Açıköğretim Ders Notları

Aile Sosyolojisi Dersi 3. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Aile Sosyolojisi Dersi 3. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Türk Toplumunda Aile Yapısı

Giriş

Bir toplumun kültürünün ve ona ilişkin değerlerinin ilk ve en somut göründüğü alan aile kurumu, bu anlamda evrensel bir nitelik taşır. Ancak toplumların sahip oldukları kültürün ve sosyoekonomik koşulların farklı olmasından dolayı, her toplum kendine özgü bir aile yapısı oluşturmuştur.

Ailenin Özellikleri, Görevleri ve Aile Tipleri

Türkiye’deki aile tipleri, hane halkı ölçüt alınarak büyük aile ve küçük aile olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Büyük aile; kırsal alanda yaşayan, geçim kaynağı tarıma dayanan, karar alma sürecinde erkeğin ön planda olduğu, akrabalık bağlarının kuvvetli olduğu ve geleneklerine bağlı bir aile tipidir. Küçük aile ise kentlerde yaşayan, hanede yaşayan kişi sayısı sınırlı olduğu, geçimlerini sanayi, ticaret ve hizmet sektöründen sağlayan, akrabalık bağlarının önemini görece yitirdiği ve karar alma sürecinin aile üyeleri arasında paylaşıldığı geleneklerden kısmen uzaklaşmış aile tipidir.

Kentleşme ile birlikte aile içi ilişkilerde karşılaşılan sorunların aile yapısının, aile içindeki görevlerin ve rollerin netleşmemesinden kaynaklandığı görülmektedir. Ülkemizde çekirdek aile dışındaki küçük ailelerde yani boşanma, dul kalma, nikâhsız çocuk sahibi olma ya da kadın erkek tek başına yaşama gibi durumlarda yaşanan maddi ve manevi zorluklar ancak devlet desteği ve toplumsal güvence ile aşılabilmektedir.

Ülkemizde hızla yaşanan kentleşme süreci nedeniyle büyük aileden küçük aile geçişte bir de ara model olan geçiş ailesinden söz edilmektedir. Geçiş ailesi büyük aile tipinin özelliklerini koruyan ancak beklenti ve umutlarıyla küçük aile tipini de özümsemeye çalışan özgün bir aile tipidir. Kır ailesinin kent ailesine dönüşüm sürecinde “gecekondu ailesi” denilen geçiş ailesinde hane halkı hem kırsal yaşamdan kalma alışkanlıkları ve tutumları yaşatmaya devam eder, hem de kentsel yaşantının etkisi altındadır. Kentsel yaşama uyum konusunda ekonomik sosyal psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Gecekondularda aile yapısı incelenirken ortaya çıkan veriler gecekondu ailesinin kent ailesinin bir alt grubu olduğunu doğrulamaktadır.

Türk toplum yapısı gerek aile gerekse yönetimde otoriteyle bütünleşmiş örüntüleri bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle geleneksel aile modeli ve uzantıları demokratik ilkelerden uzaktır.

Başlık usulünün yaygın olduğu bölgelerde “berder aile” tipi ekonomik koşullarla şekillenmiştir. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da görülen bu aile tipinde Başlık parasına takas usulüyle çözüm bulmak için takas yolu ile kız ve erkek çocuklarını evlendiren ailelerde anlaşmazlıkların ve sorunların yaşandığı gözlenmektedir. Bu tarzda yapılan evlilikler hem miras bölünmelerini önlemekte hem de annesiz ya da babasız kalmış çocuğun başka kişilerce ezilmesini önlemektedir. Ancak evli bir erkeğin erkek kardeşinin ölümü nedeniyle yengesi ile evlenmek zorunda olması kuma getirme denilen bir sorunu da ortaya çıkarmaktadır. Yasal olmasa da geleneksel yapının özellikleri bu uygulama da etkin olmaktadır.

Türkiye’de Ailenin Genel Görünümü

Türkiye’de aile kurumunun genel görünümü içinde bulunduğu yapıya göre farklılık gösteren bir mozaik oluşturmaktadır. Geleneksel büyük aileden başlayıp çağdaş küçük aileye ve tek ebeveynli ailelere kadar çeşitli aile tipleri görülmektedir. Hane halkı büyüklüğü ortalaması 1975’ten beri sürekli azalmaktadır. Kentlerde yaşayan ve ülkemizin batı bölgelerinde yaşayanların daha az sayıda çocuk sahibi olmayı tercih ettikleri gözlenmektedir. Türkiye genelinde hanehalkı sayısı artmakta ancak hane halkı büyüklüğü giderek azalmaktadır.

