Açıköğretim Ders Notları

Aile Sosyolojisi Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Aile Sosyolojisi Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Aile, Evlilik, Akrabalık Ve Hane

Giriş

Tarihsel olarak en eski sosyolojik kurumlardan biri olan aile, tarihsel süreç içinde değişime uğrasa da varlığını ve işlevlerini hala sürdürmektedir. Hepimizin hayatını derinden etkileyen bu kurumun sosyolojik analizi; hem toplumsal ilişkilerin, hem de kişisel ilişkilerimiz ve deneyimlerimizin anlaşılması açısından önemlidir. Bu ünitede, aile sosyolojisinin alt başlıklarından evlilik, akrabalık ve hane hakkında genel bilgi verilecektir.

Evlilik ve Türleri

Evliliğin Tanımı

Evlilik Giddens’in tanımıyla “iki yetişkin insan arasındaki, toplum tarafından tanınan ve onaylanan bir cinsel birliktir.” (Giddens, 2000: 148). Tarihsel ve toplumsal bir ilişki biçimi olarak evlilik, biyolojik yeniden üretimin ya da diğer bir deyişle soyun devamının sağlanmasında etkili bir kurumdur. Tarihsel ve sosyolojik bir kurum olarak evlilik türleri ve evliliğin tanınma, gerçekleşme biçimi de zaman içinde toplumdan topluma farklılaşabilmektedir. Modern toplumlarda iki insanın cinsel birlikteliğinin tanınması ve meşruiyetinin sağlanması resmi nikâh aracılığıyla sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra, modern toplumların birçoğunda resmi nikâhla beraber dini nikâhın da yapıldığı görülmektedir. Resmi ve dini nikâh temel olarak biyolojik yeniden üretimin ve cinsel birlikteliğin akılcı ve ahlaki şekilde onaylanması anlamına gelmektedir. Evlilik tek başına ve sadece cinsel bir birliktelik değildir. Evlilik, kadın ve erkek açısından karşılıklı duygu paylaşımı, birlikte bir yaşamı beraber geçirme kararı, beraber paylaşılması arzulanan bu yaşamın aynı zamanda sorumluluklarının beraber üstlenilmesi anlamına da gelmektedir. Evliliğin işlevinin bütün toplumlar açısından aynı olduğu söylenebilir ancak evlilik çeşitleri toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir.

Evlilik Türleri

Evlilik ve aile çeşitlerini beş başlık altında sınıflandırabiliriz. Evliliklerin bu sınıflandırması, oturulan yere göre, eş sayısına göre, eşin seçildiği gruba göre, otorite ilişkilerine göre ve soy ve secereye göre yapılmaktadır. Oturulan yere göre evlilik, matrilokal (erkeğin kadının ailesinin evinde oturması) , patrilokal (kadının erkeğin evinde oturması) ve neolokal (kadın ve erkeğin yeni bir ev açmaları) olmak üzere kendi içinde üçe ayrılmaktadır. Eş sayısına göre evlilik, monogami (tekeşlilik) ve poligami (çokeşlilik) olmak üzere ikiye ayrılır. Poligami de kendi içinde poliandri (bir kadının aynı anda birden fazla erkekle evlenmesi) ve polijini (bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi) olmak üzere ikiye ayılır. Eşin seçildiği gruba göre yapılan evlilik, endogami (içevlilik) ve egzogami (dışevlilik) olmak üzere ikiye ayrılır. Otorite ilişkilerine göre evlilik, patriyarki (ataerkil) ve matriyarki (kadının otoritesine dayanan) olmak üzere iki türdür. Soy ve secere ilişkilerine göre evlilikler mirasın nasıl bölüşüleceği konusunda, patriliniyal (baba soyunun üstünlüğüne göre miras paylaşımı) ve matriliniyal (ana soyunun üstünlüğüne göre miras paylaşımı) ve bilateral (her iki tarafın mirastan eşit hak alması) sistemde olabilirler.

