Açıköğretim Ders Notları

Afet Psikolojisi ve Sosyolojisi Dersi 7. Ünite Özet

Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.

Açıköğretim derslerinden Afet Psikolojisi ve Sosyolojisi Dersi 7. Ünite Özet için hazırlanan  ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.

Afetler, Çocuklar, Gençler Ve Yaşlılar

Giriş

Çocuk ve genç kavramlarının içeriği, çocuk ve genç olarak tanımlanan sosyal grupların toplum için ne anlama geldiği ile yakın ilişki içindedir. Çocuk ve gencin, çocukluk ve gençliğin ne olduğuna dair tanımlamalar, sosyal, tarihsel, ekonomik ve politik faktörler çerçevesince belirlenmiştir. Yetişkin ekonomik olarak bağımsız, tek başına yaşayabilme becerisine sahip olan kişidir. Bu tanımlama çocuk ve gencin ekonomik ve sosyal olarak bağımlı olmasını içermektedir. Oysa çocuk ve gençlerin para kazanmayı sağlayacak becerileri elde etmek için eğitim sürecine dâhil olmaları gerekmektedir. Diğer bir ifade ile onlar, geleceğin yetişkinleri olabilmek için rollerinin gereklerini yerine yetirmek durumunda ve bu rollerin gerektirdiği becerileri kazanma amacı ile eğitime devam etmek zorundadırlar.

Psikolojik olarak, özellikle bilişsel faaliyetler olarak kabul edilen, öğrenme, anlama, ilişki kurabilme seviyeleri, bedensel olarak sahip oldukları kapasiteleri genç ve çocukların yetişkinler ile aynı seviyede olmalarını sınırlamaktadır.

Gençlik ve çocukluk döneminin öngörülemez doğası, onun bir tehdit olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle söz konusu sosyal kesimin kontrol edilmesi gerekmektedir.

Afetlerin Sosyal Boyutu Olarak Sosyal Sermaye

Sosyal bilimlerde yaygın şekilde kullanılan sosyal sermaye kavramı, sosyal ilişkilerde güven ve ilişkilerde karşılıklılık çerçevesinde tanımlanmaktadır. Güvenin ilişkilerdeki işlevi ve ilişkilerdeki karşılıklı olma durumu, sosyal sermaye kavramının temelini oluşturmaktadır. Güvenin varlığı ya da yokluğu söz konusu etkileşim ve ilişkinin oluşumunu, sürdürülmesini ve sonlandırılmasını etkilemektedir. Buna ek olarak, yine güven ile iç içe geçmiş bir ölçüt olarak ilişkilerde karşılıklılık da ilişkilerin niteliğini şekillendirmektedir. Bir kişi diğerleri ile selamlaştığında diğer kişi ya da kişiler de selam verdikleri zaman ilişkilerdeki karşılıklılık ortaya çıkmaktadır. Bu özellikleri, yani güven ve karşılıklılık niteliklerini barındıran sosyal sermaye kavramı ise en genel biçimi ile kişilerin ilişki kurabilme ve sürdürebilme kabiliyeti olarak kabul edilir.

Afet ve afet riski yönetimi açısından kilit rol oynayan sosyal sermaye kavramı, aynı zamanda kişilerin ve toplulukların afet ile başa çıkmalarında da önemli rol oynamaktadır. Bireysel düzeyde sosyal sermayenin kişilerde oluşturduğu aidiyet, güven ve güvencede olma hissi, afetten etkilenen kişi ya da kişilerin psikolojik sağlığına olumlu katkıda bulunmaktadır.

Sosyal sermaye ile iç içe olan bir diğer kavram olan “sosyal destek” de afetin olumsuz etkilerini azaltan bir diğer etmen olarak kabul edilebilir. Kriz anlarında ortaya çıkan ve arkadaş, aile gibi tanıdık ve yakın sosyal çevre ya da hiçbir bağlantısı olmayan farklı sosyal kesimler tarafından sağlanan yardımları ifade eden sosyal destek, afet topluluğunun üyelerini daha dirençli, öz güvenleri yüksek kişiler hâline getirmektedir. Bununla birlikte, kişilerin tutum ve davranışlarının oluşmasında “algının” önemini belirtmek gerekmektedir. Sosyal destek, afetzede tarafından onur kırıcı, aşağılayıcı bir unsur olarak algılanırsa, söz konusu sosyal desteğin olumlu katkılarından bahsetmek anlamsız hâle gelmektedir.

