Açıköğretim Ders Notları

Anayasa 1 Dersi 8. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anayasa 1 Dersi 8. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

1982 Anayasası

12 Eylül Müdahalesi, Millî Güvenlik Konseyi Yönetimi ve Geçici Anayasa Düzeni

Güvenlik Konseyi (MGK), 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına yönetime el koymuştur.

Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir: 1970’lerin ikinci yarısı boyunca şiddet eylemlerinin kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak sürmesi, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde tek başına hükümet kuracak çoğunluğun elde edilememesi ve bu durumun ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek uzun vadeli politikaların izlenmesini önlemesi, sokak hareketlerinin sağ görüşlü akımları da içine alacak şekilde genişlemesi ve ülkeye hakim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesi, anılan kutuplaşmanın siyasi partilere de yansıması ve kutuplaşmanın TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamayacak ölçüde kilitlenmesine neden olması.

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurmuş, böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazanmıştır.

Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanununda 1961 Anayasasında yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlanmışsa da, anılan kanun 1961 Anayasası’nın pek çok hükmünü askıya alan düzenlemelere yer vermiştir. Örneğin, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; Anayasanın TBMM’ye tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağı düzenlenmiştir. Ayrıca, Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların, mevcut Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe gireceği ve bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacağı kabul edilmiştir. Aynı şekilde, konseyin bildiri ve kararlarında yer alan hükümlerle bakanlar kurulu kararnameleri ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulamayacağı ve iptal isteminin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

1982 Anayasası’nın Yapımı Süreci

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanınmıştır. Kurucu Meclis, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirilmiştir.

2485 Sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır.

1982 Anayasası’nın yapımı sürecine demokratik yöntemlerin hâkim olmamıştır. Nitekim, Anayasa, halkın temsilcilerinden oluşmayan bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanmıştır. Kurucu Meclis’in Danışma Meclisi kanadının tüm üyeleri, MGK tarafından belirlenmiştir. Sivil üyelerden oluşan Danışma Meclisi’nin hazırladığı taslağa son şeklini verme yetkisi MGK’ye aittir.

Halkın, anayasanın yapımı sürecine dolaylı olarak dahi katılımı da mümkün olmamıştır. 1982 Anayasası, demokratik olmayan bir ortamda halkoyuna sunulmuştur. Anayasa taslağının eleştirilmesi yasaklanmış; ancak, anayasa üzerinde olumlu görüş açıklamalarına olanak tanınmıştır. Anayasayı halka tanıtma yetkisini ise müdahale lideri ve Konsey Başkanı Orgeneral Kenan Evren’e sunulmuştur.

1982 Anayasası, 07.11.1982’de yapılan halkoylamasında %8, 63 hayır oyuna karşılık, %91,37 evet oyu ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Ancak, evet oylarının yüksekliği güçlü bir oydaşmanın sonucu değildir. Bu durum, anayasanın halkoyuna sunulduğu aşamada sivil ve siyasal hakların aşırı ölçüde sınırlanmasıyla yakından ilişkilidir. Orgeneral Evren’in cumhurbaşkanlığına adaylığı ile Anayasanın halkoylamasını birleştiren bir düzenleme ve Anayasanın reddedilmesi halinde askeri yönetimin uzunca süre devam edeceği endişesi de evet oylarının yüksek olmasında etkili olmuştur.

1982 Anayasası’nın Temel Özellikleri

Anayasanın Kazüistik Olması

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Türkiye’de ise 1961 Anayasası’ndan itibaren kazüistik anayasa yapma geleneği hâkim olmuştur. Bu, büyük ölçüde anayasa koyucunun seçilmiş organlara duyduğu güvensizliğin eseridir.

Anayasanın Katılığı

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, adi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 6 Kasım 1983’te yapılan genel seçimler, sivil yönetime geçişi sağlamıştır. Ne var ki 1982 Anayasası’nın geçici maddeleri yoluyla uzunca bir geçiş süreci öngörmesi, parlamento ve hükûmetlerin izleyecekleri politikalar üzerinde TSK’nin bir süre için daha etkili olacağını göstermektedir.

Özgürlüklerin Sınırlanması

1982 Anayasası modern bir anayasada mevcut olması gereken hak ve özgürlüklerin tümüne yer vermektedir. Ne var ki anayasa, hak ve özgürlüklerin tanınıp korunmasının istisna, sınırlanmalarının ise asıl kural olduğu bir model yaratmıştır. Bu nedenle 1982 Anayasası özgürlükçü değil, yasakçı bir içeriğe sahiptir.