Akrabalık ve Dayanışma

Evlilik yoluyla veya kan bağıyla (soy bağı) oluşan insan ilişkilerine akrabalık denilir. Akrabalık sistemi, birey ve gruplar arasındaki ilişkilere, anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkilere, kardeşler arasındaki ilişkilere, evli eşler arasındaki biyolojik ilişkilere dayanmaktadır. Akrabalık kurumu, anne, baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri, büyükanneler, büyükbabalar ve torunlar arasındaki ilişkileri, kuşaklar arası ilişkileri, evlilik biçimlerini (yasak ve izinleri), oturma yerini, insanların birbirlerine hitap biçimlerini ve miras biçimlerini belirler.

Antropolojide akrabalığı analiz eden soy kuramına göre, “Toplumlarda akrabalık sistemlerinin varoluş nedeni, hak ve görevlerin dağıtılmasıdır” (Marshall, 1999, s.14). İttifak kuramı ise akrabalık sistemlerini evliliklerin kurallarını belirleyen bir sistem olarak görmektedir. Yani akrabalık evliliklerin olup olamayacağını belirlemektedir.

Türkçede “akraba” sözcüğü günlük dilde geniş anlamda kullanılmaktadır. Türkiye’de akrabalık kurumu geniş sosyal ağları içeren ve ailenin ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşamını doğrudan etkileyen bir işleve sahiptir. Türkiye’de özellikle kırsal bölgelerde birinci ve ikinci derecede kan bağı olmasa da aynı köyden olmak insanların birbirlerini yakın akraba olarak görmelerine neden olabilmektedir. Akrabalık gibi geleneksel destek ve dayanışma ilişkileri sayesinde aileler birbirlerine destek olmaktadır. Akrabalık, ekonomik dayanışmanın yanı sıra toplumsal ve kültürel bağların korunması ve güçlenmesinde de önemli bir güce sahiptir.

Hane ve Hane Çalışma Stratejileri

Çekirdek aileden, geniş aileden veya aralarında kan bağı olmayan insanlardan oluşan hane, aynı evde, aynı çatı altında veya yaşama mekânında oturan, hep birlikte düzenli olarak yemek yiyen (“ortak tencereyle”) ve gelirlerini paylaşan insanlar için kullanılan bir kavramdır. Hane çalışma stratejileri, bilinçli veya bilinçsiz, üstü açık veya örtülü olsun hanede yaşayan bireyler arası işbölümünü anlatan bir kavramdır. Hane çalışma stratejileri hane bireylerinin zamanlarını piyasa ekonomisi, evde yapılan üretim ve evde yapılan tüketim alanlarında nasıl kullandıklarını ifade etmektedir. Hanede çalışma stratejileri veya hane içi işler çoğunlukla toplumsal cinsiyete ve yaşa dayalı olarak örgütlenmektedir. Klasik iktisat anlayışına göre, hane bireyleri tarafından hayata geçirilen hane çalışma stratejileri maliyet-kazanç etrafında organize edilmekte ve yapılan işbölümü hanenin faydasını çoğaltmak için akılcı ilkeler temelinde gerçekleşmektedir Oysa yapılan sosyolojik araştırmalar, akılcı ilkeler etrafında sağlanan bu işbölümünün aslında eşitsizlikler ürettiğini ortaya koymaktadır. Hane içinde bireyler  arasında gerçekleştirilen işbölümünü maliyet-kazanç etrafında açıklayan yaklaşımın ihmal ettiği bir diğer konu ise, haneye aktarılan kaynakların kullanımı, bölüşümü ve tüketiminde yaşanan eşitsizliklerdir. Örneğin haneye gelen paranın miktarı çoğaldıkça paranın “kontrolü” erkeğin eline geçmektedir. Oysa paranın miktarı azaldıkça “paranın idaresi” kadının sorumluluğundadır.

Evliliklerde Görülen Değişimler

Geleneksel olarak evlilik yetişkin bir kadın ve yetişkin bir erkek arasında yasal geçerliliği olan bir ilişki biçimidir. Bu ilişki biçiminde karşılıklı hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi beklenir. Bu hak ve yükümlülükler cinsel birliktelik, soyun devamı için çocuk dünyaya getirme, çocuğun yetiştirilmesi, kadın ve erkeğin birbirinden beklediği davranış ve tutumlar gibi bir dizi faaliyeti içermektedir.

