Açıköğretim Ders Notları

Anadolu Arkeolojisi Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Anadolu Arkeolojisi Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Anadolu’Da Kalkolitik Ve Eski Tunç Çağları

Köyden Kente Doğru Anadolu Kültürü: Kalkolitik Çağ

Bakır-Taş (Kalkolitik) Çağı, Yunanca khalkos (bakır) ve lithos (taş) sözcüklerinden gelmekte olup günümüzden 7500-5 bin yıl önce aletlerin, bakırın ergitilerek kalıplara dökülmesiyle yapıldığı, ancak taş aletlerin de kullanılmaya devam edildiği dönemdir. Bu dönemde tarımın yaşamda belirleyici bir öge olarak girmesi ve giderek buğday ve arpanın doğal olarak bulunabildiği ekolojik ortamın dışına çıkıp yarı kurak veya kurak bölgelere uyum sağlaması bu bölgede Kalkolitik Çağ’ın temel altyapısını oluşturur.

Kalkolitik Dönem (MÖ 5500-3000) Mezopotamya uygarlığının temelleri gerçek anlamda “ Bakır Taş Devri ” anlamına gelen Kalkolitik Dönem‘de atılır. Önce Halaf ve Obeyd kültürleri ile başlayan ve kentsel gelişmenin ortaya çıktığı Uruk’la devam eden süreçte Mezopotamya’da önce gelişkin köyler ve sonra da ilk şehirler ortaya çıkar. Kalkolitik Çağı kronolojik olarak Anadolu’da İlk , Orta ve Son Kalkolitik olarak üç aşamada ele alabiliriz. Bunlar Yukarı Mezopotamya kronolojisi ile koşut olan Doğu Anadolu için geçerli olarak Halaf , Obeyd , Uruk Dönemleri olarak da adlandırılabilir.

Doğu Anadolu’da Kalkolitik Dönem: Erken Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu

Kalkolitik Çağ’ın başlangıç aşamasını temsil eden Halaf kültürü, (adını Tell Halaf, Suriye kazı yerinden alır) Saçkagözü, Amik Ovası, Mersin Yumuktepe, Gaziantep yakınlarında Turlu ile Diyarbakır’ın kuzeyinde Giriki Haciyan kazılarıyla tanınır. Kalkolitik Çağ’ın ilk başlarında, Halaf kültürü olarak tanımlanan evrede çekirdek bölge, Güneydoğu Anadolu ile bugünkü politik sınırlarımızın hemen güneyindeki Kuzey Suriye’dir. Halaf kültürünü de kendi içinde İlk , Orta ve Son Halaf olarak üç gelişim evresi içinde ele alabiliriz. Bunlardan İlk Halaf , Çanak Çömlekli Neolitik’in sonunda görmeye başladığımız boya bezemeli çanak çömleğin daha gelişkin türleriyle tanınır. Orta Halaf Dönemi ise bölgenin tümünde bir kültürel bütünlüğün sağlandığı, aynı zevklerin paylaşıldığı, birbirinin aynı denecek kadar benzer şekilde bezeli kap kaçağın yaygın olarak kullanıldığı bir dönemdir. Oldukça kısa süren bu kültürün doruk noktasını temsil eden Son Halaf Dönemi , aynı zamanda giderek Güney Mezopotamya etkilerinin bölgeye girmeye başladığı süreci yansıtır.

Orta Kalkolitik Dönem’de Doğu Anadolu

Bu dönemde Irak’ın güneyinde Basra ile Bağdat arasında Güney Mezopotamya olarak tanımlanan Fırat ve Dicle Deltası’nda Hacı Muhammed kültürü hızla gelişerek bundan sonraki birkaç bin yıl bölge egemenliğini elinde tutacak Güney Mezopotamya kültürlerinin altyapısını oluşturacaktır. Kalkolitik Çağ’ın ortalarında Obeyd ( Ubaid ) adı verilen dönemde Güney Mezopotamya, tam anlamıyla dönemin etki alanını belirleyen çekirdek bölge durumuna gelir. Obeyd döneminde sosyal örgütlenme ve üretim teknolojisinde önemli atılımlar söz konusudur. İlk olarak 6. binin sonunda Orta Mezopotamya bölgesinde Samarra Dönemi (Geç Neolitik Dönem) Tell Es Sawwan da keşfedilen ilk sulama kanallarının, yağmur görmeyen Güney Mezopotamya’nın da Obeyd Dönemi’nde sulu tarım sayesinde ilk defa yerleşime açılmasına sebep olmuştur.

Obeyd döneminin esas gelişim süreci, Güney Mezopotamya’da izlenir. Obeyd I IV olarak dört aşamayı içeren kültürün Güneydoğu Anadolu’ya yansıması Obeyd III dönemiyle başlar. Bu süreç, Güneydoğu Anadolu’da zengin boya bezemeli kaplarıyla Halaf kültürünün ortadan kalktığı, yer yer Obeyd etkisinde ya da yerel taklitlerinin, yer yer de bölgesel oluşumların görüldüğü bir süreçtir. Ticaretle zenginleşen, güç kazanan yerel yöneticiler, bu dönemde bağımsız, sınırları tam tanımlanmamış siyasi birer güç olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, Kalkolitik Çağ Obeyd kültürü Güneydoğu Anadolu’da Mezopotamya kadar belirgin, kesin çizgilerle tanımlı değildir. Dönemin mimarisini en geniş olarak yansıtan Tülintepe ve Değimentepe’de Güney Mezopotamya mimarisinin özelliği olan üçlü bölümleme ( tripartite ) ve geniş avluların etrafında yer alan dikdörtgen odalı geniş uzun konut yapıları söz konusudur.

Geç Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu

Halaf kültürünün sona ermesiyle birlikte avcılık ve toplayıcılıkla geçinen küçük insan topluluklarının kısa süreli mevsimsel göçebeliğine dayalı “ gezgin ” yaşam tarzı ve buna bağlı olarak gelişmiş toplumsal-ekonomik düzen de son bulur. “ Mezopotamya ” olarak adlandırılan oluşumu meydana getiren, farklı zamanlarda da olsa her yerde beliren maddesel kültürdeki türdeşlikler ve güneye ait Obeyd kökenli yapısal düzen, 4. binyıl boyunca Doğu Anadolu’da gerçekleşecek geniş ölçülü değişikliklerin de temellerini oluşturur. Geç Kalkolitik Çağ Doğu Anadolu da 4. bin yılın sonunda merkezileşmiş politik toplumların gelişimi, en yoğun Malatya-Elazığ (Altınova) yöresinde gözlemlenir. Geç Uruk Dönemi’nin Güneydoğu Anadolu’daki en iyi incelenmiş ticari istasyonu Siverek (Urfa) yakınlarındaki Hassekhöyük’tür.

İç ve Batı Anadolu’da Kalkolitik Dönem

İç ve Batı Anadolu’da Erken Kalkolitik Dönem: Özellikle Orta Anadolu ve Göller Bölgesindeki yoğun araştırmalardan dolayı daha fazla bilinen Erken Kalkolitik Dönem yerleşmeleri seramikli Neolitik Dönem’de artık tamamı ile tarıma dayanan ve hayvan evcilleştirmesini bitirmiş yerleşme biçimlerinin büyüyerek geliştiği gözlemlenmektedir.

