Açıköğretim Ders Notları

Aile İçi Uyumlu Etkileşim Dersi 2. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Aile İçi Uyumlu Etkileşim Dersi 2. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Kültür Ve Aile

Giriş

Aile kısaca, anne, baba ve çocuklardan oluşan kan bağına dayalı en küçük toplumsal birlik olarak tanımlanabilir. Ülkemizde aile Anayasa’nın 41. maddesinde “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” seklinde tanımlanmaktadır. Aynı maddede, aile kavramına “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” şeklinde yer verilmiştir.

Aile Yapısı ve Kültür

Bir toplumun ve bireylerinin daha iyi anlaşılması için o toplumun aile yapısını iyi anlamak ve tanımlamak gerekir. Aile ve toplumsal kültür karşılıklı etkileşim içinde birbirini şekillendirirler. Kültür değiştikçe aile, aile değiştikçe de kültür değişir, dönüşür. Aile yapısı, aile bireylerinin sayısı, ailenin yaşadığı yer ve aile fertlerinin birbiriyle olan ilişkilerinden etkilenirken, aile işlevselliği ailenin bir kültür içerisinde toplumun sosyal gereksinimlerini yerine getirmesini temsil etmektedir.

Ailenin kültür içerisindeki işlevselliği dört temel başlık altında incelenebilir.

  1. Biyolojik İşlevsellik : Aile, toplumun nüfus kaynağını oluşturması ve neslin devamlılığını sağlaması bakımından sosyal bir kurumdur.
  2. Psikolojik İşlevsellik : Aile, üyelerinin manevi güvenliğini sağlayarak duygusal bağlanma, bakım alma ve korunma gibi psikolojik ihtiyaçların giderildiği en uygun ortamdır.
  3. Ekonomik İşlevsellik : Aile bireylerin tüketim ihtiyaçlarının giderildiği sosyal gruptur. Bireylerin hayatta kalabilmeleri için beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Bunu yaparken de toplumun üretim ve tüketim dengesini sağlayan en önemli ekonomik yapıdır.
  4. Sosyal İşlevsellik : Bireylerin biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının giderilmesinden sonra içerisinde yaşadığı topluma uyum sağlayarak, yakınlık, sosyalleşme ve bir gruba aidiyet geliştirme ihtiyaçlarının da giderildiği yegâne ortam ailedir.

Aile Türleri

Sosyoloji yazınında aile türleri en yaygın olarak ailenin büyüklüğüne, ailede kimin otorite sahibi olduğuna ve ailenin yaşadığı yere göre üç ölçüt temelinde gruplandırılır.

Büyüklüklerine Göre Aile Türleri

  • Çekirdek aile
  • Geniş aile

Otorite Sahibine Göre Aile Türleri

  • Anaerkil aile
  • Modern aile

Ailenin Yaşadığı Yere Göre Aile Türleri

  • Kırsal aile
  • Gecekondu ailesi
  • Kentsel aile

Kültürel atmosfer ebeveynlerin tutum, davranış, inanış ve çocuk yetiştirme pratiklerini şekillendirirken kültüre özgü ebeveynlik tarzlarının oluşması da kaçınılmazdır. Bu nedenle, farklı kültürlerdeki ebeveynler çocuklarının fizyolojik, psikolojik ve gelişimsel ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda farklı tutum ve davranışlar sergilerler. Bu noktada kültürün aile yapısına etkilerini o kültür içerisindeki ebeveyn davranışları ve pratikleri üzerinden anlamak mümkündür.

Her kültüre özgü “işlevsel” çocuk yetiştirme tarzlarını ya da modellerini yansıtan değerler, gelenekler ve davranışlar vardır. Bu kültürel modeller çocuk gelişim sürecindeki ulaşılması gereken amaçları ve bu amaçları elde etmek için yapılan pratikleri kapsamaktadır.