Sosyal sermayenin önemli bir bileşeni olan güven ile afet arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar da afet sonrasında farklı sosyal kesimler arasında güven inşasının mümkün olduğundan bahsetmektedir. Afet konusunda gönüllülük çerçevesince oluşan örgütlenmeler sosyal sermaye, topluluk katılımı ve sosyal ilişki ağlarının kullanılarak afet konusunda kişi, topluluk ve toplumların farkındalığını arttırma çabası içinde olan oluşumlara örnek olarak verilebilir. Bunun yanı sıra, topluluk katılımı afet farkındalığının ve afetlere karşı hazırlıklı ve dayanıklı olmanın sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Afet, Çocuk ve Genç

Gerek fizyolojik gerekse psikolojik olarak yetişkinlerden farklı olan bu kesimin, genel olarak çevresindeki sosyal alana ve dolayısıyla bu bölümün konusu olan afet olgusuna yönelik deneyimleri ve görüşleri yetişkinlerle paralellik göstermemektedir.

Afet ve çocuk : Genellikle sağlık alanından uzmanların bu çalışmaları gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte özellikle psikolojik sağlık ile ilgili çalışmalarda, psikiyatrların yanı sıra psikologları da görmek söz konusudur.

Kousky, afetlerin çocuklar üzerindeki etkilerini incelerken dört soru sormakta ve cevaplarını şu şekilde vermektedir:

  • Afetlerin çocuklar üzerindeki etkileri çocuklar arasında orantısız bir şekilde mi dağılmıştır? Evet, afetler çocuklar üzerinde farklı etkilerde bulunmaktadır ve bu etkiler çocukların sosyal statüleri (alt sınıf, orta sınıf, üst sınıf gibi, etnik köken, ırk), biyolojik özellikleri (bedensel engeli ya da hastalığı olup olmaması, bedensel olarak yaşıtları ile aynı seviyede olup olmaması), zihinsel ve psikolojik (psikolojik rahatsızlıklar, öğrenme güçlüğü, uyum sorunları gibi) özellikleri açısından çeşitlilik göstermektedir.
  • Afetler çocuklar üzerinde orantısız bir şekilde etkide bulunmakta ise bu etkiler nelerdir? : Daha alt sosyoekonomik seviyede olan; etnik köken ya da ırksal farklılıkları nedeni ile azınlıkta olan, bedensel engeli ya da hastalığı olan, psikolojik olarak “normal” olarak ifade edilen genelin dışında yer alan kesimler için bu etkilerin yıkıcılığı daha fazladır.
  • Söz konusu etkilerin süresi ne kadardır? Afetlerin olumsuz etkilerinin ne kadar süreceği sorusunu, her bir çocuğun içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak cevaplamak mümkün olabilir. Diğer bir ifade ile iyileşme için gerekli kaynak ve hizmetlere ulaşma konusunda çocuk ve ebeveynlerinin sahip olduğu bilgi ve imkânlar ile çocukların daha önce bahsedilen bireysel özellikleri iyileşme süresini etkiler.
  • Afetler bu zararlarını azaltmak için neler yapılabilir? Öncelikli olarak yapılması gereken, tüm sosyal kesimleri dikkate alan afet yönetimi anlayış ve pratiğini oluşturmaktır. Bu sürece katkıda bulunması için ve böylesi bir afet yönetiminin devamlılığının sağlanabilmesi için ise çocukların da dikkate alındığı afet eğitim programları ve pratiklerinin sürekli olarak gerçekleştirilmesi ve koşullara göre yeniden şekillendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Afet ve fiziksel sağlık : Afetlerin insan yaşamlarına en önemli olumsuz etkisi sağlık alanında karşımıza çıkmaktadır. Kendi ihtiyaçlarını giderme konusunda yetişkinlerle kıyaslandığında daha az beceriye sahip olmaları nedeni ile bebek ve çocukların afet kaynaklı olarak biyolojik sağlıklarının bozulması ve hatta yaşam kaybının gözlenmesi söz konusudur.