Yürütmenin Güçlendirilmesi

1961 Anayasası’na yöneltilen eleştirilerden biri, bu anayasanın devlet organları arasında bir tür hiyerarşi yarattığı, bu hiyerarşi içinde yürütmeyi güçsüz bıraktığı yönündedir. Nitekim 12 Mart yarı askeri yönetimi döneminde yapılan anayasa değişikliklerinin bir kısmı, yürütmenin güçlendirilmesini sağlamıştır.

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

1961 Anayasası’nın yürürlüğü döneminde ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri, parlamenter sürecin kilitlenmesi, TBMM’nin karar üretemez hâle gelmesidir. Bu nedenle 1982 Anayasası, parlamentonun kilitlenmesi sonucunu yaratan faktörleri ortadan kaldırmak amacıyla, karar alma sürecine işlerlik kazandıracak bazı yeniliklere yer vermiştir.

Anayasanın Benimsediği Demokrasi Anlayışı

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir.

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

1961 Anayasası gibi, 1982 Anayasası da askeri otoriteye, karar alma sürecini, sivil yönetime geçişten sonra da kontrol edebileceği bazı yetki ve ayrıcalıklar sunmuştur.

Vesayet Kurumları

1982 Anayasası, 1961 Anayasası döneminde fiilen vesayet kurumuna dönüşen Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesi’nin bu niteliğini açık hâle getirmiştir.

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bunun yanında 1982 Anayasasının yarattığı diğer vesayet kurumları ise Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’dur. 1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır.

1982 Anayasası’na Göre Devletin Temel Özellikleri

Cumhuriyetçilik

Devlet şekli olarak cumhuriyet, egemenliğin bir kişiye veya zümreye değil, toplumun tümüne ait olduğu bir sistemi ifade etmektedir. Hükûmet şekli olarak cumhuriyet, başta devlet başkanlığı makamı olmak üzere, karar verme yetkisine sahip tüm organların yetkilerini veraset yoluyla değil, halkın iradesiyle elde ettikleri bir sistem anlamını taşımaktadır. 1982 Anayasası 1. maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” hükmüne yer vermekte, 2. maddesinde ise cumhuriyetin niteliklerini düzenlemektedir.

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

1961 Anayasası’nın cumhuriyetin nitelikleri arasında “insan haklarına dayanan” devlet kavramına yer vermesine karşılık, 1982 Anayasası “insan haklarına saygılı” devlet ifadesini tercih etmiştir.

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Anayasa koyucunun “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık” kavramını tercih etmesindeki en önemli etken, 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye’ye hâkim olan aşırı sağ ve aşırı sol arasındaki siyasal kutuplaşmadır. Anayasa koyucu, Atatürk milliyetçiliğini bu iki radikal akımı ılımlılaştıracak, bütünleştirecek, böylece siyasal kutuplaşmayı önleyecek bir kavram olarak düşünmüştür.

Başlangıç Bölümü

1982 Anayasası’nın Başlangıç bölümünde, devlet otoritesini yücelten ifadeler yanında, anayasanın çeşitli maddelerinde yer alan milli egemenlik, laiklik, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların vurgulandığı görülmektedir. Öte yandan Anayasa, 176. maddede, Başlangıcın, anayasa metnine dâhil olduğunu düzenlemektedir.

Demokratik Devlet

Eski Yunanda ‘halk’ anlamına gelen demos ile ‘yönetim’ anlamına gelen kratos kelimelerinin bileşiminden oluşan ‘demokrasi’, halkın yönetimi anlamına gelmektedir. Demokratik bir devlette zorunlu olan anayasa mekanizmaları üç başlıkta incelebilir:

  • Karar organlarının seçim esasına dayanması
  • Halkın tercihleri için yarışacak en az iki alternatifin mevcut olması
  • Geniş bir anayasal haklar listesinin varlığı ve bu hakların hukuk devleti mekanizmalarıyla güvence altına alınması

Lâik Devlet

Anayasanın cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen 2. maddesinde yer alan laikliğin, iki cephesi mevcuttur. Bunlardan biri, din hürriyeti; diğeri ise din ve devlet işlerinin ayrılığıdır. Din hürriyeti de inanç hürriyeti ve ibadet hürriyeti olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Lâik bir anayasanın varlığından söz edebilmek için bazı unsurların bulunması gerekir:

  • Resmî bir devlet dininin olmaması
  • Devletin din ve mezhep ayrımcılığı yapmaması
  • Din ve Devlet kurumlarının ayrılması
  • Hukuk kurallarının din kurallarına uygun olma şartının aranmaması

Sosyal Devlet

Sosyal devlet, jandarma devletin karşıtını ifade etmektedir. 19. yüzyıla hâkim olan jandarma devlet anlayışı, devlet fonksiyonlarının güvenlik, savunma ve adalet hizmetleriyle sınırlı olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Bu yüzden jandarma devlet, ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden tutum ve davranışlardan kaçınmaktadır.

Ekonomik ve sosyal barışı sağlayacak bir ilke olarak ortaya çıkan sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır.

Hukuk Devleti

1982 Anayasası’nın yer verdiği kavramlardan biri de hukuk devletidir. Polis devletin karşıtı olan hukuk devleti, devletin tüm organ ve makamlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması gerektiğini ifade etmektedir.

Bir anayasa düzeninin hukuk devleti ilkesine dayanmasını sağlayan çeşitli araçlar mevcuttur. Özetle:

  • Yasama ve yürütme organlarıyla idarî makamların hukuka uygunlukları yönünden yargı denetimine tâbi olmaları
  • Bu denetimi yapacak yargı kuruluşlarının tarafsızlık ve bağımsızlıklarının garanti edilmesi
  • Devlet otoritesinin ceza hukuku ve ceza yargılaması alanındaki yetkilerinin kişinin güvenliğini sağlayacak ilkelerle sınırlanması

Eşitlik İlkesi

Hukuk devleti gibi eşitlik ilkesi de devlet otoritesini sınırlayan, yönetimde keyfîliği engelleyen, bireyleri devlet karşısında koruyan bir role sahiptir. Eşitlik ilkesinin mutlak ve nispi olmak üzere iki boyutu vardır. Mutlak eşitlik, herkesin kanun önünde hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit kurallara tâbi olduklarını ifade etmektedir. Eşitliğin bu boyutu, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

Nispi eşitlik ise haklı nedenlerin varlığı hâlinde kanun koyucunun kişilerin tâbi olacakları hak ve borçlarda farklılıklar yaratabileceği anlamına gelmektedir.

12 Eylül Müdahalesi, Millî Güvenlik Konseyi Yönetimi ve Geçici Anayasa Düzeni

Güvenlik Konseyi (MGK), 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) adına yönetime el koymuştur.

Bunun nedenleri şu şekilde sıralanabilir: 1970’lerin ikinci yarısı boyunca şiddet eylemlerinin kamu düzenini ortadan kaldıracak ölçüde artarak sürmesi, 1973 ve 1977 genel seçimlerinde tek başına hükümet kuracak çoğunluğun elde edilememesi ve bu durumun ülkenin karşı karşıya kaldığı ciddî ekonomik ve siyasal sorunları çözecek uzun vadeli politikaların izlenmesini önlemesi, sokak hareketlerinin sağ görüşlü akımları da içine alacak şekilde genişlemesi ve ülkeye hakim olan siyasal kutuplaşmanın derinleşmesi, anılan kutuplaşmanın siyasi partilere de yansıması ve kutuplaşmanın TBMM’nin yeni cumhurbaşkanını seçecek uzlaşmayı sağlayamayacak ölçüde kilitlenmesine neden olması.

Konsey yönetimi 27.10.1980’de kabul ettiği 2324 sayılı Kanunla geçici bir anayasa düzeni kurmuş, böylece 12 Eylül 1980’den itibaren MGK’nin fiilen kullandığı yetkiler hukuki bir dayanak kazanmıştır.

Geçici Anayasa Düzeni Hakkında Kanununda 1961 Anayasasında yapılan değişikliklerin, yeni bir anayasa hazırlanıp yürürlüğe girinceye kadar yürürlükte kalacağını hükme bağlanmışsa da, anılan kanun 1961 Anayasası’nın pek çok hükmünü askıya alan düzenlemelere yer vermiştir. Örneğin, 1961 Anayasası’nın cumhurbaşkanına tanıdığı yetkilerin, MGK Başkanı ve Devlet Başkanı Orgeneral Kenan Evren tarafından; Anayasanın TBMM’ye tanıdığı yetkilerin ise MGK tarafından kullanılacağı düzenlenmiştir. Ayrıca, Millî Güvenlik Konseyinin Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların, mevcut Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe gireceği ve bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiasında bulunulamayacağı kabul edilmiştir. Aynı şekilde, konseyin bildiri ve kararlarında yer alan hükümlerle bakanlar kurulu kararnameleri ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulamayacağı ve iptal isteminin ileri sürülemeyeceği kabul edilmiştir.