Bireyci toplumlar bireysel çıkarların ve amaçların grup çıkarlarından daha üstün görüldüğü, bireyler arası ilişkilerin zayıf olduğu ve özerk benlik gelişiminin desteklendiği kültürel yapı olarak tanımlanırken, toplulukçu toplumlar ise grup çıkarlarının bireysel çıkarlar ve amaçlardan önemli görüldüğü, bireyler arası ilişkilerin bağlılık ve yakınlık üzerine kurulduğu ve benlik algısının ilişkililik temelinde inşa edildiği sosyal düzen olarak tanımlanmaktadır.

Bireyci aileler özellikle Batı kültürlerinde sıklıkla rastlanan prototip aile modelidir. Bu aile modelinde aile üyeleri birbirinden bağımsız ve ayrışmış durumdadırlar. Bireyci kültürlerdeki aile yapısı genellikle çekirdek ailedir. Aile bağımsız bireylerin kendi kararları doğrultusunda oluşan birliktelik ile oluşmuştur.

Toplulukçu aileler genellikle Doğu, Latin Amerika ve Afrika kültürlerinde daha yaygındır. Bu aile modelinde aile üyeleri birbirine bağımlı, duygusal bağları güçlü ve aile bütünlüğü ön plandadır. Aile ortamındaki sosyalleşme sürecinde kişiler arası ilişkilerin kurulması ve devamlılığı önemli bir yere sahiptir. Toplulukçu ailelerde aile çıkarları bireysel amaç ve çıkarlardan önce gelmektedir.

Aile değişim kurama göre toplumların aile yapısını açıklayan üç temel aile modeli bulunmaktadır. Bunlardan birincisi karşılıklı bağımlı aile modeli’dir. Bu model özellikle modernleşme sürecinin etkilerinin tam olarak yansımadığı ataerkil geleneksel toplumlarda daha sık görülmektedir.

İkinci aile modeli ise bağımsız aile modeli’dir. Bağımsız aile modeli özellikle sanayileşmiş batı toplumlarında görülmektedir. Bu aile modelinde geniş aile bireylerinin önemi azalırken aile bireylerinin duygusal ve ekonomik özerklikleri ön plana çıkmaktadır.

Üçüncü aile modeli ise yukarıda bahsi geçen iki aile modelinin sentezlenmesiyle ortaya çıkan psikolojik (duygusal) bağımlı aile modeli’dir. Bu model özellikle sanayileşmenin arttığı ve modernleşmenin baş gösterdiği gelişmekte olan toplumlarda görülmektedir. Bireylerin geniş aile bireyleriyle olan duygusal bağımlılıkları devam ederken, ekonomik bağımsızlıkları göze çarpmaktadır. Bireyler geniş aile üyelerinden ekonomik olarak bağımsız, fakat psikolojik olarak bağımlıdırlar.

Aile modelleri çerçevesinde bakıldığında, karşılıklı bağımlı aile modelinde kuşaklar arası hiyerarşik yapının olması çocuğun itaatkâr yetişmesine neden olmaktadır. İlişkili olma ve bağımlılığın neticesinde çocuk ilişkili benlik geliştirmektedir. Bağımsız aile modelinde özerk çocuk yetiştirmenin ön plana çıkması çocukların kendilerine güvenen ve kendi kendilerine yetebilen bireyler olmasını desteklemektedir.

Modernleşme sürecinde yaşanan hızlı demografik değişim, çalışan kadın sayısındaki artış, gelişen sağlık sistemi dolayısıyla azalan ölümlü doğum oranları ve bilinçli doğum kontrol yöntemleri ile doğurganlık oranlarında azalmalar aile yapısında ve işlevlerinde önemli değişikliklere yol açmıştır.

Türk aile yapısındaki bir diğer önemli dönüm noktası ise kırsal bölgelerden kentlere yapılan göçlerle olmuştur. Kağıtçıbaşı’nın aile değişim modeli düşünüldüğünde ise tarihsel olarak süre gelen kırsal, geleneksel ve ataerkil aile yapısı, günümüz Türk aile yapısında bağımlı aile modellerinin sıklıkla gözlemlenmesine yol açmıştır.

