Açıköğretim Ders Notları

Anayasa 1 Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anayasa 1 Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Osmanlı İmparatorluğu’Nun Anayasal Gelişmeleri Ve Modern Türkiye’Nin Kuruluşu

Osmanlı İmparatorluğu’nun Anayasal Gelişmeleri

Sened-i İttifak (1808)

Osmanlı devlet düzeni, tüm yetkilerin padişahta toplandığı bir mutlak monarşiydi. İmparatorluk İslam geleneğine dayanıyordu. Bu geleneğe göre padişahın yetkileri şeriat kurallarına göre kullanması gerekiyordu. Ancak bunu denetleyecek bir mekanizma mevcut değildi. Padişah yetkilerini Divan adı verilen bir kurulla paylaşıyordu. Ancak kurul bir danışma niteliğindeydi. 1808 ‘de kabul edilen Sened-i İttifak, merkezî yönetimle âyan temsilcileri arasında karşılıklı taahhütler içeren; bu nedenle, misak niteliği taşıyan bir anayasal belgedir. Devlet işlemlerine devlet memuru sıfatına sahip kişilerden başkalarının karışamayacağı; sadrazamın devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu olacağı bazı hükümler içermekteydi. Hükümdar yetkilerini kısıtlayan bir belgeydi.

Tanzimat Fermanı (1839)

Tanzimat Fermanı, bir yandan devlet iktidarını sınırlayan çeşitli kurallara yer vermiş, diğer yandan da tüm Osmanlı tebaasına, aralarında hiçbir fark gözetmeksizin, bazı haklar sunmuştur. Fermanın devlet iktidarını sınırlayan en önemli kuralı, devlet işlerinin kanunlara uygun olarak yürütüleceği hükmüne yer vermesidir. Bu fermana göre Meclis-i Ahkâm-ı Adliye isimli bir organ kanunları hazırlar ve padişahta bu kanunları onaylardı. Ferman, malî güce göre vergi ilkesi, devlet harcamalarının kanunîliği ilkesi, askere almada adalet ilkesi, kanunun üstünlüğü ilkesi ve ceza yargılamasına ilişkin güvencelere yer vermektedir. Tanzimat Fermanı’nda yer alan devlet iktidarını sınırlamaya yönelik kurallarla, haklara ilişkin düzenlemeler, İmparatorluğun mutlak monarşi esasına dayanan devlet düzeninin meşrutî monarşi yönünde tedricen değişmesini sağlaması bakımından çok önemlidir. Denetim mekanizması bu fermanda da mevcut değildi.

Islahat Fermanı (1856)

Islahat Fermanı, din, vicdan ve ibadet hürriyetini koruyan önemli düzenlemelere yer vermiştir. İçerdiği hükümlerle Müslüman tebaa ile Müslüman olmayan tebaa arasında tam bir eşitliğin kurulmasını sağlamıştır. Müslüman olmayan tebaanın devlet memuriyetine ve askerlik hizmetine alınmasını sağlayan hükümlere yer vermek suretiyle eşitlik ilkesinin alanını genişletmiştir.

Kanun-u Esasî’nin Kabulü (1876): I. Meşrutiyet

İmparatorluğun ilk anayasası, 1876 tarihli Kanun-u Esasîdir. Kanun-u Esasî, bazı hükümleriyle devlet otoritesinin belirli ölçülerde sınırlanmasını sağlamış; aynı zamanda, kabul edildiği çağın koşulları açısından Osmanlı tebaasına geniş sayılabilecek bir haklar listesi sunmuştur. Kanun-u Esasî’nin 3. maddesi, devlet başkanlığının veraset yoluyla intikal edeceğini gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu nedenle Kanun-u Esasî’ye göre devlet şekli monarşidir. 2. madde, ‘Devletin dini, din-i İslam’dır’ kuralına yer vermekte; 18. madde ise Türkçenin resmî dil olduğunu düzenlemektedir. Kanun-u Esasî’nin 8.-26. maddeleri arasında yer alan hükümler, Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerini düzenlemektedir. Kanun-u Esasî’nin yargıya ilişkin düzenlemeleri de çağının Batılı anayasalarına paralel niteliktedir. Kanun-u Esasî, 115. maddesinde, anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına yer vermiştir. Bu hüküm, anayasanın içerdiği ilke ve kuralların padişah dâhil olmak üzere, kamu gücünü kullanan tüm organ ve makamları sınırlayacağı; böylece, yönetimde keyfîliği önleyeceği izlenimini uyandırmaktadır. Anayasa’nın 116. maddesiyle katı anayasa kuralı benimsenmiştir. Bu maddeye göre, Kanunu Esasî’nin içerdiği hükümler, bu anayasayla yaratılan Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyânın üçte ikisinin kabul oyu ile değiştirilebilecektir. Bu düzenlemeler, Kanun-u Esasî’nin meşrutî bir monarşi (anayasa ile sınırlanmış monarşi) yarattığı izlenimini uyandırmaktadır. Kanun-u Esasî’nin en önemli yeniliği, saltanat makamı yanında Meclis-i Umumî adı verilen bir parlamento yaratmasıdır. Meclis-i Umumî, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyân olmak üzere iki meclisten oluşan bir parlamentodur.