1982 Anayasası’nın Yapımı Süreci

Konsey, 29.06.1981’de kabul ettiği 2485 sayılı Kurucu Meclis Hakkında Kanunla yeni anayasayı yapacak olan organın teşkilini sağlamıştır. Kurucu Meclis’e, yeni anayasayı yapmak yanında ilk genel seçimleri takiben TBMM Başkanlık Divanı kuruluncaya kadar kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak şeklinde genel bir yasama yetkisi de tanınmıştır. Kurucu Meclis, Yeni Anayasanın Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun ile Siyasî Partiler ve Seçim Kanununu yapmakla da yetkilendirilmiştir.

2485 Sayılı Kanuna göre, anayasayı yapacak olan kurucu meclis, MGK ile üyeleri Konsey tarafından atanan Danışma Meclisi olmak üzere iki meclisten oluşmaktadır.

1982 Anayasası’nın yapımı sürecine demokratik yöntemlerin hâkim olmamıştır. Nitekim, Anayasa, halkın temsilcilerinden oluşmayan bir Kurucu Meclis tarafından hazırlanmıştır. Kurucu Meclis’in Danışma Meclisi kanadının tüm üyeleri, MGK tarafından belirlenmiştir. Sivil üyelerden oluşan Danışma Meclisi’nin hazırladığı taslağa son şeklini verme yetkisi MGK’ye aittir.

Halkın, anayasanın yapımı sürecine dolaylı olarak dahi katılımı da mümkün olmamıştır. 1982 Anayasası, demokratik olmayan bir ortamda halkoyuna sunulmuştur. Anayasa taslağının eleştirilmesi yasaklanmış; ancak, anayasa üzerinde olumlu görüş açıklamalarına olanak tanınmıştır. Anayasayı halka tanıtma yetkisini ise müdahale lideri ve Konsey Başkanı Orgeneral Kenan Evren’e sunulmuştur.

1982 Anayasası, 07.11.1982’de yapılan halkoylamasında %8, 63 hayır oyuna karşılık, %91,37 evet oyu ile kabul edilerek yürürlüğe girmiştir. Ancak, evet oylarının yüksekliği güçlü bir oydaşmanın sonucu değildir. Bu durum, anayasanın halkoyuna sunulduğu aşamada sivil ve siyasal hakların aşırı ölçüde sınırlanmasıyla yakından ilişkilidir. Orgeneral Evren’in cumhurbaşkanlığına adaylığı ile Anayasanın halkoylamasını birleştiren bir düzenleme ve Anayasanın reddedilmesi halinde askeri yönetimin uzunca süre devam edeceği endişesi de evet oylarının yüksek olmasında etkili olmuştur.

1982 Anayasası’nın Temel Özellikleri

Anayasanın Kazüistik Olması

1982 Anayasası, ayrıntılı düzenlemelere yer veren, kazüistik bir anayasadır. Kazüistik anayasa, çerçeve anayasa kavramının zıttını oluşturmaktadır. Türkiye’de ise 1961 Anayasası’ndan itibaren kazüistik anayasa yapma geleneği hâkim olmuştur. Bu, büyük ölçüde anayasa koyucunun seçilmiş organlara duyduğu güvensizliğin eseridir.

Anayasanın Katılığı

Katı anayasa, anayasa hükümlerinin, adi kanunların kabulünde izlenen yönteme kıyasla daha zor değiştirilebildiği bir anayasa modelidir. 1924 ve 1961 Anayasası, katı anayasalar oldukları hâlde, 1982 Anayasası, anayasa hükümlerinin değiştirilmesini seleflerine kıyasla zorlaştırması nedeniyle daha katıdır.

