenlemektedir. Anayasanın 138. maddesi, mahkemeleri ve hâkimleri siyasal organlardan gelebilecek her türlü baskı ve müdahaleye karşı koruyan bir hükme yer vermekte, böylece yargının kurumsal bağımsızlığını güvence altına almaktadır.

1982 Anayasası 139. maddesinde yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumak amacıyla hâkim ve savcıların azledilemeyecekleri ve kendileri talep etmedikçe, re’sen emekliye sevk edilemeyecekleri kuralına yer vermektedir. 1961 Anayasası 133. maddesinde sadece hâkimlik teminatına yer verdiği halde, 1982 Anayasası 139. maddesiyle bu teminatı savcılara da teşmil etmiştir.

Öte yandan 1982 Anayasası, 140. maddenin 3. fıkrasıyla hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili tüm hususların, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır. Bu hüküm de yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumayı amaçlamaktadır. 1961 Anayasasının 134. maddesiyle hâkimlere sunduğu güvence, 1982 Anayasasının 140. maddesiyle savcıları da kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

Nihayet 1982 Anayasası, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisini 159. maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna tanımıştır. 1982 Anayasasının HSYK’nu düzenleyen 159. maddesi, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarının korunması bakımından güvenceli bir yapı yaratmamıştır. HSYK kararlarının özellikle son yıllarda kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açması, Anayasanın, Kurulu düzenleyen 159. maddesinin 07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanunla değiştirilmesi sonucunu yaratmıştır.

2010 Anayasa Değişikliği ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yeni Yapısı

07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanun, Anayasanın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu düzenleyen 159. maddesinde önemli değişiklikler yapmıştır. Değişik 159. maddeye göre: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir.”

Görüldüğü gibi bu değişiklik, HSYK’nın üye sayısını Türkiye’deki yargı mekanizmasının büyüklüğüne uygun olarak artırmıştır. Üyelerin farklı kaynaklardan gelmesini ve yargının tüm basamaklarının bu organda temsilini sağlamıştır. 159. maddenin ilk metninin, HSYK üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanına sunduğu dolaylı yetkiyi sona erdirmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanına 4 üyeyi doğrudan seçme yetkisi tanımıştır. Buna ek olarak, Kurulun üç daire ve bir genel kurul halinde çalışması benimsenerek, etkin bir iç denetim sistemi yaratılmıştır. Bundan başka, Kurulun meslekten men cezalarına karşı yargı yolu açılarak, hukuk devletinin önündeki önemli bir engel aşılmıştır. Bütün bu yeniliklerin, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını daha etkin olarak koruyacağı düşünülmüştür. Ne var ki HSYK’nin bu yeni yapısı, beklenenin aksine sonuçlar doğurmuştur. 2010 Anayasa değişikliği sonrasında HSYK, aşırı ölçüde siyasallaşarak yargı gücünün siyasal çatışmaların vasıtası haline dönüşmesine yol açmıştır.

21.01.2017 Tarihli 6771 Sayılı Kanunun Yarattığı Değişiklik

21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Anayasa değişikliğiyle kurulun resmî adı, üye kompozisyonu, üyelerin seçiminde izlenen yöntem bir kez daha önemli ölçüde değiştirildi. Değişikliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte, kurulun resmî adı Hâkimler ve Savcılar Kurulu şeklini aldı.

6771 sayılı Kanunla değişik 159. maddeye göre, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır.”

2010 Anayasa değişikliği ile o zamanki adı HSYK olan kurul, yirmi iki asıl on iki yedek üyeden oluşmakta ve üç daire halinde çalışmaktaydı. 2017 değişikliği, yedek üyelik statüsünü sona erdirmiş; kurulun on üç üyeden oluşacağını ve iki daire halinde çalışacağını düzenlemiştir. Dahası, 2017 değişikliğiyle kurulun dört üyesinin Cumhurbaşkanı, yedi üyesinin TBMM tarafından seçileceği hükme bağlanmıştır. Adalet Bakanının kurulun başkanı olduğu, Adalet Bakanı Müsteşarının ise kurulun tabiî üyesi olduğu, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana devam edegelen bir özelliktir. 2017 değişikliğinden sonra da kurulun meslekten men cezasına ilişkin olan kararları yargı denetimine açıktır; diğer kararları üzerinde ise yargı denetimi yapılamamaktadır.