Birlikte Yaşamak

Modern toplumlarda evlilik daha özgür bir şekilde yorumlanabilmektedir. Bir çiftin evli olmadan birlikte yaşaması özellikle de Batı toplumlarında yaygınlaşmaktadır. Birlikte yaşamaya başlamak evliliğin başlangıç aşaması diğer bir deyişle bir “deneme evliliği” olarak görülebilmektedir. Modern toplumda insanlar gerçek evlilik, düğün ve birlikte yaşamak arasında ayrım yapmakta ve bunlara farklı anlamlar yüklemektedir (Marshall, 1999: 223). Birlikte yaşamak evliliğin ilk evresi iken, düğün evliliğe daha gerçek bir anlam kazandırmaktadır. Buradaki gerçeklik kelimesi toplumsal onayın alınması anlamındadır. 1980’li yıllarda resmi evliliği olmadan aynı evi paylaşan kadın ve erkek sayısında artışların hızlı olduğu belirtilmektedir. Batı toplumlarında birlikte yaşama özellikle de kolej ve üniversite öğrencileri arasında yaygınlaşmaktadır.

Komün Yaşam Biçimleri

Aileye yönelik yapılan eleştiriler farklı yaşam modellerinin oluşmasına neden olmuştur. Giddens 19. yüzyılda birçok düşünürün aileye karşı ortak ve/veya komün yaşam tarzlarını önerdiğini belirtmektedir. 19. yüzyılda Amerika’da New England’da hayata geçirilen Oneida Topluluğu ve İsrail’deki Kibbutz Topluluğu’nu komünal yaşam tarzlarına örnek olarak verebiliriz. Amerika’daki Oneida Topluluğu dinsel inançlar temelinde kurulan bir yapıydı. Bu toplulukta yaşayan her erkek her kadınla evli sayılmaktaydı. Toplulukta yaşayan her çocuğun anne ve babası bütün kadın ve erkeklerdi. Birçok güçlüğe rağmen toplulukta yaşayan kişi sayısı yaklaşık 300 kişiye ulaşmıştı. Bu topluluk 30 yıl sonra da dağılmıştır. Bu yıllardan sonra da Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde küçük küçük de olsa komünal yaşam tarzları hayata geçirilmiştir. İsrail’deki Kibbutz’larda ise aileler çocukların yetiştirilmesinde işbirliği içindedirler. Kibbutz’larda çocukların bakımı topluluk üyelerinin sorumluluğundadır. Topluluk sanki tek bir ev tek bir aile gibidir. Bu topluluklarda mülkiyet, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi ortaktır ve bu durum modern kapitalist toplumun rekabetçi ve bireyci yapısıyla çelişmektedir.

Eşcinsel Aileler

Evliliğin hem geleneksel hem de modern tanımları eşcinsel birliktelikleri dışlamaktadır (Marshall, 1999: 223). Ancak eşcinselliğin geçici bir olay olmadığı ve hatta toplumsal kimlik olarak kabul edilmesinin Batı’ya özgü olduğu kabul edilmektedir. Daha öncesine göre, özellikle de Batı toplumlarında eşcinsel birlikteliklere yönelik olumsuz yargılar azalmaktadır.

Boşanma

İnsanların evlenmesi gibi boşanması da sosyolojik bir olaydır ve aile, sosyoloji içinde yer alan önemli konulardan biridir. Modern toplumlarda boşanma gittikçe yaygınlaşan bir olguya dönüşmektedir. Evliliklerin boşanmayla sonuçlanmasına neden olan zorunlu koşullar kültürlere ve zamana göre değişmektedir. Kadınların çalışma yaşamına katılarak ekonomik açıdan güçlenmesi ve bağımsızlaşması boşanma üzerinde etkili bir faktördür. Boşanmanın da evlilik kadar doğal bir olay olarak kabul edilip benimsenmesi, boşanan insanlara karşı toplumsal yargıların ve etiketlerin azalması ve boşanmaya yönelik değer yargıları ve tutumlardaki değişimler de evliklerin bitmesini kolaylaştırmaktadır.