  • Meclis-i Mebusan, seçim esasına dayanan bir meclistir. Bu meclisin seçimlerinde sadece Osmanlı tebaası olan ve az çok taşınmaz mal sahibi olan erkekler oy kullanmakta; seçilme hakkı da sadece erkek tebaaya tanınmaktadır.
  • Meclis-i Âyân, seçim esasına dayanmamaktadır. Âyan Meclisi üyeleri, ömür boyu görev yapmak üzere padişah tarafından atanmaktadır. Âyan Meclisi üyelerinin sayısı, Mebusan Meclisi üyelerinin sayısının üçte birini geçmemektedir.

Kanun-u Esasî’ye göre, yürütme yetkisi, padişah ve bakanlar kuruluna aittir. Meclis-i Umumî ise yasama yetkisini kullanmaktadır. Yürütme yetkisini elinde tutan bakanlar kurulunun ataması padişah tarafından yapılmaktadır ve bakanlar kurulunun, parlamentoya karşı sorumluluğu da açık değildir.

1909 Değişiklikleri: II. Meşrutiyet

II. Abdülhamit’in 1878’de Meclis-i Mebusan’ı feshinin ardından, seçimler, ancak 30 yıl sonra 1908’de yapılmış; 1909’da ise Kanun-u Esasî, değiştirilerek padişahın sahip olduğu yetkiler, önemli ölçüde sınırlanmıştır. Böylece II. Meşrutiyet olarak adlandırılan dönem başlamıştır. 1909 değişiklikleri, Anayasaya yeni hakların eklenmesini sağlamıştır. Bunlar, kanun dışı tutuklama yasağı, sansür yasağı, haberleşmenin gizliliği esası, toplanma ve dernek kurma hakları, padişahın sürgün yetkisinin kaldırılmasıdır. Bu değişikliklere göre padişahın yasama sürecinin başlamasını sağlayan izin yetkisi ilga edilerek Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyan tarafından kabul edilen kanunlar üzerindeki mutlak veto yetkisi, geciktirici ve güçleştirici veto yetkisine dönüştürülmüştür. Buna ek olarak 1909 değişiklikleri, padişahın meclisi fesih yetkisini büyük ölçüde sınırlamıştır. Padişah, Âyân Meclisi’nin onayını almadıkça fesih yetkisini kullanamayacaktır. 1909 değişiklikleriyle padişahın yürütme alanındaki yetkileri de sınırlanmıştır. Padişah, sadrazamı atayacak; sadrazam ise parlamenter monarşilerde olduğu gibi Heyet-i Vükelâ, yani bakanlar kurulu üyelerini belirleyecektir.

Modern Türkiye’nin Kuruluşu ve İlk Anayasal Gelişmeler

1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu

1921 Anayasası, 23 Nisan1920’de Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından hazırlanarak kabul edilmiştir. 1921 Anayasası, 23 maddeden oluşan çok kısa bir metindir. Bu anayasa geleneksel meşruiyet temeline dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet yapısını sona erdirerek modern Türkiye’nin kuruluşunda ilk adımı oluşturmaktadır. Anayasa’nın 1. maddesinde yer alan “Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” hükmüyle meşruiyetini millet iradesinden kazanan modern bir devlet düzeni kurulmuştur. 1. maddede yer alan bu düzenleme, imparatorluğun saltanat makamının zımnen ilga edildiğini göstermektedir. Anayasanın bazı özellikleri şunlardır;