Uzun Bir Geçiş Sürecinin Düzenlenmesi

1982 Anayasası’nın yürürlüğe girmesinden bir yıl sonra 6 Kasım 1983’te yapılan genel seçimler, sivil yönetime geçişi sağlamıştır. Ne var ki 1982 Anayasası’nın geçici maddeleri yoluyla uzunca bir geçiş süreci öngörmesi, parlamento ve hükûmetlerin izleyecekleri politikalar üzerinde TSK’nin bir süre için daha etkili olacağını göstermektedir.

Özgürlüklerin Sınırlanması

1982 Anayasası modern bir anayasada mevcut olması gereken hak ve özgürlüklerin tümüne yer vermektedir. Ne var ki anayasa, hak ve özgürlüklerin tanınıp korunmasının istisna, sınırlanmalarının ise asıl kural olduğu bir model yaratmıştır. Bu nedenle 1982 Anayasası özgürlükçü değil, yasakçı bir içeriğe sahiptir.

Yürütmenin Güçlendirilmesi

1961 Anayasası’na yöneltilen eleştirilerden biri, bu anayasanın devlet organları arasında bir tür hiyerarşi yarattığı, bu hiyerarşi içinde yürütmeyi güçsüz bıraktığı yönündedir. Nitekim 12 Mart yarı askeri yönetimi döneminde yapılan anayasa değişikliklerinin bir kısmı, yürütmenin güçlendirilmesini sağlamıştır.

Parlamentarizmin Rasyonelleştirilmesi

1961 Anayasası’nın yürürlüğü döneminde ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri, parlamenter sürecin kilitlenmesi, TBMM’nin karar üretemez hâle gelmesidir. Bu nedenle 1982 Anayasası, parlamentonun kilitlenmesi sonucunu yaratan faktörleri ortadan kaldırmak amacıyla, karar alma sürecine işlerlik kazandıracak bazı yeniliklere yer vermiştir.

Anayasanın Benimsediği Demokrasi Anlayışı

1982 Anayasası, çoğunlukçu demokrasi anlayışına geri dönmemekle birlikte, 1961 Anayasası’nın çoğulculuk felsefesine de sahip değildir.

Askeri Otoritenin Güçlendirilmesi

1961 Anayasası gibi, 1982 Anayasası da askeri otoriteye, karar alma sürecini, sivil yönetime geçişten sonra da kontrol edebileceği bazı yetki ve ayrıcalıklar sunmuştur.

Vesayet Kurumları

1982 Anayasası, 1961 Anayasası döneminde fiilen vesayet kurumuna dönüşen Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa Mahkemesi’nin bu niteliğini açık hâle getirmiştir.

1982 Anayasası’nın yarattığı en güçlü vesayet makamı Cumhurbaşkanlığı’dır. Bunun yanında 1982 Anayasasının yarattığı diğer vesayet kurumları ise Anayasa Mahkemesi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK)’dur. 1982 Anayasası’nın siyasi partilerin kapatılması esaslarını düzenleyen 68 ve 69. maddeleri de bir tür vesayet kontrolü sağlamaktadır.

1982 Anayasası’na Göre Devletin Temel Özellikleri

Cumhuriyetçilik

Devlet şekli olarak cumhuriyet, egemenliğin bir kişiye veya zümreye değil, toplumun tümüne ait olduğu bir sistemi ifade etmektedir. Hükûmet şekli olarak cumhuriyet, başta devlet başkanlığı makamı olmak üzere, karar verme yetkisine sahip tüm organların yetkilerini veraset yoluyla değil, halkın iradesiyle elde ettikleri bir sistem anlamını taşımaktadır. 1982 Anayasası 1. maddesinde “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” hükmüne yer vermekte, 2. maddesinde ise cumhuriyetin niteliklerini düzenlemektedir.

İnsan Haklarına Saygılı Devlet

1961 Anayasası’nın cumhuriyetin nitelikleri arasında “insan haklarına dayanan” devlet kavramına yer vermesine karşılık, 1982 Anayasası “insan haklarına saygılı” devlet ifadesini tercih etmiştir.

Atatürk Milliyetçiliğine Bağlılık

Anayasa koyucunun “Atatürk milliyetçiliğine bağlılık” kavramını tercih etmesindeki en önemli etken, 12 Eylül 1980 öncesinde Türkiye’ye hâkim olan aşırı sağ ve aşırı sol arasındaki siyasal kutuplaşmadır. Anayasa koyucu, Atatürk milliyetçiliğini bu iki radikal akımı ılımlılaştıracak, bütünleştirecek, böylece siyasal kutuplaşmayı önleyecek bir kavram olarak düşünmüştür.