Yaşam alanlarının yok olması ya da aşırı zarar görmesi, ebeveynlerin yaralanması ya da hayatlarını kaybetmesi, ekonomik kazanç getiren imkânlardan uzaklaşma, sağlık hizmetlerinden faydalanmama, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşamak, ailenin sosyal statüleri gibi çeşitli etmenler de çocuk ve bebeklerin yaşam kalitelerini belirlemekte ve afet nedeni ile bu kalite daha da düşebilmektedir. Afet sonrası yeteri kadar beslenememe, temiz su ve sağlıklı ortamların bulunmaması da sağlığı olumsuz yönden etkilemektedir.

Afet nedeni ile ailenin ekonomik kaynaklarının ortadan kalkması, çocukların emek sürecine dâhil olmasına neden olabilmekte ve bu durum da onların fizyolojik sağlıklarını etkileyebilmektedir.

Afet ve psikolojik sağlık : Sağlık, ruhen, bedenen ve sosyal olarak iyi olma hâlidir. Diğer bir ifade ile sağlıklı olmanın üç temel unsuru bulunmaktadır: Bedensel özellikler, psikolojik nitelikler ve sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel koşullar. Evlerinin, okullarının, komşularının, oyun parklarının zarar gördüğü ya da tamamen ortadan kalktığına şahit olan çocuklar, bu kırılmanın nedenini anlama ve bu kırılmanın telafisinin mümkün olacağının farkına varma konusunda yetişkinler ile kıyaslandığında daha sınırlı bir kapasiteye sahip olabilmektedirler. Ç ocuk tarafından afet tehdidinin nasıl algılandığı, sosyal destek mekanizmalarının (aile, akran grubu gibi) varlığı ya da yokluğu, çocuğun kişilik özellikleri (karamsar ya da iyimser olma, endişeli, öfkeli olma gibi) ve cinsiyeti bu stres ile başa çıkma konusunda önemli faktörler arasında yer almaktadır. Afet sonrasında güvenliksiz koşullarda yaşamak (çadırlarda, prefabrik evlerde, akrabaların yanında kalma gibi) nedeni ile oluşan ortamlarında çocuklara yönelik cinsel istismar, ensest, tecavüz, kaçırma gibi olaylar da afet sonrasında sıklıkla karşılaşılan olumsuz olaylar arasındadır. Tüm bu yaşanılanlar, kısa ya da uzun dönem içinde ortaya çıkan ve psikolojik destek ile azalma ihtimaline sahip olan psikolojik durumlara sinirli olma, endişeli olma, depresyon, kaygı, uyku bozuklukları, yoğunlaşma eksikliği, aşırı yeme, kâbus görme, umutsuzluk, yalnızlaşma, yetersizlik duygusu, öz güven ve güven kaybı, intihar eğilimi örnek olarak verilebilir. Kötü koşullar, tepkinin daha da yoğun ve olumsuz bir şekilde gerçekleşmesini beraberinde getirebilmektedir.

Afet ve okula devam : Çocukların ve diğer eğitim bileşenlerinin (öğretmen gibi) psikolojik sağlıkları da derslere devam ve akademik başarı konusunda belirleyici olabilmektedir. Afet sonrasında daha iyi okullara giden çocukların, psikolojik sağlık ve akademik başarılarının olumlu bir gelişme gösterdiğini ileri süren çalışmalar bulunmaktadır. Bunun yanında bu imkânlara sahip olamayan çocuklarda ise söz konusu bileşenlerin olumsuz bir gelişim göstermesi söz konusudur.

Çocukların afetlere karşı daha dayanıklı hâle gelmelerini sağlamak amacı ile yapılması gereken en önemli faaliyetlerden biri afet eğitimidir. Afet konusunda farkındalığa sahip olmak, afet anında yaşanılacak durumlar hakkında bilgi sahibi olmak, psikolojik olarak çocukların afete karşı daha hazırlıklı olmasını sağlayabilir. Bunun yanı sıra afet türüne göre sık aralıklarla yapılan tatbikatlar da panik anında nasıl davranılması gerektiği konusunda çocuklara gerekli bilgi ve beceriyi kazandıracaktır.

Afet ve genç : Gençlerin afetten sonra iyileşme sürecine dâhil edilmesi iki şekilde gerçekleşebilir. Bunlar: afetten etkilenen sosyal kesim olarak gençlerin iyileşmesi ve afete daha dayanıklı hâle gelmesi ile afet sonrası iyileşme faaliyetlerinde yer alan gençler. İkinci kesimde karşımıza gönüllülük tartışmaları ile gençleri değişimin, ilerlemenin itici gücü olarak değerlendiren tartışmalar çıkmaktadır.