Tek Ebeveynli Aileler/Haneler

Son yıllarda tek ebeveynli ailelerin sayısı özellikle de çocuğu ile birlikte yalnız yaşayan, reisi kadın olan ailelerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bu ailelerin sayısındaki artışın nedenleri ise boşanma veya ayrılma, evlilik dışı doğumlar ve kadının kocasının ölmesidir. Tek ebeveynli hanelerin sayısındaki artış, “terk edilmiş kadın”, “babasız aileler” ve “dağılmış aileler” gibi önyargı yüklü yaklaşımların ortadan kalkmasını sağlamaktadır (Giddens, 2000: 162). Tek ebeveynli haneler kendi içinde farklılaşmaktadır. Boşanmış kadınlar evlilik süresine, eski eşinin ekonomik ve toplumsal konumuna bağlı olarak göreli bir şekilde bazı kazanımlarla yalnız yaşamaya başlayabilmektedir. Ancak hiç evlenmemiş anneler için yalnız aile olmak çok daha zor bir durumdur. Çocuklarıyla yalnız yaşayan ve hane reisi kadın olan hanelerin yoksullaşma riskleri daha fazladır. Evli kadınlarla karşılaştırıldıklarında, tek ebeveynli hanelerde kadınlar aileyi tek başına geçindirmek zorunda kalmaktadır.

Bekâr Kalma

Geleneksel toplumla karşılaştırıldığında modern toplumlarda bekâr kalma oranları gittikçe artmaktadır. Daha geç yaşta evlenmenin tercih edilmesi, boşanma oranlarının ve eşleri ölen yaşlı nüfus sayısının artması toplumda bekâr sayısının artmasının nedenleri arasındadır.

Sonuç olarak bu ünitede temel olarak evlilik ve evlilik türleri, akrabalık sistemleri ve akrabalık dayanışma ilişkileri, hane ve hane çalışma stratejileri ve evliliklerde görülen değişimler üzerinde durulmuştur.

Giriş

Tarihsel olarak en eski sosyolojik kurumlardan biri olan aile, tarihsel süreç içinde değişime uğrasa da varlığını ve işlevlerini hala sürdürmektedir. Hepimizin hayatını derinden etkileyen bu kurumun sosyolojik analizi; hem toplumsal ilişkilerin, hem de kişisel ilişkilerimiz ve deneyimlerimizin anlaşılması açısından önemlidir. Bu ünitede, aile sosyolojisinin alt başlıklarından evlilik, akrabalık ve hane hakkında genel bilgi verilecektir.

Evlilik ve Türleri

Evliliğin Tanımı

Evlilik Giddens’in tanımıyla “iki yetişkin insan arasındaki, toplum tarafından tanınan ve onaylanan bir cinsel birliktir.” (Giddens, 2000: 148). Tarihsel ve toplumsal bir ilişki biçimi olarak evlilik, biyolojik yeniden üretimin ya da diğer bir deyişle soyun devamının sağlanmasında etkili bir kurumdur. Tarihsel ve sosyolojik bir kurum olarak evlilik türleri ve evliliğin tanınma, gerçekleşme biçimi de zaman içinde toplumdan topluma farklılaşabilmektedir. Modern toplumlarda iki insanın cinsel birlikteliğinin tanınması ve meşruiyetinin sağlanması resmi nikâh aracılığıyla sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra, modern toplumların birçoğunda resmi nikâhla beraber dini nikâhın da yapıldığı görülmektedir. Resmi ve dini nikâh temel olarak biyolojik yeniden üretimin ve cinsel birlikteliğin akılcı ve ahlaki şekilde onaylanması anlamına gelmektedir. Evlilik tek başına ve sadece cinsel bir birliktelik değildir. Evlilik, kadın ve erkek açısından karşılıklı duygu paylaşımı, birlikte bir yaşamı beraber geçirme kararı, beraber paylaşılması arzulanan bu yaşamın aynı zamanda sorumluluklarının beraber üstlenilmesi anlamına da gelmektedir. Evliliğin işlevinin bütün toplumlar açısından aynı olduğu söylenebilir ancak evlilik çeşitleri toplumdan topluma, kültürden kültüre farklılık gösterebilmektedir.