Yüksek Yargı Kuruluşları

1982 Anayasası, 146-160. maddeleri arasında yüksek yargı kuruluşlarını düzenlemektedir. Anayasanın 146-153. maddeleri arasındaki hükümler, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, çalışma ve yargılama usulü gibi hususları düzenlemektedir.

Anayasa 154. maddesiyle adliye mahkemelerinde görülmekte olan uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Yargıtay’ı düzenlemektedir. Bu maddeye göre: “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Yargıtay’ın kuruluşu, işleyişi, Başkan, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin nitelikleri ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

155. madde ise, idari uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Danıştay’ı düzenlemektedir. Bu hükme göre: “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, davaları görmek, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir. Danıştay üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı; tarafından seçilir. Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Danıştay’ın, kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idarî yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

Anayasanın 156. maddesi Askeri Yargıtay’ı, 157. maddesi Askeri Yüksek İdare Mahkemesini, 158. maddesi Uyuşmazlık Mahkemesini, 160. maddesi ise Sayıştay’ı düzenlemektedir. 21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Kanun, Anayasanın Askerî Yargıtay’ı düzenleyen 156., Askerî Yüksek İdare Mahkemeleri düzenleyen 157. maddesini ilga etmiştir.

Tıpkı 1961 Anayasası gibi 1982 Anayasası da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, yüksek mahkemeler başlığı altında hükme bağlamıştır. Oysa HSYK, bir yüksek yargı kuruluşu olmayıp, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisine sahip bir idari organdır.

Giriş

Devletin üçüncü temel fonksiyonu yargı fonksiyonudur. Çeşitli derecelerdeki bu mahkemelerin tümü yargı organını oluşturmaktadır. Hukuki uyuşmazlıkları yürürlükteki kurallara göre çözme faaliyeti olarak tanımlanan yargı fonksiyonu, bazı açılardan yürütme fonksiyonuna benzemektedir. Bu iki fonksiyon arasındaki en önemli benzerlik, her ikisinin de yasama organı tarafından kabul edilen kuralları uygulamakla yükümlü olmasıdır. Öte yandan yürütme ve idare ile yargı kuruluşları, anayasal fonksiyonlarını yerine getirirken belirli ölçülerde kendi takdir yetkilerini kullanmaktadır. Ne var ki bu iki organın takdir yetkisinin sınırları, kanun koyucu tarafından belirlenmektedir.

Yargı kuruluşlarının anayasal yetkilerini, hukukun üstünlüğünü esas alarak kullanmaları, mahkemelere ve hâkimlere bağımsızlık sunulmasıyla mümkün olmaktadır. Yargının iç bağımsızlığı, yargı mensuplarının bizzat yargı sisteminin kendi içinden gelebilecek her türlü baskı ve müdahaleye karşı korunmasını ifade etmektedir. Yargının dış bağımsızlığı ise yargı mensuplarının yasama ve yürütme ile idari kuruluşlardan gelebilecek her tür baskı ve müdahaleye karşı korunması anlamına gelmektedir.

Yargının kurumsal bağımsızlığı, mahkemelere ve hâkimlere, hiçbir organ veya makamın emir ve talimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını ifade etmektedir. Bireysel bağımsızlık ise yargı mensuplarının anayasa ve kanunlardan kaynaklanan görevlerini yerine getirirken, özlük haklarını kaybedebilecekleri endişesini taşımalarını engellemektedir. Hâkim ve savcıların bireysel bağımsızlıklarının korunmasında en etkili olabilecek güvencelerden biri azil yasağıdır. Azil yasağı, hâkim ve savcıların, görevlerine son verileceği endişesini taşımaksızın anayasal ve yasal yetkilerini kullanmalarını sağlamaktadır. Hâkim ve savcıların kendileri talep etmedikçe, re’sen emekliye sevk edilmelerinin de yasaklanması gerekir.

Yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını sağlayan bir başka önemli araç ise, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisinin özerk kurullara ait olmasıdır. Hâkim ve savcıların özlük hakları, ilk kez mesleğe kabul edilme, tayin, terfi ve disiplin işlemleri gibi konuları içermektedir. Yargı mensuplarının özlük hakları üzerinde karar verme yetkisine sahip organlara, literatürde, ‘yargı konseyi’ adı verilmektedir.

Osmanlı-Türk Anayasaları’nda Yargı Organı ve Yargı Fonksiyonuna İlişkin Düzenlemeler

1876 Kanun-i Esasi

Kanun-i Esasi, yargıyı “Mehakim” başlıklı 8. bölümünde 81-95. maddeleri arasında düzenlemiştir. 81. madde hâkimlerin azil yasağına yer vermektedir. 82. madde, mahkemelerin aleniyetini, 83. madde hak arama özgürlüğünü, 84. madde, mahkemelerin yetkili oldukları konularda kendilerine intikal eden uyuşmazlıkları çözmekle yükümlü olduklarını, 86. madde, mahkemelerin kurumsal bağımsızlığını, 88. madde ise mahkemelerin sınıf, yetki ve görev paylaşımlarının kanunla düzenleneceğini hükme bağlamaktadır. 89. maddede olağanüstü yetkileri haiz mahkemelerin kurulmaları yasaklanmıştır. 90. madde, hâkimlerin hâkimlik mesleği dışında maaşlı başka bir devlet görevini kabul edemeyeceklerini düzenlemektedir. 91. maddeyle savcılık kurumu anayasallaştırılarak, savcıların görev ve derecelerinin kanunla düzenleneceği öngörülmüştür. Kanun-i Esasi, 92-95. maddeleri arasında Divân-ı Âli’yi düzenleyerek vekillerin, temyiz mahkemesi başkan ve üyelerinin ve padişah aleyhine suç işleyenlerin bu mahkemede yargılanacağını hükme bağlamıştır. Kanun-i Esasinin yargıya ilişkin düzenlemeleri, Batı’daki emsallerine paralel niteliktedir.

1924 Teşkilat-ı Esasiye Kanunu

1924 Anayasası 8. maddesinde “Yargı hakkı, millet adına usul ve kanuna göre bağımsız mahkemeler tarafından kullanılır” hükmüne yer vermektedir. Yargıya ilişkin diğer düzenlemeler ise Anayasanın “Kuvvei Kazaiye”, yani “Yargı Erki” başlıklı 4. bölümünde, 53-67. maddeleri arasında yer almaktadır. Burada üzerinde durulması gereken önemli bir husus, 1924 Anayasasının yasama ve yürütmeden bir ‘görev’ olarak söz etmesine karşılık, yargı için ‘kuvvet’ deyimini kullanmasıdır. Ancak bu düzenlemeler, mahkemeleri ve hâkimleri yasama ve yürütme karşısında bütünüyle güvencesiz bırakmıştır.

Anayasanın 53. maddesi, mahkemelerin kuruluşu ile görev ve yetkilerinin kanunla gösterileceğini düzenlemektedir. 54. madde, mahkemelerin ve hâkimlerin bağımsızlıklarını düzenleyen hükme yer vermektedir. 55. madde ise hâkimlerin azledilemeyecekleri anlamına gelen bir hükme yer vermektedir. Bu hüküm ilk bakışta hâkimlere azil yasağı güvencesinin sunulduğu izlenimini vermektedir. Ne var ki madde, kanun koyucuya sunduğu sınırsız takdir yetkisiyle, hâkimlik mesleğini güvencesiz hale getirmiştir. Benzer şekilde 56. madde, hâkimlerin özlük hakları konusunda kanun koyucuya sınırsız bir yetki sunmaktadır.