Özellikle ekonomik alanda tam anlamı ile bağımsız olamama durumu, gencin yetişkinden ayrı bir kategori olarak değerlendirilmesinin önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Bu bağımlılık, genç ve afet tartışmalarında gencin kırılganlığının temel nedenleri arasında yer almaktadır.

Afetin gençlerin ve çocukların psikolojik sağlıkları üzerindeki olumsuz etkilerin giderilmesi için yapılabilecek çalışmalar arasında sosyal destek mekanizmalarının yeri oldukça önemlidir. Aile ve arkadaş çevrelerinin yanı sıra bu alanda uzman olan kesimlerin (psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi) sağlayacağı sosyal destek, iyileşme sürecinin olumlu seyrine katkıda bulunmakladırlar.

Tüm dünyada afetlere yönelik planlama, risk azaltma ve hazırlık kültürünü yaymayı amaçlayan Dünya Afet Risk Azaltma Günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararı ile ilk kez 1989 yılında yapılmıştır. Her yıl 13 Ekim’de kutlanan Dünya Afet Risk Azaltma Günü, afetlere daha dayanıklı bir toplum ve ülke için, tüm vatandaşların ve kamu kurum ve kuruluşlarının iş birliği içinde çalışmasını teşvik etmektedir.

Afet ve Yaşlı

Yaşlı nüfusun kırılganlığını arttıran faktörlerle ilgili olarak üç başlıktan bahsedilebilir. Bunlar: işlevsel olarak yaşanılan düşüklük, kazalar, kentleşme ve yaşlanma. Yazarlar tarafından belirlenen bu başlıklara ek olarak, kültürel faktörleri de dikkate almak, afet yönetiminin kapsayıcılığı açısından önem taşımaktadır.

İşlevsel olarak yaşanılan düşüklük ile ilgili olarak yazarlar, biyolojik ve mental yani zihinsel süreçlerde yaşanılan kaybı ifade etmektedirler. Tek başına gündelik ihtiyaçların bile karşılanamaması kişide psikolojik olarak değersizleşme duygusunun gelişmesine, özgüveninin azalmasına ve dolaylı olarak yaşam doyumunun düşmesine neden olabilmektedir. Kalabalık kentsel alanlarda hareket imkânları sınırlı olan sosyal kesim için ulaşım hizmetlerinin olmaması ya da yetersiz olması, yaşlı kişinin sosyal alandan izole edilmesine yol açabilmekte ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşlıların şu ana kadar bahsedilen nedenlerden kaynaklanan kırılganlıkları, afet anında ve sonrasında daha da kırılgan hâle gelmesine neden olmaktadır. Afet anı ve sonrasında bulunduğu yerden uzaklaşma becerisinin düşük olması, yaşlı nüfus arasında afet nedenli ölüm oranının artmasına yol açmaktadır.

Yaşlı nüfusu bütünü ile bağımlı bir sosyal kesim olarak değerlendirmek yanlış bir bakış açısı olacaktır. Yaşlılar arasındaki iletişim ağları ya da mahalle boyutunda var olan formel ya da informel örgütlenmeler, yaşlılar arasında koordinasyon ve iletişimi sağlayabilecekken, afet yardımlarının adil bir şekilde ve zamanında dağıtılmasına yardımcı olacaktır. Bu nedenle yaşlı nüfusu afete karşı daha dayanıklı hâle getirmek amacı ile yaşlıların ihtiyaçlarının karşılanması için neler yapılacağı konusundaki önerilerinin de pratiğe dökülmesi kırılganlıkların azaltılması için önem taşımaktadır. Bu hususta yapılabileceklere konusunda öneriler şunlar olabilir:

  • Yaşlı ve afet ilişkisini dikkate alan ve bu ilişkiden kaynaklanan olumsuz koşulların önlenmesi, bu koşullara hazırlıklı olma ve kurtarma çalışmalarına yönelik protokollerin yapılmasının desteklenmesi
  • Yaşlı nüfusun özellikleri (yaş, cinsiyet, engel ve sağlık sorunları, yaşam koşulları, kültürel özellikleri gibi) ile ilgili olarak istatistiksel bir veri bankasının oluşturulması
  • Yaşlıların afet ile karşılaştıkları sorunlar ile ilgili istatistiksel veri bankasının oluşturulması (ölüm ve kayıplar hakkında bilgi veren veri bankası).