Başlangıç Bölümü

1982 Anayasası’nın Başlangıç bölümünde, devlet otoritesini yücelten ifadeler yanında, anayasanın çeşitli maddelerinde yer alan milli egemenlik, laiklik, kuvvetler ayrılığı gibi kavramların vurgulandığı görülmektedir. Öte yandan Anayasa, 176. maddede, Başlangıcın, anayasa metnine dâhil olduğunu düzenlemektedir.

Demokratik Devlet

Eski Yunanda ‘halk’ anlamına gelen demos ile ‘yönetim’ anlamına gelen kratos kelimelerinin bileşiminden oluşan ‘demokrasi’, halkın yönetimi anlamına gelmektedir. Demokratik bir devlette zorunlu olan anayasa mekanizmaları üç başlıkta incelebilir:

  • Karar organlarının seçim esasına dayanması
  • Halkın tercihleri için yarışacak en az iki alternatifin mevcut olması
  • Geniş bir anayasal haklar listesinin varlığı ve bu hakların hukuk devleti mekanizmalarıyla güvence altına alınması

Lâik Devlet

Anayasanın cumhuriyetin niteliklerini düzenleyen 2. maddesinde yer alan laikliğin, iki cephesi mevcuttur. Bunlardan biri, din hürriyeti; diğeri ise din ve devlet işlerinin ayrılığıdır. Din hürriyeti de inanç hürriyeti ve ibadet hürriyeti olmak üzere iki unsurdan oluşmaktadır. Lâik bir anayasanın varlığından söz edebilmek için bazı unsurların bulunması gerekir:

  • Resmî bir devlet dininin olmaması
  • Devletin din ve mezhep ayrımcılığı yapmaması
  • Din ve Devlet kurumlarının ayrılması
  • Hukuk kurallarının din kurallarına uygun olma şartının aranmaması

Sosyal Devlet

Sosyal devlet, jandarma devletin karşıtını ifade etmektedir. 19. yüzyıla hâkim olan jandarma devlet anlayışı, devlet fonksiyonlarının güvenlik, savunma ve adalet hizmetleriyle sınırlı olduğu düşüncesine dayanmaktadır. Bu yüzden jandarma devlet, ekonomik ve sosyal hayata müdahale eden tutum ve davranışlardan kaçınmaktadır.

Ekonomik ve sosyal barışı sağlayacak bir ilke olarak ortaya çıkan sosyal devlet, devletin sosyal barışı ve sosyal adaleti sağlamak amacıyla sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesini gerekli ve meşru gören bir anlayıştır.

Hukuk Devleti

1982 Anayasası’nın yer verdiği kavramlardan biri de hukuk devletidir. Polis devletin karşıtı olan hukuk devleti, devletin tüm organ ve makamlarının eylem ve işlemlerinin hukuka uygun olması gerektiğini ifade etmektedir.

Bir anayasa düzeninin hukuk devleti ilkesine dayanmasını sağlayan çeşitli araçlar mevcuttur. Özetle:

  • Yasama ve yürütme organlarıyla idarî makamların hukuka uygunlukları yönünden yargı denetimine tâbi olmaları
  • Bu denetimi yapacak yargı kuruluşlarının tarafsızlık ve bağımsızlıklarının garanti edilmesi
  • Devlet otoritesinin ceza hukuku ve ceza yargılaması alanındaki yetkilerinin kişinin güvenliğini sağlayacak ilkelerle sınırlanması

Eşitlik İlkesi

Hukuk devleti gibi eşitlik ilkesi de devlet otoritesini sınırlayan, yönetimde keyfîliği engelleyen, bireyleri devlet karşısında koruyan bir role sahiptir. Eşitlik ilkesinin mutlak ve nispi olmak üzere iki boyutu vardır. Mutlak eşitlik, herkesin kanun önünde hiçbir ayrım gözetilmeksizin eşit kurallara tâbi olduklarını ifade etmektedir. Eşitliğin bu boyutu, 1982 Anayasası’nın 10. maddesinin ilk fıkrasında düzenlenmiştir. Bu hükme göre: “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”

Nispi eşitlik ise haklı nedenlerin varlığı hâlinde kanun koyucunun kişilerin tâbi olacakları hak ve borçlarda farklılıklar yaratabileceği anlamına gelmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.