Öte yandan 1924 Anayasası, Şura-ı Devleti (Danıştay), ‘Yargı’ değil, ‘Yürütme’ başlıklı bölümünde 51. maddede düzenlemiş, nizamnameleri (tüzükler) denetleme yetkisini 52. maddeyle Şura-ı Devlete değil, Türkiye Büyük Millet Meclisine tanımıştır.

Nihayet 1924 Anayasası, TBMM’nin görevlerini düzenleyen 26. maddesinde, kanunları yorumlama yetkisini TBMM’ne tanımıştır. Oysa kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince, kanunları yorumlama yetkisi, yargı organına ait olmalıdır.

1961 Anayasası

1961 Anayasasının yargıya ilişkin düzenlemelerinde dikkat çeken önemli bir özellik, bu Anayasanın 6. maddesinde yürütmeyi bir görev olarak düzenlemesine karşılık, 7. maddesinde yargıyı bir yetki olarak hükme bağlamasıdır. Anayasanın 132-138. maddeleri arasında yer alan düzenlemeler ise yargının kurumsal ve bireysel bağımsızlığını eksiksiz olarak hükme bağlamıştır.

Anayasanın “Mahkemelerin Bağımsızlığı” başlıklı 132. maddesi, yargının kurumsal bağımsızlığını güvence altına alan şu hükme yer vermektedir: “Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna, hukuka ve vicdani kanaatlarına göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz. Görülmekte olan bir dâva hakkında Yasama Meclislerinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez”.

Öte yandan Anayasa, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumak amacıyla “Hâkimlik Teminatı” başlıklı 133. maddesinde azil yasağına yer vermiştir. Elbette hâkimler görevlerini hukuk devletinin icaplarına uygun olarak, hukuka uygun bir biçimde yerine getirmek zorundadır. Nitekim madde, 2. fıkrasında, azil yasağının mutlak bir teminat olmadığını, haklı nedenlerin varlığı halinde, hâkimlerin görevlerine son verilebileceğini düzenleyen bir hükme yer vermiştir. Bu hükme göre: “Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş olanlarla görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak anlaşılanlar ve meslekte kalmalarının caiz olmadığına karar verilenler hakkında kanundaki istisnalar saklıdır”.

Anayasa, hâkimlere tanıdığı güvenceyi 137. maddesiyle savcılar yönünden hükme bağlamıştır. Bu maddeye göre: “Kanun, Cumhuriyet Savcılarının ve Kanun sözcülerinin özlük işlerinde ve görevlerini yapmalarında teminat sağlayıcı hükümler koyar. Cumhuriyet Başsavcısı, Baş kanun sözcüsü ve Askerî Yargıtay Başsavcısı, yüksek mahkemeler hâkimleri hakkındaki hükümlere tâbidir”.

Bireysel bağımsızlığın diğer unsuru, yargı mensuplarının özlük hakları konusunda karar verme yetkisinin özerk kurullara ait olması, böylece yargı mensuplarının görevlerinin gereklerini yerine getirirlerken, özlük haklarından mahrum kalabilecekleri endişesini taşımamalarıdır. Anayasa bu maksatla 134. maddesinde, hâkimlerin özlük haklarına ilişkin tüm hususların yargının bağımsızlığı esasına uygun olarak kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır.