Giriş

Çocuk ve genç kavramlarının içeriği, çocuk ve genç olarak tanımlanan sosyal grupların toplum için ne anlama geldiği ile yakın ilişki içindedir. Çocuk ve gencin, çocukluk ve gençliğin ne olduğuna dair tanımlamalar, sosyal, tarihsel, ekonomik ve politik faktörler çerçevesince belirlenmiştir. Yetişkin ekonomik olarak bağımsız, tek başına yaşayabilme becerisine sahip olan kişidir. Bu tanımlama çocuk ve gencin ekonomik ve sosyal olarak bağımlı olmasını içermektedir. Oysa çocuk ve gençlerin para kazanmayı sağlayacak becerileri elde etmek için eğitim sürecine dâhil olmaları gerekmektedir. Diğer bir ifade ile onlar, geleceğin yetişkinleri olabilmek için rollerinin gereklerini yerine yetirmek durumunda ve bu rollerin gerektirdiği becerileri kazanma amacı ile eğitime devam etmek zorundadırlar.

Psikolojik olarak, özellikle bilişsel faaliyetler olarak kabul edilen, öğrenme, anlama, ilişki kurabilme seviyeleri, bedensel olarak sahip oldukları kapasiteleri genç ve çocukların yetişkinler ile aynı seviyede olmalarını sınırlamaktadır.

Gençlik ve çocukluk döneminin öngörülemez doğası, onun bir tehdit olarak değerlendirilmesini beraberinde getirmektedir. Bu nedenle söz konusu sosyal kesimin kontrol edilmesi gerekmektedir.

Afetlerin Sosyal Boyutu Olarak Sosyal Sermaye

Sosyal bilimlerde yaygın şekilde kullanılan sosyal sermaye kavramı, sosyal ilişkilerde güven ve ilişkilerde karşılıklılık çerçevesinde tanımlanmaktadır. Güvenin ilişkilerdeki işlevi ve ilişkilerdeki karşılıklı olma durumu, sosyal sermaye kavramının temelini oluşturmaktadır. Güvenin varlığı ya da yokluğu söz konusu etkileşim ve ilişkinin oluşumunu, sürdürülmesini ve sonlandırılmasını etkilemektedir. Buna ek olarak, yine güven ile iç içe geçmiş bir ölçüt olarak ilişkilerde karşılıklılık da ilişkilerin niteliğini şekillendirmektedir. Bir kişi diğerleri ile selamlaştığında diğer kişi ya da kişiler de selam verdikleri zaman ilişkilerdeki karşılıklılık ortaya çıkmaktadır. Bu özellikleri, yani güven ve karşılıklılık niteliklerini barındıran sosyal sermaye kavramı ise en genel biçimi ile kişilerin ilişki kurabilme ve sürdürebilme kabiliyeti olarak kabul edilir.

Afet ve afet riski yönetimi açısından kilit rol oynayan sosyal sermaye kavramı, aynı zamanda kişilerin ve toplulukların afet ile başa çıkmalarında da önemli rol oynamaktadır. Bireysel düzeyde sosyal sermayenin kişilerde oluşturduğu aidiyet, güven ve güvencede olma hissi, afetten etkilenen kişi ya da kişilerin psikolojik sağlığına olumlu katkıda bulunmaktadır.

Sosyal sermaye ile iç içe olan bir diğer kavram olan “sosyal destek” de afetin olumsuz etkilerini azaltan bir diğer etmen olarak kabul edilebilir. Kriz anlarında ortaya çıkan ve arkadaş, aile gibi tanıdık ve yakın sosyal çevre ya da hiçbir bağlantısı olmayan farklı sosyal kesimler tarafından sağlanan yardımları ifade eden sosyal destek, afet topluluğunun üyelerini daha dirençli, öz güvenleri yüksek kişiler hâline getirmektedir. Bununla birlikte, kişilerin tutum ve davranışlarının oluşmasında “algının” önemini belirtmek gerekmektedir. Sosyal destek, afetzede tarafından onur kırıcı, aşağılayıcı bir unsur olarak algılanırsa, söz konusu sosyal desteğin olumlu katkılarından bahsetmek anlamsız hâle gelmektedir.

