Açıköğretim Ders Notları

Aile Sosyolojisi Dersi 5. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Aile Sosyolojisi Dersi 5. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Aile Ve Çocuk

Aile ve Çocuk

Aile, yetişkin eşlerden ve çocuklardan oluşlan, birbirine duygusal açıdan bağlanmış, ekonomik, sosyal duygusal hak ve sorumlulukları paylaşan bir toplumsal sistemi oluşturmaktadır. Aile, çocuk açısından ilk ve en uzun süreli sosyal ilişki kurma kaynağını oluşturmaktadır. Çocuk ilk toplumsal davranışlarını, aile üyeleri ile etkileşim kurarak ve onları taklit ederek öğrenir. Ailenin temel bir kurum olmasının nedenlerinden biri de “sosyalleşme” üzerinde en etkili kurum olmasıdır. Çocukların ailede başlayan sosyalizasyonun niteliği çocukların toplumsal yaşamda başarılı, başarısız, mutlu ya da mutsuz olmalarını belirlemektedir.

Geçmişten Günümüze Çocuk ve Çocukluğa Bakışı

Antik Yunan döneminde çocukluğa oldukça az ilgi gösterilmektedir. Modern anlamda çocuk ve çocukluk kavramlarına orta çağda da rastlanmamaktadır. Fransız Philippe Aries 1962 yılındaki Yüzyıllar Boyunca Çocukluk adlı çalışmasında, modern ailenin çocuğa ilişkin tutumununfarklı olduğunu ortaya koymaktadır. Onyedinci yüzyılın başlarında çocukluk kavramının, aile yaşamının bir parçası olarak kabul edilmeye başladığını ileri sürmüştür. Bu dönemde çocuk aile içinde önem kazanmaya başlar; ancak merkez olacak kadar değildir. Çocuk anne sevgisi ile ancak 18. yüzyılda tanışabilmiştir. Aries, 10. yüzyılda sanatçıların çocuğu minyatür bir yetişkin olarak görüntülediklerini belirtmekte ve çocukluk konusundaki bu bilgisizlikten 19. yüzyıldaki çocuk merkezli aileye nasıl gelindiğini izleyebilmek için sanatta, dilde, edebiyatta, giysilerde, oyunlarda, okulda çocuk kavramının yansımalarına ilişkin ayrıntılı tarihsel örnekler vermektedir. Postman adlı yazar ise, “Çocukluğun Yok Oluşu” (1982) adlı eserinde, çocuklukla yetişkinlik arasındaki göreceli ayrımın giysilerden, dil, tavır, tutum, davranış ve beklentilere varıncaya kadar önemli ölçüde azaldığını ileri sürmekte ve günümüzdeki teknolojik ve sosyo-kültürel değişimin çocukluğu, korunması güç bir toplumsal yapıya nasıl getirdiğini ayrıntılı örnekler vererek açıklamaktadır. Ona göre medya, özellikle de TV, analitik becerilerin yerine ilkel algılamaları geçirerek düşünsel ve toplumsal hiyerarşinin çökmesine, çocuk ve yetişkin gruplar arasındaki farkların ortadan kalkmasına neden olan bir ortam yaratmıştır. Artık günümüz çocukları modern aile yaşamı içinde evin günlük işlerine, ayak işlerine, hanelerin işleyişindeki diğer işlere katkı sağlamamaktadır.

Aile ve Çocuğun Sosyalleşmesi

Sanayileşen toplumlarda, ekonomik işlevlerinden arınan aile kurumu, artık daha çok çocuğun/çocukların kültürleme yoluyla sosyalizasyonu temelinde işlevselliğini ortaya koymaktadır. Sanayi toplumlarında geniş aile yapıları çoğunlukla ortadan kalkmış ve kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine uygun olan ebeveyn ile az sayıda çocuktan oluşan çekirdek aile yapısı yaygınlaşmıştır.

