Açıköğretim Ders Notları

Anadolu Arkeolojisi Dersi 4. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anadolu Arkeolojisi Dersi 4. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Anadolu’Da Demir Çağı Uygarlıkları

Giriş

Anadolu’da MÖ 1200-1000 yılları arasında demirden yapılan silah ve araç gereç üretimi, özelliklede kırsal alanda hızla yayıldı ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan göçebe toplumların gündelik yaşamlarında, özellikle savaş, tarım ve inşaat alanlarında önemli değişimlere yol açmıştır Bu süreç temel olarak iki evrede ortaya çıkmıştır. İlk evrede, demirden silah ve araç gereç yapmayı öğrenen göçebe topluluklar köyler ve kaleler kurarak yerleşik düzene geçtiler. İkinci evrede ise bu dağınık topluluklar güçlü bir önderin yönetiminde birleşerek orta büyüklükte krallıklar kurmuşlardır. Demir Çağı’nda (MÖ 1200-750/700) Anadolu yarımadası çeşitli topluluklara ait büyüklü küçüklü beyliklerin yönetimini girmiştir.

Geç Hitit Beylikler Dönemi (MÖ 1200-700)

MÖ 1200’lerde batıdan gelen Ege Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler Güney ve Güneydoğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır. Kargamış, Zincirli, Malatya-Aslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat’da yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur.

Geç Hitit şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şehirlerde idari ve dinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle citadel ile korunan ana bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlikte bir bütün olarak planlanmıştır.

Citadel: ulaşılması zor, dik ve sarp kayalıklara konuşlandırılmış, savunması kolay kaya yerleşimleridir. Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki kapılar, saray cepheleri kabartmalı taş bloklarla (ortostad) kaplanmıştır. Ortostad ; kerpiç yapı tekniğimde su basman seviyesi üzerine yerleştirilen büyük taş bloklar. Kerpiç duvarların temelinin sağlam olmasını sağladıkları gibi, aynı zamanda üzerine kabartma resimler yapılarak süsleme unsuru olarak da kullanılmışlardır.

Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün ortak bir karakteri de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Artık Hitit çivi yazısının kullanılmadığı bu dönem kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer aldığı görülmektedir. Kargamış kabartmalarının yanı sıra Andaval kabartmasında, Sultanhanı-Kayseri ve Köylütolu stellerinde bunu görmek mümkündür.

Geç Hitit sanatı: Geç Hitit sanatının bu alandaki en eski örnekleri ise Malatya Kapı Ortostatları’dır. Dinsel konuların Hitit İmparatorluk geleneği ile işlendiği bu yapıtlarda, fırtına tanrısı Teşup ile ilgili öyküler bulunmaktadır. Ustaca desenlenmiş taş sütun altlıkları bağımsız bir öğe olarak, 8. yüzyıldan itibaren Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de yaygın bir biçimde kullanılmıştır.

Hayvan biçimli altlıklar, Geç Hitit sanatının getirdiği yeniliklerden biridir. Boğazköy’de kapıların iki yanındaki duvarı taşıyan yekpare blokların ön kısımlarında heykel, gövde kısımlarında ise kabartma olarak işlenmiş aslan ve sfenks tasvirleri bulunmaktadır. Geç Hitit heykelciliğinin önemli bir kolu da mezar taşlarıdır (stel). Törensel cenaze yemeklerini ve aile yaşamından sahneleri yansıtan bu taşlarda, ölünün kişiliğini yansıtan özellikler de özel eşyaları ile belirtilmiştir. Figürlere üzgün, öfkeli, kederli, neşeli ifadeler verilmiş, bu yolla lirik bir gerçekçiliğe varılmıştır. Yerleşimin dışına dikilen bu mezar taşlarının önünde dini törenler yapılmaktaydı. Hititlerde Arinna’nın güneş tanrıçası, geç Hititlerde Kubaba olarak da geçmiştir

İvriz Kaya Kabartması: Konya’nın Ereğli ilçesine 12 km uzaklıkta, bir su kaynağının kayalık yüzeyine oyulmuş olan 4.20 m boyundaki büyük kabartma, Aramlaşmış Hitit sanatının anıtsal bir örneği ve Geç Hitit döneminin en önemli sanat yapıtlarından biridir.

Anıtta, bölgenin kralı Varpalavas ile, Fırtına Tanrısı Tarhundas tasvir edilmiş. Tarhundas; krala göre daha büyük ölçüde, ellerinde üzüm salkımı ve buğday başaklarını tutuyor. Böylece, Tarhundas, aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısı olarak da değerlendirilmekteydi. Tanrının karşısındaki kral ise, daha küçük ve dua eder durumda tasvir edilmiş. Her iki figürün arasında bulunan, hiyeroglif yazıda: “ Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Varpalavas; sarayda bir prens iken, bu asmaları diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin ” yazılıdır.

Urartular (MÖ 850-600)

MÖ 2. binyıl başlarından itibaren Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hurri kökenli küçük beylikler yaşamaktaydı. Bu beylikler genellikle yarı göçebe bir yaşam sürmekteydiler ve feodal bir yapıya sahip değillerdi. İlk kez Asur Kralı Salmannassar (MÖ 1274-1245) dağlık bölgedeki bu ülkeden Uruatri olarak söz etmekte ve 8 kabileden oluştuğunu bildirmektedir. Urartuların, başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (MÖ 8-7. yüzyıl), günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak’ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi’ne kadar bölge egemenlik sınırları içinde idi.

Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan Dağları, doğuda İran Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları’yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil’deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu Dağ, Urartu adının “ r, r, t ” ünsüzleriyle yazılması sonucu “ Ararat ” adını almıştır.