Sosyal sermayenin önemli bir bileşeni olan güven ile afet arasındaki ilişkiyi ortaya koyan çalışmalar da afet sonrasında farklı sosyal kesimler arasında güven inşasının mümkün olduğundan bahsetmektedir. Afet konusunda gönüllülük çerçevesince oluşan örgütlenmeler sosyal sermaye, topluluk katılımı ve sosyal ilişki ağlarının kullanılarak afet konusunda kişi, topluluk ve toplumların farkındalığını arttırma çabası içinde olan oluşumlara örnek olarak verilebilir. Bunun yanı sıra, topluluk katılımı afet farkındalığının ve afetlere karşı hazırlıklı ve dayanıklı olmanın sürdürülebilirliği açısından büyük önem taşımaktadır.

Afet, Çocuk ve Genç

Gerek fizyolojik gerekse psikolojik olarak yetişkinlerden farklı olan bu kesimin, genel olarak çevresindeki sosyal alana ve dolayısıyla bu bölümün konusu olan afet olgusuna yönelik deneyimleri ve görüşleri yetişkinlerle paralellik göstermemektedir.

Afet ve çocuk : Genellikle sağlık alanından uzmanların bu çalışmaları gerçekleştirdiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte özellikle psikolojik sağlık ile ilgili çalışmalarda, psikiyatrların yanı sıra psikologları da görmek söz konusudur.

Kousky, afetlerin çocuklar üzerindeki etkilerini incelerken dört soru sormakta ve cevaplarını şu şekilde vermektedir:

  • Afetlerin çocuklar üzerindeki etkileri çocuklar arasında orantısız bir şekilde mi dağılmıştır? Evet, afetler çocuklar üzerinde farklı etkilerde bulunmaktadır ve bu etkiler çocukların sosyal statüleri (alt sınıf, orta sınıf, üst sınıf gibi, etnik köken, ırk), biyolojik özellikleri (bedensel engeli ya da hastalığı olup olmaması, bedensel olarak yaşıtları ile aynı seviyede olup olmaması), zihinsel ve psikolojik (psikolojik rahatsızlıklar, öğrenme güçlüğü, uyum sorunları gibi) özellikleri açısından çeşitlilik göstermektedir.
  • Afetler çocuklar üzerinde orantısız bir şekilde etkide bulunmakta ise bu etkiler nelerdir? : Daha alt sosyoekonomik seviyede olan; etnik köken ya da ırksal farklılıkları nedeni ile azınlıkta olan, bedensel engeli ya da hastalığı olan, psikolojik olarak “normal” olarak ifade edilen genelin dışında yer alan kesimler için bu etkilerin yıkıcılığı daha fazladır.
  • Söz konusu etkilerin süresi ne kadardır? Afetlerin olumsuz etkilerinin ne kadar süreceği sorusunu, her bir çocuğun içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak cevaplamak mümkün olabilir. Diğer bir ifade ile iyileşme için gerekli kaynak ve hizmetlere ulaşma konusunda çocuk ve ebeveynlerinin sahip olduğu bilgi ve imkânlar ile çocukların daha önce bahsedilen bireysel özellikleri iyileşme süresini etkiler.
  • Afetler bu zararlarını azaltmak için neler yapılabilir? Öncelikli olarak yapılması gereken, tüm sosyal kesimleri dikkate alan afet yönetimi anlayış ve pratiğini oluşturmaktır. Bu sürece katkıda bulunması için ve böylesi bir afet yönetiminin devamlılığının sağlanabilmesi için ise çocukların da dikkate alındığı afet eğitim programları ve pratiklerinin sürekli olarak gerçekleştirilmesi ve koşullara göre yeniden şekillendirilmesi büyük önem taşımaktadır.

Afet ve fiziksel sağlık : Afetlerin insan yaşamlarına en önemli olumsuz etkisi sağlık alanında karşımıza çıkmaktadır. Kendi ihtiyaçlarını giderme konusunda yetişkinlerle kıyaslandığında daha az beceriye sahip olmaları nedeni ile bebek ve çocukların afet kaynaklı olarak biyolojik sağlıklarının bozulması ve hatta yaşam kaybının gözlenmesi söz konusudur.

Yaşam alanlarının yok olması ya da aşırı zarar görmesi, ebeveynlerin yaralanması ya da hayatlarını kaybetmesi, ekonomik kazanç getiren imkânlardan uzaklaşma, sağlık hizmetlerinden faydalanmama, az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde yaşamak, ailenin sosyal statüleri gibi çeşitli etmenler de çocuk ve bebeklerin yaşam kalitelerini belirlemekte ve afet nedeni ile bu kalite daha da düşebilmektedir. Afet sonrası yeteri kadar beslenememe, temiz su ve sağlıklı ortamların bulunmaması da sağlığı olumsuz yönden etkilemektedir.