Erken Kalkolitik Dönem’de Anadolu’nun en iyi iskân edilmiş ve kendine özgün tipik kültürü olan bölgelerden biri Göller Yöresi’dir. Bu yörenin Kalkolitik Çağı hakkında Hacılar, Kuruçay ve Höyücek kazıları sayesinde bilgiler edinilmiştir. İç Anadolu’da Çanak Çömlekli Neolitik Çağ ile birlikte ortaya çıkan kültür, İlk Kalkolitik Çağ’ın sonlarına kadar (MÖ yaklaşık 5. binin başına kadar) gelişerek devam ettikten sonra kesintiye uğrar.

İç ve Batı Anadolu’da Orta Kalkolitik Dönem: Neolitik Dönem’den itibaren iskân gören alüvyonlu ovalardaki yerleşimlerin birçoğu terk edilir ya da yer değiştirir. Buna karşılık daha önceki dönemlerde iskân edilmeyen vadi yamaçları, yüksek sırtlar, yayla kesimlerinde yeni yerleşmeler görülür. Kültürdeki değişim, buluntu topluluklarında da kendini gösterir. Çakmaktaşı ya da obsidyen ok ve mızrak uçları ortadan kalkar, bunun yerini kilden yapılan sapan taneleri alır, kap formları değişir. Bu dönemde tarımsal üretim sürmekle beraber birlikte hayvancılığın daha ön plana çıktığı söylenebilir. Orta Kalkolitik Çağ, yaklaşık bin yıl gibi uzun bir süreci kapsar. Bu dönem içinde çeşitli yerel kültürlere ait birbirinden farklı çanak çömlek yapım ve bezeme yöntemlerinin, beğenilerinin geliştiği görülür.

İç ve Batı Anadolu’da Geç Kalkolitik Dönem: Doğudan yüksek dağ sıraları ve üç taraftan denizlerle çevrili Orta ve Batı Anadolu’nun bu konumu, dışarıdan bölgeye insan topluluklarının ve kültürel etkilerin girmesini zorlaştırmıştır ve giderek bu bölgede “ Anadolu Uygarlığı ” tanımına uygun bir kültürel birliğin doğmasına zemin hazırlamıştır. MÖ 4 binden itibaren, Geç Kalkolitik Dönem olarak adlandırılan dönem boyunca Anadolu’nun özellikle batı kesiminde hissedilen yeni nüfus hareketleri, etkilerini Orta ve Kuzey Anadolu’da da göstermiş; nüfusla koşut olarak yerleşmelerin sayısında da artış olmuştur. Orta Anadolu’da, Eskişehir Sivrihisar Yazırhöyük, Seyitgazi’de Küllüoba, Kırşehir yöresindeki Hashöyük, Aksaray’da Gelveri, Çorum yakınındaki Alacahöyük ve Büyük Güllücek, Tokat yakınındaki Kayapınar, Yozgat Alişar, Orta Karadeniz Bölgesinde Samsun, Bafra yakınlarında İkiztepe, Akdeniz Bölgesi’nde Bağbaşı,Tarsus (Mersin), Troas Bölgesi’nde Beşiktepe, Kumtepe, Denizli Çivril’de bulunan Beycesultan ve Göller Bölgesi’nde Kuruçay (VIA Tabakası) ve Kuruçay dikkati çeken yerleşmelerdendir.

Anadolu’da Eski Tunç Çağı ve Gelişim Dönemleri

Yaklaşık MÖ 3000 civarında başlayan ve tüm MÖ 3. bin boyunca bölgelere göre değişen 1.200-1.300 yıl süren eski Tunç Çağı , genelde I-II-III şeklinde romen rakkamları ile yazılan üç alt evreye ayrılmıştır. MÖ. 3000’de başlayan Eski Tunç Çağı ise Anadolu’da metalürjinin gelişmesini tamamladığı, kentleşme olgusunun ortaya çıktığı ve beraberinde etrafı surla çevrili ilk kent yerleşimlerinin doğudan batıya ticaret yollarının geliştiği bir dönemdir. Bu dönemde, Batı’da Troia, Limantepe, Küllüoba, Beycesultan; Orta Anadolu’da Alacahöyük; Güneyde Karataş-Semayük, Doğu’da daha geç olmak üzere Titriş ve Kazane Höyük gibi gelişkin kentsel yerleşimlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Büyük yerleşmelerin genelde hepsi sur duvarı ile korunmaktadır. Deniz ticaretinin artması doğal liman olan körfezlerde, yeni yerleşmelerin kurulmasına, küçük köylerin kasabalaşmasına yol açmış, kervan yolları üzerinde ve dağlar arasındaki doğal geçitleri tutan yerleşmeler de önem kazanmıştır. Anadolu Yarımadası’nın batısında ise daha uzun bir süre bu gelişmeler söz konusu olmayacaktır. Doğudan yüksek dağ sıraları ve üç taraftan denizlerle çevrili Orta ve Batı Anadolu’nun bu konumu, dışarıdan bölgeye insan topluluklarının ve kültürel etkilerin girmesini zorlaştırmıştır ve giderek bu bölgede daha özerk, “ Anadolu Uygarlığı ” tanımına uygun bir kültürel birliğin doğmasına zemin hazırlamıştır.

Geç Kalkolitik dönem sonunda Anadolu Yarımadası’nda Batı ve İç Anadolu’da (MÖ 3200-3000) “ İlk Tunç Çağı’na Geçiş Evresi ” olarak adlandırabileceğimiz Doğu Anadolu’da ise Mezopotamya’da Uruk Dönemi’nin sonlarına denk gelen ve İlk Tunç Çağı kültür özelliklerinin şekillenmesinde belirleyici olan bir kültürel değişimle zaman zaman paralel bir süreç başlar. Obeyd Dönemi’nde kültürel birliğe kavuşan Mezopotamya’da, İlk Tunç Çağı III başında ortaya çıkan Akkad Krallığı ile ilk defa siyasal birlik de sağlanmış olur.

Anadolu’da Eski Tunç Çağı Kronolojisi

Doğu Anadolu Bölgesi’nin İlk Tunç Çağı başlangıcı için MÖ 3.000 tarihi verilmektedir. Bitiş tarihi için de MÖ 2.000-1.900 yılları kabul edilmektedir. Eski Tunç Çağı Doğu Anadolu’da üç alt evrede incelenir:

  • Eski Tunç Çağı I (MÖ 3000-2700),
  • Erken Tunç Çağı II (MÖ 2700-2400),
  • Eski Tunç Çağı III (MÖ 2400-2000/1900).