  • 1921 Anayasası, meclis hükûmeti modelini benimsemiştir.
  • Anayasa’nın 2. maddesi, yasama ve yürütme yetkilerinin TBMM’de toplandığını gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu maddeye göre: “İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.
  • Anayasanın 8. maddesinde, yürütme yetkisinin, üyeleri TBMM’ce seçilen icra vekilleri, yani bakanlar kurulu tarafından kullanılacağını hükme bağlamaktadır.
  • 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, anayasanın üstünlüğü kuralına yer vermemiştir. Bu nedenle, bazı yazarlar, bu belgenin teknik olarak bir anayasa niteliği taşıyıp taşımadığının tartışmaya açık bir konu olduğuna işaret etmektedir.
  • 1921 Anayasası, anayasa kavramının gerektirdiği gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelere yer vermemiştir.
  • 1921 Anayasası, yargı kuruluşlarına ilişkin düzenlemelere yer vermemektedir. Ancak bu Anayasa’nın yürürlüğü döneminde İstiklal Mahkemeleri’nin kurulduğu, olağanüstü yetkilere sahip olan bu mahkemelerin siyasi tarihimiz açısından önemli ve çok tartışmalı kararlar verdiği bilinmektedir. İstiklal Mahkemeleri’nin üyeleri, TBMM tarafından kendi üyeleri arasından seçilmiştir. Bu nedenle, İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş ve çalışma usûllerinin yargının bağımsızlığı ilkesine ve hâkimlik teminatına uygun olmadığı açıktır.

Cumhuriyetin İlânı

1921 Anayasası’na, 29 Ekim 1923 tarihli “Teşkilât-ı Esâsiye Kanununun Bazı Maddelerinin Tavzihan Değiştirilmesine Dair Kanun’la çeşitli hükümler eklenmiştir. Kanunun 1. maddesi, “Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir” hükmüne yer vermektedir. Anılan Kanunun 10. maddesi, Anayasa’nın özgün metninde mevcut olmayan cumhurbaşkanlığı makamını düzenlemektedir. Bu hükme göre: “Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazifei Riyaset yeni Reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak caizdir.” Kanunun 12. maddesiyle, yürütme fonksiyonunu yerine getiren İcra Vekilleri Heyeti’nin oluşturulmasında izlenen yöntem de değiştirilmiştir. Bu hükme göre: “Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur. Diğer Vekiller Başvekil tarafından gene Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arzolunur. Meclis hali içtimada değil ise keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur.” Bu değişiklikle, cumhurbaşkanının meclis üyeleri arasından başbakanı seçeceği; başbakanın da gene meclis üyeleri arasından hükûmeti oluşturacağı ve bakanlar kurulu listesini cumhurbaşkanının onayına sunacağı bir model benimsenmiştir. Yeni düzenlemeye göre, cumhurbaşkanı bakanlar kurulu listesini, TBMM’nin onayına sunacak; meclisin, onay iradesini açıklamasıyla birlikte hükûmet kurulacaktır. 1923 değişikliğinin, yürütme gücünün yapısı ve işleyişindeki yenilikler şunlardır:

  • Anayasanın ilk metninde mevcut olmayan bir cumhurbaşkanlığı makamı yaratılmıştır.
  • Anayasanın ilk metninde monist olan yürütme organı, düalist, yani cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşan ikileşmiş bir yapıya dönüşmüştür.
  • Anayasanın ilk metnine göre, yürütme fonksiyonunu yerine getiren bakanlar kurulu üyelerinin hepsi eşit statüdedir. Oysa değişiklik sonrasında bakanlar kuruluna liderlik yapacak bir başbakanlık makamı yaratılmıştır.
  • Anayasanın ilk metnine göre, yürütme fonksiyonunu yerine getiren bakanlar kurulu üyeleri tek tek meclis tarafından seçildikleri hâlde, değişiklik sonrasında cumhurbaşkanı, başbakanı seçmekte; başbakan ise bakanlar kurulunu belirlemektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Anayasal Gelişmeleri

Sened-i İttifak (1808)