Afet nedeni ile ailenin ekonomik kaynaklarının ortadan kalkması, çocukların emek sürecine dâhil olmasına neden olabilmekte ve bu durum da onların fizyolojik sağlıklarını etkileyebilmektedir.

Afet ve psikolojik sağlık : Sağlık, ruhen, bedenen ve sosyal olarak iyi olma hâlidir. Diğer bir ifade ile sağlıklı olmanın üç temel unsuru bulunmaktadır: Bedensel özellikler, psikolojik nitelikler ve sosyal, siyasal, ekonomik ve kültürel koşullar. Evlerinin, okullarının, komşularının, oyun parklarının zarar gördüğü ya da tamamen ortadan kalktığına şahit olan çocuklar, bu kırılmanın nedenini anlama ve bu kırılmanın telafisinin mümkün olacağının farkına varma konusunda yetişkinler ile kıyaslandığında daha sınırlı bir kapasiteye sahip olabilmektedirler. Ç ocuk tarafından afet tehdidinin nasıl algılandığı, sosyal destek mekanizmalarının (aile, akran grubu gibi) varlığı ya da yokluğu, çocuğun kişilik özellikleri (karamsar ya da iyimser olma, endişeli, öfkeli olma gibi) ve cinsiyeti bu stres ile başa çıkma konusunda önemli faktörler arasında yer almaktadır. Afet sonrasında güvenliksiz koşullarda yaşamak (çadırlarda, prefabrik evlerde, akrabaların yanında kalma gibi) nedeni ile oluşan ortamlarında çocuklara yönelik cinsel istismar, ensest, tecavüz, kaçırma gibi olaylar da afet sonrasında sıklıkla karşılaşılan olumsuz olaylar arasındadır. Tüm bu yaşanılanlar, kısa ya da uzun dönem içinde ortaya çıkan ve psikolojik destek ile azalma ihtimaline sahip olan psikolojik durumlara sinirli olma, endişeli olma, depresyon, kaygı, uyku bozuklukları, yoğunlaşma eksikliği, aşırı yeme, kâbus görme, umutsuzluk, yalnızlaşma, yetersizlik duygusu, öz güven ve güven kaybı, intihar eğilimi örnek olarak verilebilir. Kötü koşullar, tepkinin daha da yoğun ve olumsuz bir şekilde gerçekleşmesini beraberinde getirebilmektedir.

Afet ve okula devam : Çocukların ve diğer eğitim bileşenlerinin (öğretmen gibi) psikolojik sağlıkları da derslere devam ve akademik başarı konusunda belirleyici olabilmektedir. Afet sonrasında daha iyi okullara giden çocukların, psikolojik sağlık ve akademik başarılarının olumlu bir gelişme gösterdiğini ileri süren çalışmalar bulunmaktadır. Bunun yanında bu imkânlara sahip olamayan çocuklarda ise söz konusu bileşenlerin olumsuz bir gelişim göstermesi söz konusudur.

Çocukların afetlere karşı daha dayanıklı hâle gelmelerini sağlamak amacı ile yapılması gereken en önemli faaliyetlerden biri afet eğitimidir. Afet konusunda farkındalığa sahip olmak, afet anında yaşanılacak durumlar hakkında bilgi sahibi olmak, psikolojik olarak çocukların afete karşı daha hazırlıklı olmasını sağlayabilir. Bunun yanı sıra afet türüne göre sık aralıklarla yapılan tatbikatlar da panik anında nasıl davranılması gerektiği konusunda çocuklara gerekli bilgi ve beceriyi kazandıracaktır.

Afet ve genç : Gençlerin afetten sonra iyileşme sürecine dâhil edilmesi iki şekilde gerçekleşebilir. Bunlar: afetten etkilenen sosyal kesim olarak gençlerin iyileşmesi ve afete daha dayanıklı hâle gelmesi ile afet sonrası iyileşme faaliyetlerinde yer alan gençler. İkinci kesimde karşımıza gönüllülük tartışmaları ile gençleri değişimin, ilerlemenin itici gücü olarak değerlendiren tartışmalar çıkmaktadır.

