Açıköğretim Ders Notları

Anayasa 1 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anayasa 1 Dersi 8. Ünite Sorularla Öğrenelim için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

1982 Anayasası

1. Soru

Millî Güvenlik Konseyi (MGK), 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına yönetime el koyana kadar ülkede hakim olan siyasal ve toplumsal düzen ne durumdadır?  

Cevap

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.


2. Soru

Milli Güvenlik Konseyinin anayasal faaliyeti nedir? 

Cevap

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurdu. Böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazandı. Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 1. maddesi 1961 Anayasası ile bu Anayasada yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlamaktaydı.


3. Soru

Milli Güvenlik Konseyi kimlerden oluşmaktaydı? 

Cevap

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.


4. Soru

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla askıya aldığı anayasal hükümler nelerdir? 

Cevap

1961 Anayasası’nın pek çok hükmünün askıya alındığını gösteren düzenlemelere yer veriyordu. Nitekim Kanunun 2. maddesi, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; bu Anayasanın TBMM’ne tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Kanunun 6. maddesi ise MGK’nin sadece alelade bir yasama yetkisine değil; aynı zamanda, anayasayı değiştirme yetkisine de sahip olduğunu gösteren şu hükmü içermektedir: “Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.”


5. Soru

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla yargıya ilişkin askıya aldığı hususlar nelerdi? 

Cevap

Kanun, aynı zamanda anayasa yargısı ve idarî yargıyı askıya alan hükümlere de yer vermiştir. Anayasa yargısını askıya alan 3. madde şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”. İdari yargıyı askıya alan 4. madde ise şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez”.


6. Soru

1982 anayasası yapım sürecindeki anayasa yapımına ilişkin kanuni düzenlemeler nelerdir? 

Cevap

12 Eylül 1980’de kurulan MGK, köklü bir siyasî ve hukukî yeniden yapılanma programını uygulayacağını çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklamıştır. Nitekim Konsey, iktidar yetkilerini kullandığı üç yıl boyunca kabul ettiği çok sayıda kanun ve kararnameyle hedefine ulaşmıştır. Şüphesiz bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en etkili araç, yeni bir anayasanın yapımını gerçekleştirmek olmuştur. Bu maksatla Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır.


7. Soru

1982 anayasasının yapımında etkili olan organ nedir? 

Cevap

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. 2485 sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Kanunun 3. maddesi, Danışma Meclisi’nin 160 üyeden oluşacağını, bu üyelerin tümünün MGK tarafından atanacağını hükme bağlamaktadır. Aynı maddeye göre, Konsey, Danışma Meclisi’nin 40 üyesini doğrudan doğruya, 120 üyesini ise dolaylı olarak atayacaktır


8. Soru

Danışma meclisine üye seçilme koşulları nelerdi?

Cevap

Kanunun 4. maddesi, Danışma Meclisi’ne üye seçilmenin koşullarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, 30 yaşı tamamlamak, yüksek öğretim derecesine sahip olmak ve 11 Eylül 1980’de mevcut bulunan siyasî partilerden herhangi birine kayıtlı olmamak, üyeliğin gerektirdiği şartlar arasındadır.


9. Soru

Kurucu meclisin yetkileri nelerdir? 

Cevap

Kanunun 2. maddesi, Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında, ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanımıştır. Madde aynı zamanda, Kurucu Meclisi, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirmiştir.


10. Soru

1982 anayasası halkoylamasında ne kadar olumlu oy almıştır? 

Cevap

1982 Anayasası, 07.11.1982’de yapılan halkoylamasında %8, 63 hayır oyuna karşılık, %91,37 evet oyu ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.


11. Soru

1982 anayasasının temel özellikleri nelerdir? 

Cevap

Anayasanın Kazüistik Olması

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi


12. Soru

Anayasanın kazuistik olması ne demektir? 

Cevap

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Çerçeve anayasa, çok genel ve soyut düzenlemelere yer veren, bu düzenlemelere ilişkin ayrıntıları kanun koyucunun iradesine sunan ve hukuk sisteminin değişenşartlara uygun olarak yorumlanmasında yargı organlarına içtihat oluşturma yetkisi tanıyan bir modeli ifade etmektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, çerçeve bir anayasaya dayanan sistemlerde, içtihat hukuku önemli bir role sahiptir.


13. Soru

Anayasanın katılığı ile kastedilen nedir? 

Cevap

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, âdi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.


14. Soru

1982 anayasasının öngördüğü geçiş sürecine ilişkin temel düzenlemeler nelerdir? 

Cevap

Geçiş sürecini düzenleyen en önemli hükümlerden biri, Anayasa’nın geçici 1. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.


15. Soru

1982 anayasasının benimsediği demokrasi anlayışı nedir? 

Cevap

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir. Gerçekten 1982 Anayasası’nın çeşitli hükümleri incelendiğinde, bu anayasanın çoğulcu demokrasinin gereği olan kurumları şeklen muhafaza ettiği; ancak, yönetilenlerin karar alma sürecine iştirak etmelerini sağlayacak vasıtaları zayıflattığı görülmektedir. Bu yönüyle 1982 Anayasası, halkın siyasetten yabancılaşmasını teşvik eden bir tutum sergilemektedir. Anayasanın siyasî partiler, dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında dayanışma ve işbirliğini yasaklayan düzenlemeleri bu niteliktedir. Ne var ki Anayasa’nın 33, 34, 51, 52, 53, 68, 69, 135. maddelerinde yer alan bu yasaklar, 1995 anayasa değişikliği ile tasfiye edilmiştir. Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’yla dört yıl olarak öngörülen TBMM’nin görev süresini beş yıla çıkarmış; her yasama döneminde sadece bir kez ara seçim yapılabileceği kuralına yer vermiştir. Bu hüküm de depolitizasyonu amaçlar niteliktedir. Ancak 2007’de yapılan değişiklikle, TBMM’nin görev süresi, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ise TBMM’nin görev süresini yeniden beş yıl olarak düzenlemiştir.