Bağlanmanın Ailedeki İşlevi

Erken dönemdeki bağlanma figürleri bireylerin daha sonraki yakın ilişkileri için rol model oluşturur. Güvenli bağlanan bireyler bağlanma figürlerinden gördükleri duyarlı bakım verme davranışlarını örnek alırlar. Eşlerinin ya da çocuklarının ihtiyaç duydukları şefkat, ilgi ve yardımı onlara rahatlıkla ve olumlu bir şekilde gösterirler. Güvensiz bağlanan ebeveynler çocuklarıyla olan ilişkilerinde daha az memnuniyet duyarlar.

Bağlanma alanında yapılan kültürlerarası çalışmalar güvenli bağlanma stilinin hem çocuklukta hem de yetişkinlerde kültürlerin çoğunda yaygın olduğu “normatif” bir örüntü olduğunu göstermiştir. Kültürel bağlama göre sosyalizasyon amaçlarına uygun olarak ebeveyn davranış ve uygulamaları farklılaşmakta bu da bağlanma kaygısı ve kaçınmasının farklı kültürlerde farklı örüntüler ve etkiler göstermesine yol açmaktadır.

Modernleşme ve beraberinde gelen toplumsal değişim başta aile olmak üzere pek çok toplumsal kurumu derinden etkiler. Modernleşmen bireysel ve sosyal alanlarda pek çok avantaj sağlamakla birlikte aile birliğinin bozulmasında tetikleyici bir etkiye dönüşür. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve teknolojik alanda geçirdiği dönüşüm toplumu maddi (örn., giyim tarzı gibi) ve manevi (örn., sosyal norm ve değerler gibi) kültürel değişime zorlamıştır. Geleneksel ataerkil toplumlarda evliliğin din, örf ve adetlerin baskısıyla katı kurallara tabi olması ve aile içindeki kadın ve erkek rollerinin birbirinden ayrışmış olması aile yapısının çözülmesine izin vermemiştir.

Boşanmayı bireyci ve toplulukçu kültürler çerçevesinde bakıldığında iki kültür tipinde boşanmaya karşı tutumların farklılaştığı görülür. Dion ve Dion (1996) bireyci kültürlerde boşanma oranlarının diğer kültürlere göre daha yüksek olduğunu söyler. Bu kültürlerde bireysel çıkarlar ve özerk benliğin korunması ön planda olduğundan aile kurmak ve devamlılığını sağlamak ikinci plandadır. Toplulukçu kültürlerde ise bireyci kültürlerin aksine grup ve toplum çıkarları daha ön planda olduğundan aile kurmak ve devamlılığını sağlamak önemli bir yere sahiptir. Bu kültürlerde toplumun ve toplumsal kurumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için güçlü aile bağlarına ihtiyaç vardır.

Bu iletişim boyutlarının düşük ve ya yüksek düzeyde benimsenmesine göre dört farklı aile tipi ortaya çıkar.

  1. Uzlaşmacı aile: Hem karşılıklı konuşma hem itaat boyutlarında yüksek düzeye sahip ailelerdir. Tartışma sonucunda fikir birliğine varma ve var olan hiyerarşiyi koruma konusunda baskıcı ancak açık iletişimi ve yeni fikirleri de destekleyen bir yapıdır.
  2. Çoğulcu aile: Karşılıklı konuşma boyutunda yüksek ve itaat boyutunda düşük düzeylere sahip ailelerdir.
  3. Koruyucu aile: Karşılıklı konuşma boyutunda düşük ve itaat boyutunda yüksek düzeylere sahip ailelerdir.
  4. Serbesiyetçi aile: Hem karşılıklı konuşma hem itaat boyutlarında düşük düzeye sahip ailelerdir. Aile bireyleri sınırlı sayıda konu hakkında mümkün olduğunca az etkileşimde bulunur.