Sosyalizasyon Süreci ve Kuramları

Sosyalizasyon süreci insanın gelişiminde önemli bir faktördür ve insanın içinde yaşadığı toplumun kültürel norm ve değerlerini öğrenerek sosyal bir varlık haline gelmesini sağlar. Sosyalizasyon sürecinin amaçları;

  1. Doğru ve yanlışı anlamak, güdüleri kontrol etmek,
  2. Bizleri toplumsal cinsiyetçi, mesleki ve ana babalık gibi sosyal rollerimize uygun hazırlamak,
  3. Bizlerin toplumsal yaşama saygı, sorumluluk ve değer atfederek yaşamak için koruyucu ve onaylayıcı bireyler olmamızı sağlamaktır.

Çocuğun Sosyalizasyon Sürecine Farklı Yaklaşımlar

Sosyologlar sosyalleşmenin genellikle iki aşamada gerçekleştiğinden söz etmektedir. Birincil sosyalleşme, bebeklik ve çocukluğun ilk döneminde gerçekleşir. İkincil sosyalleşme ise çocukluktan sonraki dönem ile olgunluk döneminde gerçekleşir. Çocuğun sosyalizasyon sürecine ilişkin analizler ve kuramlar, çosuğun sosyalizasyon sürecinde ve aile sosyolojisinde çeşitlilik göstermektedir.

Sembolik Etkileşim ve Sosyalizasyon

Sembolik etkileşimciliğin temel odak noktası, anlamın üretilmesi ve kazanılmasıdır. Sembolik etkileşimci yaklaşımın en ayırt edici özelliği, bireyin çevresiyle uyum sürecini açıklarken bireyi toplum karşısında pasifleştirmeyen, aksine onu aktif bir özne olarak kabul eden ontolojik varsayımlara dayandırmasıdır. George Herbert Mead’in bu varsayımları anlamak için sunduğu ben (I) ve kendim/beni-bana (me) kavramsallaştırması oldukça açıklayıcı ipuçları sunar. Sembolik etkileşimcilik, çocuğun ben olarak toplumsal sembollere kattığı anlamlar ve çeşitli rol alma (role taking) süreçleriyle toplumla deneyimini açıklayarak hem aile sosyolojisi ve çocuğun sosyalizasyon süreci hem de genel sosyolojik (ve sosyal psikolojik) yaklaşımlara oldukça önemli katkılar sağlamıştır. Sembolik etkileşimci yaklaşıma göre çocuğun sosyalizasyonu, çeşitli toplumsal sembollerin, inanışların ve kültürlerin öğrenildiği karmaşık bir süreçtir. Ailelerin de anlamın oluşturulması ve doğrulanması konusunda çok önemli rolleri bulunmaktadır.

Oyun: Rol alma, çocuğun gündelik yaşamında karşılaştığı kimlikler ve rollerin taklit edildiği bir süreçtir, dolayısıyla yerleşik toplumsal düzenden bağımsız düşünülemez. Ancak, kontrolün ve normatif tanımların daha az belirleyici olduğu, çocuğun anlam dünyasının daha itici güçte bulunduğu bir sosyalizasyon süreci söz konusudur.

Grupla Oyun: Grupla oyun pratiĞi çocuğun bir rol içerisinde kalmayı ve sınırları belirlenmiş bu rolü devam ettirebilmeyi öğrenmesini mümkün kılar.

İşlevselcilik ve Sosyalizasyon

İşlevselci yaklaşım açısından sosyalizasyon, sistemin  zaman içinde sürekliliğini açıklamaya yarayan araçtır. Genel anlamda işlevselci kuram, toplum içindeki grup, rol, norm ya da değerlerin, toplumsal sistemin bir gereksinimini karşılayan işlevsel bir niteliği olduğuna inanır.