MÖ 4. binyıl sonları ve 3. binyıl başlarında şekillenen Anadolu Eski Tunç Çağı (ETÇ) kültürleri Son Kalkolitik Çağın kültür ögelerinin, yerel geleneklere bağlı olarak ve özellikle ilerleyen safhalarda komşu bölgelerin etkisi ile gelişmesine devam etmiştir. MÖ 3. bin yılın son kısmında yaklaşık olarak MÖ 2200’den itibaren Anadolu’daki bazı olaylar komşu Akad Devleti’nin yazılı belgelerinden öğrenilmektedir

Eski Tunç Çağı ve Anadolu Madenciliği

MÖ 9. binde Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’de Çayönü Tepesi, (Diyarbakır, Ergani) Aşıklı Höyük (Aksaray) toplulukları daha çanak çömlek üretimine geçmeden doğal olarak bulunan nabit bakırı ısıtıp tavlayarak ilk metal ürünleri vermişlerdir. Anadolu insanı ilk defa Eski Tunç Çağı’nın sonuna doğru hematit, magnetit gibi demir cevherlerini eritmeyi ve demir elde etmeyi başarmıştır. Böylece, Anadolu’da demir kullanımının yaygınlaşması MÖ 1200 yıllarına kadar sürmüştür. Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nda kullanılan metal alaşımının Orta Tunç Çağının başına kadar Bakırarsenik kalay alaşımı olduğu, Eski Tunç çağında Bakırın yanı sıra gümüşün de yoğun olarak kullanıldığı ve MÖ 2. binin başında ise Orta Tunç Çağı’nda bunların yanı sıra altın ve kurşun madenlerini yoğun olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Troia’nın zenginliğini ortaya koyan en önemli göstergelerden biri, 1870’te yerleşmenin ilk kazıcısı olan Schliemann tarafından bulunup “Priamos’un Hazinesi” olarak adlandırılmış altın, gümüş, tunç işçiliğinin en rafine örneklerini veren toplu buluntudur. Özellikle ETÇ II döneminin sonlarına doğru, özellikle Orta Anadolu’nun güneyi ve Batı Anadolu’nun iç kesimleri ile Mezopotamya bağlantılı ticaret ile gelişmeye başlar.

Eski Tunç Çağı Anadolu Kentleşme Modeli

Kent yönetimi kent sınırlarını aşan ve etki alanının da kapsayan iktisadi ve idari bir olgudur. Toplumun başlangıcında kent yönetimi doğal biçimde ailelere ve klanlara bölünmüşlüğün üstünde yükselen bir kurumdu. Anadolu’daki kentleşme modelinin Mezopotamya örneğine göre kırsal görünümlü olmasının yanı sıra kendine özgü dinamikleri sahiptir. Bunun başlıca nedenleri özellikle Holosen sonrası (MÖ 10.000 sonrası) büyük bir kısmının ormanlarla ve dağlar ve dağlar arası ovalarla kaplı olması; bu toplulukların Anadolu’daki bakır ve obsidyen gibi zengin kaynaklara dayanan uzmanlık ve Önasya ile takaslarının önemli ölçüde gelişmiş olması ve Anadolu’nun özellikle iklim koşullarına duyarlı kuru tarıma dayanmasıdır. MÖ 5. binden sonra Mezopotamya’da iktisadi gelişmenin itici gücü olan sulu tarımdaki artan tarımsal ürün kapasitesi ve buna bağlı gelişen toplumsal yapı, nüfus artışının tersine Anadolu’da yerleşimler ve nüfus düzenli şekilde büyüyememiştir.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç Çağı: Eski Tunç Çağı I Dönemi: Anadolu Uygarlığı’nın Şafağı ve Gelişen Madencilik

Batı Anadolu’da bir önceki dönemde şekillenmeye başlayan kültür bölgelerinin sınırları daha belirgin bir hâle gelir. Bunlardan Beycesultan E.T.Ç I Kültür Bölgesi, kabaca Denizli, Uşak, Afyon Kütahya ve Akşehir bölgelerini içine alan geniş bir alanda, İç Kuzeybatı Anadolu’da ise Doğu Marmara’da İznik; Eskişehir bölgesinde de Frigya Kültür Bölgesi ortaya çıkar. Frigya Kültür Bölgesi içinde başından itibaren Eskişehir’de Demircihüyük ve Frigya Vadisinden Küllüoba yerleşmesi söz konusudur. Kuzey Ege de Anadolu’nun hemen karşısında yer alan Midilli Adası’nda Thermi’de, Limni Adası’ndaki Poliochni, Gökçeada Yeni Bademli Höyük’de, Troya I ve II evresine ait Denizsel Troia kültürünü paylaşan büyük surlu ve megaronlu yerleşimler de söz konusudur.

İlk olarak 1870’te ismi arkeoloji dünyasında hep polemik konusu olan Heinrich Schliemann tarafından kazılmaya başlayan Troia (Hisarlık Tepe) bir yerde tabakalanmasının sistematik şekilde belgelenmesinden dolayı Arkeoloji Biliminin ilk sistematik kazısı sayılır. Bugüne kadar popüler literatürde yaygın olarak Fransızcasından kopya edilerek kullanılmış Truva sözcüğü, son çalışmalar neticesinde terk edilmiştir. Çanakkale Hisarlık Tepe/Troia kentinin ilk yapı katları olan a-f katları, E.T.Ç I. evreye tarihlenmektedir. İlk kale yerleşiminin ve megaron planlı yapıların görüldüğü Troia I. Tabakası ile başlar (MÖ 2920). Gerçekte E.T.Ç I. ve E.T.Ç II boyunca devam eden Troia I-III tabakaları birbirinin devamı olup, bu 3 tabaka boyunca gelişen bu kültüre “ Denizsel Troia Kültürü ” adı verilmiştir (MÖ 2920-2200). Daha güneyde Balıkesir’in güneyi ve Manisa’nın iç kesimlerinde sadece mezarlıklarından bilebildiğimiz Yortan-Babaköy kültürü söz konusudur. Bu evredeki ölü gömme adetlerine göz attığımızda basit toprak mezar, küp mezar (pithos) ve sanduka mezar tipinde ölü gömme görülmektedir. İzmir’in güneyindeki Bakla Tepe kazılarında ise İTÇ I evresinde, 20 m uzunluğunda 17 m genişliğinde evlerin arasında taş döşemeli dar sokaklar bulunmuştur. Bu tip benzer mimariye yine Anadolu’nun hemen karşısında yer alan, Troia ve Anadolu kültürünün etkisinde olan Midilli Adası’nda Thermi, Limni Adası’ndaki Poliokhni yerleşmelerinde rastlanmıştır. İzmir’in güneyindeki Bakla Tepe kazılarında ise İTÇ I evresinde, 20 m uzunluğunda 17 m genişliğinde evlerin arasında taş döşemeli dar sokaklar bulunmuştur.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç II Dönemi: Kentleşme ve Gelişen Ticaret