Evlilik Türleri

Evlilik ve aile çeşitlerini beş başlık altında sınıflandırabiliriz. Evliliklerin bu sınıflandırması, oturulan yere göre, eş sayısına göre, eşin seçildiği gruba göre, otorite ilişkilerine göre ve soy ve secereye göre yapılmaktadır. Oturulan yere göre evlilik, matrilokal (erkeğin kadının ailesinin evinde oturması) , patrilokal (kadının erkeğin evinde oturması) ve neolokal (kadın ve erkeğin yeni bir ev açmaları) olmak üzere kendi içinde üçe ayrılmaktadır. Eş sayısına göre evlilik, monogami (tekeşlilik) ve poligami (çokeşlilik) olmak üzere ikiye ayrılır. Poligami de kendi içinde poliandri (bir kadının aynı anda birden fazla erkekle evlenmesi) ve polijini (bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi) olmak üzere ikiye ayılır. Eşin seçildiği gruba göre yapılan evlilik, endogami (içevlilik) ve egzogami (dışevlilik) olmak üzere ikiye ayrılır. Otorite ilişkilerine göre evlilik, patriyarki (ataerkil) ve matriyarki (kadının otoritesine dayanan) olmak üzere iki türdür. Soy ve secere ilişkilerine göre evlilikler mirasın nasıl bölüşüleceği konusunda, patriliniyal (baba soyunun üstünlüğüne göre miras paylaşımı) ve matriliniyal (ana soyunun üstünlüğüne göre miras paylaşımı) ve bilateral (her iki tarafın mirastan eşit hak alması) sistemde olabilirler.

Akrabalık ve Dayanışma

Evlilik yoluyla veya kan bağıyla (soy bağı) oluşan insan ilişkilerine akrabalık denilir. Akrabalık sistemi, birey ve gruplar arasındaki ilişkilere, anne-baba ve çocuklar arasındaki ilişkilere, kardeşler arasındaki ilişkilere, evli eşler arasındaki biyolojik ilişkilere dayanmaktadır. Akrabalık kurumu, anne, baba ile çocuklar arasındaki ilişkileri, büyükanneler, büyükbabalar ve torunlar arasındaki ilişkileri, kuşaklar arası ilişkileri, evlilik biçimlerini (yasak ve izinleri), oturma yerini, insanların birbirlerine hitap biçimlerini ve miras biçimlerini belirler.

Antropolojide akrabalığı analiz eden soy kuramına göre, “Toplumlarda akrabalık sistemlerinin varoluş nedeni, hak ve görevlerin dağıtılmasıdır” (Marshall, 1999, s.14). İttifak kuramı ise akrabalık sistemlerini evliliklerin kurallarını belirleyen bir sistem olarak görmektedir. Yani akrabalık evliliklerin olup olamayacağını belirlemektedir.

Türkçede “akraba” sözcüğü günlük dilde geniş anlamda kullanılmaktadır. Türkiye’de akrabalık kurumu geniş sosyal ağları içeren ve ailenin ekonomik, toplumsal ve kültürel yaşamını doğrudan etkileyen bir işleve sahiptir. Türkiye’de özellikle kırsal bölgelerde birinci ve ikinci derecede kan bağı olmasa da aynı köyden olmak insanların birbirlerini yakın akraba olarak görmelerine neden olabilmektedir. Akrabalık gibi geleneksel destek ve dayanışma ilişkileri sayesinde aileler birbirlerine destek olmaktadır. Akrabalık, ekonomik dayanışmanın yanı sıra toplumsal ve kültürel bağların korunması ve güçlenmesinde de önemli bir güce sahiptir.