MÖ 605 yılında da Asur İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Bu durum Urartu Devleti’ni de etkilemiş ve Med ve İskit tehlikesi Urartu üzerine odaklanmıştır. Urartu İmparatorluğu de bu saldırılara dayanamamış ve MÖ 7. yüzyılın sonunda tarih sahnesinden çekilmiştir.

Devlet idaresi: Krallık, başında Tanrı Haldi’nin bulunduğu teokratik ve milliyetçi bir sistemle yönetilmekteydi. Kral sınırsız yetkilerle donatılmıştı. Aynı zamanda kral başrahip ve tanrının yeryüzündeki temsilcisiydi. Krallık tacı babadan, önceden veliaht olarak belirlenen oğula geçiyordu.

II. Rusa zamanında sarayda hizmet veren bu görevliler arasında harem ağaları, sakiler, ibrikçi başları, kadın dokumacılar, katipler, muhafızlar, köpek bakıcıları gibi görevliler bulunmaktaydı.

Urartu krallığının toprakları eyaletlere bölünmüştü ve başkentten atanan valiler tarafından yönetiliyordu. Bazen ele geçirilen yerel yönetici beyler vali olarak görevlendirilebiliyordu. Eyalet merkezleri, tarıma elveriş ve stratejik noktalar göz önünde bulundurularak seçiliyordu ve buralardaki kalelerde merkezi hükümetin resmi temsilcisi valinin oturduğu bir saray ve Tanrı Haldi’ye adanmış tapınak bulunmaktaydı. Valiler, yasa ve düzenin korunması, vergi toplanması ve eyaletteki dinsel törenlerin düzenli yürütülmesinden sorumluydu.

Din ve tanrılar: Van, Meher Kapı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi , Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi (Eşi Bagbartu/Bagmaştu/Arubani), Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni XIII. yüzyıl Asur yazıtlarına kadar inmektedir.

Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı. MÖ 9-6. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı’nın resmi devlet dini hakkında en iyi bilgiyi, Van Ovası’nın doğusunda bulunan Meher Kapısı Yazıtı vermektedir. Urartu Devleti’nin resmi tanrı ve tanrıçaları ile bu tanrı ve tanrıçalara başkentte kurban edilecek adak hayvanlarının cins ve sayıları sıralanmaktadır.

Özellikle Urartu Krallığı’nın MÖ 7. yüzyılın sonlarında doğudan gelen İskitler tarafından yerle bir edilmesinden sonra, bu yıkımdan kurtulabilen halk, Van Gölü’nün güneydoğusundaki Giyimli (Hırkanis) bölgesine sığınmıştır.

Dil ve yazı: Urartu devletinin resmi dili Urartucaydı. Bu dil bitişken diller grubundandır. Urartular Ön Asya’da yaşayan diğer halklar gibi çivi yazısı kullanmaktaydılar. Urartuca yazıtlar daha çok taş eserler üzerine kazılmış ve propagandaya yöneliktir. Bu yazı aynı zamanda pratik amaçlar için, kil tabletler, büyük depo küpleri, tunç eserler ve mühürler üzerine de yazılmıştır. Urartular aynı zamanda hiyeroglif (resim yazısı) de kullanıyorlardı. Bu tip yazı az gelişmişti ve daha çok gündelik işlerde kullanılıyordu.

Ölü gömme gelenekleri: Urartu halklarında öteki dünyada yaşayacaklarına inanılmaktaydı. Ölen bireylerin yol olmayıp öbür dünyada bir şekilde yaşadıklarına inanıyorlardı. Bunun için ölülerini yaşadıkları şehirlerin yakın çevresine gömmüşlerdir. Urartu’da yakarak veya yakmadan gömü yapılmaktaydı.

Merkezde Van Kalesi, batıda Palu, Malazgirt ve Altıntepe’de, kuzeyde Aras Nehri’nin güney bölgesinde, doğuda Şangar (İran’da Bastam’ın kuzeyi) gibi önemli yönetim merkezlerinin yakınında çok odalı kaya mezarları bulunmaktadır. Dilkaya, Karagündüz ve Yoncatepe’de ise soyulmadan günümüze ulaşmış, içinde birden çok gömü bulunan yeraltı oda mezarları incelenmiştir.

Siyasal ve kültürel ilişkiler:

Urartular, Menua döneminden itibaren kuzeyde yerel Diauehi Krallığı (Erzurum çevresinde) ve mahalli beylikler üzerine, güneybatıda Hate (Malatya çevresi), güneydoğuda ise Kuzeybatı İran’a, I. Argişti döneminde Hate–Tabal (Tuate’nin ülkesi); II. Sarduri Melitia, Qumaha (Adıyaman bölgesinde) ve kralı Kuştaşpili; II. Rusa ise Hate, Halitu ve Muşki üzerine sefer yapmışlardır.

Urartu Krallığı’nda çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, kralı unvanlar, stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlardaki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise Kuzey Suriye’den etkiler almıştır.

Çanak-çömlek sanatı: Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkmış gözüken parlak kırmızı astarlı çanak-çömlek grubu yönetim merkezi ve önemli Urartu kalelerinde bulunmaktadır. Halkın ürettiği yöresel ve geleneksel mallar da kullanılmaya devam etmiştir.

Phrygler

Phrygler, MÖ 1200’lerden itibaren Makedonya ve Trakya’dan dalgalar halinde Anadolu’ya göç ettiği düşünülen Thrak kökenli bir topluluktur. Phrygler’in Halys’in (Kızılırmak) doğusunda Çorum, Tokat ve Kırşehir; kuzeyde Samsun; güneyde Niğde ve Konya; güneybatıda Burdur ve Elmalı Ovası; batıda Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya; kuzeybatıda Bandırma yörelerine kadar etki alanlarını genişlettikleri anlaşılmaktadır. Phryg devletinin bilinen ilk kralı, Gordios’tur. Assur kaynaklarında “ Muşkili Mita ” olarak adı geçen ve II. Sargon’un çağdaşı olan, Gordios’un oğlu Midas, efsaneleri ile antik batı kaynaklarına konu olmuş ünlü Phryg kralıdır.