Osmanlı devlet düzeni, tüm yetkilerin padişahta toplandığı bir mutlak monarşiydi. İmparatorluk İslam geleneğine dayanıyordu. Bu geleneğe göre padişahın yetkileri şeriat kurallarına göre kullanması gerekiyordu. Ancak bunu denetleyecek bir mekanizma mevcut değildi. Padişah yetkilerini Divan adı verilen bir kurulla paylaşıyordu. Ancak kurul bir danışma niteliğindeydi. 1808 ‘de kabul edilen Sened-i İttifak, merkezî yönetimle âyan temsilcileri arasında karşılıklı taahhütler içeren; bu nedenle, misak niteliği taşıyan bir anayasal belgedir. Devlet işlemlerine devlet memuru sıfatına sahip kişilerden başkalarının karışamayacağı; sadrazamın devlet işlerinin yürütülmesinden sorumlu olacağı bazı hükümler içermekteydi. Hükümdar yetkilerini kısıtlayan bir belgeydi.

Tanzimat Fermanı (1839)

Tanzimat Fermanı, bir yandan devlet iktidarını sınırlayan çeşitli kurallara yer vermiş, diğer yandan da tüm Osmanlı tebaasına, aralarında hiçbir fark gözetmeksizin, bazı haklar sunmuştur. Fermanın devlet iktidarını sınırlayan en önemli kuralı, devlet işlerinin kanunlara uygun olarak yürütüleceği hükmüne yer vermesidir. Bu fermana göre Meclis-i Ahkâm-ı Adliye isimli bir organ kanunları hazırlar ve padişahta bu kanunları onaylardı. Ferman, malî güce göre vergi ilkesi, devlet harcamalarının kanunîliği ilkesi, askere almada adalet ilkesi, kanunun üstünlüğü ilkesi ve ceza yargılamasına ilişkin güvencelere yer vermektedir. Tanzimat Fermanı’nda yer alan devlet iktidarını sınırlamaya yönelik kurallarla, haklara ilişkin düzenlemeler, İmparatorluğun mutlak monarşi esasına dayanan devlet düzeninin meşrutî monarşi yönünde tedricen değişmesini sağlaması bakımından çok önemlidir. Denetim mekanizması bu fermanda da mevcut değildi.

Islahat Fermanı (1856)

Islahat Fermanı, din, vicdan ve ibadet hürriyetini koruyan önemli düzenlemelere yer vermiştir. İçerdiği hükümlerle Müslüman tebaa ile Müslüman olmayan tebaa arasında tam bir eşitliğin kurulmasını sağlamıştır. Müslüman olmayan tebaanın devlet memuriyetine ve askerlik hizmetine alınmasını sağlayan hükümlere yer vermek suretiyle eşitlik ilkesinin alanını genişletmiştir.

Kanun-u Esasî’nin Kabulü (1876): I. Meşrutiyet

İmparatorluğun ilk anayasası, 1876 tarihli Kanun-u Esasîdir. Kanun-u Esasî, bazı hükümleriyle devlet otoritesinin belirli ölçülerde sınırlanmasını sağlamış; aynı zamanda, kabul edildiği çağın koşulları açısından Osmanlı tebaasına geniş sayılabilecek bir haklar listesi sunmuştur. Kanun-u Esasî’nin 3. maddesi, devlet başkanlığının veraset yoluyla intikal edeceğini gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu nedenle Kanun-u Esasî’ye göre devlet şekli monarşidir. 2. madde, ‘Devletin dini, din-i İslam’dır’ kuralına yer vermekte; 18. madde ise Türkçenin resmî dil olduğunu düzenlemektedir. Kanun-u Esasî’nin 8.-26. maddeleri arasında yer alan hükümler, Osmanlı tebaasının hak ve özgürlüklerini düzenlemektedir. Kanun-u Esasî’nin yargıya ilişkin düzenlemeleri de çağının Batılı anayasalarına paralel niteliktedir. Kanun-u Esasî, 115. maddesinde, anayasanın üstünlüğü ve bağlayıcılığı kuralına yer vermiştir. Bu hüküm, anayasanın içerdiği ilke ve kuralların padişah dâhil olmak üzere, kamu gücünü kullanan tüm organ ve makamları sınırlayacağı; böylece, yönetimde keyfîliği önleyeceği izlenimini uyandırmaktadır. Anayasa’nın 116. maddesiyle katı anayasa kuralı benimsenmiştir. Bu maddeye göre, Kanunu Esasî’nin içerdiği hükümler, bu anayasayla yaratılan Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyânın üçte ikisinin kabul oyu ile değiştirilebilecektir. Bu düzenlemeler, Kanun-u Esasî’nin meşrutî bir monarşi (anayasa ile sınırlanmış monarşi) yarattığı izlenimini uyandırmaktadır. Kanun-u Esasî’nin en önemli yeniliği, saltanat makamı yanında Meclis-i Umumî adı verilen bir parlamento yaratmasıdır. Meclis-i Umumî, Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyân olmak üzere iki meclisten oluşan bir parlamentodur.