Başbakanlık aile ve sosyal çalışmalar bakanlığı ve TUİK’in 2006 verilerine göre Türkiye’ de çekirdek aile doğru bir geçişin olduğu anlaşılmaktadır. Ülkemizde hanelerin %80,7 si çekirdek, %13 ü geniş, %6 sı ise tek kişilik hane halkından oluşmaktadır.

Günümüzde toplumsal değişim ve gelişim aile yapısına yansıyarak yeni kavram ve değerler ortaya çıkarmış bu durum da Türk aile yapı ve işlevlerinde değişmelere yol açmıştır. Evli nüfusun giderek azalma eğilimi gösterdiği eşi ölmüş ve boşanmış kadınların erkeklere göre daha fazla olduğu görülmektedir.

Ülkemizde akraba evliliklerinin oranını fazla olduğu görülmektedir. Kırsal bölgelerde %25, kentsel alanlarda %16’lara düştüğü gözlenmektedir. Ülkemizde evde doğum yapma oranının, doğurganlık hızının, aileye bağımlılık oranının azaldığı görülmektedir. Eğitime devam eden genç nüfusun ise arttığı gözlenmektedir. Çalışan faal nüfusun cinsiyet ayrımına bakıldığında eve ekmek getiren ve evin reisi olarak kabul edilen erkeklerde üzerlerine düşe baskı nedeniyle çalışan oranı kadınlara göre daha fazladır.

Türkiye’deki ailelerin çalışma yoğunlukla çalışma alanlarına bakıldığında tarım sektöründe azalma, sanayi ve hizmet sektöründeki çalışma oranlarının ile artış gösterdiği anlaşılmaktadır.

Türkiye’de ailelerin sosyal güvenlik sistemindeki yerlerine bakıldığında 3 milyondan fazla ailenin bu sistemin dışında kaldığı görülmektedir. Türkiye’deki ailelerin gelir dağılımına bakıldığında ilk sırada müteşebbis gelirleri, bunu sırasıyla maaş- ücret, gayrimenkul ve menkul kıymetler gelirleri izlemektedir. Ailelerin gelirlerinin büyük kısmını tüketim harcamaları oluşturarak tasarrufun sınırlı olduğu görülmektedir. Harcamalardaki ilk sırayı gıda, sonrası giysi ve konut alımı izlemektedir. En düşük harcamalar ise eğitim, sağlık ve kültür harcamalarında görülmektedir.

Türk ailesinin gelecekten beklentisi ise öncelikle sağlıklı yaşam, sonrasında çocuklarının gelecek kaygısı olduğu  gözlenmektedir. Genel olarak Türk toplumunda aile değişikliklere uğrasa da önemini kaybetmemiştir.

Türk Kadını ve Çağdaşlaşma

Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türk toplumunda da temel sorun kadının toplum içindeki yeri konusunda ortaya çıkmaktadır. Türk kadının tarihsel açıdan üç önemli dönem geçirdiği gözlenmektedir.

  1. İslamiyet’in kabulünden önceki dönem
  2. İslamiyet’in kabulünden sonraki dönem
  • Tanzimat’a kadar olan Osmanlı dönemi
  • Tanzimat dönemi
  • Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi

Türk Kadınına verilen haklarla birlikte çalışma hayatına girmesi sonucu erkeklerle birlikte üretici sınıfta yer almaya başlamıştır. Türk kadınına İş gücü açısında bakıldığında; özellikle hizmet sektöründe kamu görevlisi olarak çalışma hayatında yer almaktadır. Ancak erkeklere oranla kamu alanında ki çalışma oranları yine de azdır. Ülkemizde kadınların büyük çoğunluğu ekonomik gereksinimler nedeniyle aile bütçesine katkıda bulunmak zorundadır. Kadınların %69 u çalışırken sosyal güvenlik kapsamı içinde değildir.

Ülkemizde kadının ekonomik bağımsızlığa kavuşma arayışı; roller arası çatışmalara ve uyuşmazlıklara neden olmuştur. Bu durumdaki temel sorun ise kadının toplumumuz içinde geleneksel yerinin değişmesinden dolayı gösterilen kararsız tutumlardan kaynaklanmaktadır. Çağımız, her türlü ayrımcılığa karşı olan bir çağdır. Bu nedenle kadına karşı eşitlikçi bir rol tutumu yaşama geçirilmelidir.