16. Soru

1982 anayasası vesayet kurumları nelerdir? 

Cevap

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bu anayasanın Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin ilk fıkrasında yer alan ifadeler, anayasa koyucunun, Cumhurbaşkanlığı’nı parlamenter demokrasinin gerektirdiğinin ötesinde devletin en güçlü aktörü hâline getirdiğini göstermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” Öte yandan 104. madde, Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak aşırı yetkiler tanımıştır. Bundan başka Anayasa, 108. maddesiyle Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak çalışan DDK’yi düzenlemek suretiyle, bu makamın konumunu daha da güçlendirmiştir. Nihayet Anayasa, Cumhurbaşkanı’na tanıdığı Yüksek Öğretim Kurulu’na üye seçme yetkisi dolayısıyla, bu makamı üniversiteleri de denetleyen bir güce kavuşturmuştur. Bu hüküm, aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir


17. Soru

1982 anayasasına göre devletin temel özellikleri nelerdir? 

Cevap

Cumhuriyetçilik

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi


18. Soru

Genel oy ilkesi nedir? 

Cevap

Bu ilke, medeni rüşd yaşına sahip her vatandaşın, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, oy verme hakkına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Genel oy ilkesi, demokratik bir seçim sisteminin temel koşullarından biridir. Ne var ki bu ilke, ancak demokratik uygarlığın belirli bir aşamasında, yakın sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Gerçekten seçim esasının benimsendiği ilk dönemlerde, oy verme hakkı ancak, belirli bir servete veya eğitime sahip olan erkek vatandaşlara tanınmaktaydı. Bu uygulama zamanla terk edildi. Kadınların oy verme hakkına sahip kılınmaları ise, Batı demokrasilerinde dahi ancak, 20. yüzyılda gerçekleşti. Kadınların oy verme hakkı, İngiltere’de 1928, Türkiye’de 1934, Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika’da 1948, İsviçre’de 1971’de kabul edilmiştir.


19. Soru

Eşit oy ilkesi nedir? 

Cevap

Bu ilke, herkesin tek bir oy hakkına sahip olması gerektiği anlamına gelmektedir. Nitekim eşit oy ilkesi literatürde, ‘tek kişi tek oy’ anlamına gelen ‘one man one vote’ tümcesiyle ifade edilmektedir. Tıpkı genel oy ilkesi gibi, eşit oy ilkesi de demokratikleşme sürecinin belirli bir evresinde ortaya çıkmıştır. Bu ilkenin kabulünden önce, servet ve eğitim düzeyi gibi faktörler, bireylerin kaç oya sahip olacakları konusunda etkili olmuştur. Bugün herkesin tek bir oya sahip olması kuralı, istisnasız olarak uygulanmaktadır.


20. Soru

Tek dereceli seçim nedir? 

Cevap

Seçimlerin tek dereceli olması, seçmenlerin doğrudan doğruya temsilcilerini belirleyebilmelerini ifade etmektedir. Buna karşılık seçimlerin iki dereceli olması, seçmenlerin ancak seçici bir kurulu belirleme yetkisine sahip olduğu, karar organlarında yer alacak asıl temsilcilerin ise bu kurul tarafından belirlendiği bir modeldir. Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim usûlü uygulanmıştır. 1946’dan bu yana ise tek dereceli seçim esası uygulanmaktadır.


1. Soru

Millî Güvenlik Konseyi (MGK), 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına yönetime el koyana kadar ülkede hakim olan siyasal ve toplumsal düzen ne durumdadır?  

Cevap

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.

12 Mart müdahalesinin teşvik ettiği anayasa değişiklikleri, öğrenci ve işçi hareketlerinin yatışmasını,şiddet eylemlerinin sona ermesini sağlamamıştır. Tam aksine bu şiddet eylemleri, 1970’lerin ikinci yarısı boyunca kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak devam etmiştir. Üstelik 1973 ve 1977 genel seçimleri sonrasında siyasî partilerden hiçbiri, tek başına hükûmeti kuracak çoğunluğu elde edemediğinden, koalisyon ve azınlık hükûmetlerinin kurulması kaçınılmaz olmuştur. Bu ise ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek, uzun vadeli politikaların izlenmesini önleyen en önemli faktörler arasındadır. 1970’lerin başında sadece sol görüşlü işçi ve öğrencilerle sınırlı olan sokak hareketlerinin sağ akımları da içine alarak genişlemesi, ülkeye hâkim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesine yol açmış; bu kutuplaşmanın TBMM’de temsil edilen siyasî partilere de yansıması, parlamentoyu karar alamaz hâle getirmiştir. Fahri Korutürk’ün cumhurbaşkanlığındaki görev süresini tamamladığı Nisan 1980’den 12 Eylül 1980’e kadar TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamaması, parlamenter sürecin ne ölçüde kilitlendiğinin en açık kanıtıdır.

2. Soru

Milli Güvenlik Konseyinin anayasal faaliyeti nedir? 

Cevap

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurdu. Böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazandı. Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 1. maddesi 1961 Anayasası ile bu Anayasada yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlamaktaydı.

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurdu. Böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazandı. Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 1. maddesi 1961 Anayasası ile bu Anayasada yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlamaktaydı.

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurdu. Böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazandı. Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 1. maddesi 1961 Anayasası ile bu Anayasada yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlamaktaydı.

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurdu. Böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazandı. Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanunun 1. maddesi 1961 Anayasası ile bu Anayasada yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlamaktaydı.

3. Soru

Milli Güvenlik Konseyi kimlerden oluşmaktaydı? 

Cevap

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.

Konsey, Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşmaktadır.