Anadolu’nun batı kıyılarındaki Aiolia bölgesi kentlerinden olan Kyme kenti kralı Agememnon’un kızı Demodice veya Hermodice ile evlenmiştir. Samos, Lindos, Paros, Olympia ve Perakhora’daki kutsal alanlara sunulan, Phryg fibulaları (iğne), omphaloslu bronz kaseler (göbekli bronz kaseler) ve kemerler Phryglerin batı dünyası ile ilişkilerinin düzeyini gösteren en önemli kanıtları oluşturmaktadır. Phrygler Kimmerlerin karşısında yenilgiye uğradılar. Antik kaynaklar bu yenilgi karşısında Kral Midas’ın boğa kanı içerek intihar ettiğini belirtirken, istilanın tarihi konusunda antik yazarlardan Eusobios, MÖ 696/695, Africanus ise, MÖ 676 tarihini vermektedir.

Lydia Krallığı’nın yıkılışının ardından Phrygia, Akhamenid Krallığı’nın satraplık sistemi içine alınmıştı. Kapadokya, Paşagonya ve Hellaspontos ile birlikte Büyük Phrygia Satraplığı’na bağlanmıştı. MÖ 333’te bölge Büyük İskender’in hâkimiyeti altına girer. Bölge, İskender’in ölümünün ardından generalleri arasında çekişme konusu hâline gelir. MÖ 25 yılında Augustus Galatia kralı Amyntas’ın ölümüyle sahip olduğu topraklar üzerinde Galatia Eyaletini kurmuştur. Bu eyalete dahil olan bölgeler arasında Pisidya ve Lykonia ile birlikte, Phrygia bölgesinin doğu kesimi de yer almıştır. MS 107- 113 yılları arasında Traianus, Kapadokya-Galatia Eyaletlerini birbirinden ayırmıştır. Yapılan yeni düzenleme ile Galatia Eyaleti tekrar Augustus dönemindeki sınırlarına ulaşmıştır.

Kültürel yapı: Phrygler savaşçı bir ulus olarak tanımlansa da müzik ve dansta ünlü, cesaret ve enerjiden yoksun köle ruhlu bir ulus olarak bilinmekteydiler

Yazı ve dil: Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Phrygler, Arkaik Yunan alfabesine benzeyen bir harf yazısına sahipti. Vazo üzerine yazılmış günlük yaşamla ilgili olduğu düşünülen çok sayıda grafiti de mevcuttur. Grafiti, duvar yazıları ve resimler yoluyla kendini ifade eden bir görsel uygulamadır. Grafik sözcüğü kökeninden türetilmiştir.

Mimari: Phrygler, yaşadıkları alanların topografyasına göre mimarilerini iki farklı şekilde oluşturmuşlardır:

  • Birincisi, Gordion gibi alçak ve yassı tepeler üzerine kurulmuş olan Phryg sitadellerinin çevresi bir sur ile çevrelenmiştir. Sitadeli iç kısmında koruma duvarları ile bölümlere ayrılmış alanlarda ve teraslar üzerinde, birbirine paralele olarak inşa edilmiş, megaron planlı yapılar yer almaktadır.
  • Phrygler’in ikinci yerleşim tipini sarp kayalıklar üzerine kurulmuş kaleler ve eteklerinde halkın oturduğu yerleşmeler oluşturmaktadır. Bu tip yerleşmelerin örnekleri, Eskişehir-AfyonkarahisarKütahya arasındaki dağlık arazide görülmektedir. Kayaların düzeltilmesi ve takviye edilmesiyle doğal bir savunma sisteminin oluşturulduğu kalelerde, Phryg dönemine ait yapılar hakkında fazla bir bilgi yoktur.

Sanat: Phrygler marangozluk, madencilik, seramik ve dokumacılık endüstrisinde üstün bir düzeye erişmişlerdir. Phryg atölyelerinde, Yakın Doğu saraylarından tanıdığımız kazanlar, omphaloslu phialeler, testiler ve kepçeler gibi doğu atölyelerinden ithal edilen tunç eşyaların yerli üretimlerinin yanı sıra bir Phryg buluşu olan makara kulplu kâseler, geometrik bezemeli, tunç kemerler ve fibulalar da üretilmekteydi.

Gelişmiş Phryg seramikleri endüstrisinde, Kızılırmak’ın doğu ve batısındaki farklı etnik ögelere bağlı olarak farklı teknikte kaplar üretilmiştir. stilize geyik, geometrik desenli çerçeveler içine alınmış aslan ve boğa motiferi sevilerek kullanılan motifleri oluşturmaktadır. Türk kilimlerinin atası olan geometrik motiflerle dokunmuş Phryg kilimleri antik dünyanın en çok sevilen malları arasında yer almaktaydı. Phrygler kilim için “tapates” adını kulanıyordu.

Gelişmiş Phryg seramikleri endüstrisinde, Kızılırmak’ın doğu ve batısındaki farklı etnik ögelere bağlı olarak farklı teknikte kaplar üretilmiştir. stilize geyik, geometrik desenli çerçeveler içine alınmış aslan ve boğa motiferi sevilerek kullanılan motifleri oluşturmaktadır. Türk kilimlerinin atası olan geometrik motiflerle dokunmuş Phryg kilimleri antik dünyanın en çok sevilen malları arasında yer almaktaydı. Phrygler kilim için “tapates” adını kulanıyordu.