Hane ve Hane Çalışma Stratejileri

Çekirdek aileden, geniş aileden veya aralarında kan bağı olmayan insanlardan oluşan hane, aynı evde, aynı çatı altında veya yaşama mekânında oturan, hep birlikte düzenli olarak yemek yiyen (“ortak tencereyle”) ve gelirlerini paylaşan insanlar için kullanılan bir kavramdır. Hane çalışma stratejileri, bilinçli veya bilinçsiz, üstü açık veya örtülü olsun hanede yaşayan bireyler arası işbölümünü anlatan bir kavramdır. Hane çalışma stratejileri hane bireylerinin zamanlarını piyasa ekonomisi, evde yapılan üretim ve evde yapılan tüketim alanlarında nasıl kullandıklarını ifade etmektedir. Hanede çalışma stratejileri veya hane içi işler çoğunlukla toplumsal cinsiyete ve yaşa dayalı olarak örgütlenmektedir. Klasik iktisat anlayışına göre, hane bireyleri tarafından hayata geçirilen hane çalışma stratejileri maliyet-kazanç etrafında organize edilmekte ve yapılan işbölümü hanenin faydasını çoğaltmak için akılcı ilkeler temelinde gerçekleşmektedir Oysa yapılan sosyolojik araştırmalar, akılcı ilkeler etrafında sağlanan bu işbölümünün aslında eşitsizlikler ürettiğini ortaya koymaktadır. Hane içinde bireyler  arasında gerçekleştirilen işbölümünü maliyet-kazanç etrafında açıklayan yaklaşımın ihmal ettiği bir diğer konu ise, haneye aktarılan kaynakların kullanımı, bölüşümü ve tüketiminde yaşanan eşitsizliklerdir. Örneğin haneye gelen paranın miktarı çoğaldıkça paranın “kontrolü” erkeğin eline geçmektedir. Oysa paranın miktarı azaldıkça “paranın idaresi” kadının sorumluluğundadır.

Evliliklerde Görülen Değişimler

Geleneksel olarak evlilik yetişkin bir kadın ve yetişkin bir erkek arasında yasal geçerliliği olan bir ilişki biçimidir. Bu ilişki biçiminde karşılıklı hak ve yükümlülüklerin yerine getirilmesi beklenir. Bu hak ve yükümlülükler cinsel birliktelik, soyun devamı için çocuk dünyaya getirme, çocuğun yetiştirilmesi, kadın ve erkeğin birbirinden beklediği davranış ve tutumlar gibi bir dizi faaliyeti içermektedir.

Birlikte Yaşamak

Modern toplumlarda evlilik daha özgür bir şekilde yorumlanabilmektedir. Bir çiftin evli olmadan birlikte yaşaması özellikle de Batı toplumlarında yaygınlaşmaktadır. Birlikte yaşamaya başlamak evliliğin başlangıç aşaması diğer bir deyişle bir “deneme evliliği” olarak görülebilmektedir. Modern toplumda insanlar gerçek evlilik, düğün ve birlikte yaşamak arasında ayrım yapmakta ve bunlara farklı anlamlar yüklemektedir (Marshall, 1999: 223). Birlikte yaşamak evliliğin ilk evresi iken, düğün evliliğe daha gerçek bir anlam kazandırmaktadır. Buradaki gerçeklik kelimesi toplumsal onayın alınması anlamındadır. 1980’li yıllarda resmi evliliği olmadan aynı evi paylaşan kadın ve erkek sayısında artışların hızlı olduğu belirtilmektedir. Batı toplumlarında birlikte yaşama özellikle de kolej ve üniversite öğrencileri arasında yaygınlaşmaktadır.

Komün Yaşam Biçimleri

Aileye yönelik yapılan eleştiriler farklı yaşam modellerinin oluşmasına neden olmuştur. Giddens 19. yüzyılda birçok düşünürün aileye karşı ortak ve/veya komün yaşam tarzlarını önerdiğini belirtmektedir. 19. yüzyılda Amerika’da New England’da hayata geçirilen Oneida Topluluğu ve İsrail’deki Kibbutz Topluluğu’nu komünal yaşam tarzlarına örnek olarak verebiliriz. Amerika’daki Oneida Topluluğu dinsel inançlar temelinde kurulan bir yapıydı. Bu toplulukta yaşayan her erkek her kadınla evli sayılmaktaydı. Toplulukta yaşayan her çocuğun anne ve babası bütün kadın ve erkeklerdi. Birçok güçlüğe rağmen toplulukta yaşayan kişi sayısı yaklaşık 300 kişiye ulaşmıştı. Bu topluluk 30 yıl sonra da dağılmıştır. Bu yıllardan sonra da Amerika’da ve birçok Avrupa ülkesinde küçük küçük de olsa komünal yaşam tarzları hayata geçirilmiştir. İsrail’deki Kibbutz’larda ise aileler çocukların yetiştirilmesinde işbirliği içindedirler. Kibbutz’larda çocukların bakımı topluluk üyelerinin sorumluluğundadır. Topluluk sanki tek bir ev tek bir aile gibidir. Bu topluluklarda mülkiyet, çocuk bakımı ve yetiştirilmesi ortaktır ve bu durum modern kapitalist toplumun rekabetçi ve bireyci yapısıyla çelişmektedir.