Sosyalizasyon Sürecine Eleştirel Yaklaşımlar

Çatışmacı Yaklaşım

Genel anlamda çatışmacı model, değişen alt yapının kendine özgü bir üst yapı değişikliği gerçekleştirerek, din, hukuk, siyaset, kültür alanlarına yeni boyutlar kazandıracağını vurgular. Aynı zamanda kişinin davranışlarını etkileyen bu yeni boyutlar toplumdaki üretim ilişkilerinin birer ürünü oldukları için toplumun kültürüne yön verdikleri ve değişen üretim ilişkileri ile birlikte kültür ve davranış kalıplarının da değişeceğini kabul eder.

Feminist Yaklaşım

Feminist yaklaşıma göre, erkekler karşısında mutlak bir boyun eğiile tanımlanabilen, erkeklerin çıkar ve arzularına hizmet eden “öne çıkarılmş kadınlığın” içselleştirildiği en önemli uğraklardan biri aile içerisinde kız çocukların sosyalizasyon sürecidir. Bu sayede kız çocuklarına öğretilen ideal kadınlık toplumsal yaşamda dezavantajlı bir konumun aktarımı olarak görülür. Kız çocuğunun sosyalizasyonu toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten ve derinleştiren bir süreç olarak kavramsallaştırılır.

Psikanalitik Yaklaşım ve Çocuğun Sosyalizasyonu

Psikanalitik yaklaşım, ana-baba dışındaki sosyalizasyon aktörlerine ilgi gösterilmesini engellemektedir. Bireyin birçok davranışını sadece çocukluk dönemiyle sınırlandırılması, ileri yıllara ait deneyimlerin göz ardı edilmesi ve sosyalleşme sürecini basite indirgemesi anlamına gelmektedir.

Çocuk Yetiştirmede Aile Özelliklerinin Etkisi

Aile ortamı, aile türleri, aile yapısı, ailenin toplumsal konumu, aile içi ilişkiler, ailenin geçimi gibi bir çok aile özelliklerinin çocuğun gelişiminde ve yetiştirilmesinde önemli belirleyici öğeler olduğu görülmektedir.Konuya Türkiye açısından bakıldığında şöyle bir değerlendirme yapılabilir; genel çizgileriyle, çocukların yetiştirilmesindeki aileleri geleneksellik ve modernlik boyutlarında ve yapısal yönden üç tür aile yapısı içinde ele alabiliriz.

  • Kırsal Aileler
  • Gecekondu Aileler
  • Kentsel Aileler

Ailede Ana-Baba Tutumları ve Çocuk Yetiştirme

Baumrind, yaptığı çalışmalarda ana-baba çocuk arasındaki etkileşimi incelemiş ve çocuk yetiştirme konusunda anababa stili ile ilişkili dört temel boyut belirlemiştir. Bu boyutlar;

  1. Kontrol
  2. İletişimde açıklık
  3. Olgunluk beklentisi
  4. Bakım-destektir.

Ana-babanın kontrolü boyutu: Ebeveynler tarafından konulan kurallara çocukların ne oranda uymak zorunda olduklarını gösterir.

İletişimde açıklık boyutu: Ana-babaların verilecek kararlarda çocuklarının fikirlerine ve düşüncelerine ne derecede saygı gösterdiklerini, bu konuda çocuklarının ne derece teşvik ettiklerini ve çocuklarının davranışlarına sınırlar getiriliyorsa bunun nedenlerini ne oranda açıkladıklarını gösterir.

Olgunluk beklentisi boyutu: Ana-babaların çocuklarının zihinsel, sosyal ve duygusal alanda başarılı olmaları için ne derece teşvik ettiklerini gösterir.

Bakım destek boyutu: Ana-babaların çocuklarına bakarken ve onlarla ilişki kurarken ne derece yakın sevecen ve sıcak davrandıklarını gösterir.

Baumrind (1971) bu dört boyuta bağlı olarak temel olarak ana-babanın çocuk yetiştirmeye yönelik tutumların üç kategoride sınıflamıştır.