4. Soru

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla askıya aldığı anayasal hükümler nelerdir? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla askıya aldığı anayasal hükümler nelerdir? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla askıya aldığı anayasal hükümler nelerdir? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla askıya aldığı anayasal hükümler nelerdir? 

Cevap

1961 Anayasası’nın pek çok hükmünün askıya alındığını gösteren düzenlemelere yer veriyordu. Nitekim Kanunun 2. maddesi, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; bu Anayasanın TBMM’ne tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Kanunun 6. maddesi ise MGK’nin sadece alelade bir yasama yetkisine değil; aynı zamanda, anayasayı değiştirme yetkisine de sahip olduğunu gösteren şu hükmü içermektedir: “Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.”

1961 Anayasası’nın pek çok hükmünün askıya alındığını gösteren düzenlemelere yer veriyordu. Nitekim Kanunun 2. maddesi, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; bu Anayasanın TBMM’ne tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Kanunun 6. maddesi ise MGK’nin sadece alelade bir yasama yetkisine değil; aynı zamanda, anayasayı değiştirme yetkisine de sahip olduğunu gösteren şu hükmü içermektedir: “Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.”

1961 Anayasası’nın pek çok hükmünün askıya alındığını gösteren düzenlemelere yer veriyordu. Nitekim Kanunun 2. maddesi, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; bu Anayasanın TBMM’ne tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Kanunun 6. maddesi ise MGK’nin sadece alelade bir yasama yetkisine değil; aynı zamanda, anayasayı değiştirme yetkisine de sahip olduğunu gösteren şu hükmü içermektedir: “Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.”

1961 Anayasası’nın pek çok hükmünün askıya alındığını gösteren düzenlemelere yer veriyordu. Nitekim Kanunun 2. maddesi, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; bu Anayasanın TBMM’ne tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağını düzenlemiştir. Kanunun 6. maddesi ise MGK’nin sadece alelade bir yasama yetkisine değil; aynı zamanda, anayasayı değiştirme yetkisine de sahip olduğunu gösteren şu hükmü içermektedir: “Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve 334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer.”

5. Soru

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla yargıya ilişkin askıya aldığı hususlar nelerdi? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla yargıya ilişkin askıya aldığı hususlar nelerdi? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla yargıya ilişkin askıya aldığı hususlar nelerdi? 

Konsey yönetiminin 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla yargıya ilişkin askıya aldığı hususlar nelerdi? 

Cevap

Kanun, aynı zamanda anayasa yargısı ve idarî yargıyı askıya alan hükümlere de yer vermiştir. Anayasa yargısını askıya alan 3. madde şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”. İdari yargıyı askıya alan 4. madde ise şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez”.

Kanun, aynı zamanda anayasa yargısı ve idarî yargıyı askıya alan hükümlere de yer vermiştir. Anayasa yargısını askıya alan 3. madde şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”. İdari yargıyı askıya alan 4. madde ise şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez”.

Kanun, aynı zamanda anayasa yargısı ve idarî yargıyı askıya alan hükümlere de yer vermiştir. Anayasa yargısını askıya alan 3. madde şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”. İdari yargıyı askıya alan 4. madde ise şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez”.

Kanun, aynı zamanda anayasa yargısı ve idarî yargıyı askıya alan hükümlere de yer vermiştir. Anayasa yargısını askıya alan 3. madde şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyince kabul edilerek yayımlanan bildiri ve karar hükümleri ile yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların Anayasaya aykırılığı iddiası ileri sürülemez”. İdari yargıyı askıya alan 4. madde ise şöyledir: “Millî Güvenlik Konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali istemi ileri sürülemez”.

6. Soru

1982 anayasası yapım sürecindeki anayasa yapımına ilişkin kanuni düzenlemeler nelerdir? 

Cevap

12 Eylül 1980’de kurulan MGK, köklü bir siyasî ve hukukî yeniden yapılanma programını uygulayacağını çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklamıştır. Nitekim Konsey, iktidar yetkilerini kullandığı üç yıl boyunca kabul ettiği çok sayıda kanun ve kararnameyle hedefine ulaşmıştır. Şüphesiz bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en etkili araç, yeni bir anayasanın yapımını gerçekleştirmek olmuştur. Bu maksatla Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır.

12 Eylül 1980’de kurulan MGK, köklü bir siyasî ve hukukî yeniden yapılanma programını uygulayacağını çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklamıştır. Nitekim Konsey, iktidar yetkilerini kullandığı üç yıl boyunca kabul ettiği çok sayıda kanun ve kararnameyle hedefine ulaşmıştır. Şüphesiz bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en etkili araç, yeni bir anayasanın yapımını gerçekleştirmek olmuştur. Bu maksatla Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır.

12 Eylül 1980’de kurulan MGK, köklü bir siyasî ve hukukî yeniden yapılanma programını uygulayacağını çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklamıştır. Nitekim Konsey, iktidar yetkilerini kullandığı üç yıl boyunca kabul ettiği çok sayıda kanun ve kararnameyle hedefine ulaşmıştır. Şüphesiz bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en etkili araç, yeni bir anayasanın yapımını gerçekleştirmek olmuştur. Bu maksatla Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır.

12 Eylül 1980’de kurulan MGK, köklü bir siyasî ve hukukî yeniden yapılanma programını uygulayacağını çeşitli vesilelerle kamuoyuna açıklamıştır. Nitekim Konsey, iktidar yetkilerini kullandığı üç yıl boyunca kabul ettiği çok sayıda kanun ve kararnameyle hedefine ulaşmıştır. Şüphesiz bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en etkili araç, yeni bir anayasanın yapımını gerçekleştirmek olmuştur. Bu maksatla Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır.

7. Soru

1982 anayasasının yapımında etkili olan organ nedir? 