Giriş

Bir toplumun kültürünün ve ona ilişkin değerlerinin ilk ve en somut göründüğü alan aile kurumu, bu anlamda evrensel bir nitelik taşır. Ancak toplumların sahip oldukları kültürün ve sosyoekonomik koşulların farklı olmasından dolayı, her toplum kendine özgü bir aile yapısı oluşturmuştur.

Ailenin Özellikleri, Görevleri ve Aile Tipleri

Türkiye’deki aile tipleri, hane halkı ölçüt alınarak büyük aile ve küçük aile olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Büyük aile; kırsal alanda yaşayan, geçim kaynağı tarıma dayanan, karar alma sürecinde erkeğin ön planda olduğu, akrabalık bağlarının kuvvetli olduğu ve geleneklerine bağlı bir aile tipidir. Küçük aile ise kentlerde yaşayan, hanede yaşayan kişi sayısı sınırlı olduğu, geçimlerini sanayi, ticaret ve hizmet sektöründen sağlayan, akrabalık bağlarının önemini görece yitirdiği ve karar alma sürecinin aile üyeleri arasında paylaşıldığı geleneklerden kısmen uzaklaşmış aile tipidir.

Kentleşme ile birlikte aile içi ilişkilerde karşılaşılan sorunların aile yapısının, aile içindeki görevlerin ve rollerin netleşmemesinden kaynaklandığı görülmektedir. Ülkemizde çekirdek aile dışındaki küçük ailelerde yani boşanma, dul kalma, nikâhsız çocuk sahibi olma ya da kadın erkek tek başına yaşama gibi durumlarda yaşanan maddi ve manevi zorluklar ancak devlet desteği ve toplumsal güvence ile aşılabilmektedir.

Ülkemizde hızla yaşanan kentleşme süreci nedeniyle büyük aileden küçük aile geçişte bir de ara model olan geçiş ailesinden söz edilmektedir. Geçiş ailesi büyük aile tipinin özelliklerini koruyan ancak beklenti ve umutlarıyla küçük aile tipini de özümsemeye çalışan özgün bir aile tipidir. Kır ailesinin kent ailesine dönüşüm sürecinde “gecekondu ailesi” denilen geçiş ailesinde hane halkı hem kırsal yaşamdan kalma alışkanlıkları ve tutumları yaşatmaya devam eder, hem de kentsel yaşantının etkisi altındadır. Kentsel yaşama uyum konusunda ekonomik sosyal psikolojik sorunlarla karşı karşıya kalırlar. Gecekondularda aile yapısı incelenirken ortaya çıkan veriler gecekondu ailesinin kent ailesinin bir alt grubu olduğunu doğrulamaktadır.

Türk toplum yapısı gerek aile gerekse yönetimde otoriteyle bütünleşmiş örüntüleri bünyesinde barındırmaktadır. Özellikle geleneksel aile modeli ve uzantıları demokratik ilkelerden uzaktır.

Başlık usulünün yaygın olduğu bölgelerde “berder aile” tipi ekonomik koşullarla şekillenmiştir. Özellikle Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da görülen bu aile tipinde Başlık parasına takas usulüyle çözüm bulmak için takas yolu ile kız ve erkek çocuklarını evlendiren ailelerde anlaşmazlıkların ve sorunların yaşandığı gözlenmektedir. Bu tarzda yapılan evlilikler hem miras bölünmelerini önlemekte hem de annesiz ya da babasız kalmış çocuğun başka kişilerce ezilmesini önlemektedir. Ancak evli bir erkeğin erkek kardeşinin ölümü nedeniyle yengesi ile evlenmek zorunda olması kuma getirme denilen bir sorunu da ortaya çıkarmaktadır. Yasal olmasa da geleneksel yapının özellikleri bu uygulama da etkin olmaktadır.

Türkiye’de Ailenin Genel Görünümü

Türkiye’de aile kurumunun genel görünümü içinde bulunduğu yapıya göre farklılık gösteren bir mozaik oluşturmaktadır. Geleneksel büyük aileden başlayıp çağdaş küçük aileye ve tek ebeveynli ailelere kadar çeşitli aile tipleri görülmektedir. Hane halkı büyüklüğü ortalaması 1975’ten beri sürekli azalmaktadır. Kentlerde yaşayan ve ülkemizin batı bölgelerinde yaşayanların daha az sayıda çocuk sahibi olmayı tercih ettikleri gözlenmektedir. Türkiye genelinde hanehalkı sayısı artmakta ancak hane halkı büyüklüğü giderek azalmaktadır.