Din: Phryg yerleşim sahası içinde bulunan dini anıtlar, Phryg dininin iki bölümden oluştuğunu göstermektedir. Bunlar:

  • İlkel Anadolulu
  • Hint Avrupalı

Dinin ilkel Anadolulu bölümünü MÖ 7. binyıldan itibaren Anadolu’da güçlü bir inanç olarak saygı gören Ana Tanrıça inancı oluşturur. Hind-Avrupalı bölümünde ise Thrak kökenli Güneş Tanrısı Sabazios ve sonraları Men olarak adlandırılan Manes yer almaktadır.

Demirden yapılan öldürücü silahların kullanılması ve savaşların süreklilik kazanması, Savaş Tanrıları ile birlikte Fırtına, Güneş ve diğer tanrıların ön plana geçmesine neden olmuştur. Ancak doğanın en büyük yaratıcı gücü olan Ana Tanrıça’nın hiçbir zaman önemini yitirmeden varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Ana Tanrıça Demir Çağı’nda Geç Hitit döneminde Kargamış kentinin baş tanrıçası “ Kubaba ” adıyla anılmaktadır

Demirden yapılan öldürücü silahların kullanılması ve savaşların süreklilik kazanması, Savaş Tanrıları ile birlikte Fırtına, Güneş ve diğer tanrıların ön plana geçmesine neden olmuştur. Ancak doğanın en büyük yaratıcı gücü olan Ana Tanrıça’nın hiçbir zaman önemini yitirmeden varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Ana Tanrıça Demir Çağı’nda Geç Hitit döneminde Kargamış kentinin baş tanrıçası “Kubaba” adıyla anılmaktadır

  • Midas-Yazılıkaya Vadisi’nde, Bitmemiş Anıt, Areyastis Anıtı,
  • Kümbet Vadisi’nde Bahşayiş Anıtı,
  • Köhnüş Vadisi’nde Maltaş Anıtı ve Aslankaya Anıtı,
  • Afyonkarahisar ili, İhsaniye ilçesi, Döğer beldesi yakınlarındaki Büyük Kapı kaya ve Küçük Kapı Kaya Anıtı,
  • Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi yakınlarında Delikli Taş Anıtı en etkileyici ve en güzel anıtsal cephelerdir.

Phryg Ana Tanrıçası-Matar Kubileya: Matar, Phryglerin gözünde doğanın ve hayvanların egemeniydi. Bereketin, bolluğun ve doğurganlığın simgesi olan tanrıça, doğayı tüm canlılığı ve verimliliğiyle simgeleyen evrensel bir nitelik taşımaktaydı. Özellikle yırtıcı kuş ve aslanlar tanrıçanın kutsal hayvanlarını oluşturmaktaydı. Bu özelliklerinin yanı sıra tanrıça, genç kızların ve kentlerin de korucusuydu. Doğanın hakimi olan Matar’ı yüksek dağlarda ve yalçın kayalarda yaşadığına inanılmaktaydı ve bu inanç doğrultusunda tanrıçanın ritüel törenleri de vahşi doğada, ormanlık ve kayalık alanlardaki açık hava tapınaklarında gerçekleştirilmekteydi.

Ölü gömme gelenekleri: Phryg soyluları, ya Tümülüsler altındaki ahşap odalara ya da kayalık alanlara oyulan oda mezarlara gömülmüşlerdir. Kaya mezarları, soyulmuş olmaları nedeniyle mimari özellikler dışında ölü gömme gelenekleri hakkında pek fazla bilgi vermezler. Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya arasındaki bölgede kaya mezarlarına ait birçok örnek bulunmaktadır. Tümülüs tipi mezar anıtlarının en yoğun bulunduğu yer Başkent Gordion (Yassıhöyük)’dur. Burada 100 kadar tümülüs mezarın varlığı saptanmıştı. Gösterişli soylu mezarlarının aksine halk mezarları oldukça basit ve sadedir. Tümülüs; ölüler, düz ya da semerdam çatılı, kapısız, ev biçimindeki ahşap mezar odaları içindeki ahşap sedirler üzerine yatırılmış ve yanlarına değerli armağanlar bırakılarak üzerleri bir tepe oluşuncaya kadar toprakla örtülen mezar tipidir.

Dendrokronoloji ; “Dendron=ağaç”, “Kronos= zaman”, “Logos= bilim”sözcüklerinin birleştirilmesi ile oluşturulan “Dendrokronoloji”, ağaçların yıllık oluşturdukları halkalarının yardımıyla, çeşitli amaçlar için, yaş saptama bilimidir. Kremasyon, cesetlerin yakılarak küllerinin bir kap içinde saklanması veya gömülmesidir.

Giriş

Anadolu’da MÖ 1200-1000 yılları arasında demirden yapılan silah ve araç gereç üretimi, özelliklede kırsal alanda hızla yayıldı ve nüfusun büyük çoğunluğunu oluşturan göçebe toplumların gündelik yaşamlarında, özellikle savaş, tarım ve inşaat alanlarında önemli değişimlere yol açmıştır Bu süreç temel olarak iki evrede ortaya çıkmıştır. İlk evrede, demirden silah ve araç gereç yapmayı öğrenen göçebe topluluklar köyler ve kaleler kurarak yerleşik düzene geçtiler. İkinci evrede ise bu dağınık topluluklar güçlü bir önderin yönetiminde birleşerek orta büyüklükte krallıklar kurmuşlardır. Demir Çağı’nda (MÖ 1200-750/700) Anadolu yarımadası çeşitli topluluklara ait büyüklü küçüklü beyliklerin yönetimini girmiştir.

Geç Hitit Beylikler Dönemi (MÖ 1200-700)

MÖ 1200’lerde batıdan gelen Ege Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son vermiş, başta Boğazköy olmak üzere, bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu saldırılardan kurtulabilen Hititler Güney ve Güneydoğu Toroslar’ın dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır. Kargamış, Zincirli, Malatya-Aslantepe, Sakçagözü, Karatepe ve Tell Tayinat’da yapılan kazılarda bu dönemin önemli merkezleri açığa çıkarılmıştır. Ayrıca aynı çağa ait dağınık eserler de birçok yerlerde bulunmuştur.