Giriş

Aile kısaca, anne, baba ve çocuklardan oluşan kan bağına dayalı en küçük toplumsal birlik olarak tanımlanabilir. Ülkemizde aile Anayasa’nın 41. maddesinde “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır” seklinde tanımlanmaktadır. Aynı maddede, aile kavramına “Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar” şeklinde yer verilmiştir.

Aile Yapısı ve Kültür

Bir toplumun ve bireylerinin daha iyi anlaşılması için o toplumun aile yapısını iyi anlamak ve tanımlamak gerekir. Aile ve toplumsal kültür karşılıklı etkileşim içinde birbirini şekillendirirler. Kültür değiştikçe aile, aile değiştikçe de kültür değişir, dönüşür. Aile yapısı, aile bireylerinin sayısı, ailenin yaşadığı yer ve aile fertlerinin birbiriyle olan ilişkilerinden etkilenirken, aile işlevselliği ailenin bir kültür içerisinde toplumun sosyal gereksinimlerini yerine getirmesini temsil etmektedir.

Ailenin kültür içerisindeki işlevselliği dört temel başlık altında incelenebilir.

  1. Biyolojik İşlevsellik : Aile, toplumun nüfus kaynağını oluşturması ve neslin devamlılığını sağlaması bakımından sosyal bir kurumdur.
  2. Psikolojik İşlevsellik : Aile, üyelerinin manevi güvenliğini sağlayarak duygusal bağlanma, bakım alma ve korunma gibi psikolojik ihtiyaçların giderildiği en uygun ortamdır.
  3. Ekonomik İşlevsellik : Aile bireylerin tüketim ihtiyaçlarının giderildiği sosyal gruptur. Bireylerin hayatta kalabilmeleri için beslenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılaması gerekmektedir. Bunu yaparken de toplumun üretim ve tüketim dengesini sağlayan en önemli ekonomik yapıdır.
  4. Sosyal İşlevsellik : Bireylerin biyolojik ve psikolojik ihtiyaçlarının giderilmesinden sonra içerisinde yaşadığı topluma uyum sağlayarak, yakınlık, sosyalleşme ve bir gruba aidiyet geliştirme ihtiyaçlarının da giderildiği yegâne ortam ailedir.

Aile Türleri

Sosyoloji yazınında aile türleri en yaygın olarak ailenin büyüklüğüne, ailede kimin otorite sahibi olduğuna ve ailenin yaşadığı yere göre üç ölçüt temelinde gruplandırılır.

Büyüklüklerine Göre Aile Türleri

  • Çekirdek aile
  • Geniş aile

Otorite Sahibine Göre Aile Türleri

  • Anaerkil aile
  • Modern aile

Ailenin Yaşadığı Yere Göre Aile Türleri

  • Kırsal aile
  • Gecekondu ailesi
  • Kentsel aile

Kültürel atmosfer ebeveynlerin tutum, davranış, inanış ve çocuk yetiştirme pratiklerini şekillendirirken kültüre özgü ebeveynlik tarzlarının oluşması da kaçınılmazdır. Bu nedenle, farklı kültürlerdeki ebeveynler çocuklarının fizyolojik, psikolojik ve gelişimsel ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda farklı tutum ve davranışlar sergilerler. Bu noktada kültürün aile yapısına etkilerini o kültür içerisindeki ebeveyn davranışları ve pratikleri üzerinden anlamak mümkündür.

Her kültüre özgü “işlevsel” çocuk yetiştirme tarzlarını ya da modellerini yansıtan değerler, gelenekler ve davranışlar vardır. Bu kültürel modeller çocuk gelişim sürecindeki ulaşılması gereken amaçları ve bu amaçları elde etmek için yapılan pratikleri kapsamaktadır.