Öte yandan Anayasa, hâkimlerin özlük haklarına ilişkin konularda karar verme yetkisini 143. maddesiyle Yüksek Hâkimler Kuruluna sunmuştur. Anayasa, Yüksek Hâkimler Kurulu üyelerinin tümünün yargıçlık mesleğinden geldiği bir modele yer vermiştir. Ancak Anayasa, bu Kurulda sadece yüksek yargı kuruluşlarında görev yapan hâkimlere değil, birinci sınıfa ayrılmış olmak koşuluyla alt derece mahkemelerinde görev yapan hâkimlere de üye olma olanağını sunmuştur. Nihayet Anayasa, Yüksek Hâkimler Kurulunun 6 asıl 2 yedek üyesini seçme yetkisini TBMM’ne tanımak suretiyle, bu organa demokratik meşruiyet ve hesap verirlik sağlamıştır. Ne var ki Anayasanın bu hükmü, 20.09.1971 tarih 1488 sayılı Kanunla değiştirilerek, Kurulun asıl ve yedek tüm üyelerinin Yargıtay tarafından seçildiği bir model yaratılmıştır. 1961 Anayasasının 137. maddesinde 20.09.1971 tarih 1488 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisi Yüksek Savcılar Kuruluna tanınmıştır.

Nihayet 1961 Anayasası, 31. maddesinde hak arama hürriyetini, 135. maddesinde duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olmasını, 139 vd. maddelerinde ise yüksek mahkemeleri düzenlemektedir. Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi, Anayasanın yer verdiği yüksek yargı kuruluşları arasındadır. Yüksek Hâkimler Kurulu da yüksek mahkemeler başlığı altında yer aldığı halde, bu Kurul, yüksek bir yargı organı olmayıp, hâkimlerin özlük hakları üzerinde karar veren idari bir organdır.

1982 Anayasası

1982 Anayasası, “Yargı yetkisi” başlıklı 9. maddesinde, bu yetkinin Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılacağı hükmüne yer vermekte, 138-144. maddeler arasındaki hükümleri ile de yargının kurumsal ve bireysel bağımsızlığını düzenlemektedir. Anayasanın 138. maddesi, mahkemeleri ve hâkimleri siyasal organlardan gelebilecek her türlü baskı ve müdahaleye karşı koruyan bir hükme yer vermekte, böylece yargının kurumsal bağımsızlığını güvence altına almaktadır.

1982 Anayasası 139. maddesinde yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumak amacıyla hâkim ve savcıların azledilemeyecekleri ve kendileri talep etmedikçe, re’sen emekliye sevk edilemeyecekleri kuralına yer vermektedir. 1961 Anayasası 133. maddesinde sadece hâkimlik teminatına yer verdiği halde, 1982 Anayasası 139. maddesiyle bu teminatı savcılara da teşmil etmiştir.

Öte yandan 1982 Anayasası, 140. maddenin 3. fıkrasıyla hâkim ve savcıların özlük haklarıyla ilgili tüm hususların, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak kanunla düzenleneceğini hükme bağlamıştır. Bu hüküm de yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını korumayı amaçlamaktadır. 1961 Anayasasının 134. maddesiyle hâkimlere sunduğu güvence, 1982 Anayasasının 140. maddesiyle savcıları da kapsayacak biçimde genişletilmiştir.

Nihayet 1982 Anayasası, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisini 159. maddesiyle Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna tanımıştır. 1982 Anayasasının HSYK’nu düzenleyen 159. maddesi, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarının korunması bakımından güvenceli bir yapı yaratmamıştır. HSYK kararlarının özellikle son yıllarda kamuoyunda ciddi tartışmalara yol açması, Anayasanın, Kurulu düzenleyen 159. maddesinin 07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanunla değiştirilmesi sonucunu yaratmıştır.

2010 Anayasa Değişikliği ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yeni Yapısı

07.05.2010 tarih 5982 sayılı Kanun, Anayasanın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu düzenleyen 159. maddesinde önemli değişiklikler yapmıştır. Değişik 159. maddeye göre: “Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yirmi iki asıl ve on iki yedek üyeden oluşur; üç daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, dört asıl üyesi, nitelikleri kanunda belirtilen; yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Cumhurbaşkanınca, üç asıl ve üç yedek üyesi Yargıtay üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca, iki asıl ve iki yedek üyesi Danıştay üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca, bir asıl ve bir yedek üyesi Türkiye Adalet Akademisi Genel Kurulunca kendi üyeleri arasından, yedi asıl ve dört yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından adlî yargı hâkim ve savcılarınca, üç asıl ve iki yedek üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcılarınca, dört yıl için seçilir.”