Eski Tunç II Dönemi’nin sonlarına doğru, özellikle ana ulaşım yolları üzerinde yerel Anadolulu beylerin yönettiği merkezler, ticaret sayesinde giderek zenginleşir ve bu gelişme Batı Anadolu’da yönetici kadronun giderek güçlendiği, iş bölümünün giderek organize olduğu gerçek anlamda ilk şehir merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açar. MÖ 2600 yıllarında Troia II tabakasında ise yerleşimdeki anıtsal savunma, yapı örnekleri ve metal işçiliğinin kalitesi gerçek bir atılıma işaret etmekte ve yerleşimin Ege ve Batı Anadolu’da bilinen gerçek kentsel karakterini yansıtmaktadır. Bir diğer yandan, Troia II tabakasından itibaren Mezopotamya’dan gelen bir gelenek olan çömlekçi çarkı ile yapılmış kaplar da artık görülmeye başlamaktadır. Çömlekçi Çarkı MÖ 4. bin yılın sonlarından Güney Mezopotamya’dan Suriye ve Kilikya’ya yayıldığı, Kilikya’dan (Tarsus) önce Orta Anadolu’ya ( Kültepe E.T.Ç II) ve Kütahya (Seyitömer Höyük)-Eskişehir Ovası (Küllüoba) üzerinden Batı Anadolu’ya (Troia) ulaştığı düşünülmektedir. Urla yakınlarında, İzmir Körfezi’nin güney kıyısındaki Limantepe (Urla /İzmir), MÖ 3. bin yıl yerleşimidir. Bu yerleşimin Troia gibi bölgenin önemli bir merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bölgesinde kazısı yapılan en önemli yerleşme yeri (Antalya) Karataş Semayük’dür. Karataş Semayük’ün I. tabakası da bu evreyi temsil etmektedir. Doğu Akdeniz’de yer alan verimli Çukurova’nın en iyi tabakalanma veren yerleşme, Tarsus Gözlükule yerleşmesidir. İç Batı Anadolu’da Eskişehir’in kuzeybatı ucundaki Demircihöyük özellikle bu yöre ile Balkanlar ve Karadeniz bölgesi arasındaki ilişkileri anlamak için önemlidir. Küllüoba İ.T.Ç II yerleşimi, kale ve aşağı şehirden oluşan ve kalede kamuya ait ortak olabilecek bağımsız yapı toplulukları ile dikkati çekmekte ve Batı Anadolu’da gerçek anlamda şehirciliğe geçişin başlangıç aşamaları ile ilgili bazı önemli ipuçları vermektedir. Beycesultan’da (Denizli) ETÇ II döneminin (XVI-XIII) en karakteristik özelliği ev sunaklarından geliştiğine inanılan ikiz tapınaklardır.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç Çağı III: Batı Anadolu’da Yerel Krallıklar

Batı ve Orta Anadolu’da dikkati çeken, gelişimin net olarak görüldüğü belli başlı yerleşmeler; Troya III-V. Limantepe, Beycesultan (XII-VI.), Karataş Semayük, Tarsus-Gözlükule, Alacahöyük, Eskiyapar, Karahöyük, Kültepe, Alişar 11, Eskişehir Küllüoba’dır. Daha çok Ege kültürleri ile olan ilişkisinden dolayı Troia I, II, III tabakalarının oluşturduğu “ Denizsel Troia Kültürü ” olarak adlandırılan kültürün yerini Troia IV’ten itibaren farklı ve daha çok Karasal Anadolu kültürü ile olan ilişkisinden dolayı “ Anadolu Troia Kültürü ” (MÖ 2200- 1700) olarak adlandırılan kültürün aldığını bilmekteyiz. Tüm Batı ve Orta Anadolu sathında “ yerel krallıklardan ” oluşan bir siyasal yapılanmanın ortaya çıktığını varsayabiliriz. Özellikle bu döneme ait Troia hazine buluntuları ve Eskiyapar (Çorum), Kültepe 13. Tabaka mezar eserleri, Alacahöyük (Çorum) Kral Mezarları’nda ele geçirilen zengin eserler, bu yerel Anadolu krallıklarının sahip oldukları sermaye birikimini ve gücünü açıkça ortaya koymaktadır.

Anadolu’daki bu buluntuların yakın benzerleri Kafkasya’da da bulunmuştur. Bu açıdan Alacahöyük mezar buluntularının benzerleri Anadolu’nun Kuzeyinde, Horoztepe, Göller Oymaağaç Mezarlıkları, Kayapınar, Mahmatlar yerleşmelerinde saptanmıştır. Anadolu’da olgunlaşan bu kent devletlerinin birleştirilip büyük bir krallık haline dönüşmesi ise bu evreden sonra gelen Orta Tunç Çağı’nda kökeni (Hitit dönemi) Neşa’lı/Kaniş’li (Kayseri Kültepe) ve günümüzde Hitit adı verilen devlet tarafından gerçekleştirilecek ve Anadolu’nun ilk merkezi devleti ortaya çıkacaktır. Trakya da Kanlıgeçit (Kırklareli) yerleşmesinde E.T.Ç. II ve III dönemine ait yerleşmenin ortasında yan yana dizili anıtsal megaronlar tipik bir Batı Anadolu tipi yerleşme modelinin küçük bir örneğini gösterir.

Doğu Anadolu’da Eski Tunç Çağı

Aşağı ve Yukarı Mezopotamya’nın düz ovalık alanlarında bulunan yerleşmeler kentsel gelişimlerini artırarak sürdürürken, kuzeyin daha dağlık ve sınır bölgelerinde ise kendilerini güneyle binlerce yıldır bütünleştiren bu süreç kesintiye uğrar. Bölgenin güneyinde, Toros Dağları’nın kuzeyinde kalan bölge, Güneydoğu Anadolu BölgesiSuriye-Mezopotamya kültüründen tamamen ayrılmış, tümüyle Kuzeydoğu Anadolu, Transkafkasya kökenli, daha çok göçer karakterli kültürün etkisi altına girmiştir. İTÇ I evresinde Malatya Elazığ ovalarında, Pulur Sakyol, Tepecik, Norşuntepe, Korucutepe, Tülintepe (Elazığ), Arslantepe, Pirot Höyük (Malatya) gibi yerleşme yerlerinde köy ve kentlerin kurulduğu saptanmaktadır

MÖ 4. bin Uruk Döneminde anıtsal yapıları ile önemli bir merkez olan Arslantepe bu evrede küçük bir kasaba niteliğindedir. Farklı bir çevresel ve kültürel bölgeden gelen, ekonomileri göçebeliğe dayanan bu farklı kültür kendini özellikle yerel kerpiç, düz damlı konut mimarisi geleneğine tümüyle aykırı olan ahşap dikmeli-dal örgüsü yapılarda ve Karaz olarak adlandırdığımız bir kültüre ait elde biçimlendirilmiş, kırmızı-siyah boyalı çanak çömleklerde gösterir. III. bin yılın ikinci yarısında (Eski Tunç III), Aslantepe olmak üzere kentlerin surlarla çevrildiğini görmekteyiz. Güneydoğu Anadolu’da yaklaşık MÖ 2 bin 500 yıllarında toplam yerleşme alanları, kentlerin gelişmesi ile bazı baskın merkezler, köyler ve kasabalar ile çevrilmiş böylece kentlere bağlı bir yerleşme hiyerarşisi çıktığı ve Kargamış, Titriş, Samsat, Lidar gibi yerleşmelerin önemli kentler olduğu anlaşılmaktadır.

Bu evrede ölü gömme adetleri açısından farklı uygulamalar izlenmektedir. Mezarlık olarak yine son yıllarda kazılan Birecik Mezarlığı (Urfa, Birecik) ve özellikle Gre Virike (Urfa, Birecik) gibi bir merkezde ayrıca zengin oda mezarların adak yerleri ve özel düzenlemelerle Mezopotamya ölü kültüne bağlı bir kült yerleşimi olması dikkat çekmektedir. Dönemin sonunda özellikle MÖ 3. bin son çeyreğinde ve II binin başında özellikle Korucutepe, Köşkerbaba, Lidar Höyük, Kurban Höyük, Tilmen Höyük (Gaziantep) IIId yapı katı, Gedikli (Gaziantep) kremasyon mezarlığı, Karkamış, Harran ve Doğu Anadolu’da ise Norşuntepe VIII-VI. ve Arslantepe (VI D) dikkati çeken yerleşimlerdir. Bunların Mezopotamya ile yoğun ilişkide olduğu yerel beylikler olduğu düşünülür.