Başbakanlık aile ve sosyal çalışmalar bakanlığı ve TUİK’in 2006 verilerine göre Türkiye’ de çekirdek aile doğru bir geçişin olduğu anlaşılmaktadır. Ülkemizde hanelerin %80,7 si çekirdek, %13 ü geniş, %6 sı ise tek kişilik hane halkından oluşmaktadır.

Günümüzde toplumsal değişim ve gelişim aile yapısına yansıyarak yeni kavram ve değerler ortaya çıkarmış bu durum da Türk aile yapı ve işlevlerinde değişmelere yol açmıştır. Evli nüfusun giderek azalma eğilimi gösterdiği eşi ölmüş ve boşanmış kadınların erkeklere göre daha fazla olduğu görülmektedir.

Ülkemizde akraba evliliklerinin oranını fazla olduğu görülmektedir. Kırsal bölgelerde %25, kentsel alanlarda %16’lara düştüğü gözlenmektedir. Ülkemizde evde doğum yapma oranının, doğurganlık hızının, aileye bağımlılık oranının azaldığı görülmektedir. Eğitime devam eden genç nüfusun ise arttığı gözlenmektedir. Çalışan faal nüfusun cinsiyet ayrımına bakıldığında eve ekmek getiren ve evin reisi olarak kabul edilen erkeklerde üzerlerine düşe baskı nedeniyle çalışan oranı kadınlara göre daha fazladır.

Türkiye’deki ailelerin çalışma yoğunlukla çalışma alanlarına bakıldığında tarım sektöründe azalma, sanayi ve hizmet sektöründeki çalışma oranlarının ile artış gösterdiği anlaşılmaktadır.

Türkiye’de ailelerin sosyal güvenlik sistemindeki yerlerine bakıldığında 3 milyondan fazla ailenin bu sistemin dışında kaldığı görülmektedir. Türkiye’deki ailelerin gelir dağılımına bakıldığında ilk sırada müteşebbis gelirleri, bunu sırasıyla maaş- ücret, gayrimenkul ve menkul kıymetler gelirleri izlemektedir. Ailelerin gelirlerinin büyük kısmını tüketim harcamaları oluşturarak tasarrufun sınırlı olduğu görülmektedir. Harcamalardaki ilk sırayı gıda, sonrası giysi ve konut alımı izlemektedir. En düşük harcamalar ise eğitim, sağlık ve kültür harcamalarında görülmektedir.

Türk ailesinin gelecekten beklentisi ise öncelikle sağlıklı yaşam, sonrasında çocuklarının gelecek kaygısı olduğu  gözlenmektedir. Genel olarak Türk toplumunda aile değişikliklere uğrasa da önemini kaybetmemiştir.

Türk Kadını ve Çağdaşlaşma

Dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türk toplumunda da temel sorun kadının toplum içindeki yeri konusunda ortaya çıkmaktadır. Türk kadının tarihsel açıdan üç önemli dönem geçirdiği gözlenmektedir.

  1. İslamiyet’in kabulünden önceki dönem
  2. İslamiyet’in kabulünden sonraki dönem
  • Tanzimat’a kadar olan Osmanlı dönemi
  • Tanzimat dönemi
  • Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet dönemi

Türk Kadınına verilen haklarla birlikte çalışma hayatına girmesi sonucu erkeklerle birlikte üretici sınıfta yer almaya başlamıştır. Türk kadınına İş gücü açısında bakıldığında; özellikle hizmet sektöründe kamu görevlisi olarak çalışma hayatında yer almaktadır. Ancak erkeklere oranla kamu alanında ki çalışma oranları yine de azdır. Ülkemizde kadınların büyük çoğunluğu ekonomik gereksinimler nedeniyle aile bütçesine katkıda bulunmak zorundadır. Kadınların %69 u çalışırken sosyal güvenlik kapsamı içinde değildir.

Ülkemizde kadının ekonomik bağımsızlığa kavuşma arayışı; roller arası çatışmalara ve uyuşmazlıklara neden olmuştur. Bu durumdaki temel sorun ise kadının toplumumuz içinde geleneksel yerinin değişmesinden dolayı gösterilen kararsız tutumlardan kaynaklanmaktadır. Çağımız, her türlü ayrımcılığa karşı olan bir çağdır. Bu nedenle kadına karşı eşitlikçi bir rol tutumu yaşama geçirilmelidir.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.