Görüldüğü gibi bu değişiklik, HSYK’nın üye sayısını Türkiye’deki yargı mekanizmasının büyüklüğüne uygun olarak artırmıştır. Üyelerin farklı kaynaklardan gelmesini ve yargının tüm basamaklarının bu organda temsilini sağlamıştır. 159. maddenin ilk metninin, HSYK üyelerinin seçiminde Cumhurbaşkanına sunduğu dolaylı yetkiyi sona erdirmiştir. Bunun yerine, Cumhurbaşkanına 4 üyeyi doğrudan seçme yetkisi tanımıştır. Buna ek olarak, Kurulun üç daire ve bir genel kurul halinde çalışması benimsenerek, etkin bir iç denetim sistemi yaratılmıştır. Bundan başka, Kurulun meslekten men cezalarına karşı yargı yolu açılarak, hukuk devletinin önündeki önemli bir engel aşılmıştır. Bütün bu yeniliklerin, yargı mensuplarının bireysel bağımsızlıklarını daha etkin olarak koruyacağı düşünülmüştür. Ne var ki HSYK’nin bu yeni yapısı, beklenenin aksine sonuçlar doğurmuştur. 2010 Anayasa değişikliği sonrasında HSYK, aşırı ölçüde siyasallaşarak yargı gücünün siyasal çatışmaların vasıtası haline dönüşmesine yol açmıştır.

21.01.2017 Tarihli 6771 Sayılı Kanunun Yarattığı Değişiklik

21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Anayasa değişikliğiyle kurulun resmî adı, üye kompozisyonu, üyelerin seçiminde izlenen yöntem bir kez daha önemli ölçüde değiştirildi. Değişikliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte, kurulun resmî adı Hâkimler ve Savcılar Kurulu şeklini aldı.

6771 sayılı Kanunla değişik 159. maddeye göre, “Hâkimler ve Savcılar Kurulu, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulur ve görev yapar. Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Kurulun, üç üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş adlî yargı hâkim ve savcıları arasından, bir üyesi birinci sınıf olup, birinci sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş idarî yargı hâkim ve savcıları arasından Cumhurbaşkanınca; üç üyesi Yargıtay üyeleri, bir üyesi Danıştay üyeleri, üç üyesi nitelikleri kanunda belirtilen yükseköğretim kurumlarının hukuk dallarında görev yapan öğretim üyeleri ile avukatlar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Öğretim üyeleri ile avukatlar arasından seçilen üyelerden, en az birinin öğretim üyesi ve en az birinin de avukat olması zorunludur. Kurulun Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek üyeliklerine ilişkin başvurular, Meclis Başkanlığına yapılır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, her bir üye için ayrı ayrı gizli oyla seçim yapar. Birinci oylamada üye tamsayısının üçte iki çoğunluğu; bu oylamada seçimin sonuçlandırılamaması halinde, ikinci oylamada üye tamsayısının beşte üç çoğunluğu aranır. İkinci oylamada da üye seçilemediği takdirde en çok oyu alan iki aday arasında ad çekme usulü ile üye seçimi tamamlanır.”