  1. Otoriter ana-baba tutum
  2. Demokratik ana-baba tutumu
  3. İzin verici ana-baba tutumu

Ayrıca Schaefer ve Bell’de ana-baba tutumları konusunda çalışmalar ortaya koymuştur. Onların çalışmasında ortaya konulan modellemede ise iki temel boyut söz konusudur. Bu iki temel boyuta göre anne-baba tutumları genel olarak dört tipte kendini göstermektedir:

  1. Aşırı koruyucu ana-baba tutumu
  2. Diktatör ana-baba tutumu
  3. Çok seven, baskısız, serbest ve demokratik anababa tutumu
  4. Aşırı serbest ve sevgisiz ana-baba tutumu, yani sevgisizlik ve baskısızlık boyutları arasındaki tutum

Berzonsky (1981) ise ana-baba tutumlarını beş kategoride ele almaktadır:

  1. Otoriter,
  2. İlgisiz,
  3. Aşırı koruyucu,
  4. İzin verici – gevşek
  5. Esnek / demokratik (tatlı – sert disiplin)

Kağıtçıbaşı (1996) ise, ana-baba tutumlarını etkileşimsel yapı içerisinde; Otoriter,Serbest ve Yetkin olma temelinde aileleri üç şekilde modeller;

  1. Karşılıklı bağımlılık (maddi ve duygusal) gösteren geleneksel aile modeli,
  2. Nesillerarası bağımsızlık temeline oturan bireyci aile modeli,
  3. İkisinin sentezini oluşturan, maddi bağımsız ve duygusal karşılıklı bağıntılı aile modeli.

Batı’da çocuklar okul öncesi dönemde disipline edilir, uyku ve yemek saatlerinin düzenli olmasına özen gösterilir. Çocuklar ilkokul çağına geldiklerinde ise bağımsızlık kazanmaları desteklenir. Türkiye’de ise çocuk ilkokula kadar korunur, nispeten şımartılır, ilkokulda ise sıkı şekilde disipline edilmeye çalışılır. İlkokullarda konuşmayan, uslu duran çocuklar ödüllendirilir. Bu nedenlerle çalışmaların ve çalışmalarda yer alan tanımların, toplumun kültürel özellikleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.

Aile ve Çocuk

Aile, yetişkin eşlerden ve çocuklardan oluşlan, birbirine duygusal açıdan bağlanmış, ekonomik, sosyal duygusal hak ve sorumlulukları paylaşan bir toplumsal sistemi oluşturmaktadır. Aile, çocuk açısından ilk ve en uzun süreli sosyal ilişki kurma kaynağını oluşturmaktadır. Çocuk ilk toplumsal davranışlarını, aile üyeleri ile etkileşim kurarak ve onları taklit ederek öğrenir. Ailenin temel bir kurum olmasının nedenlerinden biri de “sosyalleşme” üzerinde en etkili kurum olmasıdır. Çocukların ailede başlayan sosyalizasyonun niteliği çocukların toplumsal yaşamda başarılı, başarısız, mutlu ya da mutsuz olmalarını belirlemektedir.