Cevap

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. 2485 sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Kanunun 3. maddesi, Danışma Meclisi’nin 160 üyeden oluşacağını, bu üyelerin tümünün MGK tarafından atanacağını hükme bağlamaktadır. Aynı maddeye göre, Konsey, Danışma Meclisi’nin 40 üyesini doğrudan doğruya, 120 üyesini ise dolaylı olarak atayacaktır

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. 2485 sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Kanunun 3. maddesi, Danışma Meclisi’nin 160 üyeden oluşacağını, bu üyelerin tümünün MGK tarafından atanacağını hükme bağlamaktadır. Aynı maddeye göre, Konsey, Danışma Meclisi’nin 40 üyesini doğrudan doğruya, 120 üyesini ise dolaylı olarak atayacaktır

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. 2485 sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Kanunun 3. maddesi, Danışma Meclisi’nin 160 üyeden oluşacağını, bu üyelerin tümünün MGK tarafından atanacağını hükme bağlamaktadır. Aynı maddeye göre, Konsey, Danışma Meclisi’nin 40 üyesini doğrudan doğruya, 120 üyesini ise dolaylı olarak atayacaktır

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla, yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. 2485 sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır. Kanunun 3. maddesi, Danışma Meclisi’nin 160 üyeden oluşacağını, bu üyelerin tümünün MGK tarafından atanacağını hükme bağlamaktadır. Aynı maddeye göre, Konsey, Danışma Meclisi’nin 40 üyesini doğrudan doğruya, 120 üyesini ise dolaylı olarak atayacaktır

8. Soru

Danışma meclisine üye seçilme koşulları nelerdi?

Cevap

Kanunun 4. maddesi, Danışma Meclisi’ne üye seçilmenin koşullarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, 30 yaşı tamamlamak, yüksek öğretim derecesine sahip olmak ve 11 Eylül 1980’de mevcut bulunan siyasî partilerden herhangi birine kayıtlı olmamak, üyeliğin gerektirdiği şartlar arasındadır.

Kanunun 4. maddesi, Danışma Meclisi’ne üye seçilmenin koşullarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, 30 yaşı tamamlamak, yüksek öğretim derecesine sahip olmak ve 11 Eylül 1980’de mevcut bulunan siyasî partilerden herhangi birine kayıtlı olmamak, üyeliğin gerektirdiği şartlar arasındadır.

Kanunun 4. maddesi, Danışma Meclisi’ne üye seçilmenin koşullarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, 30 yaşı tamamlamak, yüksek öğretim derecesine sahip olmak ve 11 Eylül 1980’de mevcut bulunan siyasî partilerden herhangi birine kayıtlı olmamak, üyeliğin gerektirdiği şartlar arasındadır.

Kanunun 4. maddesi, Danışma Meclisi’ne üye seçilmenin koşullarını düzenlemektedir. Bu maddeye göre, 30 yaşı tamamlamak, yüksek öğretim derecesine sahip olmak ve 11 Eylül 1980’de mevcut bulunan siyasî partilerden herhangi birine kayıtlı olmamak, üyeliğin gerektirdiği şartlar arasındadır.

9. Soru

Kurucu meclisin yetkileri nelerdir? 

Cevap

Kanunun 2. maddesi, Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında, ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanımıştır. Madde aynı zamanda, Kurucu Meclisi, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirmiştir.

Kanunun 2. maddesi, Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında, ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanımıştır. Madde aynı zamanda, Kurucu Meclisi, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirmiştir.

Kanunun 2. maddesi, Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında, ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanımıştır. Madde aynı zamanda, Kurucu Meclisi, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirmiştir.

Kanunun 2. maddesi, Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında, ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanımıştır. Madde aynı zamanda, Kurucu Meclisi, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirmiştir.

10. Soru

1982 anayasası halkoylamasında ne kadar olumlu oy almıştır? 

Cevap

1982 Anayasası, 07.11.1982’de yapılan halkoylamasında %8, 63 hayır oyuna karşılık, %91,37 evet oyu ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir.

11. Soru

1982 anayasasının temel özellikleri nelerdir? 

Cevap

Anayasanın Kazüistik Olması

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Anayasanın Kazüistik Olması

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Anayasanın Kazüistik Olması

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Anayasanın Kazüistik Olması

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Anayasanın Katılığı

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Özgürlüklerin Sınırlanması

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Yürütmenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

12. Soru

Anayasanın kazuistik olması ne demektir? 

Cevap

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Çerçeve anayasa, çok genel ve soyut düzenlemelere yer veren, bu düzenlemelere ilişkin ayrıntıları kanun koyucunun iradesine sunan ve hukuk sisteminin değişenşartlara uygun olarak yorumlanmasında yargı organlarına içtihat oluşturma yetkisi tanıyan bir modeli ifade etmektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, çerçeve bir anayasaya dayanan sistemlerde, içtihat hukuku önemli bir role sahiptir.

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Çerçeve anayasa, çok genel ve soyut düzenlemelere yer veren, bu düzenlemelere ilişkin ayrıntıları kanun koyucunun iradesine sunan ve hukuk sisteminin değişenşartlara uygun olarak yorumlanmasında yargı organlarına içtihat oluşturma yetkisi tanıyan bir modeli ifade etmektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, çerçeve bir anayasaya dayanan sistemlerde, içtihat hukuku önemli bir role sahiptir.

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Çerçeve anayasa, çok genel ve soyut düzenlemelere yer veren, bu düzenlemelere ilişkin ayrıntıları kanun koyucunun iradesine sunan ve hukuk sisteminin değişenşartlara uygun olarak yorumlanmasında yargı organlarına içtihat oluşturma yetkisi tanıyan bir modeli ifade etmektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, çerçeve bir anayasaya dayanan sistemlerde, içtihat hukuku önemli bir role sahiptir.