Köyden Kente Doğru Anadolu Kültürü: Kalkolitik Çağ

Bakır-Taş (Kalkolitik) Çağı, Yunanca khalkos (bakır) ve lithos (taş) sözcüklerinden gelmekte olup günümüzden 7500-5 bin yıl önce aletlerin, bakırın ergitilerek kalıplara dökülmesiyle yapıldığı, ancak taş aletlerin de kullanılmaya devam edildiği dönemdir. Bu dönemde tarımın yaşamda belirleyici bir öge olarak girmesi ve giderek buğday ve arpanın doğal olarak bulunabildiği ekolojik ortamın dışına çıkıp yarı kurak veya kurak bölgelere uyum sağlaması bu bölgede Kalkolitik Çağ’ın temel altyapısını oluşturur.

Kalkolitik Dönem (MÖ 5500-3000) Mezopotamya uygarlığının temelleri gerçek anlamda “ Bakır Taş Devri ” anlamına gelen Kalkolitik Dönem‘de atılır. Önce Halaf ve Obeyd kültürleri ile başlayan ve kentsel gelişmenin ortaya çıktığı Uruk’la devam eden süreçte Mezopotamya’da önce gelişkin köyler ve sonra da ilk şehirler ortaya çıkar. Kalkolitik Çağı kronolojik olarak Anadolu’da İlk , Orta ve Son Kalkolitik olarak üç aşamada ele alabiliriz. Bunlar Yukarı Mezopotamya kronolojisi ile koşut olan Doğu Anadolu için geçerli olarak Halaf , Obeyd , Uruk Dönemleri olarak da adlandırılabilir.

Doğu Anadolu’da Kalkolitik Dönem: Erken Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu

Kalkolitik Çağ’ın başlangıç aşamasını temsil eden Halaf kültürü, (adını Tell Halaf, Suriye kazı yerinden alır) Saçkagözü, Amik Ovası, Mersin Yumuktepe, Gaziantep yakınlarında Turlu ile Diyarbakır’ın kuzeyinde Giriki Haciyan kazılarıyla tanınır. Kalkolitik Çağ’ın ilk başlarında, Halaf kültürü olarak tanımlanan evrede çekirdek bölge, Güneydoğu Anadolu ile bugünkü politik sınırlarımızın hemen güneyindeki Kuzey Suriye’dir. Halaf kültürünü de kendi içinde İlk , Orta ve Son Halaf olarak üç gelişim evresi içinde ele alabiliriz. Bunlardan İlk Halaf , Çanak Çömlekli Neolitik’in sonunda görmeye başladığımız boya bezemeli çanak çömleğin daha gelişkin türleriyle tanınır. Orta Halaf Dönemi ise bölgenin tümünde bir kültürel bütünlüğün sağlandığı, aynı zevklerin paylaşıldığı, birbirinin aynı denecek kadar benzer şekilde bezeli kap kaçağın yaygın olarak kullanıldığı bir dönemdir. Oldukça kısa süren bu kültürün doruk noktasını temsil eden Son Halaf Dönemi , aynı zamanda giderek Güney Mezopotamya etkilerinin bölgeye girmeye başladığı süreci yansıtır.

Orta Kalkolitik Dönem’de Doğu Anadolu

Bu dönemde Irak’ın güneyinde Basra ile Bağdat arasında Güney Mezopotamya olarak tanımlanan Fırat ve Dicle Deltası’nda Hacı Muhammed kültürü hızla gelişerek bundan sonraki birkaç bin yıl bölge egemenliğini elinde tutacak Güney Mezopotamya kültürlerinin altyapısını oluşturacaktır. Kalkolitik Çağ’ın ortalarında Obeyd ( Ubaid ) adı verilen dönemde Güney Mezopotamya, tam anlamıyla dönemin etki alanını belirleyen çekirdek bölge durumuna gelir. Obeyd döneminde sosyal örgütlenme ve üretim teknolojisinde önemli atılımlar söz konusudur. İlk olarak 6. binin sonunda Orta Mezopotamya bölgesinde Samarra Dönemi (Geç Neolitik Dönem) Tell Es Sawwan da keşfedilen ilk sulama kanallarının, yağmur görmeyen Güney Mezopotamya’nın da Obeyd Dönemi’nde sulu tarım sayesinde ilk defa yerleşime açılmasına sebep olmuştur.

Obeyd döneminin esas gelişim süreci, Güney Mezopotamya’da izlenir. Obeyd I IV olarak dört aşamayı içeren kültürün Güneydoğu Anadolu’ya yansıması Obeyd III dönemiyle başlar. Bu süreç, Güneydoğu Anadolu’da zengin boya bezemeli kaplarıyla Halaf kültürünün ortadan kalktığı, yer yer Obeyd etkisinde ya da yerel taklitlerinin, yer yer de bölgesel oluşumların görüldüğü bir süreçtir. Ticaretle zenginleşen, güç kazanan yerel yöneticiler, bu dönemde bağımsız, sınırları tam tanımlanmamış siyasi birer güç olarak ortaya çıkar. Bu nedenle, Kalkolitik Çağ Obeyd kültürü Güneydoğu Anadolu’da Mezopotamya kadar belirgin, kesin çizgilerle tanımlı değildir. Dönemin mimarisini en geniş olarak yansıtan Tülintepe ve Değimentepe’de Güney Mezopotamya mimarisinin özelliği olan üçlü bölümleme ( tripartite ) ve geniş avluların etrafında yer alan dikdörtgen odalı geniş uzun konut yapıları söz konusudur.

Geç Kalkolitik Çağ’da Doğu Anadolu

Halaf kültürünün sona ermesiyle birlikte avcılık ve toplayıcılıkla geçinen küçük insan topluluklarının kısa süreli mevsimsel göçebeliğine dayalı “ gezgin ” yaşam tarzı ve buna bağlı olarak gelişmiş toplumsal-ekonomik düzen de son bulur. “ Mezopotamya ” olarak adlandırılan oluşumu meydana getiren, farklı zamanlarda da olsa her yerde beliren maddesel kültürdeki türdeşlikler ve güneye ait Obeyd kökenli yapısal düzen, 4. binyıl boyunca Doğu Anadolu’da gerçekleşecek geniş ölçülü değişikliklerin de temellerini oluşturur. Geç Kalkolitik Çağ Doğu Anadolu da 4. bin yılın sonunda merkezileşmiş politik toplumların gelişimi, en yoğun Malatya-Elazığ (Altınova) yöresinde gözlemlenir. Geç Uruk Dönemi’nin Güneydoğu Anadolu’daki en iyi incelenmiş ticari istasyonu Siverek (Urfa) yakınlarındaki Hassekhöyük’tür.

İç ve Batı Anadolu’da Kalkolitik Dönem

İç ve Batı Anadolu’da Erken Kalkolitik Dönem: Özellikle Orta Anadolu ve Göller Bölgesindeki yoğun araştırmalardan dolayı daha fazla bilinen Erken Kalkolitik Dönem yerleşmeleri seramikli Neolitik Dönem’de artık tamamı ile tarıma dayanan ve hayvan evcilleştirmesini bitirmiş yerleşme biçimlerinin büyüyerek geliştiği gözlemlenmektedir.