Geçmişten Günümüze Çocuk ve Çocukluğa Bakışı

Antik Yunan döneminde çocukluğa oldukça az ilgi gösterilmektedir. Modern anlamda çocuk ve çocukluk kavramlarına orta çağda da rastlanmamaktadır. Fransız Philippe Aries 1962 yılındaki Yüzyıllar Boyunca Çocukluk adlı çalışmasında, modern ailenin çocuğa ilişkin tutumununfarklı olduğunu ortaya koymaktadır. Onyedinci yüzyılın başlarında çocukluk kavramının, aile yaşamının bir parçası olarak kabul edilmeye başladığını ileri sürmüştür. Bu dönemde çocuk aile içinde önem kazanmaya başlar; ancak merkez olacak kadar değildir. Çocuk anne sevgisi ile ancak 18. yüzyılda tanışabilmiştir. Aries, 10. yüzyılda sanatçıların çocuğu minyatür bir yetişkin olarak görüntülediklerini belirtmekte ve çocukluk konusundaki bu bilgisizlikten 19. yüzyıldaki çocuk merkezli aileye nasıl gelindiğini izleyebilmek için sanatta, dilde, edebiyatta, giysilerde, oyunlarda, okulda çocuk kavramının yansımalarına ilişkin ayrıntılı tarihsel örnekler vermektedir. Postman adlı yazar ise, “Çocukluğun Yok Oluşu” (1982) adlı eserinde, çocuklukla yetişkinlik arasındaki göreceli ayrımın giysilerden, dil, tavır, tutum, davranış ve beklentilere varıncaya kadar önemli ölçüde azaldığını ileri sürmekte ve günümüzdeki teknolojik ve sosyo-kültürel değişimin çocukluğu, korunması güç bir toplumsal yapıya nasıl getirdiğini ayrıntılı örnekler vererek açıklamaktadır. Ona göre medya, özellikle de TV, analitik becerilerin yerine ilkel algılamaları geçirerek düşünsel ve toplumsal hiyerarşinin çökmesine, çocuk ve yetişkin gruplar arasındaki farkların ortadan kalkmasına neden olan bir ortam yaratmıştır. Artık günümüz çocukları modern aile yaşamı içinde evin günlük işlerine, ayak işlerine, hanelerin işleyişindeki diğer işlere katkı sağlamamaktadır.

Aile ve Çocuğun Sosyalleşmesi

Sanayileşen toplumlarda, ekonomik işlevlerinden arınan aile kurumu, artık daha çok çocuğun/çocukların kültürleme yoluyla sosyalizasyonu temelinde işlevselliğini ortaya koymaktadır. Sanayi toplumlarında geniş aile yapıları çoğunlukla ortadan kalkmış ve kapitalist üretim ve tüketim ilişkilerine uygun olan ebeveyn ile az sayıda çocuktan oluşan çekirdek aile yapısı yaygınlaşmıştır.

Sosyalizasyon Süreci ve Kuramları

Sosyalizasyon süreci insanın gelişiminde önemli bir faktördür ve insanın içinde yaşadığı toplumun kültürel norm ve değerlerini öğrenerek sosyal bir varlık haline gelmesini sağlar. Sosyalizasyon sürecinin amaçları;

  1. Doğru ve yanlışı anlamak, güdüleri kontrol etmek,
  2. Bizleri toplumsal cinsiyetçi, mesleki ve ana babalık gibi sosyal rollerimize uygun hazırlamak,
  3. Bizlerin toplumsal yaşama saygı, sorumluluk ve değer atfederek yaşamak için koruyucu ve onaylayıcı bireyler olmamızı sağlamaktır.

Çocuğun Sosyalizasyon Sürecine Farklı Yaklaşımlar

Sosyologlar sosyalleşmenin genellikle iki aşamada gerçekleştiğinden söz etmektedir. Birincil sosyalleşme, bebeklik ve çocukluğun ilk döneminde gerçekleşir. İkincil sosyalleşme ise çocukluktan sonraki dönem ile olgunluk döneminde gerçekleşir. Çocuğun sosyalizasyon sürecine ilişkin analizler ve kuramlar, çosuğun sosyalizasyon sürecinde ve aile sosyolojisinde çeşitlilik göstermektedir.

Sembolik Etkileşim ve Sosyalizasyon

Sembolik etkileşimciliğin temel odak noktası, anlamın üretilmesi ve kazanılmasıdır. Sembolik etkileşimci yaklaşımın en ayırt edici özelliği, bireyin çevresiyle uyum sürecini açıklarken bireyi toplum karşısında pasifleştirmeyen, aksine onu aktif bir özne olarak kabul eden ontolojik varsayımlara dayandırmasıdır. George Herbert Mead’in bu varsayımları anlamak için sunduğu ben (I) ve kendim/beni-bana (me) kavramsallaştırması oldukça açıklayıcı ipuçları sunar. Sembolik etkileşimcilik, çocuğun ben olarak toplumsal sembollere kattığı anlamlar ve çeşitli rol alma (role taking) süreçleriyle toplumla deneyimini açıklayarak hem aile sosyolojisi ve çocuğun sosyalizasyon süreci hem de genel sosyolojik (ve sosyal psikolojik) yaklaşımlara oldukça önemli katkılar sağlamıştır. Sembolik etkileşimci yaklaşıma göre çocuğun sosyalizasyonu, çeşitli toplumsal sembollerin, inanışların ve kültürlerin öğrenildiği karmaşık bir süreçtir. Ailelerin de anlamın oluşturulması ve doğrulanması konusunda çok önemli rolleri bulunmaktadır.