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Çerçeve anayasa, çok genel ve soyut düzenlemelere yer veren, bu düzenlemelere ilişkin ayrıntıları kanun koyucunun iradesine sunan ve hukuk sisteminin değişenşartlara uygun olarak yorumlanmasında yargı organlarına içtihat oluşturma yetkisi tanıyan bir modeli ifade etmektedir. Bu nedenle Amerika Birleşik Devletleri’nde olduğu gibi, çerçeve bir anayasaya dayanan sistemlerde, içtihat hukuku önemli bir role sahiptir.

13. Soru

Anayasanın katılığı ile kastedilen nedir? 

Cevap

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, âdi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, âdi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, âdi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, âdi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

14. Soru

1982 anayasasının öngördüğü geçiş sürecine ilişkin temel düzenlemeler nelerdir? 

Cevap

Geçiş sürecini düzenleyen en önemli hükümlerden biri, Anayasa’nın geçici 1. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Geçiş sürecini düzenleyen en önemli hükümlerden biri, Anayasa’nın geçici 1. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Geçiş sürecini düzenleyen en önemli hükümlerden biri, Anayasa’nın geçici 1. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Geçiş sürecini düzenleyen en önemli hükümlerden biri, Anayasa’nın geçici 1. maddesinde yer almaktadır. Bu maddeye göre: “Anayasanın, halkoylaması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası olarak kabul edildiğinin usulünce ilânı ile birlikte, halkoylaması tarihindeki Millî Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı sıfatını kazanarak, yedi yıllık bir dönem için, Anayasa ile Cumhurbaşkanına tanınan görevleri yerine getirir ve yetkileri kullanır.”

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

Aslında Anayasa 102. maddesiyle, Cumhurbaşkanı’nı seçme yetkisini TBMM’ye tanıdığı hâlde, geçici 1. maddeyle bu hükme bir istisna getirmiştir. Böylece Anayasa’nın halkoylamasına sunulduğu 7 Kasım 1982’de Cumhurbaşkanlığı’na seçilen Kenan Evren, yedi yıl için anayasayla bu makama tanınan yetkileri kullanacaktır. 1982 Anayasası, Cumhurbaşkanı’na parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak geniş yetkiler tanımaktadır. Böylece TSK, Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı’na seçilmesi sayesinde yedi yıl süreyle yasama, yürütme ve yargı organlarını etkin olarak denetleme ve yönlendirme imkânına sahip olmuştur. Öte yandan geçici 9. maddenin içerdiği güçleştirici veto yetkisi ise TSK’ye cumhurbaşkanı aracılığıyla geçiş sürecindeki anayasa değişikliklerini denetleme imkânı sağlamıştır.

Anayasanın geçici 2. maddesi, MGK’yi Cumhurbaşkanlığı Konseyi’ne dönüştürmüştür. Aynı maddenin bu makama sunduğu yasama sürecine ilişkin istişarî yetkiler, TSK’ye bu süreç üzerinde nispi bir kontrol sağlamıştır.

Anayasanın geçici 4. maddesi ise 12 Eylül 1980 öncesindeki iktidar ve muhalefet partilerinin liderleri ve yöneticileri için beş ve on yıllık siyaset yasakları içermektedir. Siyaset sürecinin yeniden yapılandırılması anlamına gelen bu hüküm, 07.09.1987’de yapılan halkoylamasıyla yürürlükten kaldırılmıştır.

Geçiş sürecine ilişkin bu düzenlemeler, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin askerî yönetimden sivil yönetime geçişi sağlamadığını, TSK’nin seçilmiş organların varlığına rağmen geçiş hükümleri yoluyla, izlenecek politikaların belirlenmesinde etkili olduğunu göstermektedir.

15. Soru

1982 anayasasının benimsediği demokrasi anlayışı nedir? 

Cevap

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir. Gerçekten 1982 Anayasası’nın çeşitli hükümleri incelendiğinde, bu anayasanın çoğulcu demokrasinin gereği olan kurumları şeklen muhafaza ettiği; ancak, yönetilenlerin karar alma sürecine iştirak etmelerini sağlayacak vasıtaları zayıflattığı görülmektedir. Bu yönüyle 1982 Anayasası, halkın siyasetten yabancılaşmasını teşvik eden bir tutum sergilemektedir. Anayasanın siyasî partiler, dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında dayanışma ve işbirliğini yasaklayan düzenlemeleri bu niteliktedir. Ne var ki Anayasa’nın 33, 34, 51, 52, 53, 68, 69, 135. maddelerinde yer alan bu yasaklar, 1995 anayasa değişikliği ile tasfiye edilmiştir. Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’yla dört yıl olarak öngörülen TBMM’nin görev süresini beş yıla çıkarmış; her yasama döneminde sadece bir kez ara seçim yapılabileceği kuralına yer vermiştir. Bu hüküm de depolitizasyonu amaçlar niteliktedir. Ancak 2007’de yapılan değişiklikle, TBMM’nin görev süresi, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ise TBMM’nin görev süresini yeniden beş yıl olarak düzenlemiştir.

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir. Gerçekten 1982 Anayasası’nın çeşitli hükümleri incelendiğinde, bu anayasanın çoğulcu demokrasinin gereği olan kurumları şeklen muhafaza ettiği; ancak, yönetilenlerin karar alma sürecine iştirak etmelerini sağlayacak vasıtaları zayıflattığı görülmektedir. Bu yönüyle 1982 Anayasası, halkın siyasetten yabancılaşmasını teşvik eden bir tutum sergilemektedir. Anayasanın siyasî partiler, dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında dayanışma ve işbirliğini yasaklayan düzenlemeleri bu niteliktedir. Ne var ki Anayasa’nın 33, 34, 51, 52, 53, 68, 69, 135. maddelerinde yer alan bu yasaklar, 1995 anayasa değişikliği ile tasfiye edilmiştir. Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’yla dört yıl olarak öngörülen TBMM’nin görev süresini beş yıla çıkarmış; her yasama döneminde sadece bir kez ara seçim yapılabileceği kuralına yer vermiştir. Bu hüküm de depolitizasyonu amaçlar niteliktedir. Ancak 2007’de yapılan değişiklikle, TBMM’nin görev süresi, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ise TBMM’nin görev süresini yeniden beş yıl olarak düzenlemiştir.