Eşcinsel Aileler

Evliliğin hem geleneksel hem de modern tanımları eşcinsel birliktelikleri dışlamaktadır (Marshall, 1999: 223). Ancak eşcinselliğin geçici bir olay olmadığı ve hatta toplumsal kimlik olarak kabul edilmesinin Batı’ya özgü olduğu kabul edilmektedir. Daha öncesine göre, özellikle de Batı toplumlarında eşcinsel birlikteliklere yönelik olumsuz yargılar azalmaktadır.

Boşanma

İnsanların evlenmesi gibi boşanması da sosyolojik bir olaydır ve aile, sosyoloji içinde yer alan önemli konulardan biridir. Modern toplumlarda boşanma gittikçe yaygınlaşan bir olguya dönüşmektedir. Evliliklerin boşanmayla sonuçlanmasına neden olan zorunlu koşullar kültürlere ve zamana göre değişmektedir. Kadınların çalışma yaşamına katılarak ekonomik açıdan güçlenmesi ve bağımsızlaşması boşanma üzerinde etkili bir faktördür. Boşanmanın da evlilik kadar doğal bir olay olarak kabul edilip benimsenmesi, boşanan insanlara karşı toplumsal yargıların ve etiketlerin azalması ve boşanmaya yönelik değer yargıları ve tutumlardaki değişimler de evliklerin bitmesini kolaylaştırmaktadır.

Tek Ebeveynli Aileler/Haneler

Son yıllarda tek ebeveynli ailelerin sayısı özellikle de çocuğu ile birlikte yalnız yaşayan, reisi kadın olan ailelerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bu ailelerin sayısındaki artışın nedenleri ise boşanma veya ayrılma, evlilik dışı doğumlar ve kadının kocasının ölmesidir. Tek ebeveynli hanelerin sayısındaki artış, “terk edilmiş kadın”, “babasız aileler” ve “dağılmış aileler” gibi önyargı yüklü yaklaşımların ortadan kalkmasını sağlamaktadır (Giddens, 2000: 162). Tek ebeveynli haneler kendi içinde farklılaşmaktadır. Boşanmış kadınlar evlilik süresine, eski eşinin ekonomik ve toplumsal konumuna bağlı olarak göreli bir şekilde bazı kazanımlarla yalnız yaşamaya başlayabilmektedir. Ancak hiç evlenmemiş anneler için yalnız aile olmak çok daha zor bir durumdur. Çocuklarıyla yalnız yaşayan ve hane reisi kadın olan hanelerin yoksullaşma riskleri daha fazladır. Evli kadınlarla karşılaştırıldıklarında, tek ebeveynli hanelerde kadınlar aileyi tek başına geçindirmek zorunda kalmaktadır.

Bekâr Kalma

Geleneksel toplumla karşılaştırıldığında modern toplumlarda bekâr kalma oranları gittikçe artmaktadır. Daha geç yaşta evlenmenin tercih edilmesi, boşanma oranlarının ve eşleri ölen yaşlı nüfus sayısının artması toplumda bekâr sayısının artmasının nedenleri arasındadır.

Sonuç olarak bu ünitede temel olarak evlilik ve evlilik türleri, akrabalık sistemleri ve akrabalık dayanışma ilişkileri, hane ve hane çalışma stratejileri ve evliliklerde görülen değişimler üzerinde durulmuştur.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.