Oyun: Rol alma, çocuğun gündelik yaşamında karşılaştığı kimlikler ve rollerin taklit edildiği bir süreçtir, dolayısıyla yerleşik toplumsal düzenden bağımsız düşünülemez. Ancak, kontrolün ve normatif tanımların daha az belirleyici olduğu, çocuğun anlam dünyasının daha itici güçte bulunduğu bir sosyalizasyon süreci söz konusudur.

Grupla Oyun: Grupla oyun pratiĞi çocuğun bir rol içerisinde kalmayı ve sınırları belirlenmiş bu rolü devam ettirebilmeyi öğrenmesini mümkün kılar.

İşlevselcilik ve Sosyalizasyon

İşlevselci yaklaşım açısından sosyalizasyon, sistemin  zaman içinde sürekliliğini açıklamaya yarayan araçtır. Genel anlamda işlevselci kuram, toplum içindeki grup, rol, norm ya da değerlerin, toplumsal sistemin bir gereksinimini karşılayan işlevsel bir niteliği olduğuna inanır.

Sosyalizasyon Sürecine Eleştirel Yaklaşımlar

Çatışmacı Yaklaşım

Genel anlamda çatışmacı model, değişen alt yapının kendine özgü bir üst yapı değişikliği gerçekleştirerek, din, hukuk, siyaset, kültür alanlarına yeni boyutlar kazandıracağını vurgular. Aynı zamanda kişinin davranışlarını etkileyen bu yeni boyutlar toplumdaki üretim ilişkilerinin birer ürünü oldukları için toplumun kültürüne yön verdikleri ve değişen üretim ilişkileri ile birlikte kültür ve davranış kalıplarının da değişeceğini kabul eder.

Feminist Yaklaşım

Feminist yaklaşıma göre, erkekler karşısında mutlak bir boyun eğiile tanımlanabilen, erkeklerin çıkar ve arzularına hizmet eden “öne çıkarılmş kadınlığın” içselleştirildiği en önemli uğraklardan biri aile içerisinde kız çocukların sosyalizasyon sürecidir. Bu sayede kız çocuklarına öğretilen ideal kadınlık toplumsal yaşamda dezavantajlı bir konumun aktarımı olarak görülür. Kız çocuğunun sosyalizasyonu toplumsal cinsiyet eşitsizliğini yeniden üreten ve derinleştiren bir süreç olarak kavramsallaştırılır.

Psikanalitik Yaklaşım ve Çocuğun Sosyalizasyonu

Psikanalitik yaklaşım, ana-baba dışındaki sosyalizasyon aktörlerine ilgi gösterilmesini engellemektedir. Bireyin birçok davranışını sadece çocukluk dönemiyle sınırlandırılması, ileri yıllara ait deneyimlerin göz ardı edilmesi ve sosyalleşme sürecini basite indirgemesi anlamına gelmektedir.

Çocuk Yetiştirmede Aile Özelliklerinin Etkisi

Aile ortamı, aile türleri, aile yapısı, ailenin toplumsal konumu, aile içi ilişkiler, ailenin geçimi gibi bir çok aile özelliklerinin çocuğun gelişiminde ve yetiştirilmesinde önemli belirleyici öğeler olduğu görülmektedir.Konuya Türkiye açısından bakıldığında şöyle bir değerlendirme yapılabilir; genel çizgileriyle, çocukların yetiştirilmesindeki aileleri geleneksellik ve modernlik boyutlarında ve yapısal yönden üç tür aile yapısı içinde ele alabiliriz.