Bireyci toplumlar bireysel çıkarların ve amaçların grup çıkarlarından daha üstün görüldüğü, bireyler arası ilişkilerin zayıf olduğu ve özerk benlik gelişiminin desteklendiği kültürel yapı olarak tanımlanırken, toplulukçu toplumlar ise grup çıkarlarının bireysel çıkarlar ve amaçlardan önemli görüldüğü, bireyler arası ilişkilerin bağlılık ve yakınlık üzerine kurulduğu ve benlik algısının ilişkililik temelinde inşa edildiği sosyal düzen olarak tanımlanmaktadır.

Bireyci aileler özellikle Batı kültürlerinde sıklıkla rastlanan prototip aile modelidir. Bu aile modelinde aile üyeleri birbirinden bağımsız ve ayrışmış durumdadırlar. Bireyci kültürlerdeki aile yapısı genellikle çekirdek ailedir. Aile bağımsız bireylerin kendi kararları doğrultusunda oluşan birliktelik ile oluşmuştur.

Toplulukçu aileler genellikle Doğu, Latin Amerika ve Afrika kültürlerinde daha yaygındır. Bu aile modelinde aile üyeleri birbirine bağımlı, duygusal bağları güçlü ve aile bütünlüğü ön plandadır. Aile ortamındaki sosyalleşme sürecinde kişiler arası ilişkilerin kurulması ve devamlılığı önemli bir yere sahiptir. Toplulukçu ailelerde aile çıkarları bireysel amaç ve çıkarlardan önce gelmektedir.

Aile değişim kurama göre toplumların aile yapısını açıklayan üç temel aile modeli bulunmaktadır. Bunlardan birincisi karşılıklı bağımlı aile modeli’dir. Bu model özellikle modernleşme sürecinin etkilerinin tam olarak yansımadığı ataerkil geleneksel toplumlarda daha sık görülmektedir.

İkinci aile modeli ise bağımsız aile modeli’dir. Bağımsız aile modeli özellikle sanayileşmiş batı toplumlarında görülmektedir. Bu aile modelinde geniş aile bireylerinin önemi azalırken aile bireylerinin duygusal ve ekonomik özerklikleri ön plana çıkmaktadır.

Üçüncü aile modeli ise yukarıda bahsi geçen iki aile modelinin sentezlenmesiyle ortaya çıkan psikolojik (duygusal) bağımlı aile modeli’dir. Bu model özellikle sanayileşmenin arttığı ve modernleşmenin baş gösterdiği gelişmekte olan toplumlarda görülmektedir. Bireylerin geniş aile bireyleriyle olan duygusal bağımlılıkları devam ederken, ekonomik bağımsızlıkları göze çarpmaktadır. Bireyler geniş aile üyelerinden ekonomik olarak bağımsız, fakat psikolojik olarak bağımlıdırlar.

Aile modelleri çerçevesinde bakıldığında, karşılıklı bağımlı aile modelinde kuşaklar arası hiyerarşik yapının olması çocuğun itaatkâr yetişmesine neden olmaktadır. İlişkili olma ve bağımlılığın neticesinde çocuk ilişkili benlik geliştirmektedir. Bağımsız aile modelinde özerk çocuk yetiştirmenin ön plana çıkması çocukların kendilerine güvenen ve kendi kendilerine yetebilen bireyler olmasını desteklemektedir.

Modernleşme sürecinde yaşanan hızlı demografik değişim, çalışan kadın sayısındaki artış, gelişen sağlık sistemi dolayısıyla azalan ölümlü doğum oranları ve bilinçli doğum kontrol yöntemleri ile doğurganlık oranlarında azalmalar aile yapısında ve işlevlerinde önemli değişikliklere yol açmıştır.

Türk aile yapısındaki bir diğer önemli dönüm noktası ise kırsal bölgelerden kentlere yapılan göçlerle olmuştur. Kağıtçıbaşı’nın aile değişim modeli düşünüldüğünde ise tarihsel olarak süre gelen kırsal, geleneksel ve ataerkil aile yapısı, günümüz Türk aile yapısında bağımlı aile modellerinin sıklıkla gözlemlenmesine yol açmıştır.