  • Meclis-i Mebusan, seçim esasına dayanan bir meclistir. Bu meclisin seçimlerinde sadece Osmanlı tebaası olan ve az çok taşınmaz mal sahibi olan erkekler oy kullanmakta; seçilme hakkı da sadece erkek tebaaya tanınmaktadır.
  • Meclis-i Âyân, seçim esasına dayanmamaktadır. Âyan Meclisi üyeleri, ömür boyu görev yapmak üzere padişah tarafından atanmaktadır. Âyan Meclisi üyelerinin sayısı, Mebusan Meclisi üyelerinin sayısının üçte birini geçmemektedir.

Kanun-u Esasî’ye göre, yürütme yetkisi, padişah ve bakanlar kuruluna aittir. Meclis-i Umumî ise yasama yetkisini kullanmaktadır. Yürütme yetkisini elinde tutan bakanlar kurulunun ataması padişah tarafından yapılmaktadır ve bakanlar kurulunun, parlamentoya karşı sorumluluğu da açık değildir.

1909 Değişiklikleri: II. Meşrutiyet

II. Abdülhamit’in 1878’de Meclis-i Mebusan’ı feshinin ardından, seçimler, ancak 30 yıl sonra 1908’de yapılmış; 1909’da ise Kanun-u Esasî, değiştirilerek padişahın sahip olduğu yetkiler, önemli ölçüde sınırlanmıştır. Böylece II. Meşrutiyet olarak adlandırılan dönem başlamıştır. 1909 değişiklikleri, Anayasaya yeni hakların eklenmesini sağlamıştır. Bunlar, kanun dışı tutuklama yasağı, sansür yasağı, haberleşmenin gizliliği esası, toplanma ve dernek kurma hakları, padişahın sürgün yetkisinin kaldırılmasıdır. Bu değişikliklere göre padişahın yasama sürecinin başlamasını sağlayan izin yetkisi ilga edilerek Meclis-i Mebusan ve Meclis-i Âyan tarafından kabul edilen kanunlar üzerindeki mutlak veto yetkisi, geciktirici ve güçleştirici veto yetkisine dönüştürülmüştür. Buna ek olarak 1909 değişiklikleri, padişahın meclisi fesih yetkisini büyük ölçüde sınırlamıştır. Padişah, Âyân Meclisi’nin onayını almadıkça fesih yetkisini kullanamayacaktır. 1909 değişiklikleriyle padişahın yürütme alanındaki yetkileri de sınırlanmıştır. Padişah, sadrazamı atayacak; sadrazam ise parlamenter monarşilerde olduğu gibi Heyet-i Vükelâ, yani bakanlar kurulu üyelerini belirleyecektir.

Modern Türkiye’nin Kuruluşu ve İlk Anayasal Gelişmeler

1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu

1921 Anayasası, 23 Nisan1920’de Ankara’da kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) tarafından hazırlanarak kabul edilmiştir. 1921 Anayasası, 23 maddeden oluşan çok kısa bir metindir. Bu anayasa geleneksel meşruiyet temeline dayanan Osmanlı İmparatorluğu’nun devlet yapısını sona erdirerek modern Türkiye’nin kuruluşunda ilk adımı oluşturmaktadır. Anayasa’nın 1. maddesinde yer alan “Hâkimiyet bilâkaydü şart milletindir. İdare usulü, halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir” hükmüyle meşruiyetini millet iradesinden kazanan modern bir devlet düzeni kurulmuştur. 1. maddede yer alan bu düzenleme, imparatorluğun saltanat makamının zımnen ilga edildiğini göstermektedir. Anayasanın bazı özellikleri şunlardır;