Erken Kalkolitik Dönem’de Anadolu’nun en iyi iskân edilmiş ve kendine özgün tipik kültürü olan bölgelerden biri Göller Yöresi’dir. Bu yörenin Kalkolitik Çağı hakkında Hacılar, Kuruçay ve Höyücek kazıları sayesinde bilgiler edinilmiştir. İç Anadolu’da Çanak Çömlekli Neolitik Çağ ile birlikte ortaya çıkan kültür, İlk Kalkolitik Çağ’ın sonlarına kadar (MÖ yaklaşık 5. binin başına kadar) gelişerek devam ettikten sonra kesintiye uğrar.

İç ve Batı Anadolu’da Orta Kalkolitik Dönem: Neolitik Dönem’den itibaren iskân gören alüvyonlu ovalardaki yerleşimlerin birçoğu terk edilir ya da yer değiştirir. Buna karşılık daha önceki dönemlerde iskân edilmeyen vadi yamaçları, yüksek sırtlar, yayla kesimlerinde yeni yerleşmeler görülür. Kültürdeki değişim, buluntu topluluklarında da kendini gösterir. Çakmaktaşı ya da obsidyen ok ve mızrak uçları ortadan kalkar, bunun yerini kilden yapılan sapan taneleri alır, kap formları değişir. Bu dönemde tarımsal üretim sürmekle beraber birlikte hayvancılığın daha ön plana çıktığı söylenebilir. Orta Kalkolitik Çağ, yaklaşık bin yıl gibi uzun bir süreci kapsar. Bu dönem içinde çeşitli yerel kültürlere ait birbirinden farklı çanak çömlek yapım ve bezeme yöntemlerinin, beğenilerinin geliştiği görülür.

İç ve Batı Anadolu’da Geç Kalkolitik Dönem: Doğudan yüksek dağ sıraları ve üç taraftan denizlerle çevrili Orta ve Batı Anadolu’nun bu konumu, dışarıdan bölgeye insan topluluklarının ve kültürel etkilerin girmesini zorlaştırmıştır ve giderek bu bölgede “ Anadolu Uygarlığı ” tanımına uygun bir kültürel birliğin doğmasına zemin hazırlamıştır. MÖ 4 binden itibaren, Geç Kalkolitik Dönem olarak adlandırılan dönem boyunca Anadolu’nun özellikle batı kesiminde hissedilen yeni nüfus hareketleri, etkilerini Orta ve Kuzey Anadolu’da da göstermiş; nüfusla koşut olarak yerleşmelerin sayısında da artış olmuştur. Orta Anadolu’da, Eskişehir Sivrihisar Yazırhöyük, Seyitgazi’de Küllüoba, Kırşehir yöresindeki Hashöyük, Aksaray’da Gelveri, Çorum yakınındaki Alacahöyük ve Büyük Güllücek, Tokat yakınındaki Kayapınar, Yozgat Alişar, Orta Karadeniz Bölgesinde Samsun, Bafra yakınlarında İkiztepe, Akdeniz Bölgesi’nde Bağbaşı,Tarsus (Mersin), Troas Bölgesi’nde Beşiktepe, Kumtepe, Denizli Çivril’de bulunan Beycesultan ve Göller Bölgesi’nde Kuruçay (VIA Tabakası) ve Kuruçay dikkati çeken yerleşmelerdendir.

Anadolu’da Eski Tunç Çağı ve Gelişim Dönemleri

Yaklaşık MÖ 3000 civarında başlayan ve tüm MÖ 3. bin boyunca bölgelere göre değişen 1.200-1.300 yıl süren eski Tunç Çağı , genelde I-II-III şeklinde romen rakkamları ile yazılan üç alt evreye ayrılmıştır. MÖ. 3000’de başlayan Eski Tunç Çağı ise Anadolu’da metalürjinin gelişmesini tamamladığı, kentleşme olgusunun ortaya çıktığı ve beraberinde etrafı surla çevrili ilk kent yerleşimlerinin doğudan batıya ticaret yollarının geliştiği bir dönemdir. Bu dönemde, Batı’da Troia, Limantepe, Küllüoba, Beycesultan; Orta Anadolu’da Alacahöyük; Güneyde Karataş-Semayük, Doğu’da daha geç olmak üzere Titriş ve Kazane Höyük gibi gelişkin kentsel yerleşimlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Büyük yerleşmelerin genelde hepsi sur duvarı ile korunmaktadır. Deniz ticaretinin artması doğal liman olan körfezlerde, yeni yerleşmelerin kurulmasına, küçük köylerin kasabalaşmasına yol açmış, kervan yolları üzerinde ve dağlar arasındaki doğal geçitleri tutan yerleşmeler de önem kazanmıştır. Anadolu Yarımadası’nın batısında ise daha uzun bir süre bu gelişmeler söz konusu olmayacaktır. Doğudan yüksek dağ sıraları ve üç taraftan denizlerle çevrili Orta ve Batı Anadolu’nun bu konumu, dışarıdan bölgeye insan topluluklarının ve kültürel etkilerin girmesini zorlaştırmıştır ve giderek bu bölgede daha özerk, “ Anadolu Uygarlığı ” tanımına uygun bir kültürel birliğin doğmasına zemin hazırlamıştır.

Geç Kalkolitik dönem sonunda Anadolu Yarımadası’nda Batı ve İç Anadolu’da (MÖ 3200-3000) “ İlk Tunç Çağı’na Geçiş Evresi ” olarak adlandırabileceğimiz Doğu Anadolu’da ise Mezopotamya’da Uruk Dönemi’nin sonlarına denk gelen ve İlk Tunç Çağı kültür özelliklerinin şekillenmesinde belirleyici olan bir kültürel değişimle zaman zaman paralel bir süreç başlar. Obeyd Dönemi’nde kültürel birliğe kavuşan Mezopotamya’da, İlk Tunç Çağı III başında ortaya çıkan Akkad Krallığı ile ilk defa siyasal birlik de sağlanmış olur.

Anadolu’da Eski Tunç Çağı Kronolojisi

Doğu Anadolu Bölgesi’nin İlk Tunç Çağı başlangıcı için MÖ 3.000 tarihi verilmektedir. Bitiş tarihi için de MÖ 2.000-1.900 yılları kabul edilmektedir. Eski Tunç Çağı Doğu Anadolu’da üç alt evrede incelenir:

  • Eski Tunç Çağı I (MÖ 3000-2700),
  • Erken Tunç Çağı II (MÖ 2700-2400),
  • Eski Tunç Çağı III (MÖ 2400-2000/1900).