Bağlanmanın Ailedeki İşlevi

Erken dönemdeki bağlanma figürleri bireylerin daha sonraki yakın ilişkileri için rol model oluşturur. Güvenli bağlanan bireyler bağlanma figürlerinden gördükleri duyarlı bakım verme davranışlarını örnek alırlar. Eşlerinin ya da çocuklarının ihtiyaç duydukları şefkat, ilgi ve yardımı onlara rahatlıkla ve olumlu bir şekilde gösterirler. Güvensiz bağlanan ebeveynler çocuklarıyla olan ilişkilerinde daha az memnuniyet duyarlar.

Bağlanma alanında yapılan kültürlerarası çalışmalar güvenli bağlanma stilinin hem çocuklukta hem de yetişkinlerde kültürlerin çoğunda yaygın olduğu “normatif” bir örüntü olduğunu göstermiştir. Kültürel bağlama göre sosyalizasyon amaçlarına uygun olarak ebeveyn davranış ve uygulamaları farklılaşmakta bu da bağlanma kaygısı ve kaçınmasının farklı kültürlerde farklı örüntüler ve etkiler göstermesine yol açmaktadır.

Modernleşme ve beraberinde gelen toplumsal değişim başta aile olmak üzere pek çok toplumsal kurumu derinden etkiler. Modernleşmen bireysel ve sosyal alanlarda pek çok avantaj sağlamakla birlikte aile birliğinin bozulmasında tetikleyici bir etkiye dönüşür. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve teknolojik alanda geçirdiği dönüşüm toplumu maddi (örn., giyim tarzı gibi) ve manevi (örn., sosyal norm ve değerler gibi) kültürel değişime zorlamıştır. Geleneksel ataerkil toplumlarda evliliğin din, örf ve adetlerin baskısıyla katı kurallara tabi olması ve aile içindeki kadın ve erkek rollerinin birbirinden ayrışmış olması aile yapısının çözülmesine izin vermemiştir.

Boşanmayı bireyci ve toplulukçu kültürler çerçevesinde bakıldığında iki kültür tipinde boşanmaya karşı tutumların farklılaştığı görülür. Dion ve Dion (1996) bireyci kültürlerde boşanma oranlarının diğer kültürlere göre daha yüksek olduğunu söyler. Bu kültürlerde bireysel çıkarlar ve özerk benliğin korunması ön planda olduğundan aile kurmak ve devamlılığını sağlamak ikinci plandadır. Toplulukçu kültürlerde ise bireyci kültürlerin aksine grup ve toplum çıkarları daha ön planda olduğundan aile kurmak ve devamlılığını sağlamak önemli bir yere sahiptir. Bu kültürlerde toplumun ve toplumsal kurumların sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için güçlü aile bağlarına ihtiyaç vardır.

Bu iletişim boyutlarının düşük ve ya yüksek düzeyde benimsenmesine göre dört farklı aile tipi ortaya çıkar.

  1. Uzlaşmacı aile: Hem karşılıklı konuşma hem itaat boyutlarında yüksek düzeye sahip ailelerdir. Tartışma sonucunda fikir birliğine varma ve var olan hiyerarşiyi koruma konusunda baskıcı ancak açık iletişimi ve yeni fikirleri de destekleyen bir yapıdır.
  2. Çoğulcu aile: Karşılıklı konuşma boyutunda yüksek ve itaat boyutunda düşük düzeylere sahip ailelerdir.
  3. Koruyucu aile: Karşılıklı konuşma boyutunda düşük ve itaat boyutunda yüksek düzeylere sahip ailelerdir.
  4. Serbesiyetçi aile: Hem karşılıklı konuşma hem itaat boyutlarında düşük düzeye sahip ailelerdir. Aile bireyleri sınırlı sayıda konu hakkında mümkün olduğunca az etkileşimde bulunur.

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.