  • Kırsal Aileler
  • Gecekondu Aileler
  • Kentsel Aileler

Ailede Ana-Baba Tutumları ve Çocuk Yetiştirme

Baumrind, yaptığı çalışmalarda ana-baba çocuk arasındaki etkileşimi incelemiş ve çocuk yetiştirme konusunda anababa stili ile ilişkili dört temel boyut belirlemiştir. Bu boyutlar;

  1. Kontrol
  2. İletişimde açıklık
  3. Olgunluk beklentisi
  4. Bakım-destektir.

Ana-babanın kontrolü boyutu: Ebeveynler tarafından konulan kurallara çocukların ne oranda uymak zorunda olduklarını gösterir.

İletişimde açıklık boyutu: Ana-babaların verilecek kararlarda çocuklarının fikirlerine ve düşüncelerine ne derecede saygı gösterdiklerini, bu konuda çocuklarının ne derece teşvik ettiklerini ve çocuklarının davranışlarına sınırlar getiriliyorsa bunun nedenlerini ne oranda açıkladıklarını gösterir.

Olgunluk beklentisi boyutu: Ana-babaların çocuklarının zihinsel, sosyal ve duygusal alanda başarılı olmaları için ne derece teşvik ettiklerini gösterir.

Bakım destek boyutu: Ana-babaların çocuklarına bakarken ve onlarla ilişki kurarken ne derece yakın sevecen ve sıcak davrandıklarını gösterir.

Baumrind (1971) bu dört boyuta bağlı olarak temel olarak ana-babanın çocuk yetiştirmeye yönelik tutumların üç kategoride sınıflamıştır.

  1. Otoriter ana-baba tutum
  2. Demokratik ana-baba tutumu
  3. İzin verici ana-baba tutumu

Ayrıca Schaefer ve Bell’de ana-baba tutumları konusunda çalışmalar ortaya koymuştur. Onların çalışmasında ortaya konulan modellemede ise iki temel boyut söz konusudur. Bu iki temel boyuta göre anne-baba tutumları genel olarak dört tipte kendini göstermektedir:

  1. Aşırı koruyucu ana-baba tutumu
  2. Diktatör ana-baba tutumu
  3. Çok seven, baskısız, serbest ve demokratik anababa tutumu
  4. Aşırı serbest ve sevgisiz ana-baba tutumu, yani sevgisizlik ve baskısızlık boyutları arasındaki tutum

Berzonsky (1981) ise ana-baba tutumlarını beş kategoride ele almaktadır:

  1. Otoriter,
  2. İlgisiz,
  3. Aşırı koruyucu,
  4. İzin verici – gevşek
  5. Esnek / demokratik (tatlı – sert disiplin)

Kağıtçıbaşı (1996) ise, ana-baba tutumlarını etkileşimsel yapı içerisinde; Otoriter,Serbest ve Yetkin olma temelinde aileleri üç şekilde modeller;

  1. Karşılıklı bağımlılık (maddi ve duygusal) gösteren geleneksel aile modeli,
  2. Nesillerarası bağımsızlık temeline oturan bireyci aile modeli,
  3. İkisinin sentezini oluşturan, maddi bağımsız ve duygusal karşılıklı bağıntılı aile modeli.

Batı’da çocuklar okul öncesi dönemde disipline edilir, uyku ve yemek saatlerinin düzenli olmasına özen gösterilir. Çocuklar ilkokul çağına geldiklerinde ise bağımsızlık kazanmaları desteklenir. Türkiye’de ise çocuk ilkokula kadar korunur, nispeten şımartılır, ilkokulda ise sıkı şekilde disipline edilmeye çalışılır. İlkokullarda konuşmayan, uslu duran çocuklar ödüllendirilir. Bu nedenlerle çalışmaların ve çalışmalarda yer alan tanımların, toplumun kültürel özellikleri göz önünde bulundurularak değerlendirilmesinde yarar görülmektedir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.