MÖ 4. binyıl sonları ve 3. binyıl başlarında şekillenen Anadolu Eski Tunç Çağı (ETÇ) kültürleri Son Kalkolitik Çağın kültür ögelerinin, yerel geleneklere bağlı olarak ve özellikle ilerleyen safhalarda komşu bölgelerin etkisi ile gelişmesine devam etmiştir. MÖ 3. bin yılın son kısmında yaklaşık olarak MÖ 2200’den itibaren Anadolu’daki bazı olaylar komşu Akad Devleti’nin yazılı belgelerinden öğrenilmektedir

Eski Tunç Çağı ve Anadolu Madenciliği

MÖ 9. binde Çanak Çömleksiz Neolitik Dönem’de Çayönü Tepesi, (Diyarbakır, Ergani) Aşıklı Höyük (Aksaray) toplulukları daha çanak çömlek üretimine geçmeden doğal olarak bulunan nabit bakırı ısıtıp tavlayarak ilk metal ürünleri vermişlerdir. Anadolu insanı ilk defa Eski Tunç Çağı’nın sonuna doğru hematit, magnetit gibi demir cevherlerini eritmeyi ve demir elde etmeyi başarmıştır. Böylece, Anadolu’da demir kullanımının yaygınlaşması MÖ 1200 yıllarına kadar sürmüştür. Kalkolitik ve Eski Tunç Çağı’nda kullanılan metal alaşımının Orta Tunç Çağının başına kadar Bakırarsenik kalay alaşımı olduğu, Eski Tunç çağında Bakırın yanı sıra gümüşün de yoğun olarak kullanıldığı ve MÖ 2. binin başında ise Orta Tunç Çağı’nda bunların yanı sıra altın ve kurşun madenlerini yoğun olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Troia’nın zenginliğini ortaya koyan en önemli göstergelerden biri, 1870’te yerleşmenin ilk kazıcısı olan Schliemann tarafından bulunup “Priamos’un Hazinesi” olarak adlandırılmış altın, gümüş, tunç işçiliğinin en rafine örneklerini veren toplu buluntudur. Özellikle ETÇ II döneminin sonlarına doğru, özellikle Orta Anadolu’nun güneyi ve Batı Anadolu’nun iç kesimleri ile Mezopotamya bağlantılı ticaret ile gelişmeye başlar.

Eski Tunç Çağı Anadolu Kentleşme Modeli

Kent yönetimi kent sınırlarını aşan ve etki alanının da kapsayan iktisadi ve idari bir olgudur. Toplumun başlangıcında kent yönetimi doğal biçimde ailelere ve klanlara bölünmüşlüğün üstünde yükselen bir kurumdu. Anadolu’daki kentleşme modelinin Mezopotamya örneğine göre kırsal görünümlü olmasının yanı sıra kendine özgü dinamikleri sahiptir. Bunun başlıca nedenleri özellikle Holosen sonrası (MÖ 10.000 sonrası) büyük bir kısmının ormanlarla ve dağlar ve dağlar arası ovalarla kaplı olması; bu toplulukların Anadolu’daki bakır ve obsidyen gibi zengin kaynaklara dayanan uzmanlık ve Önasya ile takaslarının önemli ölçüde gelişmiş olması ve Anadolu’nun özellikle iklim koşullarına duyarlı kuru tarıma dayanmasıdır. MÖ 5. binden sonra Mezopotamya’da iktisadi gelişmenin itici gücü olan sulu tarımdaki artan tarımsal ürün kapasitesi ve buna bağlı gelişen toplumsal yapı, nüfus artışının tersine Anadolu’da yerleşimler ve nüfus düzenli şekilde büyüyememiştir.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç Çağı: Eski Tunç Çağı I Dönemi: Anadolu Uygarlığı’nın Şafağı ve Gelişen Madencilik

Batı Anadolu’da bir önceki dönemde şekillenmeye başlayan kültür bölgelerinin sınırları daha belirgin bir hâle gelir. Bunlardan Beycesultan E.T.Ç I Kültür Bölgesi, kabaca Denizli, Uşak, Afyon Kütahya ve Akşehir bölgelerini içine alan geniş bir alanda, İç Kuzeybatı Anadolu’da ise Doğu Marmara’da İznik; Eskişehir bölgesinde de Frigya Kültür Bölgesi ortaya çıkar. Frigya Kültür Bölgesi içinde başından itibaren Eskişehir’de Demircihüyük ve Frigya Vadisinden Küllüoba yerleşmesi söz konusudur. Kuzey Ege de Anadolu’nun hemen karşısında yer alan Midilli Adası’nda Thermi’de, Limni Adası’ndaki Poliochni, Gökçeada Yeni Bademli Höyük’de, Troya I ve II evresine ait Denizsel Troia kültürünü paylaşan büyük surlu ve megaronlu yerleşimler de söz konusudur.

İlk olarak 1870’te ismi arkeoloji dünyasında hep polemik konusu olan Heinrich Schliemann tarafından kazılmaya başlayan Troia (Hisarlık Tepe) bir yerde tabakalanmasının sistematik şekilde belgelenmesinden dolayı Arkeoloji Biliminin ilk sistematik kazısı sayılır. Bugüne kadar popüler literatürde yaygın olarak Fransızcasından kopya edilerek kullanılmış Truva sözcüğü, son çalışmalar neticesinde terk edilmiştir. Çanakkale Hisarlık Tepe/Troia kentinin ilk yapı katları olan a-f katları, E.T.Ç I. evreye tarihlenmektedir. İlk kale yerleşiminin ve megaron planlı yapıların görüldüğü Troia I. Tabakası ile başlar (MÖ 2920). Gerçekte E.T.Ç I. ve E.T.Ç II boyunca devam eden Troia I-III tabakaları birbirinin devamı olup, bu 3 tabaka boyunca gelişen bu kültüre “ Denizsel Troia Kültürü ” adı verilmiştir (MÖ 2920-2200). Daha güneyde Balıkesir’in güneyi ve Manisa’nın iç kesimlerinde sadece mezarlıklarından bilebildiğimiz Yortan-Babaköy kültürü söz konusudur. Bu evredeki ölü gömme adetlerine göz attığımızda basit toprak mezar, küp mezar (pithos) ve sanduka mezar tipinde ölü gömme görülmektedir. İzmir’in güneyindeki Bakla Tepe kazılarında ise İTÇ I evresinde, 20 m uzunluğunda 17 m genişliğinde evlerin arasında taş döşemeli dar sokaklar bulunmuştur. Bu tip benzer mimariye yine Anadolu’nun hemen karşısında yer alan, Troia ve Anadolu kültürünün etkisinde olan Midilli Adası’nda Thermi, Limni Adası’ndaki Poliokhni yerleşmelerinde rastlanmıştır. İzmir’in güneyindeki Bakla Tepe kazılarında ise İTÇ I evresinde, 20 m uzunluğunda 17 m genişliğinde evlerin arasında taş döşemeli dar sokaklar bulunmuştur.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç II Dönemi: Kentleşme ve Gelişen Ticaret