Geç Hitit şehirlerinin etrafı sularla çevrili olup bu şehirlerde idari ve dinsel işlevli anıtsal yapılar, yerleşmenin tepesinde ek bir savunma sistemiyle citadel ile korunan ana bölümü oluşturmaktadır. Kentler, sarayları, caddeleri, anıtsal merdivenleri ve meydanları ile birlikte bir bütün olarak planlanmıştır.

Citadel: ulaşılması zor, dik ve sarp kayalıklara konuşlandırılmış, savunması kolay kaya yerleşimleridir. Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki kapılar, saray cepheleri kabartmalı taş bloklarla (ortostad) kaplanmıştır. Ortostad ; kerpiç yapı tekniğimde su basman seviyesi üzerine yerleştirilen büyük taş bloklar. Kerpiç duvarların temelinin sağlam olmasını sağladıkları gibi, aynı zamanda üzerine kabartma resimler yapılarak süsleme unsuru olarak da kullanılmışlardır.

Geç Hitit şehir krallıkları kültürünün ortak bir karakteri de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Artık Hitit çivi yazısının kullanılmadığı bu dönem kabartmalarında Hitit hiyerogliflerinin yer aldığı görülmektedir. Kargamış kabartmalarının yanı sıra Andaval kabartmasında, Sultanhanı-Kayseri ve Köylütolu stellerinde bunu görmek mümkündür.

Geç Hitit sanatı: Geç Hitit sanatının bu alandaki en eski örnekleri ise Malatya Kapı Ortostatları’dır. Dinsel konuların Hitit İmparatorluk geleneği ile işlendiği bu yapıtlarda, fırtına tanrısı Teşup ile ilgili öyküler bulunmaktadır. Ustaca desenlenmiş taş sütun altlıkları bağımsız bir öğe olarak, 8. yüzyıldan itibaren Güneydoğu Anadolu ve Suriye’de yaygın bir biçimde kullanılmıştır.

Hayvan biçimli altlıklar, Geç Hitit sanatının getirdiği yeniliklerden biridir. Boğazköy’de kapıların iki yanındaki duvarı taşıyan yekpare blokların ön kısımlarında heykel, gövde kısımlarında ise kabartma olarak işlenmiş aslan ve sfenks tasvirleri bulunmaktadır. Geç Hitit heykelciliğinin önemli bir kolu da mezar taşlarıdır (stel). Törensel cenaze yemeklerini ve aile yaşamından sahneleri yansıtan bu taşlarda, ölünün kişiliğini yansıtan özellikler de özel eşyaları ile belirtilmiştir. Figürlere üzgün, öfkeli, kederli, neşeli ifadeler verilmiş, bu yolla lirik bir gerçekçiliğe varılmıştır. Yerleşimin dışına dikilen bu mezar taşlarının önünde dini törenler yapılmaktaydı. Hititlerde Arinna’nın güneş tanrıçası, geç Hititlerde Kubaba olarak da geçmiştir

İvriz Kaya Kabartması: Konya’nın Ereğli ilçesine 12 km uzaklıkta, bir su kaynağının kayalık yüzeyine oyulmuş olan 4.20 m boyundaki büyük kabartma, Aramlaşmış Hitit sanatının anıtsal bir örneği ve Geç Hitit döneminin en önemli sanat yapıtlarından biridir.

Anıtta, bölgenin kralı Varpalavas ile, Fırtına Tanrısı Tarhundas tasvir edilmiş. Tarhundas; krala göre daha büyük ölçüde, ellerinde üzüm salkımı ve buğday başaklarını tutuyor. Böylece, Tarhundas, aynı zamanda bolluk ve bereket tanrısı olarak da değerlendirilmekteydi. Tanrının karşısındaki kral ise, daha küçük ve dua eder durumda tasvir edilmiş. Her iki figürün arasında bulunan, hiyeroglif yazıda: “ Ben hakim ve kahraman Tuvana Kralı Varpalavas; sarayda bir prens iken, bu asmaları diktim, Tarhundas onlara bereket ve bolluk versin ” yazılıdır.

Urartular (MÖ 850-600)

MÖ 2. binyıl başlarından itibaren Doğu Anadolu Bölgesi’nde Hurri kökenli küçük beylikler yaşamaktaydı. Bu beylikler genellikle yarı göçebe bir yaşam sürmekteydiler ve feodal bir yapıya sahip değillerdi. İlk kez Asur Kralı Salmannassar (MÖ 1274-1245) dağlık bölgedeki bu ülkeden Uruatri olarak söz etmekte ve 8 kabileden oluştuğunu bildirmektedir. Urartuların, başkenti Tuşpa (Van) idi. Urartu Devleti en güçlü döneminde (MÖ 8-7. yüzyıl), günümüzdeki Doğu Anadolu, Kuzeybatı İran, Irak’ın küçük bir bölümü ile kuzeyde Aras Vadisi’ne kadar bölge egemenlik sınırları içinde idi.

Urartu yerleşim bölgesinin sınırlarını, batıda Karasu-Fırat, kuzeyde Kuzey Ermenistan Dağları, doğuda İran Azerbaycan’ındaki Savalan Dağları, güneyde ise Zagros Dağları’yla birleşen Doğu Toroslar oluşturur. Efsanevi Ağrı Dağı bu dağlık bölgenin orta noktasındadır. İncil’deki masoretik ünlüleştirmeden ötürü bu Dağ, Urartu adının “ r, r, t ” ünsüzleriyle yazılması sonucu “ Ararat ” adını almıştır.