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir. Gerçekten 1982 Anayasası’nın çeşitli hükümleri incelendiğinde, bu anayasanın çoğulcu demokrasinin gereği olan kurumları şeklen muhafaza ettiği; ancak, yönetilenlerin karar alma sürecine iştirak etmelerini sağlayacak vasıtaları zayıflattığı görülmektedir. Bu yönüyle 1982 Anayasası, halkın siyasetten yabancılaşmasını teşvik eden bir tutum sergilemektedir. Anayasanın siyasî partiler, dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında dayanışma ve işbirliğini yasaklayan düzenlemeleri bu niteliktedir. Ne var ki Anayasa’nın 33, 34, 51, 52, 53, 68, 69, 135. maddelerinde yer alan bu yasaklar, 1995 anayasa değişikliği ile tasfiye edilmiştir. Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’yla dört yıl olarak öngörülen TBMM’nin görev süresini beş yıla çıkarmış; her yasama döneminde sadece bir kez ara seçim yapılabileceği kuralına yer vermiştir. Bu hüküm de depolitizasyonu amaçlar niteliktedir. Ancak 2007’de yapılan değişiklikle, TBMM’nin görev süresi, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ise TBMM’nin görev süresini yeniden beş yıl olarak düzenlemiştir.

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir. Gerçekten 1982 Anayasası’nın çeşitli hükümleri incelendiğinde, bu anayasanın çoğulcu demokrasinin gereği olan kurumları şeklen muhafaza ettiği; ancak, yönetilenlerin karar alma sürecine iştirak etmelerini sağlayacak vasıtaları zayıflattığı görülmektedir. Bu yönüyle 1982 Anayasası, halkın siyasetten yabancılaşmasını teşvik eden bir tutum sergilemektedir. Anayasanın siyasî partiler, dernekler, sendikalar ve meslek kuruluşları arasında dayanışma ve işbirliğini yasaklayan düzenlemeleri bu niteliktedir. Ne var ki Anayasa’nın 33, 34, 51, 52, 53, 68, 69, 135. maddelerinde yer alan bu yasaklar, 1995 anayasa değişikliği ile tasfiye edilmiştir. Öte yandan 1982 Anayasası, 1961 Anayasası’yla dört yıl olarak öngörülen TBMM’nin görev süresini beş yıla çıkarmış; her yasama döneminde sadece bir kez ara seçim yapılabileceği kuralına yer vermiştir. Bu hüküm de depolitizasyonu amaçlar niteliktedir. Ancak 2007’de yapılan değişiklikle, TBMM’nin görev süresi, 1961 Anayasası’nda olduğu gibi dört yıla indirilmiştir. 2017 Anayasa değişikliği ise TBMM’nin görev süresini yeniden beş yıl olarak düzenlemiştir.

16. Soru

1982 anayasası vesayet kurumları nelerdir? 

Cevap

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bu anayasanın Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin ilk fıkrasında yer alan ifadeler, anayasa koyucunun, Cumhurbaşkanlığı’nı parlamenter demokrasinin gerektirdiğinin ötesinde devletin en güçlü aktörü hâline getirdiğini göstermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” Öte yandan 104. madde, Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak aşırı yetkiler tanımıştır. Bundan başka Anayasa, 108. maddesiyle Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak çalışan DDK’yi düzenlemek suretiyle, bu makamın konumunu daha da güçlendirmiştir. Nihayet Anayasa, Cumhurbaşkanı’na tanıdığı Yüksek Öğretim Kurulu’na üye seçme yetkisi dolayısıyla, bu makamı üniversiteleri de denetleyen bir güce kavuşturmuştur. Bu hüküm, aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bu anayasanın Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin ilk fıkrasında yer alan ifadeler, anayasa koyucunun, Cumhurbaşkanlığı’nı parlamenter demokrasinin gerektirdiğinin ötesinde devletin en güçlü aktörü hâline getirdiğini göstermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” Öte yandan 104. madde, Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak aşırı yetkiler tanımıştır. Bundan başka Anayasa, 108. maddesiyle Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak çalışan DDK’yi düzenlemek suretiyle, bu makamın konumunu daha da güçlendirmiştir. Nihayet Anayasa, Cumhurbaşkanı’na tanıdığı Yüksek Öğretim Kurulu’na üye seçme yetkisi dolayısıyla, bu makamı üniversiteleri de denetleyen bir güce kavuşturmuştur. Bu hüküm, aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bu anayasanın Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin ilk fıkrasında yer alan ifadeler, anayasa koyucunun, Cumhurbaşkanlığı’nı parlamenter demokrasinin gerektirdiğinin ötesinde devletin en güçlü aktörü hâline getirdiğini göstermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” Öte yandan 104. madde, Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak aşırı yetkiler tanımıştır. Bundan başka Anayasa, 108. maddesiyle Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak çalışan DDK’yi düzenlemek suretiyle, bu makamın konumunu daha da güçlendirmiştir. Nihayet Anayasa, Cumhurbaşkanı’na tanıdığı Yüksek Öğretim Kurulu’na üye seçme yetkisi dolayısıyla, bu makamı üniversiteleri de denetleyen bir güce kavuşturmuştur. Bu hüküm, aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bu anayasanın Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini düzenleyen 104. maddesinin ilk fıkrasında yer alan ifadeler, anayasa koyucunun, Cumhurbaşkanlığı’nı parlamenter demokrasinin gerektirdiğinin ötesinde devletin en güçlü aktörü hâline getirdiğini göstermektedir. Bu hükme göre: “Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir.” Öte yandan 104. madde, Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı organları üzerinde parlamentarizmin doğasıyla bağdaşmayacak aşırı yetkiler tanımıştır. Bundan başka Anayasa, 108. maddesiyle Cumhurbaşkanı’na bağlı olarak çalışan DDK’yi düzenlemek suretiyle, bu makamın konumunu daha da güçlendirmiştir. Nihayet Anayasa, Cumhurbaşkanı’na tanıdığı Yüksek Öğretim Kurulu’na üye seçme yetkisi dolayısıyla, bu makamı üniversiteleri de denetleyen bir güce kavuşturmuştur. Bu hüküm, aynı zamanda üniversitelerin özerkliğini de büyük ölçüde ortadan kaldırmıştır.