Eski Tunç II Dönemi’nin sonlarına doğru, özellikle ana ulaşım yolları üzerinde yerel Anadolulu beylerin yönettiği merkezler, ticaret sayesinde giderek zenginleşir ve bu gelişme Batı Anadolu’da yönetici kadronun giderek güçlendiği, iş bölümünün giderek organize olduğu gerçek anlamda ilk şehir merkezlerinin ortaya çıkmasına yol açar. MÖ 2600 yıllarında Troia II tabakasında ise yerleşimdeki anıtsal savunma, yapı örnekleri ve metal işçiliğinin kalitesi gerçek bir atılıma işaret etmekte ve yerleşimin Ege ve Batı Anadolu’da bilinen gerçek kentsel karakterini yansıtmaktadır. Bir diğer yandan, Troia II tabakasından itibaren Mezopotamya’dan gelen bir gelenek olan çömlekçi çarkı ile yapılmış kaplar da artık görülmeye başlamaktadır. Çömlekçi Çarkı MÖ 4. bin yılın sonlarından Güney Mezopotamya’dan Suriye ve Kilikya’ya yayıldığı, Kilikya’dan (Tarsus) önce Orta Anadolu’ya ( Kültepe E.T.Ç II) ve Kütahya (Seyitömer Höyük)-Eskişehir Ovası (Küllüoba) üzerinden Batı Anadolu’ya (Troia) ulaştığı düşünülmektedir. Urla yakınlarında, İzmir Körfezi’nin güney kıyısındaki Limantepe (Urla /İzmir), MÖ 3. bin yıl yerleşimidir. Bu yerleşimin Troia gibi bölgenin önemli bir merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Bölgesinde kazısı yapılan en önemli yerleşme yeri (Antalya) Karataş Semayük’dür. Karataş Semayük’ün I. tabakası da bu evreyi temsil etmektedir. Doğu Akdeniz’de yer alan verimli Çukurova’nın en iyi tabakalanma veren yerleşme, Tarsus Gözlükule yerleşmesidir. İç Batı Anadolu’da Eskişehir’in kuzeybatı ucundaki Demircihöyük özellikle bu yöre ile Balkanlar ve Karadeniz bölgesi arasındaki ilişkileri anlamak için önemlidir. Küllüoba İ.T.Ç II yerleşimi, kale ve aşağı şehirden oluşan ve kalede kamuya ait ortak olabilecek bağımsız yapı toplulukları ile dikkati çekmekte ve Batı Anadolu’da gerçek anlamda şehirciliğe geçişin başlangıç aşamaları ile ilgili bazı önemli ipuçları vermektedir. Beycesultan’da (Denizli) ETÇ II döneminin (XVI-XIII) en karakteristik özelliği ev sunaklarından geliştiğine inanılan ikiz tapınaklardır.

Batı ve Orta Anadolu’da Eski Tunç Çağı III: Batı Anadolu’da Yerel Krallıklar

Batı ve Orta Anadolu’da dikkati çeken, gelişimin net olarak görüldüğü belli başlı yerleşmeler; Troya III-V. Limantepe, Beycesultan (XII-VI.), Karataş Semayük, Tarsus-Gözlükule, Alacahöyük, Eskiyapar, Karahöyük, Kültepe, Alişar 11, Eskişehir Küllüoba’dır. Daha çok Ege kültürleri ile olan ilişkisinden dolayı Troia I, II, III tabakalarının oluşturduğu “ Denizsel Troia Kültürü ” olarak adlandırılan kültürün yerini Troia IV’ten itibaren farklı ve daha çok Karasal Anadolu kültürü ile olan ilişkisinden dolayı “ Anadolu Troia Kültürü ” (MÖ 2200- 1700) olarak adlandırılan kültürün aldığını bilmekteyiz. Tüm Batı ve Orta Anadolu sathında “ yerel krallıklardan ” oluşan bir siyasal yapılanmanın ortaya çıktığını varsayabiliriz. Özellikle bu döneme ait Troia hazine buluntuları ve Eskiyapar (Çorum), Kültepe 13. Tabaka mezar eserleri, Alacahöyük (Çorum) Kral Mezarları’nda ele geçirilen zengin eserler, bu yerel Anadolu krallıklarının sahip oldukları sermaye birikimini ve gücünü açıkça ortaya koymaktadır.

Anadolu’daki bu buluntuların yakın benzerleri Kafkasya’da da bulunmuştur. Bu açıdan Alacahöyük mezar buluntularının benzerleri Anadolu’nun Kuzeyinde, Horoztepe, Göller Oymaağaç Mezarlıkları, Kayapınar, Mahmatlar yerleşmelerinde saptanmıştır. Anadolu’da olgunlaşan bu kent devletlerinin birleştirilip büyük bir krallık haline dönüşmesi ise bu evreden sonra gelen Orta Tunç Çağı’nda kökeni (Hitit dönemi) Neşa’lı/Kaniş’li (Kayseri Kültepe) ve günümüzde Hitit adı verilen devlet tarafından gerçekleştirilecek ve Anadolu’nun ilk merkezi devleti ortaya çıkacaktır. Trakya da Kanlıgeçit (Kırklareli) yerleşmesinde E.T.Ç. II ve III dönemine ait yerleşmenin ortasında yan yana dizili anıtsal megaronlar tipik bir Batı Anadolu tipi yerleşme modelinin küçük bir örneğini gösterir.

Doğu Anadolu’da Eski Tunç Çağı

Aşağı ve Yukarı Mezopotamya’nın düz ovalık alanlarında bulunan yerleşmeler kentsel gelişimlerini artırarak sürdürürken, kuzeyin daha dağlık ve sınır bölgelerinde ise kendilerini güneyle binlerce yıldır bütünleştiren bu süreç kesintiye uğrar. Bölgenin güneyinde, Toros Dağları’nın kuzeyinde kalan bölge, Güneydoğu Anadolu BölgesiSuriye-Mezopotamya kültüründen tamamen ayrılmış, tümüyle Kuzeydoğu Anadolu, Transkafkasya kökenli, daha çok göçer karakterli kültürün etkisi altına girmiştir. İTÇ I evresinde Malatya Elazığ ovalarında, Pulur Sakyol, Tepecik, Norşuntepe, Korucutepe, Tülintepe (Elazığ), Arslantepe, Pirot Höyük (Malatya) gibi yerleşme yerlerinde köy ve kentlerin kurulduğu saptanmaktadır

MÖ 4. bin Uruk Döneminde anıtsal yapıları ile önemli bir merkez olan Arslantepe bu evrede küçük bir kasaba niteliğindedir. Farklı bir çevresel ve kültürel bölgeden gelen, ekonomileri göçebeliğe dayanan bu farklı kültür kendini özellikle yerel kerpiç, düz damlı konut mimarisi geleneğine tümüyle aykırı olan ahşap dikmeli-dal örgüsü yapılarda ve Karaz olarak adlandırdığımız bir kültüre ait elde biçimlendirilmiş, kırmızı-siyah boyalı çanak çömleklerde gösterir. III. bin yılın ikinci yarısında (Eski Tunç III), Aslantepe olmak üzere kentlerin surlarla çevrildiğini görmekteyiz. Güneydoğu Anadolu’da yaklaşık MÖ 2 bin 500 yıllarında toplam yerleşme alanları, kentlerin gelişmesi ile bazı baskın merkezler, köyler ve kasabalar ile çevrilmiş böylece kentlere bağlı bir yerleşme hiyerarşisi çıktığı ve Kargamış, Titriş, Samsat, Lidar gibi yerleşmelerin önemli kentler olduğu anlaşılmaktadır.

Bu evrede ölü gömme adetleri açısından farklı uygulamalar izlenmektedir. Mezarlık olarak yine son yıllarda kazılan Birecik Mezarlığı (Urfa, Birecik) ve özellikle Gre Virike (Urfa, Birecik) gibi bir merkezde ayrıca zengin oda mezarların adak yerleri ve özel düzenlemelerle Mezopotamya ölü kültüne bağlı bir kült yerleşimi olması dikkat çekmektedir. Dönemin sonunda özellikle MÖ 3. bin son çeyreğinde ve II binin başında özellikle Korucutepe, Köşkerbaba, Lidar Höyük, Kurban Höyük, Tilmen Höyük (Gaziantep) IIId yapı katı, Gedikli (Gaziantep) kremasyon mezarlığı, Karkamış, Harran ve Doğu Anadolu’da ise Norşuntepe VIII-VI. ve Arslantepe (VI D) dikkati çeken yerleşimlerdir. Bunların Mezopotamya ile yoğun ilişkide olduğu yerel beylikler olduğu düşünülür.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.