MÖ 605 yılında da Asur İmparatorluğu tarihe karışmıştır. Bu durum Urartu Devleti’ni de etkilemiş ve Med ve İskit tehlikesi Urartu üzerine odaklanmıştır. Urartu İmparatorluğu de bu saldırılara dayanamamış ve MÖ 7. yüzyılın sonunda tarih sahnesinden çekilmiştir.

Devlet idaresi: Krallık, başında Tanrı Haldi’nin bulunduğu teokratik ve milliyetçi bir sistemle yönetilmekteydi. Kral sınırsız yetkilerle donatılmıştı. Aynı zamanda kral başrahip ve tanrının yeryüzündeki temsilcisiydi. Krallık tacı babadan, önceden veliaht olarak belirlenen oğula geçiyordu.

II. Rusa zamanında sarayda hizmet veren bu görevliler arasında harem ağaları, sakiler, ibrikçi başları, kadın dokumacılar, katipler, muhafızlar, köpek bakıcıları gibi görevliler bulunmaktaydı.

Urartu krallığının toprakları eyaletlere bölünmüştü ve başkentten atanan valiler tarafından yönetiliyordu. Bazen ele geçirilen yerel yönetici beyler vali olarak görevlendirilebiliyordu. Eyalet merkezleri, tarıma elveriş ve stratejik noktalar göz önünde bulundurularak seçiliyordu ve buralardaki kalelerde merkezi hükümetin resmi temsilcisi valinin oturduğu bir saray ve Tanrı Haldi’ye adanmış tapınak bulunmaktaydı. Valiler, yasa ve düzenin korunması, vergi toplanması ve eyaletteki dinsel törenlerin düzenli yürütülmesinden sorumluydu.

Din ve tanrılar: Van, Meher Kapı anıtındaki yazıta göre, Urartuların inandığı, kutsadığı ve adlarına belirli dönemlerde kurban kestiği 79 tanrı, tanrıça ve tanrısal özellik bulunmaktadır. Bunlardan ilk üç sırayı Haldi , Teişeba ve Şivini paylaşır. Haldi (Eşi Bagbartu/Bagmaştu/Arubani), Urartuların baştanrısı idi. İsim olarak kökeni XIII. yüzyıl Asur yazıtlarına kadar inmektedir.

Urartular büyük merkezlerde tanrıları için kule tipi tapınaklar ve açık alanlardaki kayalara kapı görünümlü kutsal nişler yapmışlardı. MÖ 9-6. yüzyıllar arasında Doğu Anadolu, Transkafkasya ve Kuzeybatı İran bölgelerinde egemenliğini sürdüren Urartu Krallığı’nın resmi devlet dini hakkında en iyi bilgiyi, Van Ovası’nın doğusunda bulunan Meher Kapısı Yazıtı vermektedir. Urartu Devleti’nin resmi tanrı ve tanrıçaları ile bu tanrı ve tanrıçalara başkentte kurban edilecek adak hayvanlarının cins ve sayıları sıralanmaktadır.

Özellikle Urartu Krallığı’nın MÖ 7. yüzyılın sonlarında doğudan gelen İskitler tarafından yerle bir edilmesinden sonra, bu yıkımdan kurtulabilen halk, Van Gölü’nün güneydoğusundaki Giyimli (Hırkanis) bölgesine sığınmıştır.

Dil ve yazı: Urartu devletinin resmi dili Urartucaydı. Bu dil bitişken diller grubundandır. Urartular Ön Asya’da yaşayan diğer halklar gibi çivi yazısı kullanmaktaydılar. Urartuca yazıtlar daha çok taş eserler üzerine kazılmış ve propagandaya yöneliktir. Bu yazı aynı zamanda pratik amaçlar için, kil tabletler, büyük depo küpleri, tunç eserler ve mühürler üzerine de yazılmıştır. Urartular aynı zamanda hiyeroglif (resim yazısı) de kullanıyorlardı. Bu tip yazı az gelişmişti ve daha çok gündelik işlerde kullanılıyordu.

Ölü gömme gelenekleri: Urartu halklarında öteki dünyada yaşayacaklarına inanılmaktaydı. Ölen bireylerin yol olmayıp öbür dünyada bir şekilde yaşadıklarına inanıyorlardı. Bunun için ölülerini yaşadıkları şehirlerin yakın çevresine gömmüşlerdir. Urartu’da yakarak veya yakmadan gömü yapılmaktaydı.

Merkezde Van Kalesi, batıda Palu, Malazgirt ve Altıntepe’de, kuzeyde Aras Nehri’nin güney bölgesinde, doğuda Şangar (İran’da Bastam’ın kuzeyi) gibi önemli yönetim merkezlerinin yakınında çok odalı kaya mezarları bulunmaktadır. Dilkaya, Karagündüz ve Yoncatepe’de ise soyulmadan günümüze ulaşmış, içinde birden çok gömü bulunan yeraltı oda mezarları incelenmiştir.

Siyasal ve kültürel ilişkiler:

Urartular, Menua döneminden itibaren kuzeyde yerel Diauehi Krallığı (Erzurum çevresinde) ve mahalli beylikler üzerine, güneybatıda Hate (Malatya çevresi), güneydoğuda ise Kuzeybatı İran’a, I. Argişti döneminde Hate–Tabal (Tuate’nin ülkesi); II. Sarduri Melitia, Qumaha (Adıyaman bölgesinde) ve kralı Kuştaşpili; II. Rusa ise Hate, Halitu ve Muşki üzerine sefer yapmışlardır.

Urartu Krallığı’nda çivi yazısı, yıllık sefer yapma, ölçü sistemi, kralı unvanlar, stel dikme, savaş taktikleri, nüfus nakilleri, resim, süsleme ve kabartma sanatı gibi uygulamalar, Asur etkili olarak gelişmiştir. Mimari, sorguçlu miğferler, kazanlardaki siren eklentileri, hiyeroglif yazısı, yakarak gömme, fildişi sanatı gibi dallar ise Kuzey Suriye’den etkiler almıştır.