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın yarattığı bir başka vesayet kurumu ise Anayasa Mahkemesi’dir. Anayasa’nın 148. maddesine göre, 11 asıl 4 yedek üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi’nin tüm üyeleri, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanı tarafından atanmaktadır. Bu, bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyetini zayıflatmakta, diğer yandan ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunu belirleme yetkisini Cumhurbaşkanlığı’na sunmaktadır. Üstelik Anayasa, Yüksek Mahkeme’ye üye seçilme koşulları arasında 40 yaşını doldurmuş olma kuralına yer vermekte ve bir kişinin emeklilik yaşı olan 65 yaşı tamamlayana kadar mahkeme üyeliğine devam edebileceğini düzenlemektedir. Böylece 40 yaşında üyeliğe atanan bir kişi, 25 yıl süreyle mahkeme üyeliği statüsünü muhafaza etmektedir. Bu ise Yüksek Mahkeme’nin üye kompozisyonunun toplumsal değişmelere uyum sağlayamaması sonucunu yaratmaktadır.

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nu (HSYK) düzenleyen 159. maddesi de bu Kurul’un bir tür vesayet makamı olmasına yol açmıştır. 159. maddenin ilk metnine göre, HSYK’nin 5 asıl 5 yedek üyesi, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi üyeleri içinden gösterecekleri adaylar arasından cumhurbaşkanı tarafından belirlenmektedir. Kurul kararlarına karşı yargı denetimi kapalıdır. Bu kararların etkin bir itiraz denetimi de mevcut değildir.

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır. Siyasi partilerin Anayasa Mahkemesi kararıyla yasaklanması, ilk defa 1949 tarihli Alman Anayasası ile kabul edilmiştir

17. Soru

1982 anayasasına göre devletin temel özellikleri nelerdir? 

Cevap

Cumhuriyetçilik

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Cumhuriyetçilik

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Cumhuriyetçilik

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Cumhuriyetçilik

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Demokratik Devlet

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

 Laik Devlet

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Sosyal Devlet

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Hukuk Devleti

Eşitlik İlkesi

Eşitlik İlkesi

Eşitlik İlkesi

Eşitlik İlkesi

18. Soru

Genel oy ilkesi nedir? 

Cevap

Bu ilke, medeni rüşd yaşına sahip her vatandaşın, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, oy verme hakkına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Genel oy ilkesi, demokratik bir seçim sisteminin temel koşullarından biridir. Ne var ki bu ilke, ancak demokratik uygarlığın belirli bir aşamasında, yakın sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Gerçekten seçim esasının benimsendiği ilk dönemlerde, oy verme hakkı ancak, belirli bir servete veya eğitime sahip olan erkek vatandaşlara tanınmaktaydı. Bu uygulama zamanla terk edildi. Kadınların oy verme hakkına sahip kılınmaları ise, Batı demokrasilerinde dahi ancak, 20. yüzyılda gerçekleşti. Kadınların oy verme hakkı, İngiltere’de 1928, Türkiye’de 1934, Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika’da 1948, İsviçre’de 1971’de kabul edilmiştir.

Bu ilke, medeni rüşd yaşına sahip her vatandaşın, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, oy verme hakkına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Genel oy ilkesi, demokratik bir seçim sisteminin temel koşullarından biridir. Ne var ki bu ilke, ancak demokratik uygarlığın belirli bir aşamasında, yakın sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Gerçekten seçim esasının benimsendiği ilk dönemlerde, oy verme hakkı ancak, belirli bir servete veya eğitime sahip olan erkek vatandaşlara tanınmaktaydı. Bu uygulama zamanla terk edildi. Kadınların oy verme hakkına sahip kılınmaları ise, Batı demokrasilerinde dahi ancak, 20. yüzyılda gerçekleşti. Kadınların oy verme hakkı, İngiltere’de 1928, Türkiye’de 1934, Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika’da 1948, İsviçre’de 1971’de kabul edilmiştir.

Bu ilke, medeni rüşd yaşına sahip her vatandaşın, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, oy verme hakkına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Genel oy ilkesi, demokratik bir seçim sisteminin temel koşullarından biridir. Ne var ki bu ilke, ancak demokratik uygarlığın belirli bir aşamasında, yakın sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Gerçekten seçim esasının benimsendiği ilk dönemlerde, oy verme hakkı ancak, belirli bir servete veya eğitime sahip olan erkek vatandaşlara tanınmaktaydı. Bu uygulama zamanla terk edildi. Kadınların oy verme hakkına sahip kılınmaları ise, Batı demokrasilerinde dahi ancak, 20. yüzyılda gerçekleşti. Kadınların oy verme hakkı, İngiltere’de 1928, Türkiye’de 1934, Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika’da 1948, İsviçre’de 1971’de kabul edilmiştir.