Özellikle ekonomik alanda tam anlamı ile bağımsız olamama durumu, gencin yetişkinden ayrı bir kategori olarak değerlendirilmesinin önemli sebepleri arasında yer almaktadır. Bu bağımlılık, genç ve afet tartışmalarında gencin kırılganlığının temel nedenleri arasında yer almaktadır.

Afetin gençlerin ve çocukların psikolojik sağlıkları üzerindeki olumsuz etkilerin giderilmesi için yapılabilecek çalışmalar arasında sosyal destek mekanizmalarının yeri oldukça önemlidir. Aile ve arkadaş çevrelerinin yanı sıra bu alanda uzman olan kesimlerin (psikolog, sosyal hizmet uzmanı gibi) sağlayacağı sosyal destek, iyileşme sürecinin olumlu seyrine katkıda bulunmakladırlar.

Tüm dünyada afetlere yönelik planlama, risk azaltma ve hazırlık kültürünü yaymayı amaçlayan Dünya Afet Risk Azaltma Günü, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kararı ile ilk kez 1989 yılında yapılmıştır. Her yıl 13 Ekim’de kutlanan Dünya Afet Risk Azaltma Günü, afetlere daha dayanıklı bir toplum ve ülke için, tüm vatandaşların ve kamu kurum ve kuruluşlarının iş birliği içinde çalışmasını teşvik etmektedir.

Afet ve Yaşlı

Yaşlı nüfusun kırılganlığını arttıran faktörlerle ilgili olarak üç başlıktan bahsedilebilir. Bunlar: işlevsel olarak yaşanılan düşüklük, kazalar, kentleşme ve yaşlanma. Yazarlar tarafından belirlenen bu başlıklara ek olarak, kültürel faktörleri de dikkate almak, afet yönetiminin kapsayıcılığı açısından önem taşımaktadır.

İşlevsel olarak yaşanılan düşüklük ile ilgili olarak yazarlar, biyolojik ve mental yani zihinsel süreçlerde yaşanılan kaybı ifade etmektedirler. Tek başına gündelik ihtiyaçların bile karşılanamaması kişide psikolojik olarak değersizleşme duygusunun gelişmesine, özgüveninin azalmasına ve dolaylı olarak yaşam doyumunun düşmesine neden olabilmektedir. Kalabalık kentsel alanlarda hareket imkânları sınırlı olan sosyal kesim için ulaşım hizmetlerinin olmaması ya da yetersiz olması, yaşlı kişinin sosyal alandan izole edilmesine yol açabilmekte ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyebilmektedir. Yaşlıların şu ana kadar bahsedilen nedenlerden kaynaklanan kırılganlıkları, afet anında ve sonrasında daha da kırılgan hâle gelmesine neden olmaktadır. Afet anı ve sonrasında bulunduğu yerden uzaklaşma becerisinin düşük olması, yaşlı nüfus arasında afet nedenli ölüm oranının artmasına yol açmaktadır.

Yaşlı nüfusu bütünü ile bağımlı bir sosyal kesim olarak değerlendirmek yanlış bir bakış açısı olacaktır. Yaşlılar arasındaki iletişim ağları ya da mahalle boyutunda var olan formel ya da informel örgütlenmeler, yaşlılar arasında koordinasyon ve iletişimi sağlayabilecekken, afet yardımlarının adil bir şekilde ve zamanında dağıtılmasına yardımcı olacaktır. Bu nedenle yaşlı nüfusu afete karşı daha dayanıklı hâle getirmek amacı ile yaşlıların ihtiyaçlarının karşılanması için neler yapılacağı konusundaki önerilerinin de pratiğe dökülmesi kırılganlıkların azaltılması için önem taşımaktadır. Bu hususta yapılabileceklere konusunda öneriler şunlar olabilir:

  • Yaşlı ve afet ilişkisini dikkate alan ve bu ilişkiden kaynaklanan olumsuz koşulların önlenmesi, bu koşullara hazırlıklı olma ve kurtarma çalışmalarına yönelik protokollerin yapılmasının desteklenmesi
  • Yaşlı nüfusun özellikleri (yaş, cinsiyet, engel ve sağlık sorunları, yaşam koşulları, kültürel özellikleri gibi) ile ilgili olarak istatistiksel bir veri bankasının oluşturulması
  • Yaşlıların afet ile karşılaştıkları sorunlar ile ilgili istatistiksel veri bankasının oluşturulması (ölüm ve kayıplar hakkında bilgi veren veri bankası).

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.