Çanak-çömlek sanatı: Devletin kuruluşu ile birlikte ortaya çıkmış gözüken parlak kırmızı astarlı çanak-çömlek grubu yönetim merkezi ve önemli Urartu kalelerinde bulunmaktadır. Halkın ürettiği yöresel ve geleneksel mallar da kullanılmaya devam etmiştir.

Phrygler

Phrygler, MÖ 1200’lerden itibaren Makedonya ve Trakya’dan dalgalar halinde Anadolu’ya göç ettiği düşünülen Thrak kökenli bir topluluktur. Phrygler’in Halys’in (Kızılırmak) doğusunda Çorum, Tokat ve Kırşehir; kuzeyde Samsun; güneyde Niğde ve Konya; güneybatıda Burdur ve Elmalı Ovası; batıda Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya; kuzeybatıda Bandırma yörelerine kadar etki alanlarını genişlettikleri anlaşılmaktadır. Phryg devletinin bilinen ilk kralı, Gordios’tur. Assur kaynaklarında “ Muşkili Mita ” olarak adı geçen ve II. Sargon’un çağdaşı olan, Gordios’un oğlu Midas, efsaneleri ile antik batı kaynaklarına konu olmuş ünlü Phryg kralıdır.

Anadolu’nun batı kıyılarındaki Aiolia bölgesi kentlerinden olan Kyme kenti kralı Agememnon’un kızı Demodice veya Hermodice ile evlenmiştir. Samos, Lindos, Paros, Olympia ve Perakhora’daki kutsal alanlara sunulan, Phryg fibulaları (iğne), omphaloslu bronz kaseler (göbekli bronz kaseler) ve kemerler Phryglerin batı dünyası ile ilişkilerinin düzeyini gösteren en önemli kanıtları oluşturmaktadır. Phrygler Kimmerlerin karşısında yenilgiye uğradılar. Antik kaynaklar bu yenilgi karşısında Kral Midas’ın boğa kanı içerek intihar ettiğini belirtirken, istilanın tarihi konusunda antik yazarlardan Eusobios, MÖ 696/695, Africanus ise, MÖ 676 tarihini vermektedir.

Lydia Krallığı’nın yıkılışının ardından Phrygia, Akhamenid Krallığı’nın satraplık sistemi içine alınmıştı. Kapadokya, Paşagonya ve Hellaspontos ile birlikte Büyük Phrygia Satraplığı’na bağlanmıştı. MÖ 333’te bölge Büyük İskender’in hâkimiyeti altına girer. Bölge, İskender’in ölümünün ardından generalleri arasında çekişme konusu hâline gelir. MÖ 25 yılında Augustus Galatia kralı Amyntas’ın ölümüyle sahip olduğu topraklar üzerinde Galatia Eyaletini kurmuştur. Bu eyalete dahil olan bölgeler arasında Pisidya ve Lykonia ile birlikte, Phrygia bölgesinin doğu kesimi de yer almıştır. MS 107- 113 yılları arasında Traianus, Kapadokya-Galatia Eyaletlerini birbirinden ayırmıştır. Yapılan yeni düzenleme ile Galatia Eyaleti tekrar Augustus dönemindeki sınırlarına ulaşmıştır.

Kültürel yapı: Phrygler savaşçı bir ulus olarak tanımlansa da müzik ve dansta ünlü, cesaret ve enerjiden yoksun köle ruhlu bir ulus olarak bilinmekteydiler

Yazı ve dil: Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşan Phrygler, Arkaik Yunan alfabesine benzeyen bir harf yazısına sahipti. Vazo üzerine yazılmış günlük yaşamla ilgili olduğu düşünülen çok sayıda grafiti de mevcuttur. Grafiti, duvar yazıları ve resimler yoluyla kendini ifade eden bir görsel uygulamadır. Grafik sözcüğü kökeninden türetilmiştir.

Mimari: Phrygler, yaşadıkları alanların topografyasına göre mimarilerini iki farklı şekilde oluşturmuşlardır:

  • Birincisi, Gordion gibi alçak ve yassı tepeler üzerine kurulmuş olan Phryg sitadellerinin çevresi bir sur ile çevrelenmiştir. Sitadeli iç kısmında koruma duvarları ile bölümlere ayrılmış alanlarda ve teraslar üzerinde, birbirine paralele olarak inşa edilmiş, megaron planlı yapılar yer almaktadır.
  • Phrygler’in ikinci yerleşim tipini sarp kayalıklar üzerine kurulmuş kaleler ve eteklerinde halkın oturduğu yerleşmeler oluşturmaktadır. Bu tip yerleşmelerin örnekleri, Eskişehir-AfyonkarahisarKütahya arasındaki dağlık arazide görülmektedir. Kayaların düzeltilmesi ve takviye edilmesiyle doğal bir savunma sisteminin oluşturulduğu kalelerde, Phryg dönemine ait yapılar hakkında fazla bir bilgi yoktur.

Sanat: Phrygler marangozluk, madencilik, seramik ve dokumacılık endüstrisinde üstün bir düzeye erişmişlerdir. Phryg atölyelerinde, Yakın Doğu saraylarından tanıdığımız kazanlar, omphaloslu phialeler, testiler ve kepçeler gibi doğu atölyelerinden ithal edilen tunç eşyaların yerli üretimlerinin yanı sıra bir Phryg buluşu olan makara kulplu kâseler, geometrik bezemeli, tunç kemerler ve fibulalar da üretilmekteydi.