  • 1921 Anayasası, meclis hükûmeti modelini benimsemiştir.
  • Anayasa’nın 2. maddesi, yasama ve yürütme yetkilerinin TBMM’de toplandığını gösteren bir hükme yer vermektedir. Bu maddeye göre: “İcra kudreti ve teşri salahiyeti milletin yegâne ve hakiki mümessili olan Büyük Millet Meclisinde tecelli ve temerküz eder.
  • Anayasanın 8. maddesinde, yürütme yetkisinin, üyeleri TBMM’ce seçilen icra vekilleri, yani bakanlar kurulu tarafından kullanılacağını hükme bağlamaktadır.
  • 1921 Teşkilât-ı Esasîye Kanunu, anayasanın üstünlüğü kuralına yer vermemiştir. Bu nedenle, bazı yazarlar, bu belgenin teknik olarak bir anayasa niteliği taşıyıp taşımadığının tartışmaya açık bir konu olduğuna işaret etmektedir.
  • 1921 Anayasası, anayasa kavramının gerektirdiği gibi temel hak ve özgürlüklere ilişkin düzenlemelere yer vermemiştir.
  • 1921 Anayasası, yargı kuruluşlarına ilişkin düzenlemelere yer vermemektedir. Ancak bu Anayasa’nın yürürlüğü döneminde İstiklal Mahkemeleri’nin kurulduğu, olağanüstü yetkilere sahip olan bu mahkemelerin siyasi tarihimiz açısından önemli ve çok tartışmalı kararlar verdiği bilinmektedir. İstiklal Mahkemeleri’nin üyeleri, TBMM tarafından kendi üyeleri arasından seçilmiştir. Bu nedenle, İstiklal Mahkemeleri’nin kuruluş ve çalışma usûllerinin yargının bağımsızlığı ilkesine ve hâkimlik teminatına uygun olmadığı açıktır.

Cumhuriyetin İlânı

1921 Anayasası’na, 29 Ekim 1923 tarihli “Teşkilât-ı Esâsiye Kanununun Bazı Maddelerinin Tavzihan Değiştirilmesine Dair Kanun’la çeşitli hükümler eklenmiştir. Kanunun 1. maddesi, “Türkiye Devletinin şekli Hükümeti, Cumhuriyettir” hükmüne yer vermektedir. Anılan Kanunun 10. maddesi, Anayasa’nın özgün metninde mevcut olmayan cumhurbaşkanlığı makamını düzenlemektedir. Bu hükme göre: “Türkiye Reisicumhuru, Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap devresi için intihap olunur. Vazifei Riyaset yeni Reisicumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar intihap olunmak caizdir.” Kanunun 12. maddesiyle, yürütme fonksiyonunu yerine getiren İcra Vekilleri Heyeti’nin oluşturulmasında izlenen yöntem de değiştirilmiştir. Bu hükme göre: “Başvekil Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur. Diğer Vekiller Başvekil tarafından gene Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arzolunur. Meclis hali içtimada değil ise keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur.” Bu değişiklikle, cumhurbaşkanının meclis üyeleri arasından başbakanı seçeceği; başbakanın da gene meclis üyeleri arasından hükûmeti oluşturacağı ve bakanlar kurulu listesini cumhurbaşkanının onayına sunacağı bir model benimsenmiştir. Yeni düzenlemeye göre, cumhurbaşkanı bakanlar kurulu listesini, TBMM’nin onayına sunacak; meclisin, onay iradesini açıklamasıyla birlikte hükûmet kurulacaktır. 1923 değişikliğinin, yürütme gücünün yapısı ve işleyişindeki yenilikler şunlardır:

  • Anayasanın ilk metninde mevcut olmayan bir cumhurbaşkanlığı makamı yaratılmıştır.
  • Anayasanın ilk metninde monist olan yürütme organı, düalist, yani cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulundan oluşan ikileşmiş bir yapıya dönüşmüştür.
  • Anayasanın ilk metnine göre, yürütme fonksiyonunu yerine getiren bakanlar kurulu üyelerinin hepsi eşit statüdedir. Oysa değişiklik sonrasında bakanlar kuruluna liderlik yapacak bir başbakanlık makamı yaratılmıştır.
  • Anayasanın ilk metnine göre, yürütme fonksiyonunu yerine getiren bakanlar kurulu üyeleri tek tek meclis tarafından seçildikleri hâlde, değişiklik sonrasında cumhurbaşkanı, başbakanı seçmekte; başbakan ise bakanlar kurulunu belirlemektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.