Bu ilke, medeni rüşd yaşına sahip her vatandaşın, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, oy verme hakkına sahip olması gerektiğini ifade etmektedir. Genel oy ilkesi, demokratik bir seçim sisteminin temel koşullarından biridir. Ne var ki bu ilke, ancak demokratik uygarlığın belirli bir aşamasında, yakın sayılabilecek tarihlerde ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Gerçekten seçim esasının benimsendiği ilk dönemlerde, oy verme hakkı ancak, belirli bir servete veya eğitime sahip olan erkek vatandaşlara tanınmaktaydı. Bu uygulama zamanla terk edildi. Kadınların oy verme hakkına sahip kılınmaları ise, Batı demokrasilerinde dahi ancak, 20. yüzyılda gerçekleşti. Kadınların oy verme hakkı, İngiltere’de 1928, Türkiye’de 1934, Fransa’da 1944, İtalya’da 1946, Belçika’da 1948, İsviçre’de 1971’de kabul edilmiştir.

19. Soru

Eşit oy ilkesi nedir? 

Cevap

Bu ilke, herkesin tek bir oy hakkına sahip olması gerektiği anlamına gelmektedir. Nitekim eşit oy ilkesi literatürde, ‘tek kişi tek oy’ anlamına gelen ‘one man one vote’ tümcesiyle ifade edilmektedir. Tıpkı genel oy ilkesi gibi, eşit oy ilkesi de demokratikleşme sürecinin belirli bir evresinde ortaya çıkmıştır. Bu ilkenin kabulünden önce, servet ve eğitim düzeyi gibi faktörler, bireylerin kaç oya sahip olacakları konusunda etkili olmuştur. Bugün herkesin tek bir oya sahip olması kuralı, istisnasız olarak uygulanmaktadır.

Bu ilke, herkesin tek bir oy hakkına sahip olması gerektiği anlamına gelmektedir. Nitekim eşit oy ilkesi literatürde, ‘tek kişi tek oy’ anlamına gelen ‘one man one vote’ tümcesiyle ifade edilmektedir. Tıpkı genel oy ilkesi gibi, eşit oy ilkesi de demokratikleşme sürecinin belirli bir evresinde ortaya çıkmıştır. Bu ilkenin kabulünden önce, servet ve eğitim düzeyi gibi faktörler, bireylerin kaç oya sahip olacakları konusunda etkili olmuştur. Bugün herkesin tek bir oya sahip olması kuralı, istisnasız olarak uygulanmaktadır.

Bu ilke, herkesin tek bir oy hakkına sahip olması gerektiği anlamına gelmektedir. Nitekim eşit oy ilkesi literatürde, ‘tek kişi tek oy’ anlamına gelen ‘one man one vote’ tümcesiyle ifade edilmektedir. Tıpkı genel oy ilkesi gibi, eşit oy ilkesi de demokratikleşme sürecinin belirli bir evresinde ortaya çıkmıştır. Bu ilkenin kabulünden önce, servet ve eğitim düzeyi gibi faktörler, bireylerin kaç oya sahip olacakları konusunda etkili olmuştur. Bugün herkesin tek bir oya sahip olması kuralı, istisnasız olarak uygulanmaktadır.

Bu ilke, herkesin tek bir oy hakkına sahip olması gerektiği anlamına gelmektedir. Nitekim eşit oy ilkesi literatürde, ‘tek kişi tek oy’ anlamına gelen ‘one man one vote’ tümcesiyle ifade edilmektedir. Tıpkı genel oy ilkesi gibi, eşit oy ilkesi de demokratikleşme sürecinin belirli bir evresinde ortaya çıkmıştır. Bu ilkenin kabulünden önce, servet ve eğitim düzeyi gibi faktörler, bireylerin kaç oya sahip olacakları konusunda etkili olmuştur. Bugün herkesin tek bir oya sahip olması kuralı, istisnasız olarak uygulanmaktadır.

20. Soru

Tek dereceli seçim nedir? 

Cevap

Seçimlerin tek dereceli olması, seçmenlerin doğrudan doğruya temsilcilerini belirleyebilmelerini ifade etmektedir. Buna karşılık seçimlerin iki dereceli olması, seçmenlerin ancak seçici bir kurulu belirleme yetkisine sahip olduğu, karar organlarında yer alacak asıl temsilcilerin ise bu kurul tarafından belirlendiği bir modeldir. Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim usûlü uygulanmıştır. 1946’dan bu yana ise tek dereceli seçim esası uygulanmaktadır.

Seçimlerin tek dereceli olması, seçmenlerin doğrudan doğruya temsilcilerini belirleyebilmelerini ifade etmektedir. Buna karşılık seçimlerin iki dereceli olması, seçmenlerin ancak seçici bir kurulu belirleme yetkisine sahip olduğu, karar organlarında yer alacak asıl temsilcilerin ise bu kurul tarafından belirlendiği bir modeldir. Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim usûlü uygulanmıştır. 1946’dan bu yana ise tek dereceli seçim esası uygulanmaktadır.

Seçimlerin tek dereceli olması, seçmenlerin doğrudan doğruya temsilcilerini belirleyebilmelerini ifade etmektedir. Buna karşılık seçimlerin iki dereceli olması, seçmenlerin ancak seçici bir kurulu belirleme yetkisine sahip olduğu, karar organlarında yer alacak asıl temsilcilerin ise bu kurul tarafından belirlendiği bir modeldir. Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim usûlü uygulanmıştır. 1946’dan bu yana ise tek dereceli seçim esası uygulanmaktadır.

Seçimlerin tek dereceli olması, seçmenlerin doğrudan doğruya temsilcilerini belirleyebilmelerini ifade etmektedir. Buna karşılık seçimlerin iki dereceli olması, seçmenlerin ancak seçici bir kurulu belirleme yetkisine sahip olduğu, karar organlarında yer alacak asıl temsilcilerin ise bu kurul tarafından belirlendiği bir modeldir. Türkiye’de 1946’ya kadar iki dereceli seçim usûlü uygulanmıştır. 1946’dan bu yana ise tek dereceli seçim esası uygulanmaktadır.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.