Gelişmiş Phryg seramikleri endüstrisinde, Kızılırmak’ın doğu ve batısındaki farklı etnik ögelere bağlı olarak farklı teknikte kaplar üretilmiştir. stilize geyik, geometrik desenli çerçeveler içine alınmış aslan ve boğa motiferi sevilerek kullanılan motifleri oluşturmaktadır. Türk kilimlerinin atası olan geometrik motiflerle dokunmuş Phryg kilimleri antik dünyanın en çok sevilen malları arasında yer almaktaydı. Phrygler kilim için “tapates” adını kulanıyordu.

Gelişmiş Phryg seramikleri endüstrisinde, Kızılırmak’ın doğu ve batısındaki farklı etnik ögelere bağlı olarak farklı teknikte kaplar üretilmiştir. stilize geyik, geometrik desenli çerçeveler içine alınmış aslan ve boğa motiferi sevilerek kullanılan motifleri oluşturmaktadır. Türk kilimlerinin atası olan geometrik motiflerle dokunmuş Phryg kilimleri antik dünyanın en çok sevilen malları arasında yer almaktaydı. Phrygler kilim için “tapates” adını kulanıyordu.

Din: Phryg yerleşim sahası içinde bulunan dini anıtlar, Phryg dininin iki bölümden oluştuğunu göstermektedir. Bunlar:

  • İlkel Anadolulu
  • Hint Avrupalı

Dinin ilkel Anadolulu bölümünü MÖ 7. binyıldan itibaren Anadolu’da güçlü bir inanç olarak saygı gören Ana Tanrıça inancı oluşturur. Hind-Avrupalı bölümünde ise Thrak kökenli Güneş Tanrısı Sabazios ve sonraları Men olarak adlandırılan Manes yer almaktadır.

Demirden yapılan öldürücü silahların kullanılması ve savaşların süreklilik kazanması, Savaş Tanrıları ile birlikte Fırtına, Güneş ve diğer tanrıların ön plana geçmesine neden olmuştur. Ancak doğanın en büyük yaratıcı gücü olan Ana Tanrıça’nın hiçbir zaman önemini yitirmeden varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Ana Tanrıça Demir Çağı’nda Geç Hitit döneminde Kargamış kentinin baş tanrıçası “ Kubaba ” adıyla anılmaktadır

Demirden yapılan öldürücü silahların kullanılması ve savaşların süreklilik kazanması, Savaş Tanrıları ile birlikte Fırtına, Güneş ve diğer tanrıların ön plana geçmesine neden olmuştur. Ancak doğanın en büyük yaratıcı gücü olan Ana Tanrıça’nın hiçbir zaman önemini yitirmeden varlığını sürdürdüğü bilinmektedir. Ana Tanrıça Demir Çağı’nda Geç Hitit döneminde Kargamış kentinin baş tanrıçası “Kubaba” adıyla anılmaktadır

  • Midas-Yazılıkaya Vadisi’nde, Bitmemiş Anıt, Areyastis Anıtı,
  • Kümbet Vadisi’nde Bahşayiş Anıtı,
  • Köhnüş Vadisi’nde Maltaş Anıtı ve Aslankaya Anıtı,
  • Afyonkarahisar ili, İhsaniye ilçesi, Döğer beldesi yakınlarındaki Büyük Kapı kaya ve Küçük Kapı Kaya Anıtı,
  • Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi yakınlarında Delikli Taş Anıtı en etkileyici ve en güzel anıtsal cephelerdir.

Phryg Ana Tanrıçası-Matar Kubileya: Matar, Phryglerin gözünde doğanın ve hayvanların egemeniydi. Bereketin, bolluğun ve doğurganlığın simgesi olan tanrıça, doğayı tüm canlılığı ve verimliliğiyle simgeleyen evrensel bir nitelik taşımaktaydı. Özellikle yırtıcı kuş ve aslanlar tanrıçanın kutsal hayvanlarını oluşturmaktaydı. Bu özelliklerinin yanı sıra tanrıça, genç kızların ve kentlerin de korucusuydu. Doğanın hakimi olan Matar’ı yüksek dağlarda ve yalçın kayalarda yaşadığına inanılmaktaydı ve bu inanç doğrultusunda tanrıçanın ritüel törenleri de vahşi doğada, ormanlık ve kayalık alanlardaki açık hava tapınaklarında gerçekleştirilmekteydi.

Ölü gömme gelenekleri: Phryg soyluları, ya Tümülüsler altındaki ahşap odalara ya da kayalık alanlara oyulan oda mezarlara gömülmüşlerdir. Kaya mezarları, soyulmuş olmaları nedeniyle mimari özellikler dışında ölü gömme gelenekleri hakkında pek fazla bilgi vermezler. Eskişehir, Afyonkarahisar ve Kütahya arasındaki bölgede kaya mezarlarına ait birçok örnek bulunmaktadır. Tümülüs tipi mezar anıtlarının en yoğun bulunduğu yer Başkent Gordion (Yassıhöyük)’dur. Burada 100 kadar tümülüs mezarın varlığı saptanmıştı. Gösterişli soylu mezarlarının aksine halk mezarları oldukça basit ve sadedir. Tümülüs; ölüler, düz ya da semerdam çatılı, kapısız, ev biçimindeki ahşap mezar odaları içindeki ahşap sedirler üzerine yatırılmış ve yanlarına değerli armağanlar bırakılarak üzerleri bir tepe oluşuncaya kadar toprakla örtülen mezar tipidir.

Dendrokronoloji ; “Dendron=ağaç”, “Kronos= zaman”, “Logos= bilim”sözcüklerinin birleştirilmesi ile oluşturulan “Dendrokronoloji”, ağaçların yıllık oluşturdukları halkalarının yardımıyla, çeşitli amaçlar için, yaş saptama bilimidir. Kremasyon, cesetlerin yakılarak küllerinin bir kap içinde saklanması veya gömülmesidir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.