2010 Anayasa değişikliği ile o zamanki adı HSYK olan kurul, yirmi iki asıl on iki yedek üyeden oluşmakta ve üç daire halinde çalışmaktaydı. 2017 değişikliği, yedek üyelik statüsünü sona erdirmiş; kurulun on üç üyeden oluşacağını ve iki daire halinde çalışacağını düzenlemiştir. Dahası, 2017 değişikliğiyle kurulun dört üyesinin Cumhurbaşkanı, yedi üyesinin TBMM tarafından seçileceği hükme bağlanmıştır. Adalet Bakanının kurulun başkanı olduğu, Adalet Bakanı Müsteşarının ise kurulun tabiî üyesi olduğu, Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana devam edegelen bir özelliktir. 2017 değişikliğinden sonra da kurulun meslekten men cezasına ilişkin olan kararları yargı denetimine açıktır; diğer kararları üzerinde ise yargı denetimi yapılamamaktadır.

Yüksek Yargı Kuruluşları

1982 Anayasası, 146-160. maddeleri arasında yüksek yargı kuruluşlarını düzenlemektedir. Anayasanın 146-153. maddeleri arasındaki hükümler, Anayasa Mahkemesinin kuruluşu, görev ve yetkileri, çalışma ve yargılama usulü gibi hususları düzenlemektedir.

Anayasa 154. maddesiyle adliye mahkemelerinde görülmekte olan uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Yargıtay’ı düzenlemektedir. Bu maddeye göre: “Yargıtay, adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adlî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Yargıtay üyeleri, birinci sınıfa ayrılmış adlî yargı hâkim ve Cumhuriyet savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ile ve gizli oyla seçilir. Yargıtay Birinci Başkanı, birinci başkanvekilleri ve daire başkanları kendi üyeleri arasından Yargıtay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler; süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekili, Yargıtay Genel Kurulunun kendi üyeleri arasından gizli oyla belirleyeceği beşer aday arasından Cumhurbaşkanı tarafından dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Yargıtay’ın kuruluşu, işleyişi, Başkan, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Cumhuriyet Başsavcısı ve Cumhuriyet Başsavcıvekilinin nitelikleri ve seçim usulleri, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

155. madde ise, idari uyuşmazlıkların temyiz mercii olan Danıştay’ı düzenlemektedir. Bu hükme göre: “Danıştay, idarî mahkemelerce verilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunla gösterilen belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar. Danıştay, davaları görmek, kamu hizmetleri ile ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmeleri hakkında iki ay içinde düşüncesini bildirmek, idarî uyuşmazlıkları çözmek ve kanunla gösterilen diğer işleri yapmakla görevlidir. Danıştay üyelerinin dörtte üçü, birinci sınıf idarî yargı hâkim ve savcıları ile bu meslekten sayılanlar arasından Hâkimler ve Savcılar Kurulu; dörtte biri, nitelikleri kanunda belirtilen görevliler arasından Cumhurbaşkanı; tarafından seçilir. Danıştay Başkanı, Başsavcı, başkanvekilleri ve daire başkanları, kendi üyeleri arasından Danıştay Genel Kurulunca üye tamsayısının salt çoğunluğu ve gizli oyla dört yıl için seçilirler. Süresi bitenler yeniden seçilebilirler. Danıştay’ın, kuruluşu, işleyişi, Başkan, Başsavcı, başkanvekilleri, daire başkanları ile üyelerinin nitelikleri ve seçim usulleri, idarî yargının özelliği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.”

Anayasanın 156. maddesi Askeri Yargıtay’ı, 157. maddesi Askeri Yüksek İdare Mahkemesini, 158. maddesi Uyuşmazlık Mahkemesini, 160. maddesi ise Sayıştay’ı düzenlemektedir. 21.01.2017 tarihli 6771 sayılı Kanun, Anayasanın Askerî Yargıtay’ı düzenleyen 156., Askerî Yüksek İdare Mahkemeleri düzenleyen 157. maddesini ilga etmiştir.

Tıpkı 1961 Anayasası gibi 1982 Anayasası da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu, yüksek mahkemeler başlığı altında hükme bağlamıştır. Oysa HSYK, bir yüksek yargı kuruluşu olmayıp, hâkim ve savcıların özlük hakları konusunda karar verme yetkisine sahip bir idari organdır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.